SP Lideri Karamollaoğlu: Erdoğan, 50+1’den Rahatsız

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile 2.5 saatlik görüşmesine ilişkin değerlendirmede bulunan SP Lideri Karamollaoğlu, “Erdoğan’ın sistemi ‘istikrar’ vurgusuyla savunduğunu, sadece Cumhurbaşkanı seçilmek için gereken yüzde 50+1 oy şartından “50+1’in mahsurlu olduğunu anladık. 50+1’i o zaman bu kadar sıkı bir şeye bağlamamamız gerekirmiş. Onun farkına vardık” dediğini aktardı.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun yeni anayasa, sistemde revizyon ve Cumhur İttifakı’nın genişlemesi gibi birçok tartışmanın yürütüldüğü bir dönemde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile 2.5 saati bulan bir görüşme gündemdeki yerini aldı.

Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya’nın sorularını yanıtlayan Karamollaoğlu, “Cumhurbaşkanıyla birçok konuyu konuştuk. Birçok yerde anlaşmamakta anlaştık” değerlendirmesinde bulundu.

Denetlenmeyen bir başkanlık sistemine dair endişelerini paylaştığını anlatan Karamollaoğlu, Erdoğan’ın sistemi ‘istikrar’ vurgusuyla savunduğunu, sadece Cumhurbaşkanı seçilmek için gereken yüzde 50+1 oy şartından “50+1’in mahsurlu olduğunu anladık. 50+1’i o zaman bu kadar sıkı bir şeye bağlamamamız gerekirmiş. Onun farkına vardık” şikayetinde bulunduğunu anlattı.

Görüşmede Saadet Partisi’nin Cumhur İttifakı’nda yer almasına dönük bir konunun gündeme gelmediğini belirten Karamollaoğlu, “Prensip itibariyle Cumhur İttifakı içinde bu sistemi benimseyen bir tutumun içine giremeyiz. Geçmişte de söyledim, şimdi de söylüyorum” dedi.

Demirkaya’nın “Cumhurbaşkanı ile yaptığınız görüşmedeki ‘koltuk krizi’ tartışmalara neden oldu. Bir kriz var mı, ne yaşandı orada. Bir rahatsızlığınız oldu mu?” sorusuna da Temel Karamollaoğlu, “Bu bana göre abartıldı. Sayın Cumhurbaşkanı üst üste iki kez öğle yemeği için davet etmişti. Ben öğlen yemek yemiyorum. ‘Beni mazur görsün’ dedim. Aslında onu kabul etmek lazımdı. Belki biraz ayıp oldu kabul etmemek. Bir de ben aşı oldum ama cumhurbaşkanlığına giderken PCR testi yaptırmadım. PCR testi yaptırmayınca da, -anlaşılan orada sıkıntı oluyor- cumhurbaşkanı kendi ifadesiyle, ‘Biraz mesafeli oturalım’ dedi. O kadar.” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

HDP’li Sancar’dan Dikkat Çeken İttifak Açıklaması

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, partisinin parti meclisi toplantısı öncesi yaptığı açıklamada, “En geniş kapsamda bir demokratik mücadele ortaklığı ve bunun ihtiyaç durumunda parlamento seçimleri için demokrasi irtifakına dönüştürülmesi meselesi artık somut bir program olarak önümüzdedir. Sadece bir söylem değil, sadece bir slogan değil somut bir program olarak artık şekillenmektedir. Nasıl yürüyeceğimizi, ilişkileri, en geniş demokrasi ittifakı için ilişkileri nasıl kuracağımızı, kurallarımızı yine bütün demokrasi güçleriyle istişare ederek, halkla buluşarak belirleme aşamasında olduğumuzu bilelim. Slogan ve hedef değil somut adımlarla hayata geçirilecek hayati bir amaç” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Açıklamasında, Türkiye’nin çoklu bir kriz içinde olduğunu belirten Sancar, “Bu çoklu krize olabilecek en kapsamlı çözüm programını da yine HDP olarak bizler sunuyoruz. HDP siyaset üretiyor. HDP, Türkiye siyasetinin kurucu aktörü olma iddiasının hakkını vermeye çalışıyor, gereklerini yerine getirmek için elinden geleni yapıyor” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı, konuşmasında, adalet sistemindeki çözülmeye işaret ederek, “Türkiye belki de tarihinin en ağır hukuksuzluk dönemini yaşıyor. Hukukun bütünüyle devre dışı bırakılması gibi bir yönelim içinde iktidar. Şimdiye kadar hiç olmazsa görünüşte hukuka uymak gibi bir kaygı güttükleri olmuştu. Yani hukukun gereğini yerine getirmeseler de hiç olmazsa buna kendilerince gerekçeler üretmeye çalışmışlardır. Ama böyle zorba bir iktidarın, sömürü, talan ve zulüm üzerine kurulmuş bir iktidarın hukuku göstermelik olarak bile dikkate almasının bir sınırı vardır. İşte o sınır şimdi gelmiş çatmıştır.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi, Eş Genel Başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar başkanlığında Ankara’da toplandı. Toplantının açılışında konuşan Sancar şunları söyledi:

Hepinizi sevgiyle selamlıyorum. Bu önemli Parti Meclisi toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. Biliyorsunuz yaz ayları boyunca hepiniz sahada çalıştınız. Partimizin bütün birimleri her alanda ellerinden gelen çabayı sarf ederek bir çalışma yürüttü ve bunun sonucunda Demokrasiye Çağrı Deklarasyonumuzu yayınladık. Bu deklarasyon Türkiye’nin geleceğini demokratik bir şekilde ve eşit yurttaşlık temelinde, ortak yaşamı özgürlük üzerine inşa etme amacına yöneliktir. Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerine çağrı içeren bu deklarasyonumuz aynı zamanda yol haritamızdı. Yol haritamızın ana hatlarını belirliyordu. Bundan sonra yeni bir aşamaya geçtik ve bu aşamayı da zaten adım adım yürütüyoruz. Bu aşama, Demokrasiye Çağrı Deklarasyonunun hayata geçirilmesi aşamasıdır. Tıpkı deklarasyonu hazırlama sürecinde olduğu gibi şimdi de yine tabandan başlayarak halk buluşmalarıyla, esnafla görüşmelerle, sivil toplum örgütleriyle istişarelerle, kanaat önderleriyle sohbetlerle yolumuzu halkımızla birlikte belirlemeye çalışıyoruz.

“Yolumuzun ana hatlarını bütün kamuoyuna net bir şekilde ilan ettik”

Yine meydanlardayız, yine halkımızın içindeyiz. Bu deklarasyonun gereklerini nasıl yerine getireceğimizi değerlendiriyoruz. Bu çalışma önümüzdeki dönem en yoğun ve en önemli faaliyet alanımız olacaktır. Bu Parti Meclisi toplantısında esas üzerinde duracağımız konu, Demokrasiye Çağrı Deklarasyonunun somutlaştırılarak hayata geçirilmesi meselesidir. Bunu nasıl yapacağımızı yine hep birlikte burada tartışacağız. Daha sonra başka kurullarımızı da toplayacağız ve bu kurullarda yine tartışmalarla, istişarelerle yolumuzu netleştireceğiz. Dediğimiz gibi bizim çok net hedeflerimiz var ve bu hedeflerimizi açıkça Türkiye halklarıyla paylaşan ilk parti olduğumuzu da söyleyebiliriz. Yani ne kulislere ne kapı arkası pazarlıklara pirim verdik, tam tersine halka sözümüzü açık söyledik. Yolumuzun ana hatlarını bütün kamuoyuna net bir şekilde ilan ettik.

Dolayısıyla bizim üzerimizden yürüyen pazarlıklara, bize yönelik spekülasyonlara büyük ölçüde nokta koyduğumuzu düşünüyoruz ve deklarasyonumuzun Türkiye toplumunun önemli bir kesimi tarafından gayet olumlu karşılandığını tespit etmekten memnuniyet duyuyoruz. Hedefimiz Türkiye’de demokrasinin yolunu açmak, Türkiye’de barışı inşa etmenin zeminini yaratmak, eşit yurttaşlığı inşa etmektir. Demokrasi, özgürlük, eşit yurttaşlık, eşit ortak yaşam… İşte hedefimiz budur. Bunun için de barış mücadelesi bizim açımızdan en hayati konudur. Barışı da yine toplumdan, tabandan inşa etme gibi bir hedef koyduk önümüze. Barışın hedeflerini, barışın amacını ve barışın boyutlarını yine toplumda birlikte konuşacağız ve toplumla birlikte inşa edeceğiz. Bu meseleleri sadece siyasi partilere hele de iktidara bırakmaya hiç niyetimiz yok. Ancak tabandan inşa edilen bir barış kalıcı hale gelebilir. Ancak böyle inşa edilmiş bir barışın üzerine demokratik bir gelecek kurulabilir. Ancak böyle bir barış eşit ortak yaşamın güvencesini oluşturur.

