HDP’li Gergerlioğlu’ndan Diyanet’te Çok Sert Sözler

Bitlis’te bir camide asılı tabelanın fotoğrafını sosyal medya hesabından paylaşan HDP’li Gergerlioğlu, Diyanet İşleri Başkanlığı’na “Ey Diyanet, Allah Kürtçe bilmiyor mu?” diye seslendi.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, sosyal medya hesabından Bitlis’te bir camide asılı tabelanın fotoğrafını paylaştı.

Diyanet İşleri Başkanlığı’na seslenen Gergerlioğlu, paylaşımında, “Ey Diyanet, Allah Kürtçe bilmiyor mu? Bitliste bir cami… Asılı bir tabela… Bitlis yüzde 90’ı Kürt şehridir. Diyanet, camilerde İngilizce, Almanca, Fransızca ve Rusçaya rahatlıkla izin veriyor. Ama Kürtçe tabela asmak ya da Kürtçe hutbe vermek, Kürtçe ibadetini yapmak yasak oluyor” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a Seçim Çağrısı: Sandığı Getir

Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından Erdoğan’a yüklenerek, “Halkımız artık gerçekleri görüyor, sen de sandıkta göreceksin. Seninle birlikte, yıllardır oluşturduğun algıları da tarihe gömeceğiz! Bu onurlu ülkeyi daha fazla aşağılamadan, getir sandığı Erdoğan” ifadelerini kullandı. 

Haber Merkezi / Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın bir ABD televizyonuna verdiği röportajı eleştiren CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ”Çıkıp Amerikan medyasında, ABD’ye güzellemeler yapıyorsun, ülkemizi aşağılamaktan hiç utanmıyorsun! Verdiğin röportajda ‘Amerika bir Türkiye değil, çok güçlü bir ülke’ demişsin, bu nasıl bir laftır Erdoğan” dedi.

Kılıçdaroğlu ayrıca ”Ama aldın ödülünü, Biden G20’de seni birkaç dakika kabul edecekmiş. Halkımız artık gerçekleri görüyor, sen de sandıkta göreceksin. Seninle birlikte, yıllardır oluşturduğun algıları da tarihe gömeceğiz! Bu onurlu ülkeyi daha fazla aşağılamadan, getir sandığı Erdoğan” ifadelerini kullandı.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun paylaşımları şöyle:

Paylaşın

Erdoğan’ın ‘Yurt’ Açıklamasına Akşener’den Videolu Tepki

İYİ Parti Lideri Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın barınma sorunu yaşayan üniversite öğrencilerine yönelik açıklamasına videolu bir yanıt yanıt verdi. Akşener, paylaşımında, “Devlet yurduna yerleşemeyen, özel yurtlara ve yüksek kira fiyatlarına gücü yetmeyen gençleri suçlayarak, ‘Barınamıyoruz!’ haykırışlarına kulak tıkayıp çözüm üretemezsin.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, üniversite öğrencilerinin yaşadığı barınma sorununa ilişkin yaptığı açıklamada, “Bunların bir kısmının öğrencilikle alakası yok. Bunlar kendilerine göre sözde öğrenci. Gezi Parkı olayı neyse bunun farklı versiyonudur” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasına sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklama ile tepki gösterdi.

Akşener, açıklamasında, “Devlet yurduna yerleşemeyen, özel yurtlara ve yüksek kira fiyatlarına gücü yetmeyen gençleri suçlayarak, ‘Barınamıyoruz!’ haykırışlarına kulak tıkayıp çözüm üretemezsin. Kimsenin şüphesi olmasın ki bu kötülüğe rağmen Türkiye iyileşecek!” dedi.

İYİ Parti Lideri Akşener’in paylaşımı şöyle;

 

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıkladı: Bakan Koca’dan Uyarı

Kovid 19’da son 24 saatte 28 bin 892 yeni vaka tespit edilirken 239 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Testleri pozitif çıkana kadar çoğu insan kendini riskten uzak görüyordu. Maske ve mesafe konusunda dikkatli olup, aşılarımızı mutlaka yaptıralım!” dedi.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte 356 bin 661 test yapıldı. Güncel verilere göre, 28 bin 892 yeni vaka tespit edilirken 239 kişi hayatını kaybetti. Öte yandan, bugün, 30 bin 336 kişi de sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan uyarı

Yeni tabloyu sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Koca,  Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “BU KADAR İNSANIN İÇİNDE GELİP BENİ Mİ BULACAK?” Covid-19 toplam vaka sayısı, bugün 28.892 yeni vakayla, 7 Milyon 95.580’e yükseldi. Testleri pozitif çıkana kadar çoğu insan kendini riskten uzak görüyordu. Maske ve mesafe konusunda dikkatli olup, aşılarımızı mutlaka yaptıralım!” dedi.

Paylaşın

“Merkez Bankası’nın Rezervi Eksi 40 Milyar Dolar”

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Bilecik’te yaptığı konuşmada, iktidara ekonomi üzerinden eleştiriler yönelterek, “Merkez Bankası’nın rezervi eksi 40 milyar dolar. Sorduk 128 milyar doları kime sattınız, bunu cevabı halen yok. Efendim para var Merkez Bankası’nda. Doğru var, o para Merkez Bankası’nın değil ki borç para. Hala bunu satmaya çalışıyorlar, para var diye. Bunu bütün dünya biliyor” dedi.

