Partisinin grup toplantısında konuşan İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, ‘ben başbakanlığa talibim’ sözlerine açıklık getirerek, “Evet ben, bu ucube sistemdeki Cumhurbaşkanlığına talip değilim. Ama seçimlerden 1’inci parti olarak çıkmaya, ve bunu hep birlikte başardığımızda, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in, ilk Başbakanı olmaya talibim” dedi.
Sayıştay raporları üzerinden iktidarı eleştiren Akşener, Erdoğan’ın yakında Merkez Bankası Başkanı’nı görevden alacağını ifade etti. Akşener, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin “bölücü kebapçılar” açıklamasının ardından kürsüye bir kebapçıyı çıkardı.
Akşener sözlerini şu şekilde sürdürdü; Saray Medyası’na da bir tavsiyede bulunmak istiyorum. Son üç buçuk yılda, Türkiye’yi hızla fakirleştiren Sayın Erdoğan yerine, Cumhur İttifakı’nın kendine acilen, çok daha güçlü bir aday bulması gerekiyor. O nedenle, bir zahmet, gidin, Cumhur İttifakı adayını tartışın.”
İYİ Parti Genel Başkanı’nın açıklamalarından satır başları şu şekilde:
Bizi, Gazi Meclisimizin çatısı altında, yeniden milletimizle buluşturan Yüce Allah’a, hamd-ü senalar olsun. İYİ Parti olarak, bu yıl da, bu kutlu çatının altında; milletimizin gür sesi olmaya, hakikate ışık tutmaya, dertlere derman olmaya devam edeceğiz.
Yeni yasama yılında da, her zaman olduğu gibi, doğru bildiğimizden şaşmayacak, doğruya doğru diyecek, yanlıştan ise, sözümüzü sakınmayacağız. Milletimizi yalandan, dolandan, talandan koruyacak, devletimizi de, satıp savanlardan kollayacağız. Ve o sandık geldiğinde, aynı söz verdiğimiz gibi; Türkiye’yi, Milletin Evi’nde, milletimizle birlikte yöneteceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.
Aziz milletim; İktidar için, artık yolun sonu gözüküyor. Çünkü, mızrak artık çuvala sığmıyor. 3Y’yi yok etme vaadiyle iktidara gelen, Sayın Erdoğan’ın; yoksulluğu yöneten, yasakları normalleştiren, yolsuzluğun da, üstünü örten yönetim anlayışı, artık, gün gibi önümüzde duruyor.
Biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde Sayıştay, denetim raporlarını açıkladı. Ak Parti hükûmeti ve ucube sistemi sağ olsun; bu seneki raporlarda da, yolsuzluk ve israf hız kesmemiş. Saray’da sefa sürenler, eğlenmeye tam gaz devam etmiş…
Gelin, raporlardaki bazı satırbaşlarına, birlikte bakalım: Mesela; Çevre ve Şehircilik Bakanlığı denetim raporuna göre; Ankara’da kullanılmak üzere tahsis edilen, bazı araçlar, yıl içinde, Çeşme, Altınoluk, Akçay, Abant, Mersin gibi yerlerden, yakıt almışlar.
Belli ki bu arkadaşlar; millete hizmet yerine, kafalarına estikçe, devletin, kendilerine Ankara için tahsis ettiği arabalarıyla, tatil beldelerine gitmekte, bir sakınca görmemişler. Şu devlet insanlığına bakar mısınız?
Mesela; Sayıştay’ın, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı denetleme raporuna göre; bu, fevkalade başarılı bakanlığımız, Avrasya Tüneli geçişlerinde, kur hesabını yanlış yapmış… Üstelik, sadece kur hesabını değil, geçiş garantisini de yanlış hesaplamış.
E hâl böyle olunca, tünelden, garanti edilen 25 milyon araç yerine, yalnızca 12 milyon araç geçmiş. Ama, bu pek bir düşünceli arkadaşlar, ihale sahibi şirkete ayıp olmasın diye, 494,2 milyon lira, geçiş garantisi ödemesi yapmış.
“Milletimizin vergileri, yine bir şirketin, kasasını doldurmak için harcanmış”
Şu üstün yönetim becerisine bakar mısınız? Eğer doğru bir hesaplama yapılsaydı; garanti ödemesi, 456.3 milyon lirada kalacaktı. Ama bakanlık, şirketin kasasına, 37.9 milyon lira fazladan, ödeme yapmayı tercih etmiş. Yani, beceriksizliğin faturası, yine milletimize kesilmiş. Yani milletimizin vergileri, yine bir şirketin, kasasını doldurmak için harcanmış.
Peki, milletimizin cebinden çıkan milyonlarca lirayı; haksız ve hukuksuz bir biçimde yediren Bakanlığın, Sayıştay raporuna, cevabı ne olmuş biliyor musunuz?
“Bunlar yalan.”
Tweet bu kadar…
Evet, yanlış duymadınız. Verdikleri cevap, sadece bu kadar… Böyle ciddiyetsizlik, böyle utanmazlık olmaz, olamaz. Anayasal bir kurum olan Sayıştay, bir genel müdürlüğün, yolsuzluk, usulsüzlük yaptığı tespit etmişse, o genel müdürlük, ciddi ve kapsamlı bir açıklama yapmak zorundadır.
Bu kadar basit. Ama gelin görün ki; devletin bakanlığı, devletin denetleme kurumuna yalancı diyor. İşte size, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde, koskoca Türk Devleti’nin düşürüldüğü durum. Ayıptır, günahtır. Bir başka akıl dışı yolsuzluk örneği de, Karayolları Genel Müdürlüğü’nden.
Sayıştay’ın raporuna göre; Karayolları Genel Müdürlüğü, toplam maliyetini, 1588 lira olarak hesapladığı bir işe, sıkı durun, tam, 8 milyon 646 bin lira ödemiş.
Yani; asgari ücretin, yarısı kadar hesapladıkları işe, 3 milyon asgari ücret ödemişler. Durun daha bitmedi… Yine KGM, pazarlık usulüyle yaptığı bir ihalede; birim fiyatı, 7 lira 94 kuruş olan, muhafaza borusunu, tam 300 katı bedel ödeyerek, 2 bin 239 liraya satın almış.
İşte size; EYT’lilere, 3600 ek gösterge bekleyenlere, esnafa, çiftçiye, işsiz gence gelince; “Kaynak yok” diyenlerin, kaynaklarımızı nereye akıttığının cevabı… İşte size; zengin Türkiye’yi, fakirliğe mahkum eden bu zihniyetin, ibretlik fotoğrafı.
Sayın Erdoğan; Bu atadığın bürokratlar, sence kimi örnek alıyorlar? Cevabını ben vereyim. İsraf ve yolsuzluk batağına batmış bu bürokratların, ilham kaynağı bizzat sensin. Çünkü balık baştan kokar. Sayıştay raporlarına göre;
Geçen sene bir günde tam 7,9 milyon lira, senede ise, 2,8 milyar lira harcamışsın. 6 yıl içindeki harcamalarını da, 10 katına çıkarmışsın. İsrafın büyüklüğüne bakar mısınız?
Sayın Erdoğan; Bu öyle bir israf ki; Şayet, israfın dibini böylesine sıyırmasaydın, şayet, itibardan değil ama, bari keyfinden birazcık tasarruf edebilseydin, Şayet harcamalarını, 10 katına değil de, bari 5 katına çıkarsaydın, ne olurdu biliyor musun?
Mesela bugün, barınma sıkıntısı çeken, hiçbir öğrencimiz olmazdı. Mesela, üretmeyi bırakan çiftçilerimiz olmazdı. Mesela, pandemide açıkta bıraktığın için, iflas eden esnaflarımız olmazdı. Bu aziz millet sana güvendi, o koltuğa oturttu.
Peki sen ne yapıyorsun? Şu zor günlerde, milletinin devletine en çok ihtiyaç duyduğu, şu zor dönemde, milletin parasını çarçur ediyorsun… Yazıklar olsun. Aziz milletim; Gandhi’nin çok sevdiğim bir sözü vardır: “Dünya, herkesi doyuracak kadar kaynağa sahiptir; ama, herkesin açgözlülüğünü doyuracak kadar değil.” der.
Biz de diyoruz ki; “Türkiye, belki saray bürokratlarının, açgözlülüğünü doyuracak kadar değil; ama, her vatandaşını doyuracak kadar kaynağa sahiptir.” Yeter ki; Yolsuzluk Algısı Araştırması’nda, 180 ülke arasında, 86’ıncı sırada olmayalım.
“Bu vicdansızlığın karşısındayız”
Yeter ki; Beceriksiz bürokratlarla, yandaş müteahhitler arasında, sıkışıp kalmayalım. Yeter ki; Kaynaklarımızı, ranta değil, milletimize ayıralım. O nedenle biz, işte tam olarak, bu iş bilmezliğin, bu hoyratlığın, bu vicdansızlığın karşısındayız.
Yapılan tünellere, köprülere, yollara değil; plansızlığa, haksızlığa, beceriksizliğe karşıyız. Milletimizin parasının, millete hizmet olarak dönmesine değil; ısrarla yandaşını kayıran, bu ahlaksızlığa karşıyız. Ez cümle, biz, projeye değil, ranta karşıyız!
Aziz milletim; daha kış gelmeden, ne kadar zorlu bir kış geçireceğimizi; iktidarın açıkladığı zamlarla, görmeye başladık. Elektrik üretiminde kullanılan, doğal gaz fiyatına; Temmuz ayında, yüzde 20 zam yapılmıştı. Bu ay, üzerine yüzde 15 daha yapıldı.
