Ekoloji Birliği’nden 6 Muhalefet Partisine Mektup

Ekoloji Birliği, altı muhalefet partisine 28 Şubat günü açıklayacakları mutabakat metni öncesinde bir mektup yollayarak talep ve önerilerini parti ve ittifak programlarına dahil etmelerini istedi.

Ekolojik bir düzen ve halkın refahı için; enerji, madencilik, orman, su, tarım, ekolojik eğitim, iklim krizi, hukuk ve mevzuat, savaş başlıklarında hazırlanan ve parti genel merkezlerine gönderilen mektupta şu ifadeler yer aldı:

“Sizlerin de bildiği gibi ülkemiz AKP iktidarı altında büyük bir ekolojik yıkım yaşıyor ve doğal ve kültürel varlıklarımız talan ediliyor. İklim krizi tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de kuraklığa, sellere, orman yangınlarına, aşırı iklim olaylarına neden oluyor ve acısını da başta yoksul halk, kadınlar ve çocuklar olmak üzere tüm halkımız çekiyor.

“Bizler, Ekoloji Birliği olarak, tüm bileşenlerimizle birlikte bu yıkım ve talan politikalarına karşı mücadele ediyor, havamızı, toprağımızı suyumuzu, yaşam alanlarımızı savunuyoruz. Bu süreçte de çeşitli baskı ve cezalara maruz kalıyoruz. AKP ve MHP iktidarına karşı partilerinizce oluşturulmakta olan Millet İttifakının programının 28 Şubat 2022 tarihinde açıklanacağını öğrendik.

“Ekolojik bir düzen ve halkın refahı için, enerji, madencilik, orman, su, tarım, ekolojik eğitim, iklim krizi, hukuk ve mevzuat, savaş başlıklarında, programınızda dikkate alınması dileği ile aşağıdaki talep ve önerilerimizi sizlerle paylaşmak istedik.”

Enerji

Enerjinin Türkiye’de bir “sermaye birikimi alanı” olarak düzenlendiğine değinilen mektupta bu başlığın “toplumsal kamuculuk anlayışı” ile yeniden ele alınması gerektiği söylendi

Öncelikle enerji talebinin azaltılmasının zorunlu olduğu belirtilerek şu talepler sıralandı:

  • Sanayi sektörü içinde elektrik talebinde önemli bir yeri olan ve aynı zamanda kirletici olan demir çelik sanayi ve çimento sanayiinde üretim halkın ihtiyacı gözetilerek gerçekleştirilmeli, gelişmiş ülkeler için ucuz iş gücü ve atık deposu olmaktan çıkartılmalı ve bu sektördeki elektrik üretimi acilen azaltılmalıdır.
  • Son yıllarda sayıları oldukça fazla artan ve klimaları, soğutucuları ve aydınlatma sistemleri ve uzun süren mesai saatleri ile oldukça fazla enerji tüketen AVM’ler için gerekli önlemler alınmalı, çalışma saatleri azaltılmalıdır.
  • Elektrikli ev aletlerinde ve aydınlatma sistemlerinde tasarruflu teknolojilerin kullanımı ve vatandaşın bu teknolojilere ulaşımı desteklenmelidir.
  • İnşaat sektöründe enerji verimliliğinin uygulanması ve binalarda yalıtım için uzun süredir bekletilen yasal düzenlemeler acilen yerine getirilmeli, yeni teknolojiler desteklenmelidir.  Kendine yeten binalar zorunlu hale getirilmelidir.
  • Enerjiyi yoğun kullanan mega projelerden acilen vazgeçilmelidir.
  • Yoğun enerji kullanan mega kentler ve yerleşimler yerine kırsala dönüş ve az enerji kullanan yerleşkeler teşvik edilmelidir. Kentler düşük enerji kullanımına göre yeniden tasarlanmalıdır.
  • Daha fazla kar elde etmek için üretimi aşırı arttırmak ve tüketimi özendirmek yerine, doğada varlıkların sınırlı olduğu bilinci ile, toplumun varsıl kesimleri için tasarruf ve küçülme politikası zorunlu hale getirilmelidir.
  • Bireysel ulaşım çözümleri kısıtlanarak ekonomik toplu taşıma altyapıları geliştirilmelidir. Fosil yakıt kullanımını arttıran yük ve yolcu taşımacılığında karayolu ulaşımı yerine demiryolu ve denizyolu ulaşımı için gerekli altyapılar acilen kurulmalıdır.

Elektrik enerjisi üretimi için öneriler:

  • Elektrik toplam kurulu gücü halkın gerçek ihtiyacına göre bilimsel verilerle saptanmalı ve üretim gerçek talebe göre planlanmalıdır. Üretim fazlası engellenmelidir.  Enerji üretiminde belirli bir plan dahilinde öncelikle kömür olmak üzere doğal gaz, petrol gibi fosil yakıtlardan çıkılmalıdır.
  • Enerji üretimi yenilenebilir enerji kaynaklarından sağlanmalıdır. Ancak hiç bir enerji masum olmadığı ve yenilenebilir enerji üretiminde de metalik madenler ve soy metaller, nadir toprak elementleri kullanılmak zorunda olduğundan ve bu tür faaliyetler de ekosisteme mutlaka zarar vereceği için kaynak kullanımında, yer seçiminde mutlaka hassas olunmalı ve gerçekçi Çevresel Etki Değerlendirmeleri yapılmalıdır.
  • Enerji üretim alanları kısıtlanmalı, orman ve tarım alanlarının, meraların, su kaynaklarının, yaşam alanlarının zarar görmesi engellenmelidir. Fabrikaların, konutların, alışveriş merkezlerinin, otoparkların, pazar yerlerinin çatı ve cepheleri, otoyollar güneş sistemleri için yeterince değerlendirilmeli bu konuda uygun, ucuz teknolojilerin geliştirilmesi sağlanmalıdır. İmar mevzuatında özendirici gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
  • Enerji üretimi kar hırsıyla gözü dönmüş tekelleşmiş özel şirketler yerine, kamu ve ihtiyaca göre şekillenmiş, piyasalaşmamış ve yerel yönetimlerce desteklenen, vatandaşın kurduğu komünal enerji kooperatifleri eliyle gerçekleştirilmeli, bu nedenle enerji kooperatifleri önündeki her türlü mevzuat ve altyapı engeli kaldırılmalıdır.
  • Şirketlere ödenen teşvikler ve Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destek Mekanizmaları (YEKDEM) destekleri kaldırılarak bu kaynak “Vatandaşın Yenilenebilir Enerji Kooperatifleri” ne verilmelidir.
  • Yerel üretim desteklenmelidir.

Enerji demokrasisinin sağlanması için öneriler:

  • Yoksul halkın zorunlu elektrik ve yakıt ihtiyacı kamu tarafından ücretsiz ve kesintisiz bir şekilde sağlanmalıdır. Vatandaşın enerji yoksulluğu çekmesi önlenmelidir.
  • Enerji tarifeleri vatandaşın geliri ve maaşları gözetilerek ödeyebileceği makul seviyede tutulmalı ve 2022 başında getirilen zamlar acilen geri alınmalıdır.
  • Fosil yakıtlardan çıkışta zarar görecek işçi ve emekçiler için yeni iş olanakları yaratılmalı ve mağdur olmaları engellenmelidir.

Enerji güvenliğinin sağlanması için öneriler:

  • Dışa bağımlı politika terk edilmelidir. Uluslararası enerji anlaşmaları şirketlerin değil toplumun çıkarına göre düzenlenmelidir.
  • Zorunlu miktarda üretimin ve dağıtımın devamlılığının sağlanması için gerekli planlamalar ve denetimler yapılmalıdır.

Madencilik

Cerattepe’den Kazdağları’na, Murat Dağı’ndan Munzur’a, Erzincan’dan Fatsa’ya, İkizköy’den İkizdere’ye, ülkenin her karış toprağının maden şirketlerinin talanıyla karşı karşıya olduğu belirtilen mektupta Biga Yarımadası’nın yüzde 79’u, Muğla’nın yüzde 59’u, Artvin’in yüzde 71’inin maden sahası olduğu hatırlatıldı.

Madenciliğin kamusal, toplumsal ihtiyacını karşılamak yerine, çok uluslu ve yerli şirketlerin karına kar katmak amacıyla doğayı ve yaşam alanlarını yok eden bir sermaye birikim aracı haline geldiği kaydedildi. Şu öneriler sıralandı:

  • Madencilik ancak uygun yerlerde, bilimsel çevre etki değerlendirmesi yapılarak ve denetlenerek, ancak yerin altının üstünden daha değerli olması durumunda, vatandaşın gerçek ihtiyacına göre belirlenecek en az miktarlarda yapılmalıdır.
  • İhracat amacıyla yer altı kaynaklarının hoyratça sömürülmesi ve rant aracı haline getirilme engellenmelidir.
  • Madenler sıkı bir şekilde bilim kurullarınca denetlenmeli ve Şebinkarahisar, Ayvalık, Kütahya vb. gibi yerlerde daha önce yaşanan atık barajı yıkılması gibi kazaların yaşanmasına engel olunmalı ve vukuu halinde de en ağır cezalar verilmeli ve rehabilitasyonunun yapılması sağlanmalıdır.

Tarım

Türkiye’nin tarımda geldiği nokta mektupta şu sözlerle anlatıldı:

“AKP hükümetlerinin uyguladığı yanlış politikalar sonucu, üretici olan köylü üretimden çıkıp tüketici olmaya başladı. İthal edilen ürünlerin tamamı daha önce Türkiye’de üretiliyordu. Fakat üretme yerine, çiftçiyi ‘İthalatla terbiye etme’ politikası uygulandı. Tarım değersizleştirildi. Ülke dışarıdan ot, saman, hayvan, Suriye’den çoban ithal eder hale getirildi. Organik tarıma verilen destek düşürüldü.

“Tohumculuk Kanunu ile köylünün tohum alım satımı ve kendi tohumunu ayırması yasaklandı. Atalık tohumlar yok edildi ve üretici hibrit tohumlara mahkum edildi.

“Hayvancılıkta da üretici söz sahibi olmaktan çıkarıldı. Ülkemizde mera alanları hızla daraldı, meralar işgal edildi, amaç dışı kullanım arttı, ekolojik yıkım gerçekleştirildi.”

Talep ve öneriler şöyle sıralandı:

  • Orta ve uzun vadeli, stratejileri belirlenmiş ulusal bir tarım politikasıyla üretimin planlanması, havza modelinin gerçek anlamda uygulanması, ekilmeyen tarım arazilerinin ekilerek üretimin arttırılması önceliklendirilmelidir.
  • Tarımsal üretim örgütlerine pazarlama konusunda da destekler sağlanmalı, yerel yönetimlerle iş birliği yapılarak şirket zincir marketleri yerine tanzim satış zincir marketlerin önü açılmalıdır.
  • Agroekoloji, insan sağlığı için olduğu kadar çevreyi, toprağı koruyan bir sistemidir. Agroekolojik uygulamalar hastalık riskini azalttığı, toprağı koruduğu, su kaynaklarını heba etmediği, kırsal nüfusu ve yerel çiftçiliği koruduğu, GDO’lara izin vermediği için, hayvan refahı sağladığı için desteklenmeli ve teşvik edilmelidir.
  • Tarımın temel sorunlarına bilimsel, ekolojik çözümler getirilmeli, yoksul halkın gıda ihtiyacını garanti altına alacak çözümler üretilmeli, tarım üretim ve pazarlama kooperatifleri desteklenmelidir.

Orman 

Mektupta, Orman Kanunu’nda yapılan çok sayıda değişiklikle ormanların enerji ve maden projelerine ve turizm projelerine açıldığı ve çok miktarda ormanın söz konusu projeler nedeniyle kaybedildiği aktarıldı.

Günümüzde ormancılık dışı amaçlarla kullanılan fakat orman ekosistemi olma özelliğini yitirmiş alan miktarının ise 700 bin hektarı geçtiği bilgisine yer verildi. Talep ve öneriler:

  • Ormancılık faaliyetleri ormandan gelir elde etmekten çok koruma, bakım, geliştirme noktasında arttırılmalıdır.
  • Orman varlığının arttırılması için “Geleceğe Nefes” gibi gerçekçi ve bilimsel olmayan projeler yerine, bozkır, mera ekosistemleri de gözetilerek, uygun alanların ağaçlandırılması yapılmalıdır.
  • Ağaçlandırma çalışmalarında orman biyoçeşitliliğine, yörenin özelliklerine uygun bilimsel projeler hazırlanmalı ve monokültür ormancılıktan kaçınılmalıdır.
  • Ormanların yangınlardan korunması ve hızlı müdahale için orman ekologları ile birlikte hazırlanacak projeler hayata geçirilmeli, gerekli ve yeterli donanıma sahip orman yangın filosu oluşturulmalıdır.
  • Orman köyleri ile ormanı koruyacak ancak köylülerin de ormandan zarar vermeden yararlanabilecekleri ortak projeler üretilmeli ve köylülerin gelir azlığı nedeniyle köylerinden ayrılmalarının önüne geçilmelidir.
  • Orman alanlarına; tabiat parkı, kent ormanı, rekreasyon alanı, orman içi dinlenme alanı şeklinde statüler vererek tamamen farklı amaçlar için kullanıyor. Ormanlar rekreasyon için de kullanılabilir ancak çok dikkatli olmak gerekir. Ama anayasa gereği bu alanlar devlet tarafından yönetilmelidir.
  • Rekreasyon denilince insanların yürüyüş yaptığı, koştuğu, çocuklarını, hayvanlarını gezdirdiği, kitap okuduğu, dinlendiği, kuş seslerini dinlediği yerler anlıyoruz. Ama bu alanlar düğün salonlarına, at gezinti alanlarına, alışveriş alanlarına, değişik aktivitelerin olduğu, bir şirkete ya da şahsa rant sağlayacak alanlara dönüştürülüyor. Bu alanların rant aracı haline çevrilmesinin önüne geçilerek toplumsal yarar için kullanımına olanak verilmelidir.
  • Orman niteliği keybettirilmiş olan alanların 2B vb. karalarla orman dışına çıkartılarak imara ve diğer rant projelerine tahsisi engellenmeli ve ormana yeniden kazanımı sağlanmalıdır.
  • Ormanlık alanlarda yapılan madencilik sonucu ortaya çıkan eski maden alanları ekolojik yöntemlerle rehabilite edilerek yeniden ormana kazandırılmalıdır.

Su

Mektupta; endüstriyel üretim, atık sular, iklim krizi, yanlış kullanım ve kirleticiler gibi birçok etken nedeniyle zaten kritik seviyede olan su kaynaklarının tükendiğine dikkat çekildi.

“Suyun temel bir insan hakkı olarak değil de ekonomik bir mal olarak algılanması suyun metalaştırılması sürecini hızlandırmıştır” denildi. Talep ve öneriler şöyle sıralandı:

  • Sanayide su kullanımı, su kaynaklarının mevcut durumuyla uyumlu olarak gerçekleştirilmelidir. İnsan faaliyetlerinin ekolojik sisteme zarar vermemesi için kullanım alanlarının ve kaynakların potansiyellerinin göz önünde bulundurularak bütünleşik bir planlama yapılması gerekmektedir.
  • Üretim sürecinin hem fazla su kullanarak, hem de atık suyu kontrolsüz deşarj ederek ortaya çıkarmış olduğu iki yönlü tahribat su kaynaklarının gözetilmesi, devletin yasa ve yönetmelikler aracığıyla denetim yapması ve çevrenin korunmasına ilişkin politikaların geliştirilmesi ile önlenebilir.
  • Türkiye’nin su politikası ithal enerji kaynaklarına bağımlılıktan kurtulma, tarımsal üretimi arttırma ve gıda güvenliğini sağlama, kentsel, kırsal alanlardaki artan su ihtiyacını karşılama, ülke içindeki bölgesel, ekonomik ve sosyal dengesizlikleri giderme, halkın hayat standardını yükseltme hedefleriyle eşgüdümlü olarak gerçekleştirilmelidir.
  • Su yaşamdır.  Kamusaldır. Suyun ticarileşmesi kabul edilemez ve neo-liberal küresel politikaların ve özel şirketlerin insafına terk edilemez.
  • Su politikaların geliştirilmesinde ve gerekli yasal-yönetsel yapının oluşturulmasında, ilgili tüm ulusal kurum, kuruluş ve sivil toplum örgütlerinin katkı ve katılımı sağlanmalıdır.
  • Ülkemizde suya ilişkin yeterli yasal düzenleme bulunmaktadır. Ancak ülkemiz de ileri derecede, ekosistemin yararını koruyacak nitelikte bir “su yasası” hazırlanması ve uygulanma zorunluluğu ile su varlığının korunması ve sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekmektedir. Alınacak önlemlerin, kamusal işbirliği içerinde merkezi yönetim, yerel yönetimler, meslek odaları, bilim insanları, yörede yaşayan paydaşların katılımıyla yapılması, sulak alan yönetimi için stratejik planlamaların oluşturulması gerekmektedir.
  • Çevresel Etki Değerlendirme Raporları bugün artık gerçek durumu yansıtmaktan uzak hale gelmiştir. Bilimsel olmayan verilere dayanarak hazırlanan ÇED raporları birer formaliteye dönüşmüştür. Ayrıca büyük bir yoğunlukla yapılan projeler için hazırlanan Çevresel Etki Değerlendirme Raporları gelecek durumu yansıtmaktan oldukça uzak kalmaktadır. “Bütünlüklü Bir Etki Değerlendirme Raporlarının” düzenlenmesi gerekmektedir.
  • Bilimin, çağın gerçeklerine, doğrularına uygun politikalar izlenmelidir.