Haber Merkezi / CHP Genel Başkanı Kemal Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Bilecik’te Bozüyük Belediyesi’ni ziyaret ettikten sonra, kanaat önderleri, STK temsilcileri ve muhtarlarla bir araya geldi. Kılıçdaroğlu, burada yaptığı konuşmada, iktidara sert eleştiriler yöneltti. Kılıçdaroğlu’nun yaptığı konuşmadaa öne çıkan bölümler şöyle;

“Ülkenin dünya kadar sorunu var. Siz de yaşıyorsunuz sorunları, biz de. Sorunları çözmek için bir araya gelip konuşmamız lazım. Bir şeyler yapmamız lazım. Demokratik yollarla bir şeyler yapmamız lazım. Sandık gelecek tercihlerimizi yaşadığımız sorunları kim aşabilir o çerçevede oyumuzu kullanmak zorundayız. Demokrasi değerli bir kavramdır, kavram olma ötesinde yaşam tarzıdır. Bir devleti ayakta tutan saygın kılan, can ve mal güvenliğini sağlayan, vatandaşlar haksızlığa uğradıkları zaman adaleti gerçekleştiren sistemin adıdır demokrasi.

“Devlet bakidir. Siyasi partiler bugün var, yarın yoktur”

Demokraside en önemli olay belli aralıklarla gidip sandığa oy kullanmamızdır. Demokrasi salt seçim değildir. Seçimle beraber iktidara gelen siyasi partinin devlet olmaması demektir. Devlet ayrı siyasi partiler ayrıdır. Siyasi partiler devleti yönetmek üzere görevlendirilmiş kurumdur… Devlet bakidir. Siyasi partiler bugün var, yarın yoktur. Bugün yönetir, yarın yönetmez. Mihenk taşı halkın kendisidir.

Devleti nasıl yöneteceğiz? Hangi parti iktidar olursa olsun, eğer demokrasiyi savunuyorsak, ülkenin adaletle yönetilmesi lazım. Adaletle yönetilmeyen ülkenin sonu felaket olur, çürüme başlar… Kimse önünü göremez, yarın ne olacak diye. Kanaat önderleri ile toplantı yapmamın temel nedeni budur. Ülkenin iyi gitmediğin siz de ben de görüyorum.

Sorunları nasıl aşacağız. Bir, herkesin can ve mal güvenliğinin sağlandığı, demokrasi kurum ve kurallarının işlediği, hakimlerin tarafsız olduğu, vicdani kanaatine göre karar verdiği bir düzeni inşa etmeliyiz. Hâkimi bir siyasi partinin genel başkanı tayin edemez. Ben dahi olsam yetkili yerde bir partinin genel başkanı olarak hâkim tayin edersem, benimle aynı görüşte olmayan kişi o hâkime asla güvenemez. Bugüne kadar siyasi parti genel başkanları hâkim tayin etmezlerdi, şimdi tayin ediyorlar.

“Cumhuriyet tarihinde böyle bir tablo çıktı mı ortaya?”

Şimdi geldiğimiz tabloya bakalım. Bekliyoruz dışarıdan para gelecek mi?’ diye. Kim bu hale soktu. Konuşuyoruz ‘Acaba Biden benimle görüşecek mi? Görüşmezse mahvolacağım’ diye. ‘Bari yüz yüze değil telefonla mı görüşsek’ diye. Cumhuriyet tarihinde böyle bir tablo çıktı mı ortaya? Biz bütün komşularımızla barış içindeydik. Nedir bu halimiz? Neden bu hale geldik.

Ne oldu bizim Türk lirasına. Son iki haftada Türk lirası değer kaybediyor, dolar ve Euro’da ciddi artış var. Son iki haftanın bilançosu. Bankada dövizi bulunan vatandaşlar 261 milyar dolar para var bankalarda. Vatandaş güvenmiyor. İki haftada bankada dolarları olanlar iki haftada 151 milyar lira para kazandılar, oturdukları yerden. Kim ödüyor bunu sizler ödüyorsunuz. Köylü, çiftçi, işçiler ödüyor. Hepimiz iki haftada 151 milyar lira para ödeyeceğiz. Türk lirasının bu kadar değersiz olduğu hiç aklınıza gelir miydi?

“Hani sen yerli ve milliydin kardeşim”

Devleti dolar üzerinden borçlandırıyorsun. Geçiş dolarla, ister köprü, ister tünel, ister yol. Kim ödüyor bunları. Sizler ödüyorsunuz, hep beraber ödüyoruz. Dolarla bu işi yapanlar, yaptıranlar şikayet ederler mi? Asla. Türk Lirası karşısında doların değeri yükseldikçe bunları işi iştir. 100 alırken 150 alacak. Onların da tuzu kuru. Devletin bütün ihalelerini vermişsin. Müteahhit Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, çalışanları Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı. Sen işi niye dolarlar veriyorsun? Hani sen yerli ve milliydin kardeşim.

Özel sektör yatırım yapıyor. Yapsın savunuruz. Daha iyi yatırım yapsınlar, istihdam yapsınlar. Onların da borcu var. 101 milyar lira son iki haftada onların da borcu arttı. Son iki haftada Türkiye Cumhuriyeti Devletine gelen mali yük. Rakam çok yüksek, 151 milyar lira bir, 82 milyar lira bir, 82 milyar lira bir, döviz cinsi kullandıkları için 11 milyar lira bir. Son iki haftada ek maliyet. Razı olsanız da olmasanız da bu parayı ödeyeceksiniz. Beraber, birlikte ödeyeceğiz. Yüklendiğimiz maliyet bu. Geçinemiyorum, geçinemeyecek tabi.

Kimden alacaksın, vatandaştan alacaksın, zam yapacaksın. Gübre, mazot, ilaç, otoyollara zam geldi. Her şeye zam geldi. Allah aşkına düşünün, bu zamları yapan Bay Kemal mi? Kim yaptı bu zamları, yoksa dış güçler mi? Neden pahalıya satıyorsun? Gönderdim denetim elamanlarını denetleyecekler. Zamları sen yaptın ya. Gübreye yaptıkları zamların farkındalar mı? Fatura kime çıkıyor, vatandaşa çıkıyor.

Esnaf şunu söylüyor, malı alıyorum, satıyorum, aynı malı aynı miktarda alamıyorum. Haftada bir etiketler değişiyor. Onlara göre kabahat vatandaşta, sanki o yapmadı zammı, başkaları yaptı.

Siyasete girdiğim gün kendi mal varlığımı kendi siteme koydum. Karımın yüzüğü dahil. Hala şimdide CHP’nin internet sitesinde benim mal varlığım var. 2002’den beri siyasetin içindeyim, siyasete girip de bir adam zenginleşiyorsa malı götürüyordur. Siyasette zenginleşmek mümkün değildir. Aldığımız maaş da iyidir, elaleme muhtaç olmuyorsun.

“Merkez Bankası’nın rezervi eksi 40 milyar dolar”

Merkez Bankası’nın rezervi eksi 40 milyar dolar. Sorduk 128 milyar doları kime sattınız, bunu cevabı halen yok. Efendim para var Merkez Bankası’nda. Doğru var, o para Merkez Bankası’nın değil ki borç para. Hala bunu satmaya çalışıyorlar, para var diye. Bunu bütün dünya biliyor.

Son günlerde en çok tartışılan konu, yurt konusu. Ben söylemiyorum, Kredi Yurtlar Kurumu’nun rakamlarını veriyorum. Yurt sayısı 773, kapasitesi 695 bin 834. 695 bin 834 öğrencimiz bu yurtlarda kalabilir. Örgün eğitimdeki öğrenci sayımız 3 milyon 801 bin 294. 19 yılda yurt sorununu neden çözmediniz. Niye yapmadılar yurdu, hangi gerekçeyle? Evlatlarımız üniversiteyi kazandığında sevinmiyor muyuz? Ne için yapmadılar? Yurt binası yapmak çok mu pahalı?

Demokrasiyi güçlendirmenin en önemli ayağı muhtarlık kurumunu güçlendirmektir, muhtarlık kurumu güçlenirse demokrasi de güçlenir.”

Paylaşın

Küresel İklim Anlaşmaları: Sırada Ne Var?

Dünya, 1990’ların başından beri iklim değişikliğiyle nasıl mücadele edeceğini tartışıyor. Bu tartışmalar sonucu, Kyoto Protokolü ve Paris İklim Anlaşması da dahil olmak üzere birçok önemli anlaşmaya imza atıldı. Uluslarası toplum genellikle iklim değişikliğinin arkasındaki sorunlar hakkında hemfikir, ancak kimin en sorumlu olduğu konusunda fikir ayrılığına düşmüş durumdalar.

Haber Merkezi / Uzmanlar, Paris İklim Anlaşması’nın küresel ortalama sıcaklığın 1,5 santigrat derecenin yükselmesini önlemek için yeterli olmadığını söylüyor. Dünya hedeflenen sıcaklığa ulaşılsa bile, ısı dalgaları ve sel gibi yıkıcı doğa olaylarına maruz kalacak.

Kyoto Protokolü ve Paris İklim Anlaşması’na imza atan ülkeler sera gazı emisyonlarını azaltmayı kabul ettiler, ancak atmosferdeki karbondioksit miktarı artmaya devam ediyor; Dünya endişe verici bir oranda ısınıyor. Bilim insanları, bu ısınmanın hız kesmeden devam etmesi halinde, bir çok dağa felaketi yaşayabileceğimiz konusunda uyarılarına devam ediyor.

COP26 olarak bilinen ve Kasım 2021’de düzenlenecek BM iklim konferansı öncesinde onlarca ülke yeni taahhütlerde bulundu. Yine de uzmanlar, aktivistler ve vatandaşlar bu vaatler konusunda endişeli. Peki, tüm bu endişeleri giderecek sıradaki adım ne olacak?

Montreal Protokolü (1987)

Ozon tabakasını incelten maddelerin azaltılmasına ilişkin “Ozon Tabakasının Korunmasına Dair Viyana Sözleşmesi” 1985 yılında kabul edilmiştir. Sözleşmeyi takiben, ozon tabakasını incelten maddelerin kullanımının ve üretiminin kontrol altına alınmasını sağlamak üzere, “Ozon Tabakasını İncelten Maddelere Dair Montreal Protokolü” 1987 yılında kabul edilmiştir. Protokolde öngörülen azaltım taahhütleri zaman içerisinde daha ileriye götürülmüştür (1990, 1992, 1997, 1999 ve 2016). Bu güncellemeler, yeni maddelerin denetim altına alınmasını ve ek önlemlerin anlaşmaya dahil edilmesini de içermektedir.

196 ülkenin taraf olduğu Montreal Protokolü, çevre konusunda oluşturulmuş en başarılı çok taraflı anlaşma olarak kabul edilmektedir. 1990 yılında, Londra’da, gelişmiş ülkelerin katkıları ile oluşturulan Montreal Protokolü’nün Uygulanması için Çok Taraflı Fon (MLF) kurulmuştur.

Montreal Protokolü, tarihte ilk defa, o dönem henüz kesinlik kazanmamış olan bilimsel sonuçlar ışığında, insan kaynaklı ozon tabakasını incelten maddelerin çok taraflı bir anlaşma temelinde kısıtlanmasını öngörmüştür. Ozon tabakası için uygulanan bu model, iklim değişikliği rejimine bir nevi emsal teşkil etmiştir. Bu kapsamda Montreal Protokolü, BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin (BMİDÇS) oluşturulmasında bir dönüm noktasını oluşturmaktadır.

BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (1992)

BM Çevre Programı (UNEP) ile Dünya Meteoroloji Örgütü’nün (WMO) 1988’de ortaklaşa ihdas ettiği Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) ortaya koyduğu insan kaynaklı faaliyetlerin neden olduğu küresel ısınmanın iklim üzerindeki etkilerine karşı, 1992 yılında Rio de Janeiro’da düzenlenen Birleşmiş Milletler (BM) Çevre ve Kalkınma Konferansı’nda imzaya açılan BMİDÇS, uluslararası alanda atılan ilk ve en önemli adımdır. 21 Mart 1994 tarihinde yürürlüğe giren Sözleşme’ye, aralarında ülkemizin de bulunduğu 196 ülkenin yanısıra, Avrupa Birliği (AB) de taraftır. Ülkemiz Sözleşme’ye 24 Mayıs 2004 tarihinde katılmıştır.

BMİDÇS; taraf ülkeleri, sera gazı emisyonlarını azaltmaya, araştırma ve teknoloji üzerinde işbirliği yapmaya ve sera gazı yutaklarını (örneğin ormanlar, okyanuslar, göller) korumaya teşvik etmektedir. Sözleşme, sera gazı emisyonlarının azaltılması için, ülkelerin kalkınma önceliklerini ve özel koşullarını göz önüne alarak “ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesine dayanmaktadır.

Sözleşme, bazı ülkelerin sanayi devriminden sonra iklim değişikliğine sebep olan sera gazlarını atmosfere diğer ülkelerden daha çok salmalarından ötürü daha fazla sorumluluk almaları gerektiği düşüncesine dayanmaktadır. “Ortak fakat farklılaştırılmış sorumluluklar ve göreceli kabiliyetler” ilkesi ülkelerin bu küresel çabaya sosyo-ekonomik koşulları dâhilinde katkısını öngörmektedir.

Kyoto Protokolü (2005) 

BMİDÇS, iklim değişikliğiyle mücadelede ileriye dönük temel bir adım teşkil etmiştir. Bununla birlikte, sera gazı emisyonlarının küresel ölçekte artmaya devam etmesi ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerinin giderek daha fazla hissedilir hale gelmesi üzerine, gelişmiş ülkelerin bağlayıcı yükümlülükler üstlenmeleri için BMİDÇS’ye taraf ülkeler mevcut Sözleşme’nin niteliğini güçlendirmek amacıyla, Kyoto Protokolü’nü (KP) müzakere etmeye başlamışlardır. İki buçuk yıl süren müzakereler sonucunda, Protokol, Sözleşme’nin 1997 yılında Kyoto’da yapılan 3. Taraflar Konferansı’nda kabul edilmiş, 2005 yılında yürürlüğe girmiştir. Ülkemiz Protokol’e 2009 yılında taraf olmuştur. Protokol’e halen 191 ülke ve AB taraftır.

Paris İklim Anlaşması (2015)

Paris İklim Anlaşması, Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi (BMİDÇS) kapsamında, iklim değişikliğinin azaltılması, adaptasyonu ve finansmanı hakkında 2015 yılında imzalanan, 2016 yılında yürürlüğe giren bir anlaşmadır. Mart 2021 itibarıyla, BMİDÇS’nin 191 üyesi anlaşmaya taraftır. Anlaşmayı onaylamayan altı BMİDÇS üye devlet vardır: Eritre, İran, Irak, Libya, Yemen ve Türkiye. Bu altı ülke içinde en büyük emisyon kaynağı ilk 20 içinde yer alan İran ve Türkiye’dir. Amerika Birleşik Devletleri 2020’de anlaşmadan çekildi, ancak 2021’de yeniden katıldı.

Paris İklim Anlaşması’nın uzun vadeli sıcaklık hedefi, küresel ortalama sıcaklık artışını sanayi öncesi seviyelerden 2°C (3,6°F) artış seviyesi ile sınırlı tutmaktır ve hatta 1,5°C çaba harcanmasıdır. Çünkü sıcaklık artışını 2°C yerine 1,5 ile sınırlamak riskler ve etkiler anlamında iklim değişikliğinin risklerini ve etkilerini önemli ölçüde azaltacağını kabul edilmektedir. Bunu sağlamak için emisyonların mümkün olan en kısa sürede azaltılması ve 21. yüzyılın ikinci yarısına kadar salınan ve tutulan sera gazlarının dengelenmesi hedeflenmektedir. Anlaşma ayrıca, tarafların iklim değişikliğinin olumsuz etkilerine uyum sağlama yeteneğini artırmayı ve “düşük sera gazı emisyonları ve iklime dirençli kalkınma yolunda tutarlı bir finansman akışı” sağlamayı hedefliyor.

Paris İklim Anlaşması uyarınca, her ülke küresel ısınmayı azaltmak için üstlendiği katkıyı belirlemeli, planlamalı ve düzenli olarak raporlamalıdır. Hiçbir mekanizma, bir ülkeyi belirli bir tarihe kadar belirli bir emisyon hedefi koymaya zorlamaz, ancak her hedef önceden belirlenmiş hedeflerin ötesine geçmelidir. 1997 Kyoto Protokolü’nün aksine, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki ayrım bulanıktır, bu nedenle gelişmekte olan ülkeler de emisyon azaltma planları sunmalıdır.

