Demirtaş: Her Şey Seçime Kadar, Türkiye Umudunu Kaybetmesin
HDP Eski Eş Genel Başkanı Demirtaş, “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla hakkında açılan davanın duruşmasındaki savunmasında, “Her şey seçime kadar. Ben istiyorum ki, Türkiye umudunu kaybetmesin. Yargıda hala soluk ve nefes var. Türkiye Cumhuriyeti devletinde yürütmeden korkmayan hakimler ve mahkemeler var. Önümüzde kaldı bir buçuk yıl, Türkiye’nin seçimi. Seçime doğru giderken yürütme bir kez daha medya ve toplum üzerinde baskı kurmamalıdır. Herkes, fikrini özgürce ifade etmelidir” ifadelerini kullandı.
Haber Merkezi / Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 2014 ile 2016 yılları arasında Ankara, Diyarbakır, Mardin ve Mersin’de yaptığı konuşmalar gerekçesiyle “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla hakkında açılan davanın duruşması Mersin 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.
Demirtaş, Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemleri (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı. Demirtaş’ın 5 ilde farklı tarihlerde yaptığı konuşmalar nedeniyle hazırlanmış olan 5 dosyanın birleştirildiği duruşmada yaptığı savunmanın önemli bölümleri şöyle:
“Çok önemsediğim ve üzerinde durduğum ve aslında yargının da böylesi bir dönemde ciddiye almasını gerektirecek bir durum olarak gördüğüm somut norm denetimini bu aşamada ileri sürmek istiyorum. Nedir o? TCK’nin 299’uncu maddesi. Hem hukukçu hem de siyasetçi kimliğimizle TCK’nin 299’uncu maddesinin ifade özgürlüğünü kısıtladığını söylüyoruz, eski haliyle de yani cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmeden önceki haliyle de eleştiriyorduk. Fakat, 2014 yılından cumhurbaşkanlığı seçiminden bu yana fiili olarak da resmi olarak da tarafsız cumhurbaşkanı bu ülkede yoktur.
O dönemlerde partimin eş genel başkanıydım ve milletvekiliydim. Mağdur müşteki de bir partinin genel başkanı ve aynı zamanda da cumhurbaşkanıdır. Yani iki partinin genel başkanının karşılıklı olarak birbirine kullandığı siyasi söylemlerden dolayı ben “Cumhurbaşkanına hakaretten” yargılanıyor olacağım. 299’uncu madde cumhurbaşkanını koruyan bir maddeydi. 2018’deki cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte yeni yönetim sistemi ve rejime kanunların uyarlanması amacıyla çok sayıda yasal değişiklik yapıldı.
Aslında yasal değişikliklerden biri de 299’uncu madde de yapılmalıydı. Madem ki yeni sistemde bir parti genel başkanı cumhurbaşkanı olabiliyorsa, o halde 299’uncu madde yeni sisteme uygulanmış olarak yeniden düzenlenmeliydi. Ancak parlamento, yasa koyucu iradesiyle bunu yapmadı. Dolayısıyla ortada bir çelişki var. Peki, bunu başka ne şekilde giderebiliriz? Anayasa Mahkemesi, mevcut 299’uncu maddenin hali hazırda yürürlükte olan anayasaya aykırılığını denetleme yetkisine sahip.
138 bin soruşturma, 30 binden fazla mahkumiyet verildi
Cumhuriyet tarihinde, Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla açılan soruşturmaların rekor dönemini yaşıyoruz. 138 bin soruşturma açılmış Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına. 30 bin küsur kadar mahkumiyet kararı var. Yurttaşlar, seçilmiş cumhurbaşkanına eleştiri yöneltme konusunda son derece baskılanmıştır. Öyle ki daha birkaç gün önce Kocaeli’de bir lisedeki öğrenci, çocuklara poşet çay fırlattı diye Cumhurbaşkanını taklit etmekten idari soruşturmaya maruz tutuldu. Sizin, bugün somut norm denetimi talebini ciddiye almanız hukukun üstünlüğü, bir toplumun yürütmeyi denetleme hakkı ve aynı zamanda yargının yurttaşlar üzerinde baskı aracı olarak kullanılmasını önüne geçilmesi açısından çok önemlidir.
Şimdi Recep Tayyip Erdoğan gün aşırı konuşuyor, bazen günde 3 defa konuşuyor. Hangi konuşmayı, hangi sıfatla ve kimlikle yaptığını bilmiyoruz. Hangi konuşmasına biz cevap verirsek “Cumhurbaşkanına hakaret”, hangisi kamu görevlisine hakaret veya genel hakaret suçunu oluşturur bilmiyoruz. Yürüttüğü faaliyet itibariyle cumhurbaşkanlığı faaliyeti ile parti başkanlığı faaliyeti karışırsa, ki karışıyor da, biz eleştiri yöneltirken tam olarak hangi maddeyi nasıl ihlal ettiğimizi nasıl anlayacağız? Dolayısıyla kanun maddesinde bir öngörülemezlik var.
Eleştirilerimin tamamı yürütmenin başına yönelik eleştirilerdir
Yaptığım konuşmalar 2014 sonrasıdır. 2014’ten itibaren partisinin grup toplantılarına, il başkanlarının toplantılarına, MYK toplantılarına katılıp konuşmalar yapmıştır ve bu durum 2018 yılında da resmileşmiştir. O nedenle eğer ben yargılanacaksam muhalefet partilerinin liderinden biri olarak, 125’inci maddedeki kamu görevlisine hakaretten mi yargılanayım, yoksa Cumhurbaşkanına yönelik hakaret içeriyor da o zaman 299 maddedir. Bunun tespitinin yapılması gerekir.
Çünkü, ben cumhurbaşkanı sıfatıyla yürütülen bir görevden dolayı Recep Tayyip Erdoğan hakkında tek bir cümle kurmuş değilim. Tamamı, yürütme erkinin başı olan Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili söylediğim şeylerdir. AKP Genel Başkanı olarak yaptığı faaliyetlerden dolayı söylediğim şeylerdir. Vakti zamanında Abdullah Gül’ü eleştirdik, Ahmet Necdet Sezer eleştirildi. Fakat, eleştirdiğimiz vakit kimin ne olduğu belliydi, cumhurbaşkanıydılar. Yürütmenin başı değildiler. Partileriyle herhangi bir bağları yoktu. Ama şimdi cumhurbaşkanı fiili olarak yürütmeyi elinde tutuyor. Yani devletin erkinden biri olan yasama, yürütme ve yargının bir erkin tek başına kontrol ediyor.
Bu sistemde denetim nasıl yapılacak?
Şu anda yapılan yargılama, devletin üç erkinden biri olan yasamanın üyesi olarak yaptığım konuşmalar hakkındadır. Yürütmenin bir yöneticisini eleştirdiğim için yani devletin diğer erkini eleştirdiğim için 3’üncü bir erk tarafından yani yargı tarafından yargılanıyorum. İşte bu demokrasilerde olmaz. Demokratik ülkelerde devletin 3 erki hem birbirlerinden bağımsızdır hem de birbirini denetler. Özellikle, yargı yürütmenin faaliyetlerinin tamamını denetler. İdare hukukuna göre de yargının hiçbir eylemi, işlemi yargı denetimi dışında olamaz.
Peki, yürütmenin denetlendiği başka yol var mı? Tabii ki de vardır. Birincisi yargı ise ikincisi de parlamentodur. Parlamentonun iç tüzüğüne ve Anayasaya göre Meclis’in iki görevi vardır. Bir yasama, iki denetleme faaliyetidir. Yasama faaliyetinin nasıl icra edildiğini biliyoruz. Peki, denetim nasıl yapılır? Eski ve yeni sistemi karıştırarak söylüyorum. Yazılı soru, gensoru, genel kurul, basın toplantısı, miting ve yürüyüşler. Bakın parlamento dışında yürütülen faaliyetler de parlamento denetimine tabidir.