2018’den bu yana, elektriğe, yüzde 122 zam yapan hükûmetin; emekli, asgari ücretli, memur maaşlarına yaptığı zamlar ise, yüzde 66 ile, yüzde 69 bandında kaldı. Şu vicdansızlığa bakar mısınız? Yazıktır, günahtır. Gittiğimiz her yerde, elektrik faturasını ödeyemediği için; tarlasını sulayamayan çiftçiyi, üretim yapamayan sanayiciyi, zor durumda kalan esnafı dinliyoruz.
Ama iktidar oralı bile olmuyor, milletimizi, zam yağmuruna tutmaya devam ediyor. Bir lütuf gibi sunduğu, maaş zamlarını, yıl içerisinde fazlasıyla geri almaktan, zerre utanmıyor.
Değerli milletvekilleri; Hesap verebilirliğin yerini, biat etmenin, liyakatin yerini, vasatlığın, devlet terbiyesinin yerini, ciddiyetsizliğin aldığı bu ucube sistem; ülkemizin içinde bulunduğu tüm problemlerin, esas sebebidir. Bu durumun, bir diğer örneğini; Merkez Bankası’nın, son kararlarında gördük.
Biliyorsunuz, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’yle birlikte; Merkez Bankası Başkanları’nın, görev ve sorumluluklarına, bir güncelleme geldi. O da, Sayın Erdoğan’ı memnun etmek. Merkez Bankası’nın, son faiz indirimi kararıyla; 8 Eylül’de, 8,30 seviyesindeki dolar, 8,90’a kadar yükseldi.
Bu 60 kuruşluk artışla birlikte; ithal ettiğimiz malların maliyeti, yüzde 7 yükselirken, dış borç stokumuz, 270 milyar lira, kısa vadeli borcumuz da, 101,2 milyar lira arttı. Ama şimdiden söyleyeyim: Bu artışların sorumlusu, Merkez Bankası Başkanı değildir.
Çünkü kendisi, aynı çöp öğütür gibi, bürokrat öğüten bu sistemin, son kullanma tarihi yaklaşan bir bürokratından fazlası değildir. Bu maliyetlerin esas sorumlusu; Türk Devleti’ni, ucube bir sisteme hapseden, Türkiye Ekonomisi’ni, akıl dışı teorilerine kurban eden, Ve her olaydan, elini yıkayıp çıkmasıyla bilinen Sayın Erdoğan’ın, ta kendisidir.
Nitekim, eminim ki; Bu olaydan da, elini yıkayıp çıkmak için, Merkez Bankası Başkanı’nı, yakın zamanda harcayacaktır. O nedenle, buradan Sayın Başkan’a, Sonradan açıkta kalmaması için, şimdiden iş aramaya başlamasını tavsiye ediyorum.
Aziz milletim, Peki, sırf Sayın Erdoğan memnun olsun diye kaybettiğimiz, 270 milyar lira ile, neler yapılabilirdi biliyor musunuz? Mesela; son 7 yıl içinde, tarıma verilen desteğin 3 katı, bizim yakın zamanda açıklayacağımız, tarım reformu için kullanılabilirdi.
Mesela; Pandemi döneminde verilen, kısa çalışma ve nakit desteğinin 5 katı, vatandaşımıza ve esnafımıza dağıtılabilirdi. Mesela; 128 devlet üniversitesine, 2022 için ayrılan bütçenin 5 katı, bu üniversitelerin, eğitim ve barınma sorunlarının, çözümüne ayrılabilirdi.
Böylece, tam 4 milyon öğrencimizin, yurt ihtiyacı karşılanabilirdi. Hep söylediğimiz gibi: Biz kaynakları olmayan, yoksul bir ülke değiliz. Biz, yoksul olduğuna inandırılan bir ülkeyiz. Türkiye’nin, çözülemeyecek sorunu yok. İYİ Parti iktidarında; rant musluklarını kapatınca; milletin vergileriyle, millete nasıl hizmet edileceğini, yandaş kayırmayan projelerin, nasıl hayata geçeceğini, kaynaklarımızın nasıl verimli kullanılacağını, cümle aleme göstereceğiz.
Milletimizi, hak ettiği, zengin, mutlu ve huzurlu bir Türkiye ile buluşturacağız. Bundan kimsenin şüphesi olmasın. Değerli dava arkadaşlarım, Türkiye maalesef; Sayın Erdoğan ve arkadaşlarının elinde, psikiyatrik bir iktidar anlayışıyla yönetiliyor.
Memlekete akıl hastanesi, milletimize de, akıl hastası muamelesi yapılıyor. Adeta, Guguk Kuşu filmini yaşıyor gibiyiz… Sayın Erdoğan, Hemşire Ratched, bakanları, zorba hasta bakıcılar, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi de, milletimize giydirilen deli gömleği…
“Her hafta, toplumumuzun yeni bir kesimi, terörist ilan edilir hale geldi”
Gömleğin içinde, her geçen gün, daha da bunalıyoruz. Ama Hemşire Erdoğan ve ekibi, oralı bile değil. Kıpırdayanın, kafasına vuruyorlar. Ne zaman birileri, bu gömleğe itiraz etse, Hemşire Erdoğan ve hasta bakıcılarının etmediği hakaret, yapmadığı kötülük kalmıyor.
