Avrupa’da Her Yıl 238 Bin Kişi Hava Kirliliği Nedeniyle Ölüyor

Avrupa Çevre Ajansı’nın raporuna göre, Avrupa Birliği’nin 27 üyesinin yanı sıra Türkiye, Norveç, İsviçre, İzlanda ve Liechtenstein’da her yıl  en az 238 bin kişi hava kirliliğine bağlı nedenler sebebiyle hayatını kaybediyor.

Raporda ayrıca, hava kirliliğinin Avrupa’da her yıl 18 yaş altı bin 200 çocuk ve gencin erken ölümüne yol açtığına dikkat çekildi.

Avrupa Çevre Ajansı, kamuoyuna bugün açıkladığı raporunda, havadaki zararlı maddelerin sadece yetişkinler için değil aynı zamanda çocuklar açısından da büyük bir çevre riski oluşturduğuna işaret ediliyor. Raporda, bunun çocuk ve gençlerin yaşam beklentisini dramatik bir şekilde düşürdüğü kaydedildi.

Ajansın raporunda, erken ölümlerin yanı sıra kötü hava kalitesinin çocuk ve gençlerin ilerleyen yaşlarında hastalıkları da beraberinde getirdiği vurgulandı. Çocukların anne karnından yetişkinliklerine kadar hava kirliliğine karşı savunması olduğu belirtilen raporda, “Son yıllarda kaydedilen ilerlemelere rağmen, özellikle Orta ve Doğu Avrupa ile İtalya’da hava kirliliği seviyesinin Dünya Sağlık Örgütü’nün belirlediği seviyenin üzerinde seyrettiği” not düşüldü.

Raporda yer alan veriler, Avrupa Birliği’nin 27 üyesinin yanı sıra Türkiye, Norveç, İsviçre, İzlanda ve Liechtenstein’ı kapsıyor. Ajansın geçen Kasım ayında açıkladığı rapora göre 2020 yılında söz konusu ülkelerde tüm yaş gruplarından en az 238 bin kişi hava kirliliğine bağlı nedenler sebebiyle hayatını kaybetti.

Bilanço aslında daha büyük olabilir

İngiltere ve Ukrayna gibi birçok Avrupa ülkesi ise rapora dahil edilmedi. Uzmanlar bu nedenle Avrupa çapındaki bilançonun aslında çok daha kötü olduğunu tahmin ediyor.

Hava kirliliğinden etkilenen çocuk ve gençlerin toplam nüfustaki oranının “nispeten düşük” olduğuna işaret edilen raporda, buna rağmen çocukluktaki kronik rahatsızlıkların ileriki zamanlarda büyük bir yüke dönüşeceği tespiti yapıldı.

Avrupa Çevre Ajansı, raporunda öncelikle okullar ve anaokulları, spor tesisleri ve toplu taşıma alanlarında hava kalitesinin iyiliştirilmesini önerdi. Hava kirliliğinin erken doğumlara ve düşüklere yol açabilecek bir etkiye sahip olduğuna işaret eden Ajans, kötü havanın doğumdan sonra astım ve diğer solunum yolu hastalıkları da dahil olmak üzere çeşitli sağlık sorunları riskini artırdığı uyarısında bulundu.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Uzmanlardan “Bu Yıl Rekor Hava Sıcaklıkları Görebiliriz” Uyarısı

Avrupa Birliği Copernicus İklim Değişikliği Servisi Direktörü Carlo Buontempo’ysa henüz net bilgiler olmamakla birlikle rekor sıcaklıkların beklenebileceğine vurgu yaptı. Buontempo, sonbaharla birlikte görülmeye başlayacak El Nino etkilerinin, yılın sonlarına doğru kendisini daha fazla hissettirebileceğini belirtti.

Şu ana kadar meteorolojik ölçümlerin yapılmaya başlandığı dönemden bu yana kayda geçen en yüksek sıcaklıkların 2016 yılında yaşandığı biliniyor. Küresel ısınmanın etkilerinin El Nino’yla birleşmesi dünya genelinde rekor sıcaklıkların kaydedilmesine neden olmuştu. Küresel ısınma nedeniyle son 8 yıldır dünya genelinde rekor düzeyde sıcaklık artışları kayda geçiyor.

Uzmanlar, El Nino adı verilen atmosferik olayların geri dönüşüyle birlikte 2023 ve 2024 yıllarında rekor sıcaklıklar görülebileceğine dikkat çekiyorlar.

Yapılan bilimsel değerlendirmeler ve tahminlere göre, Pasifik Okyanusu’nda sıcaklıkların genel olarak düşmesine neden olan La Nina atmosfer olaylarının ardından dünya şimdi yeniden sıcaklıkları arttıracak El Nino’yla karşı karşıya kalacak. Uzmanlar El Nino’nun etkilerini bu yılın sonlarına doğru hissettirmeye başlayacağını belirtiyor.

