Dünya Risk Endeksi: Türkiye “Çok Yüksek Riskli” Ülkeler Arasında

Dünya Risk Endeksi’nde 35. sırada yer alan Türkiye, “çok yüksek riskli” ülkeler arasında bulunuyor. Bunda en etkili faktörün felaketlerle baş etme kapasitesindeki yetersizlik olduğu belirtiliyor.

193 ülkenin mercek altına alındığı endeks de ilk sırada Filipinler yer alıyor. Filipinler’i Endonezya, Hindistan, Kolombiya ve Meksika izliyor. Depremler, yanardağ patlamaları, kuraklık, sık aralıklarla yaşanan kasırga ve sel felaketleri Filipinler’de artık gündelik hayatın bir parçası haline geldi.

Son olarak süper tayfun Yagi nehirlerin taşmasına ve toprak kaymasına yol açtı, en az 14 kişi toprak ve çamur içinde boğularak can verdi. Yagi, Mayıs ayından bu yana Filipinler’i vuran beşinci tayfun oldu. Ancak Filipinler’in afet riskinin en yüksek olduğu ülke olmasının tek nedeni sık ve yüksek yoğunlukta yaşanan doğa olayları değil.

Dünya Risk Raporu’nu hazırlayan Kalkınma Yardım Birliği’nin Bilimsel Direktörü Katrin Radtke, doğa olaylarına maruz kalan toplumlardaki kırılganlığın ve zaafiyetlerin de afet riskini arttırdığına dikkat çekiyor. Radtke, kırılganlık ve zaafiyet oluşturan etkenleri, yoksulluk, yaygın yolsuzluk, sağlık hizmetleri ve afeti önleme tedbirlerinin yetersizliği olarak sıraladı.

Türkiye “çok yüksek riskli” ülkeler kategorisinde

Doğal felaketler konusunda 193 ülkenin mercek altına alındığı endekse göre listenin ilk 41 ülkesi “çok yüksek riskin” bulunduğu ülkeler.

Birinci sırada yer alan Filipinler’i Endonezya, Hindistan, Kolombiya ve Meksika izliyor. 35. sırada yer alan Türkiye de, “çok yüksek riskli” ülkeler kategorisinde bulunuyor. Bunda en etkili faktörün felaketlerle baş etme kapasitesindeki yetersizlik olduğu belirtiliyor.

Bu arada endekse göre “en kırılgan” on ülkenin sekizi Afrika’da yer alıyor. On yıllardır savaşlarla boğuşan Afganistan ve Yemen’in de “en kırılgan” toplumlar arasında yer aldığına dikkat çekiliyor. Bu ülkelerde doktor sayısının az, hastanelerin de yetersiz olduğuna işaret edilerek bu nedenle doğa olayları sonucunda çok sayıda insanın hayatını kaybettiğinin altı çiziliyor.

Her doğa olayı büyük bir doğal felakete dönüşmek zorunda değil. Önleyici tedbirlere yatırım, ölümlerin önlenmesini, zararın azalmasını sağlayabilir. Örneğin ABD ya da Avustralya gibi daha gelişmiş ve zengin ülkelerde de fırtına, kuraklık ve depremler yaşanması olasılığı çok yüksek ama kırılganlık daha az; doğa olayları ile baş etme kapasitesi de daha yüksek.

Katrin Radtke, krizler ve felaketlerden ders çıkaran ülkeler de olduğunu söyleyerek Çin’e dikkat çekti ve “Felaket riski azaltılabiliyor” dedi.

Çin bu yılki endekste de “çok yüksek riskli” ülkeler kategorisinde yer almakla birlikte geçen seneye kıyasla 12 sıralık bir gelişme kaydederek 22. sıraya yerleşti.

“Bunda büyük ölçüde Çin’in koronavirüs pandemisi sonrasında kırılganlığını önemli ölçüde azaltmış olması etkili oldu” diyen Radtke, Pekin Yönetimi’nin yeni hastaneler inşa ettiğine, büyük aşılama kampanyaları yürüttüğüne, sağlık sistemine de büyük yatırımlar yaptığına işaret etti. Alman uzman bununla birlikte, “Ancak Dünya Risk Endeksi’ne yansıtamadığımız şey, bunun aynı zamanda halkın sivil özgürlükleri pahasına yapılmış olunmasıdır” ifadelerini kullandı.

Peki, doğal afetler konusundaki riskleri ve kırılganlığı azalmak için ülkeler ne yapmalı? Barajlar ve erken uyarı sistemleri, daha etkin arama kurtarma hizmetleri ile riskler azaltılabilir mi?

Radtke, tek başına geleneksel afet önleme tedbirlerinin yeterli olmayacağına vurgu yapıyor; eğitim ve sağlığa yatırım yapmanın ya da sosyal eşitsizlikleri azaltmanın büyük önem taşıdığını aktarıyor.

Yolsuzluğu engelleyen bir ülkenin, afetlerin sonuçlarıyla başa çıkmak için daha donanımlı hale geldiğinin de altını çizen Radtke, ayrıca bazı doğa olaylarının iklim değişikliği ile doğrudan ilintili olduğuna işaret ederek “Eğer insanlık küresel ısınmayı en aza indirmeyi başarırsa, o zaman daha az doğal afet yaşanacaktır” diyor.

Uzmanlar, savaşların doğa olaylarının olumsuz etkilerini daha da artırdığı, aynı şekilde doğal afetlerin de ihtilafların daha da sertleşmesine yol açabildiğine dikkat çekiyor.

Katrin Radtke, “Şiddetli doğa olayları, kısmen iklim değişikliğinin de etkisiyle, giderek daha sık meydana geliyor. Ve bu doğa olayları çatışma bölgelerini vurduğunda felaketin boyutları daha da kötüleşiyor” gözlemini aktarıyor. Dünya Risk Raporu bu durumu “çoklu krizler” olarak adlandırıyor.

Bazı araştırmalar, doğal felaketler sonrasında silahlı grupların sayısında artış olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü bu gruplar aniden yoksullaşan, yerinden edilen insanları kendi saflarına çekebiliyor. Su, gıda ya da enerji gibi kıt kaynaklar ve genellikle yardım malzemeleri için mücadele kızışıyor, çatışmalar yaşanıyor.

Ama tam tersi de olabiliyor. Katrin Radtke, doğal felaketlerin bazen tarafların acil yardım ve yeniden yapılanma için birlikte hareket etmeleri gerektiğini anlamalarına yol açtığını söylüyor ve buna örnek olarak Endonezya’nın Açe eyaletinde on yıllardır süren çatışmanın 2004 yılındaki yıkıcı tsunaminin ardından sona erdiğini hatırlatıyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

İklim Krizi: Dünya, Kayıtlara Geçen En Sıcak Yazını Yaşadı

Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nin (C3S) yayımladığı verilere göre, 2024 yazı küresel sıcaklık rekorları kırdı. Haziran’dan Ağustos’a kadar sıcaklıklar 1991 – 2020 ortalamasının 0,69°C üzerine çıkarak 2023’te kırılan 0,66°C’lik önceki rekoru geride bıraktı.

Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nden Samantha Burgess, “Bu yaz gördüğümüz aşırı sıcaklıkla ilgili olaylar daha da yoğunlaşacak, sera gazı emisyonlarını azaltmak için acil önlem almazsak hem insanlar hem de gezegen için daha yıkıcı sonuçlara yol açacak” uyarısında bulundu.

Avrupa Birliği’ne bağlı Copernicus İklim Değişikliği Servisi, bu yıl Haziran, Temmuz ve Ağustos aylarının dünya genelindeki en sıcak yaz olarak kayıtlara geçtiğini açıkladı.

Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nin açıklamasına göre, 1991-2020 yılları arasındaki referans ortalamasına kıyasla son üç ayda dünya genelindeki ortalama hava sıcaklığı 0,69 derece daha yüksek oldu.

Dünya genelinde Ağustos ayındaki ortalama sıcaklık 16,83 derece olarak kaydedilirken, Haziran ile Ağustos ayları arasında küresel sıcaklık, sanayileşme öncesindeki döneme kıyasla ortalama 1,5 dereceden fazla oldu. Bu iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini sınırlandırmak için önemli bir eşik sayılıyor. Dünya genelinde son 13 ayın 12’sinde ortalama 1,5 derece eşiği aşılmış oldu.

Avrupa’da da kayıtlara geçen en sıcak yaz yaşandı. 1991-2020 yılı arasındaki döneme kıyasla ortalama sıcaklık 1,54 derece daha yüksek oldu. Ağustos ayı ise 2022 Ağustos’undan sonra kaydedilen en sıcak ikinci yaz oldu. Bu dönemde sıcaklık 1991-2020 ortalamasına kıyasla 1,57 derece yüksek kaydedildi.

Ağustos ayında Güney ve Doğu Avrupa’da sıcaklık ortalamanın üzerinde seyrederken İrlanda’nın kuzeybatı kesimleri ile Birleşik Krallık, İzlanda, Portekiz’in batı kıyıları ve Norveç’in güneyinde sıcaklık ortalamanın altında kaldı.

Copernicus hesaplamalarında uydu, gemi, uçak ve meteoroloji istasyonlarında yapılan milyarca ölçümü değerlendiriyor.

İklim Değişikliği Servisi Müdür Yardımcısı Samantha Burgess, Cuma günü açıklanan aylık bültende “2024’ün son üç ayında dünya en sıcak Haziran ve Ağustos aylarını, kayıtlara geçen en sıcak günü ve kuzey yazını yaşadı” ifadelerini kullandı. Burgess, kayıtlara geçen bu rekor sıcaklıkların 2024’ün bugüne kadar kayıtlara geçen en sıcak yıl olma olasılığını artırdığını belirtti.

Küresel ısınma konusunda uyarıda bulunan Burgess, sera gazı emisyonlarının azaltılması için acil önlem alınmazsa bu yıl gözlemlendiği gibi “sıcaklıklarla bağlantılı aşırı olayların” fazlalaşacağını ve “insanlar ve gezegen açısından yıkıcı sonuçları olacağını” söyledi.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Kuzey Kutbu’nda “Cıva Bombası” Tehdidi

Kuzey Kutbu’nda binlerce yıldır donmuş toprakta hapsolmuş cıva, hava sıcaklıklarının artmasıyla birlikte çözülen toprağı aşındıran nehirler tarafından serbest bırakılıyor. 

Bu durum, Kuzey Kutbu’nda yaşayan 5 milyon kişi ve 2050 yılına kadar donmuş toprağın tamamen yok olması beklenen bölgelerde yaşayan 3 milyondan fazla kişi için büyük bir çevre ve sağlık tehdidi oluşturabilir.

Yer bilimleri ve çevre çalışmaları profesörü Josh West, “Kuzey Kutbu’nda patlamayı bekleyen dev bir cıva bombası olabilir” diyor.

Alaska boyunca Bering Denizi’ne akan Yukon Nehri, kıyıları boyunca donmuş toprağı aşındırıyor ve aşağıya tortu taşıyor. Dünya ısındıkça, permafrost, yan, toprağın sürekli donmuş halde olduğu zemin katmanı daha hızlı aşınıyor. Permafrost çözülmeye başladığında ise içerdiği cıva gibi zehirli maddeler serbest kalıyor.

Eriyen permafrosttan salınan cıva bugün toksik bir tehdit oluşturmasa da, etkisinin zamanla artacağı düşünülüyor. İnsanlar tarafından tüketilen balıklar ve vahşi hayvanlarla birlikte besin zincirinde yavaş yavaş biriken civanın gelecekte tehdit oluşturması son derece muhtemel.

Güney Kaliforniya Üniversitesi Dornsife Edebiyat, Sanat ve Bilim Fakültesi’ndeki (USC) araştırmacılar tarafından yayınlanan yeni bir çalışma, Kuzey Kutbu’ndaki cıva sorununun kapsamını ölçmenin daha doğru yollarını araştırıyor.

Kuzey Kutbu’nda neden cıva var?

Doğal atmosferik sirkülasyon, kirli maddelerin daha yüksek enlemlere doğru hareket etme eğiliminde olduğu anlamına geliyor.

Bu da cıvanın Kuzey Kutbu’nda birikmesine ve burada bitkiler tarafından emilerek ölmesine ve toprağın bir parçası haline gelmesine yol açıyor. Civa, toprağın tüm yıl boyunca donmuş halde kaldığı permafrostta donarken, binlerce yıl boyunca toprakta cıva konsantrasyonları birikmiş oluyor. Bu haliyle özellikle tehlikeli değil ancak toksik metal, toprak çözüldüğünde açığa çıkıyor, bu da iklim değişikliğinin giderek daha yaygın hale getirdiği bir durum.

Kuzey Kutbu küresel ortalamadan dört kat daha hızlı ısınıyor. Daha önce permafrost tarafından binlerce yıl boyunca tortu halinde tutulan bu cıva şimdi toprakla karışık buz katmanının giderek çözülmesi ile çevreye salınıyor.

Bu durum, Kuzey Kutbu’nda yaşayan 5 milyon kişi ve 2050 yılına kadar donmuş toprağın tamamen yok olması beklenen bölgelerde yaşayan 3 milyondan fazla kişi için büyük bir çevre ve sağlık tehdidi oluşturabilir.

USC Dornsife’da yer bilimleri ve çevre çalışmaları profesörü olan çalışmanın eş yazarı Josh West, “Kuzey Kutbu’nda patlamayı bekleyen dev bir cıva bombası olabilir,” diyor.

İçme suyu yoluyla cıva tüketme riski asgari düzeyde ve çoğu insan beslenmesinde bir miktar cıvaya maruz kalıyor. Aşınmış tortular da genellikle nehrin daha aşağılarına doğru yeniden yayılıyor. Bu hareketin dinamiklerini anlamak, Arktik topluluklara yönelik tehdidin boyutunu anlamak açısından hayati önem taşıyor.

Yeni araştırma, nehir tarafından permafrosttan salınan cıva miktarını ölçmek ve salınmayı bekleyen toplam cıvayı tahmin etmek için daha doğru bir yöntemi inceliyor.

Bu zehirli metalin seviyelerini tahmin etmek için kullanılan önceki yöntemler, toprak örnekleme derinliği gibi sınırlamalarla karşı karşıya ve bu da sonuçların büyük ölçüde değiştiği anlamına geliyor. Karot örnekleri permafrostun sadece en üstteki üç metresinden alınmıştı.

Çalışma bunun yerine daha derin toprak katmanlarına ulaşarak nehir kıyılarındaki ve kum setlerindeki tortularda cıvayı analiz etti. Zehirli metal seviyelerinin önceki çalışmalardan elde edilen daha yüksek tahminlerle tutarlı olduğunu tespit eden araştırmacılar, yöntemlerinin muhtemelen doğru olduğunu söylüyor.

Ekip ayrıca, Yukon Nehri’nin akışının önümüzdeki yıllarda nasıl değişebileceğini ve bunun cıva yüklü nehir kıyılarının erozyonunu nasıl etkileyebileceğini görmek için uyduları kullandı. Bu yöntemin, civanın hareketini tahmin etmeye yardımcı olacağını umuyorlar.

Araştırmacılar ayrıca, daha ince taneli tortunun iri taneli tortuya göre daha fazla cıva içerdiğini tespit etti. Bu da farklı toprak türlerinin farklı riskler oluşturabileceğini gösteriyor.

USC Dornsife’da doktora adayı ve çalışmanın sorumlu yazarı Isabel Smith, “Tüm bu faktörleri hesaba katmak, önümüzdeki birkaç yıl içinde permafrost erimeye devam ettikçe salınabilecek toplam cıva hakkında bize daha doğru bir tahmin verecektir,” dedi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Milyonlarca Çocuk “Sıcaklığa Bağlı” Risklerle Karşı Karşıya

UNICEF’in hazırlamış olduğu yeni bir araştırmaya göre; aşırı sıcakların hızla arttığını, her beş çocuktan birinin, yani yaklaşık 466 milyon kişinin bu tehlikeli koşullara maruz kaldığını ortaya koyuyor.

UNICEF İcra Direktörü Catherine Russell, AfricaNews’e yaptığı açıklamada, “Eskiden en sıcak yaz günleri olan bu günler artık norm haline geldi. Sıcaklıkların artışı, çocukların sağlığını, refahını ve günlük yaşamlarını doğrudan etkiliyor” dedi.

Catherine Russell, “Hükümetler, ulusal iklim eylem planlarını hazırlarken, bugünün çocuklarının ve gelecek nesillerin geride bıraktığımız dünyada başarılı olabilmelerini sağlamak için şimdi harekete geçmek için kritik bir fırsata sahiptir” diyor.

Dünyada sıcaklıklar artıyor. Küresel çapta yarım milyara yakın çocuk, büyükanne ve büyükbabalarının gördüğünden en az iki kat daha fazla aşırı sıcakların hissedildiği bölgelerde yaşıyor.

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu’nun (UNICEF) hazırlamış olduğu yeni bir araştırmaya göre durum böyle. Bulgular, aşırı sıcakların hızla arttığını, her beş çocuktan birinin, yani yaklaşık 466 milyon kişinin bu tehlikeli koşullara maruz kaldığını ortaya koyuyor.

UNICEF, 1960’lı yıllardaki verileri 2020-2024 yılları arasındaki ortalama sıcaklıklarla karşılaştırdı. Bu süreçte “35 santigrat dereceyi aşan günler” olarak tanımlanan aşırı sıcak günlerin sayısında dramatik bir artış olduğunu keşfettiler.

Bu durumun başta çocuklar olmak üzere, bu tür sıcaklıklarla başa çıkmak için gerekli altyapıdan yoksun bölgede yaşayan diğer insanlar dahil birçok kişi üzerinde ciddi bir tehdit oluşturduğu düşünülüyor.

UNICEF İcra Direktörü Catherine Russell, AfricaNews’e yaptığı açıklamada, “Eskiden en sıcak yaz günleri olan bu günler artık norm haline geldi. Sıcaklıkların artışı, çocukların sağlığını, refahını ve günlük yaşamlarını doğrudan etkiliyor.” dedi.

UNICEF’in raporunda incelemeye aldığı 16 ülkede yaşayan çocukların, 60 yıl öncesine kıyasla bir aydan daha fazla aşırı sıcak günlere maruz kaldığı söyleniyor. Örneğin Güney Sudan’da 1960’lı yıllarda 110 olan ortalama aşırı sıcak gün sayısı, bugünlerde 165 olarak ölçüldü. Paraguay’daki sayı ise 36’dan 71’e çıkarak neredeyse ikiye katlandı.

Bu tehlikeli sıcaklara en fazla maruz kalanlar, Batı ve Orta Afrika’daki çocuklar. Analize göre sadece bu bölgede yaklaşık 123 milyon çocuğun yaşadığı, her yıl üçte birinden fazlasının aşırı sıcaklara maruz kaldığı ve bu sayının her geçen gün arttığı belirtiliyor.

Senegal, Nijer, Mali ve Sudan gibi ülkelerde çocuklar yılda ortalama en az aşırı sıcak diye nitelenen 35 derecenin üzerinde 195 gün görüyor. Latin Amerika ve Karayipler’de yaşayan 48 milyon çocuk da tıpkı Paraguay’daki çocuklar gibi 1960’lı yıllara kıyasla artık iki kat daha fazla aşırı sıcaklarda yaşıyor.

Aşırı sıcakların özellikle çocuklar ve hamile kadınlar üzerinde etkili olacağı, benzersiz sağlık risklerine yol açacağı düşünülmektedir. Aşırı sıcakların görüldüğü bölgelerde gerekli müdahalelerin yapılmadığı takdirde, yetersiz beslenme de hesaba katıldığında sıtma, dang humması gibi hastalıklara karşı bağışıklık sistemlerinin zayıf kalacağı vurgulanıyor.

Ayrıca çocukların nörogelişimlerini, ruh sağlıklarını ve genel sağlıklarını kötü anlamda etkileyeceği, uzun vadeli sonuçlara yol açacağı belirtiliyor. Altyapı sistemlerinde görülen hasar, gıda ve suya olan erişimin kıtlığı ve şiddet olayları nedeniyle yerinden edilme hadiseleri düşünüldüğünde, sıcaklığın çocuklar üzerinde yol açtığı etkilerin daha da artacağı söyleniyor.

Aşırı sıcaklara karşı ne yapılabilir?

UNICEF, dünya liderlerine, hükümetlere, özel sektör aktörlerine, aşırı sıcakların bir nedeni olan iklim değişikliğini süratle ele almaları çağrısında bulunuyor. Paris Anlaşması’na taraf olan tüm üye devletler önümüzdeki birkaç ay içinde “Ulusal Olarak Tanımlanmış Katkı Payı” (NDC 3.0) adı verilen yeni ulusal iklim planlarını sunmakla yükümlü.

Bu iklim planlarının Paris Anlaşması’nın şartlarına uygun olarak gelecek stratejilerini içermesi bekleniyor. UNICEF her çocuğun temiz, sağlıklı ve sürdürülebilir bir çevreye sahip olma hakkı olduğunu söylüyor.

Kurum, bu hedefe ulaşılmasında emisyonların acilen azaltılması, iklim planlarının belirlenmesi gibi tavsiyeler sunuyor. Ayrıca çocukları henüz küçükken eğitmeyi ve böylece yaşam boyu çevre savunucusu olmalarını sağlamayı amaçlıyorlar.

UNICEF İcra Direktörü Catherine Russell, “Hükümetler, ulusal iklim eylem planlarını hazırlarken, bugünün çocuklarının ve gelecek nesillerin geride bıraktığımız dünyada başarılı olabilmelerini sağlamak için şimdi harekete geçmek için kritik bir fırsata sahiptir.” diyor.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Akdeniz’in Su Sıcaklığı Rekor Seviyelere Yükseldi

Dünya İklim Konseyi’nin (IPCC), dünya üzerinde iklim değişikliğinin en etkili olduğu yerler arasında gösterdiği Akdeniz’in su sıcaklığının rekor seviyelere yükseldiği bildirildi.

Temmuz ayında Akdeniz’de ortalama su sıcaklığının 28,9 dereceye çıktığı duyuruldu. 2023 yılının Temmuz ayında, 28,7 derece ile kayıt altına alınmıştı. Böylece Akdeniz’de suyun sıcaklığı iki yılda üst üste rekor kırmış oldu.

Bilim insanları Akdeniz’in su sıcaklığının rekor seviyelere yükseldiğini bildirdi. Merkezi İspanya’nın Barcelona kentinde olan Deniz Bilimleri Enstitüsü (ICM), 15 Ağustos Perşembe günü Akdeniz’de ortalama su sıcaklığının 28,9 dereceye çıktığını duyurdu.

Bugüne dek Akdeniz’de ölçülen en yüksek su sıcaklığı, 2023 yılının Temmuz ayında, 28,7 derece ile kayıt altına alınmıştı. Böylece Akdeniz’de suyun sıcaklığı iki yılda üst üste rekor kırmış oldu.

2023 yılından önce ölçülen en yüksek su sıcaklığı 2003 senesinin Ağustos ayına aitti. O dönem yapılan ölçümlerde suyun 28,2 derece olduğu tespit edilmişti.

Akdeniz suyunun sıcaklığına ilişkin güncel bilgiler, Avrupa Birliği (AB) Yeryüzü İnceleme programı Copernicus’un uydu verilerinden elde ediliyor. Ağustos ayı başından bu yana yapılan ölçümlerde, Mısır, Monaco, Korsika ve Valencia açıklarında 30 dereceyi geçen su sıcaklıkları kayıt altına alınmıştı.

ICM’de görev yapan araştırmacılardan Justino Martinez, aşırı sıcak hava periyotlarının son zamanlarda uzun süre etkili olmaya başladığını ve bunun dikkat çekici olduğunu dile getirdi.

Akdeniz’in doğusunda ekosistem büyük tehlike altında

Dünya İklim Konseyi (IPCC), Akdeniz’i dünya üzerinde iklim değişikliğinin en etkili olduğu yerler arasında gösteriyor. 80’li yıllardan bu yana Akdeniz’in ekosisteminde çok büyük değişimler olduğunu belirten Konsey, bu denizdeki biyoçeşitliliğin azaldığını ve istilacı türlerin Akdeniz’de yayıldığını vurguluyor.

IPCC’nin öngörülerine göre, küresel sıcaklık artışının, sanayileşme dönemi öncesine oranla bir buçuk dereceyi aşması halinde, Doğu Akdeniz’de avlanılan balık türlerinin ve omurgasızların yüzde 20’si yok olabilir.

Uluslararası bir araştırma ağı olan Dünya Hava Olayları İlişkilendirme Girişimi (WWA) tarafından yapılan bir çalışma, şu an Akdeniz bölgesinde yaşanan aşırı sıcak hava durumlarının, insan etkisi ile yaşanan iklim değişikliği ile doğrudan ilişkili olduğunu ortaya koyuyor.

Yaşanan bu iklim değişikliği sonucu, aşırı sıcak havaların hem daha uzun süre etkili olduğu hem de daha sık yaşandığı belirtiliyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Temmuz Ayı Kayıtlara Geçen En Sıcak İkinci Ay Oldu

Temmuz ayı ortalama 16.91 derece sıcaklıkla kayıtlara geçen en sıcak ikinci ayı oldu. 2023 yılı Temmuz ayı 16.95 santigrat derece ile kayıtlara geçen en sıcak ay olmuştu.

Bu, geçtiğimiz yıl haziran ayında başlayan 13 aylık küresel sıcaklık rekorlarının sona erdiğini gösteriyor. Ancak Copernicus uzmanları, 2023 ve 2024 yılları arasında gözlemlenen farkın çok küçük olduğunu ve küresel ısınmanın genel bağlamını sorgulatmadığını belirtiyor.

Copernicus’ta görev yapan iklim bilimci Julien Nicolas, “Kayıtlara geçen en sıcak iki günü temmuzda yaşadık. Dolayısıyla temmuz ayı da kendi çapında rekor kıran bir ay oldu, her ne kadar ayın tamamının ortalaması 2023 Temmuz’undan çok az düşük olsa da,” dedi.

Avrupa Birliği’nin (AB) Copernicus İklim Değişikliği Servisi (C3S), geçen ay dünya genelinde en sıcak ikinci temmuz ayının yaşandığını açıkladı.

C3S raporu, Temmuz 2024’te 16,91 olarak ölçülen ortalama sıcaklık Temmuz 2023’ün sadece 0,04 derece altında kaldı. Böylece geçen ay Temmuz 2023’ün ardından en sıcak ay olarak tarihe geçti.

Haziran 2023’ten Temmuz 2024’e kadar her ay kendi sıcaklık rekorunu kırmıştı. Bu seri, Temmuz 2024’ün en sıcak ikinci temmuz ayı olarak kayıtlara geçmesiyle bozuldu.

Ancak Copernicus uzmanları, 2023 ve 2024 yılları arasında gözlemlenen farkın çok küçük olduğunu ve küresel ısınmanın genel bağlamını sorgulatmadığını belirtiyor.

Copernicus’ta görev yapan iklim bilimci Julien Nicolas, “Kayıtlara geçen en sıcak iki günü temmuzda yaşadık. Dolayısıyla temmuz ayı da kendi çapında rekor kıran bir ay oldu, her ne kadar ayın tamamının ortalaması 2023 Temmuz’undan çok az düşük olsa da” dedi.

“Global ısınmanın sonuçları bu serinin başında başlamadı. Yıllardır bu sonuçları gözlemliyoruz ve bu rekor serisinin sona ermesi de küresel ısınmanın sonuçlarının sona ereceği anlamına gelmez,” uyarısında bulunanan Nicolas, sözlerini şöyle sürdürdü: “Sıcak hava dalgaları ve aşırı hava olayları bu rekor serisi başlamadan önce de vardı ve bu seriden sonra da devam edecek.”

Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nin direktör yardımcısı Samantha Burgess, “Rekor kırılan aylar serisi son buldu. Ama sadece kıl payıyla” dedi. Burgess, “Genel durumsa değişmedi. İklimimiz ısınmaya devam ediyor” diye ekledi.

Burgess, “İklim değişikliğinin yıkıcı etkileri 2023’ten çok daha önce başladı ve küresel sere gazı emisyonları net sıfıra ulaşana dek sürecek” açıklamasında bulundu.

C3S raporunda, Temmuz 2024 verileriyle birlikte 2024’ün en sıcak yıl olarak kayıtlara geçme ihtimalinin de giderek arttığı ifade edildi.

C3S’in açıkladığı aylık rapora göre, Temmuz 2024’te sıcaklık ortalaması sanayi öncesi dönem olarak kabul edilen 1850-1900 yıllarındaki temmuz ortalamasının 1,48 derece üzerine çıktı. Raporda, son 12 aylık ortalamanınsa iklim değişikliği nedeniyle sanayi öncesi dönem ortalamasının 1,64 derece üzerinde olduğu belirtildi.

1940 yılından beri tutulan kayıtlara giren en sıcak iki gün de Temmuz 2024’te yaşandı. 22 Temmuz ve 23 Temmuz’da dünya genelindeki ortalama sıcaklık 17,6 derece olarak ölçüldü.

Ortalamanın üzerinde sıcaklık kaydedilen bölgeler; Güney ve Doğu Avrupa, ABD ile Kanada’nın batısı, Afrika’nın büyük bölümü, Ortadoğu, Asya ve Doğu Antarktika oldu.

Kuzeybatı Avrupa, Batı Antarktika, ABD’nin bazı bölümleri, Güney Amerika ve Avustralya’da ise ortalamaya yakın ya da ortalamanın altında sıcaklıklar kaydedildi.

Güney ve Doğu Avrupa’da kuraklık uyarılarının sürdüğü Temmuz 2024’te Türkiye’nin güneydoğu bölgelerinin yanı sıra Avrupa’nın kuzeydoğusunda ortalamanın üzerinde yağış görüldü.

Bilim insanları, küresel ısınma olmasaydı Akdeniz’de son dönemdeki gibi kavurucu sıcaklık dalgalarının yaşanması ihtimalinin “neredeyse imkânsız” olduğunu belirtiyor.

İklim bilimci Nicolas, son aylardaki yüksek sıcaklıkların bir açıklaması olduğunu söylüyor. Nicolas, küresel artışın Pasifik’teki El Nino fenomeninin gelişimiyle çakıştığına dikkat çekiyor.

El Nino, özellikle Pasifik Okyanusu’nun orta ve doğu kısımlarında deniz suyu sıcaklıklarının artması olarak tanımlanan bir iklim olayı.

Ancak El Nino fenomeni birkaç ay önce sona erdi. Pasifik şu anda El Nino’nun soğuk karşıtı olan La Nina’nın gelmesinden önce nötr hava koşullarında.

Nicolas, “Geçen yıl gözlemlediğimizden biraz daha düşük sıcaklıklar görmemiz, El Nino’ya bağlı olarak ekvatoral Pasifik’teki ortalamanın üzerindeki sıcak koşullardan yılın sonuna doğru beklenen ortalamanın altındaki soğuk koşullara geçişin bir parçası,” ifadelerini kullandı.

La Nina’nın gelişi ortalama küresel sıcaklıklar üzerinde bir fren görevi görecek. Ancak çalışmalar ve tahminler, meydana gelmek üzere olan fenomenin yoğunluğu konusunda farklılık gösteriyor.

Bu da rekor bir veriye ve bir dönüm noktasına işaret ediyor. Çünkü ortalama küresel sıcaklık, Paris iklim anlaşması tarafından belirlenen sınır olan sanayi öncesi seviyelerin 1.5 derece üzerine ulaştı, hatta bu rakamı geçmek üzere. Julien Nicolas, “küresel ısınmanın en yıkıcı sonuçlarından kaçınmak için” aşılmaması gereken sınırın altını çiziyor.

İklim bilimciye göre, son aylarda gözlemlenen rekorların “bir devrilme noktasına mı yoksa iklim sisteminde radikal bir değişikliğe mi karşılık geldiği” henüz belli değil. Ancak Nicolas, “bunu gerçekten doğrulamak için birkaç yıl beklememiz gerekeceğini” belirtiyor.

Paylaşın

Küresel Isınma: BM’den Acil Eylem Çağrısı

Geçtiğimiz pazar günü dünyanın kayıtlara geçen en sıcak gününü yaşamasının ardından Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, acil eylem çağrısında bulundu.

Geçtiğimiz ay, sadece kayıtlara geçen en sıcak haziran ayı olmakla kalmadı, aynı zamanda küresel sıcaklık rekorlarının kırıldığı üst üste 13’üncü ay oldu.

Dünya Meteoroloji Örgütü (DMÖ), Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli ve diğer kurumlar aşırı sıcakların ölçek, yoğunluk, sıklık ve süre bakımından arttığına dikkat çekiyor.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Geçtiğimiz pazar, pazartesi ve salı günleri kayıtlara geçen en sıcak üç gün oldu ancak gerçeklerle yüzleşelim: aşırı sıcaklıklar artık bir günlük, bir haftalık veya bir aylık bir olgu değil. Bölünmüş dünyamızı birleştiren bir şey varsa o da hepimizin giderek artan bir şekilde sıcağı hissetmemiz. Dünya her yerde, herkes için daha sıcak ve daha tehlikeli hale geliyor,” dedi.

Dünya Meteoroloji Örgütü, Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli ve diğer kurumlar aşırı sıcakların ölçek, yoğunluk, sıklık ve süre bakımından arttığına dikkat çekiyor. Geçtiğimiz ay, sadece kayıtlara geçen en sıcak haziran ayı olmakla kalmadı, aynı zamanda küresel sıcaklık rekorlarının kırıldığı üst üste 13’üncü ay oldu.

BM Genel Sekreteri, “sıcaklığın yılda neredeyse yarım milyon insanın ölümüne yol açtığının tahmin edildiğini” belirterek, artan sıcaklıkları fosil yakıt ve insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlıyor.

Guterres aşırı sıcaklarla mücadele için dört kritik alanda acil eylem ve uluslararası işbirliği çağrısında bulundu. Bunlar arasında iklim değişikliğine karşı savunmasız olan nüfusun gözetilmesi, maruz kalan işçilerin korunması ve güvenliklerinin sağlanması, veri ve bilim kullanılarak ekonomilerin ve toplumların dayanıklılığının arttırılması ve fosil yakıtların aşamalı olarak terk edilmesi ve yenilenebilir enerjiye yatırımın arttırılması yoluyla sıcaklık artışının 1.5 derece ile sınırlandırılması yer alıyor.

Genel Sekreter, aşırı sıcakların ekonomiyi etkilediği, eşitsizliği arttırdığı ve Sürdürülebilir Kalkınma Hedeflerini baltaladığı uyarısında bulunarak, “Çalışanları korumak için insan haklarına dayanan tedbirlere ihtiyacımız var. Ayrıca yasa ve yönetmeliklerin günümüz aşırı sıcaklarının gerçekliğini yansıtmasını ve uygulanmasını sağlamalıyız,” dedi.

Guterres, dünyanın en zengin ülkelerinden bazılarında göze çarpan fosil yakıt kullanımı artışına dikkat çekerek, “Bu kadar çok sayıda yeni petrol ve gaz ruhsatı imzalayarak geleceğimizden vazgeçiyorlar,” ifadelerini kullandı.

“En büyük kabiliyet ve kapasiteye sahip olanların liderliği şart. Ülkeler fosil yakıtları hızlı ve adil bir şekilde aşamalı olarak terk etmeli,” diyen Guterres sözlerini şöyle tamamladı: “G20 fosil yakıt sübvansiyonlarını yenilenebilir enerji kaynaklarına kaydırmalı ve savunmasız ülke ve toplulukları desteklemeli. Ve ulusal iklim eylem planları, her ülkenin COP28’de kararlaştırılan küresel hedeflere nasıl katkıda bulunacağını göstermeli.”

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

İklim Krizi: “Su Kıtlığı Bizi Bekliyor” Uyarısı

İklim krizi tetikleyen dinamiklerin devam etmesinin ısınma ve sıcaklık artışlarına neden olacağını ifade eden Prof. Dr. Rıza Öztürkmen, krizin devam etmesiyle su kıtlığı gibi sorunlarla karşı karşıya kalınabileceğine işaret etti.

Krizin çözümü için yerel müdahalelerin yetersiz kalacağını dile getiren Prof. Dr. Rıza Öztürkmen, küresel ölçekte bir mücadelenin şart olduğunu vurguladı.

Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı (TEMA) Riha Temsilcisi Rıza Öztürkmen, yaşanan küresel krizin olası risklerini Mezopotamya Ajansı’ndan Ceylan Şahinli‘ye değerlendirdi.

Aniden değişen hava durumu ve don hareketlerinin iklim değişikliğinden kaynaklandığına dikkati çeken Rıza Öztürkmen, krizin sonuçlarının Türkiye’yi derinden etkilediğini ifade etti. Riha’da yıllık yağış miktarının 462 milimetre olduğunu, ancak ani beklenmedik yağmurlarla kentte günde bir günde 150 milimetre yağış düştüğünü aktaran Öztürkmen, iklim krizi nedeniyle aşırı sıcaklıların da mevsim normallerinin çok üstünde seyrettiğini vurguladı.

Prof. Dr. Öztürkmen, “Urfa’da Temmuz-Ağustos aylarında elbette sıcaklık artışı oluyor. Bu aylarda elbette Urfa’nın serin olması beklenmez, ancak Haziran ayındaki yoğun yağış ve ya yağışların hızlı bir şekilde yükselip hızlı bir şekilde azalması bana göre de iklim tutarsızlığının ya da değişikliğinin bir etkisi” diye kaydetti.

Son dönemlerde artan yangınların da iklim krizinin getirdiği değişiklin sonucu olduğuna dikkati çeken Öztürkmen, “Son günlerde yaşanan orman, anız yangınları ve bunların şiddetinin artarak hızla yayılmasının en büyük sebeplerinden bir tanesi yine doğa ile oynadığımız bu oyunun bir sonucu” ifadelerini kullandı.

Betonlaşmayı iklim krizinin en önemli sebeplerinden sayan Rıza Öztürkmen, kentlerde bu sebeple hızlı ısınmanın gerçekleştiğinin altını çizdi. Şehir ile kent arasında sıcaklık farkının 6-8 derece arasına ulaştığını dile getiren Öztürkmen, “Sıcaklık, bulut ve rüzgâr hareketlerini daha çabuk etkiliyor. Önümüzdeki günlerde daha farklı iklimler, daha farklı hava hareketleri görebiliriz” dedi.

Urfa’da ilkbaharın başında ani sağanağın getirdiği sel nedeniyle 17 kişinin yaşamını yitirdiğini hatırlatan Öztürkmen, “O yağmurun felakete dönüşerek 17 insanı kaybetmemize sebep olma nedeni, yağışa ait güzergahları tahrip etmemizdi. Eğer doğa ile aramızda olan şey bir ‘mücadele’ ise burada zararlı çıkan insan olur. Doğada en büyük tahribatı insan yapıyor. Bugün Harran Ovası gibi tarımsal niteliği yüksek, sulu tarımın yapıldığı bir ovada 100 bin dekarın üzerinde bir alanı betonla kaplarsanız, siz doğa ile oynamış olursunuz. Su yollarını kapayıp, sulama yollarını bozarsanız bundan en büyük zararı siz görürsünüz” şeklinde konuştu.

Rıza Öztürkmen, krizi tetikleyen dinamiklerin devam etmesinin ısınma ve sıcaklık artışlarına neden olacağını ifade etti. Öztürkmen, krizin devam etmesiyle su kıtlığı gibi sorunlarla karşı karşıya kalınabileceğine işaret ederek, “Su krizine karşı tasarruf sistemi kurulması şart” dedi. Krizin çözümü için yerel müdahalelerin yetersiz kalacağını dile getiren Prof. Dr. Öztürkmen, küresel ölçekte bir mücadelenin şart olduğunu vurguladı.

Paylaşın

Haziran’da Sıcaklık Rekoru Kırıldı: Yeni Rekorlar Kaçınılmaz

Haziran’ın hava değerlerinin kaydedilmeye başlamasından bu yana kaydedilen en sıcak ay olurken, Copernicus Direktörü Carlo Buontempo, sera gazı emisyonlarını azaltmanın yolları bulamaması halinde yeni rekorların kaçınılmaz olacağını söyledi.

Copernicus’un önemli iklim bilimcilerinden Nicolas Julien, “Paris Anlaşması tarafından belirlenen kritik sınıra doğru yaklaşıyoruz. Küresel sıcaklık artışı hızla devam ediyor” dedi.

Texas A&M Üniversitesi iklim bilimcisi Andrew Dessler ise şunları söyledi: “Bu durum ne kadar kötü? Zenginler için sadece bir rahatsızlık, ancak yoksullar için acı verici. Gelecekte, sadece rahatsızlık duymak için gereken servet miktarı, çoğu insan acı çekene kadar artacak.”

Sıcaklıklar özellikle Avrupa kıtasının güneydoğusunda ve Türkiye’de yüksek seyrederken Batı Avrupa, İzlanda ve kuzeybatı Rusya’daki sıcaklıklar ortalamaya yakın ya da ortalamanın altında kaldı.

Avrupa Birliği’nin (AB) finanse ettiği Copernicus İklim Değişikliği Servisi, (C3S) geçen Haziran’ın hava değerlerinin kaydedilmeye başlamasından bu yana küresel olarak şimdiye kadar kaydedilen en sıcak ay olduğunu açıkladı.

Haziran 2024, ayrıca küresel ortalama sıcaklığının üst üste rekor değere ulaştığı 13’üncü ay oldu. C3S’nin yayımladığı aylık rapora göre Haziran ayındaki sıcaklıklar sanayi öncesi seviyelerin 1,5 derece üzerinde seyretti.

Paris’te 2015’te gerçekleşen İklim Değişikliği Konferansı’nda küresel ısınmayı sanayi öncesi döneme kıyasla en fazla 1,5 derece artışla sınırlandırma hedefi belirlenmişti. Ancak Copernicus’un verilerine göre Temmuz 2023 ile Haziran 2024 arasındaki dönem küresel sıcaklık artışı sanayi öncesi ortalamanın 1,64 derece üzerinde kaydedildi.

İklim bilimciler 13 ay üst üste rekor sıcaklık serisinin yaşanmasını “olağan dışı” olarak nitelendirirken 2015 ve 2016 yıllarında da benzer küresel sıcaklıklar yaşandığına dikkat çekti.

Rapora göre Haziran ayı ortalama yüzey hava sıcaklığı 16,66 derece oldu. Bu Haziran 2023’te yaşanan bir önceki rekorun 0,14 derece üzerinde. Rapora göre Haziran ayında Avrupa’daki ortalama sıcaklık 1991’den 2020’ye kadar olan Haziran aylarının ortalama değerini 1,57 derece aşmış durumda.

Rapora göre sıcaklıklar özellikle Avrupa kıtasının güneydoğusunda ve Türkiye’de yüksek seyrederken Batı Avrupa, İzlanda ve kuzeybatı Rusya’daki sıcaklıklar ortalamaya yakın ya da ortalamanın altında kaldı.

Geçen Haziran ayı İzlanda, Orta Avrupa ve Güneybatı Avrupa’nın büyük bölümünde “ortalamadan daha yağışlı” geçti. Yoğun yağışlar Almanya, İtalya, Fransa ve İsviçre’nin belli bölgelerinde sellere yol açtı.

“Yeni rekorlar kaçınılmaz”

Bilim insanlarına göre Avrupa dışında geçen ay sıcaklıklar özellikle doğu Kanada, batı ABD, Meksika, kuzey Sibirya, Ortadoğu, kuzey Afrika ve batı Antarktika’da da yüksekti.

Copernicus Direktörü Carlo Buontempo, gelişmelerin iklim değişikliğinin etkilerini açıkça ortaya koyduğunu belirterek dünyanın sera gazı emisyonlarını azaltmanın yollarını bulamaması halinde yeni rekorların kaçınılmaz olacağını söyledi.

Copernicus’un önemli iklim bilimcilerinden Nicolas Julien, “Paris Anlaşması tarafından belirlenen kritik sınıra doğru yaklaşıyoruz. Küresel sıcaklık artışı hızla devam ediyor,” dedi. Julien, rekorların her ay kırılmadığını ancak son 13 ayda belirgin farklarla kırıldığını belirtti.

Nicolas Julien, uzun vadeli 1,5 derece sıcaklık artışı eşiğine ulaşmadan bile, “aşırı iklim olaylarının sonuçlarını gördük” diyerek, seller, fırtınalar, kuraklıklar ve sıcak hava dalgalarına dikkat çekti.

Texas A&M Üniversitesi iklim bilimcisi Andrew Dessler ise şunları söyledi: “Bu durum ne kadar kötü? Zenginler için sadece bir rahatsızlık, ancak yoksullar için acı verici. Gelecekte, sadece rahatsızlık duymak için gereken servet miktarı, çoğu insan acı çekene kadar artacak.”

Düzenli olarak dünyanın yüzey sıcaklığı, buzullar ve yağış hakkında veriler yayımlayan Copernicus’un bulguları uydulardan, gemilerden, uçaklardan ve hava istasyonlarından alınan milyarlarca ölçümü içeren analizlere dayanıyor.

2024, 2023’ün sıcaklık rekorunu kırabilir mi?

Stripes ve Berkeley Earth iklim izleme grubundan Zeke Hausfather, bu yılın ilk altı ayında rekor sıcaklıklar yaşandığını ve 2024’ün 1800’lerin ortalarında başlayan küresel yüzey sıcaklığı kayıtlarında en sıcak yıl olma ihtimalinin yaklaşık %95 olduğunu belirtti.

Ancak, Copernicus henüz bu olasılığı hesaplamadı ve ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer İdaresi (NOAA) bu konuda %50 olasılık verdi. Julien’a göre, Haziran sonu ve Temmuz başındaki küresel günlük ortalama sıcaklıklar geçen yıldan daha düşük olsa da hala yüksek seviyelerde seyrediyor.

Victoria Üniversitesi’nden Andrew Weaver ise verilerin, emisyonların azaltılmaması halinde Dünya’nın 3°C ısınma yolunda ilerlediğini gösterdiğini vurgulayarak, rekor sıcak aylar serisinin sona ermesinin insanların uzun vadeli tehlikeyi unutma riskine yol açabileceğini belirtiyor.

Wisconsin Üniversitesi iklim bilimcisi Andrea Dutton, “Dünyamız krizde,” diyerek uyarıda bulundu. Özellikle Beryl gibi hızla büyüyüp ölümcül kasırgalara dönüşebilen tropikal fırtınaların, aşırı sıcak okyanuslar tarafından beslenerek yeni bir çağa işaret ettiğini belirtti.

Dutton, her kırılan sıcaklık rekorunun iklim değişikliğinin krizler getirme riskini artırdığını vurgulayarak, “Belki bugün doğrudan bir kriz yaşamıyorsunuz, ancak bu rekorlar gelecekte sizin ve sevdikleriniz için kriz anlamına gelebilir,” dedi.

(Kaynak: Euronews Türkçe ve DW Türkçe)

Paylaşın

Haziran Ayında Türkiye Yangınlarla Kavruldu!

Orman Genel Müdürlüğü (OGM) verilerine göre, 1-21 Haziran tarihleri arasında Türkiye genelinde 399 yangın meydana geldi. Geçen yıl aynı dönemde 84 yangın meydana gelmişti.

Yangınlarda 2 bin 548 hektar ormanlık alan zarar görürken, geçen yıl bu dönemde yangınlardan 41 hektar ormanlık alan zarar görmüştü. Geçen yıl orman dışı 155 yerde yangın çıkarken, bu yıl 551 yerde orman dışı noktada yangın yaşandı.

Yangınlar artarken, müdahalede geç kalınması, teknik ekipman ve yangın söndürme uçaklarının eksikliği ise hasarı daha da büyüttü. CHP, DEM Parti, Saadet Partisi ve İYİ Parti’nin orman yangınlarının araştırılmasına dair 25 Haziran’da ayrı ayrı verdiği önergelerin tamamı AK Parti ve MHP’lilerin oylarıyla reddedildi.

Haziran ayında yaşanan en büyük yangın ise 20 Haziran gecesi başlayan ve ertesi gün sabaha karşı söndürülen Diyarbakır’ın Çınar ile Mardin Mazıdağı ilçeleri arasındaki köylerde çıkan yangındı. Yangında 15 kişi yaşamını yitirdi. Tarım ve Orman Bakanlığı’nın açıklamasına göre, 14 bin 900 dekarlık alan yandı, 924 hayvan öldü, onlarca hayvan yaralandı. Hasadı yapılan buğday ve diğer ürünler zarar gördü.

Yanı sıra Malatya’nın Pütürge ilçesinde 26 Haziran’da 3 ayrı ormanlık alanda yaşanan yangınlarda 400 dönümlük alan zarar gördü. Çam ve meşe ağaçlarının olduğu alana yayılan ve yerleşim alanlarına yaklaşan yangın, havadan ve karadan yapılan müdahalelerle kontrol altına alındı. Aynı gün kentte başka yangınlarda çıkarken, Malatya İtfaiye Daire Başkanlığı sabah saat 09.00’dan gece yarısına kadar toplam 89 yangın ihbarı aldığını açıkladı.

Adıyaman’ın Gerger ilçesinde de 27 Haziran’da sabaha karşı ormanlık alanda başlayan yangın önce söndürüldü. Ancak kısa bir süre sonra tekrar başlayan yangın günlerce devam etti. Yangın rüzgarın da etkisiyle geniş bir alana yayıldı. 28 Haziran’da Sincik ilçesine bağlı Sakız köyü yakınlarında kuru otlardan başlayan ve ormana sıçrayan yangın ise bir süre sonra kontrol altına alındı ancak 30 dönümlük alandaki ağaçlar zarar gördü.

Yine Elazığ’ın Sivrice ilçesi ile Maden beldesi, Diyarbakır’ın Çınar, Çermik ve Hani ilçeleri, Tunceli’nin Pülümür ilçesi, Batman’ın Kozluk ilçesi, Bingöl’ün Genç ve Kiğı ilçeleri, Siirt’in Şirvan ilçesi, Mardin’in Derik, Nusaybin, Artuklu ve Ömerli ilçeleri, Adıyaman’ın Çelikhan ilçesinde yangın yaşandı.

Yangınlar kısa sürede kontrol altına alınırken, özellikle Dêrik’te çıkan yangın yerleşim yerlerini tehdit etti, evler boşaltıldı. Gaziantep’in Nizip ilçesinde 21 Haziran’da çıkan yangında ise 5 hektar tarım arazisi ile 10 dönüm ormanlık alan kül oldu. Suriyeli mültecilerin kaldığı barınma merkezindeki 2 konteyner ve bir yakıt deposu zarar gördü.

Haziran ayındaki bir başka büyük yangın ise Marmara bölgesindeki Çanakkale’de yaşandı. 18 Haziran’da tarihi Gelibolu Yarımadası’nda yer alan Eceabat ilçesine bağlı Kumköy köyü yakınlarında çıkan ve 20 saat süren yangında 575 hektarlık alan yandı. Yangın süresinde Çanakkale Boğazı gemi trafiği, kuzey-güney tek yönde ve geçici olarak askıya alındı, Gelibolu Tarihi Alanı ziyarete kapandı.

20 Haziran’da Ezine ilçesi Kiremitoba Mahallesi’nde çıkan yangında da tedbiren yurttaşlar tahliye edilirken, 3 katlı bir ev, ahır ve yem deposu yanarak kullanılamaz hale geldi. 26 Haziran’da Ayvacık ilçesinde makilik alanda çıkan yangın ise rüzgarın etkisiyle bir anda büyüdü ve hızla ilerleyerek Assos Antik Kenti’ne sıçradı. 1 köyün de boşaltıldığı yangın bir süre sonra kontrol altına alındı. Öte yandan Çanakkale’nin Bigadiç, Bayramiç ve Eceabat ilçelerinde yangınlar yaşandı.

Marmara’da ayrıca Kırklareli’de çıkan yangında 10 dekar orman ile 5 dekar hasat edilmiş buğday tarlası yanarken, Edirne’nin Keşan, Bursa’nın Büyükorhan, Sakarya’nın Akyazı, Balıkesir’in Balya, Susurluk, Kepsut, Altıeylül, Bandırma, Burhaniye, Karesi ve İvrindi ilçelerinde de orman yangınları yaşandı.

Yaz aylarında yangınların en fazla yaşandığı bölgelerden birisi olan Ege’de ise İzmir Orman Bölge Müdürlüğü, İzmir ve Manisa’da 1-21 Haziran döneminde 45 adet orman ve 120 adet kırsal yangın yaşandığını bildirdi. Bu yangınlar İzmir’in Seferihisar, Bergama, Dikili, Gaziemir, Torbalı, Çeşme, Kemalpaşa ve Bornova ilçelerinde yaşanırken, Dikili’de Çandarlı’da yaşanan yangın bölgede bulunan siteleri de tehdit etti. Manisa’da yaşanan en büyük yangın 21 Haziran’da Salihli ilçesinde çıkan ve yaklaşık 15 saat süren orman yangınıyken, bu yangında 300 hektarlık alan yandı. Yine Manisa’nın Kula, Şehzadeler ve Yunusemre ilçelerinde de yangınlar yaşandı.

Bölgede yaşanan en büyük yangın ise Uşak Merkez ilçesi Akbulak Köyü’nde çıkan ve 40 saat süren yangın oldu. Hacışerifler, Velibeyler ve Çamurak mahallelerinde evlerin de boşaltıldığı yangında hektarlarca tarım ve orman alanı yandı. Bölgede yine Uşak’ın Ulubey ilçesinin yanı sıra, Muğla’nın Milas, Menteşe, Denizli’nin Buldan ve Babadağ, Afyon’un Merkez, Kütahya’nın Merkez, Aydın’ın Kuyucak, Koçarlı, Bozdoğan ve Didim ilçelerinde de orman yangınları yaşandı. Aydın Kuyucak’taki yangında 300, Bozdoğan’daki yangında 22 dönüm, Muğla Milas’ta ki yangında ise 1 dönüm ormanlık alan yandı.

Ay içerisinde Konya’nın Beyşehir, Adana’nın Aladağ, Kozan ve Feke, Mersin Gülnar, Erdemli ve Mut, Antalya’nın Alanya ve Manavgat, Kastamonu’nun Cide ve Sinop’un Saraydüzü ilçesinde de yangınlar çıktı. Mersin Erdemli’de 10, Sinop Saradüzü’nde çıkan orman yangınında 3 buçuk hektar alan yandı. Yine Bartın’ın Kurucaşile ilçesinde şiddetli rüzgar nedeniyle kopan elektrik tellerinin yarattığı kıvılcımların ardından çıkan orman yangını da kısa sürede söndürüldü.

Paylaşın