Her hafta, toplumumuzun yeni bir kesimi, terörist ilan edilir hale geldi. Çiftçimiz, esnafımız, üreticimiz, zaten bayağıdır, iktidarın terör listesinde. Yakın zamanda, marketler bu kategoriye alındı. Daha geçen hafta, barınamayan öğrencilerimiz terörist ilan edildi.
Dün itibariyle de, kebapçılar terörist oldu. İşte o nedenle, bu hafta, Milletin Kürsüsü’nde, hem kebapçı, hem de aspavacı bir kardeşimizi misafir ediyoruz. İbrahim Çetinkaya aramızda. Bu vesileyle, tüm kebapçı kardeşlerimize, aramıza hoş geldiniz demek istiyorum.
Buyrun İbrahim Bey, söz de kürsü de senindir. Teşekkür ediyorum İbrahim kardeşim. Aziz milletim, Meclisimizin tatilde olduğu son 2 buçuk ayda, tam 20 il gezdim. Vatandaşlarımız anlattı, ben de dinledim. Sayın Erdoğan ve bakanları, yan gelip yatarken, biz, memleketin dört bir yanında, milletimizle buluştuk.
Sayın Erdoğan’ın kitap yazdırıp, basket oynarmış gibi, görüntü vermekle uğraştığı günlerde, biz, doğusundan batısına, ülkemizin dört bir yanındaki dertleri biriktirdik. Ve gördük ki; Sayın Erdoğan’ın hayal dünyasında, her şey yolunda olsa da, kendisi gidişattan memnun, marketteki fiyatlar da, son derece uygun olsa da, milletimizin durumu, maalesef hiç de iyi değil.
Mesela; Van’da, manav esnafı olan bir kardeşim diyor ki; “Eskiden 4 kilo domatesi, 10 liraya veriyordum. Ama bugün, 2 kilo verebiliyorum. Türkiye, domates ihraç eden bir ülkeyken, Şimdi domatesin 5 lira olması, içler acısı. Ben müşterimin, 5 liraya domates almasını istemiyorum.”
Çaldıranlı bir işçi kardeşim; “Benim 9 çocuğum var. 2800 lira maaşla, işçi olarak geçinmeye çalışıyorum. Adamlar 5 maaş alıyor, bize de idare edin diyorlar.” diyor. Mesela, toprağını ekemeyen, Erzurumlu bir çiftçi kardeşim; “Buralarda eskiden, 100 bin ton pancar olurdu. Şimdi, 10 bin ton pancar olmuyor. Ben, 30 dönüm, 40 dönüm pancar ekiyorum. Şimdi onu da bitirdim.” diyor.
Ardahanlı süt üreticisi kardeşim; “4 liraya mal edip, 2 liraya satanlar var. Ben hayvancılığı bırakayım mı? Kazanamıyorum.” diyor. Kars’ta, hem kasaplık, hem de hayvancılık yapan bir kardeşim; “Ben üretici olduğum hâlde; ithal et alıp kullanıyorum.” diyor.
Mesela; Sinoplu emekli bir kardeşim; “İşçi emeklisiyle memur emeklisini, çok ayrı tutuyorlar. Bunun olmaması lazım. Asgari ücret, adı üstünde asgari ücretse; O zaman, asgari ücretin altında, nasıl emekli maaşı veriliyor?” diyor.
Mesela; Daha 16 yaşında olmasına rağmen, geleceğinden endişe eden, Erzurumlu bir oğlumuz diyor ki; “Bizim amacımız güzel bir hayat yaşamak, emeğimizin karşılığını almak. Ama alamıyoruz. Hiç kimsenin umudu yok. Yemin ederim, geceleri yastığa kafamı koyuyorum.
Diyorum ki; ‘’Ben 18 yaşında ne olacağım? Ne başaracağım?” Mesela; Sayın Erdoğan’ın, “Elinize, dilinize dursun” dediği, 650 liraya rağmen, ailesine yük olduğu için dertlenen, Fatsalı Atakan diyor ki; “Bir kitap alıyoruz 80-90 lira. Yani 3 kitap aldığımızda, 300 lira tutuyor. Büyük bir külfet. Normal bir kareli deftere, 15-20 lira veriyorsunuz.”
Buradan Sayın Erdoğan’a seslenmek istiyorum: İşte sana, Anadolu’nun sokaklarından yükselen, milletimizin sesi. İşte sana milletimizin gerçekleri… Bunu oturduğun saraydan göremezsin, 5-10 maaşlı danışmanlarından dinleyemezsin, makyajlı saray raporlarından okuyamazsın.
