Türkiye, Ekolojik Tahribatın En Üst Seviyeye Çıktığı Ülkelerden Biri

Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Technology Review Insights tarafından hazırlanan ve 76 ülkeyi kapsayan “Yeşil Gelecek Endeksi 2023” raporunda, Türkiye 63’üncü sırada yer aldı. Raporda hava, su ve toprak kirliliğine dikkat çekildi.

Doğaya ve yaşam alanlarına yönelik saldırılar 2024 yılı boyunca dur durak bilmedi. Doğaya dönük rant odaklı yaklaşım nedeniyle dünyanın çeşitli yerlerinde kuraklık, sel felaketleri, yangınlar, erozyon ve toprak kaybı, biyolojik çeşitliliğin azalması, ormansızlaşma gibi ekolojik sorunlar yıl boyunca büyüyerek devam etti. Söz konusu saldırılar, iklim değişikliğini beraberinde getiriyor. Bu durum dünyanın ısınması, buzulların erimesi, deniz seviyesinin yükselmesi, şiddetli hava olayları yaşanması gibi pek çok olumsuz gelişmeye neden oluyor.

Yapılan araştırmalar da bu durumu doğruluyor. Küresel Karbon Projesi bilim ekibine göre, fosil yakıtlardan kaynaklanan küresel karbon emisyonları 2024 yılında rekor seviyeye ulaşacak. 2024 Küresel Karbon Bütçesi raporuna göre, fosil karbondioksit (CO2) emisyonlarının 2023 yılına göre yüzde 0,8 artışla 37,4 milyar tona ulaşacağı öngörülüyor.

Earth System Science Data‘da yayınlanacak olan ön baskı, emisyonların bu hızla devam etmesi halinde, ısınmayı yüzde 50 olasılıkla 1,5 santigrat derece ile sınırlamak için kalan karbon bütçesinin altı yıl içinde aşılabileceğini ortaya koyuyor. Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (UNFCCC) verilerine göre küresel karbon emisyonunun en az yüzde 5,5’i askeri yatırım ve operasyonlar nedeniyle oluşuyor.

Gezegenin ısınmasıyla birlikte buzullardaki erime arttı. Bilim insanları, Kuzey Kutbunda Arktik bölgesinde binlerce yıldır donmuş halde bulunan toprağın çözülmesiyle tonlarca civanın açığa çıktığını belirledi. Panama’nın kuzey kıyısında yer alan küçük mercan adası Gardi Sugdub’da yaşayan 300 aile, deniz seviyesinin yükselmesinden kaynaklı başka bir yere nakledildi. Yine biyolojik çeşitliliğinin azaldığı da raporlara yansırken. Dünya Doğayı Koruma Vakfı Kenya, yıl içinde yayımladığı “Yaşayan Gezegen Raporu”nda yaban hayatı popülasyonunun son 50 yılda yüzde 76 azaldığını ortaya koydu.

İklim değişikliğine paralel olarak yaşanan aşırı doğa olayları, tüm dünyada büyük bir yıkıma neden oldu. Tıp dergisi Lancet’in 2024 Geri Sayım Raporu’na göre, sıcağa bağlı ölümler 2023’te yüzde 167 oranında arttı. 2024’te ise sadece İspanya’da yaşanan selde 205, Katmandu ve Nepal’deki selde 217 kişi yaşamını yitirdi. Nijerya, Endonezya ve Kazakistan’da yüzbinleri etkileyen seller yaşandı. Yıl içinde yaşanan Helene kasırgasında ABD’de en az 227, Vietnam ve Çin’de etkili olan Yagi Tayfunu’nda 155, Boris Fırtınası’nın vurduğu Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Polonya, Romanya ve Slovakya’da 24, Shanshan Tayfunu nedeniyle Japonya’da 6 kişi hayatını kaybetti. Milyonlarca insan ise bulundukları bölgelerden tahliye edildi.

Ekolojik tahribatın en üst seviyeye çıktığı ülkelerden birisi Türkiye oldu. Türkiye’de iktidar ve sermaye grupları, ekolojik talana aralıksız bir şekilde sürdürdü. Massachusetts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Technology Review Insights tarafından hazırlanan ve 76 ülkeyi kapsayan Yeşil Gelecek Endeksi 2023 raporunda, Türkiye 63’üncü sırada yer aldı. Raporda hava, su ve toprak kirliliğine dikkat çekildi.

Temiz Hava Hakkı Platformu’nun (THHP) Kara Rapor 2024 raporuna göre Türkiye’de nüfusun yüzde 92’sinden fazlası Dünya Sağlık Örgütü standartlarına göre kirli hava soluyor. Raporda, hava kalitesi en kirli il ise Hakkari oldu.

Yıl boyunca Giresun ve Ordu’da fındık bahçelerine; Diyarbakır ve Tunceli’de tarihi ve kültürel alanlara; İzmir, Muğla ve Çanakkale’de orman ve tarım arazilerine maden işletme ruhsatları verildi. Birçok ruhsat için “ÇED gerekli değil” kararları verildi. Hakkari’deki 4 bin 135 rakımlı Cilo-Sat Dağları’nda buzullar erimeye başladı. Bilim insanları, yıllar önce 100-200 metrelik dikey tabakanın 50 metreye kadar düştüğünü duyurdu.

Binlerce “ÇED gerekli değil” kararı

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın sitesinden, 1 Ocak-12 Aralık tarihleri arasında 12 bin 57 tane ÇED duyurusu yapıldı. Bunların 3 bin 623’ü “ÇED gerekli değil”, 621’i “ÇED olumlu” olurken, 405’i “iptal/iade”, 11’i ise “ÇED olumsuz” kararı oldu. 3 bin 902 enerji sektörüne dair ÇED duyurusu yapılırken, bunların 624’ü “ÇED gerekli değil” kararları oluşturdu. Bu kararlardan birisi de Kahramanmaraş’ta bulunan Afşin Termik Santraline 2 ünite daha eklenmesine ilişkin oldu. Madencilik faaliyetlerine ilişkin ise, toplam 3 bin 683 ÇED duyurusu yapıldı. Bunların bin 233’ü “ÇED gerekli değil” duyurularından oluştu.

Açılan yeni maden ocakları ve rant odaklı projeler nedeniyle geniş bir ormanlık alan yok edildi. Cengiz Holding’in Kazdağları’nda hayata geçirmek istediği Halilağa Bakır Madeni projesine karşı mücadele eden yaşam savunucuları, bölgede 600-700 bine yakın ağacın kesildiğini duyurdu.

Şırnak’ın Cudi, Gabar, Besta, Komate dağları bölgesinde orman kıyımı bu yılda da aralıksız devam etti. Diyarbakır’ın Lice ilçesinin kırsal mahallelerin de kapsayan geniş bir bölgede açılmak istenen bakır madeni için ise binlerce ağaç kesilmeye başlandı.

Balıkesir’in İvrindi ve Altıeylül ilçelerini kapsayan alanda açılmak istenen altın madenine karşı yöre halkının açtığı dava sürerken, şirket bölgede yüzlerce ağaç kesti.

İklim değişikliğine bağlı olarak kuraklık bu yıl kendisini daha fazla hissettirdi. Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM), 2024 Temmuz ayının son 53 yılın en sıcak Temmuz’u olduğunu, Haziran ayının yağışlarında normaline göre yüzde 65 azaldığını açıkladı. Yine Nisan ayındaki yağışların geçen yılın aynı dönemine kıyasla yüzde 6, uzun yıllar ortalamasına göre ise yüzde 50 oranında düşüş gösterdiği belirtildi. Bu durumun en bariz örneği Muğla Bodrum’da yaşandı. İçme ve kullanma suyu ihtiyacını karşılayan Mumcular Barajı’nda su miktarının ölü hacme ulaşması nedeniyle Devlet Su İşleri tarafından Bodrum’a iletilen su kesildi.

Isparta’da bulunan Eğirdir Gölü’nün en dar kısmı olan Kemer Boğazı’ndaki su genişliği, 1,8 kilometreden 1,2 kilometreye geriledi, Tunca Nehri’nde, kuraklık ve aşırı sıcaklara bağlı buharlaşmayla birlikte bazı bölümlerinde su akışı durdu. Balıkesir’in Bandırma ilçesine içme ve kullanma suyunu sağlayan Gönen Barajı’nda su seviyesi yüzde 13 seviyelerine geriledi. Mersin’in içme suyunu karşılayan Berdan Barajı’nın su seviyesi, geçen yıla oranla yüzde 30 azaldı.

Muğla ile Aydın sınırında bulunan Bafa Gölü’nde 30, Burdur Salda Gölü’nde 20 metre, Sakarya Sapanca Gölü’nde 17, Van Gölü’nde ise 12-13 metre çekilme yaşandı.

Sivas’ta başta angut ve turnaların üreme yeri olarak bilinen Bingöl Gölü, Konya’da “flamingo cenneti” olarak bilinen Küçük Göl ile Kırklareli’ndeki Teke Deresi ise tamamen kurudu. Aydın’ın Söke ilçesindeki antik Myus kentinin yanı başında ve Latmos (Beşparmak) Dağları’nın kuzey batısında yer alan Azap Gölü’nde geçmiş yıllarda yaklaşık 5-6 metreye bulan su derinliği 130 santimetrelere kadar düştü.

Edirne’de son 70 yılın en kurak kışı yaşandı. Yaz aylarında ayçiçeği tarlalarında çekirge istilası yaşandı. Karadeniz’in değişen iklimi ise, özellikle Ordu ve Samsun bölgesinde yaşanan kahverengi kokarca nedeniyle fındık üreticileri büyük zarara uğradı.

Aşırı hava olaylarından seller, 20 Temmuz’da Van’ın Erciş ilçesini, 15 Temmuz’da Erzurum’un Hasankale, 9 Temmuz’da Erzurum Tekman ile Ağrı’nın Eleşkirt ilçelerinde etkili oldu. Yıl içinde Karadeniz bölgesinin sahil hattında irili ufaklı birçok sel ve heyelan meydana geldi. Bu nedenle Karadeniz Sahil Yolu defalarca ulaşıma kapandı. 7 Temmuz’da ise Muş’un Malazgirt ilçesi ile Ordu’nun Çaybaşı ilçesinde yaşanan sellerde 1’er yurttaş hayatını kaybetti.

Sellerin yanı sıra birçok kentte orman yangınları yaşandı. Haziran ayında Orman Genel Müdürlüğü’nün verilerine göre yangınlar geçen yıla göre 5 kat arttı. 1-21 Haziran 2023’te 84 orman yangını çıkarken, bu yıl aynı dönemde 399 yangın kayıtlara geçti. 20 Haziran’da Diyarbakır’ın Çınar ile Mardin’in Mazıdağı ilçesinde çıkan yangınlarda 15 kişi yaşamını yitirdi, 72 kişi yaralandı. Yangında 924 hayvan öldü, 14 bin 900 dekarlık alan yandı.

İzmir Karşıyaka ilçesi Yamanlar Dağı’nda 15 Ağustos’ta başlayan ve rüzgarın etkisiyle geniş bir alana yayılan yangında 17 ev yandı, 105 ev boşaltıldı, 44 iş yeri tahliye edildi. 3 mahallenin boşaltılmasına neden olan yangın, yaklaşık 1600 hektarlık alanda etkili oldu. Balıkesir, Manisa, Denizli, Tokat, Muğla, Aydın, Mardin, Uşak ve Çanakkale gibi kentlerde çıkan yangınlarda yüzbinlerce hektarlık alan yandı.

Maden ve enerji şirketlerinin doğaya saldırıları sürerken, ekolojistler ve yaşam alanlarını korumak isteyen yurttaşların direnişi ise hiç son bulmadı. 3 Eylül’de Artvin’in Borçka ilçesinde Reşit Kibar bu mücadele sırasında katledildi. Köyüne mesire alanı adı altında açılmak istenen taş ocağına karşı direnen Kibar, şirket çalışanları tarafından yapılan silahlı saldırıda katledildi.

Adıyman’ın Koru köyündeki taş ocağına, Hakkari’nin Kavaklı köyünde maden faaliyetlerine karşı çadır kuruldu. Diyarbakır, Trabzon, Artvin, Ordu, Eskişehir, Trabzon’da ekolojik tahribatlara karşı büyük protesto eylemleri düzenlendi.

(Tolga Güney / MA)

Paylaşın

Kurak Alanlar, 30 Yılda Avustralya Kıtasının Yarısı Kadar Genişledi

Bilim insanlarının yaptığı yeni bir araştırmaya göre, kurak alanlar 2020’ye kadar geçen 30 yılda yaklaşık 4,3 milyon kilometrekare, yani Avustralya kıtasının yarısı kadar genişledi.

Haber Merkezi / Başka bir ifadeyle, Antarktika hariç, Dünya’nın kara alanlarının yüzde 40,6’sının artık kurak alanlardan oluştuğu anlamına geliyor.

Araştırmada, iklim değişikliği nedeniyle kurak alanlarda yaşayan insan sayısının ise 2100 yılında 5 milyarı aşabileceği ifade ediliyor.

Kuraklık, bir bölgede yaşamı destekleyen nemin çok az olduğu iklimsel ve kalıcı durum olarak tanımlanmaktadır.

Birleşmiş Milletler Çölleşmeyle Mücadele Sözleşmesi Bilim-Politika Arayüzü (UNCCD-SPI) araştırması, kurak alanlar, 2020’ye kadar geçen 30 yılda yaklaşık 4,3 milyon kilometrekare, yani Avustralya kıtasının yarısı kadar genişledi.

Bu, Antarktika hariç, Dünya’nın kara alanlarının yüzde 40,6’sının kurak alanlardan oluştuğu anlamına geliyor.

Bilim insanları, kurak alanlar veya yağış miktarının yüzde 65’ten az olduğu alanların genişlemesinin yakın zamanda gerçekleştiğini, kurak alanların 1990’lı yıllarda önemli ölçüde artmaya başladığını söylüyor.

Son yıllarda kuraklaşan alanlar, ABD’nin batısında, Meksika’nın Yucatan Yarımadası’nda, Brezilya’nın kuzeydoğusunda, Arjantin’in kuzeybatısında, Akdeniz bölgesinde, Karadeniz’in kuzeyinde, Sahel’de, Rift Vadisi’nde, Güney Afrika’nın kuzeydoğusunda, Rusya ile Kazakistan arasındaki sınırda, kuzeydoğu Sibirya’da, Moğolistan’ın büyük bir bölümünde, Çin’in kuzeydoğusunda ve Avustralya’nın güneydoğusunda yer almaktadır.

Kuraklığın, tarımsal üretimi de etkilediği vurgulanan araştırmada, “Kuraklık, Dünya’nın ekilebilir arazilerinin yüzde 40’ını (yaklaşık 5,7 milyon kilometrekare) etkiliyor” denildi.

Araştırmada ayrıca, kuraklığın, insan sağlığını olumsuz etkilediği de ifade edildi: Kalitesiz veya kirli su, ağır metaller ve diğer toksik elementleri içerebilir, kanser, kardiyovasküler hastalıklar ve diğer hastalıkların riskini artırabilir.

Bilim insanları, sınırlı su kaynakları ve çevre koşullarının getirdiği zorluklarla başa çıkmak için hem doğal hem de insani sistemlerde uygulanabilir stratejilere ihtiyaç olduğunu söylüyor.

Paylaşın

İklim Krizi Derinleşiyor; 2024’ün Kayıtlardaki En Sıcak Yıl Olması “Kesin”

Veriler, 2024 yılının kayıtlardaki en sıcak yıl olma ihtimalinin neredeyse kesin olduğunu gösteriyor. 2024 yılı ayrıca, sanayi öncesi seviyelerin 1,5 derece üzerinde ortalama sıcaklığa sahip olacak ilk yıl olacak.

2024 yılının 11 ayına ait verileri değerlendiren bilim insanları, yılın ortalamasının 1,60 derece olmasının beklendiğini ve 2023 yılında kırılan 1,48 derece rekorunu aştığını söyledi.

AB’nin Copernicus İklim Değişikliği Servisi’nden (C3S) Samantha Burgess, “Yılın sondan bir önceki ayına ait Copernicus verileriyle, 2024’ün kayıtlardaki en sıcak yıl ve 1,5 derecenin üzerindeki ilk takvim yılı olacağını artık kesin olarak teyit edebiliriz” dedi.

Geçtiğimiz kasım ayı kayıtlara geçen en sıcak ikinci kasım olurken, 2024’ün kayıtların tutulmaya başlamasından bu yana en sıcak yıl olacağı beklentileri de doğrulandı.

Avrupa Birliği’ne bağlı İklim Değişikliği Gözlemleme Ajansı’na (Copernicus) göre, küresel sıcaklıklar kasım ayı için 1991-2020 ortalamasının ortalama 14,10 derece – 0,73 derece üzerindeydi.

Genel olarak, Kasım 2024 sanayi öncesi seviyelerin 1,62 derece üzerindeydi. Bu, küresel ortalama sıcaklıkların sanayi öncesi dönemlerin 1,5 derece üzerine çıktığı son 17 ayın 16’ncısı olarak kayıtlara geçti.

Copernicus Direktör Yardımcısı Samantha Burgess, “Yılın sondan bir önceki ayına ait Copernicus verileriyle, 2024’ün kayıtlardaki en sıcak yıl ve 1,5 derecenin üzerindeki ilk takvim yılı olacağını artık kesin olarak teyit edebiliriz,” dedi.

Burgess, “Bu Paris [İklim] Anlaşması’nın ihlal edildiği anlamına gelmiyor, ancak iddialı iklim eylemlerinin her zamankinden daha acil olduğu anlamına geliyor,” diye ekledi.

2024 yılının Ocak ayından Kasım ayına kadar küresel ortalama sıcaklıklar 1991-2020 ortalamasının 0.72 derece daha üzerinde seyretti. Bu derece, bu dönem için kaydedilen en yüksek sıcaklık olurken, 2023’ün aynı dönemine göre de 0,14 derece daha sıcak oldu.

Bu noktada Copernicus, aralık ayındaki sıcaklıklar olmasa bile 2024’ün kayıtlardaki en sıcak yıl olacağına kesin gözüyle bakıyor. Veriler, sanayi öncesi seviyelerden de neredeyse kesinlikle 1.5 dereceden daha yüksek olacağını gösteriyor.

Ekim ayında C3S, 2024’ün en sıcak yıl olmaması için küresel ortalama sıcaklıkların yılın son iki ayında neredeyse sıfır santigrat dereceye düşmesi gerektiğine işaret ettiğinde rekor neredeyse doğrulanmış oldu.

Geçtiğimiz ay Azerbeycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenen COP29 zirvesinde, Dünya Meteoroloji Örgütü (WMO) bilim adamlarının hazırladığı bir raporda, dünyanın tehlikeli bir şekilde aşırı ısındığı uyarısında bulunuldu. Küresel sıcaklıkların sanayi öncesi ortalamaya kıyasla şimdiden 1.3 derece arttığı da belirtildi.

Dünya son yıllarda artış gösteren eşi benzeri görülmemiş deniz yüzeyi sıcaklıkları, buzulların erimesi, kuraklıklar, ölümcül fırtınalar ve şiddetli seller ile karşılaşıyor.

WMO Genel Sekreteri Celeste Saulo BM iklim konferansında, “Bu bir sürpriz değil. Bilim insanlarının bunu uzun yıllardır – aslında 30 yıldan fazla bir süredir – işaretlediğini ve sürpriz olanın tepki vermekteki yavaşlık olduğunu kabul etmeliyiz,” dedi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

COP29: Gelişmiş Ülkeler 300 Milyar Dolar Ödemeyi Kabul Etti

Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenen küresel iklim konferansında, gelişmiş ülkeler küresel ısınmayla mücadelede daha az gelişmiş ülkelere yardım etme konusunda anlaşmaya vardı.

Gelişmiş ülkeler, 2035 yılına kadar daha az gelişmiş ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadelesine yardımcı olmak için yılda en az 300 milyar dolar finansman sağlamayı kabul etti.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, yıllık 300 milyar dolar seviyesindeki finansmanın beklentileri karşılamadığına işaret etti. Guterres, “Karşı karşıya olduğumuz büyük zorluğun üstesinden gelmek için hem finansman hem de emisyon azaltma konusunda daha iddialı bir sonuç umuyordum” dedi.

Azerbaycan’ın başkentinde düzenlenen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği 29. Taraflar Konferansı’nda (COP29) varılan anlaşma çerçevesinde, gelişmiş ülkelerin iklim değişikliğiyle mücadele için taahhüt etmesi gereken asgari meblağın en geç 2035’e kadar yıllık 300 milyar dolara çıkarılmış olması öngörülüyor.

Daha önce belirlenen ve iki yıllık gecikmeyle 2022’de ulaşılabilen 100 milyar dolar iklim finansmanı hedefi 2025’e kadar geçerli olacak.

