Davutoğlu: 12 Şehidin Ardından Cumhurbaşkanını Bölgede Gördünüz Mü?
Gelecek – Saadet ortak grup toplantısında konuşan Gelecek Partisi Lideri Ahmet Davutoğlu, “Pençe-Kilit Harekatı 20 ayı doldurdu. Sayın Bahçeli’nin dün bu kürsüden ifadesiyle; kış şartlarında teneke barakalara kim terketti askerlerimizi? Neden yeterli teçhizat verilmedi?” dedi ve ekledi:
“Bakın terörle mücadelenin başında bulunmuş bir kardeşiniz olarak söylüyorum; her çatışmada insan kaybolur, olabilir askerliğin gereği bu. Ama eğer 12 şehit varsa, ben görevde olsaydım ilk sorum şu olurdu; çok kapsamlı bir çatışma mı yaşandı? Bir baskın mı yedik? Eğer kapsamlı bir çatışma yaşanmış ise; bunun öncesinde ve sonrasında o harekatın devam ediyor olması lazım.”
Ahmet Davutoğlu, konuşmasının devamında, “12 şehidimizin üzerinden kaç gün geçti, sayın cumhurbaşkanını bölgede gördünüz mü? Siyasi parti liderlerine cenazeleri dar edebilirsiniz ama siz nerdeydiniz? Biz o cenazelere giderken herhangi bir tahrik değil, şehit annesinin, babasının elini öperken gözlerimiz yaşararak, ağlayarak, acıyı hissederek gideriz.
Şimdi bu sorulara cevap verme vakti: Savunma Bakanlığımız bilirler; her olay olduğunda bütün komutanları ve yerel komutanları toplayarak değerlendirme yapardık biz. Yapsınlar değerlendirmeleri ve açıklasınlar millete. Sıvasız evlerden çıkan cenazelerin boyutlarını açıklasınlar” ifadelerini kullandı.
Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Gelecek – Saadet ortak grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Davutoğlu’nun konuşmasından satırbaşları şu şekilde:
“Bir hüzün durumundayız. Grubumuzda birçok vesileyle konuştuk ama bugün konuşurken yüreğimizde derin bir sızı, boğazımıza düğümlenen cümleler…
Hasan Bitmez kardeşimiz; ahlakıyla, vakarıyla ve herkese örnek olan o asil duruşuyla bizim sadece Meclis’teki bir milletvekilimiz değil, aynı zamanda her an ve her seferde yüzüne baktığımızda muhabbeti cehli gayreti gördüğümüz bir kardeşimizdi.
Vefatından yaklaşık 1 hafta önce 2 saat kadar birlikte baş başa. Üslubunda nezaket ve kararlılık vardı. Ve bu Meclis kürsüsünde konuşurken, Gazze’deki kardeşlerinin gayretini anlatırken, son nefesinde de tarihin şahitliğine ve Allah’ın huzuruna bütün vicdan sahibi milletvekillerini davet ederken, vuslata kavuştu.
O vuslat ki; hepimizin son anda ahiretimiz hayrola dediğimiz bir vuslat. Son nefestir insanın bütün hayatını özetleyen. Biz bir taraftan hüzün duyuyoruz ama aynı zamanda gıpta ediyoruz. Allah bize de Hasan kardeşimiz gibi son nefeste cehdi, gayreti, mazlumların hakkını savunmayı nasip eylesin.
Hasan Bitmez kardeşimizin mirasını üstlenerek, aramıza katılan Kütahya Milletvekilimiz Ali Fazıl Kasap Bey’e tekrar hoş geldiniz diyorum. Sadece milletvekili olarak bir gruba katılmadı. Bütün değerlerimizle aramıza ve aileye katıldı. Bu anlayışı, fedakarlığı ve demokrasiye yaptığı katkılarından dolayı hem kendisine hem de Cumhuriyet Halk Partisi’ne teşekkürü bir borç biliriz.
İktidarda olmak; halka güzel örnek olmakla ancak yerine getirilebilecek bir vazifedir. Bir hak değil, bir vazifedir iktidarda olmak. Ama maalesef bugünkü iktidar, eylemiyle söylemi farklılaşan, sözüyle davranışları bir türlü örtüşemeyen bir tavır sergiliyor.
