Emre Gümüşdoğan Kimdir? Hayatı, Eserleri

10 Kasım 1953 yılında Sivas’ın Zara İlçesi’nde (Koçgiri) dünyaya gelen Emre Gümüşdoğan’ın asıl adı Abdullah Çelik’tir. 1971 yılından itibaren yazı ve şiirlerinde Emre Gümüşdoğan adını kullanıyor.

Haber Merkezi / İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 3. sınıftan ayrıldı. Uzun yıllar öğretmenlik, gazetecilik, yüzme ve sutopu hakemliği, taverna işletmeciliği gibi işler yaptı. Öğretmen örgütlülüğü içinde aktif rol aldı, TÖB-DER, Eğit-Sen, Eğitim–Sen’in kurulması ve örgütlenmesine katıldı.

Öğrencilik yıllarından itibaren siyasi düşünceleri nedeniyle sık sık koğuşturuldu, tutuklandı, sürgünler yaşadı.  Hakkında açılan davalardan aklandı.  1998 yılında sürgün gittiği Trabzon’da öğretmenlikten emekli oldu. Halen Gemlik’te yaşıyor.

İlk şiiri 1968 yılında “Aylam” dergisinde yayımlandı.  Şiirleri ve yazıları Akatalpa, Aylam, Bireylikler, Budala, Çizgi, Düşle Edebiyat, Edebiyatta Üç Nokta, Hayal, İmge, İmlasız, Körfez, Kuzey Yıldızı, Mor Taka, Öğretmen Dünyası, Patika,  Pencere, Yankı vb. gibi dergilerde ve yerel gazetelerin sanat sayfalarında yayımlandı. www.siirakademisi.com adlı şiir ve öykü ağırlıklı siteyi kurdu.

“Saklı sulara gazel”

suyun tenha dili dağılmış güne
damlalar ateşimi siz serinletin

yangın yeriyim ateşten eski külüm
yaramın ucuna yeni yaralar dikin

en eski yangından kalan küldür su
külü yarama derman diye ekin

saklı su sun suyuma aksın ve
çoğalsın sularıma düşen siluetin

sen yakan ve söndürensin, yeniden
yakmak için neden bunca beklettin

güle çise içe kaynak can suyum
bir ömür akıntıya ters kürek çektin

suyun tenha dili dağılmış güne
sözcükler gizli tuzak çok filistin

“Şarap kavmi”

şarap kavmindendim ve sen bana kardeştin-
ışık biter dedim, sızıyorsa eğer-
göz kapaklarından yap-boz bir düşün-
gücenik yokluğuna kat beni tuza-
zeytini kardeş yap beni bana sar

her nuh  tufanında
bir acemi kaptan…
üç kadehlik sohbet incinmiş ruh her-
adım başı kederime uzardı bir dize-
geliş say beni anlatan sarı tütün-
basılı yara bende hala kanar

biterdin, ayaklarının altında başlardı gölge-
ezilmişliğim (ki) nerede biteceğini bilmediğim-
sensizlik ve sessizlikti harfleri titreten ürkek-
bir hayvanın yelesinde dolaşan kendi-
ölümü yaşamak bazen insanı yorar

ekmeği bölüştüğümüz gündü nesneleri-
sözcüklere sığdırmaya çalıştım iç sesimi-
bir kadehten kırılıp dökülen akşam-
daha dündü bir mahzende yıllandığım an-
şarap kavmindendim ve ışık bana kar…

“Neden çürüdü su”

                                                 Ahmet Telli’ye

belleğimi kapatmayı unutuyorum geceleri;
ay düşüyor, bulandırıyor suyumu.
olmazı kemiriyorum düşlerimle…
an’da açan cehennem gülü
denizin kıyıya yaklaşması gibi ritmik..
perdenin, duvarın gözüyle bakıyor,
yalnızlığın aksanıyla konuşuyorum.

sözleri paslı masal yağmurlu kent
ateşin leşi içimde, ağzını emdiğim kadın
kızıl vadi, kör kuyu, bilinci zorlayan ay,
yazın çağrısına kanmış toprak,
koştuğum ilk acı…ilk günah…
rüzgârın dondurmasını yalardım
fotoğrafım ürkmezdi zamandan

yaşamın hangi sahnesinde yitti sesim?
soluk soluğa serinlik, yaprağımda güz;
nerden alır kan kokusunu aç bir çakal?
beni yok eden beni kim durduracak!
söyleyin gözünüzü seveyim
tek nuh muydu tufandan kurtarılacak,
sırrı nedir neden çürüdü su?*

ay bulandırıyor suyumu, adımı ünlüyor
çiğ bir sancı; usulca yokluyor her gece..
seziyor toprak, katıyor kendine..
bilgece ısıtıyor koynunda bedenimi
ve biliyor bir insandan kaç servi beslendiğini
anladım insan geceleri
yastık değiştirdikçe ölüyor

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir