Kılıçdaroğlu: Kağıt Toplayıcılarını Rahat Bırakın

Sosyal medya hesabından videolu bir paylaşım yapan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, paylaşımında, “Hırsız arsız arıyorsanız yanlış yere bakıyorsunuz. Kağıt toplayıcılarını rahat bırakın” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından yaptığı açıklama ile kağıt toplama işçilerine yönelik gözaltılara dair yorumda bulundu. Kılıçdaroğlu, videolu paylaşımda, “Ey Saray İktidarı! Hırsız arsız arıyorsanız yanlış yere bakıyorsunuz. Kağıt toplayıcılarını rahat bırakın. Emeğe biraz saygınız olsun. Hiç vicdanınız yok mu sizin demeyeceğim; çünkü yok!” dedi.

Kılıçdaroğlu, kağıt toplayıcıları ziyaret etmişti

Kılıçdaroğlu, İstanbul’daki temasları sırasında beraberindeki CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu ile Ümraniye’de atık kağıt toplayarak geçimini sağlayan geri dönüşüm işçilerini ziyaret etmişti. İşçilerin sorunlarını dinleyen Kılıçdaroğlu, “Kemal kardeşiniz her şeyden önce garibanların yanındadır, alın teri dökenlerin yanındadır.” ifadesini kullanmıştı.

İşçilerin, Valiliğin katı atık toplama ile ilgili bir yönergesi olduğunu belirtmesi üzerine Kılıçdaroğlu, Valilik makamının tek başına böyle bir karar alamayacağını, mutlaka bir talimat olması gerektiğini belirtti. Yevmiye ile çalışan işçilerden vergi alınamayacağını belirten Kılıçdaroğlu, konuyu araştıracaklarını ve işçilere bilgi vereceklerini dile getirmişti.

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Vefat Sayısı Kritik Seviyede

Kovid 19’da son 24 saatte  28 bin 645 yeni vaka tespit edilirken, 206 kişi de hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Covid’siz günlerin özlemini en çok duyansa sizlersiniz. Aşınızla, günlük hayatınızla bize örnek olsanız… Şu tablo çook değişir!” dedi.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte 348 bin 856 test yapılırken, 28 bin 645 yeni vaka tespit edildi. 206 kişi hayatını kaybederken, 24 bin 217 kişi de sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan açıklama

Güncel verileri sosyal medya hesabından değerlendiren Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Gençler, bize salgından çıkış yolunu gösterin! Yeni vakalarda en yüksek oranı sizler oluşturuyorsunuz. Hastalığı fark etmeden bulaştırmanız çok kolay! Covid’siz günlerin özlemini en çok duyansa sizlersiniz. Aşınızla, günlük hayatınızla bize örnek olsanız… Şu tablo çook değişir!” dedi.

Aşılamada son durum

Verilerde, aşılamada önde giden illere de yer verildi. Bakanlığın tablosuna göre yüzde 80.1 ile Türkiye’de en çok aşılamanın gerçekleştirildiği Kırklareli’yi Muğla, Ordu, Çanakkale, Amasya, Eskişehir, Edirne, Osmaniye, Balıkesir ve Burdur takip etti. Bakanlığın tablosuna göre yüzde 48,6 ile Türkiye’de en az aşılamanın gerçekleştirildiği Şanlıurfa’yı sırasıyla Diyarbakır, Batman, Muş, Mardin, Bitlis, Siirt, Bingöl ve Ağrı takip etti.

Güncel verilere göre, birinci doz Türkiye ortalaması yüzde 87.75, ikinci doz ortalaması yüzde 74.36, birinci, ikinci ve üçüncü doz toplamı ise 112 milyon 225 bin 352 oldu.

Paylaşın

Kalp Krizi Gençlerde Neden Bu Kadar Yaygınlaştı?

Kalp krizi, kalp durması ve diğer kardiyovasküler hastalıklar dünya çapında önemli bir sağlık sorunu olmaya devam ediyor, ancak genç nüfus arasında kardiyovasküler problemi son zamanlarda oldukça artmış durumda. Doktorlar ve tıp uzmanları bu duruma henüz kesin cevaplar bulamamış olsalar da, buna yol açabilecek birkaç faktör üzerinde duruyorlar.

Haber Merkezi / Kalp krizi veya miyokard enfarktüsü, atardamarlarda oluşan bir tıkanıklık sonrası kalbe giden kan akışının engellenmesi sonucu oluşur. Kalp krizlerinin çoğu ölümcül olabilir, bu nedenle ortaya çıktıklarında acil tıbbi bakıma ihtiyaç vardır.

Gençlerde kalp krizine ne yol açar?

Kardiyovasküler hastalıklar çok eski zamanlardan beri var olmuştur. Son zamanlarda teşhis edilen veya keşfedilen bir şey değil. Bununla birlikte, yaşlı nüfusu ve önceden kalp rahatsızlığı olanları hedef alan kalp hastalıkları, genç nüfusu da etkilemenin bir yolunu bulmuş gibi gözüküyor. Bu durum endişeleri arttırdı.

Uzmanlara göre temel nedenler;

  • Bilinçsizce yapılan spor
  • Sağlıksız beslenme

Egzersiz ve sağlıklı beslenme yeterli mi? Yoksa genetik faktörler rol oynuyor mu?

Sağlıklı bir yaşam tarzının kardiyovasküler hastalıkları engelleyebileceğine ve ayrıca diyabet, hipertansiyon, yüksek kolesterol ve hiperglisemi gibi diğer kronik hastalıklara yakalanma riskini azaltabileceğine şüphe yoktur. Düzenli egzersiz ve sağlıklı bir beslenme, hastalıkları uzak tutmada kesinlikle hayati bir rol oyuyor.

Bununla birlikte, genç nüfus içerisinde artan kalp hastalıkları, göründüğünden daha fazlasının olduğunu düşündürüyor. Kardiyovasküler hastalığı tamamen önlemek için yapılabilecek pek bir şey yoktur, ancak risk faktörleri hafifletilebilir.

Stres ve kaygı;

Kardiyovasküler hastalıklar genellikle stres ve kaygı ile ilişkilendirilmiştir. Araştırmalar, uzun süreli stresten kaynaklanan yüksek kortizol düzeylerinin, bir kişiyi yüksek kan kolesterolü, trigliserit, kan şekerine daha yatkın hale getirebileceğini ve hipertansiyon riskini artırabileceğini ileri sürmektedir. Uzmanlara göre, bunlar kalp hastalığı için yaygın risk faktörleridir.

Günümüz toplumunda gençler çok fazla strese sahipler; iş ve eğitim stresi, yaşam tarzı ile ilişkili stres. Ayrıca, sigara ve alkol tüketimi, sağlıksız beslenme alışkanlıklarını da bu duruma olumsuz katkı sağlayan faktörler arasında sayabiliriz.

Önleyici tedbirler;

Önlemek tedaviye ihtiyaç duymaktan daha iyidir. Bunun için yapabilecekleriniz var;

  • Hareketsiz yaşam tarzı değiştirin, mutlaka egzersiz ve yürüyüş yapın
  • Şeker tüketimini azaltın veya sınırlayın
  • Sağlıksız yağlardan uzak durun
  • Sigara ve alkolü bırakın
  • Sağlıklı yiyecekler tüketin
  • Düzenli ve yeterli uyuyun
Paylaşın

Demirtaş: Her Şey Seçime Kadar, Türkiye Umudunu Kaybetmesin

HDP Eski Eş Genel Başkanı Demirtaş, “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla hakkında açılan davanın duruşmasındaki savunmasında, “Her şey seçime kadar. Ben istiyorum ki, Türkiye umudunu kaybetmesin. Yargıda hala soluk ve nefes var. Türkiye Cumhuriyeti devletinde yürütmeden korkmayan hakimler ve mahkemeler var. Önümüzde kaldı bir buçuk yıl, Türkiye’nin seçimi. Seçime doğru giderken yürütme bir kez daha medya ve toplum üzerinde baskı kurmamalıdır. Herkes, fikrini özgürce ifade etmelidir” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan  HDP Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 2014 ile 2016 yılları arasında Ankara, Diyarbakır, Mardin ve Mersin’de yaptığı konuşmalar gerekçesiyle “Cumhurbaşkanına hakaret” iddiasıyla hakkında açılan davanın duruşması Mersin 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü.

Demirtaş, Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nden Ses ve Görüntü Bilişim Sistemleri (SEGBİS) ile duruşmaya katıldı. Demirtaş’ın 5 ilde farklı tarihlerde yaptığı konuşmalar nedeniyle hazırlanmış olan 5 dosyanın birleştirildiği duruşmada yaptığı savunmanın önemli bölümleri şöyle:

“Çok önemsediğim ve üzerinde durduğum ve aslında yargının da böylesi bir dönemde ciddiye almasını gerektirecek bir durum olarak gördüğüm somut norm denetimini bu aşamada ileri sürmek istiyorum. Nedir o? TCK’nin 299’uncu maddesi. Hem hukukçu hem de siyasetçi kimliğimizle TCK’nin 299’uncu maddesinin ifade özgürlüğünü kısıtladığını söylüyoruz, eski haliyle de yani cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmeden önceki haliyle de eleştiriyorduk. Fakat, 2014 yılından cumhurbaşkanlığı seçiminden bu yana fiili olarak da resmi olarak da tarafsız cumhurbaşkanı bu ülkede yoktur.

O dönemlerde partimin eş genel başkanıydım ve milletvekiliydim. Mağdur müşteki de bir partinin genel başkanı ve aynı zamanda da cumhurbaşkanıdır. Yani iki partinin genel başkanının karşılıklı olarak birbirine kullandığı siyasi söylemlerden dolayı ben “Cumhurbaşkanına hakaretten” yargılanıyor olacağım. 299’uncu madde cumhurbaşkanını koruyan bir maddeydi. 2018’deki cumhurbaşkanlığı seçimiyle birlikte yeni yönetim sistemi ve rejime kanunların uyarlanması amacıyla çok sayıda yasal değişiklik yapıldı.