O yüzden gel, bir kez olsun beni dinle. “Akşam evinde ne pişireceksin?” diye sorduğumda; Patatesten başka bir cevap veremeyen kadınları, “Geçinebiliyor musun?” diye sorduğumda; Tüm umudunu kaybetmesine rağmen, hâlâ gözleri parıldayan işsiz gençleri, “İşler nasıl?” diye sorduğumda; Her şeye rağmen, sözlerine şükürle başlayan, siftahsız esnafın sesini dinle.
“Vatandaşlarımız, her geçen gün ağırlaşan şartlardan, artık yorulmuş”
Dinle ki, memleketimizin kanayan yaralarını gör. Bu umursamazlığın, artık kabak tadı veriyor Sayın Erdoğan. Oturduğun koltuk, yan gelip yatma koltuğu değil. Ya çık, işini yap, milletin derdini çöz, ya da, milletimizin önüne sandığı getir, yetkiyi alalım, biz gelip, biz çözelim.
Bu kadar basit. Değerli dava arkadaşlarım, Bildiğiniz gibi, 20 Ocak 2020’den beri, Anadolu’yu sizlerle birlikte, karış karış geziyoruz. Gittiğimiz her ilde, içimizi acıtan bir başka hikâyeyle karşılaşıyoruz. Vatandaşlarımız, her geçen gün ağırlaşan şartlardan, artık yorulmuş.
Bitmek bilmeyen zamlardan, parasının pula dönmesinden, artık sıkılmış. Yaşadığı yoksulluğu görmediği gibi, kendisini suçlayan iktidardan da, artık bıkmış. Zamanında, meşhur bir çay-simit hesabı vardı, hatırlıyor musunuz?
Bugün, Sayın Erdoğan’ın tavsiyesi doğrultusunda, 3 çocuk yapan bir aile; 3 öğün simit yiyip, çay içse, asgari ücretin yarısı ediyor. Hadi diyelim ki, çayı da kendisi, vatandaşımızın kafasına fırlatmış olsun, o hâlde bile, bu aile sadece simit yese, cebinden, 1000 liradan fazla para çıkıyor.
TÜİK verilerine göre, ülkemizde; gıdaya, ayda 150 lira harcayamayan, 16 milyon vatandaşımız var. Yani bu ülkede, günde 3 simit almaya bile gücü yetmeyen, 16 milyon vatandaşımız var. Neredeyse 13 milyon hane, ve bu hanelerde yaşayan, yaklaşık 50 milyon vatandaşımız, yoksulluk sınırının altında yaşıyor.
Daha vahim olanı ise şu: Ülkemizde, tam 5 milyon 800 bin kişi, açlık sınırının altında yaşıyor. Açlık, bir ülkenin karşılaşabileceği, en ciddi sorundur. Ama bu tabloda, en çok çocuklarımızın durumu, canımı yakıyor.
TÜİK verilerine göre; 3 yaşından küçük, her 100 bebeğimizden 45’i, 3-14 yaş arasındaki, her iki evladımızdan biri, 15-24 yaş arasındaki, her üç gencimizden biri, En yoksul yüzde 20’lik kesimi oluşturan, ailelere mensup.
Üstelik bu yoksul ailelerin çoğu, İstanbul’un göbeğinde; Kasımpaşa’da, Ümraniye’de, Çatalca’da. İşte size, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin, milletimize reva gördüğü bolluk bereket. İşte size, Sayın Erdoğan’ın dilinden düşürmediği, 2023 hedefleri.
Sayın Erdoğan ve arkadaşları, unutmuş olsalar da; Biz, açlıktan karnına taş bağlarken, yine de yetimleri doyurmaya gayret eden, Hazreti Muhammed Efendimiz’in ümmetiyiz. İşte bu yüzden, milletimizin her bir ferdine sözümüz olsun ki; biz, milleti açlığa mahkûm edip, kendimiz zenginleşmeye değil, Ülkemizi zenginleştirip, refahı adil şekilde bölüştürmeye geliyoruz.
Aziz milletim, İşte o nedenle, İYİ Parti olarak, ülkemizdeki derin yoksullukla mücadele planımız kapsamında, hazırladığımız projelerimizden ilkini, bugün burada, sizlerle paylaşmak istiyorum. Okul çağındaki her çocuğumuza, her gencimize, kahvaltı ve öğle yemeğini, ücretsiz olarak sunacağımız, Rüzgârgülü Projemiz, milletimize, memleketimize, hayırlı uğurlu olsun!
Aziz milletim; Daha önce bu kürsüden dile getirdiğim, bir gerçek vardı. Ankara, İzmir ve İstanbul’da, düşük ve orta gelirli ailelerin, çocuklarıyla yapılan araştırmalara göre, Türkiye’de çocukların, en çok değiştirmeyi istedikleri şey; Adaletsizlik ve eşitsizlikti.