COP29’da varılan anlaşmaya göre, yıllık 300 milyar dolarlık meblağın hükümet bütçeleri, özel sektör yatırımları ve diğer finansal kaynakları da içeren geniş bir kaynak yelpazesinden sağlanması hedefleniyor. Anlaşma metninde, havacılık ve denizcilik sektörü için hâlihazırda gündemde olan potansiyel küresel vergiler ve zenginlerden alınacak potansiyel vergiler gibi “alternatif kaynaklara” da atıfta bulunuluyor.

Anlaşmada, Birleşmiş Milletler (BM) uzmanlarının 2035 itibarıyla ihtiyaç duyulacağını belirttiği yıllık asgari 1,3 trilyon dolar hedefine ilişkin de iyimser ifadeler yer verildi. Gelişmiş ülkelerden gelen finansmanın özel sektör yatırımlarını artırması yoluyla bu hedefe ulaşılabileceğine değinildi.

Avrupa Komisyonunun iklim eyleminden sorumlu üyesi Wopke Hoekstra da “Bu fonlarla ve bu yapılandırmayla, 1,3 trilyon hedefimize ulaşacağımızdan eminiz” diye konuştu.

Ülkeler ayrıca, iklim değişikliğiyle mücadeleye yönelik daha fazla finansmanı mobilize etmesi beklenen karbon kredilerinin alınıp satılmasına yönelik küresel piyasa düzenlemeleri üzerinde de mutabık kaldı.

Üzerinde uzlaşılan meblağ, bir önceki taahhüde kıyasla 200 milyar dolarlık bir artışa işaret etse de en az 500 milyar dolar finansman talep eden gelişmekte olan ülkelerin hayal kırıklığı yaşamasına neden oldu.

Hindistan heyeti temsilcisi Chandni Raina, “Bu anlaşmanın optik bir illüzyondan ibaret olduğunu söylemekten esef duyuyorum” dedi. Zirvenin kapanış oturumunda konuşan Raina, anlaşma metnine ilişkin “Bu, bizim görüşümüze göre, hepimizin karşı karşıya olduğu zorluğun boyutlarını karşılamayacaktır. Bu nedenle bu belgenin kabul edilmesine karşı çıkıyoruz” ifadelerini kullandı.

Varılan anlaşma, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres’in beklentilerini de karşılamadı. Guterres, “Karşı karşıya olduğumuz büyük zorluğun boyutuna paralel olarak hem finansman hem de emisyon azaltma konusunda daha iddialı bir sonuç ummuştum” açıklamasında bulundu. BM Genel Sekreteri “Ancak varılan anlaşma, üzerine koyabileceğimiz bir temel sağladı” diye ekledi.

Marshall Adaları’nın COP29’daki temsilcisi Tina Stege, anlaşmanın yeterli olmadığını vurgulayarak, “İklim açısından savunmasız ülkelerin acilen ihtiyaç duyduğu fonun küçük bir kısmıyla ayrılıyoruz.” değerlendirmesinde bulundu.

ABD Başkanı Joe Biden ise varılan anlaşmayı “tarihi bir sonuç” ve “iddialı” bir iklim finansmanı hedefi olarak tanımladı. AB yetkilisi Hoekstra da anlaşmayı övdü. “Daha iyi bir dünyaya inananlar kazandı” diyen Hoekstra, “iklim finansmanında yeni bir dönemin belirmekte olduğunu” ve bunda Birliğin öncü bir rol üstleneceğini belirtti.

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock ise zirvede varılan anlaşmayı savundu ancak taahhütlerin yetersiz olduğunu da kabul etti.

2025’te Brezilya’da düzenlenecek olan bir sonraki İklim Zirvesi’nde, gelişmekte olan ülkeler için iklim finansmanının nasıl artırılacağına ilişkin bir rapor yayımlanması bekleniyor.

2024’ün “en sıcak yıl” olacağı kesinleşti

Öte yandan, Avrupa Birliği’nin (AB) dünya gözlem platformu Copernicus’tan 7 Kasım’da yapılan açıklamada, 2024’ün kayıtlardaki “en sıcak yıl” olacağının belli olduğunun kesinleştiği ifade edilmişti.

2024’ün 10 ayı için ortalama küresel sıcaklık anomalisi, 1991-2020 ortalamasının 0,71 santigrat derece üzerinde ölçüldü. Bu dönem için kayıtlardaki en yüksek değere karşılık gelen ölçüm, 2024’ün kayıtlardaki en sıcak yıl olacağını şimdiden kesinleştirdi.

İklim değişikliğinden etkilenen gelişmekte olan ülkeler, ABD, Kanada ve Avrupa’daki bazı ülkelerin iklim finansmanına daha fazla katkı sunmasını isterken, özellikle Avrupalı ülkeler, Çin ve Körfez ülkelerinin destek sağlamasını talep ediyor.

Paylaşın

İklim Krizi: BM’den G20 Ülkelerine “Örnek Liderlik” Çağrısı

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri António Guterres, G20 ülkelerine “örnek liderlik” çağrısında bulundu ve “çalkantılı dönem” olarak tanımladığı günümüz dünyasında ulusların ortak zorlukların üstesinden gelmek için birlikte çalışılması gerektiğini sözlerine ekledi.

Guterres, Gazze, Lübnan, Ukrayna ve Sudan’da barış için harekete geçmeleri çağrısında bulundu. Guterres, “Gazze’de barışın sağlanması, tüm rehinelerin derhal serbest bırakılması ve iki devletli çözüme doğru geri döndürülemez bir sürecin başlatılmasına” vurgu yaptı.

Dünya liderlerinin, ekonomik işbirliklerini ve politikaları ele alacakları G20 Liderler Zirvesi öncesinde Pazar günü Brezilya’nın Rio de Janeiro kentine ayak bastı.

Süreç içerisinde dünyanın en büyük ekonomilerinden bazılarının yöneticileriyle görüşmesi beklenen Brezilya Devlet Başkanı Lula da Silva, G20’nin katılımcısı olan tüm ülke liderlerini karşıladı.

Rio’daki zirve öncesinde Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres, G20 ülkelerine “örnek liderlik” çağrısında bulundu ve “çalkantılı dönem” olarak tanımladığı günümüz dünyasında ulusların ortak zorlukların üstesinden gelmek için birlikte çalışılması gerektiğini sözlerine ekledi.

António Guterres, “G20’nin liderleri örnek liderlik etmeli. G20 ülkeleri tanımları gereği muazzam bir ekonomik güce sahip. Ellerinde muazzam bir diplomatik güç var. Bunu temel küresel sorunların üstesinden gelmek için kullanmalılar” dedi.

G20 Liderler Zirvesi, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de iklim görüşmelerinin ikinci haftasına girilirken, Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 29. Taraflar Konferansı (COP29) Dünya Liderleri İklim Zirvesi ile aynı zamana denk geliyor. Bakü’deki yavaş ilerleme, hayal kırıklığı olarak yorumlanıyor.

BM Genel Sekreteri iklim kriziyle mücadelede “başarısızlığın bir seçenek olmadığını” söyledi ve savunmasız ülkelerin en ağır şekilde etkilenen ülkeler olmasına atıfta bulundu.

António Guterres, günümüzün küresel ekonomisini ve bu ulusların ihtiyaçlarını daha iyi yansıtacak reformlar yapılması çağrısında bulunarak, “Bu uluslar, modası geçmiş, etkisiz ve adil olmayan bir uluslararası mali mimariden ihtiyaç duydukları desteği alamıyorlar” dedi.

Brezilya Devlet Başkanı Da Silva’nın, uluslararası zirvelere pek ilgi göstermeyen ve dış politikasını çoğunlukla ideolojik temellere dayandıran aşırı sağcı eski Devlet Başkanı Jair Bolsonaro’ya karşı 2022 seçimlerinde kazandığı zafer, uluslararası toplumda sol görüşlü lidere yönelik umutları artırdı.

Brezilya dönem başkanlığında ele alınması gereken üç öncelik ortaya konuldu: Açlıkla mücadele, yenilenebilir enerjiye geçiş ve uluslararası kurumların reformu. Ancak bu yılki zirvenin Ukrayna ile Rusya arasındaki ve Ortadoğu’daki iki büyük savaşın yanı sıra Donald Trump’ın son ABD seçim zaferinin gölgesinde kalması bekleniyor.

Guterres, Gazze, Lübnan, Ukrayna ve Sudan’da barış için harekete geçmeleri çağrısında bulundu. “Gazze’de barışın sağlanması, tüm rehinelerin derhal serbest bırakılması ve iki devletli çözüme doğru geri döndürülemez bir sürecin başlatılmasına” vurgu yaptı.

“Lübnan’da barış, Güvenlik Konseyi kararlarının tam olarak uygulanması yönünde anlamlı adımlarla yapılmalı. Ukrayna barışında, BM Şartı’na, BM kararlarına ve uluslararası hukuka uyulmalı. Sudan’da, savaşan taraflara sivillere yönelik korkunç şiddeti ve çaresiz insani krizi sona erdirmeleri için baskı yapılmalı,” diye devam etti.

Brezilya hükümetinin açıklamasına göre, G7 üyeleri ve gelişmekte olan ekonomilerin yer aldığı G20’ye 56 heyet daha katılacak ve zirve sonunda üye ülkelerin destekleriyle hazırlanmış ortak bir bildiri yayınlanacak. Görüşmeler öncesinde düzenlenen bir protestoda “Amazonia de Pe” hareketinden aktivistler Amazon yağmur ormanlarına dikkat çekerek “Dünya liderleri Amazon’u izliyor” yazılı bir pankart açtılar.

Amazon, dünyadaki karbondioksitin büyük bir kısmının depolanmasında önemli bir rol oynuyor. Ancak artan sıcaklıklar ve ormansızlaşma politikaları nedeniyle tehlikeli bir noktaya yaklaşıyor.

ABD Başkanı Joe Biden, G20 zirvesi öncesinde Amazon’u gezdi ve yerli liderlerle bir araya gelerek yağmur ormanlarını ziyaret eden ilk Amerikan başkanı oldu. Bu ziyaret, seçilmiş başkan Donald Trump’ın ülkenin iklim değişikliğiyle mücadele taahhüdünü kırmaya kararlı göründüğü bir zamanda geldi.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

Antonio Guterres: Dünya İklim Çöküşü Risklerini Hafife Alıyor

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, The Guardian’a verdiği röportajda, dünyanın hala felaket boyutunda iklim bozulması ve ekosistem çöküşü riskini hafife aldığını söyledi.

Guterres, hükümetlerin küresel ısınmayı güvenli seviyelerde sınırlamak için gereken sera gazı emisyonlarını derinlemesine azaltmaması nedeniyle insanlığın Amazon yağmur ormanları ve Grönland buz örtüsünün çökmesi gibi geri döndürülemez dönüm noktalarına yaklaştığını söyledi.

Antonio Guterres, Donald Trump’ın yeni başkanlığı döneminde ABD’nin Paris iklim anlaşmasından ikinci kez çekilmesinin süreci sekteye uğratabileceğini ancak anlaşmanın ayakta kalacağına inandığını söyledi.

Öte yandan küresel ısınmayla mücadele etmekle görevli Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (UNFCCC) yakın tarihli bir raporuna göre, Dünya şu anda karbon emisyonlarında yalnızca yüzde 2,6’lık bir azalmaya ulaşma yolunda.

UNFCCC, 2015 anlaşmasına dahil olan yaklaşık 200 ülke tarafından sunulan karbon kesme planlarını analiz etti. Karbon azaltma planlarını önemli ölçüde hızlandırmazlarsa, Dünya’nın toplam ısınmasını sanayi öncesi seviyelerden 1,5º C daha sıcak tutmak imkansız olacak.

UNFCCC Yürütme Sekreteri Simon Stiell BBC’ye, “Raporun bulguları çarpıcı ama şaşırtıcı değil” dedi ve ekledi: “Mevcut iklim planları, küresel ısınmanın her ekonomiyi felç etmesini ve her ülkede milyarlarca hayatı ve geçim kaynağını mahvetmesini durdurmak için gerekenin çok gerisinde kalıyor.”

Bazı bilim insanları küresel ısınmayı sanayi öncesi eşiğin altında tutma olasılığını çoktan gözden çıkardı. Nature Climate Change dergisinde ağustos ayında yayınlanan bir araştırmanın yazarları, sanayi öncesi seviyelerin 1,6º C üzerinde bir sıcaklığın insanlığın bu noktada gerçekçi bir şekilde elde edebileceği en iyi sıcaklık olduğunu belirledi.

Yazarlar, karbon nötr enerji teknolojilerine nihai geçişe atıfta bulunarak, “Hızlandırılmış enerji talebi dönüşümü, 2º C’nin altında kalma maliyetlerini azaltabilir, ancak ısınmayı 1,6° C ile sınırlama olasılığını daha da artırmada yalnızca sınırlı bir etkiye sahip olabilir” diye yazdı.

Carnegie Bilim Enstitüsü Küresel Ekoloji Bölümü’nde atmosfer bilimcisi olan Dr. Ken Caldeira, “1,5 C’nin üzerinde bir yıl insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir durum” demiş ve eklemişti: “Yine de, her karbondioksit emisyonunun küresel ısınmada bir artışa neden olduğunu hatırlamak önemlidir.”

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (United Nations Framework Convention on Climate Change / UNFCCC), Birleşmiş Milletler öncülüğünde imzalanan küresel ısınmaya yönelik hükûmetlerarası ilk çevre sözleşmesidir.

Sözleşme; insan kaynaklı çevresel kirliliklerin iklim üzerinde tehlikeli etkileri olduğunu kabul ederek atmosferdeki sera gazı oranlarını düşürmeyi ve bu gazların olumsuz etkilerini en aza indirerek belli bir seviyede tutmayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda genel ilkeler, eylem stratejileri ve ülkelerin yükümlülüklerini düzenlemektedir

Sözleşme; hükûmetlerarası düzeyde iklim değişikliğine yönelik ilk çevre mutabakatı olmasıyla önemli olsa da yaptırım gücü zayıftır, taraf ülkeler iyi niyet düzeyinde sözleşmeyi desteklemişlerdir. Bu sözleşme kapsamında 1997 yılında imzalanan Kyoto Protokolü daha somut hedefler içermektedir.

