Kilo Vermeye Çalışıyorsanız, Bu 3 Şeyi Unutmayın

Yeni tip koronavirüs (Kovid 19) salgını, son 1,5 yıldır hayatımızda yarattığı yıkımın yanı sıra birçok farklı sorunu da beraberinde getirdi. Salgının neden olduğu en büyük sorunlardan biri, hepimizin fazladan kilo almasıdır.

Haber Merkezi / Bu ekstra kiloyu kaybetmek göz korkutucu bir görev olabilir. Sorun, kilo verirken çoğu insanın sadece forma girmeye odaklanmasından kaynaklanır, bu da birçok sağlık sorununa yol açabilir. Sağlıklı bir şekilde kilo vermek için hatırlamanız gereken üç şey var.

Yeterli miktarda su tüketmek

Kilo vermeye çalışsanız da çalışmasanız da, vücudunuzu susuz bırakmamak çok önemlidir. Su genellikle açlığı bastırır (burada normal koşularda aç kalmaktan bahsediliyor), bu nedenle yeterli su tüketmek sizi aşırı yemek yemekten alıkoyar ve böylece kilo vermenize yardımcı olur. Uzmanlar günde en az 2,5 litre su içilmesi gerektiğini söylüyor.

Beslenmenize meyveleri ekleyin

Kilo vermeye çalışırken genellikle rafine şekeri kesmeniz önerilir. Meyveler, gün boyu ihtiyacınız olan enerjiyi sağlayacak doğal şekere sahiptir. Hem tok kalmak hem de enerji ihtiyacınızı karşılamak için meyve tüketiminizi maksimum orana çıkarın.

Daha fazla hareket edin

Vücut için her hareket önemlidir. Uzun süre oturmak, bazı ölümcül hastalıklara yakalanma riskinizi de artırır. Her gün bir saat özel bir antrenman yapıyor olsanız bile, gün boyu aktif kalmanız önerilir. Merdiven çıkmak, kısa yürüyüşler yapmak veya telefonda konuşurken yürümek, metabolizmanızı hızlandırabilir ve kilo vermenize yardımcı olabilir.

Paylaşın

Demirtaş: ‘Kürt Sorunu’ Çözüldü Diyenler Yalan Söylüyor

2016 yılından beri Edirne F tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada “‘Asimilasyon bitti’ diyenler, ‘Kürt sorunu çözüldü’ diyenler yalan söylüyorlar” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sosyal medya hesabından Kürtçeye çevrilen çocuk klasikleri kitaplarının duyurusunu yapan Demirtaş, “Kitap alacak imkanınız yoksa lütfen bana ulaşın. Sizlere 10 kitaplık bu setle birlikte Kürtçe sözlük ve gramer kitabı da gönderebilirim. Ayrıca Kürtçe okuyup yazmak ve konuşmak için Kürt olmak da gerekmiyor. O nedenle bu Kürtçe kitap setini, isteyen Türk kardeşlerime de memnuniyetle hediye etmek isterim” ifadelerini kullandı.

Selahattin Demirtaş, açıklamasının devamında, “Lütfen biraz empati yapın, kendi çocuğunuza da anadilinin unutturulduğunu bir düşünün. Maalesef, bugün milyonlarca Kürt çocuğu kendi anadilinde okuyup yazamıyor. Evet, birlikte yaşamalıyız. Evet, eşit olmalıyız. Evet, Türkiye ve Cumhuriyet hepimizindir. O halde, Kürt çocuklarının kendi anadillerinde okuyup yazmalarının kime ne zararı olacak?” dedi.

Demirtaş’ın sosyal medya paylaşımları şöyle:

“1- Merhabalar. ARAM Yayınları, aralarında Pollyanna, Robin Hood ve Pinokyo’nun da olduğu çocuk klasiklerini Kürtçeye çevirip yayımlamış. Bana da gönderdiler, sağ olsunlar.

2- Kitap alacak imkanınız yoksa lütfen bana ulaşın. Sizlere 10 kitaplık bu setle birlikte Kürtçe sözlük ve gramer kitabı da gönderebilirim.

3- Bakın, bu önerdiğim Kürtçe çocuk romanlarını okuyup anlayabilecek Kürt çocuğunun sayısı o kadar az ki artık. ‘Asimilasyon bitti’ diyenler, ‘Kürt sorunu çözüldü’ diyenler yalan söylüyorlar. Lütfen biraz empati yapın, kendi çocuğunuza da anadilinin unutturulduğunu bir düşünün.

4- Maalesef, bugün milyonlarca Kürt çocuğu kendi anadilinde okuyup yazamıyor. Evet, birlikte yaşamalıyız. Evet, eşit olmalıyız. Evet, Türkiye ve Cumhuriyet hepimizindir. O halde, Kürt çocuklarının kendi anadillerinde okuyup yazmalarının kime ne zararı olacak?

5- Ayrıca Kürtçe okuyup yazmak ve konuşmak için Kürt olmak da gerekmiyor. Tıpkı İngilizce bilmek için İngiliz olmak gerekmediği gibi. O nedenle bu Kürtçe kitap setini, isteyen Türk kardeşlerime de memnuniyetle hediye etmek isterim.”

Paylaşın

Babacan’dan ‘Kürt Sorunu’ Açıklaması: Kürtlere Sorulabilir

Partisinin Eyüpsultan ilçe kongresinde konuşan DEVA Lideri Babacan, “Kürt meselesi var mı, yok mu diye papatya falı açmaya gerek yok. Kürt meselesinin olup olmadığını merak edenler, bu soruyu bu ülkede yaşayan Kürtlere sorabilirler” dedi.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, İstanbul’da partisinin Eyüpsultan ilçe kongresinde konuştu. Konuşmasına vefatının 9. yıl dönümünde Neşet Ertaş’ı anarak başlayan Babacan’ın gündeminde Kürt meselesine ilişkin tartışmalar, fiyat artışları ve öğretmen atamaları vardı. Babacan şu ifadeler kullandı:

“Kürt meselesi var mı, yok mu diye papatya falı açmaya gerek yok. Kürt meselesinin olup olmadığını merak edenler, bu soruyu bu ülkede yaşayan Kürtlere sorabilirler. Krizlerin ortağı Bahçeli ikide bir bu lafı ediyor. Şöyle bir çıksın Şemdinli’de, Bağlar’da dolaşsın, Cizre’nin çarşısında yürüsün. Ondan sonra Ankara’ya gelip ‘Böyle bir sorun yoktur’ diye tekrar etsin de göreyim.