Paylaşın

Babacan: Terörle Mücadele Sadece Silahla Sonuç Vermez

DEVA Lideri Babacan, “Terör örgütüyle mücadeleyi çok önemsiyoruz. Ama bu mücadelenin sadece silahla sonuç vermeyeceğini biliyoruz. Terör örgütünü yalnızlaştırmak ve varlık sebeplerini iyi analiz edip, ortadan kaldırmak gerekiyor. Bölgesel bir yaklaşımla konuya bakmak gerekiyor” dedi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Habertürk TV’de Fatih Altaylı ile Teke Tek programında gündemi değerlendirdi. Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Fahiş etiketle mücadele cumhurbaşkanının görevi değil. Cumhurbaşkanı’nın devreye girmesi Rekabet Kurumu’yla ilgili mevzuata aykırı. Cumhurbaşkanı bağımsız bir kurumun alanına karışamaz. Marketler bir araya gelip fiyatı sabitliyorsa, Rekabet Kurumu bağımsız bir şekilde girip incelemeli ve bir yanlış varsa ceza kesmeli. Cumhurbaşkanı’nın ‘Beş marketin üzerine gidin’ talimatı başlı başına enflasyonun kaynağıdır. Ülkede cumhurbaşkanının keyfine göre birilerine ceza kesme, üzerine gitme varsa, veya başka birilerine alan açma, para kazandırma varsa, o ülkeye sermaye girmez. Sermaye girmeyince kur artar. Kurun artışı da enflasyonu artırır. Öte yandan, döviz kurunun ne olacağını üç dakika, üç saat, üç gün önceden bilip ona göre para kazanan varsa, SPK bunun üstüne gidip ceza vermeli.

Sayın Erdoğan artık rahatça çarşı pazar dolaşamıyor. Gerçek hayat çarşıda sokakta pazarda. Eskiden daha iç içeydi toplumla, daha iyi nabız tutabiliyordu. Şu anda öyle bir imkânı kalmadı. Bunu kaldıracak bir sabrı falan da yok. Uğraşmak da istemiyor olabilir. 20 seneden sonra zor da geliyor olabilir. İnsanlar eleştirecek. Eleştiriye tahammül ayrı bir şey. İnsanlarla araya mesafe koyup, koruma duvarları çevirip, külliyeye kendini hapsedip sorunları inkâr etmek bu ülkeye faydalı bir şey üretmiyor.

ABD’den gelen giden insanlarla görüştüğümüzde ‘Biz NATO müttefiki değil miyiz? Bizim güneyimizde risk varken, hava savunma sistemimizin zafiyeti varken ‘Patriot’ları bize niye vermediniz de Türkiye’yi S-400 meselesine adeta ittirdiniz’ diyorum. Ama S-400 de çözmüyor. İdlib’deki askerlerimizi korumak için S-400 kullanabilir miyiz? Hangi ülkeden aldık? Orada asıl riskli muhatap kim? ‘Putin’in bize bir yanlışı olmadı’ diyor ama 34 şehit verdik. Onu herhalde yanlıştan saymıyor.

Doğu Akdeniz’de aktiftik, NATO’daki ikili görüşmeden sonra birden ortalık sessizleşti. Hangi pazarlık döndü, bilemiyoruz. Devletin arşivine girmemiş olabilir. Biden ile Erdoğan’ın görüşmesinde devlet yetkilisi bir kişi yoktu. Kaydı kim yazdıracak? Kim anlatacak? Görüşmenin içeriği de o taraflardan alındı. Bu tür görüşmelerde mühim olan devlet kayıtlarına girmesidir. En azından bir büyükelçi, bir not tutucu oturur. Fotoğrafta göremedik.”

“Terörle mücadele sadece silahla sonuç vermez”

“Kürt meselesi varlığını kabul ediyoruz. Çözüm siyasettedir. Kürt meselesinin çözümünü kendi içimizde görüyoruz. Bütün vatandaşlarımızın eşit ve birinci sınıf vatandaş olmasını derhal sağlamamız lazım. İnsan haklarını pazarlıksız, müzakeresiz tanımak lazım. Bu sorun demokratik, meşru siyaset zemininde çözülecektir. Terör örgütüyle mücadeleyi çok önemsiyoruz. Ama bu mücadelenin sadece silahla sonuç vermeyeceğini biliyoruz. Terör örgütünü yalnızlaştırmak ve varlık sebeplerini iyi analiz edip, ortadan kaldırmak gerekiyor. Bölgesel bir yaklaşımla konuya bakmak gerekiyor. Bir de dünyada ‘çatışma çözümü’ diye çok ciddi bir alan var. Bu alanın incelenmesi lazım.

Her toplum kesiminde sayıca az ama sesi çok çıkan insanlar var. Her toplum kesimi içerisindeki azınlık olarak görmek lazım ama sesleri çok çıkıyor ve etkililer. Onların verdikleri mesajlar başka toplum kesimlerini ürkütebiliyor. Diyelim ki kendisini liberal, Kemalist, sosyal demokrat olarak tanımlayan insanların söylediği sözler muhafazakâr, dindar kesim üzerinde olumsuz etkiler oluşturabiliyor. Yine dindar, muhafazakâr kesim içerisinde yine az sayıda ama sesi çok çıkan insanların söyledikleri de diğer kesimler üzerinde bir korkuya sebep olabiliyor. Bunların tamamının bitmesini istiyoruz.

