Akşener, Erdoğan’a Seslendi: Vakit Sandık Vakti

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Konuşmasının büyük bir bölümünü ekonomik sorunlara ayıran Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a seslenerek, “‘Vakit Türkiye vaktidir’ diye iş başına gelenlerin artık bu milletin yakasından düşme vakti de geldi çattı. Haydi Sayın Erdoğan vakit tamam. Artık vakit hesap vakti, artık vakit sandık vakti.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Konuşmasında Merkez Bankası’na da değinen Akşener, “Milletimiz perişan oluyor. Maliye Bakanı zaten ortada yok. Sen ise sadece seyrediyorsun. Merkez Bankası Başkanı seyrediyor. Bu arkadaş bir de çıkmış ‘125 milyar dolar rezervimiz var’ diyor. Madem o kadar rezervin var müdahale etsene. Niye doların artışına seyirci kalıyorsun. Edemez. Çünkü rezervler Merkez Bankası’nın değil. 128 milyar doları çatır çatır yediler. Merkez Bankası da tam takır kuru bakır kaldı. Merkez Bankası’nın net rezervi maalesef eksi 43 milyar dolar. Her seferinde söyledik, uyardık, bugün burada yine tekrar ediyorum. Merkez Bankası gücünü itibarından alır, itibarı da bağımsızlığından gelir. Türkiye’nin en güzide kurumunda ne bağımsızlık kaldı ne de itibar” dedi.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet sistemini ilişkin, “Arkadaş bizlere dolarla, enflasyonla nasıl mücadele edilir gösterecekti değil mi? Bankalar, hazine, maliye hatta Merkez Bankası onun yetkisinde… Peki ya etki? Dolar 10 liraya koşuyor, işsizlik almış başını gitmiş. İşte size partili cumhurbaşkanlığı ile uçan Türkiye. Merkez Bankası başkanları artık mevsimlik işçi oldular. Sayın Erdoğan, sen bildiğini okumaya, sorumsuzca konuşmaya devam ettikçe dolar artıyor. Dolar arttıkça milletimizin alım gücü düşüyor. Dolar arttıkça çiftçinin mazotu, tohumu zamlanıyor” ifadelerini kullanan Akşener, grup toplantısında özetle şunları söyledi;

“Sayın Erdoğan üç yıl önce “Ver yetkiyi, gör etkiyi” demişti. Bize faizle nasıl mücadele edilir gösterecekti. Dolar 10 liraya konuşuyor. İşte size partili cumhurbaşkanlığıyla uçan Türkiye, İşte Erdoğan’ın 3 yılda etkisi.

Bağımsız olması gereken Merkez Bankası bile onun kontrolünde. Merkez Bankası başkanını da değiştiriyor. Yazlık MB başkanı ayrı kışlık MB ayrı… Her sezona ayrı bir başkanla giriyoruz. Görev süreleri dört yıl Merkez Bankası başkanları Sayın Erdoğan sayesinde mevsimlik işçi oldular.

Milletimizi dizginlenemeyen bir dolar kuruyla karşı karşıya bıraktın. Sen bildiğini okumaya, sorumsuzca konuşmaya, sorunları halının ardında süpürmeye devam ettikçe dolar artıyor. Dolar arttıkça milletimizin alım gücü düşüyor.

Milletimizin sana verdiği tüm bu yetkilerden sonrasında, dolar kuru son üç yılda 4.5 liradan 9.33 liraya çıkmasının sebebi sensin. Sen sözüm ona faizleri düşürdün ama Türkiye’nin risk primi arttı. Risk primi artınca, tahvil faizleri arttı. Ticari kredilerin faizleri arttı. Döviz cinsinden bulunacak dış kaynak için, ödenecek faiz de arttı.

Senin bu beceriksizliğin yüzünden devlet bütçesinden sadece bu yıl 200 milyar lira faiz ödemesi yapılacak. Kurdaki bir liralık artış dış borcumuzu da 450 milyar lira artırıyor.

Sayın Erdoğan partili cumhurbaşkanı olarak göreve geldiğinden bu yana ülkemizin dış borcu tam 2 trilyon lira arttı. Peki bu borç nasıl ödenecek biliyor musunuz? Ürün fiyatları artacak, gıda fiyatları artacak, doğalgaz ve elektrik fiyatları artacak, giyim-kuşam fiyatları artacak, öyle ödenecek.

“Artık vakit hesap vakti, artık vakit sandık vakti”

Milletçe bize bu faturayı kesen de, bu hesabı ödeten de bizzat Sayın Erdoğan’dır. Paramızın pul olmasının sebebi de, borç içinde yüzmemizin nedeni de bizzat Sayın Erdoğan’dır. 2018’de aldığı yetkiyle sefa süren de milletimizin kendisine gösterdiği güveni boşa çıkartan da bizzat Sayın Erdoğan’dır.

“Vakit Türkiye vaktidir” diye iş başına gelenlerin artık bu milletin yakasından düşme vakti de geldi çattı. Haydi Sayın Erdoğan vakit tamam. Çırpınmanın, çamura yatmanın âlemi yok. Milletimiz bu gidişe daha fazla tahammül edemez. Artık vakit hesap vakti, artık vakit sandık vakti.

Biz bugün, Suriye’de Sayın Erdoğan’ın önce ABD’ye, ardından da Rusya’ya sorumsuzca verdiği, tutulması mümkün olmayan sözlerin bedelini ödüyoruz. Kendisi Suriye’de şahsının politikalarını uyguluyor. Bedelini de milletimiz cebiyle, Mehmetçiğimiz ise canıyla ödüyor.

Gelin hep birlikte, yakın geçmişi bir hatırlayalım: Suriye’de iç savaş ilk başladığında Şam’da cuma namazı kılma hayallerinin peşine düştü. Bu hayalini de ABD’nin desteğiyle gerçekleştirebileceğini düşündü. Şam hükümetini tamamen karşısına aldı. Beraber deniz tatili yaptığı kardeşi Esat’ı anında “katil Esed” yaptı. İstikrarsızlaşan Suriye’yi de PKK’nın eline bıraktı.

Sonra ne oldu? 2015 yılının Ekim ayında ABD’nin, Esad’ı devirmek için savaşmaya hiç de niyetli olmadığını anlayan Rusya bizzat Suriye’ye asker çıkarınca Sayın Erdoğan da kısa bir bocalamanın ardından bu sefer de dümeni Rusya’ya kırdı. İyi ilişkiler kurmak için taviz üstüne taviz verdi.

Bu dâhiyane “Ne vereyim abime” yaklaşımının sonucunda bugün başımıza bela olan ve fellik fellik kurtulmanın yollarını aradığımız S-400’ler, 2.5 milyar dolar peşin para karşılığında satın alındı. Türkiye, bu alımı yaptığı için yıllardır yatırım yaptığı F-35 projesinden çıkartıldı ve yaklaşık 11 milyar dolarlık bir kayba uğradı.