Sözleşme (kısaca İDÇS), 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde düzenlenen “Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı”nda imzaya açılmış ve ülkelerin onaylamasıyla 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Konferansta ayrıca “Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi” ve “Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi” kabul edilmiştir.

Paylaşın

Copernicus: 2024 Kayıtlardaki En Sıcak Yıl Olacak

AB’nin Copernicus İklim Değişikliği Servisi (C3S), 2024 yılının kayıtlardaki en sıcak yıl olmaya doğru ilerlediğini ve yıllık küresel sıcaklığın ilk kez sanayi öncesi seviyelerin 1,5 santigrat derece üzerinde olmasının tahmin edildiğini açıkladı.

Haber Merkezi / C3S açıklamasında, 2024’ün önceki sıcaklık rekorlarını geçeceğinin artık “neredeyse kesin” olduğunu, yılın geri kalan aylarındaki ortalama sıcaklık anomalisinin yeni bir zirveye ulaşmaması için neredeyse sıfıra düşmesi gerektiğini belirtti.

C3S verileri, 2024 yılının ilk 10 ayı için küresel ortalama sıcaklığın, 1991 – 2020 temel çizgisinin 0,71 santigrat derece üzerinde olduğunu ve bu dönemde kaydedilen en yüksek seviyeye işaret ettiğini gösterdi.

C3S’ye göre, Ekim 2024’te sanayi öncesi seviyelerin 1,65 santigrat derece üzerinde sıcaklıklar kaydedildi; bu, küresel ortalama yüzey hava sıcaklığının sanayi öncesi seviyelerin 1,5 santigrat derece üzerine çıktığı 16 aylık dönemde 15’inci oldu.

2023’te sıcaklıkların sanayi öncesi seviyelerin 1,48 santigrat derece üzerinde görüldüğü göz önüne alındığında C3S, 2024’teki yıllık sıcaklığın sanayi öncesi seviyelerin 1,5 santigrat derece üzerinde olacağını ve muhtemelen 1,55 santigrat dereceyi aşacağını tahmin ediyor.

C3S direktör yardımcısı Samantha Burgess, bu eğilimin “küresel sıcaklık kayıtlarında yeni bir dönüm noktası” olduğunun altını çizerek, Azerbaycan’ın Bakü kentinde yapılacak olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı (COP29) öncesinde harekete geçilmesi yönünde çağrıda bulundu.

Yüksek sıcaklıklar temel olarak insan kaynaklı iklim değişikliğinden kaynaklanıyor. Bilim insanları, küresel ısınmanın COP29 öncesinde bir alarm zili görevi görmesi gerektiğini söylüyor.

Reading Üniversitesi’nde iklim bilimi profesörü olan Ed Hawkins, “2025 ve sonrasında neler olacağını izleyeceğiz” diyor. Prof. Hawkins, “Daha sıcak hava koşulları fırtınaları daha şiddetli, sıcak hava dalgalarını daha sıcak ve yağışları daha şiddetli hale getiriyor” diyor ve ekliyor:

“Küresel sıcaklıkları net sıfır emisyona ulaşarak dengelemek, bu felaketlerin maliyetlerine ekleme yapmayı durdurmanın tek yoludur.”

Paylaşın

İklim Hedefleri “Kilometrelerce” Uzakta

Dünyanın 2050 yılına kadar net sıfır karbon emisyonuna ulaşması için, Paris İklim Anlaşması’nı imzalayan 200 ülkenin 2030 yılına kadar yüzde 43’lük bir azalma hedefine ulaşması gerekiyor.

Haber Merkezi / Ancak küresel ısınmayla mücadele etmekle görevli Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (UNFCCC) yakın tarihli bir raporuna göre, Dünya şu anda karbon emisyonlarında yalnızca yüzde 2,6’lık bir azalmaya ulaşma yolunda.

UNFCCC, 2015 anlaşmasına dahil olan yaklaşık 200 ülke tarafından sunulan karbon kesme planlarını analiz etti. Karbon azaltma planlarını önemli ölçüde hızlandırmazlarsa, Dünya’nın toplam ısınmasını sanayi öncesi seviyelerden 1,5º C daha sıcak tutmak imkansız olacak.

UNFCCC Yürütme Sekreteri Simon Stiell BBC’ye, “Raporun bulguları çarpıcı ama şaşırtıcı değil” dedi ve ekledi: “Mevcut iklim planları, küresel ısınmanın her ekonomiyi felç etmesini ve her ülkede milyarlarca hayatı ve geçim kaynağını mahvetmesini durdurmak için gerekenin çok gerisinde kalıyor.”

Bazı bilim insanları küresel ısınmayı sanayi öncesi eşiğin altında tutma olasılığını çoktan gözden çıkardı. Nature Climate Change dergisinde ağustos ayında yayınlanan bir araştırmanın yazarları, sanayi öncesi seviyelerin 1,6º C üzerinde bir sıcaklığın insanlığın bu noktada gerçekçi bir şekilde elde edebileceği en iyi sıcaklık olduğunu belirledi.

Yazarlar, karbon nötr enerji teknolojilerine nihai geçişe atıfta bulunarak, “Hızlandırılmış enerji talebi dönüşümü, 2º C’nin altında kalma maliyetlerini azaltabilir, ancak ısınmayı 1,6° C ile sınırlama olasılığını daha da artırmada yalnızca sınırlı bir etkiye sahip olabilir” diye yazdı.

Carnegie Bilim Enstitüsü Küresel Ekoloji Bölümü’nde atmosfer bilimcisi olan Dr. Ken Caldeira, “1,5 C’nin üzerinde bir yıl insanlık tarihinde eşi benzeri görülmemiş bir durum” demiş ve eklemişti: “Yine de, her karbondioksit emisyonunun küresel ısınmada bir artışa neden olduğunu hatırlamak önemlidir.”

Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (United Nations Framework Convention on Climate Change / UNFCCC), Birleşmiş Milletler öncülüğünde imzalanan küresel ısınmaya yönelik hükûmetlerarası ilk çevre sözleşmesidir.

Sözleşme; insan kaynaklı çevresel kirliliklerin iklim üzerinde tehlikeli etkileri olduğunu kabul ederek atmosferdeki sera gazı oranlarını düşürmeyi ve bu gazların olumsuz etkilerini en aza indirerek belli bir seviyede tutmayı amaçlamaktadır. Bu doğrultuda genel ilkeler, eylem stratejileri ve ülkelerin yükümlülüklerini düzenlemektedir

Sözleşme; hükûmetlerarası düzeyde iklim değişikliğine yönelik ilk çevre mutabakatı olmasıyla önemli olsa da yaptırım gücü zayıftır, taraf ülkeler iyi niyet düzeyinde sözleşmeyi desteklemişlerdir. Bu sözleşme kapsamında 1997 yılında imzalanan Kyoto Protokolü daha somut hedefler içermektedir.

Sözleşme (kısaca İDÇS), 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde düzenlenen “Rio Çevre ve Kalkınma Konferansı”nda imzaya açılmış ve ülkelerin onaylamasıyla 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Konferansta ayrıca “Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi” ve “Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi” kabul edilmiştir.

Paylaşın

Dünya Meteoroloji Örgütü’nden “Sıcaklık Artışı Hızlanacak” Uyarısı

WMO Genel Sekreteri Celeste Saulo, atmosferdeki sera gazı yoğunluğunun bir kez daha rekor seviyeleri ulaştığını hatırlatarak, “Bu, karar vericiler arasında alarm zillerinin çalmasına neden olmalı” dedi ve ekledi:

“Küresel ısınmayı 2 santigrat derecenin çok altında sınırlama ve sıcaklık artışını sanayi öncesi dönem ortalamasının 1,5 santigrat derece sınırlama yönündeki Paris Anlaşması hedefine ulaşmaktan açıkça uzaklaşıyoruz. Bunlar sadece istatistiklerden ibaret değil.”

Dünya küresel ısınmanın etkilerini yaşarken bir kötü haber de Birleşmiş Milletler’e (BM) Dünya Meteoroloji Örgütü’nden (WMO) geldi.

WMO tarafından hazırlanan raporda, dünya genelinde sera gazının rekor seviyeye ulaştığı belirtilirken gelecek yıllarda sıcaklıkların daha da artacağı vurgusu yapıldı. Uzmanlar ‘alarm zillerinin’ çalması gerektiğini söylerken, insanlar için endişe verici gelişmeler olduğunu belirtti.

Sputnik’in aktardığı raporda, karbondioksit oranının, hiç olmadığı kadar hızlı şekilde atmosferde biriktiği kaydedilen raporda, “Karbondioksit konsantrasyonları sadece 20 yılda yüzde 11,4 arttı” ifadesi kullanıldı.

Raporda, 2023’te atmosferdeki karbondioksit artışının 2022’dekinden daha yüksek olduğu da vurgulandı. Karbondioksit emisyonlarının önemli kısmının atmosferde kaldığı belirtilen raporda, bunun dörtte birinden fazlasının okyanus ve yaklaşık yüzde 30’unun ise kara ekosistemleri tarafından emildiği ancak bu oranların doğa olaylarına bağlı olarak her yıl değiştiği kaydedildi.

WMO Genel Sekreteri Celeste Saulo, atmosferdeki sera gazı yoğunluğunun bir kez daha rekor seviyeleri ulaştığını hatırlatarak, “Bu, karar vericiler arasında alarm zillerinin çalmasına neden olmalı. Küresel ısınmayı 2 santigrat derecenin çok altında sınırlama ve sıcaklık artışını sanayi öncesi dönem ortalamasının 1,5 santigrat derece sınırlama yönündeki Paris Anlaşması hedefine ulaşmaktan açıkça uzaklaşıyoruz. Bunlar sadece istatistiklerden ibaret değil.” ifadelerini kullandı.

Saulo, her bir derecelik sıcaklık artışının insan hayatı ve gezegene olumsuz etkisi olduğunun altını çizdi.

WMO Genel Sekreter Yardımcısı Ko Barrett ise rapordaki verilerin, potansiyel bir kısır döngüyle karşı karşıya olunduğu konusunda uyarıda bulunduğunu kaydederek şunları söyledi:

“Doğal iklim değişkenliği karbon döngüsünde büyük rol oynuyor. Ancak yakın gelecekte iklim değişikliğinin kendisi, ekosistemlerin daha büyük sera gazı kaynakları haline gelmesine neden olabilir. Orman yangınları atmosfere daha fazla karbon emisyonu salabilirken, daha sıcak okyanus daha az karbondioksit emebilir. Bu nedenle atmosferde küresel ısınmayı hızlandıracak daha fazla karbondioksit kalabilir. Bu iklim geri bildirimleri, insanlar için kritik endişelerden biri.”

Paylaşın

İklim Krizi: COP29 Çözümün Neresinde?

Sabancı Üniversitesi İklim Değişikliği Çalışmaları Koordinatörü Dr. Ümit Şahin, “COP29 başkanlığının fosil yakıt üreticisi ülkeleri iklim finansmanı verecek ülkeler arasına sokma çabası içinde olacağını görüyoruz” dedi ve ekledi:

“COP29 ‘finans COP’u’ olarak anıldığı için bu da önemli olabilir. Dolayısıyla fosil yakıt üreticisi ülkeler zirveye ev sahipliği yaptıklarında direnen tarafta değil, biraz daha ilerici politikaları savunan tarafta yer almak zorunda kalıyor olabilirler. Bu nedenle kınamak yerine bu eğilimi güçlendirmeye çalışmak iklim hareketi için akıllıca olur”

Birlemiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Konferanslarının 29’uncusu COP29, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’ne taraf olan devletlerin yanı sıra binlerce uzmanı, gazeteciyi, iklim aktivistini, iş dünyasından ve sivil toplum kuruluşlarından temsilcileri buluşturmaya hazırlanıyor.

11-22 Kasım tarihlerinde Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de düzenlenecek konferansın geçen yılki merkezi Dubai olmuştu. İklim aktivistleri ve sivil toplum örgütleri, fosil yakıt merkezlerinin iklim için düzenlenecek zirveye ev sahipliği yapıyor olmasındaki çelişkiye dikkat çekiyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), konferansın “Azerbaycan’ın insan hakları alanındaki vahim siciline rağmen bu ülkede düzenleniyor” olmasına tepki gösterdi.

COP29’un, iklim değişikliğinin başlıca nedenleri arasında olan fosil yakıtlara büyük ölçüde bağımlı olan bir ülkede düzenlenmesinden kaynaklanan endişelerini 11 başlıkta sıralayan HRW, iklim krizinin bir insan hakları krizi olduğunu belirterek, “Azerbaycan’ın fosil yakıt üretimini artırma planları Paris Anlaşması’nın hedefleriyle bağdaşmıyor” dedi.

“Küresel karbondioksit emisyonlarının yüzde 80’inden fazlası fosil yakıtlardan kaynaklanıyor ve iklim krizinin başlıca nedenidir” denilen açıklamada, “2023’teki COP28’in Küresel Durum Değerlendirmesi sonuç belgesi, ülkelere fosil yakıtlardan uzaklaşmaya başlamaları için çağrıda bulunmuş olsa da hükümetleri fosil yakıtları net bir takvim dahilinde aşamalı olarak terk etme taahhüdüne bağlamaktan geri kalmıştır” tespiti yer aldı.

Azerbaycan son zamanlarda yenilenebilir enerjiye yatırım yapmış olsa da devlet gelirlerinin yarısından fazlasının petrol ve gaz üretiminden geldiğini vurgulayan HRW, ülkenin AB ile 2022’de gaz ithalatını 2027’ye kadar iki katına çıkarmak için bir anlaşma imzaladığını, bunun zirvenin amacı ve hedefleriyle tezat oluşturduğuna dikkati çekti.

İklim Değişikliği Konferanslarını yerinde izleyen Sabancı Üniversitesi İklim Değişikliği Çalışmaları Koordinatörü Dr. Ümit Şahin, VOA Türkçe’den Fatma Yörür‘e yaptığı açıklamada, “Zirvelerin fosil yakıt üreticisi ülkelerde düzenlenmesi elbette çelişkili bir durum” dedi.

“Geçen yıl Dubai’de fosil yakıtlardan çıkış ihtiyacının yetersiz bir şekilde de olsa iklim müzakereleri tarihinde ilk kez karar metnine girmesinden de anladığımız gibi bu her zaman bir dezavantaj olmayabilir” diyen Şahin, şöyle devam etti:

“Bu yıl da COP29 başkanlığının fosil yakıt üreticisi ülkeleri iklim finansmanı verecek ülkeler arasına sokma çabası içinde olacağını görüyoruz. COP29 “finans COP’u” olarak anıldığı için bu da önemli olabilir. Dolayısıyla fosil yakıt üreticisi ülkeler zirveye ev sahipliği yaptıklarında direnen tarafta değil, biraz daha ilerici politikaları savunan tarafta yer almak zorunda kalıyor olabilirler. Bu nedenle kınamak yerine bu eğilimi güçlendirmeye çalışmak iklim hareketi için akıllıca olur”

COP29’da hükümetlerin, gelişmekte olan ülkelerin azaltım ve uyum çabalarındaki ihtiyaçlarını desteklemek için yeni bir küresel iklim finansman hedefi belirlemeleri bekleniyor. HRW, “Maliyetler oldukça yüksek ve Dünya Bankası’nın da belirttiği gibi iklim finansmanı ihtiyacı, GSYH’nin yüzdesi olarak, küresel ısınmaya en az katkıda bulunan ülkelerde daha yüksek” dedi. Örgüt, uluslararası insan hakları hukukunun, bu finansman hedeflerine ulaşmak için önemli ve adaletli bir çerçeve sunduğunu hatırlattı.

COP28 Dubai’de Türkiye’yi temsil eden isimlerden biri olan Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın İklim Değişikliği Başkanlığı’nda Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Tuğba Dinçbaş, Türkiye’nin bir yılda katettiği yolu şöyle özetledi:

“Ulusal Katkı Beyanımızı uygulamak üzere İklim Değişikliği Azaltım Stratejisi ve Eylem Planı’nı 2024-2030 yıllarını kapsayacak şekilde hazırladık. Bu strateji 2030 yılına kadar ülkemizin yapacağı yatırımları ve faaliyetleri ortaya koyuyor. Enerji, sanayi, binalar, ulaştırma, atık, tarım, AKAKDO, karbon fiyatlandırma ve Adil Geçiş olmak üzere toplam 9 sektörün ele alındığı ve 49 strateji ve 260 eylemden oluşan plan, bütüncül olarak ülkemizin kalkınma planına ve sektörel planlarına uygun hazırlandı”

“COP28 sonrası iklim değişikliğine uyum için önemli adımlar attık” diyen Dinçbaş, uyum planı kapsamında “12 sektör, 40 strateji ve 129 eylemden oluşan strateji ve eylem planının özellikle kentlerin uyum kapasitesini artırmak, su kaynaklarının korunması, tarım sektöründe sürdürülebilir üretim tekniklerinin geliştirilmesi, biyolojik çeşitliliğin ve ekosistem hizmetlerinin korunması” gibi kritik alanlarda somut adımlar atıldığını belirtti.

Dinçbaş, yatırımları çevreye ve iklime duyarlı hale getirmek ve yeşil finansman kaynaklarından yararlanmak için Ulusal Yeşil Taksonomi mevzuatını hazırlayıp bu yıl sonunda uygulamaya geçmeyi amaçladıklarını belirterek, bununla hangi yatırımların çevresel olarak sürdürülebilir olduğunu ortaya koyacak ilke ve teknik kriterlerin belirleneceğini belirtti.

Dinçbaş, “Paris Anlaşması ile yeni bir döneme giren şeffaflık raporlamalarının bu zirvede yapılacak olması, ülkelerin iklim eylemi için yaptıklarını ve kolektif olarak tüm politika ve uygulamaları görmemiz açısında kritik bir öneme sahip” dedi.

“Bir önceki küresel hedef olan 100 milyar dolarlık iklim finansmanı hedefi 2022 yılı itibari ile gerçekleştirildi. Gelişmiş ülkeler, gelişmekte olan ülkelere 2022 yılında 115.9 milyar dolarlık iklim finansmanı sağladı” diyen Dinçbaş, COP29’dan beklentiyi ise “Özellikle azaltım ve uyumda COP28’de alınan kararların bir adım öteye taşınması” şeklinde özetledi.

Dinçbaş, iklim kriziyle mücadelenin uluslararası bir işbirliği ve sorumluluk gerektirdiğini vurgulayarak, “COP28 sürecinde farklı ülkeler tarafından başlatılmış birçok girişime dahil olduk. Bunların en önemlilerinden biri İklim Kulübü girişimi. Özellikle sanayimizin yeşil dönüşümü açısından bu girişimin ülkemize önemli katkılar sağlayacağına inanıyoruz” diye konuştu.

Ulusal düzeyde iklim eyleminin yasal altyapısını güçlendirmek ve böylece daha hızlı hareket edilmesini sağlamak amacıyla İklim Kanunu hazırlandığını belirten Dinçbaş, bu kanunun pek çok ülkeye örnek olacağını belirtti. Dinçbaş’ın paylaştığı bilgiye göre İklim Kanunu ile;

İlgili tüm kamu kurumlarının görevleri belirlenecek

Ulusal Emisyon Ticaret Sistemi’nin kuruluşu için gerekli yasal çalışma tamamlanacak

Emisyon Ticaret Sistemi ile Türkiye’nin net sıfır emisyon hedefi doğrultusunda endüstriyel emisyonların azaltılması için gerekli çalışmalar teşvik edilecek

AB tarafından uygulanacak Sınırda Karbon Düzenleme Mekanizmasından etkilenecek sanayi sektörlerinin korunması için bir altyapı kurulacak

Fosil yakıtlara bağlılık sürüyor” eleştirisi

Dr. Ümit Şahin’e göre, bu planlara rağmen Türkiye bu yıl içinde COP28’de alınan kararlara karşın tatmin edici bir politika değişikliğine gitmedi.

“Hala Türkiye’nin kömürden çıkış hedefi yok, hala mutlak emisyon azaltım hedefi yok. Hala az gelişmiş ülkelere yönelik iklim finansmanına ismini koyarak katkıda bulunmuyor” diyen Şahin’e göre, “bu yıl ekonomisinin büyüklüğüne ve emisyonlarının artış hızına uygun olarak Türkiye’nin daha sorumlu bir politika izlemeye başlaması gerekiyor.”

Şahin, bunun ilk adımı olarak yapılacakları anlatırken, “Yeni kömürlü termik santral projelerini durdurmak ve kömürden çıkış takvimini tartışmaya açmak olumlu olacaktır” dedi.

“Türkiye’nin artık Kömürden Çıkış İttifakı’na üye olması gerekiyor” diyen Şahin, “Ben ayrıca Türkiye’nin, Küresel Metan Taahhüdü’ne de imza atması gerektiğini düşünüyorum. Bütün bunlar Türkiye’ye iklim finansmanı akışını da kolaylaştıracaktır” dedi.

Paylaşın