Parlamentonun bana verdiği yetkiyi, seçilmiş bir parlamenter olarak elde ettiğim yetkiyi kullandığım için yani hükümetin faaliyetlerini denetlediğim için yargı beni nasıl yargılayabilir? İdare mahkemesi olarak, yürütmenin bir kararını denetime tabi tuttuğunuzda sırf bunun için kimse sizi yargılayabilir mi? Hayır, bu sizin yetkiniz ve göreviniz. İdarenin tüm işlerini denetlemek sizin göreviniz.
Peki, ben yasama üyesi olarak denetim yetkimi kullandığımda neden yargılanıyorum? Beni yargılanırsan 138 bin Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, ülkenin yürütmesinin başını eleştirdiği için yargılanırsa yürütme organı denetimden çıkar. Denetlenemez, hale gelir. Ne olur sonra? Pandora belgelerinde çok sayıda iş insanının Türkiye’deki mal varlığını dışarıya kaçırdığın öğreniriz, demek ki denetleyememişiz.
Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’ndan bir farkı yok
Somut norm denetiminin yapılması için davayı Anayasa Mahkemesi’ne taşımanızı talep ediyorum. 299’uncu maddeyle hiçbir yurttaş yargılanamaz. Ben Kemal Kılıçdaroğlu’na herhangi bir hakarette bulunursam beni 299’dan değil 125’ten yargılanırsanız. Tayyip Erdoğan’ın hukuk karşısında Kemal Kılıçdaroğlu’ndan hiçbir farkı yoktur. Çünkü, bir partinin genel başkanıdır. Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanlığının kendisine verdiği dokunulmazlık zırhına ve 299’uncu maddeye dayanarak kamuoyunu susturma ve bastırmaya çalışıyor. Yargının bunun engellemesi ve durdurması lazımdır. Bir pankarttan, slogandan cezalandırılan yurttaşlar var. ODTÜ’de, İTÜ’de, Boğaziçi’nde açtığı pankarttan kaynaklı “Cumhurbaşkanına hakaretten” yargılananlar var. Oysa cumhurbaşkanı yürütmenin başı ve partinin genel başkanıdır. Biz AKP için şimdi ne desek cumhurbaşkanlığına hakarete girebilir.
Her şey seçime kadar. Türkiye umudunu kaybetmesin
AİHM’de kanunilik ilkesi şarttır. Bir yargılamanın sürdürülebilmesi için öncelikle o cezanın veya suçun düzenlendiği maddenin öngörülebilir olması lazım ve kanunilik ilkesinin olması lazım. Ben, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde hukukun üstünlüğüne inanan, Türkiye’de yargının bağımsız olması gerektiğine inanan çok sayıda savcı ve hakimin olduğunu biliyorum. İnanıyorum demiyorum, biliyorum. 22 yıllık hukukçuyum, 12 yıl parlamentoda görev yaptım. Cumhurbaşkanlığına hakaretten verilecek ceza ve cezalardan korkmuyorum, baştan söyleyeyim. Cezadan korkmuyorum. 37 ağırlaştırılmış müebbet, 15 bin yıl ağır hapisle yargılanıyorum.
Hali hazırda yerel mahkemelerde verilmiş 3 buçuk yıl Cumhurbaşkanına hakaret cezası, 4 yıl 8 ay propaganda cezası, 2 buçuk yıl Ankara Başsavcılığı’na cezalar var. 3-5 yıl da siz verirsiniz, sorun değil. Her şey seçime kadar. Ben istiyorum ki, Türkiye umudunu kaybetmesin. Yargıda hala soluk ve nefes var. Türkiye Cumhuriyeti devletinde yürütmeden korkmayan hakimler ve mahkemeler var. Önümüzde kaldı bir buçuk yıl, Türkiye’nin seçimi. Seçime doğru giderken yürütme bir kez daha medya ve toplum üzerinde baskı kurmamalıdır. Herkes, fikrini özgürce ifade etmelidir.