İşte bu nedenle, Rüzgârgülü’nü; sağlıktan eğitime, istihdamdan yerel ekonomiye, yoksulluktan gelir eşitsizliğine kadar, Türkiye’nin en can alıcı sorunlarına parmak basan, çok yönlü bir kalkınma projesi olarak tasarladık.
Rüzgârgülü Projesi ile çocuklarımız, sadece günlük ihtiyacı olan, proteini ve vitamini almakla kalmayacak, Sağlık Bakanlığı tarafından, her yaş grubuna göre ayrı ayrı hazırlanacak, beslenme programıyla, dengeli ve doğru beslenerek, sağlıklı bireyler olarak yetişecek.
İYİ Parti iktidarında; Bir daha hiçbir çocuğumuz, sağlığını, açlığı, yoksulluğu, adaletsizliği düşünmek zorunda kalmayacak. Buradan bunun sözünü veriyorum. Değerli dava arkadaşlarım; Bugün ülkemizde çocuklarımız, yetersiz beslenmeyle olduğu kadar, aşırı ve sağlıksız beslenme sorunuyla da, karşı karşıya.
Yapılan araştırmalara göre; Okul öncesi ve okul çağındaki çocuklarımız, üst solunum yolu enfeksiyonları, ishal, obezite, ağız ve diş sağlığı gibi problemlerden müzdarip. Rüzgârgülü Projesi ile; Çocuklarımızın doğru beslenmesini sağlayarak, Okul öncesi çağda, 235 bin, Okul çağında ise, tam 2 milyon çocuğumuzu, bu hastalıklara karşı korumamız mümkün.
Projeyi hayata geçirdiğimizde, çocuklarımız, sadece sağlıklı bireyler olmakla kalmayacak. Ayrıca son 20 senede, devamlı geriye giden, eğitim alanında da, önemli başarılar elde edeceğiz. Hem okullaşma oranımız, hem de çocuklarımızın başarıları, ciddi şekilde artacak.
Yapılan araştırmalar; Okulda, ücretsiz gıdaya erişim olduğu takdirde, okula gitmeyen, her 10 çocuktan 1’inin, okula kaydolacağını gösteriyor. Bu durumda; okul öncesinde, tam 230 bin, ilkokulda, 41 bin, ortaokulda, 21 bin, lisede ise, 73 bin öğrencimiz, okula kaydolacak, eğitimden geri kalmayacak.
Üstelik Rüzgârgülü’yle, yalnızca okullaşma oranını yükseltmekle kalmayacağız. Öğrencilerimizin, mevcut başarılarını da artıracağız. Hepinizin bildiği üzere, ülkemiz PISA skorlarında, maalesef, “başarısız öğrenci” grafiği çiziyor.
Oysa bizim çocuklarımız, bu başarısızlığa mahkûm değil. Rüzgârgülü sayesinde, doğru ve dengeli beslenen öğrencilerimiz, derslerinde daha başarılı olacaklar. Yaptığımız hesaplamalara göre, projeyle birlikte; matematikte yüzde 10, dil bilgisinde ve fen bilgisinde ise, yüzde 9’a varan, bir eğitim kalitesi artışını yakalayabileceğiz.
Biz bu artışı yakaladığımızda, ülkemiz PISA skorlarında, matematikte, 35’inci sıradan, 17’inci sıraya, dil bilgisinde ve fen bilgisinde ise, 33’üncü sıradan, 7’inci sıraya yükselecek. Değerli milletvekilleri, Okullarda her gün, iki öğün yemeğin, ücretsiz olarak verilmesinin, öğrencilerimize olan faydalarından bahsettik.
Ancak Rüzgârgülü Projesi, yalnızca çocuklarımızın sağlıklarını, ve eğitimdeki başarılarını geliştirmekle kalmayacak, bunun yanında, istihdamı da artıracak. Benzer projelerin uygulandığı, diğer ülkeleri incelediğimizde, her 50 çocuğun beslenmesi için, 1 kişinin istihdam edilmesinin gerektiğini görüyoruz.
Yani bu ne demek? Bu; Rüzgârgülü Projesi’ni uygulamaya geçirdiğimiz anda; 303 bin yeni iş imkânı ortaya çıkacak demek. Bu yeni iş imkânlarının, yüzde 78’inde, kadınları istihdam ettiğimizdeyse, şu an işsiz olan, 236 bin kadın, iş sahibi olacak demek.
Hele ki; Mevcut durumda zorunlu olmayan, okul öncesi eğitimi de zorunlu hâle getirir, ve üstüne Rüzgârgülü Projesi’ni uygularsak, tam 720 bin yeni iş yaratabiliriz. Bu işlerin, yine yüzde 78’inde, kadınları istihdam ettiğimizdeyse, 561 bin kadına, istihdam sağlamış oluruz.
Değerli dava arkadaşlarım, Tüm bunların yanında, Rüzgârgülü Projesi’yle, Yoksulluğu ve gelir eşitsizliğini de azaltacağız. Ülkemizde aileler, artan gelir eşitsizliği ve yoksulluk altında, çocuklarını okutmaya çalışıyor.
Ne yazık ki; bugün Türkiye’de, her 3 çocuktan 1’i, yoksullukla ve yoksunlukla mücadele ediyor. Rüzgârgülü Projesi, yoksulluk ve gelir eşitsizliği üzerinde, nakit transfer programlarına benzer bir etki yaratacak. Çünkü artık aileler, çocuklarını, kahvaltı ve öğle yemeğinde, nasıl doyuracaklarını düşünmek zorunda kalmayacaklar.
Bilecekler ki; Yavruları, gittiği okulda, ihtiyacı olan proteini ve vitamini alıp, karnını doyuruyor. Bu da, çocuğu olan ailelere, Çocuk başına, yıllık 1000 lira yardım yapılması ile eşdeğer bir destek, anlamına gelecek. İşte bu sayede, Rüzgârgülü Projesi uygulandığında; Tam 1,6 milyon insanımız, yoksulluktan kurtulacak, gelir eşitsizliği de, yüzde 1,6 oranında azalacak.
Rüzgârgülü ile; Çiftçimiz ve kooperatiflerimiz de kazanacak. Çünkü, projenin operasyon boyutunu yüklenecek olan belediyelere, bölgedeki küçük ölçekli çiftçiler ve tarım kooperatifleriyle çalışmalarını, şart koşacağız. Böylece, arzu ettiğimiz kırsal kalkınmanın da, ilk temellerini atmış olacağız.
Çiftçimiz, hem para kazanacak, hem de, ürettiği ürünün, bölgesindeki öğrencileri, doyurmak için kullanılacağını bilerek, mutlu olacak. Değerli dava arkadaşlarım; Tabii biz, ne zaman bir projemizi tanıtsak, başta Sayın Erdoğan olmak üzere, iktidar mensupları, “Bu işin maliyeti ne olur? Kaynağı nasıl bulacaksınız?” diye sorar.
Biz artık buna alıştık. Kendilerinin her işi, hesapsız kitapsız olduğu için, bizi de, kendileri gibi sanıyorlar. Hemen söyleyelim… Farklı eğitim seviyelerinde, devlet okullarında okuyan, tam 15,1 milyon çocuğumuza, okulların açık olduğu, 9 ay boyunca, haftada 5 gün, hem kahvaltı, hem de öğle yemeğini, ücretsiz olarak sunmanın maliyeti, 23 milyar lira.
Bu ne demek biliyor musunuz? Bu; Merkez Bankası’nın, yanlış kararı sonucunda oluşan, dış borcumuzun, onda biri demek. Yani bu; 5’li çeteye, yıllardır verilen toplam ihalelerin, yalnızca onda biri ile, 15 milyon çocuğumuzun, doyması demek.
Yani; Bir yanda, doymak bilmeyen 5’li çetenin rant iştahı, diğer yanda ise, 15 milyon çocuğumuzun, sağlıklı beslenmesi, sınıfa aç girmemesi var. İktidardakiler, seçim yapmakta zorlanabilir ama, biz tercihimizi, elbette çocuklarımızdan yana kullanıyoruz.
Çünkü biz; “Türkiye paylaştıkça eşitlenecek, eşitlendikçe büyüyecek!” diyoruz. Bu vesileyle, başta Kalkınma Politikaları Başkanlığımız olmak üzere, projede emeği geçen, tüm paydaşlarımıza teşekkür ediyor, Rüzgargülü’nün milletimize, memleketimize hayırlı olmasını diliyorum.
Değerli dava arkadaşlarım; Sözlerimin son bölümünde, son dönemdeki tartışmalara değinmek istiyorum. Biliyorsunuz, katıldığım bir televizyon programında, “Ben Başbakanlığa talibim.” dedim, ve çarşı karıştı…
Tam bir haftadır, televizyonlarda, “öyle mi olacak, böyle mi olacak?”, “Onu mu dedi, bunu mu dedi?” tartışmaları var… Oysa söylediğim, çok açık. Millet İttifakı olarak, bir Cumhurbaşkanı adayı göstereceğiz. Ve bu aday da, Türkiye’nin 13’üncü Cumhurbaşkanı olacak.
“Sorunumuz, bir sistem sorunu”
Ama, Cumhur ittifakı paydaşlarının aksine, biz, yeni bir Sayın Erdoğan seçmeyeceğiz. Çünkü biz biliyoruz ki; aday göstereceğimiz kişi, dünyanın, en becerikli, en muteber insanı bile olsa, Türkiye, bu ucube sistemle yönetilemez.
Çünkü sorunumuz sadece, Sayın Erdoğan’ın kötü bir Cumhurbaşkanı olması değil. Yetkilerini kötüye kullanması, sürekli olarak yanlış tercihler yapması da değil. Sorunumuz, bir sistem sorunu. Sorunumuz, tarafsız olması gereken Cumhurbaşkanının, bir partiden yana taraf olması.
Sorunumuz, millet ile devletin arasındaki bağların, koparılmış olması. Sorunumuz, kuvvetler ayrılığının ortadan kaldırılıp, tüm yetkinin tek bir kişide toplanması. Nitekim, bu durumun sonuçlarını, ekonomiden eğitime, sağlıktan hukuka kadar, her alanda görüyoruz.
İçine sokulduğumuz devlet krizini, her yeni olayda tekrar tekrar yaşıyoruz. Bu sistemin, milletimize yükten başka bir şey getirmediğine, ibretle şahit oluyoruz. Dava arkadaşlarım; İnsanlık tarihinin hiçbir döneminde; Anti demokratik yönetim biçimleriyle, adaletli ve özgür bir toplum inşa edilememiştir.
Çünkü, tek bir kişiye bağlı olan tüm düzenler, zamanla yozlaşmaya mahkûm olmuştur. Aksini iddia etmek, insanlığın, binlerce yıllık kültürel birikimini hiçe saymaktır. Tam olarak da bu nedenle; demokrasi tarihi, her dönemecinde, gücün, tek bir kişide toplandığı değil, gücün dağıtıldığı sistemlerle ileriye gitmiştir.
Kişiler yerine, kurumları güçlendirerek gelişmiştir. Kuvvetler ayrılığı ile gelişmiştir. İşte bu yüzden; İster 2023, ister daha önce yapılacak olan bir seçimde, Millet İttifakı’nın adayının, yani Türkiye’nin 13’üncü Cumhurbaşkanı seçilecek olan kişinin, öncelikli görevi;
Türkiye’yi hızla, bu çağdışı sistemden kurtarmak, ve kuvvetler ayrılığına dayalı bir demokrasiyi, hayata geçirmek olacaktır. Evet ben, bu ucube sistemdeki Cumhurbaşkanlığına talip değilim. Ama seçimlerden 1’inci parti olarak çıkmaya, ve bunu hep birlikte başardığımızda, İyileştirilmiş ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’in, ilk Başbakanı olmaya talibim.
Millet ile devlet arasındaki bağları, yeniden kurmaya, Türkiye’yi güçlendirmeye, milletimizi zenginleştirmeye talibim. Avrupa’nın en yoksul milletini, hak ettiği zenginliğe kavuşturmaya, sermaye ve beyin göçünü, tersine çevirmeye talibim.
Özgürlüklerin doyasıya yaşandığı, adaletinden şüphe duymayacağımız, bir hukuk düzeni kurmaya, yolsuzluğu, hırsızlığı, haksızlığı bitirmeye talibim. Bu vesileyle, Saray Medyası’na da bir tavsiyede bulunmak istiyorum.
“İftiralara, yalanlara, cesurca karşı çıktık”
Son üç buçuk yılda, Türkiye’yi hızla fakirleştiren Sayın Erdoğan yerine, umhur İttifakı’nın kendine acilen, çok daha güçlü bir aday bulması gerekiyor. O nedenle, bir zahmet, gidin, Cumhur İttifakı adayını tartışın. Sayın Erdoğan yerine, kim aday olursa, daha fazla oy alır, gidin bunu konuşun. Sayın Erdoğan yerine, kim aday olursa, Millet İttifakı ile arayı kapatabilir, gidin bunu tartışın.
Millet İttifakını da, artık rahat bırakın… Dava arkadaşlarım, Biz hep birlikte, omuz omuza vererek, imkânsızları mümkün kıldık. Önümüze çıkartılan tüm engelleri, korkusuzca yıktık. İftiralara, yalanlara, cesurca karşı çıktık.
Hatırlayın, Başlarda, bizi görmezden geldiler. Sonra, “Rahatınızı bozmaya geldik.” dediğimizde, bize güldüler. Şimdilerde ise; milletimizin, her geçen gün artan teveccühünü, ailemizin, her geçen gün büyüdüğünü gördükleri için, bizimle uğraşıyorlar.
Varsın uğraşsınlar! O sandık geldiğinde, bizim kazanacağımızı, artık onlar da biliyor. Anadolu’nun dört bir yanından yükselen o sesi, artık onlar da duyuyor. Millet Bizi Çağırıyor, artık onlar da görüyor. Varsın uğraşsınlar! Biz, memleketimizin dertlerine derman olmaya, milletimize umut olmaya devam edeceğiz.
Milletimizden yetkiyi alıp, Türkiye’yi düze çıkartacağız. Adil, bereketli ve huzurlu bir Türkiye’yi mümkün kılacağız. Bugüne kadar başardıklarımız, başaracaklarımızın teminatıdır. Çünkü bizim yolumuz, hak yoludur, hakikat yoludur, millet yoludur. Milletimizin gönlü ferah olsun. Bu kutlu yolda, Yüce Allah, yar ve yardımcımız olsun. Sağ olun, var olun, Allah’a emanet olun. (yeniçağ)