Özgürlükçü demokrasi, her vatandaşımızın kendi yaşadığı hayat tarzını olduğu gibi kabul etmek ve o hayat tarzını yaşayacağı özgürlüğü ona sağlamaktır. Bizim savunduğumuz demokrasi özgürlükçü bir demokrasidir. Kimsenin kendi ideolojisini, kendi hayat tarzını bir başkasına dayatması diye bir şey söz konusu olamaz.

Geçmişle ilgili iddialar hukuk çerçevesi içerisinde idari denetime ve bağımsız ve tarafsız bir yargı denetimine mutlaka tabi tutulur. Siyasette rövanşist hislerin çok tehlikeli olduğunu düşünüyorum. Bir yanlış, bir başka yanlışla düzeltilmez. Biz devri sabıka karşıyız. Siyaset yarınlara bakacak. Geçmiş, biraz yargının biraz idari denetimin işidir. Hataların tekrar etmemesi açısından çok önemlidir. Ama rövanşist yaklaşım yok, devri sabık yok.”

Paylaşın

CHP’li Akın: Vatandaşlar Artık Faturalarını Ödeyemiyor

CHP’li Akın, beş zincir markete yönelik fahiş fiyat denetimi yerine fahiş faturalara denetim yapılması gerektiğini belirterek, “Tek adam sisteminin hayata geçtiği son 3 yılda elektrik ve doğalgaz faturaları ikiye katlandı. Vatandaşlar artık faturalarını ödeyemiyor. Her ay 100 binlerce hanenin elektrik ve doğalgazı kesiliyor. Bu durumda asıl fahiş oranda artan enerji faturaları için denetim yapılması gerekmiyor mu?” dedi.

Haber Merkezi / CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın, yaptığı yazılı açıklamada bu hafta açıklanması beklenen enerji zamlarıyla ilgili iktidara çağrıda bulundu. CHP’li Akın, açıklamasında şunları dile getirdi:

“İktidar artan hayat pahalılığı üzerine beş zincir markete yönelik fahiş fiyat denetimi başlattı. Fiyat artışlarının yanlış ekonomi politikası nedeniyle yaşandığı geçen hafta Merkez Bankası’nın aldığı faiz kararla bir kez daha anlaşılmıştır. Enerjiye yapılacak zam bütün sektörlerin maliyetlerini artıracağı için temel gıda ürünlerinin fiyatlarına da yükseltecektir. Enerjiye yapılacak zammın yaratacağı domino etkisi enflasyonu daha da yükseltecektir.

“İktidar vatandaşın değil, şirketlerin yanında yer almayı tercih etmiştir”

Fahiş fiyatlar üzerine Ticaret Bakanlığı tarafından yapılan denetimlerde marketlerde denetim yapılırken; fahiş faturalar üzerine iktidar uyarılarımıza karşın şirketlerle faturaların düşürülmesi konusunda somut bir adım atmamıştır. Tam tersine iktidarın şirketlerin zam taleplerini değerlendirdiği kamuoyuna yansımıştır. Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Kış gelmeden saray iktidarı ve elektrik şirketleri oturup bu fatura işini konuşsunlar” uyarısına karşın iktidar vatandaşın değil, şirketlerin yanında yer almayı tercih etmiştir.

Artık vatandaşlarımız temel bir hak olan enerji faturalarını bile ödemekte ciddi anlamda zorlanmaktadır. Her ay 100 binlerce hanenin elektrik ve doğalgazı kesilirken; iktidar elektrik faturasını ödeyemediği için 2,1 milyon haneye yardım yapıldığını da itiraf etmiştir. Bu kapsamda yeni yasama yılının başlamasıyla birlikte elektrik faturalarına yüzde 2 oranında yansıtılan TRT payının kaldırılması ve KDV oranının düşürülmesi yönünde acilen düzenleme yapılmalıdır. Vatandaşın faturasını düşürmesini sağlayacak bu düzenlemelerle ilgili pek çok kanun tekliflerimiz parlamentoda beklemektedir.”

Paylaşın

Alışveriş Bozukluklarının Tedavisinde ‘İlk Adım’

Aşırı veya kontrolsüz satın alma veya alışveriş oldukça yaygın ve büyüyen bir sorundur, ancak bu önemli psikolojik ve sosyal sorunun kapsamını ve etkilerini ölçmekteki sorunlar devam etmektedir. Satın Alma-Alışveriş Bozukluğu resmi olarak ayrı bir tanı olarak kabul edilmedi, ancak bir araştırma ekibi ölçülebilir bir aşırı satın alma ölçeği geliştirdi.

Haber Merkezi / Flinders Üniversitesi’nden Profesör Mike Kyrios ve Dr Dan Fassnacht liderliğindeki bir araştırma ekibi, ölçülebilir bir aşırı satın alma ölçeği uygulayabilen tanı kriterleri geliştirdi.

Profesör Kyrios, araştırmaya ilişkin yaptığı değerlendirmede, Aşırı Satın Alma Derecelendirme Ölçeği’nin Satın Alma-Alışveriş Bozukluğunun ciddiyetini ölçmede önemli bir ilk adımı oluşturduğunu vurgulayarak, “Önerilen tanı kriterlerine dayanan aşırı satın alma veya alışverişin ciddiyetini değerlendirmek için hiçbir önlem yoktur ve bu, devam eden araştırma çabalarını sınırlandırmaktaydı” dedi.

Kadınların ve gençlerin daha yüksek aşırı satın alma eğiliminde olduğunu belirten Kyrios, açıklamasının devamında şunları ifade etti;

“Eksiklikleri gidermek için kullandığımız bir strateji”

“Satın alma, kendimizde gördüğümüz eksiklikleri gidermek için kullandığımız bir strateji gibi görünüyor. Kendi değerlerinden daha emin olmayanların aşırı satın alma veya alışverişe yenik düşmeleri ve ilgili yararsız inançlar geliştirmeleri daha olası”

“Bir dereceye kadar açıklıyor”

Satın almanın faydaları hakkında güçlü inançlara sahip olmanın aşırı satın alma ciddiyetinin önemli göstergeleri olduğunu açıklayan Dr. Dan Fassnacht ise, konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Bir nesneyi satın almanın duygusal güvenliğe yol açacağına veya nesneyi satın almamanın fırsat kaybına yol açacağına dair güçlü inançlar, insanların neden satın alma dürtülerini kontrol edemediklerini bir dereceye kadar açıklıyor” ifadelerini kullandı.

Araştırma grubu, bulguların aşırı satın alma tedavilerinin geliştirilmesi için önemli etkileri olduğunu düşünüyor.

Paylaşın

HDP, ‘Demokrasi Tutum Belgesi’ni Açıkladı: Güçlü Demokrasi

Halkların Demokratik Partisi (HDP), 2023’te düzenlenecek cumhurbaşkanlığı ile milletvekili seçimleri öncesi ve sonrasına dönük tavır ve ilkelerin yer aldığı ‘Adalete, Demokrasiye, Barışa Çağrı Deklarasyonu’nu açıkladı. 11 maddelik belgede, güçlü demokrasi vurgusu yapılırken, “Türkiye’nin çözmesi gereken en köklü sorunun Kürt sorunu olduğu” savunuldu.

Haber Merkezi / HDP Eş Genel Başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar, tarafından kamuoyuyla paylaşılan 11 maddelik ‘Adalete, Demokrasiye, Barışa Çağrı Deklarasyonu’nu şu şekilde:

1. Güçlü demokrasi: Türkiye’nin temel ihtiyacının katılım, müzakere ve demokratik uzlaşı esasına dayalı, evrensel temel hak ve özgürlüklerin en geniş şekilde sağlandığı güçlü demokrasi olduğuna inanıyoruz. Bu çerçevede geniş yetkilere sahip çoğulcu bir parlamentonun bulunduğu, kuvvetler ayrılığının tam anlamıyla işlediği, denge ve denetleme mekanizmalarının gerçekten etkili olduğu bir demokratik parlamenter sistem öngörüyoruz.

Güçlü demokrasi, aynı zamanda yerinden ve yerelden yönetim anlayışını gerektirir. Bu nedenle kuvvetler ayrılığının yerele doğru genişletildiği, yerel yönetimlere yetki ve kaynak devrinin güvence altına alındığı, yerel katılım mekanizmalarının işlediği güçlü bir yerel demokrasi olmadan güçlü demokrasiyi inşa etmek mümkün değildir.

2. Tarafsız ve bağımsız yargı: Yargı kurumu Yürütme’nin vesayeti altındadır. Yargı eliyle siyaseti ve toplumu dizayn eden, yargıyı muhalefeti tasfiye etme aracı olarak kullanan anlayış, adaleti her anlamda yerle bir etmiştir. Bu nedenle tüm siyasi davaların ve mahkumiyetlerin sonuçlarıyla birlikte ortadan kaldırılmasını, adaletin ve toplumsal barışın tesisi açısından bir gereklilik olarak görüyoruz. Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM), Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve Avrupa İşkenceyi Önleme ve İzleme Komitesi (CPT) olmak üzere tüm uluslararası kurumların hak ihlalleri, hukuk dışı cezaevleri koşulları, tecrit vb. ile ilgili kararlarına ve tavsiyelerine uyulmasını adaletsizliklerin tamiri açısından önemli bir ihtiyaç olarak değerlendiriyoruz.

3. Kayyım rejimi değil halk iradesi: Belediyelerden üniversitelere ve sivil toplum kuruluşlarına kadar uzanan, seçme-seçilme hakkını yok sayan, halk iradesine ve seçim adaletine ipotek koyan ve bir yönetim biçimi haline gelen kayyımlar rejimi anlayışına son verecek yasal düzenlemeler, bu rejimin yarattığı tahribatların giderilmesi ve kayyım mağdurlarının tüm haklarının iadesi için acildir.

4. Kürt sorununda demokratik çözüm: Türkiye’nin çözmesi gereken en köklü sorunu Kürt sorunudur. HDP, demokratik çözüm ve barış konusunda üzerine düşen her şeyi yapmaya, Türkiye’deki bütün toplumsal kesimlerin sorunlarını ve kaygılarını dikkate alan yapıcı bir rol üstlenmeye hazırdır. Cumhuriyetin demokratikleşmesi ile doğrudan bağlantılı ve iç içe geçmiş olan bu sorunun çözümü için muhataplarla diyalog kurulması, inkâr ve bastırma siyaseti yerine demokratik ve barışçı bir çözüm için adım atılması gereklidir. Meclis, diyalog ve çözüm zeminini kurarak, demokratik müzakere yöntemleriyle tüm toplum için geleceğin kazanılmasına önayak ve odak olmalıdır. Bu çerçevede, başta anadili hakkı olmak üzere tüm evrensel kimlik haklarının tanınması için gerekli düzenlemelerin yapılması büyük önem taşımaktadır.

Savaş politikaları, silah ve çatışma yöntemleri yerine, diyalog ve müzakere seçeneklerinin kendini tarihsel olarak dayattığı ve güncel olduğu aşikârdır. Bunun için Türkiye halklarının tümünün yararını ve geleceğini düşünerek herkes özveride ve fedakârlıkta bulunarak adım atmalıdır. Sorunlarımızı şiddet aracılığıyla değil; konuşarak, müzakere ederek, diyalog yoluyla çözmek temel düsturumuzdur.

5. Barışçı dış politika: Yurtta, bölgede ve dünyada barıştan yana, uzun vadeli işbirliğine yönelik stratejiler yeni dönemin dış politika anlayışının temelidir. Komşularımız başta olmak üzere diğer ülkelerle savaş ve çatışmaya, askeri güç gösterisine dayalı, maceracı politikalardan uzaklaşmak, güçlü ve ilkeli diplomasiye, diyaloga ve her alanda iyi ilişkilere dayalı barışçıl politikalar yürütmek, hepimizin yararınadır.

6. Kadına özgürlük ve eşitlik: Kadınların eşit ve özgür yaşam haklarının her tür güvenceye kavuşturulması ve temsilde eşitliği sağlamak için eşbaşkanlık uygulamasının yaygınlaşması ve yerleşmesi vazgeçilmez adımlardır. Aynı zamanda kadınlara yönelik sistematik erkek şiddetiyle ve kadın cinayetleriyle mücadele edilmesi zorunluluktur. İstanbul Sözleşmesi’nin yeniden geçerli hale getirilmesi ve uygulanması, toplumsal cinsiyet eşitliği önündeki siyasal, idari, ekonomik ve kültürel tüm engellerin kaldırılması ilk acil adımlar arasındadır.

7. Ekonomide adalet: Ekonomik krizin yarattığı güvencesizliğe ve geleceksizliğe son verecek politikalar esastır. İstihdamın artırılması ve adil gelir dağılımı hedefi ile, işsizlik ve yoksulluğu ortadan kaldıracak bir ‘Hakça Dağıtım Programı’ en büyük toplumsal ihtiyaçtır. Bütçe kaynaklarının; saraylar, savaşlar, yandaşlar için değil, halkın ekonomik güvencesi için seferber edilmesi ilk adımlardır. Halkın; elektrik, doğalgaz, su, internet gibi temel ihtiyaçları ‘Sosyal Haklar Programı’ kapsamında ihtiyaç sınırına kadar ücretsiz sağlanması; Emeklilikte Yaşa Takılanların (EYT), Kredi Yurtlar Kurumu (KYK) mağduru gençlerin, ataması yapılmayan öğretmenlerin sorunlarının çözülmesi acil ihtiyaçtır. Emeklilerin yaşam koşullarının iyileştirilmesi, çiftçilerin yanlış politikalar sonucu oluşan borçlarının silinmesi, pandemi döneminde mağduriyetleri olağanüstü artan esnafın desteklenmesi ilk yapılması gerekenler arasındadır. Kadın yoksulluğuna son verecek ve kadınların ekonomik yaşamda daha etkin olmasını sağlayacak politikalar şarttır. Emekçilerin sendikal örgütlenme, toplu sözleşme ve grev haklarının evrensel ölçütlerde güvence altına alınması vazgeçilmez olandır.

8. Kamu yönetiminde liyakat: Kamu yönetimi, iktidar blokunun tekelinde kadrolaşmanın alanı olmamalıdır. Kanun Hükmünde Kararnameler’le yaratılan hak gasplarının giderilmesi, kamuda işe alımda ve atamalarda her tür ayırımcılığa son verilmesi ve sadece liyakatın esas alınması gereklidir.

9. Doğaya saygı: İklim krizine karşı acil durum ilanı, çılgınca doğa ve çevre tahribatına yol açan, rant uğruna ormanları, tarım alanlarını, akarsuları tahrip eden ve ekolojik dengeyi bozan tüm projelerin, başta Kanalİstanbul olmak üzere, durdurulması gereklidir. Başta enerji, ulaşım, kentleşme ve tarım olmak üzere tüm politikalarda doğa hakları odaklı yaklaşım acil zorunluluktur. Her canlının sağlıklı bir ekosistem içinde yaşam hakkının etkin yasalarla koruma altına alınması; orman yangınları, sel gibi ağır ekolojik tahribatın önüne geçmek için elzemdir.

10. Gençler için özgür yaşam: Gençlerin yaşam tercihlerine saygı duyan bir yaklaşımla, kendilerini serbestçe ifade edebilmeleri ve özgürce yaşayabilmeleri için başta eğitim ve kültür olmak üzere ekonomik, toplumsal ve siyasal alanlarda bütün engellerin kaldırılması, eğitim sistemindeki çarpıklıkların giderilmesi özgür ve güvenceli yaşamın gereğidir. Gençlerin ekonomik olarak desteklenmeleri, her alanda daha fazla yönetime katılmaları, yaratıcı ve ilerletici fikirlerin toplumda daha belirleyici hale gelmesine yol açacaktır.

11. Demokratik anayasa: Sivil, özgürlükçü, yeni bir anayasa, gerçek anlamda bir toplumsal sözleşme Türkiye’de yeni bir başlangıcın ve demokratikleşmenin tacı olacaktır. Bu anayasa; farklı kültürlere, kimliklere, inançlara, anadillerine ve yaşam tarzlarına saygıya dayalı eşit yurttaşlığı esas almalıdır. Anayasanın hazırlanma süreci, her kesimi kapsayan, demokratik katılım ve toplumsal müzakereye dayalı bir yöntemle yürütülmelidir.

Paylaşın