S-400 işinin bize maliyeti 13.5 milyar dolar, yani 120 milyar TL oldu. Bunun karşılığında ise, elimizde dekoratif roketlerimiz, F-35’lerin de posterleri kaldı. Sürecin devamında iktidar 2018 yılında imzaladığı Soçi mutabakatında İdlib’teki radikal unsurların, Şam hükümetine ve Rus birliklerine herhangi bir saldırıda bulunmayacağını garanti etti. Üstelik Sayın Erdoğan bununla da yetinmedi. Herhangi bir saldırı durumunda Rusya ile ortak tepki vereceğini de taahhüt etti.

“Siyasetçiler vatandaşa değil, vatandaş siyasetçilere hizmet etmeye başlıyor”

Peki sonuç ne oldu? Tüm itirazlarımıza ve uyarılarımıza rağmen; yürütülen bu akıllara zarar diplomasinin ilk acı sonucunda 2020 yılının Şubat ayında İdlib’te 33 evladımız şehit oldu. Soçi mutabakatına uymayan Rusya ve Esad oldu ama görüşme talep eden yine biz olduk. Askerimizi şehit eden, Rusya ve Esad oldu ama Putin’in ayağına gidip, kapılarda bekletilen, yine biz olduk. Moskova’da kazanan, Rusya ve Esad oldu ama geri adım atan yine biz olduk.

AK Partili amca, teyze, dayı ve kayınçolar üzerinden giden, gayri ahlaki torpil mekanizmaları, çalışmaya başlıyor. Yani artık AK Parti iktidarı sayesinde siyasetçiler vatandaşa değil, vatandaş siyasetçilere hizmet etmeye başlıyor.

Nitekim, TÜGVA gibi ne dolaplar çevirdiği, daha yeni yeni açığa çıkmaya başlayan vakıf görünümlü, alengirli yapılar da bu sayede güçlenmeye başlıyor. Değerli milletvekilleri peki, sizce ülkemizde çalışanlar, gerçekten iyi işlerde mi çalışıyor? Hayır, keşke öyle olsa…

Sosyal Politikalar Merkezi’nin yayımladığı, iyi işlerde çalışma verilerine göre ülkemizde, çalışma çağında olanların sadece yüzde 28,7’si, iyi işlerde çalışıyor. Çalışma çağındaki her 6 kadından ise, sadece 1’i, iyi işlerde çalışabiliyor. İşgücü piyasasındaki, tüm bu olumsuz gelişmelerle birlikte, kayıt dışı istihdam problemiyle de karşılaşıyoruz. Ve maalesef bu mesele, sanıldığından daha derin. En önemli nedenlerinden biri de iktidarın uyguladığı, düzensiz ve sorumsuz göç politikası.”

Paylaşın

Rüzgar Enerjisi, Küresel Isınmaya Karşı Mücadelede Yapbozun Bir Parçası Olabilir

Enerji sektörü, küresel sera gazı emisyonlarının ana itici güçlerinden biri olmaya devam ediyor. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) , kömürün yanmasından kaynaklanan CO2 emisyonlarının, sanayi öncesi seviyelerden bu yana küresel ortalama sıcaklıklardaki 1ºC’lik artışın 0,3ºC’den fazlasından sorumlu olduğunu tahmin ediyor.

Haber Merkezi / Bu da kömürü sıcaklık artışının ana kaynağı haline getiriyor. Dolayısıyla, iklim değişikliğiyle mücadele etmek istiyorsak, kömürü yenilenebilir enerjiyle değiştirmeliyiz.

Son yılarda özellikle güneş ve rüzgar kaynaklı enerji üretimi dikkate değer bir artış kaydetti. Ama henüz yeterli değil. Fosil yakıtlar hala her alanda ve küresel olarak enerji talebinin ana bileşeni. Bu nedenle, Paris İklim Anlaşması’nda yer alan enerji sektörünün karbondan arındırılması, hala yerine getirilmesi önemli bir hedef olmaya devam ediyor.

Cornell Üniversitesi’nden bilim insanları, artmaya devam eden sıcaklıklarla mücadelede rüzgar enerjisinin ne anlama geleceğini araştırdılar. Rüzgar enerjisi, elektrik üretiminin en ucuz enerji kaynaklarından biri olduğunu kanıtlanmış olgun bir teknolojidir. Rüzgar türbinleri şu anda 90’dan fazla ülkede kullanılmaktadır.

Rüzgar enerjisinin genişlemesi

Bilim insanları, 2020 yılına kadar 35 GW’ı denizde olmak üzere toplam 742 GW rüzgar enerjisi kapasitesinin kurulduğunu tahmin ediyor. Çin, Almanya ve ABD bu teknolojiyle enerji üretimine öncülük etmekte.

Şu anda yenilenebilir elektrik üretimine hidroelektrik hakim olsa da (4325 TWh, toplam elektrik arzının yaklaşık % 16’sı), geleceğe yönelik senaryolarda, rüzgar ve güneş kaynaklı enerji üretiminde büyük gelişme öngörülmektedir. Rüzgar enerjisi üretimi 2005’te 104 terawatt-saatten (TWh) 2018’de 1273 TWh’ye yükseldi.

Bilim insanları, rüzgar enerjisinin etkin bir şekilde kullanıldığında, emisyonları 2030 yılına kadar yaklaşık beş gigaton ve 2050 yılına kadar 10 gigatondan fazla azaltacağını tahmin ediyor. Bu, yüzyılın sonuna kadar küresel ortalama sıcaklığı 0.8ºC’ye kadar düşürebilir. Bu hedefe ulaşmak için, rüzgar enerjisini yaygınlaştırması gerekiyor.

Paylaşın

Ali Babacan: Cumhur İttifakı, Cumhuru Batırdı

MHP Lideri Bahçeli’nin kendisi hakkında yaptığı eleştirilere cevap veren DEVA Lideri Babacan, 2001 krizinde MHP’nin iktidar ortağı olduğunu belirterek, “Bugün ise vatandaşlarımızın boğuştuğu ekonomik ve hukuki krizlerin mimarısınız. Kaçış yok, kaçamazsınız. Cumhur İttifakınız, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’yle cumhuru batırdı” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Ankara’da partisinin Kahramankazan ilçe kongresinde konuştu. Babacan’ın gündeminde MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin TBMM’de düzenlediği grup toplantısında kendisine yönelik kullandığı ifadeler ve ekonomik kriz vardı. Babacan, konuşmasına, Bahçeli’nin kendisine yönelttiği eleştirilere cevap vererek başladı;

“Krizlerin ortağı Sayın Bahçeli ‘Krizlerin ortağı’ dememize çok alınmış olacak ki grup toplantısından cevap vermiş. Üslubu malum. Sayın Bahçeli konuşurken 18 yaşından küçükleri ekranlardan uzak tutmak lazım. Hakaretlerine cevap vermeyeceğiz. Kendisine sormak istiyorum: Krizlerin ortağı değil misiniz? Bugüne dek bu milletin hayrına, menfaatine ne iş yaptınız? Türkiye’nin ekonomisine, hukukuna hangi katkıda bulundunuz?

Bahçeli’nin farklı tarihlerde yaptığı “Recep Tayyip Erdoğan’dan cumhurbaşkanı olmaz” ve “Milliyetçi Hareket Partisi sözünün eridir. 2023’te cumhurbaşkanı adayımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’dır” konuşmalarını kürsüden izleten Babacan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bizim alınız ak, başımız dik. Hiç kimse bizi tutarsızlıkla suçlayamaz. 2001’den bu yana söylediğim, açıkladığım her şeyi ortaya koysunlar. Altına bugün tekrar imza atarım. Sayın Erdoğan’la ilgili böylesine ağır ithamlarda bulunup, dönüp dolaşıp ‘Bizim adayımız Erdoğan’dır diyen bir zihniyet güven oluşturabilir mi? Ne dediği belli olmayan, dün kara dediğine bugün ak diyen, bugün ak dediğine yarın ne diyeceği belli olmayanın hiçbir lafına güven olmaz. O nedenle Sayın Bahçeli’nin herhangi bir sözünü güvenilir bulmak mümkün değil.

“Cumhur İttifakınız, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’yle cumhuru batırdı”

Sayın Bahçeli’ye sesleniyorum: Size ortak olduğunuz krizleri hatırlatmaya devam edeceğiz. Hiç kaçış yok. 2001’de bu ülkeyi, bu milleti fakirleştirdiğiniz krizi unutmadık, unutmayacağız, unutturmayacağız. Yazar kasalar Başbakanlık binasının önüne atıldığında, çalışma odanız o binadaydı. Millet açlıktan, yoksulluktan bitap iken başbakan yardımcısıydınız. Tek gecede 20’ye yakın banka battığında Devlet Planlama Teşkilatı’ndan sorumlu başbakan yardımcısıydınız. Millî gelirin üçte birini kaybettiğimiz hükûmetin ortağısınız. O tarihte gecelik faizler yüzde 7500’ü görmüştü. Yıllık enflasyon yüzde 70’leri geçmişti. Siz o enflasyona da yüksek faizlere de ortaktınız. Bugün ise vatandaşlarımızın boğuştuğu ekonomik ve hukuki krizlerin mimarısınız. Kaçış yok, kaçamazsınız. Cumhur İttifakınız, Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi’yle cumhuru batırdı.

“Sayın Bahçeli ülkeden habersiz, yerlerinden kalkmıyorlar”

Çiftçimiz ‘Ben hayatımda böyle bir dönem yaşamadım’ diyor. Esnafımız ‘Bu kadar büyük bir krizle karşı karşıya kalmadık’ diyor. Sayın Bahçeli ‘Kriz yok’ diyor. Gerçekten ülkeden habersiz. Zaten bu hükûmet küçük büyük ortaklarıyla gerçekleri inkâr ettikleri için ülkenin sorunlarına çözüm bulamıyorlar. Ankara’da kapalı kalmasalar, bizim gibi gezseler, esnafla çiftçiyle dertleşseler belki görecekler ama yerlerinden kalkmıyorlar.

Bugün en zengin ile en yoksul arasındaki fark 26 kata çıktı. Taraflı cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi başladı başlayalı, 3 milyon 200 bin kişi ilave olarak yoksulluk seviyesinin altına düştü. Sayın Bahçeli görmüyor mu? Açlık sınırının altında bir asgari ücret var. Sayın Bahçeli, bunlar sizin eseriniz. Öyle başarılı olduğu zaman ‘sahipleneyim’, kriz çıktığı zaman ‘inkâr edeyim’ yok… Siz ‘Kriz yok’ deyin ve eserinizle övünmeye devam edin…

Sayın Bahçeli, ittifak ortağı olduğunu unutmasın. Krizlerin ortağı olduğunu unutmasın. Bizlere sataşarak, hakaret ederek sorumluluktan kaçamaz. Ülkemiz bu hale düştüyse, Sayın Bahçeli ülkenin bütün sorunlarının sebebine ortaktır. Ama kendisine iyi haberim var: Tıpkı 2001’de onun ortağı olduğu krizden ülkeyi çıkarttığımız gibi; yine ortağı olduğu krizlerden ülkeyi biz çıkartacağız.”

“Sayın Erdoğan; gücümüze, itibarımıza ve bağımsızlığımıza verdiğiniz zararın farkında mısınız?”

Ayrıca kürsüden Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Para; tıpkı bayrak gibi, tıpkı milli marş gibi, bir ülkenin gücünü, itibarını, bağımsızlığını simgeler” ifadelerini kullandığı bir videoyu ve Türk Lirası’nın ABD doları karşısındaki değer kaybının grafiğini yayınlayan Babacan şöyle devam etti:

“Madem para bir ülkenin gücünü, itibarını ve bağımsızlığını simgeliyor; siz niye paramızı yere düşürüyorsunuz, pul ediyorsunuz? 2003-2015 döneminde dolar yıllık ortalama yüzde sadece 3,3 artmış. Bu artıştan ne gücümüze ne itibarımıza ne de bağımsızlığımıza zeval gelir. 2018-2021 arası kur yıllık ortalama tam yüzde 22 artmış. Bu sabah baktığımda dolar 9 lira 25 kuruşun üstünde idi. Bizim 1 liramız neredeyse doların onda birine inmiş. Sayın Erdoğan’a soruyorum: Gücümüze, itibarımıza ve bağımsızlığımıza verdiğiniz zararın farkında mısınız?

2002 yılında ekonomiyi devraldığımızda Türkiye dünyanın 21. büyük ekonomisiydi. Biz ne yaptık? Sıraları aştık, 2015’te 16. büyük ekonomi haline geldik. 2015’te yönetimden ayrıldık, ortak akıl ve istişare bitti. 2021 yılında bu yılın kurlarıyla hesap ettiğimizde Türkiye yine dünyanın 21. ekonomisi haline düştü. Bu, hezimetin resmidir. Bu resim, Sayın Erdoğan’ın eseridir. Sayın Bahçeli de buna ortaktır.

“Koskoca ülke koca bir Survivor seti gibi”

Bugün 30’lu yaşlarının ortalarında olan arkadaşlarım çok iyi hatırlar. Gençler, sırt çantasını alıp harçlıklarından biriktirdikleri parayla Avrupa turu yapıyordu. Şimdi bırakın yurtdışında gezmeyi, bugün gençler kendi ülkelerinde kalacak yurt bulamıyor, ev kiralarını ödeyemiyorlar. Sadece gençler değil arkadaşlar, her yaştan insan ‘Geçinemiyoruz’ diyor. Senelerce kamuya hizmet ederek çalışmış memurlarımıza, emekliliğinde reva görülen hayat, açlık. ‘Emeklilik hayali’ diye bahsedilen sohbetler bile yok oldu. Emeklilerin şimdiki hayali; elektrik faturasını ödeyebilmek, doğal gaz faturasının altından kalkabilmek, ay sonunu getirmek. Koskoca ülke koca bir Survivor seti gibi. Üç kuruşla hayatta kalmaya çalışan insanların ülkesi olduk.

Telefon, tablet ve oyun konsolu gibi ürünlerin fiyatlarında inanılmaz bir artış var. Play Station’ı, iPhone’u gençlere lüks görmek bize düşmez. Gençlerin hakkıdır. Bunlar lüks değil. Geçtiğimiz günlerde YouTube’da bir videomuzun altında bir vatandaşımız demiş: Bizim ekonomi yönetiminde olduğumuz dönemde, “Yazları mısır tarlasında günlük 75 lirayla çalışıp, bir ayda en son model oyun konsolunu alabilmiştim’ diyor. ‘Ama şu anda bir doktor, bir aylık maaşıyla alamaz’ diyor. Biz gençlerin dünyadaki akranlarıyla benzer hayatlar yaşayacağı, benzer hayaller kuracağı bir Türkiye istiyoruz.”

Paylaşın

Beşiktaş, S. Lizbon Karşısında Varlık Gösteremedi: 4 – 1

Beşiktaş, UEFA Şampiyonlar Ligi C Grubu üçüncü maçında Vodafone Park’ta Sporting Lizbon ile karşılaştı. Rkibi karşısında varlık gösteremeyen Beşiktaş, sahadan 4 – 1 mağlup ayrıldı.

Haber Merkezi / Beşiktaş, bu sonucun ardından grupta 3 maç sonunda puansız son sırada yer alırken, grupta ilk 3 puanını alan Sporting ise 3. sıraya yükseldi. Beşiktaş, C Grubu 4. maçında Sporting Lizbon’a konuk olacak.

Sporting Lizbon’a galibiyeti getiren golleri 15 ve 27. dakikalarda Coates 44. dakikada Sarabia 89. dakikada Paulinho kaydederken, Beşiktaş’ın tek golünü ise 24. dakikada Larin attı.

Goller;

15. dakikada Gonçalves’in sağdan kullandığı kornerde ceza alanında Inacio kafayla topu altıpas önüne indirdi. Savunmanın gerisinden gelen Coates’in uçarak yaptığı kafa vuruşu ağlarla buluştu. 0-1

24. dakikada Pjanic’in soldan kullandığı kornerde ceza sahasına gönderilen ortaya uzak noktada altıpas çizgisi üzerinde iyi yükselen Larin’in kafa vuruşu filelere gitti. 1-1

27. dakikada sağ taraftan Gonçalves’in kullandığı köşe vuruşunda ceza alanına yapılan ortada Paulinho kafayla topu arka direğe kesti. Coates, rakibinden önce iyi yükselip yaptığı kafa vuruşuyla takımını yeniden öne geçirdi. 1-2

44. dakikada penaltı atışını kullanmak için beyaz noktaya gelen Sarabia, meşin yuvarlağı Ersin’in sağından filelerle buluşturdu. 1-3

89. dakikada Beşiktaş ceza alanı önünde Welinton’un, Gonçalves’in ayağından almak için müdahale ettiği top Paulinho’nun önüne geldi. Bu oyuncunun ceza sahası dışı sol çaprazı kaleye yaklaşık 20 metre mesafeden gelişine yaptığı plase vuruş ağlarla buluştu. 1-4

Stat: Beşiktaş Park

Hakemler: Slavko Vincic, Tomaz Klancnik, Andraz Kovacic

Beşiktaş: Ersin Destanoğlu, Valentine Rosier, Welinton, Domagol Vida, Fabrice N’Sakala, Josef de Souza, Rachid Ghezzal, Alex Teixeira (Kenan Karaman), Miralem Pjanic, Cyle Larin (Gökhan Töre), Michy Batshuayi

Sporting CP: Antonio Adan, Zouhair Feddal (Luis Neto), Sebastian Coates, Gonçalo Inacio, Matheus Reis (Ricardo Esgaio), Joao Palhinha, Matheus Nunes (Daniel Bragança), Pedro Porro, Pablo Sarabia (Tiago Tomas), Pedro Gonçalves (Nuno Santes), Paulinho

Goller: Coates (dk. 15 ve 27), Sarabia (dk. 44 pen.), Paulinho (dk. 89) (Sporting CP), Larin (dk. 24) (Beşiktaş)

Paylaşın

HDP Eş Genel Başkanı Sancar: Bu Düzen Kokuşmuştur

Partisinin grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, kadrolaşma listeleriyle gündeme gelen TÜGVA’ya yönelik olarak, “Bu vakıf aracılığıyla devleti ve kamuyu kendi arka bahçelerine çevirmişler. Bu ilk örnek değil, kesin olarak belgelerle başka örnekler de çıkacaktır. Çürüme dediğimiz budur. Bu düzen kokuşmuştur, her tarafından pis kokular yayılmaktadır. Toplumu da bu çürümeye mahkum etmek için yalan düzenini tam hız işletmeye devam ediyorlar ama nafile, tutmuyor tutmayacak” ifadesini kullandı.

Haber Merkezi / İktidarın ekonomi politikalarını ve Merkez Bankası’ndaki görev değişikliklerini de eleştiren Sancar, “Bir başka ekonomi yarattılar. Kayıtsız kara ekonomi, rant ve hırsızlık ekonomisi bu. Bir yanda, gece yarısı kararnameleriyle, zamlarla, savaş politikalarıyla sipariş ihalelerle israfla çökertilen kamu kaynakları, halkın ekmeği var, diğer tarafta da yolsuzlukla, talanla oluşturulan bir saray ve sömürü düzeni var. Bu iktidarın zenginleri arttıkça bu ülkede yoksulluk büyümektedir. İktidarın yandaşları arttıkça işsizlik artmaktadır. İktidar ekonomiyi talan ettikçe halkın sofrası boşalmaktadır” dedi.

Sancar, iktidarın savaş politikaları yürüttüğünü ve bunun temelinde ‘Kürt düşmanlığı’ yattığını belirterek, “Bu iktidara karşı samimi, gerçek, demokratik mücadele, savaş politikalarına karşı çıkmaktan geçer. Savaş politikalarına karşı en güçlü birlikteliği oluşturacağız. Bütün Kürt yapıları bir araya gelip savaş karşıtı bir ittifak oluştursunlar. Savaş karşıtı mücadele, birlik oluştursunlar. Halklar arasında betondan duvar ören bu iktidara karşı, savaşa yönelik bir irade duvarı kurmak zorundayız” diye konuştu.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin Meclis’teki grup toplantısında dikkat çeken açıklamalarda bulundu. Sancar’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“(TÜGVA) Bu vakıf aracılığıyla devleti ve kamuyu kendi arka bahçelerine çevirmişler. Bu ilk örnek değil, kesin olarak belgelerle başka örnekler de çıkacaktır. TÜGVA’nın çalışanlarının da bu belgelerin doğruluğunu kabul etmesi, TÜGVA Başkanı’nın önce kumpas, sonra sızdırıldı diyerek itirafta bulunması, bu liyakatsız alımları doğrulamıştır.

Çürüme dediğimiz budur. Bu düzen kokuşmuştur, her tarafından pis kokular yayılmaktadır. Toplumu da bu çürümeye mahkum etmek için yalan düzenini tam hız işletmeye devam ediyorlar ama nafile, tutmuyor tutmayacak. Karşılarında direnenler, hakikat arayıcıları, hak mücadelesinin savunucuları var.

Hep kul hakkından söz edenler bunlar. Kul hakkına girdikleri yetmiyor gibi yerleştirdikleri bu vasıfsız ve yandaş elemanları ile kamu kurumları ve yargıdaki işleyişte de birçok başka büyük soruna yol açıyorlar.  Merve Çavdar, KPSS’yi kazandığı halde atanmadı, intihar etti… Böyle yüzlerce gencimiz var. O yandaşları oraya yerleştirdikleri için emekleriyle bir yere gelenler iş bulamıyorlar, hayatı bile bırakabilecek noktaya gelebiliyorlar. Buna hiç kimsenin hakkı olmadığını her seferinde ortaya koyacağız.

“Halkı çöpten atık sebze meyve aramaya mecbur eden, bu talan düzenidir”

Adalet mücadelesini bu yüzden her türlü bedeli göze alarak yapıyoruz. Yargıdaki çürümenin bir ayağı da tam burada işte. Yandaşlarını yargıya yerleştiriyorlar, yargıdaki savcılarla kumpas davaları açıyorlar, yargıçlarla mahkumiyet veriyorlar. O yüzden bütün bu davalar siyasidir, kumpastır. Ne delil ortaya koyabiliyorlar ne de gerekçelerini haklı çıkarabilecek cümle yazabiliyorlar.

İktidar, kamu kurumlarını, halkın kaynaklarını ve tüm imkanlarını kontrollerindeki vakıflar, cemaatler ve SADAT gibi organizasyonlarla, 5’li çete gibi rantçı cenah arasında pay etmektedir. Halkın sofrasına kuru ekmek bile kalmıyor. Halkı çöpten atık sebze meyve aramaya mecbur eden, bu talan düzenidir.

Hiçbir ülke bu kadar kirlenmeyi kaldıramaz. Hiçbir toplum bu kadar kokuşmuşluğu hak etmez. O nedenle bizler yeni başlangıç, adil bir gelecek, demokratik bir düzen ve barış içinde eşit yaşamı kuracağız. Mutlaka kuracağız. Bu talan düzeninin ekonomideki yansımalarına baktığınızda da aynı şeylerle karşılaşıyorsunuz. Bu iktidar ekonomide de benzer bir düzen kurdu. Bir başka ekonomi yarattılar. Kayıtsız kara ekonomi, rant ve hırsızlık ekonomisi bu. Bir yanda, gece yarısı kararnameleriyle, zamlarla, savaş poltikilarıyla, sipariş ihalelerle israfla çökertilen kamu kaynakları, halkın ekmeği var, diğer tarafta da yolsuzlukla, talanla oluşturulan bir saray ve sömürü düzeni var. Bu iktidarın zenginleri arttıkça bu ülkede yoksulluk büyümektedir. İktidarın yandaşları arttıkça işsizlik artmaktadır. İktidar ekonomiyi talan ettikçe halkın sofrası boşalmaktadır.

“Ülkeyi bir kıtlığa sürüklüyor bu düzen. O yüzden değişmelidir diyoruz”

İktidar yine bir kararname yayınlıyor, Merkez Bankası’ndan 3 kişiyi görevden alıyor… Düzenin kendisi bozuk, öyle müdahalelerle başkan, başkan yardımcısı değiştirmekle daha fazla çöküşe yol açarsınız. Değişmesi gereken iktidar politikaları ve bu sömürgen düzendir. İktidarı da beslendiği bu kirli düzeni de bizlerin görevidir. Kurlardaki değişim… Her gün TL’nin değer kaybı rekor kırıyor. Her yeni rekor yoksullukta biraz daha dibe inmektedir. Devasa borçlar, üretim yok, gübre, saman ithal… Ülkeyi bir kıtlığa sürüklüyor bu düzen. O yüzden değişmelidir diyoruz. Bu ülkenin kaynakları, toplumundur. Bir avuç yandaşa peşkeş çekmelerine dur dememiz bundandır.

Sürekli olarak savaşa yatırım yapan, çatışmadan beslendiği için kendisini buna mecbur hisseden bir iktidar var. Bu iktidar, yeni düzenini bu ittifaklarını savaş politikaları üzerine kurmuştur ve savaş politikaları devam ettikçe bir arada kalabilmektedirler. Savaş, nefret, düşmanlık politikaları bu iktidar ortaklarının tek harcıdır. Savaş politikaların temelinde Kürt düşmanlığı yatıyor. Suriye’ye askeri operasyon tartışıyorlar… Tek nedeni var: Kürt, anasını görmesin yeter ki. Türkiye batsın ama Kürtler de gün yüzü görmesin. Çatışmasızlığın olduğu dönemde 2013-15 arası yıllarda bütçede güvenliğe ayrılan, savunmaya ayrılan miktarla bugün ayrılan miktar arasında uçurumlar var. O gün 50 milyara yakın bir güvenlik bütçesi, bugün 250 milyar civarında bir güvenlik bütçesi. Bu bile iktidarın tutunduğu dalın ne olduğunu göstermektedir. Bu iktidara karşı samimi, gerçek, demokratik mücadele, savaş politikalarına karşı çıkmaktan geçer.

“Halkın ekmeğine gözünü koyanlara dur diyeceğiz”

Savaş politikalarına karşı en güçlü birlikteliği oluşturacağız. Bütün Kürt yapıları bir araya gelip savaş karşıtı bir ittifak oluştursunlar. Savaş karşıtı mücadele, birlik oluştursunlar. Halklar arasında betondan duvar ören bu iktidara karşı, savaşa yönelik bir irade duvarı kurmak zorundayız. Büyük dönüşümün gelebileceği tek yol var. Büyük barış… Bunun için de önce savaşa karşı büyük birlik gerek…

Bütçe önümüze geliyor… Biz halkın bütçesini oluşturmak için halka soruyoruz, onlara danışıyoruz, dertlerini dinliyoruz. Alternatif bütçemizi de halkın bütçesi olarak bu çalışmalarla oluşturacağız. Bu iktidarın bütçesi sömürü, talan, savaş bütçesidir. Biz de bu ülkeye demokrasi, adalet, hakça bölüşüm ve barış bütçesi getireceğiz. Şimdiden hazırlıklarını yapıyoruz. İnşallah yakın zamanda yönetime ortak olduğumuzda bunları halkın desteği ve gücüyle hayata geçireceğiz. Savaş bütçesini yırtıp atacağız, barışın bütçesini getireceğiz. Halkın ekmeğine gözünü koyanlara dur diyeceğiz.”

Paylaşın

Af Örgütü’nden Dikkat Çeken Rapor: Pandemi Döneminde Doğru Bilgilenme Engellendi

Uluslararası Af Örgütü, “hükümetlerin, pandemi nedeniyle medya ve sivil toplum üzerinde daha fazla baskı uyguladığı, buna dezenformasyon dalgasının da eklenmesiyle halkın virüs hakkında kesin bilgilere doğrudan erişiminin engellediği” ifadelerinin yer aldığı bir rapor yayınladı.

Amerika’nın Sesi’nden Arzu Çakır‘ın haberine göre örgüt, dünyanın dört bir yanında birçok hükümetin, eleştirileri susturmak için pandeminden faydalandığını ve devletler tarafından alınan olağanüstü önlemlerin, pandeminin sonunda ortadan kalkması gerektiğini belirtti.

Uluslararası Af Örgütü’nün bu sabah yayınladığı “Kovid 19 salgını sırasında ifade özgürlüğü tehdidi: Yalan ve yanlış bilgilendirme” adlı raporda, pandemi döneminde ifade özgürlüğünün önünde benzeri görülmemiş engeller oluşturulduğu belirtildi. Hükümetlerin, pandemi nedeniyle medya ve sivil toplum üzerinde daha fazla baskı uyguladığı, buna dezenformasyon dalgasının da eklenmesiyle halkın virüs hakkında kesin bilgilere doğrudan erişiminin engellediği belirlendi.

“Pandemi döneminde doğru bilgilenme engellendi”

Af Örgütü Politika ve Araştırma Direktörü Rajat Khosla, rapor dolayısıyla yaptığı açıklamada, “Salgın boyunca hükümetler ifade özgürlüğüne eşi görülmemiş bir saldırı başlattı. İletişim kanalları hedef alındı, sosyal ağlar sansürlendi ve medya kuruluşları kapatıldı. Gazeteciler ve sağlık çalışanları susturuldu ve hapsedildi. Bunun sonucunda yaşanan bilgi eksikliği, pandeminin etkisini kötüleştiren bir faktör oldu” dedi.

Salgın boyunca gazetecilerin ve sağlık çalışanlarının susturulduğu ve hapsedildiği kaydedilen raporda, “Sonuç olarak, insanlar, kendilerini ve toplumu nasıl koruyacakları da dahil olmak üzere, Kovid 19 hakkında yeterli bilgilere erişemedi. Kovid 19 pandemisi nedeniyle tahminen 5 milyon insan hayatını kaybetti. Bilgi eksikliği muhtemelen bu rakama katkıda bulunan bir faktördü” ifadesine yer verildi.

Özellikle pandeminin başlangıç noktası Çin’e gönderme yapılan raporda, dünyanın dört bir yanında uygulanan baskılar yer aldı. Raporda, “Salgının doğası ve kapsamı hakkında yanlış ve zararlı bilgiler üretmek ve kasıtlı olarak yaymakla suçlanan” kişilere karşı, Şubat 2020 itibarıyla 5 bin 500’den fazla cezai soruşturma açıldığı bilgisine yer verildi.

Uluslararası Af Örgütü, Rusya’da Kovid 19’la ilgili yanlış bilgilerin yayılmasını ciddi şekilde cezalandıran bir yasanın pandemi sona erdikten sonra da yürürlükte kalacağı konusunda uyarıda bulundu. Af Örgütü Direktörü Rajat Khosla, “İfade özgürlüğü üzerindeki kısıtlamaların yalnızca bir kerelik bir krizle başa çıkmak için, zamana bağlı olağanüstü önlemler olmadığı açıktır. Son yıllarda hükümetler, sivil topluma saldırılarını hızlandırmak için yeni bir bahane buldular” dedi. Raporda, devletler, bağımsız bilgilerin serbest bırakılmasını önlemek için “pandemiyi bahane olarak kullanmayı bırakmaya” davet edildi.

Dijital platformlara eleştiri

Örgüt, hükümetlerin yanı sıra, dezenformasyonla mücadele için yeterince çaba sarf etmeyen dijital platformları da eleştirdi. İnternet devi platformların pandemi dönemindeki rolüne ışık tutan raporda, “kullanıcıların dikkatini çeken içeriği arttırmak için tasarlanan bu platformlar, yanlış veya yanıltıcı bilgilerin yayılmasını önlemek için gerekli özeni göstermedi. Bu ortam, insanların tam olarak bilgilendirilmiş bir görüş oluşturmalarını ve sağlıkları hakkında bilinçli seçimler yapmalarını giderek daha da zorlaştırdı” ifadesi yer aldı. Dünyada aşı karşıtı eylemlerin çoğalmasında bu faktörün katkısı olduğu vurgulanan raporda, “yanlış bilgilendirmenin neden olduğu aşı konusundaki isteksizliği sınırlamak” için “doğru bilginin verilmesinin önemine” vurgu yapıldı.

“Pandemi baskı için bahane olmamalı”

Raporun öneriler bölümünde, pandemi döneminde getirilen ve ifade özgürlüğünü sınırlayan olağanüstü önlemlerin, pandemi sonrasında devam etmemesi gerektiği vurgulandı. Hükümetlerin, insanların sağlık hakkını korumak için acilen bu kısıtlamaları kaldırması ve serbest bilgi akışını sağlaması gerektiği dile getirildi ve “Devletleri ifade özgürlüğü üzerindeki tüm haksız kısıtlamaları kaldırmaya ve halkları pandemi hakkında tam olarak bilgilendirmeyi amaçlayan güvenilir ve erişilebilir bilgiler sağlamaya çağırıyoruz.

Yanlış bilgilendirmeye karşı sansürle değil, aksine özgür ve bağımsız medya ve güçlü bir sivil toplumla mücadele edilebilir. Aynı zamanda devletler, günümüzde internette yanlış ve dezenformasyonun yayılmasının temel nedenlerinden biri olan teknoloji devlerinin yıkıcı iş modelini değiştirmek için çalışmalıdır. İnsanların doğru bilgilenmesi için, kanıta dayalı bilgilere zamanında ve ücretsiz erişime sahip olmalarını sağlamalıdır. Dijital devler de, devekuşu siyaseti yapmayı bırakmalı ve yanlış bilginin yayılmasını engellemek için harekete geçmelidir. Bu şirketlerin iş modellerinin insan haklarını tehlikeye atmadığından emin olmaları gerekiyor” ifadelerine yer verildi.

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Türk Lirası Kar Gibi Eriyor

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Merkez Bankası’nın fiyat istikrarından sorumlu olduğunu ancak bunu sağlayamadığını, Türk lirasının “kar gibi eridiğini” izlenen politikaların ve sıcak siyasetin Merkez Bankası’na müdahale ettiğini ve bankanın sağlıklı karar almasını engellediğini söyledi. Kılıçdaroğlu, “Saray müdahale ediyor ve Merkez Bankası’nın sağlıklı, tutarlı karar almasını engelliyor” dedi.

Haber Merkezi / Konuşmasında, Türkiye’nin iyi yönetilmediğini ve bunu herkesin bildiğini belirten Kılıçdaroğlu, “Bu devlet bizim devletimiz. Devletin kurumlarına sahip çıkmak, onların yasal çerçeve içerisinde çalışmalarını özendirmek en çok CHP’ye yakışır” ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında, Anayasaya göre, devlet memurlarının suç işlemeye yönelik emirleri yerine getiremeyeceğini belirterek, “Sarayın memurları ayrı, devletin memurları ayrı. Mafyatik ilişkiler içine girenler sarayın memurlarıdır. Talimatı oradan veya onların çocuklarının kurduğu vakıflardan alırlar. Devletin memurunun temel güvencesi yasalardır ve millete hizmet etmektir. Arada dağlar kadar fark var” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisini TBMM’deki grup toplantısında konuştu.  Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satırbaşları şöyle:

“Kamuda çalışan 530 bin civarında sözleşmeli personel var. Bunlar diğer memurlar gibi KPSS’ye giriyorlar, aynı eğitimi görüyorlar, aynı iş yerinde beraber çalışıyorlar ama kadrolu memurların haklarına sahip değiller. Astsubayların göreve başlama derecesi bile haksızlık içeriyor. Milletin iktidarında çözülecek. Tazminatları ile ilgili sorun var. Bunun giderilmesi lazım. Daha önce de bu sözler verilmiş.

Muhtarlara belediye meclisi toplantılarına katılmayı bile fazla görüyorlar. Bizim iktidarımızda söz sahibi olacaklar. Sayın Erdoğan müjde ile başlıyor konuşmasına, hayırlı olsunla bitiriyor. Ne müjde var, ne hayırlı olsun. Ben söyledim belki kulağına gider. Kılıçdaroğlu’ndan önce yapacağım diye. Yaptıracağım ona, yaptıracağım!

“Sıcak siyaset Merkez Bankası’na müdahale ediyor”

Devlet bizim devletimiz. Devletin kurumlarına sahip çıkmak, onların yasal çerçevede çalışmasını özendirmek en çok CHP’ye yakışır. Fiyat istikrarından Merkez Bankası sorumlu ama fiyatlar durmuyor. Neden böyle? Sıcak siyaset Merkez Bankası’na müdahale ediyor.

Merkez Bankası’nın kasasında 123 milyar dolar para var ama başkalarının ödünç parası. O para bize ait değil. 123 milyar doların bir senti bile Merkez Bankası’nın kendi parası değil. 128 milyar doları kim aldı? Merkez Bankası’nın dolar satması lazım ama satamıyor. Kasadaki para kendi parası değil, başkasının parası. Millet İttifakı iktidarında Merkez Bankası saat gibi çalışacak. Göreceksiniz ekonominin nasıl düzeldiğini.

Merkez Bankası’nın kendi kültürü var. Dışarıdan eleman getirmek doğru değil. Kültürünü yok eder. Unutmadık, Merkez Bankası’nın kasasından alınan 128 milyar doların Maliye Bakanı’na bırakıldığı süreci unutmadık. Hangi kurla kime satıldığını bilmiyoruz. Hazine’nin internet sitesine girin. Her ay 2 milyar 271 milyon 284 bin dolar faiz ödeniyor. Her saat başı ödenen faiz 3 milyon 111 bin 689 dolar. Bunu dolarla ihale alanlar mı ödüyor, zinhar. Bunu ülkenin fakir fukarası ödüyor.

“Yasal ölçüler içinde çalışan hiç kimseyi tehdit etmek benim haddim değildir”

“Kanun dışı işleri emir olarak telakki edemezsiniz” dedim. Bundan rahatsız oluyorlar. İkili bir yapı ortaya çıktı. Biri, devleti için çalışan memurlar; diğeri Saray için, rantiye için, uyuşturucu baronu için çalışanlar! Devlet memurlarına “Görevinizi yapın” dedim. “Kim yasa dışı talimat verirse orada durun ve yapmayın, hırsızlığa bulaşmayın” dedim. Saray ve şürekâsı savcılığa suç duyurusunda bulunacaklarmış, bulunmazsanız namertsiniz. Yasal ölçüler içinde çalışan hiç kimseyi tehdit etmek benim haddim değildir.

Kim devlete hizmet ediyorsa başımın üstünde yeri vardır. Ama mafyatik ilişkilere girenleri tehdit ediyorum. Kimsenin hakkını yedirmeyeceğim. Bütün kamu görevlilerine sesleniyorum: Görevinizi millet adına yapınız, mafyatik ilişkiler sizi zorlarsa bu kardeşinize haber verin, oraya gelip onların başına çökeceğim.

Saray’ın baş memuru var. Fuat Bey. Vesayet ve paralel yapı oluşturmaya çalışıyormuşum. Çalışanlarımızın diyor. Kimsin sen? Devlet memuru ne zamandan beri çalışanlarınız oluyor. Bu lafı kullandığın andan itibaren toplumu bölüyorsun. Devletin memuru milletin işini yapar. Kullandığım her cümlenin kanunda yeri vardır. Gideceksin Erdoğan ailesinin vakfından torpil yapacaksın, devlete yerleşeceksin. Biz bunu yapınca kıyamet kopacak.”

Paylaşın

AİHM, Türkiye’yi Bir Kez Daha Mahkum Etti

AİHM, Vedat Şorli adlı kişinin sosyal medya paylaşımları nedeniyle Cumhurbaşkanına hakaret suçundan 11 ay 20 gün hapis cezasına çarptırılmasının ‘ifade özgürlüğü ihlali’ olduğuna hükmederek, Türkiye’yi Şorli’ye 7 bin 500 euro tazminat ödemeye mahkum etti.

Kararda söz konusu davada Şorli’nin gözaltına alınmasının yargılama öncesi tutukluluk halini gerektirecek bir durum olmadığı vurgulandı. Mahkeme ayrıca, Türk Ceza Kanunu’nun 299’ncu maddesiyle düzenlenen Cumhurbaşkanına Hakaret suçunun “ifade özgürlüğü” ile uyumlu olmadığına karar verdi.

Kararda devlet, hükümet veya herhangi bir yürütme, yasama, yargı organının, medyada eleştiri konusu olabileceği ifade edildi. Özel kanunlarla hakaretle ilgili daha fazla koruma sağlamanın konvansiyonun ruhuna aykırı olduğuna vurgu yapan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), devletin cumhurbaşkanının itibarını savunmak için ona özel bir ayrıcalık geliştiremeyeceği belirtildi.

Emsal niteliğinde bir karar

Mahkeme Türkiye’yi Şorli’ye 7 bin 500 euro tazminat ödemeye mahkum etti. Ayrıca mahkeme Türkiye’den TCK 299’u AİHM içtihatlarıyla uyumlu hale getirilmesini istedi

Kararda Avrupa Konseyi’ne üye birçok devletin hakaret için hapis cezasını kaldırdığını vurgulayan mahkeme, Azerbaycan ve Türkiye gibi devletlerin buna devam etmesinden endişe duyulduğunu kaydetti. Cumhubaşkanına hakaret davaları ile ilgili verilen bu ilk karar emsal niteliği taşıması açısında önem arz ediyor.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

Berna Laçin ‘Kiraz Pahalı’ Dediği İçin İfadeye Çağırıldı

Oyuncu Berna Laçin, sosyal medya hesabından ‘kiraz pahalı’ dediği için ifadeye çağrıldığını duyurdu. Laçin, paylaşımda, “Beni ifadeye çağırdılar yine, kiraz pahalı dedim diye” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Berna Laçin, paylaşımda Orhan Veli’nin bir şiirine de atıfta bulunarak, “Beni ifadeye çağırdılar yine Kiraz pahalı dedim diye; kiraz alınmamış sana ne. Bilinen biri değil isim vermeyeyim de harçlığını alamasın. Kısaca ‘pahalı’ diyene sopa Orhan Veli ne demiş, ‘Bedava yaşıyoruz, bedava; Hava bedava, bulut bedava; kelle fiyatına hürriyet, esirlik bedava” dedi.

Berna Laçin kimdir?

20 Ağustos 1970’de İzmir’de dünyaya gelen Berna Laçin, İstanbul Devlet Konservatuvarı Tiyatro bölümünde eğitim görmüştür. Laçin, Gökkuşağı, Böyle mi Olacaktı, Ateş Dansı, Uğurlugiller, Evdeki Yabancı, ve Belalı Baldız gibi pek çok unutulmaz dizide ve 3 sinema filminde rol almıştır. 1996 yılında Tolga Eşiz ile evlenen Laçin, Her Şey İçin Berna Laçin adlı programın sunuculuğunu da üstlenmiştir.

Berna Laçin’in rol aldığı dizi ve filmler;

Sevdiğim Adam, Koltuk Belası, Yarına Gülümsemek , Kızılırmak Karakoyun, Gökkuşağı, Sahte Dünyalar, Bir Kadının Anatomisi, İlk Aşk, Böyle mi Olacaktı, Ateş Dansı, Evdeki Yabancı, Aslı, Seni Yaşatacağım, Bir Dilim Aşk, Belalı Baldız, Yıldızlar Savaşı, Aşk Ekmek Hayaller, Merhaba Güzel Vatanım

Berna Laçin’in rol aldığı tiyatro oyunları;

Hoşgeldin Boyacı: Donald Churchill, Dönme Dolap : Eric Assous, Yeni Baştan \ “Chapter Two” : Neil Simon, Kadınlar da savaşı yitirdi : Curzio Malaparte, Teope : Çoşkun Büktel, Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım : Haldun Taner

Paylaşın

TÜSİAD: Toplumsal Adaleti Tesis Etmemiz Gerekiyor

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Yüksek İstişare Konseyi (YİK) toplandı. TÜSİAD Toplantıda konuşan YİK Başkanı Tuncay Özilhan ve TÜSİAD Başkanı Simone Kaslowski, gündeme dair gelişmeleri değerlendirirken, laiklik, çoğulcu demokrasi ve hukuk vurgusu yaptılar.

Haber Merkezi / YİK Başkanı Özilhan, toplantıdaki konuşmasında, “Toplumsal adaleti tesis etmemiz gerekiyor ve başta Merkez Bankası olmamak üzere düzenleyici kurumların bağımsızlığı tartışma dışı olmalı” ifadelerini kullanırken, TÜSİAD Başkanı Kaslowski ise, “Kadınların birçok gelişmiş ülkeden daha önce siyasi haklarını elde ettiği Türkiye’de, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması kabul edilebilir değil” dedi.

Konuşmasında, “Bereketsiz ve dengesiz ekonomik büyüme, mahşerin dört atlısı arasında yer alıyor” ifadelerini kullanan Özilhan’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“Dünyadaki jeopolitik riskler artıyor. Türkiye’nin yüzde 60’ı çölleşmeyle karşı karşıya. Su rezervleri tarihsel olarak en düşük seviyelerine iniyor… Kuraklık tarımı ve çiftçileri olumsuz etkiliyor.

Şu anki ekonomik modeli tamamen değiştirmemiz, karbon nötr bir ekonomi olmayı hedeflememiz gerekiyor… Toplumsal adaleti tesis etmemiz gerekiyor.

Başta Merkez Bankası olmamak üzere düzenleyici kurumların bağımsızlığı tartışma dışı olmalı… Hukukun üstünlüğü, katılımcı demokrasi ve kuvvetler ayrılığı hayati önemde.

Cari açık ve bütçe açığına beceri açığı, bilgi açığı, liyakatlı kadro açığı ve yönetişim açığı da ekleniyor. Düşen sadece TL’nin değeri değil, su rezervlerimiz, birbirimize güvenimiz, ihracatımızda yüksek teknolojili ürünlerin payı, mutluluk ve huzurumuz da geriliyor. Sadece makroekonomik dengesizlikleri değil, bölgesel kalkınma farklılıklarını ve gelir dağılımı bozukluklarını da gidermek istiyoruz.

Faiz ve enflasyonun yanı sıra emisyonları, hava, su ve toprak kirliliğini de azaltmak gerekiyor. Üretimin, tüketimin, yatırımların artmasına ihtiyaç duyduğumuz kadar, hak ve özgürlük alanlarının genişlemesine de ihtiyaç duyuyoruz.”

“Kurumsuzlaşma, dış sermayenin gelmemesinin en önemli nedeni”

TÜSİAD Başkanı Kaslowski’nin konuşmasından öne çıkan bölümler ise şöyle:

“Meclis’te kabul edilmesini memnuniyetle karşıladığımız Paris Anlaşması kriterilerine bir an önce uyum sağlamalıyız, aksi durumda çevresel tehditlerle baş edemeyiz.

Kurumsuzlaşma, dış sermayenin gelmemesinin en önemli nedeni.

Toplumların refahını belirleyen maddi olmayan kaynaklarıdır. İleri ülkelerin gerisinde kalmamak için raporumuzda ısrarla altını çizdiğimiz şu üç unsurun yer aldığı seferberlik içine girmemiz lazım. Bu üç unsur İnsani gelişme yetkinleşme, bilim teknoloji ve inovasyon, siyasi ekonomik toplumsal kurum ve kurumlar. Bu üç unsur bir bütünlük arz eder.

Kadınların birçok gelişmiş ülkeden daha önce siyasi haklarını elde ettiği Türkiye’de, İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması kabul edilebilir değil.”

Paylaşın