Aslında yasal değişikliklerden biri de 299’uncu madde de yapılmalıydı. Madem ki yeni sistemde bir parti genel başkanı cumhurbaşkanı olabiliyorsa, o halde 299’uncu madde yeni sisteme uygulanmış olarak yeniden düzenlenmeliydi. Ancak parlamento, yasa koyucu iradesiyle bunu yapmadı. Dolayısıyla ortada bir çelişki var. Peki, bunu başka ne şekilde giderebiliriz? Anayasa Mahkemesi, mevcut 299’uncu maddenin hali hazırda yürürlükte olan anayasaya aykırılığını denetleme yetkisine sahip.

138 bin soruşturma, 30 binden fazla mahkumiyet verildi

Cumhuriyet tarihinde, Cumhurbaşkanına hakaret suçlamasıyla açılan soruşturmaların rekor dönemini yaşıyoruz. 138 bin soruşturma açılmış Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarına. 30 bin küsur kadar mahkumiyet kararı var. Yurttaşlar, seçilmiş cumhurbaşkanına eleştiri yöneltme konusunda son derece baskılanmıştır. Öyle ki daha birkaç gün önce Kocaeli’de bir lisedeki öğrenci, çocuklara poşet çay fırlattı diye Cumhurbaşkanını taklit etmekten idari soruşturmaya maruz tutuldu. Sizin, bugün somut norm denetimi talebini ciddiye almanız hukukun üstünlüğü, bir toplumun yürütmeyi denetleme hakkı ve aynı zamanda yargının yurttaşlar üzerinde baskı aracı olarak kullanılmasını önüne geçilmesi açısından çok önemlidir.

Şimdi Recep Tayyip Erdoğan gün aşırı konuşuyor, bazen günde 3 defa konuşuyor. Hangi konuşmayı, hangi sıfatla ve kimlikle yaptığını bilmiyoruz. Hangi konuşmasına biz cevap verirsek “Cumhurbaşkanına hakaret”, hangisi kamu görevlisine hakaret veya genel hakaret suçunu oluşturur bilmiyoruz. Yürüttüğü faaliyet itibariyle cumhurbaşkanlığı faaliyeti ile parti başkanlığı faaliyeti karışırsa, ki karışıyor da, biz eleştiri yöneltirken tam olarak hangi maddeyi nasıl ihlal ettiğimizi nasıl anlayacağız? Dolayısıyla kanun maddesinde bir öngörülemezlik var.

Eleştirilerimin tamamı yürütmenin başına yönelik eleştirilerdir

Yaptığım konuşmalar 2014 sonrasıdır. 2014’ten itibaren partisinin grup toplantılarına, il başkanlarının toplantılarına, MYK toplantılarına katılıp konuşmalar yapmıştır ve bu durum 2018 yılında da resmileşmiştir. O nedenle eğer ben yargılanacaksam muhalefet partilerinin liderinden biri olarak, 125’inci maddedeki kamu görevlisine hakaretten mi yargılanayım, yoksa Cumhurbaşkanına yönelik hakaret içeriyor da o zaman 299 maddedir. Bunun tespitinin yapılması gerekir.

Çünkü, ben cumhurbaşkanı sıfatıyla yürütülen bir görevden dolayı Recep Tayyip Erdoğan hakkında tek bir cümle kurmuş değilim. Tamamı, yürütme erkinin başı olan Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili söylediğim şeylerdir. AKP Genel Başkanı olarak yaptığı faaliyetlerden dolayı söylediğim şeylerdir. Vakti zamanında Abdullah Gül’ü eleştirdik, Ahmet Necdet Sezer eleştirildi. Fakat, eleştirdiğimiz vakit kimin ne olduğu belliydi, cumhurbaşkanıydılar. Yürütmenin başı değildiler. Partileriyle herhangi bir bağları yoktu. Ama şimdi cumhurbaşkanı fiili olarak yürütmeyi elinde tutuyor. Yani devletin erkinden biri olan yasama, yürütme ve yargının bir erkin tek başına kontrol ediyor.

Bu sistemde denetim nasıl yapılacak?

Şu anda yapılan yargılama, devletin üç erkinden biri olan yasamanın üyesi olarak yaptığım konuşmalar hakkındadır. Yürütmenin bir yöneticisini eleştirdiğim için yani devletin diğer erkini eleştirdiğim için 3’üncü bir erk tarafından yani yargı tarafından yargılanıyorum. İşte bu demokrasilerde olmaz. Demokratik ülkelerde devletin 3 erki hem birbirlerinden bağımsızdır hem de birbirini denetler. Özellikle, yargı yürütmenin faaliyetlerinin tamamını denetler. İdare hukukuna göre de yargının hiçbir eylemi, işlemi yargı denetimi dışında olamaz.