El Nino adı verilen atmosfer olayları sırasında ekvator hattında esen rüzgarlar hafifliyor ve bu da okyanuslardaki su sıcaklığının artmasına neden oluyor.

El Nino genel etkileri olarak rekor düzeyde sıcaklıkların yaşandığı bir döneme işaret ediyor. Avrupa Birliği Copernicus İklim Değişikliği Servisi Direktörü Carlo Buontempo’ysa henüz net bilgiler olmamakla birlikle rekor sıcaklıkların beklenebileceğine vurgu yapıyor.

Buontempo, sonbaharla birlikte görülmeye başlayacak El Nino etkilerinin, yılın sonlarına doğru kendisini daha fazla hissettirebileceğini belirtti.

Şu ana kadar meteorolojik ölçümlerin yapılmaya başlandığı dönemden bu yana kayda geçen en yüksek sıcaklıkların 2016 yılında yaşandığı biliniyor. Küresel ısınmanın etkilerinin El Nino’yla birleşmesi dünya genelinde rekor sıcaklıkların kaydedilmesine neden olmuştu.

Küresel ısınma nedeniyle son 8 yıldır dünya genelinde rekor düzeyde sıcaklık artışları kayda geçiyor. Londra merkezli Imperial College Grantham Enstitüsü’nden Friederike Otto da El Nino’nun küresel ısınma etkileriyle birlikte rekor düzeyde sıcaklık artışlarına neden olabileceğine dikkat çekiyor.

Otto, “Eğer El Nino atmosferde El Nino olayları yaşanırsa bu 2016’dan daha sıcak günler göreceğimiz anlamına gelir” değerlendirmesini yapıyor.

AB Copernicus tarafından yayımlanan son rapore göre, son 5 yıl yaşanan en sıcak 5 yıl olarak hali hazırda kayda geçmiş durumda. Avrupa kıtasında da rekor düzeyde sıcak havalar 2022 yılının yaz aylarında yaşanmıştı. Copernicus, dünya sıcaklık ortalamasının fosil yakıtların kullanılmaya başladığı endüstri devrimi öncesine göre ortalama 1,2 derece yükseldiğini belirtiyor.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Avrupa’da Havası En Kirli 15 Şehrinden Beşi Türkiye’de

Avrupa’da havası en kirli 15 şehir arasında Türkiye’den beş kent yer aldı. Listede Iğdır birinci sırada Gaziantep 7. Düzce 11. Mersin 13. Konya ise 15’inci sırada yer aldı. Avrupa’da havası en kirli ülkeler sıralamasında bir basamak gerileyen Türkiye 6. oldu.

Avrupa listesinde en kirli ülke 33.6 mikrogram ile Bosna-Hersek olurken, Kuzey Makedonya ikinci, Sırbistan ise üçüncü sırada yer aldı.

Dünya çapında 131 ülke ve 7 bin 323 kentin hava kalitesinin ölçüldüğü 2022 Dünya Hava Kirliliği Raporu yayınlandı.

Raporda, Avrupa’nın havası en kirli 15 şehri arasında Türkiye’den beş kent bulunması dikkat çekti. Listede Iğdır’ın yanı sıra Gaziantep 7, Düzce 11, Mersin 13, Konya ise 15’inci sırada yer aldı. Avrupa’da havası en kirli ülkeler sıralamasında bir basamak gerileyen Türkiye 2022’de 6’ncı oldu.

Dünya çapında 7 bin 323 kent arasında hava kirliliği en fazla olanı ise Tayland’ın Chiang Mai şehri oldu. IQAir’e göre, şehirde kirlilik PM2.5’in 66 katına ulaşmış durumdaydı.

Dünyanın havası en kirli ülkeleri arasında ilk beşi Çad, Irak, Pakistan, Bahreyn ve Bangladeş oluşturdu. Havası en temiz ülkeler ise Guam, Fransız Polinezyası ve Bermudalar oldu.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tavsiyesini, havadaki PM2.5 olarak bilinen çapı 2,5 mikrometre ve daha küçük ve tehlikeli parçacıklarla ilgili standartlarını 24 saat içinde bir kübik metrede 5 mikrogramdan fazla olmaması şeklinde 2020’de güncellemiş, güncelleme gerekçesi olarak bu parçacıkların düşük yoğunlaşmasının bile sağlık riski oluşturduğunu ifade etmişti.

İsviçre merkezli IQAir kirlilik teknolojisi firması tarafından yapılan çalışmada katılımcı şehirlerin sadece yüzde 4,6’sının tavsiye edilen PM2.5 seviyesine riayet ettiği anlaşıldı.

Türkiye’de durum

Türkiye, Avrupa’daki 131 ülke/bölgedeki PM2.5 okumalarında kirlilik düzeyinin sıralandığı listesinde yıllık ortalama 21.1 mikrogram ile 45’inciliğe geriledi, Avrupa listesinde de 6’ncı sırada yer aldı. 116 ülkenin sıralandığı başkent sırlamasında ise Ankara 14 mikrogram ile 67’nci sıraya çıktı. 2021’de başkentte 17.2 mikrogram ölçülmüş 54. sırada yer almıştı.

Avrupa listesinde en kirli ülke 33.6 mikrogram ile Bosna-Hersek olurken, Kuzey Makedonya ikinci, Sırbistan ise üçüncü sırada yer aldı.

Öte yandan hava kalitesi en yüksek ülke ise 5.5 mikrogram ile Finlandiya oldu, ancak Finlandiya da PM2.5 düzeyini DSÖ’nün belirlediği 5 mikrogram seviyesinin altına indirmeyi başaramadı. Hava kalitesi yüksekliği bakımında ikinci sırada Hollanda, üçüncü sırada ise Yunanistan yer aldı.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’den “Yakın Zamanda Su Kıtlığı Yaşanabilir” Uyarısı

ABD’nin New York kentinde üç gün sürecek olan Birleşmiş Milletler Su Konferansı başladı. 1977’den beri yapılacak ilk büyük Birleşmiş Milletler su zirvesine binlerce delege katılıyor.

Zirveden hemen önce ortaya konan raporda dünyanın “vampirce aşırı su tükettiği ve aşırı geliştiği, kör bir şekilde tehlikeli bir yolda ilerlendiği” ifade edildi. Raporda, aşırı kullanım ve iklim krizi sebebiyle yaşanacak bir su krizinin an meselesi olduğu ve yakın zamanda su kıtlığı yaşanabileceği konusunda uyarıda da bulunuldu.

BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Su Konferansı nedeniyle yayınladığı video mesajda, suyun bir insan hakkı olduğunu, dünyanın geleceğinde daha iyi şartların oluşması ve küresel kalkınmanın sağlanması için kritik bir öneme sahip olduğunu vurguladı. Guterres, dünyada su kullanımında aşırı tüketimin sürdürülebilir bir durum olmadığının altını çizdi.

Guterres, “Suyun başı büyük dertte. Aşırı tüketim ve yanlış kullanım yollarıyla insanlığın can damarını kurutuyoruz. Vampir gibi suyu tüketiyoruz. Suyu küresel ısınma yoluyla buharlaştırıyoruz. Su akışındaki dengeleri bozduk, ekosistemleri yok ettik, yer altı sularını kirlettik” dedi.

Genel Sekreter, dünyanın yaşadığı doğal afetlerin suyla bağlantılı olduğunu kaydederek “Dünyada yaşanan her dört doğal afetten üçünün suyla bağlantılı olduğunu biliyoruz. Dünyanın dörtte birinin güvenli su hizmetleri veya temiz içme suyu olmadan yaşadığını biliyoruz. 1,7 milyar kişi temel sağlık koşullarından yoksun durumda. Yarım milyar insan açıkta dışkılarını yapmak zorluğuyla yaşıyor. Milyonlarca kız çocuğu sadece evlerine su taşımak için her gün saatlerini harcıyor” dedi.

BM Genel Sekreteri Guterres, bugün başlayan Su Konferansı’na katılan üye devletler ve uluslararası toplumun, suyun dünyanın sürdürülebilirliği için hayati önemini, barışı ve uluslararası işbirliğini teşvik etmek için önemli bir araç olduğunu kabul ettiklerini belirterek, “Amaç su kullanım kapasitesinde büyük bir artış sağlamanın yollarını bulmak” dedi.

“Su sorununu çözemeyiz”

Guterres, öncelikle dünyadaki su açığının kapatılması gerektiğini vurgulayarak dört kilit alanda harekete geçilmesi çağrısında bulundu.

Guterres, hükümetlerin herkese eşit su erişimini sağlayan ve aynı zamanda su tasarrufunu teşvik eden planlar geliştirmesi gerektiğini, geliştirdiği bu planların uygulamaya geçmesini sağlamasını, değerli bir kaynak olan su kullanımını ortaklaşa yönetmek için birlikte çalışması gerektiğini söyledi.

Guterres, su ve sanitasyon sistemlerine büyük yatırım ihtiyacının karşılanması için kalkınmaya yatırımı artırmayı amaçlayan küresel finans alanında gerekli reformların yapılması gerekliliğini vurgulayarak, “Uluslararası finans kurumları, suyun finansmanını arttırmak ve hızlandırmak için yaratıcı yollar geliştirmeli, suya erişimde çaresiz durumdaki ülkeleri desteklemek için su ve sanitasyonun finansını genişletmeye devam etmelidir” dedi.

Guterres, su kaynaklarının kullanımındaki altyapı sorununa da dikkat çekti. Su konusunda 21. yüzyılda yaşanan bu acil durumun başka bir çağdan kalma altyapıyla yönetilemeyeceğini belirterek, “Afetlere dayanıklı boru hatlarına, su dağıtım altyapısına ve atık su arıtma tesislerine, suyu geri dönüştürmenin ve korumanın yeni yollarına yatırım yapılması gerekir” dedi.

Uluslararası topluluğun su kullanımını azaltan iklim şartları nedeniyle bir küresel bilgi sisteminin kurulması gerektiğini belirten Guterres, “Küresel ısınmayı 1,5 santigrat derece ile sınırlamak, gelişmekte olan ülkelere iklim adaleti sağlamak için hiçbir çabadan kaçınmayın” dedi.

Nasıl katkıda bulunabilirsiniz?

BM, zirve vesilesiyle su krizine karşı bireysel olarak alınabilecek önlemleri de ortaya koydu. İşte önerilen bazı basit eylemler:

Daha kısa duş alın ve evinizdeki su israfını azaltın: Evsel atık suyun yüzde 44’ünün güvenli bir şekilde arıtılmadığı düşünüldüğünde, daha kısa duşlar almak bu değerli kaynağı korumak için harika bir yoldur.

Yerel nehirlerin, göllerin veya sulak alanların temizlenmesine katılın: Bir ağaç dikin. Bu eylemler su ekosistemlerini kirlilikten korumaya, sel riskini azaltmaya ve suyu verimli bir şekilde depolamaya yardımcı olabilir.

Tuvaletler, sanitasyon ve mensturasyon arasındaki kritik bağlantı konusunda farkındalık yaratın: Bulunduğunuz toplumda, okulunuzda veya iş yerinizde konuşmalar başlatarak tabuları yıkın.

Paylaşın

BM Genel Sekreteri Guterres: İklim Krizi Saatli Bomba Gibi

Bilim insanları iklim eyleminin çoğaltılması açısından fırsat penceresinin hızla kapandığı konusunda uyarırken BM Genel Sekreteri Guterres, zengin ülkeleri “iklim saatli bombasını durdurmak için” 2050’ye takvimlenmiş olan CO2 salım hedeflerini “2040’a çekmeleri” çağrısında bulundu.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, “insanlık için bir hayatta kalma kılavuzu” olarak nitelediği, BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) uzmanlarının son raporunun yayımlanması vesilesiyle dolaşıma soktuğu videoda, “İnsanlık ince bir buz üzerinde yürüyor ve bu buz hızla eriyor” diye uyarıyor.

Dünyanın küresel ısınmayı sanayi öncesi döneme kıyasla hala 1,5 °C  ile sınırlayabileceğine inandığını belirten Guterres, bunun için “tüm ülkeler ve tüm sektörlerce  iklim eyleminde kararlı bir ilerleme kaydedilmesi” gerektiğini vurguladı.

Bu konuda tüm oyuncular “ileri sarma düğmesine basmalı” diyen BM Genel Sekreteri gelişmekte olan ülkelerin hem küresel ısınmadan daha az sorumlu olduğunu hem de geçiş sürecini hızlandırmak konusunda kapasitelerinin daha düşük olduğunu dile getirdi. Dolayısıyla gelişmiş ülkelere yönelmek gerektiğini ileri süren Guterres, tüm ülkelerin CO2 salım takvimlerini 2040’a çekmeyi taahhüt etmeleri gerektiğini sözlerine ekledi.

COsalımlarını sıfıra çekme konusunda Almanya 2045, Finlandiya 2035’i hedeflerken Çin 2060 Hindistan 2070’i hedefliyor.

Bu hedefe ulaşılabilmesinde en büyük rolün küresel sera gazı salımlarının yüzde 80’inden sorumlu olan G20 ülkelerine düştüğünü belirten Guterres, eylüldeki iklim zirvesinde bu ülkelerin”iddialı” ve “her şeyi kapsayan” yeni sera gazı azaltım taahhütleri sunmaları ve 2035 ve 2040 için bu salımlara ilişkin “mutlak azaltım” hedefleri koymalarını beklediğini dile getirdi.

Birleşmiş Milletler Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) “Sentez Raporu 6. Değerlendirmesi”ni hazırlayan bilim insanları iklim eyleminin çoğaltılması açısından fırsat penceresinin hızla kapandığı konusunda uyardı.

IPCC’den alarm çanları

IPCC, küresel sıcaklık artışının 1850-1900 dönemine göre 1,1 °C’ye ulaştığını ve artmaya devam eden salımların küresel sıcaklık artışını hızlandırdığına raporda vurgu yaptı.

Raporda dikkat çekilen diğer bir önemli konu da küresel sıcaklık artışının 1,5 °C ile sınırlandırılması için sera gazı salımlarının 2030’a kadar yarı yarıya azaltılması gerekliliği oldu.

Bilim insanları ayrıca 2022’de nüfusu 8 milyarı aşan dünyada yaklaşık 3,6 milyar insanın  iklim krizine karşısında aşırı kırılgan bölgelerde yaşadığını da vurguladı.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

İklim Krizi Hız Kazandıkça Felaketler Artacak

İklim koşullarında meydana gelen olumsuz değişimler ve zararlı sonuçlarının bütünü şeklinde tanımlanan iklim krizi hız kazandıkça, kuraklık ve seller gibi felaketlerin artacağı ortaya çıktı.

Bilim insanları, rekor sıcaklık eğiliminin başladığı 2015’ten bu yana bu aşırı olayların yoğunluğunun ve sıklığının arttığını belirtti.

CNN’in haberine göre, NASA’da görevli bilim insanlarının yaptığı yeni bir araştırma, giderek daha sık, yaygın ve yoğun yaşanan kuraklık ve sellerin, iklim kriziyle bağlantılı olduğunu ortaya koydu.

Araştırmada, iklim krizi hız kazandıkça bu gibi felaketlerin artacağı belirtildi.

Araştırmanın baş yazarı Matthew Rodell, 2002’den 2021’e kadar olan 20 yıllık NASA uydu verilerine bakarak dünyadaki suyla ilgili aşırı olayların boyutunu, süresini ve ciddiyetini analiz etti. Bu kapsamda, yaklaşık yüzde 70’i altı ay veya daha kısa süren ve yaklaşık yüzde 10’u bir yıldan fazla süren 505 aşırı yağış olayı ve 551 aşırı kuraklık olayı incelendi.

Bilim insanları, rekor sıcaklık eğiliminin başladığı 2015’ten bu yana bu aşırı olayların yoğunluğunun ve sıklığının arttığını ortaya koydu. Rodell, “Bunun küresel ısınmayla ilgili olabileceğini düşündük çünkü son 7 yılda en yüksek sıcaklıkların kaydedildiğini biliyoruz. Bu olayların dünya çapındaki sıklığı ile yüksek sıcaklıklar arasında önemli bir korelasyon vardı.” dedi.

Çalışmada bu çıkarımın doğruluğundan emin olmak için analizler yaptıklarını belirten Rodell, analizlerin sonucunda iklim krizinin etkilerinin diğer doğal göstergelerden daha güçlü olduğunu bulduklarını söyledi.

Rodell, çalışmanın insanların, küresel sıcaklıktaki her küçük artışın önemli olduğunu ve dünyayı ısıtan kirliliğin yükselişinin dizginlenmesi gerektiğini anlamalarına yardımcı olacağını umduğu aktardı.

Araştırmanın detayları Nature Water dergisinde yayımlandı.

Paylaşın

İklim Değişikliği: Avrupa’da En Sıcak İkinci Kış

2021-2022 kışı Avrupa’da şimdiye kadar kaydedilen en sıcak ikinci kış oldu. Rekor kıran sıcaklık ise 2019-2020 kışına ait kalmaya devam etti. Avrupa’da yaşanan durum bir istisna değil, küresel ısınma tüm dünyada sıcaklıkları artırıyor.

Sanayi öncesi ortalamaların üzerindeki insan kaynaklı ısınma 2017 yılında yaklaşık 1dereceye ulaştı. 2024 yılında kadar 1,5 dereceye ulaşma yolunda ilerliyor.

Avrupa Birliği’nin Copernicus İklim Değişikliği Servisi tarafından yayınlanan veriler, küresel ısınmanın geleneksel mevsimleri nasıl değiştirdiğini ortaya koydu.

Avrupa’da aralık ve şubat ayları arasında ortalama sıcaklıklar 1991-2020 ortalamasının 1,4 derece üzerinde gerçekleşti.

Mevsim normallerinin üzerinde artan sıcaklık 2021-2022 kışını Avrupa’da şimdiye kadar kaydedilen en sıcak ikinci kış mevsimi haline getirdi. Rekor kıran sıcaklık ise 2019-2020 kışına ait kalmaya devam etti.

Yılbaşı döneminde kıtanın bazı bölgeleri kış mevsimine göre sıcak hava dalgasının etkisi altında kaldı.

Anormal derecede ılıman seyreden hava sıcaklıklarının pistleri sulu kara çevirmesi nedeniyle birçok kayak merkezi geçici olarak kapanmak zorunda kaldı.

Copernicus verilerine göre, sıcaklıklar özellikle Doğu Avrupa ve Kuzey İskandinavya’da yüksek seyretti.

Birçok ülkede bölgesel sıcaklık rekorları kırıldı. Örneğin İsviçre’de, Alplerin kuzeyinde 19,4 derece ile şimdiye kadarki en yüksek kış sıcaklığı kaydedildi. Kuzey İspanya ise yaklaşık 25 derecenin tadını çıkardı.

Ancak yüksek sıcaklıklar, şubat ayına kadar devam eden kaygı verici bir yağış eksikliğiyle aynı zamana denk geldi.

Copernicus merkezinin analizine göre, “Şubat 2023’te batı ve güney Avrupa’nın çoğu ortalamanın üzerinde kurak koşullar yaşadı, bazı bölgelerde toprak neminin rekor düzeyde düştüğü görüldü.”

İtalya’da Garda Gölü’nün su seviyesi yılın bu zamanı için ortalamanın yaklaşık 65 cm altına düştü. Po nehri ile Maggiore ve Como göllerinin sularının da alışılmadık derecede düşük değerlere geriledi.

İspanya’daki zeytin ve zeytinyağı üreticileri aşırı kuraklık sebebiyle bu yıl zeytin hasadının yarı yarıya düşebileceği uyarısında bulundu.

Kış sıcak hava dalgasının sorumlusu iklim değişikliği mi?

Avrupa’da yaşanan durum bir istisna değil, çünkü küresel ısınma tüm dünyada sıcaklıkları artırıyor. Sanayi öncesi ortalamaların üzerindeki insan kaynaklı ısınma 2017’de yaklaşık 1dereceye ulaştı. 2024’e kadar 1,5 dereceye ulaşma yolunda ilerliyoruz.

Ortalama sıcaklıklar arttıkça kutuplar eriyor. Copernicus’a göre Antarktika’daki deniz buzu şubat ayı ortalamasının yüzde 34 altına düşerek kayıtların tutulmaya başlamasından bu yana en düşük seviyeye geriledi.

Uzmanlar bu durumun küresel deniz seviyesini yükseltebileceği uyarısında bulundu. Copernicus İklim Değişikliği Servisi Müdür Yardımcısı Samantha Burgess, “Deniz buzunun azalmasının Antarktika’daki buz sahanlıklarının istikrarı ve nihayetinde küresel deniz seviyesinin yükselmesi üzerinde önemli etkileri olabilir” diye açıkladı.

Copernicus temmuz ayında Antarktika’da deniz buzu alanının 1 milyon 53 bin kilometrekareye gerilediğini duyurmuş ve bu ölçümün tarihin en düşük düzeyi olduğuna dikkat çekmişti.

(Kaynak: Eurnews Türkçe)

Paylaşın

Denizlerdeki Plastik Kirliliği 2040 Yılına Kadar 2,6 Kat Artabilir

Araştırmalar, denizlerin giderek nasıl plastik çöplüğüne dönüştüğünü ortaya koyuyor. Yasal olarak bağlayıcı küresel politikalar getirilmediği takdirde denizlerdeki plastik kirliliğinin 2040 yılına kadar 2,6 kat artabileceği öngörülüyor.

Birleşmiş Milletler, önümüzdeki yılın sonuna kadar yasal olarak bağlayıcı bir anlaşma hazırlamak amacıyla Kasım ayında Uruguay’da müzakerelere başladı.

Greenpeace de güçlü bir küresel anlaşma olmadan plastik üretiminin önümüzdeki 10 ila 15 yıl içinde ikiye, 2050 yılına kadar ise üçe katlanabileceğini söyledi.

Son yapılan araştırmalara göre, dünya okyanuslarına karışan plastikler 2005 yılından bu yana “eşi benzeri görülmemiş” şekilde arttı. Daha da kötüsü önlem alınmazsa 2040 yılına kadar neredeyse üç katına çıkabilir.

Plastik kirliliğini azaltmak için kampanyalar yürüten ABD’li Five Gyres Enstitüsü tarafından yapılan araştırmanın sonuçları, okyanusların giderek nasıl plastik çöplüğüne dönüştüğünü ortaya koydu.

2019 yılı itibariyle okyanuslarda 171 trilyon plastik parçacığın yüzdüğünün tahmin edildiğini belirten araştırmacılar, yasal olarak bağlayıcı küresel politikalar getirilmediği takdirde denizlerdeki plastik kirliliğinin 2040 yılına kadar 2,6 kat artabileceğini öngörüyor.

“Araştırmanın sonuçları akıl almaz boyutlarda”

Çalışmada, 1979’dan 2019’a kadar olan dönemi kapsayan altı büyük deniz bölgesindeki 11 bin 777 okyanus istasyonundan alınan plastik kirliliği verileri incelendi.

Euronews Türkçe’den Melis Ozoglu’nun aktardığına göre, Five Gyres Enstitüsü kurucularından Marcus Eriksen yaptığı açıklamada, “Milenyumdan bu yana küresel okyanusta mikroplastiklerde endişe verici bir üstel büyüme eğilimi tespit ettik” dedi.

Plastik uzmanı olan bilim insanı Paul Harvey ise “Bu yeni araştırmadaki rakamlar şaşırtıcı derecede olağanüstü ve neredeyse akıl almaz boyutlarda” şeklinde konuştu.

Birleşmiş Milletler, önümüzdeki yılın sonuna kadar yasal olarak bağlayıcı bir anlaşma hazırlamak amacıyla Kasım ayında Uruguay’da müzakerelere başladı.

Greenpeace de güçlü bir küresel anlaşma olmadan plastik üretiminin önümüzdeki 10 ila 15 yıl içinde ikiye, 2050 yılına kadar ise üçe katlanabileceğini söyledi.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler’de Denizlerin Korunması İçin Tarihi Anlaşma

Birleşmiş Milletlerde (BM), açık denizlerde biyoçeşitliliğin korunması için yaklaşık 20 yıldır süren görüşmelerin ardından anlaşma sağlandı. Açık denizlerdeki biyoçeşitlilik, iklim değişikliği, aşırı avlanma ve nakliye trafiği gibi nedenlerden tehlike altında bulunuyor.

İklim değişikliğiyle mücadele bağlamında önemli bir adım olarak değerlendirilen anlaşmaya ilişkin BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, “Tüm tarafları tebrik ediyorum. Şimdiki ve gelecekteki nesiller için daha güvenli, sağlıklı, dayanıklı ve verimli bir okyanus için birlikte çalışmaya devam edeceğimiz günleri iple çekiyorum” dedi.

BM’de anlaşmanın resmi olarak kabul edilmesi bekleniyor. Bunun ardından imzaya açılacak anlaşmaya, BM ülkeleri taraf olup olmayacağına karar verecek.

Birleşmiş Milletler’de (BM), açık denizlerde biyolojik çeşitliliğin korunması için yıllar süren görüşmelerin ardından anlaşma sağlandı.

Anlaşmaya, New York’ta iki haftadır yürütülen Hükümetlerarası Konferans kapsamında son iki gündür süren müzakereler sonucunda varıldı.

15 yıldır üzerinde çalışılan anlaşma, ülkelerin ulusal deniz yetki alanlarının ötesindeki biyoçeşitliliği korumayı amaçlıyor. Anlaşmayla 2030 yılına kadar dünyadaki kara ve okyanusların yüzde 30’unun korunması öngörülüyor. Açık denizlerdeki biyoçeşitlilik, iklim değişikliği, aşırı avlanma ve nakliye trafiği gibi nedenlerden tehlike altında bulunuyor.

Açık denizlerde balıkçılık faaliyetlerine kısıtlamalar getiren anlaşma, deniz mayınları, deniz ulaşım yolları ve keşif faaliyetlerine de sınırlamalar getirecek.

Delegeler tarafından büyük coşku ve alkışlarla karşılanan anlaşmayla ilgili olarak Konferans Başkanı Rena Lee, “Gemi kıyıya yanaştı” değerlendirmesinde bulundu.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres de, iklim değişikliğiyle mücadele için önemli bir adım olarak görülen anlaşmayı “Okyanusların karşı karşıya olduğu yıkıcı eğilimlerle mücadele ve çok taraflılık adına şimdiki ve gelecek nesiller için bir zafer” ifadeleri ile değerlendirdi.

Uluslararası çevre örgütü Greenpeace’in yetkilisi Laure Meller ise anlaşma için, “Bölünmüş bir dünyada doğayı ve insanları korumanın jeopolitiğe karşı galip gelebileceğinin bir işareti” olarak nitelendirdi.

Yalnızca yüzde 1’i koruma altındaydı

Açık denizler, dünyadaki okyanuslarının yüzde 60’ından fazlasını ve gezegenin neredeyse yarısını kaplıyor. İnsanların ve diğer canlıların soluduğu oksijenin yarısı okyanus ekosistemleri tarafından oluşturuluyor. Bunun yanında insan faaliyetlerinden yayılan karbondioksitin çoğunu emerek küresel ısınmayı dengeliyor.