“HDP siyaset üretiyor”

Türkiye’nin çoklu bir kriz içinde olduğunu söylüyoruz ve bu çoklu krize olabilecek en kapsamlı çözüm programını da yine HDP olarak bizler sunuyoruz. HDP siyaset üretiyor. HDP, Türkiye siyasetinin kurucu aktörü olma iddiasının hakkını vermeye çalışıyor, gereklerini yerine getirmek için elinden geleni yapıyor. Bu gerçeği göz ardı edenler, bu gerçeği tartışmaya katlanamayanlar ölü balık numarası yapmanın bir sonuç doğurabileceğini sanıyorlar ama gerçeklik onları yanıltacaktır. Çünkü bu sesin halkta yankı bulacağını ve bu sesin yine Türkiye’de en geniş demokratik mücadele ortaklığını yaratmayı sağlayacağını bizler biliyoruz. Bunu başarmak için de birkaç şeye ihtiyacımız var.

Her şeyden önce örgütlülüğümüzü güçlendirmek, ikincisi birliğimizi sağlam tutmak, bu kadar farklı eğilimlerin bir arada bulunduğu bir partinin en büyük gücüdür. Çünkü farklılıkları temel ilkeler etrafında buluşturabilme becerisi gerçekten toplumu demokratik temelde bir arada yaşatma imkanının da temelinde olmuştur. Bu yüzden bizim herkes tarafından ya da bazıları tarafından dezavantaj görülen bu özelliğimiz, tam tersine kendi içimizde demokrasi pratiği geliştirmenin bir imkanıdır aynı zamanda. Kendi aramızdaki tartışmalar, Türkiye’yi gerçek ve güçlü bir demokrasiye taşımanın bir provası ve tecrübesidir. Deklarasyonun hazırlık süreci tam da böyle işlemiştir.

Gerçek anlamda demokratik bir işleyiş, gerçek anlamda demokratik bir süreç olarak yaşanmıştır deklarasyonun hazırlık süreci. Bunun HDP’yi parti olarak, partinin iç işleyişi olarak bir adım daha ileriye taşıdığından hiç şüphe duymuyorum. Ama eksiklerimiz vardır, yapmamız gereken şeyler mevcuttur. Bu iradeyle ve bu ortak akılla bu eksikleri gidereceğimizi de biliyoruz. Önümüzdeki dönemde yine aklımızı ve irademizi birleştirerek bu yolu en güçlü şekilde yürüyeceğimiz kesindir. Buna bizler inanıyoruz, halkımız inanıyor. Bize kulaklarını kapatanların da bundan sonra bu sese daha fazla kulak vermek zorunda kalacaklarını biliyoruz.

“İktidar siyasal geleneğimizin tümünü yargılama hırsıyla hareket ediyor”

Türkiye belki de tarihinin en ağır hukuksuzluk dönemini yaşıyor. Hukukun bütünüyle devre dışı bırakılması gibi bir yönelim içinde iktidar. Şimdiye kadar hiç olmazsa görünüşte hukuka uymak gibi bir kaygı güttükleri olmuştu. Yani hukukun gereğini yerine getirmeseler de hiç olmazsa buna kendilerince gerekçeler üretmeye çalışmışlardır. Ama böyle zorba bir iktidarın, sömürü, talan ve zulüm üzerine kurulmuş bir iktidarın hukuku göstermelik olarak bile dikkate almasının bir sınırı vardır. İşte o sınır şimdi gelmiş çatmıştır. Türkiye toplumunun tam karşısında durmaktadır. Hiçbir hukuksuzluğu açıklama ihtiyacı bile duymadıkları gibi, kamu yönetiminde çalışanları da hukuksuz davranma konusunda cesaretlendirme pervasızlığı da yapabiliyorlar.

Bunu bizzat iç güvenliği sağlamakla görevli bakan açıkça dile getirebiliyor. Yine kapatma davası, aynı mutsuzluk anlayışının bir ürünüydü. İktidarın küçük ortağı sadece partimize karşı kapatma davası açılması için yoğun bir siyasi kampanya yürütmekle kalmadı, aynı zamanda Anayasa Mahkemesini her fırsatta tehdit etti. Aynı yöntem Kobanî Davasında da devam ediyor. Kobanî Davasında yine siyasi müdahaleler hiç gizlenme ihtiyacı duyulmadan gerçekleşiyor. Burada yargılanan arkadaşlarımızın içinde 6 eş genel başkanımız var. Yani aslında HDP’nin ve HDP’nin üzerine oturduğu siyasal geleneğin tümünü yargılamak gibi bir hırsla hareket ediyor iktidar.

“Mahkeme bir haftada on binlerce sayfa okunarak savunma yapılmasını dayatıyor”

Özellikle iktidarın küçük ortağı bunu açıkça dile getirmekte hiçbir beis görmüyor. Kobanî Davasında bu hukuksuzluklara karşı avukatlarımız davayı protesto ediyor. Yine yargılanan yoldaşlarımız da aynı şekilde protestolarını sürdürüyor. Bu protestoların nedeninin ne olduğunu belki de kamuoyu yeterince bilmiyor. Bunu anlatmak da bizlerin görevidir. Mahkeme bir hafta içinde on binlerce sayfa üzerinden arkadaşlarımızın savunma yapmasını bekliyor. On binlerce sayfalık iddianame ve eklerini veriyor ve bir hafta içinde savunmalarını yapmalarını dayatıyor.

Bunun fiilen mümkün olmadığını görmek için hukukçu olmaya gerek yok.  Amaç savunmayı engellemektir. Aslında yapılan şey savunma değildir. Bizim yargılanan yoldaşlarımızın yaptığı şey bu iktidarı, bu iktidarın yaslandığı zihniyeti, bu zihniyetin beslendiği düzeni yargılamaktır. İşte bunu engellemek için bu tür dayatmalara girişiyor iktidar. Yine iktidarın küçük ortağının geçen gün yaptığı açıklama bu sözlerimizin başka herhangi bir kanıta gerek kalmadan doğruluğunu ortaya koyuyor.

Ne demişti iktidarın küçük ortağının başkanı “108 kişi hakkında gün yüzünü haram edecek karar çok kısa sürede alınmalıdır”. Yani mahkemeye apaçık talimat veriyor.  Anayasayı çiğniyor diyeceğim ama Anayasa umurlarında değil. Peki, bu kadar doğrudan talimat verme ihtiyacını neden hissediyorlar? Aslında bu bir ihtiyaç değil, bu bir mecburiyettir. Çünkü HDP var oldukça bu iktidarın sonunun geleceğini biliyorlar. Bu iktidar ve onu besleyen zihniyetin de sonunu getirebilecek olan işte bu kararlı mücadeledir. Bunun farkındalar ve bunu en açık dile getiren de iktidarın küçük ortağıdır.

“Baskılara rağmen HDP’nin büyüdüğünü biliyoruz”

Hakimler Savcılar Kurulu’nun bir üyesi istifa etti. İstifa ederken “Bahçeli’yle istişare ederek aldım bu kararı” dedi. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun bir üyesinin, iktidarın küçük ortağının başkanına danışarak bu kararı aldığını söyleyebileceği kadar pervasız bir ortamın yaratıldığını görmemiz gerekiyor. Tabii binlerce örnek daha verebilirim. “Bu davayı bir an önce hızlandırın ve HDP’yi ne olursa olsun tasfiye edin” talimatından başka bir şey değil. Nafile bir talimattır, boş bir çaba.

Ne mahkeme salonlarındaki bu mizansenler ne iktidarın diğer zulüm operasyonları ne de başka saldırılar HDP’yi yolundan alıkoyabilir. Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da HDP bütün bu saldırıları boşa çıkaracak güce ve inanca sahiptir. Aslında iktidar bu tür davaları ölüm kalım meselesi haline getirmekle kendisinin kaybedeceğini açıkça ilan etmektedir. Çünkü eğer biri için ölüm kalımsa mesele, yaşamda kalma becerisini ve gücünü en iyi sergileyen, en iyi gösteren, bunun pratiğiyle dolu bir geçmişe sahip olan parti HDP’dir. Diğerleri ise kendi dayattıkları tercihin öbür kısmına mahkumdurlar.

Burada yapılanlar boştur. Burada yapılanlardan sonuç almak imkansızdır. Baskılara rağmen HDP’nin büyüdüğünü biliyoruz. Sadece kendi tabanımızın daha kararlı bir tutum sergilemekle kalmadığını da görmemiz ve göstermemiz gerekiyor. Türkiye’nin her yerinden bu kabul ve bu destek HDP’ye en azından sempati olarak, en azından HDP’yi dikkatle izleme olarak ortaya çıkıyor ve bunun oya dönüşeceğini de biliyoruz.

“Çalışmalarımızın demokrasi irtifakına dönüştürülmesi somut bir program olarak önümüzdedir”

En geniş kapsamda bir demokratik mücadele ortaklığı ve bunun ihtiyaç durumunda parlamento seçimleri için demokrasi irtifakına dönüştürülmesi meselesi artık somut bir program olarak önümüzdedir. Sadece bir söylem değil, sadece bir slogan değil somut bir program olarak artık şekillenmektedir. Nasıl yürüyeceğimizi, ilişkileri, en geniş demokrasi ittifakı için ilişkileri nasıl kuracağımızı, kurallarımızı yine bütün demokrasi güçleriyle istişare ederek, halkla buluşarak belirleme aşamasında olduğumuzu bilelim. Slogan ve hedef değil somut adımlarla hayata geçirilecek hayati bir amaç.

Çünkü eğer bu birlikteliği sağlayabilirsek gelecek dönem, yeni bir başlangıcı, demokratik dönüşümü ve barışı sağlamanın önündeki engellerin hepsini ortadan kaldıracak halkların ortak iradesini yaratma imkanımız da o kadar büyüyecektir. Biz bu birlikteliği sağlayabileceğimize inanıyoruz. Şimdiye kadar deklarasyon konusunda heyetlerimizin görüştüğü demokrasi çevrelerinin hemen hepsinin de değerlendirmesi ve kanaati bu yöndedir. Şimdi dediğim gibi bunları somutlaştırma, bunları somut bir yol haritasına dönüştürme zamandır. Bunun için de Parti Meclisinin siz değerli görüşleri çok önemlidir.

Bunu bugün bu toplantıyla başlatmış olacağız ve başka kurullarımızda da devam edeceğiz. Oyunlar ve tuzaklarla görmezden gelerek, yok sayarak HDP’yi zayıflatabileceklerini sananlara söylenecek çok söz var ama bizim söylememize gerek yok. Halk bunu söylüyor zaten. Bakın bizim geldiğimiz gelenek, geçtiğimiz hafta Van’da 2000 günü bulan yasaklara rağmen sokağa çıkıp “Kürtler size boyun eğmeyecek” diyen Edibe Babur’un geleneğidir. Bu gelenek, “emeğimin karşılığını size meze etmeyeceğim” diyen emekçinin geleneğidir. Bu gelenek, dereler özgür aksın diye üstüne örttüğü battaniyesiyle nöbet tutan Hatice Ana’nın geleneğidir.

Bu gelenek, zorla kaybedilmiş oğlunu evinin kapısı açık bekleyen ama maalesef gözleri açık giden Berfo Ana’nın geleneğidir. Biz de Berfo Ana’nın gözlerinin açık gidişinin yarattığı yaranın kapanması için mücadele yürütme mecburiyeti ve sorumluluğu altında olan bir partiyiz. Bütün halklara, halklarımıza buradan tekrar sesleniyoruz: Bu kokuşmuş, çürümüş ve karanlık düzende gözünüz HDP de olsun. Çünkü HDP hakikatin kutup yıldızıdır. Gözünüzü buraya çevirdiğinizde geleceğin barış, demokrasi, özgürlük ve eşitlik üzerine kurulması konusundaki inancınızda da umudunuzda da yanılmayacaksınız. Sizin beklentilerinizi, umutlarınızı boşa çıkarmayacağız. Bundan hiç kimsenin hiçbir şekilde şüphesi olmasın.

“Bu keyfiliği durduracak irade bu salondaki iradedir”

Biliyorsunuz bu sindirme operasyonları kapsamında gözaltı furyası durmak bilmiyor. Her gün yeni gözaltı haberleri geliyor. Daha birkaç gün önce Diyarbakır’da, İzmir’de, Antalya’da, Ankara’da, Mardin’de operasyonlar yapıldı. 30’a yakın arkadaşımız gözaltında. Bunların içinde bileşen partilerimizin temsilcileri de var. Bunların içinde sendikacılar da var. Barış Annemiz var. Ayrıca Kürdistan Sosyalist Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bayram Bozyel var ve geçen dönem milletvekilimiz olan değerli yoldaşımız, değerli kardeşimiz, emeğiyle bu partide çokça katkısı bulunan Behçet Yıldırım var. 8 günü aştı gözaltı süresi. Bu keyfiliği durduracağız. Behçet Yıldırım’a da sendikacılara da diğer muhalif partilerin temsilcilerine de sahip çıkacak irade buradaki iradedir.

HDP’de temsilini bulan halkların ortak iradesi ve HDP’nin kurmak istediği ortak mücadele geleneğinin gücüdür, ortak mücadele birlikteliğinin gücüdür. Bu gözaltılar, gözaltına alınanları da asla sindiremez. Dışarıda kalanlara amaç gözdağı vermekse bunu da tekrar söyleyelim; boş hayalden başka bir anlamı yoktur. Elimizde hakikatin meşaleleri, yüreğimizde haklılığımıza olan inancımız ve en büyük gücümüz olan halklarımızın desteğiyle yolumuza devam ediyoruz. Bu yolu büyüterek, bu yolda büyüyerek yürümeye devam edeceğiz. Bunu da yine partimizin bütün emekçileri, sizler ve diğer birimde çalışan bütün arkadaşlar hep birlikte yapacağız. İnancımızda en ufak bir sarsılma, umudumuzda en ufak bir zayıflık yoktur. İrademiz her zamankinden daha güçlüdür, yolumuz açıktır.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: Dünya Tarihinde İlk Kez Seçimle Otoriter Bir Yönetimi Göndereceğiz

Antalya’da “Z Kuşağı Atatürk’ü Anlatıyor” etkinliğine katılan CHP lideri Kılıçdaroğlu, “İlk kez Cumhuriyet tarihinde ve ilk kez dünya tarihinde bir seçimle bir otoriter yönetimi göndereceğiz. 6 milyon 300 bin genç Türkiye’nin kaderini değiştirecek. Dolayısıyla sizin önümüzdeki seçimlerde dünya siyaset tarihine böyle bir armağanı verme olanağınız var” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, “Bir politikacının alkışa ihtiyacı yok aslında, biz sanatçı değiliz. Politikacının sağlıklı ve tutarlı eleştiriye ihtiyacı var. Benim hatamı ben görmeyebilirim ama siz görebilirsiniz. Bizi rahatlıkla, korkusuzca eleştirmek istiyorsanız oy vermeniz lazım” ifadelerini kullandı.

Siyasi bağımsızlığın, ekonomik bağımsızlıkla perçinlenmediği sürece ülkenin siyasi bağımsızlığını koruyamayacağını söyleyen Kılıçdaroğlu, “Bu iki gerçeği hepimiz bilmeliyiz. Biz 83 yıl önce Büyük Atatürk’ü sonsuzluğa uğurladık ama o bizim yüreğimizde, kalbimizde yaşıyor. Bize bir hedef gösterdi. Hedefin adı ne? ‘Çağdaş uygarlığı aşmak.’ Dolayısıyla hep beraber benim kuşağım bunun mücadelesini verdi. Sizler de bunun mücadelesini vereceksiniz. Sizden sonraki kuşaklar da bu mücadeleyi verecekler” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Antalya’da “Z Kuşağı Atatürk’ü Anlatıyor” etkinliğine katıldı. Muratpaşa Türkan Şoray Kültür Merkezi’nde düzenlenen etkinlikte Kılıçdaroğlu’nun gençlerin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

“Gençlerin umutsuzluğa kapılma hakkı yoktur. Bir, umudunuzu yeşerteceksiniz ve büyüteceksiniz. Umudunuzu ne kadar büyütürseniz o kadar güçlü söz sahibi olursunuz. Ülke iyi yönetilmiyor, ben de biliyorum siz de biliyorsunuz. Bilgisayarın fiyatı bu olur, oyun konsolunun fiyatı şu olur, bir sürü şey… Bunların tamamını ithal ediyoruz, temel sorunumuz o. Türkiye neden kendisi üretmiyor? Üniversiteleri var, araştırma birimleri de var. Ama siz üniversiteden, farklı düşündü diye üniversite hocalarını KHK ile atarsanız o üniversite, üniversite olmaktan çıkar.

Üniversiteyi üniversite yapan; tartışmaların odak olmasıdır. Üniversitede her türlü düşüncenin özgürce tartışılmasıdır. Almanya örneğini vereceğim. 2. Dünya Harbi’nden sonra Almanya yerle bir edilir. Amerikalı General, Alman General’e şunu söyler: ‘Almanya’da taş taş üstünde kalmadı, bir daha Almanya sırtını doğrultamaz.’ Alman General’in Amerikalı General’e söylediği ise şudur: ‘Evet haklısın. Almanya’da taş taş üstünde kalmadı ama bir şeyi sakın unutmayın. Almanya’nın üniversiteleri ayakta.’ Ve Almanya bugün Avrupa Birliği’nin en güçlü ülkesi. Nasıl oldu böyle? Üniversiteleri sayesinde. Her şey eğitim.

Eğitimde eğitimi gören kişi, ne kadar çok nitelikli kaliteli soru sorarsa, soru sorma olanağı tanınırsa o eğitim başarılıdır. Karşılaştığınız her olayı sorguluyorsanız, sorgulama gücü ve yeteneği size veriliyorsa o eğitim başarılıdır. Eğitimin öznesi soru sormaktır. Bizde, ‘Yeni icat çıkarma şimdi’ derler. Oysa keşke her birimiz yeni icat çıkarabilsek. Her birimiz bir değerin içine doğarız, ilk değerleri evimizde alırız. Sonra komşularımızdan, sonra mahalleden, sonra kentten alırız. Üniversiteye gittiğimiz zaman içinde yaşadığımız değerin çemberi büyür. O zaman yeni arkadaşlıklar kurarız, aşık oluruz, kavga ederiz, hayatı daha iyi sorgularız, dünyadaki gelişmeleri sorgularız. Ondan sonra da acaba bu sorunları nasıl aşarız diye düşünürüz. Sorunları akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle çözdüğümüz andan itibaren ülkeyi büyütürüz, dünyayı büyütürüz. Etrafımızda henüz keşfedemediğimiz kim bilir neler var? Ama keşfetmemiz için o soruyu sormamız lazım.

“Türkiye süratle vasatlaştı. Vasatlaşmak çok tehlikelidir”

Dün Türkiye’de hukuk fakültesini bitirip İngiltere’ye gidip, orada önce master sonra ticaret hukuku konusunda doktora yapan genç bir avukat kadın iş arıyor, ‘Asgari ücretle iş bulabilir miyim?’ diye. Şunu bütün gençlerin unutmaması lazım, Türkiye süratle vasatlaştı. Vasatlaşmak çok tehlikelidir, vasatlaşmakla Türkiye katma değeri yüksek ürün üretemez noktasına gelebilir. Katma değeri yüksek ürün üretmek için üniversitenin bilgi üretmesi lazım. Üretilen bilgiyi de sanayici elle tutulur metaya dönüştürür. Bunun için üniversiteler çok ama çok değerlidir. Şu an bizim her ilimizde üniversite var.

Bunlar gerçekten üniversite mi? Hukuk fakültesi var, hukuk dersini verecek profesör, doçent yok. Geniş kitlelerin oyunu almak için her ilde üniversite kurduk. Akademik kadron var mı, yok. Şöyle olması lazımdı. Türkiye her yıl yurt dışına doktora yapmak üzere en az 10 bin öğrenci gönderir, bunlar doktoralarını yaparlar, sonra bunlar Türkiye’ye gelirler, siz ondan sonra üniversite kurarsınız. Ondan sonra onun adı üniversite olur. O üniversitenin laboratuvarı var mı? Kars’a gittim, Kars’taki üniversitede tıp fakültesi var. Ama hastaların tamamı Erzurum’a gidiyor. Adı var mı var, levhası var mı var, unvanı var mı var, tıp fakültesi mi tıp fakültesi, hoca var mı hoca yok, donanım var mı donanım yok ama orası şeklen tıp fakültesi.

“Sizin önümüzdeki seçimlerde dünya siyaset tarihine böyle bir armağanı verme olanağınız var”

Dolayısıyla üniversite demekle üniversite olmuyor. Türkiye’nin düştüğü temel hata bu. Dolayısıyla Türkiye’yi bu hatadan çekip çıkarmamız lazım. Bunun için bizim planımız şöyle: Her organize sanayi bölgesinde teknoloji liseleri kuracağız. Bu liseler en az altı yıl olacak. Her bir öğrenci branşında ders görecek. Üçüncü sınıftan itibaren sanayide kendi alanıyla ilgili stajını yapacak. Stajını yaparken onun sosyal güvenlik primini devlet ödeyecek. Mezun olduktan sonra arzu ediyorsa stajını yaptığı fabrikada çalışabilir. Arzu ediyorsa, kendi çalıştığı alanın izdüşümü olan üniversiteye artı puanla gitmiş olacak.

O zaman teknoloji liseleri çok cazip hale gelecek, üniversiteyi kazanamazsa işi hazır olacak, dolayısıyla ara eleman sıkıntısı büyük ölçüde bitmiş olacak, iyi bir eğitim almış olacak, üretim zincirinin asli bir parçası olmuş olacak, iş garantisi olacak, üniversiteye giderken de artı puanla gitmiş olacak. Bunların yapılması için sizin oyunuza ihtiyacımız var. İlk kez Cumhuriyet tarihinde ve ilk kez dünya tarihinde bir seçimle bir otoriter yönetimi göndereceğiz. 6 milyon 300 bin genç Türkiye’nin kaderini değiştirecek. Dolayısıyla sizin önümüzdeki seçimlerde dünya siyaset tarihine böyle bir armağanı verme olanağınız var.

Evde buzdolabınız olmayabilir, arabanız olmayabilir, çamaşır makineniz olmayabilir, mobilyalarınız olmayabilir ama yiyeceğiniz olmak zorunda. Günde en az bir kez, iki kez yemek yemek zorundasınız. Bunu sağlayanlar da çiftçiler, yani üreticiler. Dolayısıyla tarım, dünyanın bütün ülkelerinde stratejik sektördür. Türkiye tarımda kendi kendine yeten, karnını doyuran dünyadaki az sayıda ülkelerden birisiydi. Bugün mercimekten baklaya kadar, samandan canlı hayvana kadar, etten ayçiçeğine kadar ithal ediyoruz. Birinci soru şu, neden? Toprak deseniz var, su deseniz var, güneş deseniz var, insan deseniz var, o zaman neden? Yanlış politikalar. ’83 milyonu kim doyuracak?’ Avrupa’nın temel kavgası bu. Herkes, ‘Ben doyuracağım, benim çiftçim kazanacak, biz oraya mal göndereceğiz’ diyor ve biz onlardan alıyoruz. Bunu aşmanın yolu tarımda köklü bir değişikliktir.

“Dış politikayı da ‘Yurtta barış, dünyada barış’ üzerine inşa etmek zorundasınız”

Çiftçinin zarar etmeyeceği bir modeli hayata geçirmeniz lazım. Bu modelin adı, ‘Maliyet artı makul kâr eşittir taban fiyat.’ Matematiğiniz iyiyse mesele yok. Sulu arazide mi ekim yapıyorsunuz, susuz arazide mi ekim yapıyorsunuz, ektiğiniz ürünün cinsi nedir, bunun dönüm başına maliyeti vardır. Üstüne makul bir kâr koyarsınız ve devlet, ‘Sen şunu ekeceksin, maliyeti şudur, makul kâr şudur, bunun üstüne alıcı buluyorsan sat ama bunun altına düştüğü zaman devlet olarak ben alacağım’ der. Dolayısıyla çiftçi zarar etmeyecek. Bu modeli getirmeniz lazım. Konya’dan küçük bir devlet var, Hollanda. Hollanda’nın yıllık tarım ürünü ihracatı 180 milyar doların üzerinde. Devasa Türkiye Cumhuriyeti’nin tarım ürünü ihracatı 18-19 milyar dolar, bazen daha fazla ithalat yapıyor.

Demek ki bir sorunumuz var. Bunu söylediğim modelle değiştireceğiz. Uşak Şeker Fabrikası yumurta satılarak kurulmuştur. Şimdi fabrika satıyoruz, dışarıdan tarım ürünü ithal ediyoruz. Geldiğimiz noktaya bakın. Her köye mutlaka bir ziraat mühendisi ya da bir ziraat teknikerinin atanması lazım. Besicilik yapılan yerlerde de mutlaka veteriner atanması lazım. Toprak analizlerinin yapılması lazım. Çiftçi, hangi ürünü ektiği zaman daha yüksek verim alabilir, bunun yapılması lazım. Bütün bunların tamamının dış politikayla bağlantısı var. Ürün ektiniz ve fazla ürün elde ettiniz, ihraç edeceksiniz. Eğer bütün ülkelerle kavgalıysanız niye sizin ürününüzü alsınlar. Dış politikayı da ‘Yurtta barış, dünyada barış’ üzerine inşa etmek zorundasınız.

Atatürk yaşıyor olsaydı eğitim sistemini tepeden tırnağa değiştirirdi. Dış politikayı 180 derece değiştirirdi. Güçlü ve onurlu bir devleti inşa etmek için elinden gelen bütün çabayı gösterirdi. Vatandaştan alınan her kuruş verginin hesabını da kendi vatandaşına verirdi. Bugün dış politikadaki yanlışlık, bizim Orta Doğu’ya ürün satmamızı engelliyor ve bu bölgede yalnız kaldık. Oysa Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet’i kurduğunda sadece kendi ülkesinin insanlarına değil, dünyadaki bütün mazlum milletlere örnek olmuştur. Mustafa Kemal’in ayağa kaldırdığı, büyüttüğü Türkiye herkesin dikkatini çekmiş ve Mustafa Kemal Atatürk tarihsel süreç içerisinde gittikçe büyümüştür.

“Yasaklama yok, özgürlük var”

Bir kişinin farklı düşüncelerden çekinmemesi lazım. Sosyal medyayı niye kapatacaksınız, hangi gerekçeyle kapatacaksınız? Kişiler orada düşüncelerini rahatlıkla ifade edebiliyorlar, espri yapabiliyorlar, eleştiriler yapabiliyorlar, şiirler yazabiliyorlar, öyküler anlatabiliyorlar, siyaset kurumunun yanlışları varsa gerektiğinde yerden yere vurabiliyorlar… Siyaset kurumunun yapması gereken ne? Politikacının sağlıklı ve tutarlı eleştiriye ihtiyacı var. Eleştiriden korkmaması lazım. Tam tersine politikacılar, sağlıklı ve tutarlı eleştirileri okumak, dinlemek ve kendilerine yön çizmek zorundadırlar. Yasaklama yok, özgürlük var.

Her biriniz tek tek vergi ödüyorsunuz. ‘Vergi dairesinde kaydım yok, ben vergi ödemiyorum’ diye düşünmeyin. Simit alırken, çay içerken, sakız alırken, arabaya binerken vergi ödersiniz. Şimdilik vergi ödemediğiniz tek bir şey var, teneffüs ettiğiniz hava. Sevgili Z kuşağı, şu soruyu sordunuz mu kendinize: Bizden vergi alıyorsunuz da bu vergileri nereye harcıyorsunuz? Bu soru, demokrasinin çıkış sorusudur. Bu hesap Türkiye’de sağlıklı verilmiyor. Verilmediği için de ülke zaten bu durumda. Bu soruyu gittiğiniz her yerde, karşılaştığınız her politikacıya lütfen sorun. Demokrasi istiyorsanız bu sorudan başlayacaksınız.”

“Onun sinirlerini bozacağım ve hiç merak etmeyin”

Genel Başkan Kılıçdaroğlu son olarak, “Cumhurbaşkanı ile aranız nasıl?” sorusuna ise “Erdoğan’la mı? Onun sinirlerini bozacağım ve hiç merak etmeyin, sizler gerçekten de önümüzdeki seçimlerde tarih yazacaksınız. Beraber indireceğiz” yanıtını verdi.

Paylaşın

Kim Kardashian Bir Dakikada Bir Milyon Dolar Kazandı

Kim Kardashian’ın giyim markası Skims, dünyaca ünlü marka Fendi ile iş birliği yaparak yeni bir koleksiyon çıkardı. Kardashian, yeni koleksiyonun internet üzerinden satışa açıldığı ilk bir dakikada 1 milyon dolar kazandı.

Koleksiyonun en uygun fiyatlı ürün olan 100 dolarlık çorap sütyeni de şu anda tüm renk ve bedenlerde tükenmiş durumda. Şu sıralar özel hayatından çok iş hayatıyla gündeme gelen Kim Kardashian, giyim markası Skims’i üç yıl önce hayata geçirmişti.

21 Ekim 1980 tarihinde doğan Kim Kardashian’ın gerçek adı Kimberly Noel Kardashian’dır. Los Angeles’ta doğan Kardashian baba tarafından Ermeni, anne tarafından Hollanda ve İskoç asıllıdır.

Sosyal hayatında yarattığı sansasyonlarla magazin figürü haline gelen Kardashian, E kanalında yayınlanan Keeping Up with the Kardashians ve Kourtney and Kim Take New York adlı reality showlar ile bilinir.

Bir dönem prodüktörlük, mankenlik, şarkıcılık, oyunculuk ve stilistlik yapmıştır. İş insanı kimliğiyle dikkatleri çeken Kardashian kendi adını taşıyan birçok parfüm çıkarttı. Amerikan ABC kanalında yayınlanan Dancing With the Stars (Yıldızlarla Dans) adlı televizyon formatında yarıştı.

America’s Next Top Model (Amerikanın Gelecek/Yeni Top Modeli-Amerika Top Modelini Arıyor) adlı programda konuk jüri üyeliği yaptı. 2010 yılında ise kız kardeşleri Kourtney ve Khloe ile “Kardashian Konfidential” adında otobiyografi türünde bir kitap yayımladı.

2012 Nisan ayından beri Kanye West ile beraber olan Kardashian 15 Haziran 2013 günü Cedars-Sinai Medical Hastanesinde kızları North West’i dünyaya getirdi. 21 Ekim 2013’te, Kardashian’ın 33. doğum gününde nişanlanan çift 24 Mayıs 2014 tarihinde İtalya’nın Floransa kentinde evlendi.

Oğulları Saint West, 5 Aralık 2015’te doğdu. Doktorların ikinci hamileliğinden sonra hamile kalmamasını önermesi üzerine çiftin üçüncü çocuğu Chicago 15 Ocak 2018 yılında ve dördüncü çocuğu Psalm 9 Mayıs 2019 tarihinde taşıyıcı anne aracılığıyla dünyaya geldi. Kardashian, dört çocuğunun babası Kanye West’ten 2021 yılında boşandı.

Paylaşın

HDP’nin Kapatma Davasına İlişkin Savunması Yargıtay’a Gönderildi

Anayasa Mahkemesi (AYM), Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kapatma davası için sunduğu ve bir ek klasör ve 173 sayfadan oluşan ön savunmasını Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin’e gönderdi.

Haber Merkezi / Başsavcı Bekir Şahin, bir ay içinde esas hakkındaki görüşünü sunması gerekiyor. Bu görüş de HDP’ye gönderilecek. Daha sonra Anayasa Mahkemesince (AYM) belirlenecek tarihlerde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Şahin sözlü açıklama, HDP yetkilileri de sözlü savunma yapacak. Bütün sürecin ardından davaya ilişkin bilgi ve belgeleri toplayacak olan raportör, esas hakkındaki raporunu hazırlayacak.

15 kişiden oluşan AYM heyeti karara bağlayacak

Bu işlemler sürerken gerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı gerekse davalı HDP, ek delil veya yazılı ek savunma verebilecek. Raporun, Yüksek Mahkeme üyelerine dağıtılmasının ardından Başkan Zühtü Arslan, toplantı için gün belirleyecek, üyeler belirlenen günde bir araya gelerek kapatma istemini esastan görüşmeye başlayacak. HDP hakkındaki kapatma davasını, 15 kişiden oluşan Anayasa Mahkemesi (AYM) heyeti karara bağlayacak.

Paylaşın

Bakan Koca Açıkladı: Aşılamada Yeni Dönem

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Koronavirüs Bilim Kurulu Toplantısı’nın ardından yaptığı yazılı açıklamada, “Yarından itibaren mRNA aşısı olmuş ve üzerinden 6 ay zaman geçmiş 18 yaş ve üzeri vatandaşlarımız hatırlatma dozunu istedikleri aşı türünden olabileceklerdir” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Bakan Koca, açıklamasında, son bir ay içindeki vakaların yüzde 15’inin 60 yaş üzeri vatandaşlardan oluştuğunu belirterek, “Ancak vefatların yüzde 84,8’i 60 yaş üzerindeki vatandaşlarımızdır. Büyüklerimizi koruma zorunluluğumuz halen devam ediyor” dedi.

Bakan Koca, açıklamasının devamında, tüm vakalar içinde çocukların oranının azaldığını bildirerek, “Okul çağındaki 8-16 yaş grubundaki çocuklarımızın toplam vakalar içindeki oranı yaklaşık %10 seviyesinde düşüş göstermiştir. Okul çağındaki çocuklarımızın vakalar içindeki oranının azalıyor olması salgının seyrini olumlu etkileyebilecektir” ifadelerini kullandı.

Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu video konferans yöntemiyle toplandı. Aşılama ve koronavirüsle mücadelenin ele alındığı toplantı sonrası yazılı bir açıklama yapan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı;

“Vaka sayılarının yaş dağılımı ile vefatların yaş dağılımları dikkate alındığında son 1 ay içindeki vakaların %15’i 60 yaş üzeri vatandaşlarımızdan oluşuyor. Ancak, vefatların %84,8’i 60 yaş üzerindeki vatandaşlarımızdır.

Büyüklerimizi koruma zorunluluğumuz halen devam ediyor. Gençler hastalığı daha hafif geçirseler de virüsü hastalığı ağır geçirebilecek kişilere taşıyabilmektedir. Ayrıca aşıların temel koruyucu etkisi, hastaneye yatışların ve ölümlerin engellenmesindedir. Büyüklerimizi korumak için gençlerimizin tedbirlere uyması hayati önem taşımaktadır.

Aşıların 3 ila 6 ay arasında en çok koruyucu özellik gösterdiği belirlenmiştir. Bu bakımdan hatırlatma dozu aşılarının yapılması gerekmektedir. Daha önce 60 yaş üzeri vatandaşlarımız için hatırlatma dozu aşılarına başlanmıştı.

Bugün yapılan değerlendirmede 18 yaş üzeri tüm vatandaşlarımız için hatırlatma dozu aşılamasının başlatılmasına karar verilmiştir. Yarından itibaren mRNA aşısı olmuş ve üzerinden 6 ay zaman geçmiş 18 yaş ve üzeri vatandaşlarımız hatırlatma dozunu istedikleri aşı türünden olabileceklerdir.

Yerli aşımız Turkovac da gündemimizdeki önemli bir konuydu. Daha önce sizleri kendi aşımızı kullanıma alabilmek için gönüllü olmaya davet etmiş ve 3.000 gönüllü ile yerli aşımızın seri üretime geçebileceğini ifade etmiştim. Gönüllü olan vatandaşlarımıza çok teşekkür ederek bugün itibariyle 2.000 gönüllü sayısına ulaşmış bulunduğumuzu müjdelemek isterim.

Halen 1.000 gönüllüye ihtiyaç var. Kendi aşımız kendi gücümüzdür. Bu gücü hayata geçirmek için 18-59 yaş arası 2 doz aşı olmuş sağlıklı vatandaşlarımızı hatırlatma dozu için Turkovac gönüllüsü olmaya davet ediyorum.

Okul çağındaki 8-16 yaş grubundaki çocuklarımızın toplam vakalar içindeki oranı yaklaşık %10 seviyesinde düşüş göstermiştir. Okul çağındaki çocuklarımızın vakalar içindeki oranının azalıyor olması salgının seyrini olumlu etkileyebilecektir.

Günlük vaka sayılarının hızlı tırmanışlar göstermemesi sağlık tesislerinin yükünün kontrol edilebilir kalmasını sağlamaktadır. Hastanelerimizde servis ve yoğun bakım yatak doluluk oranlarının kontrollü seyri önemli bir güvencedir.”

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Can Kaybı 200’ün Üstünde

Kovid 19’da son 24 saatte 27 bin 259 yeni vaka tespit edilirken, 203 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Aşı olmak, yeni dozları gününde yaptırmak, salgın tedbirlerine uymak düşünülenden büyük sonuçlara yol açacaktır” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 358 bin 251 test yapılırken, 27 bin 259 yeni vaka tespit edildi. 203 kişi hayatını kaybederken, 27 bin 513 kişi sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan açıklama

Güncel verilerle ilgili değerlendirmesini sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı;

“Aşı olmak, yeni dozları gününde yaptırmak, salgın tedbirlerine uymak düşünülenden büyük sonuçlara yol açacaktır. Çünkü Covid-19 aşısı ve tedbirler bizleri koruma altına almakla kalmaz: virüsün yayılma, yaşama alanını daraltır. Yüksek aşı oranı ve tedbir virüsün gücünü kırar”

Verilerde, aşılamada önde giden illere de yer verildi. Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en çok aşılamanın gerçekleştirildiği Ordu’yu Amasya, Muğla, Osmaniye, Kırklareli, Çanakkale,   Eskişehir, Balıkesir, Zonguldak ve Edirne takip ederken, en az aşılamanın gerçekleştirildiği Şanlıurfa’yı sırasıyla Batman, Diyarbakır, Siirt, Muş, Bingöl, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Bayburt takip etti.

Paylaşın

“Sıfır Karbon Hedefleri Boş Sözlerden İbaret”

İklim Faaliyet Takibi (CAT) 40 ülkenin küresel ısınmayla mücadelede ortaya konacak planlarını inceledi ve çok az sayıda ülkenin “kabul edilebilir” planları bulunduğunu vurguladı. CAT’in arkasındaki kuruluşlardan Climate Analytic’in Başkanı Bill Hare, “Oraya nasıl ulaşacakları konusunda bir planları yoksa ve 2030 hedefleri düşükse ki birçoğunun düşük, bu sıfır karbon hedefleri boş sözlerden ibaret” dedi.

İklim Faaliyet Takibinin (CAT) yaptığı yeni bir analize göre, İskoçya’nın Glasgow kentinde gerçekleşen Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26’ncı Taraflar Konferansında (COP26) verilen taahhütlere karşın, dünyanın küresel sıcaklık artışını kısıtlama hedefine yaklaşılamadı.

Analizde, dünyanın küresel sıcaklıklarda hedeflenen 1,5 derecelik artışın çok ötesinde, 2,4 derecelik artışa doğru gitti hesaplandı.

CAT’e göre, COP26’da büyük bir “güvenilirlik, faaliyet ve taahhüt açığı ” bulunuyor. Glasgow’daki zirve, iklim değişikliğinin etkilerini azaltmakta hayati önemde görülüyor. Ancak bu tahmin, ormansızlaşmanın durdurulması da dahil büyük duyuruların yapıldığı zirvede geçen hafta ortaya çıkan iyimserlikle çelişiyor.

Mesele taahhütler değil uygulamalar

Raporda, hükümetlerin bu hafta sona ermesi gereken COP26’dan önce ve zirve sırasında verdiği sözler inceleniyor.

Çalışmada, 2030’da gezegenimizi ısıtan sera gazları salımının, sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutmak için gerekenin iki katı olacağı sonucuna varılıyor. Uzmanlar, sıcaklık artışını 1,5 derecede tutmanın iklim değişikliğinin en tehlikeli etkilerini engelleyeceğini söylüyor.

Paris’te 2015’te yapılan COP zirvesinde, sıcaklık artışını 1,5 derecenin altında tutmak için girişilen çabaları takip de dahil bir plan üzerinde anlaşılmıştı. Ancak CAT hükümetlerin taahhütleri değil de gerçekte izlediği politikalar analiz edildiğinde 2100’deki sıcaklık artışının 2,7 derece olacağını öngörüyor.

BBC Türkçe’nin haberine göre, CAT’in analizi, Almanya’daki prestijli Potsdam İklim Etkisi Enstitüsü de dahil birçok kuruluş tarafından destekleniyor.

Tahminler 2015’e göre iyileşti fakat…

Greenpeace’in Uluslarararası İcra Direktörü Jennifer Morgan “Bu yeni hesaplama dünyaya doğru yaklaşan bir göktaşına çevrilmiş bir teleskop gibi. Aklı başında bir dünyada Glasgow’daki hükümetleri derhal farklılıklarını bir kenara koyup, ortak geleceğimizi kurtarmak adına çalışmaya yöneltmesi gereken yıkıcı bir rapor” diyor.

Ancak görünüm, CAT’in politikaların 3,6 derecelik bir artışa yol açacağını söylediği 2015 Paris İklim Zirvesi’nden bu yana biraz gelişti.

CAT, bu durumdan sera gazı salımını 2030’da azaltmaya yönelik hedef gidişe “duran ivmeyi” sorumlu tutuyor. Kuruluş, ABD ve Çin’in net sıfır karbon salımına ulaşma taahhütlerinin, sıcaklık artışı tahminlerini bir parça geliştirdiğini vurguluyor.

Net sıfır karbon salımına ulaşmak, sera gazı salımlarını mümkün olduğunca azaltmak ve kalan salımları da örneğin ağaç dikerek dengelemeyi içeriyor. 140’tan fazla hükümet, net sıfır karbon salımına ulaşma sözü verdi. Ancak CAT, çok az sayıda ülkenin bu hedefe nasıl ulaşacağına dair planları olduğunu söylüyor.

“Boş sözlerden ibaret”

Kuruluş 40 ülkenin planlarını inceledi ve çok az sayıda ülkenin “kabul edilebilir” planları bulunduğunu vurguladı.

CAT’in arkasındaki kuruluşlardan Climate Analytic’in Başkanı Bill Hare “Oraya nasıl ulaşacakları konusunda bir planları yoksa ve 2030 hedefleri düşükse ki birçoğunun düşük, bu sıfır karbon hedefleri boş sözlerden ibaret” dedi.

Kuruluşa göre, taahhütler ve projeksiyonlar arasındaki açığın başlıca sorumlusu devam eden kömür ve doğalgaz üretimi.

COP26’da neler üzerinde uzlaşıldı?

Zirvede hala 197 ülkenin tümünün kabul edebileceği bir anlaşma müzakere ediliyor. Ancak geçen hafta da bir dizi uzlaşma duyurusu yapıldı:

  • 100’den fazla ülkenin lideri 2030 itibariyle ormansızlaşmayı durdurma ve geri çevirme sözü verdi. Buna Amazon yağmur ormanlarının ev sahibi Brezilya da dahil.
  • AB ve ABD, sera gaszı metan salımını 2030 itibariyle azatltmak için küresel bir ortaklık duyurusu yaptı. Atmosferdeki metan gazını azaltmak, küresel ısınmayı çabuk bir şekilde azaltmak için en iyi yöntemlerden biri olarak görülüyor.
  • 40’tan fazla ülke kömürden uzaklaşma taahhüdünde bulundu. Ancak dünyanın en büyük kullanıcılarından Çin ve ABD bu taahhüde katılmadı.
  • Kalkınmakta olan ülkelerin iklim değişikliğine adapte olabilmesi ve getireceği kayıplarla başa çıkabilmesi için yeni finans kaynakları açıklandı. Ancak çok sayıda kişi bunların yeterli olmadığını söyledi.

IEA da taahhütleri incelemişti

Bu zirvenin temel amacı küresel sıcaklık artışını bizi iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden korumak için 1,5 derece ile sınırlamaktı ancak COP26’dan önce gezegenin 2,7 derece ısınmaya doğru gittiği konusunda raporlar çıkmıştı. Uluslararası Enerji Ajansı (IEA), dünya 1.5 derece sınırında kalacaksa, tüm yeni fosil yakıt geliştirmelerinin bu yıldan itibaren durdurulması gerektiğini söylemişti.

Ajans, daha sonra COP26’da verilen vaatlerdeki rakamları karşılaştırmış ve tüm taahhütler yerine getirilirse dünyanın küresel sıcaklıklarda 1.8 derecelik bir artışa devam edeceğini hesapladı.

IEA Başkanı Fatih Birol, bu sonuçları “ileriye doğru büyük bir adım” olarak nitelerken “çok daha fazlasına ihtiyaç duyulduğunu” da sözlerine eklemişti. Elbette bu öngörünün gerçekleşmesi için ülkelerin vaatlerini yerine getirmeleri gerekiyor. Yani araştırmaların sonucu taahhütlerin uygulanması noktasında ancak ileriye doğru bir adım atılacağı noktasında uzlaşmış oluyor.

(Kaynak: bianet.org)

Paylaşın

Buldan: Bizi Bitirmeye Çalışanlar Yok Oluşun Eşiğine Geldi

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “HDP artık bu ülkede siyasete yön veren, değişim gücü konumuna gelmiş, bu ülkeyi yönetmeye aday bir halk partisidir, kadın partisidir. Bu darbenin failleri, başrol oyuncuları ise kendi çöküşleri ile baş başa kalmışlardır. Barış siyasetinden, diyalogdan, çözümden yüz çevirip hukuksuz bir darbeyle bizi geriletmeye çalışanların kendisi yok oluşun son eşiğine geldi. Her anlamda tükendiler, bittiler, çöktüler. Şu anda ülkeyi değil, tamamen kendi çıkar ve rantlarını yönetiyorlar.” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi, İstanbul Sözleşmesi, kadın kazanımlarına yönelik saldırılar ve örgütlenme başta olmak üzere yeni dönem politik mücadele hattını belirlemek üzere parti genel merkezinde toplantı gerçekleştirdi. Toplantının açılış konuşmasını yapan Eş Genel Başkan Pervin Buldan, şunları söyledi:

“Kadın Meclisimizi Kasım ayı itibariyle toplamış bulunmaktayız. Kadın Meclisi ve kadınlar olarak bir araya geldiğimiz her bir kadın toplantımız, bütün moral ve coşkumuzla gerçekleştirdiğimiz her bir buluşmamız kadın hareketinin, mücadele ve çalışmalarında kararlı bir şekilde ilerlediğinin bir ifadesidir aynı zamanda. Dolayısıyla biz her kadın buluşmamızdan ötürü heyecan duyuyoruz ve bu güçlü birliktelikten güç alıyoruz. Emeği geçen tüm arkadaşların emeğine, azmine sağlık diyorum.

Kadınların yürüyüşü bu ülkede demokratik iktidarı mutlaka kuracaktır 

Başta Kadın Meclisimiz olmak üzere ülkede kadın mücadelesi için emek veren, mücadele yürüten her bir kadın yapısı ve kadın örgütlenmesi bu ülkede değişimin, eşit yaşamın, demokrasinin ve adaletin iktidara giden yollarını döşemektedir. Şu anki demokratik muhalefetin en güçlü kesimini oluşturan biz kadınların yürüyüşü, kadınların eşitlikçi demokratik iktidarını bu ülkede mutlaka kuracaktır. Bunu hep birlikte ülkenin doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine bütün kadınlarla el ele verdiğimiz çalışmalarla ve mücadelelerle başaracağız. Biz kadınlar ortak ve eşit yaşamın sıcak iklimiyle bu ülkeyi kuşatacağız. Buna dair oldukça inançlıyız, kararlıyız.

İçerisinde bulunduğumuz ay partimize ve birlikte siyaset yürüttüğümüz arkadaşlarımıza yönelik 4 Kasım siyasi darbesinin gerçekleşmesinin 5’inci yıl dönümü. Eşitlikçi, demokratik siyasetimizin güçlü yükselişi karşısında demokratik ve hukuki yollardan mücadelemizi geriletemeyen AKP iktidarı, Eş Genel Başkanlarımız Sevgili Yüksekdağ ve Sevgili Demirtaş başta olmak üzere 11 milletvekili arkadaşımızı tutuklayarak partimize dönük bir darbe girişimi başlattı. Açık bir şekilde, hukuk dışı her türlü yöntemle partimize yöneldiler.

Bu tutuklamalarla beraber partimize ve bileşenlerimize dönük operasyonlarda 10 binin üzerinde arkadaşımız gözaltına alınıp tutuklandı bu 5 yıllık süre içerisinde. Belediyelerimize kayyım gaspıyla el koyarak, belediye eşbaşkanı arkadaşlarımızı görevlerinden uzaklaştırarak tutukladılar. Bütün bunlarla mücadelemizi tasfiye etmek en temel amaçlarıydı. Ancak tarihte eşi görülmemiş baskılara maruz bırakılmış mücadele geleneğimiz bu darbe karşısında da güçlenerek yoluna devam etti. Ve büyüyerek yolumuza devam ediyoruz.

Bizler için aslolan yolumuzdur. O yolda devam eden onurlu yürüyüştür. 5 yıldır arkadaşlarımız içeride ve sürgünde, bizler dışarıda inanç ve mücadele birliğimizle büyük yürüyüşümüze devam ediyoruz. Bu yolun sonu özgürlüğe, halkların eşitlikçi ve demokratik adil iktidarına her zaman olduğundan çok daha yakındır. Bunu hepimiz çok iyi biliyoruz. HDP artık bu ülkede siyasete yön veren, değişim gücü konumuna gelmiş, bu ülkeyi yönetmeye aday bir halk partisidir, kadın partisidir.

Bizi bitirmeye çalışanlar yok oluşun eşiğine geldi, bitti tükendi

Bu darbenin failleri, başrol oyuncuları ise kendi çöküşleri ile baş başa kalmışlardır. Barış siyasetinden, diyalogdan, çözümden yüz çevirip hukuksuz bir darbeyle bizi geriletmeye çalışanların kendisi yok oluşun son eşiğine geldi. Her anlamda tükendiler, bittiler, çöktüler. Şu anda ülkeyi değil, tamamen kendi çıkar ve rantlarını yönetiyorlar. Halkı neden oldukları çoklu krizlerle baş başa bırakıp, halkın bu krizlerin altında ezilişini yalanlarla örtbas etmeye çalışıyorlar. Ortaya koydukları ekonomik sefalet ortamını “Avrupa, Amerika saadetimize şaşırıyor” yalanlarıyla utanmadan silikleştirmeye çalışıyorlar.

Sefalet ücretlerine mahkum ettikleri binlerce işçiyi, emekçiyi, emekliyi “evini az ısıt, az ye” telkinleriyle sefalete alıştırmaya çalışıyorlar. Peki ya kayyımları? Gaspçı kayyımları bütün belediyelerimizde, Sayıştay raporlarıyla da belgelendiği üzere yolsuzluk, vurgun ve yağmalarını yönetiyorlar. İşte onların partimize darbe yaparken amaçladıkları buydu. Bizim onurlu demokratik siyasetimizi önlerinde engel olmaktan çıkarıp çürümüş siyasetleriyle ülkeyi rahat bir şekilde yağmalamaktır. Bu talan ve yağma siyasetleriyle, çözüm siyasetimize karşın ortaya koydukları kutuplaştırıcı, ayrımcı kaos siyasetleriyle ülkede bugün sosyal, toplumsal, ekonomik çöküşü ortaya koydular.

Kadınlar ekonomik olarak bu ülkenin en çok yoksullaşan kesimidir

Başta kadınlar olmak üzere toplumun tamamını bir şiddet sarmalının içine hapsettiler. Bugün itibariyle açlık sınırı 3 bin 628 lira iken yoksulluk sınırı10 bin TL’nin üzerine çıkmıştır. TÜİK’in yalanlarını bir kenara bırakırsak gerçek enflasyon % 50’ye dayanmış durumdadır. Halkı açlığa ve yoksulluğa mahkum eden AKP iktidarı, en çok da kadınların bu ağır koşullar altında ezilmesine, zarar görmesine olanak sunmuştur. Güvencesiz işlerde emeği sömürülen kadınlar ekonomik olarak bu ülkenin en çok kaybeden, en çok yoksullaşan kesimidir. Bunu bizler, özellikle de çalışmalarıyla toplumun bütün kesiminden kadınlarla temas halinde olan Kadın Meclisimiz, sizler çok iyi bilirsiniz.

İstanbul Sözleşmesini feshetmek AKP Genel Başkanı tarafından kadınlara karşı işlenmiş bir suçtur

Yine ekonomik ve sosyal olarak kadını erkeğe bağımlı tutmaya çalışan AKP zihniyeti, kadının yaşam güvenliğini de aynı şekilde erkeğe bağımlı tutmaktadır. Her gün ama her gün korumamaktan, önlememekten, erkek yargı kararlarından dolayı kadınlar katledilmektedir.

Çünkü bu iktidarın kafasında İstanbul Sözleşmesi gibi kadının yaşam hakkını dert edinen, kadının yaşam hakkını koruyup geliştirmeyi hedefleyen bir düşünce sistemi yoktur. Kadınların yaşam güvenliğini sağlamayı hedefleyen İstanbul Sözleşmesini uygulamak yerine feshetmek en üst makamdan, bizzat AKP Genel Başkanı tarafından kadınlara karşı işlenmiş bir suçtur.

AKP Genel Başkanı şimdi de çıkmış İstanbul Sözleşmesini, yani kendi yaşam hakkını, hukukunu savunan kadınlar için sapkın deme cüretini göstermiştir. İşte faşizm, işte tekçilik, işte kadına yönelen eril şiddet tam olarak budur; kadınları susturmak için haklarını savunan kadınları yaftalamak, kadınlara hakaret etmektir. Bütün kadınlar adına buradan kendisine sesleniyorum. Hiçbir kadının onurlu duruşuna ve tavrına hakaret etme hakkınız yoktur. Özellikle bu ülkeyi yöneten cumhurbaşkanına bunu söylüyorum. Hiçbir kadını yaftalayamazsınız, karalayamazsınız! Nasıl ki zorbalığınız, baskılarınız kadınları durduramadıysa hakaretleriniz de kadınları durduramayacak. Her yerde her koşulda haklarımızı savunacağı. Sizin ve siyasi anlayışınızın kadına yönelik şiddeti teşvik eden dilinizle mücadele etmeye devam edeceğiz.

25 Kasım haftasında eylemlerimizle kadına yönelik şiddete hayır diyeceğiz

Bildiğiniz üzere, içerisinde bulunduğumuz ay aynı zamanda 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü’dür. Biz hep olduğu gibi bu ayda eylem ve etkinliklerimizle yurdumuz ve bütün dünya kadınları ile birlikte kadına yönelik şiddete hayır diyeceğiz. 25 Kasım haftası dolayısıyla parlamentoda kadın grubumuzu toplayacağız. Grup kürsümüzden kadınların sözünü söyleyeceğiz, hakkını savunacağız. Diktatörlüğe karşı verilen bir kadın mücadelesi sonucu sembolleşen 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü, bugün demokratik kadın mücadelesi yürüten biz kadınların mücadelesinde hala devam etmektedir.

Şu açıktır ki bu iktidar ilk seçimlerde yıkılıp giderken arkasında bırakacağı en büyük enkaz kadına yönelik suçlar olacaktır. İşte biz kadınlar bütün bu suçların hesabını mutlaka ama mutlaka adalet önünde ve ilk seçimlerde bu iktidardan soracağız. Kadınlar için ölümcül sonuçları olan bütün bu erkek politikalara karşı kadınların yaşamı ve yaşatmayı esas alan, barışçıl, eşitlikçi demokratik iktidarını mutlaka kuracağız. İstanbul Sözleşmesini etkin bir şekilde uygulayacağız. Kadının haklarıyla, eşit ve hür bir şekilde yaşamasının olanaklarını hep birlikte mutlaka sağlayacağız.

Kürtler Kürtçe müzik eşliğinde verdiğiniz o sahte selamı almaz

Tekçi AKP iktidarının kadınlara, demokratik muhalefete ve Kürtlere karşı düşmanca yaklaşımı onları sokağa çıkamaz, halk ile konuşamaz duruma getirmiştir. Toplumsal açıdan bütün meşruiyetlerini kaybettiler. Halkın karşısına çıkamayan AKP Genel Başkanı, Kürtlerin kapısına gidince artık hiçbir söylem de bulunamıyor. Erdoğan geçen gün gittiği Batman’da Kürt müziği eşliğinde Kürtlere sevimli bir görüntü vermeye çalıştı.

Ama hiç kusura bakmasınlar; Kürtlerin iradesine saldırıp siyasetçilerini yıllardır rehin olarak tutan, kentlerimizi gaspçı kayyımlara yağmalatan, bu kayyımlar eliyle belediyelerimiz bünyesinde açtığımız Kürtçe eğitim veren kreşleri ve Kürt kültür kurumlarını ilk elden kapatan, Kürtçe park ve sokak isimlerini değiştiren, Kürtçeyi bilinmeyen dil olarak tanımlayan bu iktidarı ve bu iktidarın başını Kürt halkı çok iyi tanıyor.

Bu iktidarın Kürt düşmanı politikalarını çok iyi biliyor Kürtler. Bir Kürt kadın siyasetçiye, TJA Dönem Sözcüsü Ayşe Gökkan’a en üst sınırdan 30 yıl 3 ay hapis cezası vererek kadını ve Kürdü en üst sınırdan cezalandırma hevesinizin çok iyi farkındayız. O nedenle ne Kürtler ne Kürt kadınlar Kürtçe müzik eşliğinde verdiğiniz bu sahte selamı almaz, size yol vermez. Kürt kadınlar ilk seçimlerde zafer tililileri çekmeye hazırlanıyor.

TBMM’de Plan Bütçe Komisyonunda görüşmelerin devam ettiğini hatırlatmak istiyorum. Her sene olduğu gibi yine erkek iktidarın, yine Saray’ın bütçesini yaptılar ve bunu görüşüyorlar. Yaptıkları bütçede halkın payı yok, emekçinin payı yok, yoksulun payı yok, kadının payı yok. Milletvekili arkadaşlarımız komisyonda Saray’ın erkek bütçesine karşı halkın ve kadınların bütçesini savunuyor. Bu muhalefetimizi en üst düzeyde sürdürmeye devam edeceğiz.

Bu vesileyle ben bütün milletvekili arkadaşlarıma ve emeği geçen Meclis çalışanlarımıza buradan teşekkürlerimi iletiyor, çalışmalarında başarılar diliyorum. Şimdiye kadar olduğu gibi Meclis’te, mahallelerde, evlerde, tarlada, fabrikalarda, iş yerlerinde mücadelemizi örgütlemeye ve yükseltmeye devam edeceğiz. Yolumuza çok kararlı ve sıkı bir şekilde devam edeceğiz. Kadın mücadelesi, kadın muhalefeti bu ülkenin iktidarını ve geleceğini belirleyecek olan güçtür. Gücümüzün her an için farkında olalım. Kadınların bu ülkeyi yöneteceği günler yakındır. Hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Paylaşın

İnşaat Maliyet Endeksi Yüzde 39,54 Yükseldi

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Eylül 2021 İnşaat Maliyet Endeksi verilerini açıkladı. Buna göre, eylül ayında inşaat maliyet endeksi aylık yüzde 0,25 artarken, yıllık 39,54 arttı.

Haber Merkezi / Açıklanan verilere göre bir önceki aya göre malzeme endeksi yüzde 0,41, işçilik endeksi yüzde 0,18 azaldı. Ayrıca bir önceki yılın aynı ayına göre malzeme endeksi yüzde 47,44, işçilik endeksi ise yüzde 22,25 arttı.

Bina inşaatı maliyet endeksi, eylülde bir önceki aya göre yüzde 0,19, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 40,17 arttı. Bir önceki aya göre malzeme endeksi yüzde 0,37 yükselirken, işçilik endeksi yüzde 0,27 azaldı. Ayrıca geçen yılın aynı ayına göre malzeme endeksi yüzde 48,58, işçilik endeksi yüzde 22,27 artış kaydetti.

Bina dışı yapılar için inşaat maliyet endeksinde, eylülde aylık bazda yüzde 0,45, geçen yılın aynı ayına göre yüzde 37,41 yükseliş görüldü. Bir önceki aya göre malzeme endeksi yüzde 0,55, işçilik endeksi yüzde 0,16 artarken, malzeme endeksi geçen yılın aynı ayına göre yüzde 43,72 arttı. İşçilik endeksi ise yüzde 22,17 artış olarak kayıtlara geçti.

Paylaşın