Peki, yürütmenin denetlendiği başka yol var mı? Tabii ki de vardır. Birincisi yargı ise ikincisi de parlamentodur. Parlamentonun iç tüzüğüne ve Anayasaya göre Meclis’in iki görevi vardır. Bir yasama, iki denetleme faaliyetidir. Yasama faaliyetinin nasıl icra edildiğini biliyoruz. Peki, denetim nasıl yapılır? Eski ve yeni sistemi karıştırarak söylüyorum. Yazılı soru, gensoru, genel kurul, basın toplantısı, miting ve yürüyüşler. Bakın parlamento dışında yürütülen faaliyetler de parlamento denetimine tabidir.

Parlamentonun bana verdiği yetkiyi, seçilmiş bir parlamenter olarak elde ettiğim yetkiyi kullandığım için yani hükümetin faaliyetlerini denetlediğim için yargı beni nasıl yargılayabilir? İdare mahkemesi olarak, yürütmenin bir kararını denetime tabi tuttuğunuzda sırf bunun için kimse sizi yargılayabilir mi? Hayır, bu sizin yetkiniz ve göreviniz. İdarenin tüm işlerini denetlemek sizin göreviniz.

Peki, ben yasama üyesi olarak denetim yetkimi kullandığımda neden yargılanıyorum? Beni yargılanırsan 138 bin Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, ülkenin yürütmesinin başını eleştirdiği için yargılanırsa yürütme organı denetimden çıkar. Denetlenemez, hale gelir. Ne olur sonra? Pandora belgelerinde çok sayıda iş insanının Türkiye’deki mal varlığını dışarıya kaçırdığın öğreniriz, demek ki denetleyememişiz.

Erdoğan’ın Kılıçdaroğlu’ndan bir farkı yok

Somut norm denetiminin yapılması için davayı Anayasa Mahkemesi’ne taşımanızı talep ediyorum. 299’uncu maddeyle hiçbir yurttaş yargılanamaz. Ben Kemal Kılıçdaroğlu’na herhangi bir hakarette bulunursam beni 299’dan değil 125’ten yargılanırsanız. Tayyip Erdoğan’ın hukuk karşısında Kemal Kılıçdaroğlu’ndan hiçbir farkı yoktur. Çünkü, bir partinin genel başkanıdır. Recep Tayyip Erdoğan, cumhurbaşkanlığının kendisine verdiği dokunulmazlık zırhına ve 299’uncu maddeye dayanarak kamuoyunu susturma ve bastırmaya çalışıyor. Yargının bunun engellemesi ve durdurması lazımdır. Bir pankarttan, slogandan cezalandırılan yurttaşlar var. ODTÜ’de, İTÜ’de, Boğaziçi’nde açtığı pankarttan kaynaklı “Cumhurbaşkanına hakaretten” yargılananlar var. Oysa cumhurbaşkanı yürütmenin başı ve partinin genel başkanıdır. Biz AKP için şimdi ne desek cumhurbaşkanlığına hakarete girebilir.

Her şey seçime kadar. Türkiye umudunu kaybetmesin

AİHM’de kanunilik ilkesi şarttır. Bir yargılamanın sürdürülebilmesi için öncelikle o cezanın veya suçun düzenlendiği maddenin öngörülebilir olması lazım ve kanunilik ilkesinin olması lazım. Ben, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nde hukukun üstünlüğüne inanan, Türkiye’de yargının bağımsız olması gerektiğine inanan çok sayıda savcı ve hakimin olduğunu biliyorum. İnanıyorum demiyorum, biliyorum. 22 yıllık hukukçuyum, 12 yıl parlamentoda görev yaptım. Cumhurbaşkanlığına hakaretten verilecek ceza ve cezalardan korkmuyorum, baştan söyleyeyim. Cezadan korkmuyorum. 37 ağırlaştırılmış müebbet, 15 bin yıl ağır hapisle yargılanıyorum.

Hali hazırda yerel mahkemelerde verilmiş 3 buçuk yıl Cumhurbaşkanına hakaret cezası, 4 yıl 8 ay propaganda cezası, 2 buçuk yıl Ankara Başsavcılığı’na cezalar var. 3-5 yıl da siz verirsiniz, sorun değil. Her şey seçime kadar. Ben istiyorum ki, Türkiye umudunu kaybetmesin. Yargıda hala soluk ve nefes var. Türkiye Cumhuriyeti devletinde yürütmeden korkmayan hakimler ve mahkemeler var. Önümüzde kaldı bir buçuk yıl, Türkiye’nin seçimi. Seçime doğru giderken yürütme bir kez daha medya ve toplum üzerinde baskı kurmamalıdır. Herkes, fikrini özgürce ifade etmelidir.

Paylaşın

Afganistan’daki Kanlı Saldırıyı IŞİD-K Üstlendi

Afganistan’ın kuzeydoğusundaki Kunduz kentindeki bir Şii camisine yönelik düzenlenen ve onlarca kişinin hayatını kaybettiği saldırının sorumluluğunu İslam Devleti / Horasan olarak bilinen IŞİD-K üstlendi.

Haber Merkezi / IŞİD-K, intihar bombacısının Uygur Müslümanı olduğunu, saldırının ise, Afganistan’daki Uygurların sınır dışı edilmek istenmesi nedeniyle yapıldığını açıkladı. Öğlen saatlerinde Şiilere ait camiye düzenlen saldırıda en az 46 kişi hayatını kaybetmiş ve yine en az 143 kişi de yaralanmıştı.