Birer birer üzerinden geçelim; yüzleşmekten korkmamamız lazım. Biz niçin günde 5 kez rabbimizin huzuruna çıkıyoruz? Ve kimse yok aramızda; ne ruhban sınıfı ne kilise hiçbir şey yok. Secdeye inerken niçin ineriz? Kendimizle yüzleşmek için. Korkmadan, sadece Allah korkusuyla kendimizle yüzleşmenin adıdır namaz.
Gelin yüzleşelim. Önce 12 şehidimiz… Hepimizi yaralayan günler yaşadık. Sadece şehitlerimizin şehadeti dolayısıyla değil, onların arasında bir kardeşimiz de Gelecek Partisi’nin Manisa Gençlik Kolları’ndandı. Ve Gençlik Politikalar Başkan Yardımcımız bizim adımıza cenazedeydi.
3 konuda ciddi bir sınavdan geçtik hükümet, hepimiz ve maalesef başarılı olamadık. Birincisi; “milli birlik ve beraberliğin unutulmaması gereken günlerdeyiz” diye bir tekerleme var. Herkes bunu söyler. Ama 12 şehidimiz toprağa verilirken, ortak kader bilincimiz, ortak acı bilincimiz, ortak demokratik bilincimiz aynı anda darbe yedi. Gönül isterdi ki; 5 değil, 6 partinin de imza attığı bir metinle “bu ülkenin çocukları kardeştir ve bu ülkenin birliği için toprağa düşen herkes aziz şehitlerimiz mukaddestir ve onların davasına sahip çıkarız” diyebilseydik. Maalesef ortak bir metinde dahi buluşulamamış olması milletimizi derinden yaralamıştır.
Biz Gelecek ve Saadet Partisi grubu olarak o gece, arkadaşlarımız ve grup başkanvekillerimiz çok gayret sarffetiler bir ortak zeminde buluşturabilmek için bütün partileri. Çünkü ne zaman buluşacağız; eğer o acının yaşandığı gün buluşamazsak. Maalesef olmadı…
Önce o ortak bildiride uzlaşacaktık, hepimiz altına imza atacaktık. Şehitlerimizin aziz ruhları adına. Sonra demokratik bilincimiz devreye girecekti ve neden bu şehitlerimiz karın kışın ortasında zor şartlarda oralarda terkedildi diye soracaktık. Ve tabii ortak acıyı yaşayacaktık.
Anadolu’da üniversite bitirmeleri, çok yüksek okul okumaları gerekmeyen bizim Toroslar’ın dağlarında dahi Doğu’nun Batı’nın her yerinde iki konuda mutlak mutabakat vardır. Eğer cenaze varsa her şey unutulur. Kan davası unutulur, borçlar unutulur, küslükler unutulur, her şey unutulur ve cenaze makamında sadece tekbir getirilir.
Bir cenaze namazı kılındı Manisa’da ve sanki siyasi partiler arasında kavga mekanı gibi. Ve maalesef bütün bu günlerde milleti birleştirmesi gereken cumhurbaşkanlığı makamı, neredeyse bundan sonraki cenazeleri de ipotek altına alırcasına “daha ne günler göreceksiniz” tarzında halkı ana muhalefet genel başkanına karşı tahrik etti. Düşmanınız gelse cenazede unutursunuz. Taziye kültürünün bir ahlakı vardır. Bu ahlakı ne zaman kaybettik biz?
Şimdi biz imzamızı attık ortak bildiriye, keşke hep beraber atabilseydik… Cenazelerimizi kaldırdık. Mademki ortak acımızı ve ortak kaderimizi paylaşma görevimiz bitti; şimdi Meclis’te demokratik bilincimizi harekete geçirip soru sorma günüdür. Kimse bu sorulardan gocunmasın. Kimse bu sorulardan kaçmasın, kaçamasın. 12 şehidi hamasetle üstüne örtecek şekilde toprağa vermedik biz.
Pençe-Kilit Harekatı 20 ayı doldurdu. Sayın Bahçeli’nin dün bu kürsüden ifadesiyle; kış şartlarında teneke barakalara kim terketti askerlerimizi? Neden yeterli teçhizat verilmedi? Bakın terörle mücadelenin başında bulunmuş bir kardeşiniz olarak söylüyorum; her çatışmada insan kaybolur, olabilir askerliğin gereği bu. Ama eğer 12 şehit varsa, ben görevde olsaydım ilk sorum şu olurdu; çok kapsamlı bir çatışma mı yaşandı? Bir baskın mı yedik? Eğer kapsamlı bir çatışma yaşanmış ise; bunun öncesinde ve sonrasında o harekatın devam ediyor olması lazım.
12 şehidimizin üzerinden kaç gün geçti, sayın cumhurbaşkanını bölgede gördünüz mü? Siyasi parti liderlerine cenazeleri dar edebilirsiniz ama siz neredeydiniz? Biz o cenazelere giderken herhangi bir tahrik değil, şehit annesinin, babasının elini öperken gözlerimiz yaşararak, ağlayarak, acıyı hissederek gideriz.
Şimdi bu sorulara cevap verme vakti: Savunma Bakanlığımız bilirler; her olay olduğunda bütün komutanları ve yerel komutanları toplayarak değerlendirme yapardık biz. Yapsınlar değerlendirmeleri ve açıklasınlar millete. Sıvasız evlerden çıkan cenazelerin boyutlarını açıklasınlar.
Enes kardeşimiz Manisa’daydı ama Ağrılıydı. Bu mesele Türk-Kürt meselesi değil. Bu acıyla yüzleşmemiz lazım. Bir taraftan terörle mücadele yapacaksınız, diğer taraftan halkı birleştireceksiniz, bölmeyeceksiniz.
Ve tam böyle terörle mücadele yapılırken, 12 Eylül ile yüzleşmemiz gerekirken, 12 Eylül’de terörün nerdeyse kuluçka makinası gibi çalışan Diyarbakır Cezaevi’nde orda dışkı yedirmek kadar adice suçlar işlenirken orada bulunan görevlilerin adlarını okullara vermeyeceksiniz. Çünkü 12 Eylül’de ülkücüler, devrimciler, sağcılar, solcular, islamcılar, Kürtler hepsi birden cezalandırılırken çok insan hakları suçu işlendi.
Diyarbakır Hapishanesi onun için İnsan Hakları Müzesi’ne dönüştürelim demiştim ben. Çünkü çok acılar yaşandı orda. Devlet o devlettir ki terörle mücadele ederken, celal vasfını kullanır, kudret dilini kullanır, halkını kucaklarken şefkat elini merhamet elini kullanır. Sürekli sert bir hamasetle yürüteceğiniz mücadelenin adı terörle mücadele olmaz. Türkiye 40 yıldır bu mücadeleyi veriyor. Daha uzun yıllar bu mücadeleyi vermeyecekse halkı kucaklayacaksınız.
Kime olursa olsun insan hakları suçları işlemiş olanları yüceltmeyeceksiniz. 12 Eylül dahil bütün darbelerin hesabını soracaksınız. 28 Şubat’ın faillerinin adları nasıl verilemezse bir okula, 12 Eylül Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan acıların faillerinin de isimleri okula verilemez. Devleti ve milleti birleştirmenin yolu bu.”
Kızıl Goncalar dizisine destek
Tarikatların hedefinde olan Kızıl Goncalar dizisine dair de yorumda bulunan Davutoğlu, şunları söyledi: Allah aşkına siz bir kurgu dizi ile değil de gerçek hayatın en sefil örneklerinin sergilendiği ATV’deki gündüz programlarıyla uğraşın. Aile ilişkisinde ensest ilişkisi dahil her şeyin konuşulduğu sabahtan akşama yayın yapacaksınız, onun sahibi sayın Cumhurbaşkanı’nın damadının kardeşi olacak.
Gerçek sahibi belli… Oradaki en ufak açık oturumlara dahil müdahale edeceksiniz ama sabahtan akşama kadar aile yapımızı ortadan kaldıran, her türlü rezilliğin gösterildiği sabah kuşağı programlarında kadınlarımızın bütün mahremiyeti ortaya çıkacak şekilde izin vereceksiniz. Oradan rant elde edeceksiniz. Bundan daha büyük bir ahlaksızlık olmaz.