Sayın Bahçeli, Türkiye sizin öfke dolu dilinizden bıktı. Bağırıp çağırıp durmanızdan bıktı. Biraz sakin olun ya. Oturduğunuz yerden ahkam kesmekten kolay bir şey yok. Ülkeyi biraz gezin, görün. Merak etmeyin, biz ülkemizi çok seviyoruz. Ülkemizi sizin zihniyetinize bırakacak göz yok bizde. Biz bu ülkeyi sizin nefretinizden korumaya kararlıyız. Biz bu ülkeyi sizin ayrıştırıcı, ötekileştirici dilinizden korumaya kararlıyız.

‘2005’teki sözümün arkasındayım’ diyor. Sadece oradakilerin anlayacağı şekilde, adeta şifreli bir şekilde, eski konuşmasına referans veriyor. Artık kimden korkup çekiniyorsa onu anlamak çok zor değil. Diyarbakır’da, Dicle’nin kenarındaki kuzuyu hatırlıyor. Ankara’da kurdun yanı başında hepsi buharlaşıyor, demiştim. Tam dediğim gibi oldu. Üç gün New York’ta ne diyor? Aradan iki ay geçmiş, Dicle’nin kenarındaki kuzuların yanında değil, Ankara’da kurtların yanına gelmiş. ‘Böyle bir sorun yok’ diyor. Durum kurdun yanında farklı, kuzunun yanında farklı. İki ayda yön değiştiriyor.

“Kürt meselesinin çözüm adresi meşru demokratik siyasettir”

Bu iktidar, Kürt meselesini diriltti. Konunun özü bu. Eğer bu ülkede çocukların oynadığı alanlarda, panzerler geziyorsa, bir mesele var burada. Yoğunlukla Kürt vatandaşlarımızın yaşadığı şehirlerde, belediyelere kayyumlar atanıyorsa, burada bir mesele var. Türkiye’de hâlâ anadili hakkı tartışılıyorsa bir mesele var. Koskoca bir ülkede, yılda ancak birkaç Kürtçe öğretmeni atanıyorsa, kadına karşı şiddetle mücadelede İçişleri Bakanlığı’nın geliştirdiği uygulamada beş yabancı dil varken Türkiye’de en çok konuşulan ikinci dil yoksa ortada bir mesele var. Bu meselenin adı Kürt meselesidir. Kürt meselesinin çözüm adresi meşru demokratik siyasettir.

Vatandaşlarımızın analarından emdikleri ak süt kadar helal olan bütün haklarını koşulsuz, pazarlıksız, müzakeresiz derhal tanımak zorundasınız. Tüm ayrımcı uygulamalarla mücadele edeceğiz. Eşit vatandaşlık ilkemizden asla sapmayacağız. Her vatandaşımı birinci sınıftır, başka sınıf yoktur. Ayrıştırıcı zihniyet bu ülkenin beka sorunudur.

“Haftanın düşmanı fahiş fiyat etiketleri”

Bu iktidarın bir ‘haftanın düşmanı’ panosu var. Oraya bir Anayasa Mahkemesini yazıyorlar, bir Avrupa’yı. Bir sağlık çalışanları haftanın düşmanı oluyor, bir akademisyenler. Bir patates soğan depoları düşman oluyor, bir pazarcı esnafı. Bir Kanal İstanbul’u istemeyenleri yazıyorlar tahtaya, bir üniversite öğrencilerini. Sayın Erdoğan geçen gün ilginç bir şey yapmış. Haftanın düşmanı panosunu teker teker dolduruyordu. Bu defa topluca bazı zincirleri, marketleri, kasapları topluca fahiş fiyat etiket diye doldurmuş. Haftanın düşmanı panosunda yer kalmadı. Düşman aramayı bırakın da biraz kendinize bakın. Sizin hiç mi kabahatiniz yok? Siz ne iş yapıyorsunuz?

2020’deki sınav sonuçlarıyla 2021’deki sınav sonuçlarını aynı sepete attılar. Daha önce yayınladıkları kararnamelere de aykırı, kendi koydukları kuralları çiğnediler. 2020’de KPSS’de kendi alanında Türkiye birincisi olan bir öğretmen yerine, ertesi sene kendisinden az daha yüksek puan alıp yirminci olan bir öğretmen atanabilecek. Tabii o da atanabilirse… Bu engelli koşu yarışında bir de mülakat engeli var. İlgili bakanlığa ve taraflı Cumhurbaşkanı’na çağrı yapıyorum: Hem üniversitelerdeki kontenjanları artırıp hem de bu bölümlerden mezun olanların atamasını yapmamak kabul edilebilir bir şey değil. Gençlerin umudu sizin oyuncağınız değil. Öğretmenlerimizin atamasını 2020 ve 2021 KPSS sınavlarına göre ayrı bir takvim oluşturarak yapın.”

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıkladı: Bakan Koca’dan Uyarı

Kovid 19’da son 24 saatte 26 bin 145 yeni vaka tespit edilirken, 193 kişi de hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Vaka sayısı 19 bin! Sizce, 20 binin altında günlük vaka sayısı bu toplum için ulaşılması güç bir hedef mi? Hep birlikte karar verip, bugün 26.145 olan vaka sayısını kısa sürede, kritik eşik olan 20 binin altına indirebiliriz. Sonucunu iyi bildiğimiz tedbirler ve aşı bize yeter!” dedi.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte 342 bin 145 test yapıldı, 26 bin 145 yeni vaka tespit edildi, 193 kişi hayatını kaybetti, 19 bin 199 kişi de sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan uyarı

Yeni tabloyu sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Koca, “Vaka sayısı 19 bin! Sizce, 20 binin altında günlük vaka sayısı bu toplum için ulaşılması güç bir hedef mi? Hep birlikte karar verip, bugün 26.145 olan vaka sayısını kısa sürede, kritik eşik olan 20 binin altına indirebiliriz. Sonucunu iyi bildiğimiz tedbirler ve aşı bize yeter!” dedi.

Aşılamada son durum

Güncel verilere göre, birinci doz Türkiye ortalaması yüzde 86.02, ikinci doz ortalaması yüzde 69.98, birinci, ikinci ve üçüncü doz toplamı ise 107 milyon 641 bin 923 oldu.

“Maskemizi mutlaka takalım”

Bakan Koca, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı paylaşımla maske uyarısında bulunarak, “Covid-19 virüsü kişiden kişiye geçip yayılırken, direnci zayıf olanları yatağa düşürüyor. Bulaştığı herkesi daha kötü sonuçlar için adeta aracı gibi kullanıyor. Kendini koruyan, başkalarını da hastalıktan, ölümden korur. Dışarıda, birbirimize yakınken maskemizi mutlaka takalım.” dedi.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu “Felsefe ve Siyaset Sempozyumu’nda Konuştu

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul Büyükada Anadolu Kulubü’nde gerçekleşen Prens Adaları Felsefe ve Siyaset Sempozyumu’na katıldı. Burada bir konuşma yapan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Ülkede gerçekten güçlü bir felsefi düşünceye ihtiyacımız var” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, konuşmasına, “Felsefe siyasetçinin en çok ihtiyaç duyduğu alanlardan birisidir. Eğer siyasetçi ülkenin sorunlarına eğiliyor ve o ülkenin sorunlarını çözmeye adaysa mutlaka felsefecilerle de bir araya gelmek zorundadır. Siyasetçinin en azından asgari belli bir entelektüel derinliğe ihtiyacı vardır” ifadeleriyle devam etti. Kılıçdaroğlu, konuşmasında özetle şunları söyledi:

“Seçimler dolayısıyla Adalar’a ilk geldiğimde, ‘Adalar’ın biraz tanıtılması lazım, bir turistik alan olarak görülmemesi lazım’ dedim. Buranın bir tarihsel derinliği var, görkemli bir geçmişi var, olağanüstü bir coğrafyası var ve olağanüstü güzel insanları var. Başkana dedim ki ‘Seçildikten sonra burayı sadece Türkiye’nin değil aslında Avrupa’nın, dünyanın bir felsefe merkezine dönüştürebiliriz. Dünyanın en önemli felsefecileri gelip Adalar’da felsefeyi anlatabilirler. Doğayı izleyebilirler. Bir ağacın altına uzanıp gökyüzüne baktıklarında sonsuzluğu görebilirler.’ Felsefecilerin en çok bu tür şeylere ihtiyacı var. Görecek, düşünecek, sorgulayacak hayatı, bunların hepsinin olması lazım. Sabahleyin ‘Felsefe nedir’ diye bir bakayım dedim, internete. Şöyle bir cümle yakaladım, önemli bir cümle: ‘Felsefe neleri bilmediğini bilmektir’ diyor. Ticaret lisesinde okurken, Fransızca hocamızın söylediği bir cümleyi hiç unutmuyorum ve gittiğim pek çok yerde bu cümleyi hep anlatırım. ‘Bildiğimiz bir nokta ise bilmediğimiz noktanın etrafı kadardır. Bildiğimiz kocaman bir daire ise bilmediğimiz o dairenin etrafı kadardır. Dolayısıyla ne kadar çok şey bilirseniz aslında ne kadar az şey bildiğinizin farkına varırsınız’ diyor. Aslında felsefe de bu. Daha çok şey bilmeliyiz, daha çok şeyleri keşfetmeliyiz. Eğer biz bunu yapabilirsek, Türkiye’ye çok güzel katkılarda bulunmuş oluruz. Evet, siyasetçinin en çok ihtiyaç duyduğu alanlardan birisidir. Eğer siyasetçi ülkenin sorunlarına eğiliyor ve o sorunları çözmeye adaysa mutlaka felsefecilerle de bir araya gelmek zorundadır.

“Sanatın gücünü görüyorsunuz”

Siyasetçinin en azından asgari belli bir entelektüel derinliğe ihtiyacı vardır, bunun olması lazım. Entelektüellerde belli bir felsefi derinlik olunca özgüvenin olduğunu da görebiliyorsunuz. Bunu lise çağlarında okuduğum ‘Üç Silahşörler’ kitabının önsözündeki bir öyküyü anlatarak, ifade edeyim. Sanatın ve sanatçının gücünü anlatıyor aslında o öykü. Pek çok yerde anlattım bunu. Alexandre Dumas Üç Silahşörler’i yazıyor ve Paris’te günlük bir gazetede yayınlanıyor bu. Parisliler sabahın erken saatlerinde gazete büfelerine gidiyorlar, gazeteyi alıyorlar romanın sonu ne oldu diye. Yaz ayları geliyor ve Alexandre Dumas diyor ki, ‘Yaz geldi benim tatile ihtiyacım var.’ Gazetenin patronunu arıyor, ‘Ben tatile çıkacağım, dönüşte romanı bitiririm’ diyor. Patron ‘Yapamazsın’ diyor. ‘Bütün Parisliler bunu bekliyor, sen bırakıp tatile gidemezsin.’ Dumas, ‘Gideceğim’ diyor. ‘Mahkemeye vereceğim’ diyor. ‘Verebilirsin’ diyor. Evet yargıcın karşısına çıkıyorlar. Yargıç, ‘Parisliler sizi bekliyor, romanı bitirmeden tatile gidemezsin’ diyor. Kararı veriyor. Alexandre Dumas geriye dönüyor ‘Bana bir kâğıt-kalem getirir misiniz’ diyor. Bir kağıt-kalem geliyor, romanın baş aktörünün adını yazıyor, ‘Elinde kılıcı, ayakları titredi, yere düştü ve öldü’ altına ‘son’ yazıyor ve ‘Götür yayınla’ diyor. ‘Roman bitmiştir.’ Bunun üzerine patron ‘Ama yapamazsın’ diyor. ‘Benim tatile ihtiyacım var, ben tatile gideceğim’ diyor ve kazanıyor. Dolayısıyla gücü görüyorsunuz, güçlüyü de görüyorsunuz ve siz özgüveni de görüyorsunuz bu öyküde. Sanatın gücünü görüyorsunuz aslında. Acaba sanata ve dolayısıyla felsefeye ne kadar değer veren bir toplumuz bunun sorgulanması lazım.

“Bilimi, felsefeyi unuttuk”

Pek çok sanatçımızı hapishanelerde çürüttük. Bilimi, felsefeyi unuttuk. Sözlerimi yine farklı bir bağlamda bir Çin öyküsü anlatarak bitireyim. Bir Çin bilgesi anlatır, der ki ‘Biz üç kardeştik. Üçümüz de doktorduk. En büyük ağabeyimiz hasta geldiği gün tedavi ederdi. Öldüğünü yeni bir hasta geldiğinde öğrendik. İkinci kardeşimiz uyanıktı’ diyor. ‘Hasta geldi, tedavi etmedi. Mahalleye yayıldı tedavi etmediği, eyalete yayıldı. Tedavi etti, öldüğü zaman bütün eyalet onun arkasından göz yaşı döktü. Üçüncü kardeşimiz en uyanığı, cin gibi birisiydi. Hasta geldi tedavi etmedi, mahalleye, eyalete yayıldı tedavi etmediği. Bütün Çin’e ayıldıktan sonra tedavi etti. Öldüğünde Çin onu ulusal kahraman ilan etti.’ Kim doğruyu yaptı ve kim doğruyu yapıyor. Felsefenin temel konusu işte bu. Öykülerden yola çıkarak, bizim zihin dünyamızın zenginleşmesini sağlamak. Adalar bunun için biçilmiş bir kaftan, güzel bir yer. Gönül ister ki, bu pandemi dolaysısıyla olmadı, dünyanın en önemli felsefecilerini buraya çağıralım. Gelsinler, bizler ve gençler onları dinleyebilsinler. Bunun ortamını yaratmak mümkün bu ortamın yaratılması dileğiyle hepinize sevgiler saygılar sunuyorum.”

Paylaşın

HDP Sözcüsü Günay: Çözümün Adresi Meclis’tir

HDP Sözcüsü Ebru Günay, partisinin Genel Merkezi’nde düzenlediği basın toplantısında, “Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu tartışmayı başlatmış olmasını muhalefetin çözüm konusunda inisiyatif alma istemini kıymetli buluyoruz. Türkiye bu tartışmayı geçmişte yaşananları inkar etmeden, yaşadıklarından dersler çıkararak, siyasi bir ciddiyet ve olgunlukla yürütmelidir. Demokratik ve barışçıl bir çözümün yeri de elbette Meclis’tir.” dedi. 

Haber Merkezi / Basın toplantısında son günlerde öne çıkan muhataplık ve çözüm tartışmaları, öğrencilerin barınma sorunlarını değerlendiren Günay’ın açıklamalarından öne çıkanlar şöyle;

“Türkiye çok kritik ve önemli bir dönemeçten geçiyor. Türkiye bugünkü koşulları kaldırmıyor, iktidar aklının tercih ettiği bu çözümsüzlük ülkeyi uçuruma sürüklüyor. Türkiye daha fazla bu koşulları kaldıramaz, şartlar ve koşullar değişimi dayatıyor. Toplumsal sorunlarda çözüm artık bir tercih olmaktan çıkmış ve bir zorunluluğa dönüşmüştür. Muhalefet kanadının son dönemlerde başlattığı Kürt sorununda çözüm ve muhataplık tartışmalarını önemli buluyoruz.

Tam da bu yüzden 27 Eylül’de Türkiye’nin geleceğine ışık tutacak bir tutum belgesi açıklıyoruz. 27 Eylül, Türkiye’nin demokratik geleceği açısından çok önemli bir başlangıç olacaktır. Deklarasyonumuz nefes almakta zorlanan topluma nefes aldıracak, tıkanmış ve sorunlara çözüm bulmaktan uzak siyaset kurumuna yeni bir politik perspektif sunacaktır. Aylardır sahadayız, her kesimden insanla bir araya geldik. Sahadan çıkardığımız sonuçları, elde ettiğimiz verileri kurullarımızda tartıştık ve günlerdir süren yoğun tartışmaları tutum belgesine yansıttık.

“Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşemez”

Son dönemlerde yaşanan tartışmalardan da anlaşılacağı üzere Türkiye’nin en büyük ve en temel sorunu Kürt sorunudur. Toplumsal ve siyasal gelişmeler bu gerçekliği her gün daha fazla açığa çıkarıyor. Kürt sorunu temelde Türkiye’nin demokrasi sorunudur. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşemez, Türkiye demokratikleşmeden de Kürt sorunu çözülmez. Bu konuda bizim bakış açımız da rotamız da nettir.

Kürt sorunu ve muhataplık meselesi üzerinden Türkiye’yi tekrar çözümsüzlüğe mahkûm edecek negatif yaklaşımlar görüyoruz. Buradan şunu net bir şekilde vurgulamak isterim. Kürt halkının talepleri nettir, sorunun muhatapları bellidir, çözüm yolu açıktır. Çözüm tartışmaları ciddiyetle, geçmişten ders çıkarılarak ve yaşananları inkar etmeden yürütülmelidir

Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu tartışmayı başlatmış olmasını muhalefetin çözüm konusunda inisiyatif alma istemini kıymetli buluyoruz. Türkiye bu tartışmayı geçmişte yaşananları inkar etmeden, yaşadıklarından dersler çıkararak, siyasi bir ciddiyet ve olgunlukla yürütmelidir. Demokratik ve barışçıl bir çözümün yeri de elbette Meclis’tir.

HDP muhataptır

Şunun açık ve net olarak bilinmesi gerekir. HDP Türkiye’nin tüm sorunları gibi Kürt sorununu da çözmeyi önüne bir görev olarak koymuş bir Türkiye partisidir. HDP’nin Türkiye’nin en büyük sorunu olan Kürt sorununu demokratik temelde çözmek için kararlılığı ve iradesi vardır, tüm sorunlarda olduğu gibi bu kadim sorunda da elbette muhataptır. Demokratik müzakere partisi olarak Kürt sorunun çözümünü demokratik bir Türkiye için elzem görüyoruz, bu yüzden bugün de yarın da çözüm çabası içinde olmaya devam edeceğiz. Ancak bu sorunun çok boyutlu, çok katmanlı ve karmaşık bir sorun olduğunu Türkiye’nin son kırk yılına şahit olmuş herkes bilir.

Konuşulması gereken demokratik bir Türkiye’nin nasıl inşa edileceği, onurlu bir barışın nasıl sağlanacağıdır. Bu açıdan parti olarak üzerimize düşen yapıcı sorumluluğu almaya her zaman hazırız. Değer biçtiğimiz ve fazlasıyla önemsediğimiz son günlerdeki çözüm ve muhataplık tartışmalarının yeni bir döneme kapı aralamasını umuyoruz. Bu konuda umutluyuz ve Türkiye’nin geleceği için zaten çözümden başka bir şans da yoktur.

Öğrencilerin ciddi barınma sorunları var

Değerli basın emekçileri halkımızın yaşadığı sorunlar, çektiği sıkıntılar maalesef bitmiyor. Yakından takip ettiğiniz üzere pandemi sonrası yüz yüze eğitimin başladığı bugünlerde öğrenciler ciddi bir barınma sorunuyla karşı karşıya. Yurt imkanları kısıtlı, özel yurt fiyatları el yakıyor, öğrencilere verilen devlet desteği fahiş kiralar karşısında komik bir meblağ olmaktan ileriye gidemiyor. Ülkede önlisans, lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencisi sayısı 8 milyon 700 bin civarında. Buna karşılık KYK’ye ait toplam 552 yurdun öğrenci kapasitesi ise 84 bin 363. Pandemi sürecini yönetemeyenler, sosyal devlet olma iddiasında da öğrencileri barındırma noktasında sınıfta kaldı.

Peki öğrenciler barınacak yer bulamazken iktidar ne yapıyor?

Ticarethane mantığıyla her köşe başına en basit ihtiyaçlarını bile karşılayamayacağı öğrencilerin doldurulduğu özel üniversitelerin açılmasına önayak oldu.

Tarikat yurtlarına aktarılmak üzere 173 milyon 704 bin lira destek bütçesi ayırdı.

Dışişleri Bakanlığı verilerine göre New York’ta yaklaşık 2.5 milyar TL’ye mal olan Türkevi binasını yaptırdı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” kitabının reklamı, New York’un ana cadde ve sokakları ile Times Meydanı’ndaki bazı led ekranlarda ve seyyar kamyonlarda yapıldı.

En ucuz yurt 800 TL, burs ise 650 TL

Türkiye’de Kredi Yurtlar Kurumu’nun yurtlarına yerleşebilmek için bile torpil gerekiyor. Ev kiralarının zaten yanına yaklaşılmıyor. En ucuz özel yurt ise 800 liradan başlıyor. Öğrencilere destek ödenekleri olan Kredi Yurt Kurumu’nun kredisi ve bursu sadece 650 lira. Bu öğrencilerin nasıl geçinmesi bekleniyor? Asgari ücretle geçinen bir hanenin çocuğunun üniversiteye gidip barınmasını, yemesini, içmesini, insani koşullarda bir üniversite hayatını neyle karşılaması bekleniyor?

Yurt sorununun bir de kadın boyutu var tabii. Birçok genç kadının eğitim hayatı iktidarın yarattığı yurt çıkmazı sebebiyle tehlikede. İktidar her adımında kadınları yavaş yavaş sosyal hayattan, eğitimden, ekonomik özgürlükten uzaklaştırmaya çalışıyor.

Çözüm önerilerimiz

Barınamayan öğrenciler diyor ki, “Bize yalnızca parklar ve banklar kaldı.” Bu harami düzeni, halkımıza ve çocuklarımıza reva görülen geleceksizliği kabul etmiyoruz. Barınma hakkı için mücadele eden öğrencilere dönük gözaltı saldırılarına son verilmeli. Barınamadığı için parklarda protesto halinde olan gençlerle görüşülmeli, barınma sorunu yaşayan öğrenciler için acil bir çözüm bulunmalı. Yurt yerleştirme süreçlerinde ayrımcılık, kayırmacılık ve torpil vakaları bir an önce önlenmeli. Yurt imkanı sağlanmayan öğrencilere “kira destek bursu” verilmeli. Ev kiraları denetlenmeli, fahiş fiyatlı kira istenmesinin önüne geçilmelidir. Öğrencilere verilen KYK bursu ve kredisi arttırılmalı, bu ekonomik kriz sürecinde zengin şirketlerin ve yandaşların vergileri değil, KYK borçları sıfırlanmalı.

Gençlerin taşıdığı, iktidarı tehdit eden potansiyeli görüyoruz. İktidar da görüyor. Bu nedenle en temel hak mücadelesine dahi tahammülleri yok. Ama biz gençlerin hayatını mahvetmelerine izin vermeyeceğiz! Barınamıyoruz diyen ve mücadele eden bütün öğrencilerin yanındayız. Partimizin kapılarının bütün öğrencilere açık olduğunu da yeniden hatırlatmak istiyorum.

Paylaşın

MB’nin Faiz İndirimi Kararıyla Asgari Ücret 8 Dolar Kaybetti!

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın (TCMB) faiz indirim kararının yankıları devam ediyor. Konuya ilişkin değerlendirme yapan CHP’li Ağbaba, “Merkez Bankası’nın faizi 1 puan düşmesiyle asgari ücret, bugün itibariyle tam 8 dolar değer kaybetti. Ekonomideki bu kötü gidişattan, ‘ekonominin sorumlusu benim’ diyen Tayyip Erdoğan sorumludur. Merkez Bankası Erdoğan’dan talimat alarak faizi indirdi. Tek adam yönetiminin en büyük özelliği budur. Türkiye’nin bütün sorunlarının kaynağı da budur.” dedi.

Haber Merkezi / CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, CHP Malatya İl Başkanlığında düzenlediği basın toplantısında Türkiye gündemine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu. Merkez Bankası’nın kararı, Erdoğan’ın zincir marketler ve Kürt sorununa ilişkin açıklamalarını değerlendiren Ağbaba’nın açıklamaları şöyle;

“Türkiye’nin en önemli gündemi ekonomi. Dünya’nın sayılı ekonomistlerinden Erdoğan faizin yüksekliğinden bahsediyor. Merkez Bankası faizi nasıl düşürürüz diye düşünüyordu. Sonra karışımıza çekirdek enflasyonu diye bir şey çıktı. Dün Merkez Bankası faizi 1 puan düşürüp yüzde 18 olarak açıkladı. Saniye geçmeden dolar 8,80 TL’ye yükseldi. Asgari ücret, bugün itibariyle tam 8 dolar değer kaybetti.

Ekonomideki bu kötü gidişattan, ‘ekonominin sorumlusu benim’ diyen Tayyip Erdoğan sorumludur. Merkez Bankası Erdoğan’dan talimat alarak faizi indirdi. Tek adam yönetiminin en büyük özelliği budur. Türkiye’nin bütün sorunlarının kaynağı da budur.

Bir yalan rüzgarına kapılmış durumdayız. Türkiye yalan ve manipülasyonla yönetiliyor. Bir tarafta yandaş kanallarda güllük gülistanlık bir Türkiye, diğer tarafta yoksulluğun pik yaptığı, çocukların yurt bulamadığı bir dönem yaşıyoruz. Malatya’da da çocuklar yurt bulamıyor. Bizi arayan herkes yurt ve burs için arıyor. ‘Ekonomimiz uçuyor’ dediler, sadece yalanlar uçuyor.

Açıkladıkları işsizlik, enflasyon, korona vaka sayıları yalan, her şey yalan. 200 TL’lik banknot, ilk çıktığı 2009 yılında 130 dolar ediyordu. Şimdi bugün 200 TL, 22 dolar ediyor. Türk parasının alım gücü tam 108 dolar düşmüş. Para pul olmuş, tarihinin en değersiz dönemini yaşıyor. Türkiye ekonomisinin gerçeği budur.”

Sorumlu zincir marketler değil, sorumlu sensin!

Erdoğan ne diyor: Beş zincir market piyasayı alt üst ediyor. Erdoğan her soruna bir günah keçisi buluyor. Ülkeyi yöneten kendisi ama bu pahalılığın sorumlusu zincir marketler. Faizin yüksek olmasının suçlusu faiz lobisi, dolar yükselince suçlu dolar lobisi. Eskiden patlıcan, domates, soğan lobisi vardı. Bir de üst akıl vardı, dış güçler vardı. Tek sorumlu olmayan ise kendisi. Bu zincir marketleri kuran sen değil misin? Bu marketleri kuran AKP’nin kurucusu değil mi? Aylardır bu marketlere bir sınırlama getirin dedik, dinlemediler. Şimdi her sokakta üçer beşer tane zincir market var.

Zincir marketlerin sorumlusu sensin. Bu fiyat zamlarının sorumluluğunu da zincir marketlere yüklüyor, akıl ve mantık dışı konuşuyor. Gerçek enflasyon yüzde 40’a dayanmış. Gıda enflasyonu yüzde 29. Ürünler niye pahalı: Gübre pahalı, ilaç pahalı, mazot pahalı. Dolar her gün artıyor, mazot artıyor, elektrik ve doğalgaza her ay istisnasız zam yapılıyor. Sorumlusu kim CeHaPe. Bir Cumhurbaşkanı raflardaki fiyat artışının sorumluluğunu nasıl marketlere yıkar. Dünyanın en pahalı mazotunu, elektriğini, gübresini kullandırırsan fiyatlar da artar.

Türkiye’deki krizin sebebi ne zincir marketlerdir, ne soğandır, ne patlıcandır. Sorumlu AKP’dir, tek adam sistemidir, Türkiye’yi 2018’de bu yönetime mahkûm edenlerdir. Biz zincir marketleri ‘üç harfliler’ olarak tanımlıyoruz. Buna bir düzenleme getirilsin diyoruz. Zincir marketler terör yaratıyor diyoruz. İndirim zincirlerine nüfus yoğunluğuna göre düzenleme getirilmeli ve 10 bin nüfusun altında zincir marketler açılmamalıdır.

Zincir marketler açılmadan şehirlerde ilgili esnaf oda ve birliklerine danışılmalıdır. Bu marketler her şeyi satıyor; fotoğraf makinesinden suyuna, perdesinden kırtasiyesine kadar her şeyi satıyor. Bu marketlerin mesken binalarda açılması yasaklanmalıdır. Marketlerin açılış ve kapanış saatleri düzenlenmeli. Haftanın en az bir günü kapalı kalmalıdır. Raporumuzda da yer alan bu tedbirleri alırsan bu sorun bir dakikada çözülür. Bu tedbirleri almazsan bu iş olmaz, bu kadar basit.

Erdoğan’a göre Kürt sorunu bir var, bir yok!

Kürt Sorununa ilişkin Genel Başkanımız ‘HDP ile Meclis’te çözülür’ dedi. Bizim 2013’te AKP’nin Kandil’de PKK yöneticileriyle konuşurken de görüşümüz buydu. İmralı’da Elebaşı Öcalan’la görüşürken de düşüncemiz buydu. Bu iş Meclis’te çözülür, muhatap meşru olmalıdır. Muhatap Kandil ve İmralı olmamalıdır. Erdoğan’ın ‘Kürt sorunu’ imtihanı mekâna ve duruma göre değişiyor. Erdoğan’ın tarihçesini sizlere hatırlatalım.

Tarih 2002, yer Moskova. Ne diyor: ‘Kürt sorunu var diye inanmayacaksın. Yok diye inanacaksın. Sorun var diye inanırsan sorun olur. Sorun yok dersen, sorun ortadan kalkar.’

Tarih 2005, yer Diyarbakır: ‘İlla her soruna bir ad koymak da gerekmez. Çünkü sorunlar hepimizindir. Ama illa ‘Ad koyalım’ diyorsanız Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Benim de sorunumdur.’

Tarih 2011, yer Muş: ‘Bu ülkede artık Kürt sorunu yoktur. Kabul etmiyorum. Bu ülkede Kürt kardeşimin sorunu var, ama Kürt sorunu artık yok.’

Tarih 2015, yer Balıkesir Ticaret Odası: ‘Şimdi varsa yoksa bakıyorsun Kürt sorunu. Kardeşim ne Kürt sorunu ya. Artık böyle bir şey yok. Neyin eksik senin? Başbakan çıkardın mı, bakan çıkardın mı, çıkardın.’

Tarih 2018, yer Diyarbakır: ‘Biz Kürt sorunu yoktur diyoruz. Herkes gibi sizlerin de özgürlüklerini biz güvence altına aldık. Her kim hangi Kürt kardeşimin hakkını gasp etmeye kalkarsa karşısında beni bulur. Var mı engel?’.

Tarih 2019: ‘Biz Kürtler için her şeyi yaptık. Kürt meselesi var demek bana, bize hakarettir. Türkiye meselesi vardır, Türkiye’yi bir bütün olarak ele almak gerekir. Ben Kürtleri ayırmadım.’

Tarih 2020, yer TBMM: ‘Kürt sorunu diyorlar, ne Kürt sorunu ya? 2005’te Diyarbakır’daki konuşmamda, ‘Bu ülkede Kürt sorunu yoktur, varsa da bunun sorumlusu benim ve biz çözeceğiz’ dedim. Bunları biz çözdük. Bu ülkede Kürt sorunu yoktur.’

Tarih 2021, yer Diyarbakır: ‘Biz Diyarbakır’da 2005 yılında size ne demişsek bugün de aynı yerdeyiz, yarın da aynı yerde olacağız. Kürt sorunu bu milletin bir parçasının değil, hepsinin sorunudur. Benim de sorunumdur’

Tarih dün, yer ABD: ‘Yok Kürt sorununu çözmektir, yok şudur, yok budur…’ Türkiye’de böyle bir sorun yok. Eğer birliğe, beraberliğe, kardeşliğe inananlar varsa buyursunlar hep beraber yola devam edelim’

Erdoğan’a göre Kürt sorunu bir ‘var’, bir ‘yok’. Erdoğan’ın yarın ne söyleyeceğini de merakla bekliyoruz.”

Paylaşın

Beşiktaş’ı Deviren Altay, Süper Lig’de Liderliğe Yükseldi

Süper Lig’in 7. haftası açılış maçında Beşiktaş’ı 2-1 mağlup eden Altay, maç fazlasıyla liderliğe yükseldi. Altay’a galibiyeti getiren golleri 56. dakikada Leandro Kappel ve 88. dakikada Karamoko Bamba kaydetti. 

Haber Merkezi / Süper Lig’de 7. haftanın açılış maçında Altay, Bornova Aziz Kocaoğlu Stadyumu’nda Beşiktaş’ı konuk etti. Karşılaşma 2-1 Altay’ın üstünlüğüyle noktalandı. Mücadeleyi Fırat Aydınus yönetti.

Goller;

47. dakikada Nsakala’nın Altay yarı sahasına gönderdiği topa Gökhan Töre ile hareketlenen Björkander, topu kalecisine aktarmak istedi. Yapılan pas hatasında kaleciyle karşı karşıya kalan Güven Yalçın, topla bir süre hareket ettikten sonra kaleye gönderdiği şutta top ağlarla buluştu. 0-1

56. dakikada ceza sahası sol kenarındaki mücadelede topu kazanan Karamoko Bamba’nın verdiği pası iyi değerlendiren Leandro Kappel’in vuruşunda top ağlara gitti. 1-1

88. dakikada Beşiktaş defansı topu ileriye taşımak isterken orta sahada topu kapan Serge Aka’nın ceza sahasına açtığı ortada Karamoko Bamba topla buluştu. Ceza sahası içi sol çaprazından şutu çeken Karamoko Bamba’nın şutunda top ağlarla buluşurken Altay Beşiktaş karşısında öne geçti. 2-1

Stat: Bornova Aziz Kocaoğlu

Hakemler: Fırat Aydınus, Aleks Taşçıoğlu, Erdem Bayık

Altay: Lis, Cebrail, Murat, Björkander, Naderi (Dk. 46 İbrahim), Aka (Dk. 72 Pinares), Ceyhun, Zeki, Kappel, Erhan (Dk. 72 Paixao), Bamba

Beşiktaş: Mert, N’Sakala, Serdar, Atiba, Rıdvan, Josef, Pjanic (Dk. 32 Güven), Gökhan (Dk. 76 Umut), Oğuzhan (Dk. 76 Can), Salih, Kenan

Goller: Dk. 57 Kappel, Dk. 88 Bamba (Altay) – Dk. 47 Güven (Beşiktaş)

Paylaşın

İllere Göre Haftalık Kovid 19 Vaka Sayısı Açıklandı!

İllere göre 11-17 Eylül’de her 100 bin kişide görülen Kovid-19 vaka sayılarını açıklayan Bakan Koca, açıklamasında, “Bu illerden birindeyseniz şimdi daha da dikkatli olmalısınız. Nihai çözüm aşı, tedbirler şart” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sosyal medya hesabından, illere göre 11-17 Eylül’de her 100 bin kişide görülen Kovid-19 vaka sayılarını açıkladı.

Koca’nın paylaştığı Türkiye haritası üzerinden yayımlanan verilere göre, haftalık Kovid-19 vaka sayısı, her 100 bin kişide İstanbul’da 229.92, Ankara’da 343.08, İzmir’de 49.58 olarak gerçekleşti. Vaka yoğunluğu en çok artan 10 il, Kastamonu, Kırıkkale, Zonguldak, Tokat, Trabzon, Malatya, Yozgat, Düzce, Erzincan, Çorum oldu.

Bakan Koca, açıklamasında, “Bu illerden birindeyseniz şimdi daha da dikkatli olmalısınız. Nihai çözüm aşı, tedbirler şart” dedi.

 

Paylaşın

Babacan, Ekonomi Üzerinden İktidara Yüklendi

Partisinin İnegöl ilçe kongresinde konuşan DEVA Partisi Lideri Babacan, “Ülkenin ekonomisinin direksiyonunda da Sayın Erdoğan oturuyor. Zaten ‘Benim alanım ekonomi’ diyor. Görüyoruz, maşallah sonuçlar oldukça harika. Direksiyona geçti, bütün bir ülke kelle koltukta gidiyoruz” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Bursa’da partisinin İnegöl ilçe kongresinde konuştu. Merkez Bankası’nın politika faizi indirimini değerlendiren Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Yaşadığımız krizin adını koymamız gerekiyor. Enflasyon hedeflerinde Merkez Bankası ile hükûmet programının birbiriyle uyuşmadığı, devlet kurumları arasındaki bağlantının koptuğu, bilimi reddeden çoklu bir krizin ortasındayız. Bu krizi yaşayan ülkenin ekonomisinin direksiyonunda da Sayın Erdoğan oturuyor. Zaten ‘Benim alanım ekonomi’ diyor. Görüyoruz, maşallah sonuçlar oldukça harika. Direksiyona geçti, bütün bir ülke kelle koltukta gidiyoruz.

Şundan kimsenin şüphesi olmasın. Tüm bu kâbustan bu ülke rahatlıkla, hızlı bir şekilde uyanır. Bu korkulu rüya çok çabuk sona erer. Hep beraber derin bir nefes alırız… Artık yolun sonuna geldiler. Bunu onlar da çok iyi biliyor. O yüzden şimdi seçim yasalarıyla oynuyorlar. Yirmi yıldır aklınız neredeydi? Birdenbire demokrasiyi çok sever hâle mi geldiniz de barajlarla, şunlarla bunlarla oynuyorsunuz. Amaçları, ‘ben mevcut kurallara göre seçimi kazanamam, kuralları değiştirerek acaba seçimi nasıl kazanabilirim’, bunu sağlamak. Bir hükümet zaten bunun peşine düştüyse o hükümetin gitme vakti çoktan gelmiş geçmiş demektir. Hiç merak etmeyin, ilk seçimde emanet emin ellere geçecek.

“Biz bu ülkeyi, bu krizden de çıkartacağız”

Ben ve arkadaşlarım seneler evvel Türk Lirası’ndan 6 sıfırı atmıştık. Anlaşılan Sayın Erdoğan ve her krizin ortağı olan Sayın Bahçeli bu gidişle paramıza yeni sıfırlar eklemeye başlayacak. Sayın Bahçeli alışık. Ben ve arkadaşlarım 2002’de göreve geldiğimizde ortağı olduğu koalisyon hükûmetinin sebep olduğu büyük bir kriz vardı. 20 banka batmış, faizler gecelik yüzde 7500’ü görmüştü. Bu krizi hızlıca çözdük. Bakıyoruz Bahçeli şimdiki krize de ortak. Merak etmesin, biz buradayız. Biz bu ülkeyi, bu krizden de çıkartacağız evelallah. Müsterih olalım, seçimi bekleyelim.

Sayın Erdoğan, seçimden önce ‘Faizi düşüreceğim’ demişti. Dün düşürdü, gördük. Türkiye hâlâ Avrupa’da en yüksek faiz uygulayan ülke. Peki indirimin sonucunda ne oldu? Dolar arttı, euro arttı. Kurdaki bu artış hemen enflasyona yansıyacak. Yine zam üstüne zam gelecek. Sonra Erdoğan ‘Etiketlerle savaşacağım’ diyecek. Gerçekten akla ziyan bir durum. Dürüst bir yaklaşım değil bu. Kendi sebep olduğu enflasyonun suçlusu olarak, esnafı işaret edip, vatandaşla esnafı karşı karşıya getirmek gerçekten ayıp.

Bunca sene bu ülkenin ekonomisini yönettim. Ben hayatımda bu kadar kötü bir ekonomi yönetimi görmedim. Türkiye daha evvel krizlere girdi. Daha kötü durumlar, daha yoksul günler yaşadık. Çok şükür, ülkemizi o krizlerden çıkartmak, beraber çalıştığım ehil ve dürüst kadrolarla birlikte bize nasip oldu. Ama şimdiki zihniyet hem kuru hem faizi hem de enflasyonu arttırmayı başardı. Hem de kendilerine bıraktığımız dolu kasaya rağmen yaptılar bunu. Tarihte ilk kez ülkenin Merkez Bankası’nı borca batırdılar.

Merkez Bankası’nın dünkü kararı hiçbir ekonomik analize dayanmıyor. Tamamen siyasi talimatla alınmış bir karar. Sayın Erdoğan’a bir çağrıda bulunmak istiyorum. Sayın Erdoğan, hiç boşuna getir götürle, gece yarısı atamalarıyla uğraşmayın. Merkez Bankası başkanlarının adını mevsimsel başkana çıkardınız. Kendi kendinizi atayın şu Merkez Bankası’nın başına. Alışıksınız zaten Varlık Fonu’ndan. Yine yapın olsun bitsin. Gölgenizle yönetmek yerine, buyurun o koltuğa da oturun. Zaten talimatınız neyse onu yapmak zorunda kalıyorlar. Niye kendini atamıyor diye düşünürseniz, işler kötüye gittiğinde kulağından tutup ‘laf dinlemiyordu’ diyecek biri lazım. Bu doğru değil ki, yazık! Olan bu millete, bu esnafa, bu işçiye, çocuklarımızın yarınlarına oluyor.

“Başım dik, alnım açık”

Geçtiğimiz yıllarda, sanayi ile inşaat sektörü arasındaki dengenin bozulması, ekonomimizi darmadağın etti. Ben ve ekibim sanayiye, üretime daha çok kaynak ayrılmasından yana hep tavır koyduk. Bunları söyledikçe bana ‘fren Ali’ dediler. Kolay rant oluşumunu, kontrolsüz harcamaları, engellemeye çalıştıkça laf saydılar. Ben bu milletin parasını hesapsızca, kitapsızca harcamak isteyenlerden olmadım. Onlara hep karşı çıktım. Başım dik, alnım açık. Bugünkü tablo, o hesapsız harcamacıların ‘Gaza basalım’ demelerinin eseri.

Sanayimize önem vermeyenler itirafta bulundular. Sayın Erdoğan’ın imzaladığı bir belge bir itirafname niteliğinde. Belgenin adı 11. Kalkınma Planı. ‘Kaynakların, sanayi sektöründen ziyade, dış ticarete konu olmayan sektörlere yönelmesiyle; üretkenlik arz eden alanların yatırım kompozisyonu içindeki payı görece azalmıştır’ yazıyor. Yani ‘Üretime yatırım yapmadık’ diyor. Günaydın! Yıllar sonra ‘Sanayiyi ihmal ettik, Ali Babacan haklıymış’ dediler.

İnşaata bu kadar kaynak aktarıldı, ama günün sonunda, geldiğimiz noktada, Marmara Bölgesi depreme hazırlanamadı. Kiralar aldı başını gitti. Şimdi de öğrenciler ‘Barınamıyoruz’ diyor. Son haftalarda, kaç anne babayla, kaç gencimizle karşılaştım: ‘Üniversiteyi kazandım ama kaydımı yaptıramadım’ diyor gençlerimiz.”

Paylaşın