Saldırı, IŞİD-K’nın son bir haftada bir camiye yönelik ikinci saldırısıydı. Ayrıca bu saldırı, IŞİD-K’nın 26 Ağustos’ta Kabil’deki uluslararası havaalanında yaklaşık 170 sivil ve 13 ABD askerinin ölümüne neden olan intihar saldırısından sonra yaptığı en ölümcül saldırıydı.

IŞİD-K, uzun süredir Afganistan’daki Şii Müslümanları hedef alan saldırılar düzenlemekte. Afganistan nüfusunun yaklaşık yüzde 20’sini Şiiler oluşturmakta.

Birleşmiş Milletler, Orta Asya, Rusya’nın Kuzey Kafkasya bölgesi, Pakistan ve Batı Çin’deki Sincan bölgesinden 8.000 ila 10.000 cihatçı savaşçının Afganistan’a geçti bilgisinin yer aldığı yakın zamanlı bir rapor yayınlamıştı.

Paylaşın

A Milli Futbol Takımı, Norveç’e Takıldı

A Milli Futbol Takımı, 2022 FIFA Dünya Kupası Avrupa Elemeleri G Grubu yedinci maçında Norveç’i ağırladı. 6. dakikada Kerem Aktürkoğlu’nun golüyle 1-0 öne geçen AMilli Futbol Takımı, 41’de Thorstvedt’in golüne engel olamadı ve sahadan 1 puanla ayrıldı.

Haber Merkezi / A Milli Futbol Takımı, bu beraberliğinin ardından 12 puana ulaştı ve 7. maçların sonunda grupta üçüncü sırada yer aldı. Norveç ise, 13 puana ulaştı ve grupta 2. sıradaki yerini korudu. Grubun diğer maçlarında Hollanda deplasmanda Letonya’yı 1-0 mağlup ederken, Karadağ ise Cebelitarık’ı yine deplasmanda 3-0 yendi.

Karşılaşmadan Dakikalar:

6. dakikada milli takım öne geçti. Ön alanda baskı Cengiz Ünder, Hanche-Olsen’den topu kaptı. Ceza sahasına giren Cengiz, altı pas önünde boş pozisyondaki Kerem’e pasını gönderdi. Kerem de düzgün bir vuruşla fileleri havalandırdı: 1-0.

21. dakikada Norveç’in gelişen atağında Elyounoussi sol kanatta topla buluştu. Ceza sahası ön çizgisi üzerine yaklaşan ve açısını düzelten Elyounoussi şutunu attı, meşin yuvarlak kaleci Uğurcan’ın kucağında kaldı.

23. dakikada konuk ekip beraberlik golüne yaklaştı. Norveç’in paslarla ceza sahasına girdiği atakta, Berat’ın ters vuruşunda kaleye yönelen top, yan direkten döndü. Ardından savunma tehlikeyi uzaklaştırdı.

36. dakikada ay-yıldızlı ekip ikinci gol şansını değerlendiremedi. Caner Erkin’in pasıyla rakip ceza sahasında topla buluşan Kerem, son çizgiye doğru inerken vuruşunu yaptı, kale çizgisine paralel giden meşin yuvarlak auta gitti.

41. dakikada Norveç beraberliği yakaladı. Sol kanattan paslaşılarak kullanılan kornerde Hague’nin ortasında Hanche-Olsen’in kafa ile arka direğe indirdiği topu Thorstvedt önünde buldu ve düzgün bir vuruşla ağlara yolladı: 1-1.

50. dakikada milli takımın hızlı gelişen atağında Hakan Çalhanoğlu, savunma arkasına hareketlenen Burak Yılmaz’a pasını atı. Rakip ceza sahasında topu göğsüyle önüne alan Burak Yılmaz’ın şutunda, meşin yuvarlak yan ağlarda kaldı.

90+6. dakikada Norveç’te Odegaard sağ kanatta topla buluştu, arka direğe yaptığı ortaya Elyounoussi kafayı vurdu, top az farkla ters direk dibinden auta gitti.

Stat; Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu

Hakemler; Felix Brych, Mark Borsch, Stefan Lupp (Almanya)

Türkiye; Uğurcan Çakır, Zeki Çelik, Serdar Aziz (Dk. 70 Kaan Ayhan), Merih Demiral, Caner Erkin, Ozan Tufan (Dk. 58 Berkan Kutlu), Berat Özdemir (Dk. 70 Taylan Antalyalı), Cengiz Ünder (Dk. 70 Yusuf Yazıcı), Hakan Çalhanoğlu, Kerem Aktürkoğlu (Dk. 84 Kenan Karaman), Burak Yılmaz

Norveç; Nyland, Pedersen (Dk. 84 Ryerson), Strandberg, Hanche-Olsen, Meling, Odegaard, Berg (Dk. 75 Aursnes), Thorsby, Hauge (Dk. 75 Daehli), Elyounoussi, Thorstvedt (Dk. 75 Berisha)

