Dilek Değerli Kimdir? Hayatı, Eserleri

1961 yılında Konya’da dünyaya gelen Dilek Değerli, Orta ve lise eğitimini Konya Anadolu Lisesi’nde tamamladı. İstanbul Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’ni bitirdi. Aynı üniversitede yüksek lisans yaptı.

Haber Merkezi / Doktorayı yarıda bıraktı. Mesleği olan mimarlıkla edebiyat ve resim çalışmalarını yıllarca bir arada yürüten sanatçı son yıllarda yalnızca edebiyat ve resimle uğraşmaktadır. 2006 yılında Salyangoz İzi adlı şiir kitabı ve Anne Sexton’ın şiirlerinden çevirdiği Kilitli Kapılar adlı kitabı Artshop Yayınlarınca yayınlandı.

2007 yılında Emily Dickinson’ın şiirlerinden çevirdiği Gizli Cennet ve Emily Dickinson’ın mektuplarından çevirdiği Tutku Denizi Artshop Yayınlarınca, Baudelaire’in hayatı ve sanatıyla ilgili Bulutlar Prensi Baudelaire adlı inceleme kitabı, Amy Lowell’ın şiirlerinden çevirdiği Yıldızların Aşkı adlı kitabı, Anne Sexton’ın Kilitli Kapılar (2. basım) adlı kitabı ve Gece Kelebeği adlı ikinci şiir kitabı Çekirdek Sanat Yayınlarınca yayınlandı.

Şiirleri, yazıları ve çevirileri Simge, Onbir Sanat, Sahafın Keçisi, Ç.N., Berfin Bahar, Akademi Gökyüzü, Mavi Ada, Çerçevesiz Sanat gibi çeşitli dergilerde yayınlanmaktadır. Sahafın Keçisi, Ç.N.(Çevirmenin Notu), Çerçevesiz Sanat dergilerinin yazı kurulunda yer aldı. Edebiyatın çeşitli dallarında ürün veren Dilek Değerli’nin resimleri de çeşitli galerilerde sergilenmektedir.

“Gece kelebeği mezarlığı”

Özlem, kokuya
deniz, göle dönüşür,
gece kelebekleri mezarlığı yatar
güneşin arka bahçesinde.
Onca akrep akın ederken
bulut çağlayan kalbine,
cesetler akar kan revan
gözbebeklerinin bıçağından.
Kabuklarını sıyırmadan önce
suskun rüzgârın kollarında
giyinir ay ışığı kefenini.
Bir ateş yakar yapraklarından
ziftli yaranın kanını içer gibi
içer gecenin özsuyunu
onu öldüreceğini bile bile
içer azgın geceyi.

İpleri kesik artık uçurtmaların
insan yiyen otlar çıkar
göldeki sandalından.
Ruhu rüzgârın ıslığında bir ney
kalbi ise soluk bir kan-taşı olur.
Balıklar uyanır kırmızıyla
çanların yorulduğu
dağdaki mezarında.
Ağaçlar bir çingene ateşi yakar
ruhunun lacivert şarkısında.
Boğanın sırtındaki Kızılderili
özlem ateşini içe içe
geçer kırmızının yangınından.

“Geçiş”

İki dağ arası hayat.

Geçiş köprüden ya da sudan…
Kurbağaları güneşe bırakıp
gökyüzünden geçmeye kalkışan
uçarı bir nehirdi aşk.
Rüzgâra konan damla mıydı tutku?
Yağmurun evini arayan ateş miydi şüphe?
Kırık sesli tozlu plakların ortasına düştü
karıncalanan aşkın ayetleri,
söndürdü dağın içindeki arzuyu.
Hüzün düğümünü açınca,
silkeledi aşk, düşlerini ağacından.

İki bulut arası ölüm.

Fırtınanın oyduğu mağaraya
definelerini gömerken aşk kuşu
büyülü bir dizenin harflerini
kokluyor sanki.
Fısıldıyor uçmanın ve
bulutta durmanın sırrını
dallarından kaçmaya hazır
gezgin bir mevsim gibi.

“Kanat”

Ruhunu yıkayan mermer serinliğinde
ipek mendilimle
sildim kadınların göğüslerinden akan kanı,
sildim damlayan asitli anıları.
Müziği bir kutuya hapsetmek yerine
dinledim, dinledim, bitirdim çinko notaları.
Mürekkep balığı gibi püskürttüm
içime yapışan yengeç sözcükleri
Püskürttüm karanlık geçitlerimden
geçemeyen tedirgin trenleri.
Evinden kaçan salyangoz,
denizin nefesini getirdi kulağıma.
Kelebek titreşimli
kemik kadar dayanıklı
deniz çiçeği açtı
kalbimdeki yeşil kayada.

Bedenim dar geldi ruhuma
çıkardım kılıfımı.
Ayaklarımı  uçuruma fırlattı rüzgâr,
saydam bir kanat getirdi
düş ve renk suyunda ıslanmış.
Fırtınaya teslim olan bir yaprak gibi
tozlarımı silktim karlı dağlarda.
Kendi büyümü yaptım
iki tutam okyanus tuzu, bir çöl serabı
iki pamuk bulut, bir tutam yanardağ lavı.

İçimden geçti sessiz kanat.

Paylaşın

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir