İklim Kaygısının En Hızlı Arttığı Ülke “Türkiye”

Küresel ısınmaya karşı en savunmasız bölgelerden olan Akdeniz’de yer alan, artan kuraklık ve orman yangını riskiyle karşı karşıya olan Türkiye’de nüfusun yüzde 77’si iklim kaygısının güçlendiğini ifade ediyor.

İklim kaygısı en çok Okyanusya’da bulunan küçük ada ülkesi Fiji’de artarken, İklim korkusunun en az arttığı ülkeler yüzde 25 ile Suudi Arabistan ve yüzde 34 ile Rusya oldu.

Dünya çapında her 5 kişiden 4’ü ülkelerinin iklim değişikliği ile mücadelede daha sıkı önlemler almasını istiyor. İklim krizinin etkileri gözle görülür hale geldikçe bu konuda kaygılar da artıyor. Türkiye iklim endişesinin en hızlı arttığı ülkelerden biri.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı, Oxford Üniversitesi ve araştırma şirketi GeoPoll ortaklığında; dünya nüfusunun yüzde 87’sine karşılık gelen 77 ülkede, 75 bin kişi ile telefonla görüşülerek anket yapıldı.

Katılımcıların yüzde 80’i, yani her 5 kişiden dördü hükümetlerinin küresel ısınmayla mücadelede daha fazlasını yapmasını desteklediğini ifade etti. İklim değişikliğinin etkilerine daha açık yoksul ülkelerde bu talep yüzde 89 ile daha yüksek oldu, ancak zengin G20 ülkelerinde de yüzde 76 gibi yüksek bir destek seviyesi ölçüldü.

En büyük iki kirleticiden biri olan Çin’de daha fazla iklim önlemine destek yüzde 73 oldu. Bir diğer kirletici ABD’de ise yüzde 66 ile halkın çoğunluğu iklim önlemlerinden yana görüş bildirdi.

BM Kalkınma Programı Küresel İklim Direktörü Cassie Flynn, sonuçların “dünya genelinde güçlü iklim eylemlerine desteğin tartışmasız kanıtı” olduğunu söyledi.

Ankete göre dünya çapında fosil yakıtlardan uzaklaşmak için hızlı önlemler alınmasına destek verenlerin oranı yüzde 62. Çin’de nüfusun yüzde 80’i, ABD’de ise yüzde 54’ü fosil yakıtları terk etmekten yana. En büyük petrol ve doğalgaz üreticilerinden Rusya’da ise benzer görüş bildirenlerin oranı yüzde 16’da kaldı.

Ankete göre son bir yılda giderek daha fazla kişi iklim değişikliğinden endişe etmeye başladı. Katılımcıların yüzde 53’ü bir önceki seneye göre iklim konusunda daha kaygılı olduklarını söyledi. Daha az endişe ettiklerini ifade edenlerin oranı ise yüzde 15 oldu.

İklim kaygısı en çok Okyanusya’da bulunan küçük ada ülkesi Fiji’de arttı. Su seviyesindeki yükselişin tehdit ettiği adada, nüfusun yüzde 80’i bir yıl öncesine göre daha endişeli olduklarını söyledi. Aynı anda seller ve kuraklıkla mücadele eden Afganistan’da halkın yüzde 78’i iklimden artık daha fazla endişe ettiğini belirtti.

Küresel ısınmaya karşı en savunmasız bölgelerden olan Akdeniz’de yer alan, artan kuraklık ve orman yangını riskiyle karşı karşıya olan Türkiye’de ise nüfusun yüzde 77’si iklim kaygısının güçlendiğini ifade etti.

İklim korkusunun en az arttığı ülkeler yüzde 25 ile Suudi Arabistan ve yüzde 34 ile Rusya oldu. Her iki ülke de önemli fosil yakıt üreticileri.

Sonuçlara dair değerlendirmede bulunan BM Kalkınma Programı Başkanı Achim Steiner, bu endişelerin seçimlere veya tüketim kararlarına aynı oranda yansımayabileceğine dikkat çekti. “Ben daha fazlasını yapardım. Ama diğerleri yapmayacak. Bu yüzden ben de bir şey yapmayacağım” şeklindeki yaklaşımın yaygınlığına işaret eden Steiner, bu durumun kaygılar ve eylemler arasında bir farka yol açtığını söyledi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Her Gün 2 Bin Çocuk ‘Hava Kirliliği’ Nedeniyle Ölüyor

2021 yılında 700 binden fazla çocuğun kirli hava soluduğu için hayatını kaybettiği; bunlardan 500 bininin ise yemek pişirirken kullanılan kötü malzemeden kaynaklandığı ifade edildi.

Özellikle Afrika ve Asya’da kapalı mekanda yemek pişirirken kullanılan kömür, odun ve tezek gibi yakıtlar ölümcül hastalıkları tetikliyor. Son yıllarda Çin’in bu alanda ilerleme kaydettiğine işaret ederek, ev içi yemek pişirme kaynaklı ölümlerin engellenebilir olduğu dile getirildi.

ABD merkezli Sağlık Etkileri Enstitüsü (HEI) ve UNICEF ortaklığında hazırlanan bir rapor, hava kirliliğinin, tansiyon hastalıklarından sonra dünya genelinde en fazla erken ölüme neden olduğunu ortaya koydu. Buna göre her gün ortalama 2 bin çocuk, hava kirliliğine bağlı rahatsızlıklardan dolayı yaşamını yitiriyor.

HEI ve UNICEF’in ortak raporuna göre 2021 yılında, dünya çapında 8,1 milyon insan hava kirliliğine bağlı sebeplerden dolayı hayatını kaybetti. Bu da, tüm ölümlerin yüzde 12’sine tekabül ediyor. Söz konusu veriler, hava kirliliğinin, tütün kullanımı ve yetersiz beslenmeyi geçerek en fazla ölüme yol açan sebepler içinde ikinci sıraya yükseldiğini gösteriyor.

Özellikle küçük çocukların hava kirliliğine karşı savunmasız olduğu vurgulanan raporda, 2021’de 700 binden fazla küçük çocuğun kirli hava soluduğu için hayatını kaybettiği; bunlardan 500 bininin ise yemek pişirirken kullanılan kötü malzemeden kaynaklandığı ifade edildi. Özellikle Afrika ve Asya’da kapalı mekanda yemek pişirirken kullanılan kömür, odun ve tezek gibi yakıtlar ölümcül hastalıkları tetikliyor.

HEI’nın küresel sağlık programı başkanı Pallavi Pant son yıllarda Çin’in bu alanda ilerleme kaydettiğine işaret ederek, ev içi yemek pişirme kaynaklı ölümlerin engellenebilir olduğunu dile getirdi. Nitekim daha temiz alternatiflerin yaygınlaşmasıyla 2000 yılından bu yana yemek pişirme sırasında açığa çıkan zehirli partikülleri solumaktan kaynaklanan çocuk ölümleri dünya genelinde yüzde 50 azaldı.

Ancak hâlâ dünya çapında 2 milyardan fazla insanın iç mekanda kurdukları basit ocaklarda, açık ateş kullanarak yemek pişirdiği belirtiliyor. Mayıs ayında Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), hükümetler ve şirketlerin daha güvenli pişirme metotlarını yaygınlaştırmak için 2.2 milyar dolarlık kaynak taahhüt ettiğini açıklamıştı.

Rapora göre dünyanın neresinde olursa olsun neredeyse herkes sağlıksız hava soluyor. Çapı 2,5 mikrondan daha küçük olan partikül maddeyi tanımlayan PM2.5 değerinin sağlıklı aralığın üzerine çıkması akciğer kanseri, kalp hastalıkları, felç ve diabet riskini artırırken; raporda bu hastalıklarla hava kirliliği seviyesi arasındaki bağlantıya işaret ediliyor.

Ancak ortaya konan güçlü verilere rağmen raporun hâlâ hava kirliliğinin etkilerini tam olarak yansıtmıyor olabileceğini ifade eden Pant, hava kirliliğinin beyin sağlığı ve nörolojik etkilerinin hesaba katılmadığını belirtti.

200 ülke ve bölgeden toplanan veriler ışığında hazırlanan rapor ayrıca, insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlı olarak daha da kötüleşmesi beklenen ozon kirliliğinin, 500 bin ölüm vakası ile ilişkili olduğunu ortaya koydu. Pallavi Pant, “Giderek artan şekilde dünyanın bazı bölgelerinde çok kısa ama yoğun kirlilik görülmeye başlandı” diyerek, yangınlar, kum fırtınaları ve aşırı sıcakların bu kirliliği tetiklediğini aktardı.

Uzmanlara göre hem iklim değişikliği hem hava kirliliği için alınacak önlem aynı: Sera gazı emisyonlarını azaltmak.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Dikkat Çeken Araştırma: Son 40 Yılda Hava Kirliliği 135 Milyon Can Aldı

Hava kirliliğinin 1980’le 2020 arasında yaklaşık 135 milyon erken ölüme yol açtığı ortaya çıktı. Ölümlerin üçte birinin inme, üçte birinin kalp hastalığı ve geri kalanının da akciğerle ilgili hastalıklar ve enfeksiyonlardan kaynaklandığı tahmin edildi.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) daha önce “ortam hava kirliliği ve evsel hava kirliliğinin birleşik etkilerinin” her yıl dünya çapında 6,7 milyon erken ölümle ilişkili olduğunu söylemişti.

Profesör Joseph Sung, “İklim değişikliği ve çevrenin insan sağlığı üzerindeki etkileri, genomik ve yaşam tarzı kalıplarının etkilerinden daha az değil ve geçen onlarca yılda artıyor” dedi: “Sağlık hizmeti sağlayıcıları bu kalıpları tanıyarak, kirlilikle ilgili rahatsızlıklar için tedavi arayan hastalardaki olası artışlara daha iyi hazırlanabilir.”

Bugüne kadar yapılan en kapsamlı araştırmalardan biri, hava kirliliğinin son 40 yılda dünya genelinde yaklaşık 135 milyon erken ölüme yol açtığını ortaya koyarak sorunun ciddiyetinin ve acilen ele alınması gerektiğinin altını çizdi.

1980’le 2020 arasındaki verileri inceleyen araştırmacılar, hava kirliliğinin önlenebilir veya tedavi edilebilir hastalıklara veya felçlere neden olarak on milyonlarca insanın hayatını kısalttığını söyledi.

Geçmişte yapılan bu tür çalışmaların birçoğu daha dar bir bölgeye ya da döneme odaklanırken, Singapur Nanyang Teknoloji Üniversitesi’nin yürüttüğü bu çalışma şimdiye kadarki en büyük araştırmalardan biri.

Araştırmacılar, El Niño gibi hava olaylarının ve okyanus sıcaklıklarındaki değişikliklerin hava kirliliğinin etkisini daha da kötüleştirdiğini tespit etti.

Bu hava olayları durgun hava koşullarına yol açarak, akciğerlere nüfuz edebilen ve hatta kan dolaşımına girerek astım, kalp krizi ve bronşit gibi kronik hastalıklara sebebiyet verebilen ince partikül madde PM2.5 konsantrasyonlarının artmasıyla sonuçlanabilir.

Hava değişiklikleri erken ölümlerin sayısını yüzde 14 artırdı.

Araştırmayı yöneten, Nanyang Asya Çevre Okulu’ndan Doçent Steve Yim, “El Nino gibi belirli iklim olayları meydana geldiğinde, kirlilik seviyeleri yükselebilir, bu da PM 2.5 kirliliği nedeniyle daha fazla insanın erken ölebileceği anlamına gelir” dedi.

Bu durum, küresel nüfusun sağlığını korumak için hava kirliliğiyle mücadele ederken bu iklim modellerini anlama ve hesaba katma ihtiyacını vurguluyor.

Üniversite, Environment International akademik dergisinde yayımlanan çalışma hakkında yaptığı açıklamada, ince partikül maddenin 1980’den 2020’ye kadar “küresel olarak yaklaşık 135 milyon erken ölümle ilişkili olduğunu” söyledi.

PM 2.5 kirliliği temel olarak araç emisyonları, endüstriyel süreçler, orman yangınları ve toz fırtınalarından kaynaklanıyor.

Asya, 98 milyondan fazla kişiyle “PM 2.5 kirliliğine atfedilebilecek en yüksek erken ölüm sayısına” sahipken, Çin ve Hindistan ölümlerin büyük kısmını oluşturuyor.

Üniversite, Pakistan, Bangladeş, Endonezya ve Japonya’da da iki milyonla 5 milyon arasında değişen önemli sayıda erken ölüm olduğunu belirtti.

Çalışmada PM 2.5 kirliliğine bağlı ölümlerin üçte birinin inme, üçte birinin kalp hastalığı ve geri kalanının da akciğerle ilgili hastalıklar ve enfeksiyonlardan kaynaklandığı tahmin edildi.

Dünya Sağlık Örgütü daha önce “ortam hava kirliliği ve evsel hava kirliliğinin birleşik etkilerinin” her yıl dünya çapında 6,7 milyon erken ölümle ilişkili olduğunu söylemişti.

Nanyang’daki araştırmacılar, havadaki ince partikül madde seviyelerini ölçmek için NASA’dan alınan uydu verilerini kullandı. Sağlık Ölçütleri ve Değerlendirme Enstitüsü’nden alınan hastalık istatistiklerini ve ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi’nden alınan hava durumu verilerini analiz ettiler.

40 yıldan fazla zaman ait verinin analiz edildiği çalışma, hava kirliliğinin insan sağlığı üzerindeki etkisine ve yaygın hava modelleriyle hava kalitesi arasındaki bağlantıya daha geniş bir bakış açısı sunuyor.

Ancak yazarlar, iklim krizinin etkisini anlamak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç olduğunu belirtti. Çalışmanın yazarlarından Profesör Joseph Sung, “İklim değişikliği ve çevrenin insan sağlığı üzerindeki etkileri, genomik ve yaşam tarzı kalıplarının etkilerinden daha az değil ve geçen onlarca yılda artıyor” dedi:

“Sağlık hizmeti sağlayıcıları bu kalıpları tanıyarak, kirlilikle ilgili rahatsızlıklar için tedavi arayan hastalardaki olası artışlara daha iyi hazırlanabilir.”

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Küresel Isınma: Her Ay Sıcaklık Rekoru Kırılıyor

Atmosferdeki sera gazlarının birikimi sonucu dünya yüzeyindeki ortalama sıcaklıkların artması olarak tanımlayabileceğimiz küresel ısınma sonucu dünyada her ay sıcaklık rekorları kırılıyor.

Massachusetts’teki Woodwell İklim Araştırma Merkezi’nden bilim insanı Jennifer Francis, mevcut artışın şimdiye kadar doğada yaşanan değişikliklerden çok daha fazla değişikliğe neden olmayacağını söyledi.

Jennifer Francis, “Sera gazı konsantrasyonları dengelenene kadar, giderek daha sık ve yoğun aşırı hava olaylarıyla birlikte sıcaklık rekorları kırmaya devam edeceğiz” dedi.

İklim bilimciler sıcaklık artışının şaşırtıcı olmadığını, ısınma eğilimlerinin, artan fosil yakıt kullanımından kaynaklanan karbondioksit birikiminden kaynaklandığını söylüyor.

Avrupa Birliği’nin iklim gözlem ajansı Copernicus, geçtiğimiz ay kayıtlara geçen en sıcak mayıs ayının yaşandığını ve bunun son bir yılın aylık rekoru olduğunu açıkladı.

Dünya Meteoroloji Örgütü de, 2024-2028 yılları arasındaki ortalama küresel sıcaklıkların, Paris görüşmelerinde kabul edilen sanayi öncesi dönemden bu yana 1,5 santigrat derece olan ısınma sınırını aşma ihtimalinin neredeyse ikide bir olduğunu tahmin etti.

“Earth System Science Data” dergisinde yayınlanan bir raporda ise, 57 bilim insanından oluşan bir grup, 2023’te Dünya’nın 2022’ye kıyasla biraz daha hızlı ısındığını tespit etti.

ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi’ne (NOAA) göre, 2023’te atmosferdeki ısı tutucu gazların seviyesi tarihi zirvelere ulaştı. NOAA, özellikle insan faaliyetleriyle üretilen sera gazlarının en bol ve en önemlisi olan karbondioksitin, 2023’te 65 yıllık kayıtlardaki üçüncü en yüksek miktarda arttığını bildirdi.

Aşırı sıcaklıklar ve ani hava değişiklikleri, öngörülemez fırtınalara neden oluyor. Bu bahar Asya’da etkili olan sıcak hava dalgası Filipinler’de okulların kapanmasına neden oldu, Tayland’da insanların ölümüne yol açtı.

Geçtiğimiz ay Hindistan’ın bazı bölgelerinde haftalarca süren sıcak hava dalgaları da okulların kapatmasına ve insanların ölümüne neden olmuştu.

BM’nin daha önceki çalışmaları, Dünya’nın ekosisteminde büyük değişikliklerin 1,5 ila 2 santigrat derece ısınma arasında başlama olasılığının daha yüksek olduğunu gösteriyor; buna gezegenin mercan resiflerinin, Kuzey Kutbu deniz buzunun, bazı bitki ve hayvan türlerinin nihai kaybı ve insanları öldüren ve altyapıya zarar veren daha da kötü aşırı hava olayları da dahil.

Massachusetts’teki Woodwell İklim Araştırma Merkezi’nden bilim insanı Jennifer Francis, mevcut artışın şimdiye kadar doğada yaşanan değişikliklerden çok daha fazla değişikliğe neden olmayacağını söyledi.

İklim bilimciler, iklim değişikliğinin en kötü sonuçlarını engellemek için fosil yakıt kullanımının aşamalı olarak azaltılması ve yenilenebilir enerjinin daha fazla kullanılması gerektiğini düşünüyor. Küresel ısınmaya en olumsuz etkiyi, fosil yakıtlar (petrol, gaz ve kömür) yapıyor.

Francis, “Sera gazı konsantrasyonları dengelenene kadar, giderek daha sık ve yoğun aşırı hava olaylarıyla birlikte sıcaklık rekorları kırmaya devam edeceğiz” dedi.

BM’den kömür, petrol ve doğal gaz reklamlarına yasak çağrısı

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres, Çarşamba günü yaptığı açıklamada, dünyayı iklim krizinin yıkıcı etkilerinden kurtarmak için fosil yakıt şirketlerinin reklamlarının yasaklanması gerektiğini söyledi.

Guterres, Dünya Çevre Günü nedeniyle yaptığı konuşmasında kömür, petrol ve gaz şirketlerini iklim değişikliği konusunda onlarca yıldır gerçeği çarpıtan ve halkı yanıltan “iklim kaosunun mafya babaları” olarak nitelendirdi.

Tütün reklamlarının halk sağlığına etkisi nedeniyle yasaklanmasına benzer şekilde, fosil yakıtlar için de bir yasağın uygulanması gerektiğini belirten Guterres tüm ülkeleri, medya ve teknoloji kurumlarını fosil yakıtların reklamlarından acilen uzaklaşmaya çağırdı.

BM Genel Sekreteri konuşmasında küresel ısınmanın önemli bir bölümünden sorumlu olan fosil yakıt endüstrisine bugüne kadar yaptığı en sert eleştiriyi yöneltti.

Guterres’in sözleri gezegenimizin rekor düzeyde ısındığını gösteren yeni çalışmaların ardından geldi. AB’nin iklim hizmetlerinden elde edilen veriler, son 12 ayın her birinin, yılın o dönemi için yeni bir küresel sıcaklık rekoru kırdığını doğruluyor.

Paylaşın

İklim Krizi: 2023 Yılında Türkiye 47 Gün Aşırı Sıcak Yaşadı

İklim krizinin etkisiyle, bölgeler özelinde yaşayan insanların maruziyetini referans alarak ve tüm nüfusun ortalaması alınarak yapılan hesaplamaya göre, Türkiye, 2023 yılında 47,6 gün aşırı sıcak yaşadı.

İklim krizinin etkisi olmasaydı bu sayı 18,8 gün olacaktı. 1991 – 2020 döneminde, yerel bölgeler özelinde gözlemlenen sıcaklıkların yüzde 90’ından daha sıcak gerçekleşen gün sayısı, aşırı sıcak gün sayısı olarak ifade ediliyor.

Climate Central, World Weather Attribution (WWA) ve Kızılhaç Kızılay İklim Merkezi, sıcak hava dalgaları ve dünya genelinde aşırı sıcaklara maruz kalan insan sayısına ilişkin dün (28 Mayıs) yeni bir rapor yayımladı.

Rapor, dünyanın kayıtlara geçen en sıcak yılı olan 2023 ve küresel sıcaklıkların rekor kırdığı art arda 11 ay (Haziran 2023 – Nisan 2024) boyunca aşırı sıcak olaylarını inceliyor ve insan kaynaklı iklim krizinin milyarlarca insan için tehlikeli aşırı sıcakları artırdığını ve sıcak hava olaylarını daha uzun ve daha olası hale getirdiğini ortaya koyuyor.

Raporda, 1991-2020 döneminde, yerel bölgeler özelinde gözlemlenen sıcaklıkların yüzde 90’ından daha sıcak gerçekleşen gün sayısı, aşırı sıcak gün sayısı olarak ifade ediliyor.

Raporda öne çıkan bulgular şöyle: “12 aylık dönemde, 6,3 milyar insan (küresel nüfusun yaklaşık yüzde 78’i), insan kaynaklı iklim krizi nedeniyle en az iki kat daha olası hale gelen en az 31 gün aşırı sıcak yaşadı.

Son 12 ayda, dünya genelinde, insan kaynaklı iklim krizi, iklim krizinin olmadığı bir dünyada yaşanacak olan aşırı sıcaklara ortalama 26 gün daha ekledi.

World Weather Attribution kriterlerini kullanan çalışma, 90 farklı ülkede 76 aşırı sıcak dalgası tespit etti. Bu olaylar milyarlarca insanı risk altında bıraktı.”

Raporda Türkiye’den de veriler yer alıyor. İklim krizinin etkisiyle, bölgeler özelinde yaşayan insanların maruziyetini referans alarak ve tüm nüfusun ortalaması alınarak yapılan hesaplamaya göre, Türkiye 2023 yılında 47,6 gün aşırı sıcak yaşadı. İklim krizinin etkisi olmasaydı bu sayı 18,8 gün olacaktı.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

Türkiye’nin Geneli İçin ‘Çok Şiddetli Kuraklık’ Alarmı

Türkiye genelinde yağışlar nidan ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 67, normaline göre ise yüzde 50 oranında azaldı. Meteorolojik kuraklık haritalarında Türkiye’nin büyük bölümünde ‘olağanüstü’ ve ‘çok şiddetli kuraklık’ alarmı verildi.

Haber Merkezi / Tüm bölgeler normalinin altında yağış alırken, en fazla azalma gösteren bölge yüzde 84 ile Karadeniz oldu. Bölgenin 2024 yılı Nisan ayı yağışları son 64 yılın en düşük seviyesinde gerçekleşti. En az yağış 8,5 kilogram ile Ardahan’da kaydedilirken, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize, Trabzon, Bayburt, Artvin ve Ardahan’da son 64 yılın en düşük seviyesinde gerçekleşti.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) Nisan ayının yağış raporunu açıkladı. Rapora göre, Türkiye geneli nisan ayı yağışı normalinin ve geçen yıl nisan ayı yağışının altında gerçekleşti. 2024 yılı Nisan ayı yağışı 28.5 mm, nisan ayı normali (1991-2020) 57.5 mm, 2023 yılı Nisan ayı yağışı 86.8 mm’dir. Yağışlar normaline göre yüzde 50 ve geçen yıl nisan ayı yağışlarına göre yüzde 67 azaldı.

Nisan yağışları Bilecik, Bursa, Kastamonu, Samsun, Amasya, Tokat, Giresun, Rize, Trabzon Rize, Artvin, Ardahan, Burdur, Afyonkarahisar, Denizli ve Antalya sahil kesiminde yer yer yüzde 80’in üzerinde azalma gösterirken, İstanbul Avrupa yakası, Kırklareli, Çanakkale ve Mersin Mut çevrelerinde yüzde 60’ı aşan artışlar kaydedilmiştir. Bölge genelinde tüm bölgeler normalinin altında yağış almış, en fazla azalma gösteren bölge yüzde 70 ile Karadeniz Bölgesi olmuştur. Bölgenin 2024 yılı nisan ayı yağışları son 64 yılın en düşük seviyesinde gerçekleşti.

İl geneli yağışlarda en fazla yağış 95.7 mm ile Hakkari, en az yağış 8.5 mm ile Ardahan’da kaydedilirken, Giresun, Gümüşhane, Ordu, Rize, Trabzon, Bayburt, Artvin ve Ardahan’da son 64 yılın en düşük seviyesinde gerçekleşmiştir. İllerimiz içinde normaline göre en fazla azalma yüzde 85 ile Artvin ve Ardahan’da, en fazla artma ise yüzde 16 ile Çanakkale’de meydana geldi.

Türkiye genelinde nisan ayında ortalama 5.9 yağışlı gün görülmüştür (1991-2020 normali 10.8 gün). Yağışlı gün sayıları Ege Bölgesi, İç Anadolu’nun ve Akdeniz Bölgesi’nin batısı, Bolu, Bursa, Bilecik, Mersin, Şanlıurfa, Mardin, Bingöl, Siirt, Şırnak ve Artvin çevrelerinde 5 günün altına düşerken, Edirne, Kırklareli, Samsun, Ordu ve Trabzon çevrelerinde 10-15 gün aralığında gerçekleşti.

Marmara: Bölgenin nisan ayı yağışı 39.3 mm, normali 51.9 mm ve 2023 yılı Nisan yağışı 94.5 mm’dir. Yağışlarda normaline göre yüzde 24, 2023 yılı Nisan ayı yağışına göre yüzde 58 azalma gerçekleşti.

Ege: Bölgenin nisan ayı yağışı 24.7 mm, normali 54.0 mm ve 2023 yılı Nisan ayı yağışı 74.2 mm’dir. Yağışlarda normaline göre yüzde 54, 2023 yılı Nisan ayı yağışına göre yüzde 67 azalma gerçekleşti.

Akdeniz: Bölgenin nisan ayı yağışı 23.0 mm, normali 53.5 mm ve 2023 yılı Nisan ayı yağışı 76.9 mm’dir. Yağışlarda normaline göre yüzde 57, 2023 yılı Nisan ayı yağışına göre yüzde 70 azalma gerçekleşti.

İç Anadolu: Bölgenin nisan ayı yağışı 21.4 mm, normali 45.5 mm ve 2023 yılı Nisan ayı yağışı 60.2 mm’dir. Yağışlarda normaline göre yüzde 53, 2023 yılı Nisan ayı yağışına göre yüzde 65 azalma gerçekleşti.

Karadeniz: Bölgenin nisan ayı yağışı 16.9 mm, normali 56.2 mm ve 2023 yılı Nisan ayı yağışı 102.3 mm’dir. Yağışlarda normaline göre yüzde 70, 2023 yılı Nisan ayı yağışlarına göre yüzde 84 azalma gerçekleşti.

Doğu Anadolu: Bölgenin nisan ayı yağışı 40.4 mm, normali 74.3 mm ve 2023 yılı Nisan ayı yağışı 116.4 mm’dir. Yağışlarda normaline göre yüzde 46, 2023 yılı Nisan ayı yağışlarına göre yüzde 65 azalma gerçekleşti.

Güneydoğu Anadolu: Bölgenin nisan ayı yağışı 43.9 mm, normali 62.4 mm ve 2023 yılı Nisan ayı yağışı 69.0 mm’dir. Yağışlarda normaline göre yüzde 30, 2023 yılı Nisan ayı yağışına göre yüzde 36 azalma gerçekleşti.

Paylaşın

Küresel Isınma: ‘En Sıcak Nisan’ Yaşandı

Geçtiğimiz nisan ayı, tüm dünyada kaydedilen en sıcak nisan ayı oldu. Nisan ayı ile birlikte geride kalan son 12 ay, dünyada şimdiye kadar kaydedilen en sıcak 12 aylık dönem oldu.

Avrupa Birliği’nin (AB) Copernicus uydu izleme sistemiyle yapılan ölçümlere göre, geçen ayın şimdiye kadar küresel olarak kaydedilen “en sıcak Nisan” olduğu bildirildi. Copernicus’tan yapılan açıklamada, geçen ayın ortalama yüzey hava sıcaklığının 15,03 derece ölçüldüğü, bu ölçümün ocak için 1991-2020 ortalamasının 0,67 derece üzerinde olduğu aktarıldı.

Geçen ayın şimdiye kadar küresel olarak kaydedilen “en sıcak nisan” olduğu bilgisine yer verilen açıklamada, ayrıca son 12 ayın üst üste kaydedilen en sıcak aylar olduğu kaydedildi.

Açıklamada, son 12 aydaki (Mayıs 2023-Nisan 2024) küresel ortalama sıcaklığın 1991-2020 ortalamasının 0,73 santigrat derece üzerinde ölçüldüğü bildirildi. Ayrıca sıcaklıkların en çok Doğu Avrupa bölgesinde ortalamanın üzerinde görüldüğü ifade edildi.

Dünya genelindeki duruma da yer verilen açıklamada Avrupa dışında, sıcaklıkların Kuzey Amerika’nın kuzey ve kuzeydoğusunda, Grönland’da, Doğu Asya’da, Ortadoğu’nun kuzeybatısında, Güney Amerika’nın bazı kısımlarında ve Afrika’nın büyük bölümünde ortalamanın üzerinde seyrettiği kaydedildi.

Deniz yüzeyi sıcaklıklarının aylar boyunca rekor düzeyde seyretmesi gibi bazı durumlar, bilim insanlarını, insan faaliyetlerinin iklim sisteminde “bardağı taşıran” bir etki yaratıp yaratmayacağını araştırmaya yöneltti.

Biliminsanları, iklim değişikliğinin Nisan ayında Afrika’nın Sahel bölgesinde binlerce ölüme neden olan yeni bir sıcak hava dalgası dahil olağanüstü hava koşullarına neden olduğunu doğrulamıştı.

Sıcaklık artışının sınırı olarak belirlenen 1,5 derece, bilim insanlarının ısınma sonucunda ortaya çıkabilecek ölümcül sıcaklık, sel felaketleri ve ekosistemlerin geri dönülemez şekilde zarar görmesi gibi en feci sonuçlardan kaçınılmasını sağlayacağını söylediği seviyeydi.

Ortalama küresel sıcaklığın on yıllar boyunca artışını dikkate alan bu sınır, teknik olarak henüz aşılmadı. Ancak bu hedefin artık gerçekçi olmadığını savunan kimi bilim insanları, hükümetleri hedefin aşılmasını sınırlandırmak için CO2 emisyonlarını daha hızlı azaltmaya çağırıyor.

C3S’nin veri seti 1940 yılına kadar uzanıyor. Biliminsanları, diğer verilerle çapraz kontrol yaparak geçen ayın, sanayi öncesi dönemden bu yana en sıcak Nisan ayı olduğunu doğruladı.

“Isınmanın ana nedeni fosil yakıt emisyonlar”

Londra’daki Imperial College Grantham Enstitüsü’nden iklim bilimci Friederike Otto, yakın zamanda konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “Isınmanın ana nedeni fosil yakıt emisyonlarıdır” demişti.

Otto, bu emisyonların azaltılmaması halinde gezegenin ısınmaya devam edeceğini ve bunun da daha fazla kuraklığa, yangına, sıcak hava dalgalarına ve şiddetli yağışlara yol açacağını söylemişti.

Woodwell İklim Araştırma Merkezi’nden bilim insanı Jennifer Francis de, “Ancak denizdeki yapay sıcak dalgalarla birleşimi bu rekorları çok nefes kesici hale getirdi” demişti. Francis, El Nino’nun zayıflamasıyla birlikte, her ay küresel ortalama sıcaklıkların aşıldığı marjların düşeceğini söylemişti.

Francis, “Atmosferdeki sera gazı birikintileri yükselmeyi durdurana kadar gidişat değişmeyecek” demişti ve eklemişti: Bu da fosil yakıtları yakmayı bırakmamız, ormansızlaşmayı durdurmamız ve gıdalarımızı mümkün olan en kısa sürede daha sürdürülebilir bir şekilde yetiştirmemiz gerektiği anlamına geliyor.

Paylaşın

Türkiye’nin ‘Yeşil’ Karnesi İyi Değil: 76 Ülke İçinde 63. Sırada

Yeşil Gelecek Endeksi 2023 raporunda Türkiye 76 ülke içinde 63 ile son sıralarda yer aldı. Endeks, 76 ülkenin ekonomilerinin yenilenebilir enerji, inovasyon ve yeşil politikalara yatırım yoluyla temiz enerji, sanayi, tarım ve topluma yönelme derecesini ölçüyor.

Türkiye’den 3 il Avrupa’nın havası en kirli 15 şehri listesinde yer aldı. Avrupa’nın en kirli şehirleri listesinde PM2.5 oranı 36 ile Çorum 7’inci, 34.2 ile Erzurum 10’uncu ve 33.3 ile Düzce 11’inci olarak rapor edildi.

Euronews Türkçe’de yer alan habere göre; Maden ocağı faciası, zeytin ağaçlarını korumak isteyen kadınların mücadelesi ya da bakir koylara otel inşaatları gibi sık sık çevre olaylarıyla gündeme gelen Türkiye’nin, uluslararası göstergelere göre ‘yeşil’ karnesi iyi değil.

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Technology Review tarafından yayımlanan Yeşil Gelecek Endeksi 2023 raporunda Türkiye 76 ülke içinde 63 ile son sıralarda yer aldı.

Endeks, 76 ülkenin ekonomilerinin yenilenebilir enerji, inovasyon ve yeşil politikalara yatırım yoluyla temiz enerji, sanayi, tarım ve topluma yönelme derecesini ölçüyor.

Endek şu 5 kategoriye göre değerlendirme yapıyor.

Karbon salınımı,
İklim politikası,
Enerji geçişi,
Temiz inovasyon,
Yeşil toplum.

Buna göre 2023 yılında Türkiye’nin genel puanı 3,83. Türkiye bu skorla 76 ülke içinde 63. sırada kendine yer bulabildi.

İzlanda, Finlandiya, Norveç, İsveç ve Danimarka bu alanda da ilk beş sırada.

Bu ülkelerin ardından Hollanda ve İngiltere geliyor. Son üç sırada ise İran, Cezayir ve Zambiya bulunuyor.

76 ülkeden oluşan sıralamaya bakıldığında Türkiye’nin birçok Afrika ve Asya ülkesinden kötü durumda olduğu ortaya çıkıyor. Nijerya, Etiyopya, Angola, Mısır ve Dominik Cumhuriyeti Türkiye’den daha yüksek puana sahip.

Türkiye’nin beş ana kategorideki sıralaması ise şöyle:

Karbon salınımı: 73
İklim politikası: 69
Enerji geçişi: 12
Temiz inovasyon: 23
Yeşil toplum:43

Türkiye, enerji geçisi kategorisinde diğer alanlara daha iyi durumda; bu göstergede 76 ülke içinde 12. sırada bulunuyor.

Temiz Hava Görev Gücü Afrika Enerji ve İklim İnovasyonu Programı Direktörü Lily Odarno, “Güvenilir ve uygun maliyetli modern enerji hizmetlerine erişimi arttırma ihtiyacı ile küresel enerji sistemini karbonsuzlaştırma ihtiyacını dengelemek zorundayız.” yorumunda bulundu.

Asya Kalkınma Bankası’ndan İklim Değişikliği ve Afet Risk Yönetimi Şefi Noelle O’Brien da özellikle Hindistan ve Endonezya gibi büyük nüfusların geçim kaynaklarının kömür madenciliğine bağlı olduğu ülkelerde, enerji dönüşümünü kömür santrallerinin kapatılmasından etkilenen toplulukların ekonomik kalkınmasıyla ilişkilendirilmesi gerektiğini vurguladı.

Öte yandan, İsveç merkezli IQAir grubunun hazırladığı 2020 Dünya Hava Kalitesi raporunda, 106 ülkede geçen yıl boyunca yapılan ölçümler analiz edildi. Buna göre Türkiye’den 3 il Avrupa’nın havası en kirli 15 şehri listesinde yer aldı.

Avrupa’nın en kirli şehirleri listesinde PM2.5 oranı 36 ile Çorum 7’inci, 34.2 ile Erzurum 10’uncu ve 33.3 ile Düzce 11’inci olarak rapor edildi. Ankara ise 92 başkentin olduğu listede 18.5 PM2.5 oranı ile 41’inci sırada yer aldı.

Paylaşın

Küresel Isınma: Mart Ayında Sıcaklık Rekoru Kırıldı

Geçtiğimiz mart ayı, tüm dünyada kaydedilen en sıcak mart ayı oldu. Mart ayı ile geride kalan son 12 ayın, dünyada şimdiye kadar kaydedilen en sıcak 12 aylık dönem olduğu belirtildi.

İklim bilimci Friederike Otto, konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Isınmanın ana nedeni fosil yakıt emisyonlarıdır” dedi. Otto, bu emisyonların azaltılmaması halinde gezegenin ısınmaya devam edeceğini ve bunun da daha fazla kuraklığa, yangına, sıcak hava dalgalarına ve şiddetli yağışlara yol açacağını söyledi.

Rusya’nın son yılların en kötü sel felaketiyle sarsılması ve Avustralya, Brezilya ile Fransa’nın bazı bölgelerinin olağanüstü yağışlı bir mart ayı geçirmesinde bu durumun rol oynadığı düşünülüyor.

Avrupa Birliği Copernicus İklim Değişikliği Servisi’ne (C3S) göre, geçtiğimiz Mart, tüm dünyada kaydedilen en sıcak mart ayı oldu. İklim servisi tarafından yayınlanan aylık bültende, geçen ayın ortalama yüzey hava sıcaklığının 14,14 derece olduğu belirtildi.

İklim Değişikliği Servisi ayrıca, Mart ile geride kalan son 12 ayın, dünyada şimdiye kadar kaydedilen en sıcak 12 aylık dönem olduğunu belirtti. Nisan 2023’ten Mart 2024’e kadar küresel ortalama sıcaklık, 1850-1900 yıllarındaki sanayi öncesi dönemdeki ortalamanın 1,58 derece üzerinde kaydedildi.

C3S direktör yardımcısı Samantha Burgess AFP’ye verdiği demeçte, denizlerdeki durumun karadan daha “az şok edici” olmadığını belirterek şubat ayının ardından mart ayında da küresel okyanus yüzey sıcaklığı rekorunun kırıldığını ifade etti.

Bu rekorun “inanılmaz derecede sıra dışı” olduğunu da sözlerine ekleyen Burgess, ısınan okyanusların atmosfere daha fazla nem salmasından dolayı şiddetli rüzgarlar ve kuvvetli yağmurlar gibi giderek düzensizleşen hava koşullarının artışını sürdürmesinin “kuvvetle muhtemel” olduğunu vurguladı.

2023 ise, 1850’den beri tutulan küresel sıcaklık kayıtlarında dünyanın en sıcak yılı oldu. Yüksek sıcaklıklar bu yıl başında Venezuela’da çok sayıda orman yangınına, Güney Afrika’da ise kuraklığa ve milyonlarca insanın açlıkla karşı karşıya kalmasına neden oldu.

C3S, aşırı sıcaklığın birincil nedeninin insan kaynaklı sera gazı emisyonları olduğunu açıklarken, sıcaklıkları yükselten diğer faktörler arasında Büyük Okyanus’ta yüzey sularını ısıtan hava dalgası El Nino’nun da yer aldığını belirtti. C3S, El Nino’nun Mart ayında hafiflediğini ancak buna rağmen, dünyanın ortalama deniz yüzeyi sıcaklığının rekor seviyeye ulaştığını bildirdi.

Londra’daki Imperial College Grantham Enstitüsü’nden iklim bilimci Friederike Otto, “Isınmanın ana nedeni fosil yakıt emisyonlarıdır” dedi. Otto, bu emisyonların azaltılmaması halinde gezegenin ısınmaya devam edeceğini ve bunun da daha fazla kuraklığa, yangına, sıcak hava dalgalarına ve şiddetli yağışlara yol açacağını söyledi.

Woodwell İklim Araştırma Merkezi’nden bilim insanı Jennifer Francis, “Ancak denizdeki yapay sıcak dalgalarla birleşimi bu rekorları çok nefes kesici hale getirdi” dedi. Francis, El Nino’nun zayıflamasıyla birlikte, her ay küresel ortalama sıcaklıkların aşıldığı marjların düşeceğini söyledi.

Francis, “Atmosferdeki sera gazı birikintileri yükselmeyi durdurana kadar gidişat değişmeyecek” dedi ve ekledi: Bu da fosil yakıtları yakmayı bırakmamız, ormansızlaşmayı durdurmamız ve gıdalarımızı mümkün olan en kısa sürede daha sürdürülebilir bir şekilde yetiştirmemiz gerektiği anlamına geliyor.

Paylaşın

Birleşmiş Milletler Raporu: Türkiye, Yüksek Su Stresi Yaşayan Ülkeler Arasında

Birleşmiş Milletler (BM) Su Kalkınma Raporu’na göre, Türkiye’yi yüksek su stresi yaşayan ülkeler arasında. Su stresi, bir ülkede kişi başına düşen yıllık su miktarı bin 700 metreküpün altına indiği takdirde yaşanıyor.

UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay, “Su baskısı arttıkça, yerel ya da bölgesel çatışma riskleri de artar. UNESCO’nun mesajı açık: Barışı korumak istiyorsak, sadece su kaynaklarını muhafaza etmek için değil, bu alandaki bölgesel ve küresel iş birliğini artırmak için de süratle harekete geçmeliyiz” dedi.

Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilatı (UNESCO), 2024 BM Su Kalkınma Raporu’nu yayımladı. DW Türkçe’nin aktardığına göre; UNESCO’nun BM Su adına Dünya Su Günü vesilesiyle yayımladığı raporda “Asya ve Pasifik” bölgesinde yer verilen Türkiye, yüksek su stresi yaşayan ülkeler arasında sayıldı.

Raporda, “Söz konusu bölgede şu an yüksek su stresi yaşayan ülkeler Türkiye, Ermenistan, Özbekistan, Afganistan ve Nepal’i içeriyor” denildi. Aynı bölgedeki İran, Hindistan, Pakistan ve Türkmenistan’ın ise çok yüksek su stresi yaşayan ülkeler arasında bulunduğu belirtildi. Su stresi, bir ülkede kişi başına düşen yıllık su miktarı bin 700 metreküpün altına indiği takdirde yaşanıyor.

Su nedeniyle yaşanan gerilimlerin dünya genelinde çatışmaları artırdığı ifade edilen BM raporunda, barışın korunması için devletlere uluslararası iş birliği ve sınır ötesi anlaşmalar yapmaları yönünde çağrıda bulunuldu.

UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay, “Su baskısı arttıkça, yerel ya da bölgesel çatışma riskleri de artar. UNESCO’nun mesajı açık: Barışı korumak istiyorsak, sadece su kaynaklarını muhafaza etmek için değil, bu alandaki bölgesel ve küresel iş birliğini artırmak için de süratle harekete geçmeliyiz” açıklamasında bulundu.

BM raporunda, dünya genelinde 2,2 milyar insanın güvenilir içme suyuna erişimi olmadığı, 3,5 milyar insanınsa güvenilir şekilde yönetilen sanitasyona erişiminin bulunmadığı ifade edildi.

Dünya genelinde her iki kişiden birinin, yılın birçok ayında su kıtlığı çektiğini belirten UNESCO Genel Direktörü Audrey Azoulay, “Ve dünyanın bazı kısımlarında bu su kıtlığı, istisnadan ziyade bir kaide hâline gelmiş durumda” diye ekledi.

“Böyle bir durumun sonuçlarını biliyoruz: Su kıtlıkları sadece jeopolitik gerilimlerin alevlerini körüklemekle kalmaz, temel haklara da bir bütün olarak tehdit oluşturur. Kadın ve kızların (toplumsal) pozisyonunu önemli ölçüde zayıflatmak gibi” uyarısında bulunan Azoulay, suya erişim ve su kaynaklarının korunmasının, toplumların hayati önemdeki “imtihanları” arasında yer aldığını ifade etti.

Azoulay, “Bu nedenle 2024 Dünya Su Günü’nün teması; eyleme geçmek, suyu sürdürülebilir şekilde yönetmek, gezegenemizle yeniden bağ kurmak ve nihayetinde barış inşa etmek için bir çağrı niteliğinde” dedi. BM tarafından 1993 yılında ilan edilen 22 Mart Dünya Su Günü bu yıl “Refah ve Huzur için Su” temasına odaklanıyor.

Paylaşın