Halihazırda açık denizlerin yalnızca yaklaşık yüzde biri koruma altındaydı. Yeni anlaşma yürürlüğe girdiğinde, hiçbir ülkenin yetki alanına girmeyen uluslararası sularda da deniz koruma alanları oluşturulabilecek.

Anlaşmanın resmen ilan edilmesinin ardından, bir sonraki aşamada BM üyesi ülkeler anlaşmaya taraf olup olmayacaklarına karar verecek.

Paylaşın

Avrupa, Yıkıcı Kuraklığın Eşiğinde

Sıcaklıkların son 30 yılda küresel ortalamanın iki katından fazla arttığı Avrupa’nın bir su felaketinin eşiğinde olduğu  ve bu durumun yaban hayatını, habitatları ve tarımı şimdiden etkilediği bildirildi.

Uydu verileri, 2018 ve 2019’un yaz aylarında Orta Avrupa’da çarpıcı bir su sıkıntısının başladığını gösteriyor. O zamandan beri, yeraltı suyu seviyelerinde önemli bir artış olmaması ve seviyelerin sürekli düşük kalması, ekosisteme zarar verirken, ulaşımda ve altyapıda da ciddi aksaklıkları beraberinde getirebilir.

Bilim insanları, Avrupa’nıın yeraltı suyu rezervlerinin kuruması nedeniyle “yıkıcı bir kuraklığın eşiğinde olduğunu” söylüyor.

Avusturya’daki Graz Teknoloji Üniversitesi’nden araştırmacılar, kıtanın yeraltı su kaynaklarının durumunu incelemek için Dünya’nın yörüngesinde dönen Tom ve Jerry adlı iki uydudan gelen verileri analiz etti.

Bu iki uydu yörüngede yaklaşık 490 kilometre yükseklikte yer alıyor. Aralarında yaklaşık 200 kilometre mesafe var.

Dr. Torsten Mayer-Gürr ve meslektaşları, su kaynaklarında son yıllarda meydana gelen değişiklikleri belgelemek için uydu gravimetrisi adı verilen metodu kullandı.

Son dönemde iklim gözlemleme uydularında popüler olan bu yöntem, Dünya üzerinde kütle dağılımında meydana gelen değişimleri ölçmeye yarıyor. Uzmanlar, bunun yeraltı su kaynakları ve buz kütlelerindeki değişimleri anlamak için çok elverişli bir yöntem olduğu görüşünde.

İklimbilimciler, küresel ısınma nedeniyle yazların daha sıcak geçmesinin, 2018’den bu yana yüzey ve yeraltı sularının seviyesinde büyük bir düşüşe neden olduğunu daha önce tespit etmişti.

Dr. Mayer-Gürr ve ekibi ise son yıllarda Avrupa genelindeki sıcak hava dalgaları nedeniyle bu düşüşün telafi edilemediğini saptadı.

Ekip, Avrupa’nın bir su felaketinin eşiğinde olduğunu ve bunun yaban hayatını, habitatları ve tarımı şimdiden etkilediğini bildirdi.

Mayer-Gürr, “Birkaç yıl önce, suyun Avrupa’da bir sorun haline geleceğini asla düşünmezdim” diye konuştu:

Burada şimdiden su teminiyle ilgili sorunlar yaşıyoruz. Bunun üzerine düşünmemiz gerekiyor.

Su seviyeleri artmazsa ne olacak?

Avrupa Birliği Copernicus İklim Değişikliği Servisi’ne göre, kıtadaki sıcaklıklar son 30 yılda küresel ortalamanın iki katından fazla arttı.

Uydu verileri, 2018 ve 2019’un yaz aylarında Orta Avrupa’da çarpıcı bir su sıkıntısının başladığını gösteriyor.

O zamandan beri, yeraltı suyu seviyelerinde önemli bir artış olmaması ve seviyelerin sürekli düşük kalması, ekosisteme zarar verirken, ulaşımda ve altyapıda da ciddi aksaklıkları beraberinde getirebilir.

Örneğin buzullardaki şiddetli erimeye kar yağışının olmaması da eklenince Ren Nehri’ndeki su seviyeleri iyice azalabilir.

Öte yandan, İsviçre Alplerinde başlayıp, Lihtenştayn ve Fransa sınırlarından Almanya ve Hollanda topraklarından geçtikten sonra Rotterdam’da Kuzey Denizi’ne dökülen bu nehir, yük taşımacılığında da büyük rol üstleniyor.

Bunun yanı sıra yaz ayları yaklaşırken Avrupa’nın en önemli gündemlerinden biri su tasarrufu olabilir.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın