Dikkat Çeken Analiz: Dip Dalgadan Beslenen ‘Sol İttifaklar’
Ekonomik sorunların sınıfsal bir kutuplaşma da yarattığına dikkat çeken Bekir Ağırdır, sınıfsal yapısı gereği “kapsayıcı olamayan Altılı Masa” ile bileşenleri sebebiyle “yeniyi kurma sürecinin aktörü olmaya aday Emek ve Özgürlük İttifakı”nın ortak aday belirlemelerinin Türkiye’nin önünde tarihi bir fırsat olacağını belirtti.
Ağırdır, yazısında, tüm dünyada otoriter yönetimlere karşı gelişen itirazların “bir iddiaya dayanan örgütlülük önderliğinde gelişmiyorsa” hüsranla sonuçlandığını yazdı.
Bekir Ağırdır’ın Gazete Oksijen’de yayınlanan “Türkiye’nin önündeki tarihi fırsat” başlıklı yazısının ilgili bölümü şöyle:
“Siyasi alanda Altılı Masa yanı sıra iki yeni ittifak daha oluştu ve kamuoyuna açıklandı. İki hafta önce sol, sosyalist, komünist partilerin bir araya gelerek oluşturduğu Sosyalist Güç Birliği kuruldu. Geçen hafta HDP’nin öncülük ettiği yine sol partilerin dahil olduğu Emek ve Özgürlük İttifakı (EÖİ) kuruluşunu ilan etti. Hâlâ da ilan edilen ittifakların dışında kalan Zafer Partisi, Memleket Partisi, Yeniden Refah Partisi gibi diğer partilerin içlerinde olacağı yeni ittifaklar mümkün görünüyor.
Başkanlık sistemi ve yüzde 50+1 oy gerekliliği, yüzde 7 seçim barajı gibi nedenlerle seçimler için sistem değişmediği sürece bu türden ittifaklar kaçınılmaz hale gelecek. Belki sistem değişmez ise siyaset bu ittifaklar üzerinden yeni bir konsolidasyon süreci yaşayacak.
Ama oy potansiyelini de dikkate alarak Emek ve Özgürlük İttifakı’nın (EÖİ) seçimlerin sonucunu ve sonrasındaki yaşanacakları belirleme potansiyeli en yüksek oluşum olduğu da dikkat çekiyor. Demokratikleşme, laiklik, adil ekonomi gibi itirazlardan öte kapsamlı bir hedefler bildirgesi de yayınlayan ittifak HDP’nin yüzde 13’lük oy potansiyeli nedeniyle başlarken bile yeniyi kurma sürecinin bir aktörü olmaya aday olarak başlıyor.
Altılı Masa’nın en önemli handikaplarından birisi ideolojik olarak beşi geleneksel sağ biri sosyal demokrat olduklarını söyleseler de devlet-yurttaş ikileminde devletçi oluşları. Yurttaş öncelikli bakmadıkları için de Kürtler, emek-kadın-yeşil hareketlerine karşı kapsayıcı bir siyaset üretememiş olmaları, sivil topluma mesafeli oluşları ve sivil toplumun bilgi, maharet ve enerjisinden beslenme damarlarının tıkanıklığı da bir başka handikaplarıydı.
Bu kapsayıcılık eksikliği ve beslenme tıkanıklığı yalnızca seçimi kazanma sürecinde değil, asıl seçimin ardından yeniyi kurma sürecinde toplumun ihtiyaç ve taleplerini anlamak, kapsamak konusunda da önemli bir eksikliğe işaret ediyordu.
Halbuki pandemi, ardından gelen ve hâlâ süren büyük ekonomik tufan, rejimin keyfiliği, otoriterliği, hoyratlığı gibi bir dizi nedenle toplumsal bir dip dalga yaşanıyor. Ülkenin uzun süredir akli ve ruhi esaretine kapıldığı kutuplaşma ve kimliklere sıkışmanın harareti düşerken sınıfsal gerilim tekrar yükseliyor.
Ekonomik buhran karşısındaki çaresizliği deneyimledikçe toplum meselenin inanç farklılığı, etnik aidiyet ya da hayat tarzı meselesi olmaktan da öte yoksulluk meselesi olduğunu kavrıyor her gün. Yalnızca gelir adaletinin olmadığını değil, yanı sıra eğitimde ya da istihdamda fırsat adaletinin de olmadığını görüyor gençler. Hayatlarına dair kararlara katılamadıklarını görüyor her gün kadınlar ve gençler. Kendi seçtikleri siyasetçiler, belediye başkanları görevden alınır, tutuklanırlarken tanınma adaletinin olmadığını bir kez daha deneyimliyor Kürtler.
Terse dönen, dipte kabaran bir şey var. Büyük bir rahatsızlık var ve insanlar ilk kez o rahatsızlığın sadece kimlik farklılıklarından kaynaklanmadığını, ekonomik bir mesele olduğunu hissediyorlar artık. Kültürel kimlik eksenli kutuplaşmanın da siyasal kutuplaşmanın da yanı sıra yeniden sınıfsal kutuplaşma yükseliyor ve bunun siyasette önemli yansımaları olacak.
Altılı Masa henüz bu dinamiği kavramış ve buna uygun siyaseti üretiyor gibi görünmüyor. EİÖ’nin fırsatı hatta sol ittifakın da fırsatı bu dip dalgadan besleniyor. Bu toplumsal dinamik diğer yandan HDP’nin Türkiyelileşme fırsatını da güçlendirebilir.
Eğer bu ittifakların tümü cumhurbaşkanlığı seçiminde tek adayda uzlaşabilirler ve milletvekili seçimleri için siyasi rekabeti doğru kurgulayabilirlerse ülke bir tarihi fırsat yakalayabilir. Bu fırsat cumhurbaşkanının kim olacağından öte, yeni anayasanın tartışılacağı, biçimleneceği Meclis’te ülkenin tüm kültürel ve sınıfsal kesimlerinin en yüksek biçimde temsil edilebilmesinin zemini oluşabilir.
Eğer seçim süreci yeni dönemin, yeni sistemin tartışılması, bu tartışma süreçleriyle büyük toplumsal uzlaşmanın üretilebilmesi yönünde her parti ve ittifakın yeni bir siyaset tarzı, dili oluşturması süreci şeklinde yaşanabilirse ülke yıkımı yeniyi kurma sürecine çevirebilmek yönünde çok olumlu bir fırsat yakalayabilir.
Siyasi aktörler, liderler ve cumhurbaşkanı adayı bu sorumluluğu yerine getirebilecek mahareti geliştirebilecekler, yeni bir siyaset tarzı, stratejisi üretebilecekler mi yoksa Fransa ve İtalya’daki gibi çok yüksek seçimlere katılmama ya da Macaristan ve Şili gibi geri dönüşler mi yaşanacak göreceğiz.”
Yazının tamamı için TIKLAYIN