Goller; Dk. 6 Kerem Aktürkoğlu (Türkiye), Dk. 41 Thorstvedt (Norveç)

Paylaşın

Bakan Koca’dan Önemli Çağrı: Bu Hayatı Değiştirelim

Güncel Kovid 19 verileri açıklandıktan sonra sosyal medya hesabından açıklamalarda bulunan Bakan Koca, vatandaşlara çağrıda bulunarak, “Siz aşınızı olun, tedbirinizi alın. Sağlık çalışanlarımız ve bilim insanlarımızla Covid-19’un üstesinden geliriz. Eğer bu yapılmazsa, kimimiz hasta, çoğumuz salgın şartlarının mağduru olarak bu mücadelenin içinde yaşamak zorundayız. Böyle sürmesin. Bu hayatı değiştirelim” dedi.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sosyal medya hesabından, Kovid 19 aşısı konusunda yeni açıklamalarda bulundu. Aşılama haritasında iki ilin kategorisinin değiştiğini ifade eden Bakan Koca, vatandaşlara önemli çağrıda bulunarak şunları ifade etti;

“Covid-19’a karşı güçleniyoruz. İkinci doz aşı oranı bugün MERSİN’DE de % 75’i geçti. MAVİ il sayımız 26. Toplum bağışıklığı için, bütün iller, ikinci doz aşı oranında yarışalım!

Hakkari’nin yeni hedefi Mavi! İkinci doz aşı oranı bugün % 65’in üzerine çıktı. Bu orana göre, haritadaki rengi Sarı. Covid-19’a karşı, Hakkâri’nin tüm Türkiye’ye Mavi haberini vermesini bekliyoruz.

Siz aşınızı olun, tedbirinizi alın. Sağlık çalışanlarımız ve bilim insanlarımızla Covid-19’un üstesinden geliriz. Eğer bu yapılmazsa, kimimiz hasta, çoğumuz salgın şartlarının mağduru olarak bu mücadelenin içinde yaşamak zorundayız. Böyle sürmesin. Bu hayatı değiştirelim”

188 kişi yaşamını yitirdi

Öte yandan Sağlık Bakanlığı’nın yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak açıkladığı verilere göre, son 24 saatte 360 bin 115 test yapıldı, 30 bin 201 yeni vaka tespit edildi, 188 kişi yaşamını yitirdi, 28 bin 167 kişi sağlığına kavuştu.

Güncel verileri yorumlayan Bakan Koca, “Ana gündeminizin salgın olmasını istemiyoruz. Konuya odaklanma görevi bizim. Olağan hayatınıza kavuşmanız için sizden beklediğimiz, tedbirli davranarak kendinizi korumanız. Aşı olarak, toplum bağışıklığı sürecini hızlandırmanız. Bu tablo ciddi ihmallerimiz olduğunu gösteriyor” dedi.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: İktidar Kimsenin Tekelinde Değildir

Erdoğan’ın “Ülkenin yönetimine talip olduklarını söylemekten vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını da hatırlatmak istiyoruz” açıklamasını değerlendiren Kılıçdaroğlu, “İktidar kimsenin tekelinde değildir. Orada oturuyorsa halkın sayesinde oturuyor, milletin sayesinde oturuyor” dedi.

Haber Merkezi / Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İstanbul’da düzenlenen Kültür-Sanat Çalıştayı’nın ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulundu.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Ülkenin yönetimine talip olduklarını söylemekten vazgeçmelerinin kendileri için daha iyi olacağını da hatırlatmak istiyoruz” sözlerine “İktidar kimsenin tekelinde değildir. Orada oturuyorsa halkın sayesinde oturuyor, milletin sayesinde oturuyor. Elbette ki, her siyasi partinin kuruluş nedeni iktidara talip olmaktır. Eğer demokrasi kültürü bu kadar geriye gitmişse bir kişinin zaten o kişinin Türkiye’yi yönetemeyeceği de açıktır. Nitekim de yönetilmiyor, Türkiye savruluyor maalesef” şeklinde cevap verdi.

3600 ek gösterge

Son dönemin başlıkları arasında yer alan 3600 ek göstergeye ilişkin de açıklamada bulunan Kılıçdaroğlu,

“Saraydakilerin; bir yerden, üç yerden, beş yerden aylık alanların hepsinin durumu iyi, onlar memnunlar. Çünkü Erdoğan sadece onları görüyor. Erdoğan pazarda alışveriş yapan memuru da görmüyor, işçiyi de görmüyor, emekliyi de görmüyor, ev kadınını da görmüyor. Onun gördüğü sadece saray. Dolayısıyla sarayı gördüğü için bakıyor saraydakilerin hiçbirisinin sorunu yok, o zaman diyor Türkiye’de herhalde hiç kimsenin sorunu yoktur. Ama Türkiye farklı bir Türkiye. Saray ayrı Türkiye ayrı. Bu ayrımı Erdoğan’ın çok net görmesi lazım.

3600 ek göstergeyle ilgili söylediniz. 3600 ek göstergeyi ilk dillendiren benim. Erdoğan hazırladığı seçim bildirgesinde onlar da 3600 ek gösterge vereceklerini ifade ettiler. Yıl ne zaman? 2018. Hangi yıldayız? 2021. Hala getirmiyor. Kaç yıl oldu getirmiyor, neden getirmiyor? Ben söyledim, getireceğini söylüyor. Ben söke söke 3600 ek göstergeyi getirteceğim. Erdoğan getirmeye mecbur olacak, getirmezse biz getireceğiz, bu kadar açık, bu kadar net” dedi.

Enerji krizi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın enerjinin dünyada ve Avrupa’da genel bir sorun olduğuna işaret eden açıklamasını da değerlendiren CHP Lideri Kılıçdaroğlu, şu ifadeleri kullandı;

“Erdoğan Türkiye’yi yönetemiyor. Buradan bütün vatandaşlarıma açık ve net olarak ifade etmek isterim, Erdoğan Türkiye’yi yönetemiyor. Şimdi kara kışa gireceğiz, kara kış; kara kış ekonomisini yaşayacak bu ülkenin insanları, elektrik parasını, doğalgaz parasını, su parasını ödeyemeyecek duruma gelecek. Şimdi Erdoğan çıkmış milletin karşısına, il başkanlarını almış tozpembe tabloyu bir tarafa bırakarak çünkü gerçeği görmeye başladı. Efendim dünyada her şey çok kötüye gidiyor dolayısıyla bizde de kötüye gidecek.

Şimdi bunun altyapısını oluşturmaya çalışıyor. Hiçbir ülke, gitsinler Almanya’ya baksınlar, AB’ye baksınlar, Kanada’ya baksınlar, Japonya’ya baksınlar, Güney Kore’ye, Papua Yeni Gine’ye, Yeni Zelanda’ya baksınlar, bizim halkımızın çektiği zulüm kadar hiç kimse bu zulmü çekmemiştir. Dolayısıyla Erdoğan bir altlık oluşturuyor şimdiden. Efendim dünya kötüye gidiyor, bak biz de kötüye gidebiliriz, vatandaş buna hazırlıklı olsun diye. Saray kötüye gitmiyor, vatandaş kötüye gidiyor, ekonomi kötüye gidiyor. Dolayısıyla az önce ifade ettiğim gibi pek çok sorun var ama bu sorunları biz hatırlatmaya devam edeceğiz.

Şunun da altını özenle çizmek isterim. Değerli gazeteci arkadaşlarım eğer bunu da iletirlerse halkımıza. Şu gerçek, kötü yönetiliyoruz evet, ama hiç kimsenin umutsuz olmasını istemiyorum. Hiç kimse umutsuz olmasın. Herkes şunu kafasının bir yerinde tutsun, gerçekten de tutsun, Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yok. Bütün sorunları kararlılıkla, inançla, halktan yana ve halktan güç alarak çözeceğiz, bunu herkesin bilmesini isterim.”

Paylaşın

Babacan’dan “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” Açıklaması

Güçlendirilmiş parlamenter sistem tartışmalarına ilişkin değerlendireme yapan DEVA Lideri Babacan, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, ülkemizin tek bir kişinin keyfine göre yönetilmesine son vermek demektir. Temel hak ve özgürlüklerin garanti altına alınması; ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engellerin kaldırılması demektir” dedi.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Bursa’da partisinin Osmangazi İlçe Kongresi’nde konuştu. Babacan’ın gündeminde yeni anayasa tartışmaları ve güçlendirilmiş parlamenter sistem vardı. Babacan, kongrede yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı;

“Sayın Erdoğan, siz önce Anayasa’ya, Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uyun. Mevcut anayasayı, mevcut hukuku, uluslararası sözleşmeleri uygulayın. Siz Anayasa’daki yemin ettiğiniz tarafsızlık hükmüne uymayın, ‘Anayasa Mahkemesi’nin kararlarına uymuyorum, saygı duymuyorum’ deyin, alt mahkeme sizin verdiğiniz cesaretle kararı uygulamadığında ‘Uygulamayabilir’ deyin, ondan sonra yeni anayasan bahsedin.

Sizin için anayasa önemli bir metin mi? Kendinizi bağlı hissettiğiniz bir hukuk metni mi? Mevcut Anayasa’ya uyun ki yeni anayasadan bahsetmeniz ciddiye alınacak bir iddia olsun. Yazana zaten uymuyorsanız, eski anayasadan size ne, yeni anayasadan size ne? Kendini hukukla, anayasayla bağlı hissedenlerin yeni anayasan bahsetmesi lazım.

Bunların yeni anayasa dedikleri bu ucube, taraflı cumhurbaşkanlığı sistemini iyice derinleştirmek. Keyfî yönetim sisteminin memleketimize iyice yapışmasını sağlamak. Anayasanın ilgili maddelerini acilen değiştirerek Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçmemiz gerekiyor.

Eğer seçim öncesi iyi bir hazırlık yapılırsa hem siyasi hem de toplumsal mutabakat zemini sağlanırsa seçimlerden sonra bu sisteme geçmek en fazla altı aydır. Bizim kültürümüzde hayırlı işte acele etmek vardır. Meclis süreci olur. Ciddi bir iş yapıyoruz. Tek imzayla gece yarısı kararnamelerine benzemez bu. Seçim öncesi tam bir mutabakat şartıyla altı ayda rahatlıkla yapılacağına inanıyoruz. ‘’Bekleyelim, seçimden sonra düşünürüz’ dersek seçim gelir geçer ama bu iş vakit alabilir.

“Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin yükünü sırtımızdan atmamız gerekiyor”

Altı partinin temsilcileri geçen salı üçüncü kez bir araya geldiler. Bundan sonra artık her hafta bir araya gelerek hızlı bir şekilde ilerleyecekler. Umudumuz, vatandaşlarımızın karşısına çıkarken siyasi mutabakat zemini kuvvetlenmiş tek bir parlamenter sistem önerisiyle çıkabilmek.

Günü geldiğinde toplumsal mutabakat sağlanır, ortam oluşur ve sivil bir dönemde sıfırdan yazılmış yeni anayasayı da konuşabiliriz. Biz de o gün geldiğinde özgürlükçü, demokrat ve barışçıl ilkelerimizi masaya koyarız. Ancak bunun için önce şu Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’nin yükünü sırtımızdan atmamız gerekiyor.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem, ülkemizin tek bir kişinin keyfine göre yönetilmesine son vermek demektir. Temel hak ve özgürlüklerin garanti altına alınması; ifade, basın ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki tüm engellerin kaldırılması demektir.

“Bizim gündemimizin peşinden koşmaya çalışıyorlar”

Medyadaki tekelleşmenin sona ermesi demektir Tüm halkımızın ödediği vergiyle finanse edilen Anadolu Ajansı ve TRT gibi kurumların tek ses haline gelmesine son vermek demektir. Güçlendirilmiş parlamenter sistem; yürütmenin, yasama ve yargı üzerindeki vesayetine nokta koymak demektir. Güçlendirilmiş parlamenter sistem; güçlü meclis, güçlü hükümet ve güçlü yargı demektir.

Bu kadar devlet gücünü kullanma imkânı, devletin basın yayın organlarını tek bir parti lehine kullanmanın verdiği avantaj, sopayla ya da havuçlu istedikleri haberi-yorumu yaptırdıkları bu kadar medya mekanizması, sınırsız para gücü… Ama ne oldu? Artık ülkenin gündemini oluşturma imkânları kalmadı. Artık gündemi DEVA Partisi oluşturuyor. Bizim gündemimizin peşinden koşmaya çalışıyorlar.

34 yıllık iki-üç haneli enflasyonu tek hane indirdik, paradan altı sıfırı attık. Korkarım ki paramıza gene sıfırlar eklenmeye başlayacak. 200 liranın satın alma gücü belli, 20 küsur dolarlarda. Bu yetmeyecek ‘500, 1000 çıkartacağız’ diyecekler. Korkarım ki bunların eklediği o sıfırları gelip atmak bize düşecek.”

Paylaşın

2021 Nobel Barış Ödülü: Maria Ressa Ve Dmitry Muratov’a Verildi

Nobel Komitesi, 2021 Nobel Barış Ödülü’nü “demokrasinin ve kalıcı barışın ön koşulu olan ifade özgürlüğünü koruma çabalarından dolayı” Filipinler’den Maria Ressa ve Rusya’dan Dmitry Muratov’a vermeye karar verdi.

Haber Merkezi / Ödülü açıklayan Nobel komitesi başkanı Berit Reiss-Andersen, “Özgür, bağımsız ve gerçeklere dayalı gazetecilik, gücün kötüye kullanılmasına, yalanlara ve savaş propagandalarına karşı koyar. Zamanımızda ifade özgürlüğü ve basın özgürlüğü olmadan, uluslar arası kardeşliği, silahsızlanmayı ve daha iyi bir dünya düzenini başarılı bir şekilde inşaa etmek zor olacaktır” ifadelerini kullandı.

Rus gazeteci Dmitry Muratov, “bugün Rusya’da ulusal etkiye sahip tek gerçek eleştirel gazete” olarak tanımlanan Novaya Gazeta gazetesinin genel yayın yönetmenidir. Muratov, saldırılar, tehditler ve hapis cezasına karşı basın özgürlüğünü savunmadaki cesareti nedeniyle 2007 yılında CPJ uluslararası basın özgürlüğü ödülünü kazanmıştı.

Filipinler kökenli Amerikalı gazeteci ve yazar Maria Ressa, Rappler’ın kurucu ortağı ve CEO’su olup, yaklaşık yirmi yılını Güneydoğu Asya’da CNN için araştırmacı muhabir olarak çalışmıştır.

1901-2020 yılları arasında 101 Nobel Barış Ödülü verildi. Bu ödüllerden 25’i kuruluşlara verildi. 2 barış ödülü üç kişi arasında paylaştırıldı. 101 Nobel Barış Ödülü’nden 17si kadınlara verildi. Bu güne kadar bu ödülü reddeden tek kişi Le Duc Tho’dur.

Paylaşın