Diyarbakır’ın Tarihi ‘Camiileri’
Tarih öncesi dönemlerden itibaren her devirde önemini koruyan Diyarbakır, Anadolu ile Mezopotamya, Avrupa ile Asya arasında doğal bir geçiş yolu, bir köprü görevi yapmıştır.
Çeşitli uygarlıkların kültürel mirasını günümüze kadar taşıyan Diyarbakır, kültür turizmi açısından önemli bir kentimizdir. ‘Camiiler’ kültürel mirasın önemli unsurları arasında ilk sıralarında yer almaktadır.
Hz. Süleyman Camii
İçkale’nin sur duvarlarına bitişik olarak inşa edilen cami, halk arasında Hz. Süleyman ve Nasiriye Cami olarak da bilinir. Diyarbakır’ın Müslümanlar tarafından alınması sırasında şehit düşen 27 sahabe burada defnedildi, daha sonra burası bir ziyaret ve ibadet yerine dönüştü.
Caminin üzerinde bulunan kitabeye göre, 1156-1179 yılları arasında Nisanoğulları döneminde Ebul Kasım Ali tarafından yaptırıldı. Caminin Mervani hükümdarı Nasruddevle tarafından yapıldığı ve bundan dolayı Nasıriye Cami adıyla anıldığı da rivayet edilmekte.
Bu türbede caminin içine ve avluya açılan iki tarihi kapı var. Caminin bitişiğindeki türbede yatan sahabelerin varlığı ve bu sahabelerle ilgili efsanelerden dolayı özellikle perşembe akşamları ve cuma günleri yoğun olarak ziyaret ediliyor.
Safa Camii
Kokulu anlamına gelen İpariye veya Parlı Camii olarak da bilinir. 15. yüzyıl Akkoyunlu eseridir. Önemini, planından, çinilerden ve zengin taş süslemelerinden alır.
Taş işlemeciliğinin ilginç örneklerinden olan minaresi, kaideden başlamak üzere külahına kadar kufi, nezih yazılar, değişik biçim ve desenlerden taş süslemeleri ile bezelidir. Minarenin kokulu bitkisel otlar karıştırılarak inşa edildiği söylenmektedir.
Nebi Camii
Gazi Caddesi üzerinde, Dörtyol kavşağında yer alır. Beyaz ve siyah kesme taşlardan yapılan caminin üzeri piramit şekilli büyük bir kubbe ile örtülü. Minaresinin üzerinde, Hz. Muhammed’den “Kaal-en Nebiy” diye bahseden kitabelerin çokluğundan dolayı Peygamber Camisi de deniyor. Akkoyunlular döneminde 16. yüzyılda yapılmıştır.
Minaredeki yazıttan 1530 yılında Diyarbakırlı Kasap Hacı Hüseyin tarafından hayrat olarak yaptırıldığı anlaşılıyor. Caminin etrafı siyah bazalt taşlarla ve yüksek olmayan bir duvarla örülmüş. Avlu geniş olup siyah bazalt taşlarla döşenmiş.
Minaresi 1960 yılında yerinden sökülüp aslına uygun bir şekilde tekrardan inşa edilerek bugünkü yerine taşınmış. Minare kare planlı, tek şerefeli olup şerefeye kadar almaşık örgülü, şerefeden sonra silindirik bir uzantıyla sona eriyor.
Şeyh Mutahhar ( Dört Ayaklı Minare ) Camii
Balıkçılarbaşı semtinde yer alır. Akkoyunlu Sultanı Kasım tarafından 1500 yılında yaptırılmıştır. Siyah ve beyaz sıralı kesme taşlarla inşa edilmiştir. Camiden ayrı dört sütün üzerinde yükselen kare planlı minaresi Anadolu’da tek örnektir.
Ulu Camii
Gazi Caddesi’nde Hasan Paşa Hanı’nın karşısında yer alır. Anadolu’nun ilk camisi, İslam âleminin beşinci Harem-i Şerif’i olarak kabul ediliyor. İlkin Pagan dönemine ait bir tapınak iken, daha sonra Mar Toma adıyla kilise olarak kullanıldı, kentin 639 yılından sonra Müslümanların egemenliğine geçmesiyle birlikte Cami-i Kebir adıyla camiye dönüştürüldü.
Ulu Cami, tarihin bütün dönemlerinde önemini korudu, bugün de Diyarbakır’ın en önemli camisi ve ziyaretgâhı durumunda. Cami, yangınlar sonucu meydana gelen tahribat ve yıkımlardan dolayı birçok kez onarımdan geçirildi, en kapsamlı onarım ise 1091 yılında Selçuklular döneminde yapıldı.
Daha sonra Anadolu Selçuklu Sultanı Gıyaseddin Keyhüsrev, Artuklular döneminde Melik Salih, Akkoyunlu Sultanı Uzun Hasan, Osmanlı Padişahı IV. Mehmed tarafından ve son olarak 1975-1977 tarihlerinde kapsamlı bir onarımdan geçirildi. Cami külliyesi, bütün bu dönemlerin izlerini taşıyor.
Caminin dört ayrı cephesi İslam’ın dört ana mezhebine ayrılmış. Günümüzde de Hanefi ve Şafiiler iki ayrı mekânda ibadetlerini sürdürüyor. Caminin şu an Hanefiler bölümü olarak kullanılan bölümü, kiliseden camiye dönüştürülen esas bölümü.
Mimari açıdan Şam’da bulunan Emeviye Camisi’nin Anadolu’ya yansıması olarak yorumlanıyor. Caminin avlusunda demir parmaklıklar içerisinde bulunan bir güneş saati bulunuyor. Bu saat bazı kaynaklara El Cezerî tarafindan yapılmış. Bazı kaynaklarda ise Roma döneminden kaldığı öne sürülüyor.
Behram Paşa Camii
Vali Behram Paşa tarafından 1564-1572 tarihinde yaptırılmıştır. Mimar Sinan’ın eseri olarak kabul edilmektedir. Tamamen kesme taştan yapılmış olup, tek kubbelidir. İkili son cemaat yerine sahiptir.
Diyarbakır kısa tarihi
Güneydoğu Anadolu Bölgesinin orta bölümünde yer alan Diyarbakır, tarih boyunca jeopolitik önemi açısından; İlk çağlardan bu yana Akdeniz’i Basra körfezine, Karadeniz’i Mezopotamya’ya bağlayan bir konuma sahiptir.
Diyarbakır’ın, doğal bir geçiş yolu olması her dönemde çekiciliğini arttırmış ve medeniyetlerin iz bıraktığı bir şehir olmuştur. Tarihin derinliklerinden gelen sayısız kültürün kucaklaştığı bir kenttir.
Tarih boyunca Amida, Amidi, Amid, Kara-Amid Diyar-Bekr, Diyarbekir ve Diyarbakır adlarını alan kent Güneydoğu Anadolu bölgesinin orta bölümünde El-Cezire denilen bölgede Bereketli hilalin kalbinde yer almaktadır.
Diyarbakır’ın köklü tarihi 12.000 yıl önceye uzanıyor. Son yıllarda kentin Bismil ilçesinde yapılan arkeolojik çalışmalar sonucunda, M.Ö. 10.400-9250 yıllarında “KörtikTepe”de yerleşik hayata geçildiği ortaya çıkmıştır.
Anadolu’nun en eski tarımcı köy topluluklarının en güzel örneğini veren Ergani yakınlarındaki Çayönü Tepesi, günümüzden 10.000 yıl öncesine dayanan tarihiyle sadece bölge tarihimize değil dünya uygarlık tarihine de ışık tutmaktadır.
Paleolitik ve Mezolitik devirde de Diyarbakır ve çevresindeki mağaralarda yaşamın bulunduğu ortaya çıkmıştır. Silvan yakınlarındaki Hassuni Mağaraları, Ergani yakınlarında Hilar Mağaralarında bu çağdan kalma kalıntılar tespit edilmiştir.
M.Ö. 3000’li yıllarda şehrin merkezinde izlerine rastlanan Hurrilerin, bölgeye hâkim olmasıyla Diyarbakır’ı yurt edinme çabaları başlamış, ardından Mitaniler, Abbasiler, Mervaniler, Büyük Selçuklular, İnaloğulları, Nisanoğulları, Artuklular, Eyyubiler, Anadolu Selçukluları, Akkoyunlular ve Osmanlı gibi birçok medeniyete yurt olmuştur. Diyarbakır, medeniyetlerin mekânsal ve mimari özellikleriyle az bulunur kültür ve tarih mirası taşımaktadır.
UNESCO Dünya Kültür Mirası Diyarbakır Surları, kentin sayısız eserlerinin başında gelmektedir. Kuşbakışı kalkan balığını andıran biçimiyle kenti baştanbaşa kuşatmış ve İç Kale ve Dış Kaleolmak üzere iki bölümden oluşmuştur.
Diyarbakır Surları, eskilik ve yükseklik bakımından dünyadaki kaleler arasında birinci sırada yer alır. Tamamına yakın kısmı günümüze ulaşan ve birçok medeniyetin izlerini taşıyan Diyarbakır Kalesi, zamana meydan okuyarak yaklaşık beş bin yıldır ayakta durmaktadır.
3-5 metre kalınlığı ve 11-12 metre yüksekliği ile görülmeye değer bir heybete sahiptir. 5.500 metre uzunluğundaki Diyarbakır Surları, 82 burçla taçlandırılmış ve şehrin boynuna adeta bir gerdanlık gibi sarılmıştır. Milad öncesi ve milad sonrası izleri, 63 ayrı kitabede ve sayısız figürlerinde saklamış, bir yazıtlar ve kabartmalar müzesi niteliğine sahiptir.
Kültürel kimliğiyle; yalnız Türkiye’nin değil, tüm dünyanın da en önemli kentlerinden biri sayılır. Kent tarihsel potansiyeliyle adeta bir Açık Hava Müzesi niteliğindedir. Birçok medeniyete beşiklik eden kent döneminin tanığı olmuş ve gelen her medeniyetin izlerini barındırmaktadır.