Meteoroloji’den Bir Çok Bölge İçin Sağanak Yağış Uyarısı

Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM), aralarında Marmara, Kıyı Ege, Doğu Akdeniz, İç Anadolu, Batı Karadeniz ve Doğu Karadeniz’inde bulunduğu bir çok bölge için sağanak yağış uyarısında bulundu. MGM, sağanak yağışın etkili olacağı yerlerdeki vatandaşlara olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunmalı çağrısı da yaptı.

Haber Merkezi / MGM tarafından yapılan son değerlendirmelere göre: Ülkemiz genelinin parçalı ve çok bulutlu, Marmara’nın batısı, (Muğla hariç) Kıyı Ege, Doğu Akdeniz, (Yozgat hariç) İç Anadolu, Batı Karadeniz, Doğu Karadeniz, Doğu ve Güneydoğu Anadolu ile Bursa, Antalya, Isparta ve Çorum çevrelerinin yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Genellikle yağmur ve sağanak, Ege ve Akdeniz kıyıları ile Güneydoğu Anadolu’da yer yer gök gürültülü sağanak, Doğu Karadeniz iç ve yüksek kesimleri ile Doğu Anadolu’nun doğusunun yükseklerinde karla karışık yağmur ve kar şeklinde görülmesi bekleniyor.

Yağışların, bu akşam saatlerinde Tunceli, Bingöl, Muş, Bitlis ve Antalya çevreleri, gece saatlerinden itibaren Antalya’nın doğu ilçeleri ile yarın (Salı) sabah saatlerinden sonra Mersin çevrelerinde yerel kuvvetli olması bekleniyor. Marmara’nın güney ve doğusu, İç Ege ve Batı Karadeniz’in iç kesimlerinde pus ve yer yer sis hadisesi bekleniyor.

Hava sıcaklığı Marmara’nın doğusu ile İç Ege’de 2 ila 5 derece artacağı, diğer yerlerde önemli bir değişiklik olmayacağı ve yurt genelinde mevsim normalleri civarında seyredeceği tahmin edilirken, Rüzgarın genellikle güneyli, Doğu Akdeniz ile Güneydoğu Anadolu’da kuzeydoğudan hafif, ara sıra orta kuvvette eseceği tahmin ediliyor.

Kuvvetli yağış uyarısı 

Yapılan son değerlendirmelere göre; bu akşam saatlerinde Tunceli, Bingöl, Muş, Bitlis ve Antalya çevreleri, gece saatlerinden itibaren Antalya’nın doğu ilçeleri ile yarın (Salı) sabah saatlerinden sonra Mersin çevrelerinde yerel kuvvetli ve yer yer çok kuvvetli (21-75 kg/m²) olması beklendiğinden ani sel, su baskını, yıldırım, yerel dolu yağışı, yağış anında kuvvetli rüzgar ve fırtına ile deniz üzerinde hortum oluşma riski gibi olumsuzluklara karşı dikkatli ve tedbirli olunması gerekmektedir.

Bölgelerimizde hava durumu ise şöyle;

Marmara ve Ege Bölgesi

Marmara Bölgesi’nin arçalı ve çok bulutlu, yarın (Salı) öğle saatlerinde bölgenin batısı ile Bursa çevrelerinin sağanak ve yer yer gök gürültülü sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Bölgenin güney ve doğusunda pus ve yer yer sis hadisesi beklenirken, Ege Bölgesi’nin parçalı ve çok bulutlu, yarın (Salı) öğle saatlerinde sağanak ve yer yer gök gürültülü sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. İç Ege’de pus ve yer yer sis hadisesi bekleniyor.

Akdeniz ve İç Anadolu Bölgesi

Akdeniz Bölgesi’nin parçalı ve çok bulutlu, Doğu Akdeniz ile Antalya ve Isparta çevrelerinin sağanak ve yer yer gök gürültülü sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların, bu akşam saatlerinde Antalya il geneli, gece saatlerinde Antalya’nın doğu ilçeleri ile yarın sabah saatlerinden itibaren Mersin çevrelerinde yerel kuvvetli olması beklenirken, İç Anadolu Bölgesi’nin parçalı ve çok bulutlu, bu akşam saatlerinde bölgenin batısı ve Sivas çevreleri, gece saatlerinden itibaren güney kesimleri ile zamanla bölgenin güney ve doğusunun sağanak ve yer yer gök gürültülü sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor.

Karadeniz Bölgesi

Batı Karadeniz’in parçalı ve çok bulutlu, bu akşam saatlerinde sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Bölgenin iç kesimlerinde pus ve yer yer sis hadisesi beklenirken, Orta ve Doğu Karadeniz’in parçalı ve yer yer çok bulutlu, Doğu Karadeniz ile Çorum çevrelerinin yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların, genellikle yağmur ve sağanak, Doğu Karadeniz’in iç ve yüksek kesimlerinde kar yağışı şeklinde görülmesi bekleniyor.

Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi

Doğu Anadolu Bölgesi’nin parçalı ve çok bulutlu, bölge genelinin yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların, genellikle yağmur ve sağanak, bölgenin doğusunun yükseklerinde karla karışık yağmur ve kar yağışı şeklinde görüleceği tahmin ediliyor. Bu akşam saatlerinde Tunceli, Bingöl, Muş ve Bitlis çevrelerinde kuvvetli olması beklenirken, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin parçalı ve çok bulutlu, bölge genelinin sağanak ve yer yer gök gürültülü sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor.

Paylaşın

HDP’li Meral Danış Beştaş: Zam, Zulme Dönüştü

Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP’li Beştaş, zamlara tepki göstererek, “amlar sonucunda vatandaş çamaşır, bulaşık makinesini, televizyonunu, ütüsünü, klimasını kullanabilecek mi? Kombiler bu sene yakılmayacak, insanlar battaniyelere sarılı vaziyette gece gündüzlerini geçirmeye çalışacak. Bu daha çok hastalık ve yoksulluk demektir. Zam, zulme dönüştü artık” dedi.

Haber Merkezi / HDP’li Beştaş, Kovid 19 salgınına ilişkin yaptığı değerlendirmede ise, “Günde 200-250 insanımız pandemide can veriyor, her gün neredeyse bir uçak düşüyor. Bu rakamlar karşısında iktidar pandemiyi yönetemiyor, gerekli tedbirleri alamıyor. 3’üncü aşı neden ertelendi, 12 yaş altı çocuklara neden aşı yapılmıyor? Sağlık Bakanın görevi sadece tablo açıklamak değildir. Halkın sağlığını temin etmek, gereken tedbirleri almaktır” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Beştaş’ın açıklamaları şöyle;

“Bugün 1 Kasım Dünya Kobanî Günü. Bugünü öncelikle kutlamak istiyorum. Farklı inanç ve halklardan, başka bir dünya mümkün diyenlerden örülü bir direniş tüm dünya halklarına hem ilham hem de umut oldu. Dünya Kobanî Günü tüm halklara kutlu olsun. IŞİD çetelerine karşı insanlık değerlerini yükseltenlere saygı ve sevgilerimi gönderiyorum. Bu uğurda hayatını kaybedenleri minnetle anıyorum.

Biden ile Erdoğan görüşmesi uzun zamandır gündemdeydi. Biliyorsunuz Erdoğan en son New York’a gittiğinde Destici ile görüşmüştü, burada görüşemiyordu herhalde. Büyük lobilerle ve harcanan paralarla sonunda Biden ile görüşme gerçekleşti. Bir saatlik görüşme için ne kadar çaba ve efor sarf edildiğini hepimiz biliyoruz. Ancak bir saatlik görüşmeyle yapısal sorunlar çözülemez. Her şey güllük gülistan denilerek Türkiye yurttaşlarının aldatılmasına izin vermeyeceğiz.

“Türkiye’de hukuka dönülmesi lazım”

Ortada anlaşmazlık konularının olduğu, Türkiye’deki demokrasi çıtasının eleştirisi konusu olduğu bir kez daha görüldü. S-400 ile Kuzey ve Doğu Suriye konusunda tabii ki bir anlaşma yok, kimse de bekleyemez bu politika devam ettikçe. Erdoğan ve küçük ortağı içeride yarattıkları krize karşı bu tür mizansenlerle durumlarını meşrulaştırma girişiminde bulunuyor. Bu kabul edilemez. Türkiye’de hukuka dönülmesi lazım, yeni bir hukuk düzeninin yaşama geçirilmesi gerekiyor. Çözüm ABD, Glasgow, New York ya da Moskova’da değil TBMM’dedir. Hukuk ve insan hakları sorunlarını, demokrasi sorunlarını çözecek merci siyasettir. AKP iktidarına bu çağrıyı bir kez daha yapmak istiyoruz. Biden ile yapılan görüşmeyi süslü cümlelerle, eksik yanlış cümlelerle anlatmaktan ve halkı aldatmaktan vazgeçsinler.

Elektrik üreten santrallerin doğal tarifesine % 47 zam yapıldı. Ekim ayında da % 15 zam yapılmıştı. Zam yapılmayan tek şey emekçilerin maaşlarıdır. Elektriğe en az % 15 zam gelecek. Çünkü bunlar birbirini tetikliyor. Doğalgaza yapılan zam, enflasyonu da tetikleyecektir. Merkez Bankası’nın enflasyon hedefi ile zam hedefi arasında açıkça bir uçurum vardır. Bu zamlar her yere yansıyacak zamlar olarak not edilmelidir. Emekçilere yapılan % 3-5 zam, büyük şaşalı toplantılarla lütuf olarak sunuluyor ama Erdoğan’ın maaşı 100 bin TL’nin üstüne çıktı. Bu, % 14 zam demektir. İşçiye, emekçiye ise 5,88 zam yapıldı. Onların adaletten anladığı budur.

“Zam artık zulme dönüştü” 

Bu zamlar sonucunda vatandaş çamaşır, bulaşık makinesini, televizyonunu, ütüsünü, klimasını kullanabilecek mi? Kombiler bu sene yakılmayacak, insanlar battaniyelere sarılı vaziyette gece gündüzlerini geçirmeye çalışacak. Bu daha çok hastalık ve yoksulluk demektir. Zam, zulme dönüştü artık. 1 Ocak 2021-31 Mart 2021 tarihleri arasında 90 milyon adet elektrik faturası ödenmediği için milyonlarca yurttaşın elektriği kesilmiş. Yaklaşık 1 milyon adet fatura evlere, 1.5 milyon adedi sanayi üretim tesislerine, 2 milyon adedi ticarethanelere, 2 milyon adedi ise sulama abonelerine ait. Diğer yandan EPDK’nin son verilerine göre doğalgaz kesintisi yapılan 1 milyon 279 bin. 840 binin kesinti sebebi faturaların zamanında ödenmemesi. Bu rakamlar son zamlarla artmaya devam edecek.

Meclis gündeminde 2 tane uluslararası anlaşma var. Bu anlaşmalar Genel Kurul gündemine gelir ve yurttaşın sonradan haberi olur. Karadağ ile yapılan anlaşmaya göre üreticinin rekabet gücünü düşürecek, vergiden muaf olacak şekilde canlı hayvan ve işlenmiş et ürünü ve buğday ithal edilecek. Üretici kan ağlarken bu destek niye üreticilere değil de Karadağlılara veriliyor? Bu ithalat anlaşması ile çiftçilere büyük bir darbe vuruluyor. Dışa bağımlı ekonomi devam ettiriliyor. Üretebileceğimiz ürünleri dışarıdan satın alıyoruz. Diğer anlaşma ise Katar ile. 2022 yılında Katar ile gerçekleşecek olan dünya kupası organizasyonu için destek kolluk gücü görevlendirecek. Türkiye’de destan yazan kolluk bakalım orada ne yapacak. Buradan gidecek kolluk gücüne iyi seyirler diliyoruz. Türkiye’de kadınların korunması ve şiddetin önlenmesi konusunda görevlerini kötüye kullandıklarını da burada not edelim.

“Yurttaşların sofrası küçülmeye devam edecek”

Meclis’in diğer bir gündemi İhracat Teşvik Kanunu. Şimdi de hormonlu ihracat rakamlarıyla büyümeyi hedefliyor iktidar. Yine gerçek veriler ve alt yapı yok. Türkiye büyüyor diyecekler, ihracat arttı diyecekler ama büyüyen yandaş sermaye olacak. Yurttaşların sofrasında ekmekleri küçülmeye devam edecek. Sandığa endeksli hayali ihracat canlandırılmaya çalışılıyor. Gelir dağılımı istihdam vb. sorunlar orta yerde dururken, emek sömürüsünü merkeze alan KİT’lerin tek tek satılmasını salık veren, piyasayı sermayeye payanda eden iktisadi anlayış Türkiye’de bir enkaz yaratmış durumda. Bağımsız kurumlara yapılan müdahaleleri her gün görüyoruz. Bu müdahalelerle TL’de bir yılda 35 oranında devalüasyon oldu. Enflasyon % 20’lere dayandı, işsizlik çift haneli rakamlarda seyrediyor. Bu iktidar artık kendi vatandaşlarından vazgeçti.

Türkiye’nin ihracatının milli gelire oranı % 28. Yunanistan’da bu rakam yüzde 35. Erdoğan’ın 2011’de açıkladığı ihracat hedefinin çok uzağında olduğumuzu da hatırlamakta fayda var. Bu kanun teklifiyle ihracatçı firmalar için İhracatı Geliştirme Fonu ile finansman oluşturulacak. İhracatçıya istedikleri krediyi verecekler. Erdoğan kendi maaşından da ihracatçılara fon desteği verebilir. Vatandaşın parası yerine büyük sarayını da ipotek edebilir. Neden vatandaşın cebinden veriyor? Her şeyi vatandaştan alıp yandaşlarını zenginleştiriyor.

Anketlerde yüzdeleri düşüyor, hayali ihracatla bunu yukarı çekmeye çalışıyorlar. Büyüme rakamları yükselsin sonrası Allah kerim diyorlar. İhracat büyüyecek diye vatandaşın sofrasındaki ekmek düşünülmüyor. Hep sermaye hep sermaye, akıllarına yoksul halk gelmiyor. Kimin parasını kime peşkeş çekiyorsunuz! AKP iktidarı müşteri garantili otoyol ve köprüler, hasta garantili şehir hastaneleri kurdu. Şimdi de kredi garantili yandaş şirketleri ihya edecekler. Genel Kurul’da muhalefetimizi sürdüreceğiz en güçlü şekilde.

“Her gün kadınlar katledilmeye devam ediyor”

Her gün kadınlar katledilmeye devam ediyor. Kadınlar öldürülürken hiçbir farklılık gözetilmiyor; yaşı, eğitimi, ekonomik durumu… Kadın olmaları öldürülmeleri için yeterli. Devletin almadığı önlemler ve cezasızlık politikası ise cinayetlerin devamına katkı sağlıyor. En son Şebnem Şirin katledildi. İstanbul Sözleşmesini uygularken yargı ve kolluğun eli titriyordu. Şimdi Erdoğan sözleşmeden çekildiği için elleri rahat cezasızlık politikasını en üst düzeylere yükletiyorlar. Cellatlara sesleniyorum: Kesinlikle tükenmiyoruz, daha çok bileniyoruz. Mücadeleyi diri tutup cinayetleri durdurana kadar mücadeleye devam edeceğiz.

Günde 200-250 insanımız pandemide can veriyor, her gün neredeyse bir uçak düşüyor. Bu rakamlar karşısında iktidar pandemiyi yönetemiyor, gerekli tedbirleri alamıyor. 3’üncü aşı neden ertelendi, 12 yaş altı çocuklara neden aşı yapılmıyor? Sağlık Bakanın görevi sadece tablo açıklamak değildir. Halkın sağlığını temin etmek, gereken tedbirleri almaktır.

Eğitim Sen’in hazırladığı son raporda 32 il, 127 ilçe ve 24 köyde COVID salgını nedeniyle 798 sınıfın kapandığı belirtiliyor. Okullarda yaşanan vakalar ve kapanan sınıf bilgilerinin paylaşılmaması için eğitimciler uyarılıyor. İyi de bunlar açıklanmazsa, tedbir alınamaz. Milyonlarca veli endişeyle çocuklarını okula gönderiyor. Pandemi iktidarın gündeminden çıktı ama bizim gündemimizde olmaya devam edecek. SES ve Ankara Tabip Odası’nın çalışmasına göre 2021 sağlık bütçesinin % 19’u 13 şehir hastanesine ayrılmış durumda.

Sağlıksız bir bütçe ile bir müteahhit bütçesi ile karşı karşıyayız. 2021-2024’e kadar şehir hastanelerine ayrılan kira bedeliyle 39 şehir hastanesinin yapılması mümkün. SMA’lı hastaların aileleri her gün yardım kampanyası yapıyorlar. Ailelerin istedikleri para bunun yanında çok küçük bir rakam olarak kalıyor. Ama sosyal devlet orada yok. Şehir hastaneleri Sağlık Bakanlığının bütçesini kendisine çeken ama hizmeti azaltan bir sistem olarak orta yerde duruyor.

“Hastaneler yurttaşları yaşatmalı, sermayeyi değil”

Kamu Özel İşbirliği modeli ile yapılan şehir hastanelerine 3 milyar 43 milyon TL kira bedeli ödendiği ortaya çıktı. Bununla 3 hastane yapılabilir. Şehir hastaneleri iktidarın inşaat politikalarının bir başka versiyonu, bir hortumlama alanı olarak orta yerde duruyor. Yaşam ve sağlık hakkının bu şekilde ipotek altına alınması sosyal devlet ilkesiyle hiçbir şekilde bağdaşmıyor. Hastaneler insanı, yurttaşı yaşatmak üzerine inşa edilir, sermayeyi ve yandaşı yaşatmak için değil.

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Bakan Koca’dan Uyarı

Kovid 19’da son 24 saatte 28 bin 678 yeni vaka tespit edilirken, 217 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Artık hızlı tırmanışlar ve pikler görmüyoruz. Dramatik seyir yerine stabil, kontrolü kolay bir seyir var” dedi.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 356 bin 643 test yapılırken, 28 bin 678 yeni vaka tespit edildi. 217 kişi hayatını kaybederken, 29 bin 296 kişi sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan açıklama

Güncel verilerle ilgili değerlendirmesini sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı;

“Kimileri aşıdan beklenen sonucun alınamadığı kanısında. İkinci doz aşı oranı %75’i geçtiği halde vaka sayıları 30 bini aşabiliyor. Oysa aşıyla sağlanan önemli bir sonuç var. Artık hızlı tırmanışlar ve pikler görmüyoruz. Dramatik seyir yerine stabil, kontrolü kolay bir seyir var.”

Sağlık Bakanlığı’nın 31 Ekim verilerine göre, 347 bin 362 test yapılmıştı. Dün, 23 bin 948 vaka tespit edilirken, 201 kişi hayatını kaybetmiş ve 26 bin 175 kişi sağlığına kavuşmuştu.

Paylaşın

TOBB’dan Doğalgaz Zammına Tepki: Enflasyonu Artıracak

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, sosyal medya hesabından yaptığı açıklama ile doğalgaza yapılan yüzde 48 zamma tepki gösterdi.

Haber Merkezi / TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu, açıklamasında, “Türkiye’nin daha çok üretim, yatırım ve istihdama ihtiyacı var. Sanayide doğalgaza yapılan yüzde 48 zam üretim maliyetlerini ve enflasyonu artıracaktır. Üretim ve yatırıma daha fazla destek olup sanayimizin rekabet gücünü korumalıyız” ifadelerini kullandı.

Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ’nin (BOTAŞ) internet sitesinde kasım ayına ilişkin tarife tablosu yayınlandı. Buna göre, bu ay sanayi aboneleri için geçerli olacak tarife ekim ayındaki tarifeye göre 1000 metreküp doğalgaz için yüzde 48,40 artışla 3 bin 482 lira, elektrik üretim santrallerinin kullandığı 1000 metreküp doğalgaz için ise yüzde 46,82 artışla 4000 lira oldu.

BOTAŞ’tan konuya ilişkin yapılan açıklamada, “Konutlarda kullanılan doğalgaz tarifesinde kasım ayında bir değişiklik yapılmamıştır. Artan maliyetlerden dolayı büyük sanayi ve ticari kuruluşları abone grubuna yüzde 48,40 ve elektrik üretim amaçlı kullanılan doğalgaz tarifesine yüzde 46,82 oranında artış yapılmıştır” ifadelerine yer verildi.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Doğalgaz Ve LPG Zammı Tepkisi

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Doğalgaz ve LGP’ye gelen zamların ardından sosyal medya hesabından yaptığı açıklama ile zamlara tepki göstererek Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a seslendi.

Haber Merkezi / CHP Lideri Kılıçdaroğlu, açıklamasında, “Ey gözleri Biden’a gülen şahsım; milletimizin dertlerinden tümden habersizsin. Ne zaman bu ülke ile ilgilenmeyi düşünüyorsun? Yüzün bu ülkenin evlatlarına hiç gülmeyecek mi?” ifadesini kullandı. Kılıçdaroğlu, açıklamasında şunları söyledi;

“Zamlar durmuyor. Ekim’de 93 kuruş zamlanan LPG’ye 48 kuruş daha zam yolda. Doğalgaza %48 zam yapıp, yükü sanayiye yıktılar. Biliyorlar ki sanayici bunu ürünlere yansıtmaya mecbur. Sonra gelsin marketlere yaptıkları gibi, sanayicilere de karalamalar. Herkes suçlu, bunlar ak kaşık! Ey gözleri Biden’a gülen şahsım; milletimizin dertlerinden tümden habersizsin. Ne zaman bu ülke ile ilgilenmeyi düşünüyorsun? Yüzün bu ülkenin evlatlarına hiç gülmeyecek mi?”

Boru Hatları ile Petrol Taşıma AŞ (BOTAŞ), bu ay sanayi aboneleri için geçerli olacak tarife ekim ayındaki tarifeye göre 1000 metreküp doğalgaz için yüzde 48,40 artışla 3 bin 482 lira, elektrik üretim santrallerinin kullandığı 1000 metreküp doğalgaz için ise yüzde 46,82 artışla 4000 lira olduğunu açıklamıştı.

BOTAŞ, konuya ilişkin yapılan açıklamada ise, “Konutlarda kullanılan doğalgaz tarifesinde kasım ayında bir değişiklik yapılmamıştır. Artan maliyetlerden dolayı büyük sanayi ve ticari kuruluşları abone grubuna yüzde 48,40 ve elektrik üretim amaçlı kullanılan doğalgaz tarifesine yüzde 46,82 oranında artış yapılmıştır” ifadelerine yer vermişti.

Paylaşın

İstanbul’un Enflasyonu Belli Oldu: Yüzde 20.76

İTO’nun açıkladığı verilere göre, ekim ayında İstanbul’da perakende fiyatları aylık yüzde 3,29; yıllık bazda yüzde 20,76 artış gösterdi. Yine aynı dönemde İstanbul’da toptan fiyatlar aylık yüzde 2,76; yıllık bazda yüzde 29,12 arttı.

Haber Merkezi / İstanbul Ticaret Odası (İTO), İstanbul Ücretliler Geçinme İndeksi’ni ekim ayı verilerini açıkladı.

Buna göre İstanbul’da ekim ayında perakende fiyat hareketlerinin göstergesi olan İstanbul Ücretliler Geçinme İndeksi bir önceki aya göre yüzde 3,29, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 20,76, toptan fiyat hareketlerini yansıtan Toptan Eşya Fiyatları indeksi ise ekim ayında yüzde 2,76, bir önceki yılın aynı ayına göre ise yüzde 29,12 oranında arttı.

En yüksek artış gıda harcamalarında

Ekim ayında perakende fiyatlarda bir önceki aya göre; Gıda Harcamalarında yüzde 4,22, Kültür Eğitim ve Eğlence Harcamalarında yüzde 3,55, Konut Harcamalarında yüzde 3,25, Ev Eşyası Harcamalarında yüzde 2,62, Giyim Harcamalarında yüzde 2,41, Ulaştırma ve Haberleşme harcamalarında yüzde 1,14, Sağlık ve Kişisel Bakım Harcamalarında yüzde 0,24 ve Diğer Harcamalar grubunda 0,04 artış görüldü.

Ekim 2021’de Toptan fiyatlarda bir önceki aya göre; Madenler Grubunda yüzde 6,50, Yakacak ve Enerji Maddeleri Grubunda yüzde 6,49, Gıda Maddeleri grubunda yüzde 4,16, İnşaat Malzemeleri Grubunda yüzde 2,32, Kimyevi Maddeler Grubunda yüzde 1,65, Mensucat Grubunda yüzde 0,97, artış görülürken, İşlenmemiş Maddeler Grubunda yüzde 1,64, azalış görüldü.

Paylaşın

HDP’li Oluç’tan ‘Cumhurbaşkanı Adayı’ açıklaması

HDP’li Saruhan Oluç, Cumhurbaşkanı seçiminde partisinin izleyeceği yol üzerinde yaptığı değerlendirmede, “Cumhurbaşkanlığı seçimi için yüzde 50 artı 1 gerekiyor. Biz isimden önce seçilecek kişinin yapması gerekenlerin neler olduğunu tartışmak istiyoruz. İlkeler diye sıraladığımız, esas itibarıyla yeni bir başlangıcın ilkeleridir. Bu 11 maddeyi onun için  yazdık. Yani bunun üzerinden bir müzakere yürütülecek” ifadelerini kullandı.

‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ ve ‘Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’ tartışmalarına da değinen HDP’li Oluç, “Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin demokratik olmadığını hep söylüyoruz. Bunun değişmesi gerekiyor. Bunun değişmesi de öyle bir günde olacak bir şey değil. Dolayısıyla bunun için de bir geçiş sürecine ihtiyaç var. Güçlü demokrasinin inşa edilmesine ihtiyaç var. Hukukun üstünlüğünün sağlanmasına ihtiyaç var. O yüzden elbette siyasette kişiler önemlidir fakat Türkiye her şeyi kişiler üzerinden tarif etmeye çok meraklı, çok hevesli. Fakat olması gereken diğeridir. Yani ilkelerde anlaşma yapılması” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Politikyol’dan Mahmut Aydın’a gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Saruhan Oluç’un yaptığı açıklamalar şöyle;

-CHP’nin Suriye-Irak tezkeresine hayır oyu vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Çok önemli bir tutum olduğunu düşünüyorum. Şu nedenle; bu mesele iktidarın oyuncağı haline gelmiş durumda, özellikle Suriye-Irak. Libya da var tabii. Bu tezkereler sayesinde iktidar iç politikada kendi durumunu sağlamlaştırmaya çalışıyor ve bunları kullanıyor. Bu seferki üstelik 2 senelik bir tezkereydi. Her sene bir kere uzatılır. İki sene olması üstelik de 2023 Haziran’ında genel seçim olacaksa, onun bile ötesine geçen bir tezkere. Dolayısıyla yeni oluşacak meclisin de ipotek altına alınması anlamına geliyor. Ve niye iki sene? Bunun cevabı yok ortada. Genel kurulda da sorduk cevap veremediler.

Büyük ihtimalle gelecek ekim ayında artık Türkiye tamamen seçim ortamına gireceği için kendi milletvekillerini bile bu konuda toparlayamayacaklarını düşünüyorlar. Dolayısıyla böyle bir yola başvurdular. Bu bile şunu gösteriyor bize: Bu tezkere aslında tamamen bir seçim aracı olarak kullanılan bir şey. İkincisi, konuşmalarımızda da söyledik; bir komşumuzda iç savaş var 11 yıldır sürüyor ve iktidar bu iç savaşa sürekli benzin döküyor.

“Dış politika açısından da çok önemli”

Oyun kurucu değil, oyun bozucu oluyor ve Suriye rejiminin ortaya çıkmasını sağlayacak , diyalog ve müzakere kanallarını açacak, bu iç savaşın diyalog ve görüşmeler yoluyla, barışla sonuçlanmasını sağlayacak adımlar atmak yerine, orada vekalet savaşları sürdürüyor. Özgür Suriye Ordusu adı altında ya da El Nusra’dan HTŞ’ye kadar El Kaide türevi ne kadar yapı varsa onlarla ilişki kurarak, kendi bekasını sağlamak için manipülasyon yapıyor sürekli. Bütün bu açılardan baktığımızda; yani bu durumu CHP’nin de görmüş olması ve buna ilişkin tutum almış olması iç politika açısından da çok önemli, dış politika açısından da çok önemli.

Yani Türkiye Ortadoğu’da sürekli ateşe benzin döken bir iktidarla nereye kadar gidebilir? Bütün dış politikası yanlış olan bir iktidarla. Sadece Ortadoğu’da değil, Irak-Suriye’de değil, Doğu Akdeniz’de de yanlış yaptılar. Mısır’la ilişkilerde yanlış yaptılar. Ege’de yanlış yapıyorlar. ABD ve Rusya ile ilişkilerde yanlış yapıyorlar. Pinpon topu diplomasisi diyorum ben. Ana muhalefet partisi tarafından buna dur denmiş olması değerli bir adımdır. En azından toplumun aydınlatılması bakımımdan. Tezkere, yine çoğunluğa sahip oldukları için AKP ve MHP oylarıyla geçti. Ama toplumun önemli bir kesiminin aydınlatılması ve bu oyunun iktidarın kendi bekasını sürdürmek için planlandığının açığa çıkması açısından ben çok önemli bir adım olduğunu doğrusu düşünüyorum.

– 10 ülke büyükelçisi Osman Kavala için AİHM Kararının uygulanmasını isteyen bir bildiri yayınladı. Cumhurbaşkanı bu elçilerin istenmeyen kişi ilan edileceğini açıkladı. Sonrasında yaşananları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu aslında dış politika açısından baktığımızda büyük bir skandal aslında. Bir ülkenin cumhurbaşkanı akıl dışı bir söz kullanıyor ve 10 ülkenin büyükelçisini istenmeyen kişi ilan etmeye kalkışıyor. Yani savaş durumunda bile çok zor atılacak bir adım. “Öfke baldan tatlıdır” sözü var. Bunlar da öfkelenerek dış politika yapacaklarını zannediyorlar. Zaten Türkiye’de dış politikanın çökmüş olmasının nedeni budur. Birinci dereceden sorumlu Recep Tayyip Erdoğan’dır, AKP Genel Başkanı. İkinci dereceden sorumlu da Mevlüt Çavuşoğlu’dur.

Dış politikada, diplomasi arka plana itildi. Bütün dış politika kabadayılık, höt söt, askeri operasyonlar, askeri güç gösterme operasyonları… Böyle bir şey olur mu? Dış politika dediğiniz; güçlü diplomasi, güçlü diyalog, müzakere yoksa niye var? Erdoğan’ın uluslararası alanda herhangi bir inandırıcılığı kalmış mıdır? Kalmamıştır doğal olarak. Büyükelçi meselesi de öyle bir skandal yani. Siz bakmayın o söylenenlere. Büyükelçilerin daha sonra açıkladıkları 41. Maddeye uyuyoruz dedikleri şey… Zaten uyduklarını söylüyorlar. Zaten buna uyarak çalışmamızı sürdürüyoruz diyorlar. Orada çeviri oyunu yaparak sanki büyükelçiler geri adım attı… Halbuki öyle değil. Aslında kuyuya düşmüş olan iktidara ip attılar gel seni çıkartalım buradan diye.

Yani iktidarın zafer çığlıkları ‘geri adım attırdık’ falan onların hepsi hikaye. Bütün dünya gerçeği gördü. İp attılar kuyudan alıp çıkardılar o iktidarı. Neyin karşılığında bunu yaptıklarını bilmiyoruz, onu göreceğiz önümüzdeki günlerde. Son nokta şu; büyükelçileri eleştirebilirsiniz bir şey demiyorum ama mesele büyükelçiler meselesi değil. AİHM’e Türkiye üyedir ve AİHM’in kararlarına uyacağının garantisini vermiştir. Ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesine Türkiye tarafıdır. 46. Maddesine göre de AİHM kararları üye olanlar açısından bağlayıcıdır. Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yükümlülüğüdür bu kararları yerine getirmek. AİHM kararları böyle kararlardır. Doğrudan doğruya şikayet eden kişi AİHM’e giden kişi, kişisel başvurusunu devlet aleyhine yapar, devlete dava açar ‘ihlal ettiler benim hakkımı’ diye. Ve karar verildiği zaman da onun muhatabı devlettir.

Şimdi dolayısıyla AİHM Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş kararlarını verdi. Bunun uygulanmasını sağlaması gereken Türkiye Cumhuriyeti Devleti ve yürütmesidir esas itibarıyla. Elçiler de bunu hatırlatıyorlar. Elçiler aslında yapmaları gerekeni yapıyorlar. Hadi diyelim ki bunu Türkiye’de Ankara’da yapmasalar da Strazburg’da ya da Brüksel’de yapsalardı aynı şey yine. Yani bunun arasında bir fark yok. Hatırlatıyorlar bunu. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi yılda 4 kere toplanıyor ve “Bu kararlar uygulansın” diye uyarı yaptılar. Şimdi tekrar toplanacaklar Kasım sonunda. Orada artık bir yaptırıma dönüşüp dönüşmeyeceği konuşulacak. Durum bu… İktidar ne anlatıyor kime anlatıyor? Yani AİHM kararlarını uygulaması gereken, Demirtaş’ı, Kavala’yı serbest bırakması gereken bu iktidardır. Yani kimseye söyleyecek en ufak bir lafları yoktur.

Hukuksuzluk yapıyorlar, uluslararası anlaşmayı imzalamış uymuyorlar. Anayasanın 90. Maddesini açıkça çiğniyorlar ve anayasa suçu işliyorlar. 90.madde ‘uluslararası anlaşmalar yerel hukukla çelişki haline düştüğü anda geçerli olan uluslararası anlaşmalardır amir hüküm budur’ der. Her gün 90. Maddesini de çiğniyorlar. Böyle bir iktidarla karşı karşıyayız. Onun için büyükelçiler meselesinden bir zafer çıkarmaya çalışmaları kesinlikle doğru olmayan bir şeydir. Bütün dünya gördü, biliyor. Tekrar söyleyeyim; kuyuya düştüler öfkeli çıkış yüzünden. İp attılar, Amerika ip attı onlara o ipe sarılıp kuyudan çıktılar durum budur. Maalesef Türkiye’yi bu iktidar bu hale düşürmüştür.

-Türkiye’nin OECD’nin “gri listesine” alındı. Neden bu listeye alındı Türkiye?

Bu, adım adım iktidarın Türkiye’yi getirdiği bir durumdur. Çünkü, bu FATF, OECD’nin bir kuruluşu. Türkiye’nin de tanıdığı ve BM’de de bağı olan bir kuruluş.  BM kararlarının da aynı zamanda uygulanmasını denetleyen bir kurum. O kadar göstere göstere geldi ki bu. Türkiye 2019’da FATF’ye sözler verdi. Kara para aklanması ve terörizmin finansmanı ile ilgili. 2019’da ‘ben şunları yapacağım’ diye madde madde sıraladı söz verdi. Çünkü uzun zamandır uyarı alıyorlardı. O söylediklerinin hiçbirini yapmadılar. Sonra geçtiğimiz yıl sonunda alelacele bir gün Hazine ve Maliye Bakanı meclise geldi bir kanun teklifiyle. ‘Bu FATF’nin istediği kanun teklifi’ diye getirdiler önümüze. Ve ‘30 Aralık 2020’den önce bunu çıkarmamız lazım’ diye getirdiler.

Biz o zaman baktık kanun teklifine; FATF uluslararası bir kuruluş tabii ki. BM kararlarının uygulanabilmesi için bir kanun teklifinin hazırlanması makul. Çıkarılması gerekir, geç kalınmış bir şey. Korkuyorlardı ‘gri listeye alınırız’ diye. Bu ne demek? Yabancı yatırım gelmemeye başlıyor. Biz o zaman dedik ki ‘getirdiğiniz bu kanun teklifi bu talepleri tam olarak karşılamıyor yeterli değil.’ İkincisi, bunlar çok yaratıcı ve cin fikirli ya… İçine Türkiye’deki STK’lara kayyum atayabilmek için ve onların çalışmalarını engelleyebilmek için bazı maddeler koydular. Sanki Türkiye’deki STK’lar, dernekler falan bir terör finansmanı yapıyormuş gibi maddeler koydular. Biz dedik ki ‘bu FATF’nin istediği kanunla bu maddelerin alakası yok’ itiraz ettik dinlemediler bizi.

“Türkiye’yi bu duruma bu iktidar getirmiştir”

Sonra şubat ayında FATF kanun teklifi çıktı kanunlaştı. FATF bir rapor gönderdi 9 sayfalık. Diyor ki ‘Siz bunu yaptınız ama işte burada bazı konular eksik kalmış, ihtiyaç olan bazı konular eksik kalmış. Bir de üstelik STK’lar hiç bizimle alakası olmayan bir konu…’ FATF’nin ilgilendiği konu şu: BM hangi örgütleri terör listesine aldıysa onların finansmanı ile ilgili bu işler yapılıyor ve diyor ki ‘STK’larla yaptığınız iş aslında bizim talep ettiğimiz bir şey değil yanlıştır.’ Ayrıca Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri bir mektup yazdı bu konuda . Sonunda adım adım gri listeye alınma noktasına geldiler. Bu iktidar getirmiştir Türkiye’yi bu duruma.

Bunun başka bir yerle alakası yoktur. Sonuçta şimdi ne oldu? Gri listedeyiz. Esas önemli olan şu FATF Başkanı bu gri liste kararını açıklarken Türkiye’nin listeye alınması konusunda bazı cümleler kuruyor. Diyor ki ‘siz IŞİD ve El Kaide’nin finansmanı ile ilgili bunu engellemek için gerekli adımları atmıyorsunuz.’ Aslında diplomatik bir dille ifade edilmiş diyor ki ‘siz IŞİD ve EL Kaide’nin finansmanını önlemiyorsunuz, buna göz yumuyorsunuz, yol veriyorsunuz…’ Bu kadar ağır bir suçlama ile Türkiye’yi gri listeye aldılar. Bunun sebebi iktidardır. Başka bir sebebi yok bunun ve Türkiye’yi bu hale getirdiler.

İşte biz Suriye-Irak tezkeresine ‘hayır’ derken bütün bunları da anlatarak hayır dedik. O tezkereler Türkiye’yi bu hale getirdi. O tezkereler, Türkiye’nin bütün oradaki El Kaide türevi ve artığı ne kadar örgüt varsa, El Nusra’dan HTŞ’ye kadar oradaki bütün örgütlerin insan hakları ihlalleri, savaş suçları gibi uluslararası alanda yargılama konusu olacak adımlarına niye destek veriyorsunuz diye soranlara, bu iktidarın vereceği hiç  bir cevap yok esas itibarıyla. Sorun buradan kaynaklanıyor.

-3. Yol adıyla yeni bir ittifak çıkışı yaptınız. Partiniz Anadolu’da çeşitli yerlerde görüşmelere başladı. Çalışmalar hangi aşamada? TİP ve TKP gibi sol partilerle görüşmeleriniz var mı?

Biz biliyorsunuz bir deklarasyon yayınladık geçtiğimiz ayın 27’sinde. Orada birçok şeyi anlattık. Parlamento seçimleriyle ilgili bizim herhangi bir kurulu ittifak arasında bir arayışımız olmadığını söyledik. Ama bizim uzun zamandır ‘demokrasi ittifakı’ adı altında bir çalışmamız olduğunu orada da ifade ettik ve bu demokrasi ittifakının gerçekleşmesi için de her türlü adımı atacağımızı söyledik. Bu şu anlama geliyor; var olan ittifaklar dışında bir parlamento seçimlerini hedefleyen bir ittifaktan söz ediyoruz. Ve bunu da sadece seçimlerle ilgili düşünmüyoruz yani çok önceden söylediğimiz bir konu.

Hem seçimlere kadar giden süreçte demokrasi mücadelesi açısından bunu önemsiyoruz hem de seçimlerden sonra bir iktidar değişikliği gündeme geldiğinde, yeni bir başlangıç yapılacaksa o zaman yeni başlangıcın yapılabilmesini sağlamak. Atılacak adımları denetlemek, teşvik etmek konularında güçlü bir demokrasi ittifakının çok önemli oluğunu düşünüyoruz. Türkiye’de seçimler oldu bitti her şey geçti diye bir durum yok. Çok önemli, seçimlerden sonra yaşanacak bir süreç karşımızda duruyor olacak.

Dolayısıyla bu demokrasi ittifakı uzun vadeli bir durumdur ve esas itibarıyla bizim 11 maddede sıraladığımız, deklarasyonumuzda sıraladığımız konuları da kapsayan bir mücadele ortaklığıdır. Onun çalışmaları sürüyor. Geçtiğimiz haftalarda ziyaretleri yaptık. Partilerle görüşmeleri yaptık, sürdürüyoruz. Belli bir aşamada kamu oyu ile paylaşılacaktır. Dediğim gibi, yani bu sadece seçimlerle ilgili bir konu değil. Daha geniş bir çerçevede ele aldığımız bir konudur esas itibarıyla.

Çünkü başka türlü Türkiye’de demokratik değişim ve dönüşüm yaşanacaksa, demokrasiyi hedefleyenler; bunun için mücadele edenlerin de ortaklığı sağlaması, hem seçim öncesi hem seçim sonrası çok önemlidir diye düşünüyoruz. Bu çerçevede hem parlamento dışı siyasi partiler, parlamento içi siyasi partiler, STK’lar, dernekler yani demokratik kitle örgütleri çok geniş bir yelpazeden meseleye bakıyoruz. Yurttaş girişimleri de var sadece bir kaç siyasi parti ile sınırlı değil.

-Cumhurbaşkanı adayınız var mı adı belirlediniz mi?

Hayır hayır… 27 Eylül’deki deklarasyonda zaten bunu söyledik. Cumhurbaşkanlığı seçimi için yüzde 50 artı 1 gerekiyor. Biz isimden önce seçilecek kişinin yapması gerekenlerin neler olduğunu tartışmak istiyoruz. İlkeler diye sıraladığımız, esas itibarıyla yeni bir başlangıcın ilkeleridir. Bu 11 maddeyi onun için  yazdık. Yani bunun üzerinden bir müzakere yürütülecek.

-O zaman başka bir ittifaktaki bir aday sizin taleplerinizi ve demokratik ilkeleri karşılayacak ilkeler ortaya koyarsa o zaman destek çıkabilirsiniz?

Elbette ki bunların hepsi mümkün. Biz zaten dedik: Siyasi aktörlerle bu ilkeleri; bizim kendi ilkelerimiz diye ilan ettiğimiz ilkeleri, müzakere etmek istiyoruz. Yani bizim ilkelerimiz değişmezdir anlamında değil elbet. Burada eksikler varsa tamamlanması, yanlışlar varsa düzeltilmesi… Müzakere böyle bir şeydir zaten. Dolayısıyla biz siyasi aktörlerle bunu müzakere edeceğiz ‘ama yeni bir başlangıç için yapılması gereken işler bunlardır bizim şu aşamada gördüğümüz’ dedik.

-Türkiye ilk kez liderler bazlı değil ilkeler bazlı seçime mi gidecek?

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin demokratik olmadığını hep söylüyoruz. Bunun değişmesi gerekiyor. Bunun değişmesi de öyle bir günde olacak bir şey değil. Dolayısıyla bunun için de bir geçiş sürecine ihtiyaç var. Güçlü demokrasinin inşa edilmesine ihtiyaç var. Hukukun üstünlüğünün sağlanmasına ihtiyaç var. O yüzden elbette siyasette kişiler önemlidir fakat Türkiye her şeyi kişiler üzerinden tarif etmeye çok meraklı, çok hevesli. Fakat olması gereken diğeridir. Yani ilkelerde anlaşmak yapılması. Gerekenlerde anlaşmak ve bunun tabii değişime de açık olması…

Hani kapanmış bitmiş bir şey anlamında söylemiyorum bunu, o anlamda bunu önemsiyoruz doğrusu. Başka türlü bu geçiş süreci sağlıklı bir şekilde atlatılamaz. O zaman zihniyette bir farklılık yaratmış olmazsınız. Yani tek adam rejimi olmasın diyoruz o tek adam kötü bu tek adam iyi olmaz. Biz sistemin demokratik olmadığını ve değişmesi gerektiğini düşünüyoruz. Mesele kişilerle ilgili değildir. O yüzden de biz şu aşamada isim tartışmayı kesinlikle doğru bulmuyoruz ayrıca biliyorsunuz bu tür şeylerde ilk önce ortaya atılan isimler en çok yıpranan isimlerdir muhalefetin de bu konuda dikkatli olması gerektiğini hep söylüyoruz.

-AKP kanadından yeni bir Kürt açılımı bekliyor musunuz? Özellikle iktidar tarafından böyle bir görüşme talebi gelirse hazır mısınız, bunun işaretini alıyor musunuz?

Bunun bir işareti yok öyle bir ihtimal de doğrusu biz görmüyoruz. Siz AKP kanadı diyorsunuz ama iktidarda Cumhur ittifakı var. Bu kanat iyi bu kanat kötü anlamında söylemiyorum  bir ittifak var. O ittifak iktidarı sürdürüyor ve iktidarın attığı adımlar var. Siz, bir taraftan demokratik siyaset alanında HDP’yi kapatmak yoluyla tasfiye etmeye çalışacaksınız, HDP’nin 450’den fazla çeşitli düzeylerde seçilmiş milletvekili, belediye eş başkanı, parti yöneticisi, parti meclisi ve MYK üyelerini siyasi yasaklı hale getirmeye çalışacaksınız, yani tam bir tasfiye operasyonu… Aslında demokratik siyaset alanına silmeye çalışacaksınız, iktidar yapıyor bunu. Kim açtı kapatma davasını, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı. Kim direktif verdi, iktidarın bir ortağı, öbürü de sustu.

Şimdi bir taraftan bunu yapacaksınız, bir taraftan 6-8 Ekim Kobani davasını 6 sene sonra açacaksınız ve 6 senedir sokaklarda gezen, dolaşan, işinde gücünde olan insanları, 6 sene sonra tutuklu olarak yargılamaya başlayacaksınız. 6 senedir madem suçlulardı niye sokaklarda  dolaşıyorlardı? Onların da hepsini 37-38’er kere ağırlaştırılmış müebbetle cezalandırmak isteyeceksiniz. Bütün bunları yapan bir iktidar var karşımızda. Üstelik de o iktidarın en tepesindeki yürütmenin başı da ‘Kürt sorunu yoktur’ diyecek. Onun için bu soru bizim için çok gerçekçi değil. Herhangi bir analizimiz de böyle bir ihtimal görmüyoruz doğrusu.

Biz ama Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümünü çok önemsiyoruz. Bu çözümün demokratik siyaset alanındaki sözcüsü, muhatabı olduğumuzu söylüyoruz. Demokratik çözümün gerçekleşmesinin yerinin Ankara ve meclis olduğunu, müzakere ve diyaloğun çok önemli olduğunu vurguluyoruz. Mecliste bu adımları hep birlikte atalım diyoruz. Bu konudaki tutumumuzu sürdüreceğiz. Dolayısıyla biz bir çözüm gücü, çözüm iradesi ve bunun peşinde ısrarla mücadele eden bir parti olma  durumumuzdan asla vazgeçmeyeceğiz. Bütün tasfiye operasyonlarına rağmen bu konudaki kararlılığımızı sürdüreceğiz. Çözümü de Türkiye’de, Ankara’da ve Mecliste gerçekleştirmek için her türlü fedakarlığı da yapacağız bu konudaki kararlılığımızdan en ufak bir geri adım yoktur.

Paylaşın

Nijerya Ordusu’ndan ‘Boko Haram’a Operasyon: 37 ölü

Nijerya Ordu Sözcüsü Onyema Nwachukwu, askeri birliklerin 30 Ekim’de Borno eyaletin Sambisa ormanında Boko Haram’a yönelik “Hadin Kai” operasyonunda 37 örgüt üyesinin etkisiz hale getirildiğini açıkladı.

Haber Merkezi / Ordu Sözcüsü Nwachukwu, açıklamasının devamında, operasyonda silahlar, araçlar, petrol ürünleri ve önemli mühimmatın da ele geçirildiğini ifade etti.

Boko Haram, tam ismiyle Cemaat-i ehl-i sünneti’t davet’ü-l ve’l-cihad (جماعة أهل السنة للدعوة والجهاد), 2002 yılında Nijerya’nın Borno eyaletinde Muhammed Yusuf tarafından kurulan şeriat yanlısı radikal İslamcı silahlı örgüt.

Örgüt, özellikle şeriat hükümlerinin geçerli olduğu Nijerya’nın kuzey kesiminde daha etkili konumdadır. Boko Haram örgütü binlerce insanı öldürme, kent ve kiliseleri yakma, göçlere sebep olma, genç kızları dini gerekçelerle kaçırıp satma gibi pek çok eylemle gündeme gelmiştir.

Boko Haram, ilk olarak 2004 yılında Kamerun sınırı yakınlarında Nijerya polisiyle girdiği çatışmada 28 üyesini kaybetti. Üç yıl sonra, 2007 yılının Eylül ayında Boko Haram ile Nijerya polisi arasında çıkan çatışma sonrası, Nijeryalı 11 subay öldürüldü.

Özellikle polis merkezleri başta olmak üzere kamu binalarını hedef alan örgüt, 2009 yılında yüzlerce kişinin ölümüne sebep oldu. Temmuz 2009 boyunca Boko Haram’ın polis istasyonlarına karşı saldırıları devam etti.

Bu dönemde Nijerya’nın kuzeyinde 700’ü aşkın insan Boko Haram militanlarınca öldürüldü ve 3000’den fazla insan bu olaylar sonrasında göç etmek zorunda kaldı. Nijerya ordusu, 2009 yılında örgüt üyelerinin bulunduğu camiye baskın düzenledi, 20 Boko Haram militanı öldü.

Boko Haram’ın ses getiren bazı eylemleri;

26 Ağustos 2011’de Nijerya’nın başkenti Abuja kentindeki Birleşmiş Milletler binasına bombalı araçla saldırı düzenledi ve bu saldırı sonrası 18 kişi hayatını kaybetti. Yine 25 Aralık 20011’de  Noel için toplanılan kilise cemaatine bombalı saldırı düzenleyen örgüt, 40’tan fazla kişinin ölümüne neden oldu.

2014 Nisanı: Nijerya’nın kuzeydoğusunda bulunan Borno eyaletindeki bir kasabada en az 300 kız öğrenciyi silah zoruyla kaçırdı. 2 Ağustos 2020: Kamerun’un kuzeyindeki bir mülteci kampına el bombalarıyla saldırdı, 15 kişi öldü.

Paylaşın

Babacan: Ev Kadınları Yirmi Yılın En Zor Zamanlarını Geçiriyor

Partisinin Fatih ilçe kongresinde konuşan DEVA Lideri Babacan, “Çalışsın çalışmasın, bizim ülkemizin ev ekonomisi aslında kadınların elinde. Mutfağı da evi de kadınlar çekip çeviriyor. Özellikle, emeği görülmeyen ev kadınları, yani tüm emeğini hane içine vakfeden kadınlar, son yirmi yılın en zor zamanlarını geçiriyorlar. Alım gücünün düşmesini iliklerine kadar hissediyorlar” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, İstanbul’da partisinin Fatih ilçe kongresinde konuştu. Konuşmasında kadın haklarına vurgu yapan Babacan, kadınları partisine davet ederek şu ifadeleri kullandı:

“Kadınların siyasetteki ve toplumdaki yerini hak ettikleri gibi güçlendireceğiz. Hedefimiz her alanda eşitlik. Ülkemizin içinde olduğu çoklu krizden kurtuluşun yolu kadınların aklıdır. Ekonomik dar boğazdan, politik sıkışmışlıktan kurtuluş yolu kadınların fikridir. Hukuksuzluktan, şiddetten kurtuluşun yolu kadınların emeğidir.

“Erdoğan, kendi başbakanlığı döneminde, Türkiye’nin öncülüğünde, İstanbul’da imzaya açılan, adı ‘İstanbul’ olan, tek amacı da kadına şiddeti önlemek olan bir sözleşmeden ansızın çekiliverdi.Her mahalleden kadın ses çıkardı. Dindar, muhafazakâr kadınlar, AK Partili kadınlar da tepki gösterdi. ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ demeden, eleştiri oklarını göğüslemek pahasına sözleşmeyi savundular. Erdoğan, o birlikte yola çıktığı, 1994, 2002 zaferlerini kendisine kazandıran kadınları dinlemedi, fikirlerine önem vermedi.

Bir zamanlar kendisini zirveye taşıyan kadınlar artık elini Erdoğan’dan çekiyor. Bunu meydanlarda, araştırmalarda, sokakta görüyoruz. Kulaktan kulağa Sayın Erdoğan’a duyuralım. Malum, kendisi artık sokağa pek çıkmadığı için olanlardan haberdar değil.

“Erkeklerin kadınlara yönelik hadsiz nasihatleri arttı”

Senelerce bu ülkede laiklik, kadınların kıyafeti üzerinden tartışıldı. Erkekler rahat tabii. Kadınların başındaki örtüyle kavga ettiler. Gün oldu, devran döndü, kadınların kılık kıyafetiyle kavgaya tutuşan bir başka zihniyet peyda oldu. Kullanılan bu dil, tüm toplumu etkiledi. Erkeklerin kadınlara yönelik baskıları, hadsiz nasihatleri arttı. Erkeklerin her konuda kadınlara kuracağı bir baskı, durduk yere vereceği tavsiyeler oldu. Buradan iktidara ve kadınlara dil uzatan herkese net bir şekilde sesleniyoruz: Kadınları rahat bırakmanın zamanı geldi.

Kıyafeti yüzünden taciz edilen kadınların yanındayız. Hayat tarzı, dini, inancı, etnik kimliği nedeniyle dışlanan, işe alınmayan, daha az ücret alan bütün kadınların yanındayız. Şiddet mağduru olan her kadının, ‘Kimlerden? Üzerinde ne vardı? Saat kaçta neredeydi?’ demeden yanındayız. Kadına karşı şiddet faillerinin tümü, hukuk önünde hesap verene kadar kadınların yanındayız. İstanbul Sözleşmesi’nin yanındayız. Netliğimizi ve cesaretimizi iktidarın baskıcı politikalarına karşı sesini gür çıkaran, çeşitliliğini koruyarak her kesime seslenmeyi başaran, hiçbir şekilde amacından vazgeçmeyen kadın hareketinden alıyoruz.

“Hıncını kadınlardan alan tüm rövanşist uygulamaları reddediyoruz”

Rövanşist hislerle sopa sallayanların dilinden endişe eden kadınlar, kat sayı korkusunu da hâlâ yaşıyor. Geçmişte o yanlış uygulamadan en çok zarar gören yine kadınlar olmuştu. Eğitim hayatları engellenmişti. O yüzden mahalle ayrımı yapan, ‘öteki’ne kızıp hıncını kadınlardan alan, tüm bu rövanşist uygulamaları reddediyoruz. Kimsenin endişesi olmasın, biz bu çağdışı uygulamalara geçit vermeyiz, vermeyeceğiz.

Kadınların, partinin ana kademelerinden kopuk, izole bir şekilde siyaset yapmalarının artık karşılığı yok. Kadınların, siyasette hak ettikleri yeri bulmaları için, özel bir gayret içinde olmamız gerektiğinin bilincindeyiz. Bu ülke, kadın mücadelesini iyi bilir. Halide Edip’i iyi bilir. ‘Bize vermeseler de biz alacağız. Hak azmindir, liyakatindir’ diyen Nezihe Muhiddin’i iyi bilir. Biz o yüzden bu mücadeleyi kadın-erkek yan yana veriyoruz. Ülkemizi, içinde bulunduğu bu karanlık tünelden, ancak yan yana olursak çıkartabileceğimizi iyi biliyoruz.

“Ev kadınları yirmi yılın en zor zamanlarını geçiriyor”

Kadınların emeği, daha alınlarındaki ter kurumadan eriyip gidiyor. Çalışsın çalışmasın, bizim ülkemizin ev ekonomisi aslında kadınların elinde. Mutfağı da evi de kadınlar çekip çeviriyor.Özellikle, emeği görülmeyen ev kadınları, yani tüm emeğini hane içine vakfeden kadınlar, son yirmi yılın en zor zamanlarını geçiriyorlar. Alım gücünün düşmesini iliklerine kadar hissediyorlar.

Esenyurt’ta kurduğumuz meydana terlikleriyle gelen kadınlar vardı. Terlikli kadın ne demek? Maddi durumu iyi olmadığı için kendisine değil, önce çocuklarına, torunlarına ayakkabı alınan haneler demek. Bugün de yanımızdalar, yarın da yanımızda olacaklar. Çünkü umut burada yeşeriyor. DEVA Partisi terlikli teyzelerin, terlikli kadınların umudunu büyütüyor.

STEM denilen alan var: Fen, teknoloji, mühendislik, matematik. Kız çocuklarının bu dört alana daha fazla ilgi duyması için özel çaba gerekiyor. Çünkü bu dört alan maalesef daha çok erkek çocukların ilgi gösterdiği alanlar. Kız çocuklarımızı bu alana yöneltmemiz gerekiyor.”

Paylaşın

Bakan Koca’dan Kritik ‘Yüz Yüze Eğitim’ Açıklaması

Sosyal Medya hesabından bir açıklama yapan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, “Okulların kapanması ihtimalinden söz eden bir habere rastladım. Haber yanlıştır. Bilim Kurulumuzun böyle bir gündemi yok. Kurul üyesi bir arkadaşımızın aşının önemini vurgularken seçtiği ifade yanlış anlaşılmış. Öğrencilerimize başarı dolu hafta diliyoruz” dedi.

Haber Merkezi / Bakan Koca, Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Alper Şener’in “Günlük 60 bin, 70 bin vaka sayılarına sıçrama olması durumunda ise yeniden kapanma, okulların kapanması gibi tabloları gündeme gelme durumu söz konusu olabilir” açıklamasıyla ilgili açıklamada buluundu.

Bakan Koca, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamasında, “Okulların kapanması ihtimalinden söz eden bir habere rastladım. Haber yanlıştır. Bilim Kurulumuzun böyle bir gündemi yok. Kurul üyesi bir arkadaşımızın aşının önemini vurgularken seçtiği ifade yanlış anlaşılmış. Öğrencilerimize başarı dolu hafta diliyoruz” ifadelerini kullandı.

Paylaşın