Ekolojik eğitim

  • Eğitim sistemimizin her kademesinde, eğitim içeriklerinde ekoloji eğitimine yer verilmeli, doğa koruma bilincinin geliştirilmesi hedeflenmelidir.
  • Okullar köy enstitüleri modellerine uygun olarak ekolojik üretim ile birlikte tasarlanmalıdır.
  • Üniversitelerin ekoloji konusunda bilimsel araştırma yapabilmeleri için gereken ödeneklerin ayrılması zorunlu hale getirilmelidir.
  • Bilim insanlarının enerji ve maden projeleri ve diğer kirlilik kaynakları ile ilgili araştırma yapmaları desteklenmelidir.

Çevre mevzuatı ve hukuk

Çevre Kanunu ve ÇED Yönetmeliğinin sayısız kez değiştirildiği belirtilen mektupta, şirketlerin enerji ve madencilik yatırımları ile inşaat sektörünün faaliyetlerinin iyice kolaylaştırıldığı, buna rağmen denetim görevinin hafifletildiği kaydedildi.

  • Çevre Kanunu ve ÇED Yönetmeliği yeniden ele alınarak hukukçular, bilim insanları ve ekoloji örgütlerin görüş ve önerileri doğrultusunda gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
  • Halkın karar alma süreçlerine katılımı sağlanmalıdır. Asıl karar verici mercii, ÇED toplantılarında halkın aldığı tavır olmalıdır.
  • “ÇED Olumlu” kararlarının iptali durumunda şirketlerin yeniden rapor hazırlamalarının önünü açan 2009/7 sayılı genelge çok acilen yürürlükten kaldırılmalıdır.
  • Çevre davalarının kamu davası sayılması, harç ve masraflarının tamamının adli yardımdan sağlanması için yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
  • Ayrıca dava açma sürelerine getirilen kısıtlamalar ve azaltmalar nedeniyle de sürelerin kaçırılması ile karşı karşıya kalınmaktadır. Çevre davalarında sürelerin uzun tutulması ve geriye dönük davalar açılabilmesi için gerekli düzenlemeler yapılmalıdır.
  • Sağlıklı çevrede yaşama hakkı aynı zamanda gelecek kuşakların yaşama hakkının sağlanması sorumluluğudur. Bu nedenle dava açma hakkını sınırlandıran yargısal uygulamalar son verecek yasal düzenleme yapılmalıdır.

İklim krizine karşı mücadele için acil önlemler

  • IPCC önerileri doğrultusunda, 1,5 derece ısınma hedefine uygun karbon salımını azaltmak için 2030’a kadar kademeli olarak kömürden çıkılmalıdır. Bu süreçte mağdur olacak çalışanlar ve aileleri için özel önlem paketleri hazırlanmalıdır.
  • 2050’de karbon nötr hale gelebilmek için tüm sektörlerde karbon salımlarını düzenleyecek önlemleri alınmalıdır.
  • Bu süreçte iklim krizinden etkilenen yoksul halk için destekleme mekanizmaları kurulmalı ve gerekli kaynak yaratılmalıdır. Kaynağı ise kirletenden ve krize neden olan şirketlerden alınmalıdır.
  • İklim krizinden etkilenen tarım sektöründe tarımsal üretimin devamının sağlanması için gerekli önlemler acilen alınmalıdır.
  • İklim değişikliğine yol açan enerji, madencilik, inşaat, ticaret gibi sektörlerdeki faaliyetler toplumsal ve kamusal ihtiyaç dahilinde en az seviyeye indirilmelidir.
  • Ulaşımda hızlıca toplu taşımaya geçilmelidir.
  • Çalışma saatleri düşürülmelidir.
  • Enerji verimliliği ve enerji tasarrufu konusunda çok somut adımlar atılmalıdır.

Savaş

Mektubun son kısmında, “Savaşlar hem savaş ekonomisi ve silah üretimi nedeniyle hem de silahların kullanımı sonrası ekolojik yıkımlara yol açmaktadır. Hem doğanın hem de onun bir parçası olan insanın ve diğer canlıların yaşamlarının yok olmasına neden olmaktadır” denilerek şu talepler sıralandı:

  • Silah üretimi acilen durdurulmalı ve ülke içi ve dışında barış politikası izlenmelidir.
  • Rusya ve Ukrayna arasında başlayan savaşın durdurulması için acilen gerekli girişimler yapılmalıdır.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir