A Milli Futbol Takımı, Play-Off’lara Kaldı

A Milli Futbol Takımı, 2022 FIFA Dünya Kupası Avrupa Elemeleri G Grubu’ndaki son maçında Karadağ’ı deplasmanda 2-1 mağlup ederek grubu ikinci sırada tamamladı ve Dünya Kupası finallerine katılmak için play-off oynama hakkını kazandı.

Haber Merkezi / Podgorica Şehir Stadyumu’nda oynanan maçta A Milli Futbol Takımı galibiyete taşıyan golleri 22. dakikada Kerem Aktürkoğlu ve 60. dakikada Orkun Kökçü attı. Maçta ev sahibi takımın golünü ise 4. dakikada Beciraj kaydetti.

A Milli Futbol Takımı, bu sonuçla puanını 21’e yükseltirken son maçında Norveç’i 2-0 mağlup eden Hollanda, grup lideri olarak Dünya Kupası finallerine doğrudan katılma hakkını elde etti.

A Milli Futbol Takımı, Katar’ın ev sahipliği yapacağı Dünya Kupası finallerine gitmek için 10 grup ikincisi ve Uluslar Ligi’nden 2 ülke olmak üzere 12 takımın yer alacağı play-off’larda mücadele edecek.

Karşılaşmadan Dakikalar:

4. dakikada Karadağ öne geçti. Savic’in pasıyla ceza sahası içinde topla buluşan Beciraj’ın penaltı noktası önünden çektiği sert şutta top ağlara gitti: 1-0. 12. dakikada Abdülkadir’in pasıyla Karadağ ceza sahası önünde topla buluşan Hakan Çalhanoğlu’nun sert şutunda, meşin yuvarlak az farkla yandan auta çıktı.

22. dakikada milli takım beraberliği yakaladı. Sağ kanattaki Abdülkadir, ceza sahasında uygun pozisyondaki Kerem’e pasını gönderdi. Kerem, sol ayağıyla düzelttiği topa sağ ayağıyla vurdu ve meşin yuvarlağı ağlara gönderdi: 1-1. 41. dakikada ev sahibi takım etkili geldi. Rakip sahada Berat’ın kaptırdığı topu alan Haksabanovic’in ara pasıyla Osmajic ceza sahasında topla buluştu. Bu oyuncunun sol çaprazdan sert şutunda, kaleci Uğurcan topu kornere çeldi.

44. dakikada Hakan Çalhanoğlu, Karadağ ceza sahasına hareketlenen Burak’a pasını gönderdi. Burak’ın bekletmeden sol çaprazdan vuruşunda, top kaleci Sarkic’de kaldı. 48. dakikada ev sahibi takım etkili geldi. Sol kanattan paslaşılarak kullanılan kornerde Çağlar’ın kafa ile ceza sahası dışına uzaklaştırdığı topa Vujacic gelişine vururken, meşin yuvarlak az farkla yandan auta gitti.

58. dakikada ay-yıldızlı ekip gole yaklaştı. Sol kanattan Çağlar’ın ceza sahasına gönderdiği topa Halil kafa ile vurdu ancak yerde de seken topu kaleci iki hamlede uzaklaştırdı. 60. dakikada milli takım öne geçti. Karadağ ceza sahası önünde topla buluşan Orkun çok sert bir vuruş yaptı. Kaleci Sarkic’in parmaklarının ucuyla müdahale ettiği top, yan direğe de çarpıp ağlara gitti: 1-2.

64. dakikada ev sahibi takım beraberliğe yaklaştı. Karadağ’ın hızlı gelişen atağında Beciraj ceza sahasında topla buluşup, geriden gelen Vukotic’e pasını attı. Bu oyuncunun yerden şutunda, kaleye giden şutu Çağlar Söyüncü çizgi önünde kayarak uzaklaştırdı. 82. dakikada milli takım etkili geldi. Hakan Çalhanoğlu’nun kullandığı serbest vuruşta, altı pas önüne gelen topa Çağlar Söyüncü kafayı vururken, kaleci Sarkic meşin yuvarlağı son anda kornere çeldi.

Stat: Podgorica Şehir

Hakemler: Daniel Siebert, Jan Seidel, Christian Gittelmann (Almanya)

Karadağ: Sarkic, Vesovic, Savic (Dk. 57 Simic), Vujacic, Radunovic, Jovovic (Dk. 67 Bozovic), Jankovic (Dk. 74 Raickovic), Haksabanovic (Dk. 57 Vukotic), Tomasevic, Beciraj (Dk. 66 Vujnovic), Osmajic

Türkiye: Uğurcan Çakır, Zeki Çelik (Dk. 90+1 Kaan Ayhan), Merih Demiral, Çağlar Söyüncü, Caner Erkin, Berat Özdemir (Dk. 46 Orkun Kökçü), Abdülkadir Ömür (Dk. 79 Berkan Kutlu), Hakan Çalhanoğlu, Halil Dervişoğlu (Dk. 69 Kenan Karaman), Kerem Aktürkoğlu (Dk. 79 Barış Alper Yılmaz), Burak Yılmaz

Goller: Dk. 4 Beciraj (Karadağ), Dk. 22 Kerem Aktürkoğlu, Dk. 60 Orkun Kökçü (Türkiye)

Paylaşın

Pervin Buldan: Bu Zam Ve Zulüm Dönemini Değiştireceğiz

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, patisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Verin yetkiyi ekonomiyi şahlandıralım diyerek halkı aldatan bu iktidarla ilgili yapılacak işlem bellidir. Yetkisini bir an önce elinden almaktır. Halk o yetkiyi geri almasını da iyi bilir ve öyle de olacaktır. Halkımız sandıkları bekliyor, halkımız seçimleri bekliyor. Bu ülkenin işçisiyle, emekçisiyle, ezilen halklarıyla, emeklisiyle, çiftçisiyle, EYT’lisiyle, esnafıyla, genciyle, öğrencisiyle, kadınıyla, köylüsüyle, kentlisiyle el ele verip hep birlikte bu kötülük düzenini, zam ve zulüm düzenini mutlaka değiştireceğiz. Bunda da son derece kararlıyız” dedi.

Haber Merkezi / Konuşmasında 50+1 tartışmalarına da değinen Buldan, “Şimdi tabii kaybedeceklerini anlayınca 50+1 sistemini değiştirmek için kıvranmaya başladıklarını da görüyoruz. Çünkü getirdikleri sistem ayaklarına dolandı. Çıkış yolu aramaktan başka çarelerinin kalmadığını görüyoruz. Çıkış yolu yoktur, halk o yolu kapatmıştır. Küçük ortakları da “biz hükümet ortağı değiliz” demeye başladı. Nasıl ortak değilsiniz, bal gibi de ortaksınız! Yolsuzlukların da çürümenin de işsizliğin de yoksulluğun da ortağısınız! Bunu herkes gayet iyi net bir şekilde biliyor.” ifadelerini kullandı.

Konuşmasında kadın cinayetlerine ilişkinde değerlendirmede bulunan Pervin Buldan, “Bu cinayetler siyasi dilden, siyasi pratiklerden asla bağımsız değildir. Kılıçlı katilin kimlerden esinlendiği de gizli değildir. Elinde kılıçla Ayasofya’da şov yapan Diyanet Başkanından, iktidar kanallarındaki şoven milliyetçi kılıç kalkanlı, kanlı dizilere, kafa kesen IŞİD’lilerden kadınları yerlerde sürükleyen, sokak ortasında darp eden kolluk güçlerine varıncaya kadar iktidarın tüm mekanizmaları bu katillerin esin kaynağıdır. Bu cinayetlerin tek suçlusu ve faili elbette erkek katiller değildir, kadın düşmanı politikalarla onlara bu zemini sunan siyasal iktidar da şiddetin ortağı ve sorumlusudur.” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin Meclis grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmede bulundu. Buldan’ın açıklamaları şöyle;

Konuşmama başlamadan önce Dersim direnişi öncülerinden Seyit Rıza ve arkadaşlarını saygıyla, minnetle ve hasretle  anıyorum. Seyit Rıza’nın oğlu Resik Huseyn ve beş mücadele arkadaşıyla beraber idam edilişinin üzerinden tam 84 yıl geçti. “Size diz çökmedim. Bu da size dert olsun” diyerek bıraktığı miras 84 yıldır Alevi, Kürt ve bütün direnen halkların sözü ve meşalesi olmaya ve yolumuzu aydınlatmaya devam ediyor. Seyit Rıza şahsında tüm arkadaşlarına sözümüz olsun: Oyunlarla, hilelerle baş ediyoruz, etmeye devam edeceğiz! Baş eğmeyeceğiz, geri adım atmayacağız. Bu vesileyle insanlık onuru adına direnenleri tekrardan minnetle ve saygıyla anıyorum.

“Ahmet Kaya’nın mezarına yapılan saldırıyı kınıyor ve yapanları lanetliyorum”

Tarih 16 Kasım’ı gösterdiğinde sonbahar misali yaprak döker bir yanımız, ama umutlu yarınlar ve anısı adına da bir yanımız bahar bahçedir. Bugün, Sevgili Ahmet Kaya’yı Paris’te, sürgünde yitirişimizin yıl dönümüdür. Saygıyla, minnetle ve özlemle anıyorum. Sanatını halkla, sözlerini mücadeleyle ve yaşamını demokratik bir gelecekle harmanlayan bir sanatçı olarak sistemin deresinde sevilmedi, linç edildi, hor görüldü ve sürgüne zorlandı. Ahmet Kaya’ya saldırı henüz bitmiş değildir.

Paris’teki mezarına yine saldırdılar. Şiddetle ve nefretle bunu yapanları kınıyorum. Bu insanlıktan nasibini almamış faşist zihniyetli insanların mezarlara saldırmasının kaynağını iyi biliyoruz. Bunun sorumluları mezardan annelerimizi çıkartanlarla pozlar verenlerdir. Sevgili Ahmet, dostum dostum güzel dostum; mavi gökyüzünü sana dar etmeye çalışanlara karşı direnişimiz sürüyor, sürecektir. Bir menekşe kokusunda seni aramaya ve anmaya devam edeceğiz. Bir kez daha rahmetle, minnetle anıyorum.

Evet değerli arkadaşlarım, 15 Kasım Dünya Hapisteki Yazarlar Günüydü. Düşüncenin, kalemin en büyük güç olduğunu bize anlatan dünyadaki ve ülkedeki tüm yazarları saygıyla selamlıyorum. Düşünceye, edebiyata, sanata en büyük prangaların vurulduğu böylesi bir süreçte daha çok dayanışma içinde olacağız. Sansüre uğrayan, yasaklanan, engellenen her kelimelerine köprü olmak, onların sesinin yankısını her tarafa ulaştırmak bizim görevimizdir.

Seyit Rıza’nın “başa çıkamadım” dediği oyunların günümüzdeki versiyonlarından biri biliyorsunuz Kobanî komplosudur. Adı dava olabilir ama kendisi bir komplodur, kumpastır. İktidar blokunun partimize, geleneğimize, demokratik siyasetteki varlığımıza ve halkların ortak gelecek umuduna karşı Saray’da kurduğu siyasi komplonun adıdır Kobanî Davası. Komplo olduğunu kanıtlamaya gerek yoktur. Davanın her aşaması, dosyada yer alan belgelerin her biri acemice, panikle tezgâhlanan kumpası kanıtlamaya yeter de artar bile. Kobanî Davası gerek arka planı gerek suçlama konusu gerekse de artık dosyaya sığmayan hukuksuzlukları, yargılamadaki adaletsizlikleri itibari ile bu iktidarın adeta bir özetidir.

IŞİD’in ve iktidarın ortak hedefi HDP ve demokrasi güçleridir

Bu dava IŞİD karanlığının vekâlet davasıdır. Bakın IŞİD Kobanî’de yenilgiye uğradı. IŞİD’in başı Bağdadi sınırın 2 km ötesinde öldürüldü. Sonra ne oldu? Bir yıl sonra 27 Eylül 2020’de HDP’ye yönelik büyük Kobanî operasyonu düzenlendi. IŞİD’in Türkiye’deki hedefi kimdi? 5 Haziran saldırısında da Suruç ve Ankara katliamlarında da HDP ve demokrasi güçleri hedefti. İktidar blokunun hedefi kimdir? Yine HDP ve demokrasi güçleridir, halklar dayanışmasıdır. İşte bu nedenle vekâlet davası diyoruz. İçerideki komplocularla IŞİD’in hedef birliği söz konusudur. İşte bu dava da bunun kanıtıdır. Evet, bu dava iktidarın özetidir çünkü 7 Haziran’ın, 31 Mart’ın intikamını alma davasıdır; demokratik siyasete karşı bir darbe davasıdır.

Bu iktidarın özetidir, çünkü asıl failler değil öldürülenler yargılanmak istenmektedir. Bu iktidarın özetidir, çünkü “HDP binalarına neden saldırı yok” diyeni Kobanî Davasında mahkeme başkanı yaptılar. Her şey açık ve net olarak ortadadır. Bu iktidarın özetidir, çünkü dava dosyasında unutulan ve kimler tarafından yazıldığı bilinmeyen gayri resmi bir belgede yargıya yönelik “HDP’yi kapatın” talimatı verilmekte, tutuklanması istenen HDP’lilerin listesine yer verilmektedir. Yargı margı hikâyedir. Davanın savcısı da hâkimi de Saray’dır. Tezgâh tepede kurulmuştur. 3 bin 530 sayfalık, 324 klasörlük delilden yoksun iddianameyi oldubittiye getirip kabul ettiler. IŞİD katliamlarının dava dosyalarını toplasanız Kobanî iddianamesinin 10’da biri kadar yoktur. Ancak mesele HDP olunca binlerce sayfa doldurdular ama kanıt bulamadılar.

“Suçlarınızı, kirlerinizi Kobanî Davası ile örtemezsiniz”

Bakın Mehmet Eymür itiraflarda bulundu. “Devlet adına 18 kişi öldürüldü” dedi. İşte buyurun kanıt size. Var mı tek sayfalık bir soruşturma, yok. HDP hakkında binlerce sayfa iddianame yazan yargıçlar, 18 kişi öldürülmüş neden sesiniz çıkmıyor? Sedat Peker, yaşanan pislikleri, işlenen suçları bir bir ifşa etmeye devam ediyor. Var mı tek bir soruşturma, yok. Terfi almak için HDP’liler hakkında fezlekeleri otomatiğe bağlayan fezleke fabrikatörleri buradan size sesleniyorum; neredesiniz, tek bir soruşturma açmadınız, neden sesiniz çıkmıyor?

Türkiye’yi soyup soğana çeviren hırsızlar devlette, iktidarda, kamuda itibar sahibi olarak ortalıkta dolaşıyor. Tek bir soruşturma yok. Ama ne var, Kobanî Davası var. Hırsızlıkların önünü kapatma davası yok ama HDP’yi kapatma davası var. Buradan bir kez daha iktidara şunları söylüyoruz. Suçlusunuz, kirlisiniz ve suçlarınızı, kirli işlerinizi Kobanî Davasıyla örtemezsiniz! Örtemeyeceksiniz! 17-25 Aralık’ın üzerini 6-8 Ekim’le örtemeyeceksiniz!

Kumpası kuranların tek dayanağı sahte gizli tanık yalanlarıdır, arkadaşlarımızın dayanağı ise hakikattir. İşte bu dava aynı zamanda bir hakikat davasıdır. Ve sonunda hakikatin kazanacağını da Türkiye halklarının iyi bilmesi gerekir. Gizli tanıklığın arkasına sığınan korkaklar, sahtekârlar, komplocular değil tarihin de tanıklık ettiği gibi eğilmeyen başlar, dimdik ayakta duran ve direnen arkadaşlarımız kazanacaktır.

Kobanî Kumpas Davasını hızla sonuçlandırıp HDP hakkındaki kapatma davasına sahte dayanak yapmak isteyen komplocular iyi bilsin ki başaramayacaklar! Bu komplo kendi ayağınıza dolanacak, kurduğunuz tuzağa siz düşeceksiniz. Hakikatler ortaya çıktıkça, Kobanî Davasının arkasındaki karanlık örgütlenmeniz de bir bir ortaya çıkmaya devam edecektir. IŞİD karanlığı Ortadoğu’da nasıl kaybettiyse, siz de kaybedeceksiniz. Siz de aynı şekilde bu davaların sonunda kaybetmeye mahkumsunuz. Türkiye’nin geleceğini hukuksuz mahkeme salonlarında, kumpas davalarında şekillendiremeyeceksiniz. Buna gücünüz yetmeyecektir. Türkiye halklarının ortak geleceği demokrasi meydanlarında demokrasi, barış ve adalet mücadelesiyle kurulacaktır.

“OHAL Komisyonu bir sivil darbe komisyonudur”

Çökmekte olan iktidar bloku halkın karşısına siyasetle çıkamıyor, çünkü yürütebilecekleri bir siyaset kalmadı. Neyle çıkıyorlar? Hukuksuz yargı kararlarıyla, hukuksuz kararnameleriyle, baskıyla ve zorla topluma korku salmaya çalışıyorlar. Bakın iktidarın OHAL-KHK-yargı üçlüsüyle yürüttüğü bir başka kumpas da Barış Akademisyenlerine ve barış arayışlarına yöneliktir. Darbe girişimi sonrasında OHAL Komisyonu adında ucube bir kurum oluşturdular. Bu kurum KHK ihraçlarıyla ilgili başvuruları değerlendirmek üzere kuruldu. Komisyon, Aralık 2017’den bu yana OHAL dönemi KHK’leriyle ilgili 126 bin 758 hak ihlali başvurusundan 118 bin 415’i hakkında karar vermiş. Geride kalan 4 yıllık süreçte 103 bin 365 başvuru ret, 15 bin 50 başvuru ise kabul edilmiş. Komisyonun karar vermesi beklenen hâlihazırda 8 bin 343 başvuru bulunmaktadır.

İktidar güdümlü bir kurum olan OHAL Komisyonunun ret kararlarının oranları da bu kurumun adaletin geciktirilmesi amacıyla kurulduğunun açık bir kanıtıdır. Bu komisyon Barış Akademisyenlerinin başvurularına ilişkin 4 yıl sonra ilk kararlarını ilan etti. Bu kararlar ile 81 Barış Akademisyeninin işlerine geri dönmek için yaptıkları başvurulara “RET” cevabı verildi. Yani Komisyon, KHK’lara ekli listelere konup hiçbir somut ve resmi gerekçe sunulmaksızın kamu hizmetinden hukuksuzca men edilen akademisyenlere “işlerinize dönemeyeceksiniz” diyerek “sivil ölüm”ü tekrar gösterdi. Üstelik bu kararları, Anayasa Mahkemesinin barış bildirisini, ifade özgürlüğü kapsamında değerlendiren kararına rağmen verdiler! Hukuk tanımaz bu komisyon “sivil darbe” komisyonudur, 12 Eylül cunta zihniyetinin devamıdır. Bu iktidar, her zaman söyledik bir kez daha söylüyoruz, darbecidir. Bu iktidar, demokrasi düşmanıdır, barış düşmanıdır!

“Barış Akademisyenleri yalnız değildir, arkalarında milyonlar var”

Barış Akademisyenleri bu ülkenin onurudur, gururudur, yüz akıdır. Yalnız değillerdir. Onların arkasında barışı savunan milyonlar vardır. Bu mücadele karanlığa karşı hepimizin ortak mücadelesidir. Ve onların yanında olduğumuzu bir kez daha ifade ediyoruz. Ve bilinmelidir ki; faşizmin bildirileri ve kumpas yargısının hukuksuz iddianameleri değil Barış Akademisyenlerinin barış bildirileri bu topraklarda mutlaka kazanacaktır ve yaşam bulacaktır.

Yaşamın her alanını zulme, işkenceye dönüştüren iktidarın son günlerde baskı ve hukuksuzluğu tırmandırdığı alanların başında cezaevleri gelmektedir. Bu iktidar, cezaevi sistemini ve hukuksuz tutuklamaları bir rejim haline getirdi. Tutuklayarak, cezaevlerinde işkence ve hukuksuzluk yaparak ayakta durmaya çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. Geçtiğimiz hafta bir önceki dönem milletvekilimiz, aynı zamanda Adıyaman’ın sevilen doktoru Behçet Yıldırım arkadaşımız haksızca, hukuksuzca tutuklandı. Bir türlü anlayamadılar; bu baskı ve tutuklamalar ancak ve ancak HDP’yi büyütür, HDP’yi daha da güçlendirir, HDP etrafındaki kenetlenmeyi arttırır. 4 Kasım Darbesinden bu yana aynı politikayı sürdürüyorlar ama her defasında karşılarında direnen, boyun eğmeyen bir HDP’yi görüyorlar, görmeye de devam edecekler. Behçet Yıldırım vekilimiz de diğer arkadaşlarımız gibi başı dik bir biçimde mücadele etmeye devam edecektir. Buradan kendisine selam ve sevgilerimizi gönderiyorum.

“16 yılda tutuklu ve hükümlü sayısı 5 misli arttı”

Hep söylüyorum, siyasete siyasetle karşılık verilir. Yenemediğiniz siyaseti, yargı, polis gücüyle durdurmaya çalışmak, siyasi korkaklıktır, siyasi acizliktir, siyasi basiretsizliktir, siyasi çürümüşlüktür. Bakın! 16 yıl içinde cezaevlerinde tutuklu ve hükümlü sayısı yaklaşık beş misli artmış durumdadır. Bunun sorumlusu tutuklatma rejimiyle ayakta durmaya çalışan AKP iktidarıdır. Şaban Kaygusuz yüzde doksan engelli bir kolu bir bacağı yok ve tek başına giyinebilecek, ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda değildir. Ailesi ve avukatlarının  aktardığına göre çıplak aramadan darba varıncaya kadar birçok işkenceye de maruz kalmıştır.

“Birçok tutuklu infaz yakma nedeniyle keyfi olarak salıverilmiyor”

Yüzde 87 engelli olan ve defalarca kalp krizi geçiren Mehmet Emin Özkan cezaevinde tutulmaya devam etmektedir. Çürümüşlüğün bir başka örneği; Kandıra 1 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevinde tutulan Garibe Gezer’e yapılan işkence ve cinsel saldırıdır. Bir başka çürümüşlük ise Kürt ve Kürtçe düşmanlığıdır. Tutsakların Kürtçe yayınlara ulaşması keyfi olarak engellenmektedir. Artan infaz yakma uygulamaları, hukuksuzluk çukurunun en son örneğidir. Cezaevi İdare ve Gözlem Kurulları adı altındaki yapı, mahkemelerin yerine geçerek karar vermekte ve infazları yakmaktadır. İşte paralel yapı dediğimiz tam da budur. 2015 yılından bu yana tutuklu bulunan ve beynindeki tümör nedeniyle ağır hasta olan Atilla Coşkun, hakkındaki “disiplin” cezaları gerekçe gösterilerek tahliye edilmemektedir. Yine kolon kanseri hasta tutuklu Aydın Değirmenci, 5 ay önce cezası bitmesine rağmen “iyi halli” olmadığı gerekçesiyle tahliye edilmemektedir. Daha birçok tutuklu infaz yakma nedeniyle keyfi olarak tahliye edilmemektedir.

Aysel Tuğluk arkadaşımızın ağır hastalığı nedeniyle aslında bir saniye dahi cezaevinde tutulmaması gerekirken tahliye edilmemekte, tedavisi engellenmektedir. Cezaevlerinde dört duvar arasında iradeleri dışında bir gücü olmayan tutuklulara zulmetmek faşizmi tüm ülkeye yayma politikasıdır. Cezaevleri bu iktidarın sorumluluğunda adeta insanlığa karşı işlenen suçların merkezi haline dönüştürülmüştür. Bu tablo düne kadar “çıplak arama yok” diyen AKP iktidarının eseridir. HDP’nin, demokratik kamuoyunun, insan hakları örgütlerinin, tutuklu ailelerinin ve vicdanlı insanların mücadelesi sayesinde şimdi o yönetmeliği değiştirdiler. Böyle bir karar aldılar. Hani çıplak arama yoktu! Bunu ortaya çıkaran milletvekilimiz Sevgili Ömer Faruk Gergerlioğlu’na karşı her türlü hukuksuzluğu yaptılar. Hatta AKP’nin bir sözcüsü çıplak arama için iftira demişti. Şimdi suçlarını kabul ettiler ve yönetmelikte bu maddeyi değiştirdiler.

“Çıplak arama suçunu işleyenler yargı önüne çıkarılmalıdır”

Buradan Adalet Bakanlığına sesleniyorum: Madem yönetmelik değişikliğiyle çıplak aramayı kaldırdınız, bugüne kadar kim bu çıplak arama suçunu kim işlemişse derhal yargı önüne çıkarın. Sadece yönetmelik değiştirmek yetmez. Etkin bir soruşturma başlatılmalıdır. Hasta tutsakların tahliyesini engelleyen, infazları yakan, tutuklulara işkence yapanlarla ilgili olarak Adalet Bakanlığını derhal girişimde bulunmaya ve bu zulme bir son vermeye çağırıyorum. Aysel Tuğluk başta olmak üzere kritik durumdaki tüm hasta tutsaklar derhal tahliye edilmelidir. Derhal serbest bırakılmalıdır.

Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonunu da cezaevlerinde yaşanan hukuksuzluklar ve ihlaller karşısında bir kez daha görevini yapmaya ve girişimde bulunmaya davet ediyorum. Son zamanlarda gerçi cezaevlerine gitmeler var ama bunun pratik sonuçlarını görmek istiyoruz. Bu komisyonda yer alan, cezaevlerinde gidip incelemelerde bulunan Mersin Milletvekilimiz Fatma Kurtulan başta olmak üzere bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, çalışmalarında başarılar diliyorum. Biz bu suçların, bu ihlallerin peşini asla bırakmayacağız. Bir gözümüz daima cezaevlerinde olacaktır. Bir kez daha ifade ediyorum; demokrasiye, adalete ve barışa sahip çıkmak cezaevlerindeki zulme karşı çıkmayla başlar. Cezaevlerine karşı demokratik kamuoyu da mutlaka duyarlı olmalıdır.

“Medya ve yargı Başak Cengiz cinayetine kılıf bulmaya çalışıyor”

En can yakıcı gündemlerimizden biri tabii ki kadına yönelik artan şiddettir, ölümlerdir. Bakın daha geçen hafta yüreğimizi dağlayan ve gencecik bir kadını aramızdan koparan bir kadın cinayetiyle tüm ülke olarak bir kez daha sarsıldık. İstanbul’un göbeğinde, 28 yaşındaki mimar Başak Cengiz evine gitmeye çalışırken hiç tanımadığı bir erkek katilin kılıçlı saldırısı sonucu yaşamını yitirdi. Evet, samuray kılıcı denilen bir kılıçla gencecik bir kadın yol ortasında vahşice katledildi.

Kendisine Allah’tan rahmet, kederli ailesine sabır ve başsağlığı diliyorum. Bakıyoruz medya ve adli merciler her zamanki gibi bu kadın cinayetine de bir kılıf bulmak için “zanlının psikolojik sorunları var” diyerek cinayeti sıradanlaştırmaya çalışmaktadır. Biz bu telaşı İzmir İl binamızda Deniz Poyraz yoldaşımızı katleden caninin sahiplenilmesinden ‘akli dengesi yerinde değil’ yalanıyla aklanmaya çalışılmasından biliyoruz. Katil Onur Gencer nasıl ki siyasi saiklerle, iktidarın yükselttiği ırkçı, Kürt ve kadın düşmanı zihniyetle Deniz Poyraz’ı katlettiyse, Başak’ı katleden erkek de iktidarın kadın düşmanı politikasından destek almıştır. İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesinden cesaret almıştır. Nokta.

“Siyasi iktidar kadına yönelik şiddet dursun istemiyor!”

Bu cinayetler siyasi dilden, siyasi pratiklerden asla bağımsız değildir. Kılıçlı katilin kimlerden esinlendiği de gizli değildir. Elinde kılıçla Ayasofya’da şov yapan Diyanet Başkanından, iktidar kanallarındaki şoven milliyetçi kılıç kalkanlı, kanlı dizilere, kafa kesen IŞİD’lilerden kadınları yerlerde sürükleyen, sokak ortasında darp eden kolluk güçlerine varıncaya kadar iktidarın tüm mekanizmaları bu katillerin esin kaynağıdır. Bu cinayetlerin tek suçlusu ve faili elbette erkek katiller değildir, kadın düşmanı politikalarla onlara bu zemini sunan siyasal iktidar da şiddetin ortağı ve sorumlusudur.

Buradan soruyoruz; madem kadınları katleden katillerin akli dengesi yerinde değildir, peki kadın cinayetlerine karşı devletin, iktidarın aklı nerededir? İstanbul Sözleşmesi’ni fesheden akla ne demelidir? Buradan bir kez daha tüm kamuoyunun önünde bu soruyu sormak istiyoruz. Kadın katliamlarının ortaya çıkardığı tek bir sonuç var o da şudur: Siyasi iktidar kadına yönelik şiddet dursun istemiyor! Çünkü bu erkek egemen zihniyetten beslenen bir iktidar var. Baskıcı ortam yaratarak buradan nemalanmaya çalışan iktidar, kadın cinayetlerinin yarattığı şiddet iklimini kendi siyaseti için kullanmaktadır. Bizler bunu görüyoruz, kadınlar bunun farkındadır.

Kadınları sokakta hedef alan sistemli politikanın bir diğer ayağını ise erkek yargı yürütmektedir. Kadın katili erkek faillere iyi hal indirimi yapan, tecavüzcüyü serbest bırakan yargının kalemi ile Başak’ı katleden kılıç aynı noktada birleşmektedir. Aynı yargı, biliyorsunuz Sevgili Başak Demirtaş’a ceza verdi. Bu ceza, Kürt düşmanlığının ve kadın düşmanlığının sonucudur. Kadınları hedef alan erkek düzenin sahiplerine buradan sesleniyorum: Kadına yönelik şiddete ve bu şiddete geçit veren siyasi iktidara karşı mücadelemizden bir milim dahi geri adım atmayacağız. Biz kadınları kılıçlarınızla, silahlarınızla, cinayet şebekelerinizle, erkek yargınızla yıldıramayacaksınız, korkutamayacaksınız. Kadınları durduramayacaksınız! Ve kadınlar sizin erkek sisteminizi mutlaka ama mutlaka alaşağı edecektir. Ve o günler de çok yakındır. Ve her yıl olduğu gibi bu 25 Kasım’da daha güçlü bir biçimde “erkek-devlet şiddetine, savaşa, yoksulluğa karşı her yerdeyiz” diyerek alanları dolduracağız, her yerde haykıracağız!

“Barışın olmadığı bir ülkede ekonomi çöker”

Türkiye, bu iktidarın politikaları nedeniyle tarihinin en derin ekonomik ve sosyal çöküşünü yaşamaktadır. Demokrasinin, hukukun, bağımsız yargının, insan haklarının, denetimin, şeffaflığın, toplumsal barışın ve medya özgürlüğünün olmadığı bir ülkede ekonomi çöker. Dengenin yerini dengesizliğin, denetlemenin yerini denetimsizliğin aldığı bir sistem iflasa götürür. İflas etmiş siyasi sistemin sonucu ise iflas etmiş ve çökmüş ekonomidir, işsizlik ve milyonların yoksulluğudur. İflasın üzerini kapatmak için gece gündüz durmadan zam yapıyorlar. Türkiye’de fiyat etiketleri günlük değişir hale geldi. Bakın, son bir yıl içerisinde;

Gübreye yüzde 400,

Ayçiçek yağına yüzde 200,

Elektriğe yüzde 100,

Gaza yüzde 100,

Kiralara yüzde 100,

Yumurtaya yüzde 100,

Temel gıdaya yüzde 100,

Akaryakıta yüzde 50,

Şekere yüzde 25 zam,

Maaşlara ise yüzde 5 zam yapıldı.

İşte bu zam tablosu AKP’nin zulüm tablosudur. Her gün sofradan bir dilim ekmek daha azalmakta, bir kaşık yemek, bir yudum su Saray’ın faizi, israfı, rantı ve savaş politikaları için ayrılmaktadır. Her gün bir gencin hayallerine ipotek konulmaktadır. İşsizlik ve borçluluk düzeni ile gençlerin gelecekleri çalınmaktadır.

Dolar 10 TL’nin üzerine çıkmış, AKP Genel Başkanı “ekonominin kitabını yazdık” diyor. Buradan öneriyorum: Madem ekonominin kitabını yazdınız, filmini de çekin! Çünkü sizde oyuncu gerçekten çok. Bu filmi gayet rahat çekebilirsiniz. Nasıl olsa sizde oyuncu çok! 5’li çetenizle, müteahhitlerinizle, üçer maaşlı bürokratlarınızla, kendi bakanlığını çarpan bakanlarınızla, trollerinizle, çukur medyanızla batan ekonominin filmini gayet güzel çekebilirsiniz. Ne kitabı ya, filmini çekin! Yazdığınız kitaplar okunmuyor ki belki çektiğiniz filmler izlenir.

“Ülkenin parasını, dürbünle bakılsa görülemeyecek seviyeye getirdiler”

İşsizlik yükseliyor, yoksulluk ve açlık yükseliyor, geçim sıkıntısı yükseliyor, borç her gün yükseliyor, gıdadan enerjiye fiyatlar her gün yükseliyor, döviz kuru yükseliyor. Dürbünle baksanız göremeyecek seviyeye getirdiğiniz bu ülkenin parasının değeri AKP’nin ustalık eseri olarak karşımızda durmaktadır. AKP’nin lügatiyle torpil, atama sistemi olmuş. Rant, dağıtım sistemi olmuş. İsraf, itibar olmuş. Tügva, AKP’nin İŞKUR’u olmuş. TÜİK, AKP’nin yalan makinesi olmuş. Merkez Bankası zaten Saray’ın çelik kasası olmuş. Yağma ve talanın adı özelleştirme olmuş. Üçer maaşlar yandaşların maaşlı bordrosu olmuş!

Bunlarda ar kalmamış, bunlarda utanma kalmamış. Çete mafya düzeniyle ilgili her gün yeni suçlar ortaya saçılmakta. Kalkıp bir de ekonomiyi yalan dolanla yönetmeye çalışıyorlar. AKP’nin ekonomi anlayışı çocuklarına mama alamayıp şekerli su içiren, lapa yediren annelerin Türkiye’sidir. AKP’nin ekonomi anlayışı ataması yapılmadığı için, beden eğitimi dersi vermek yerine inşaatta çalışmak zorunda kalan Fedai Öğretmenin hayatını kaybetmesidir. AKP’nin ekonomi anlayışı gece yatağa aç giren çocuklardır. Borçlarını ödeyemediği için traktörünü satan çiftçi demektir. Evine doğalgaz alamayan, geçinemeyen emeklilerdir. AKP’nin ekonomi anlayışı öğrencilerin yurtsuz, barksız, kiracıların evsiz barksız kalmasıdır. Getirdikleri 2022 bütçesine bakıyoruz halk yok, kadınlar yok, gençler yok, yoksullar yok, emekçiler yok, çiftçiler yok. Kimler var? Saray ve yandaşları var, müteahhitleri var!

Cumhurbaşkanı Erdoğan, AKP Genel Başkanı Erdoğan’a bütçe hazırlamış, mesele budur! Bu bütçede huzur yok, refah yok, mutluluk yok; huzursuzluk ve mutsuzluk var, savaş ve yıkım var, rant ve talan var. Bu bütçeyle Hazine ve Maliye Bakanlığını “borç ve faiz bakanlığı” yapmışlar, Çevre, Şehircilik, İklim Bakanlığını “rant, talan ve felaket Bakanlığı” yapmışlar, Ulaştırma Bakanlığını “yandaşa ihale ve garanti ödemeleri bakanlığı” yapmışlar. Aile Bakanlığını kendi ailelerinin bakanlığına çevirmişler. Çalışma ve Sosyal Güvenlik bakanlığını, TÜGVA’nın çiftliğine dönüştürmüşler. Dışişleri Bakanlığını dışarıyı, İçişleri Bakanlığını da içeriyi karıştırma bakanlığına çevirmişler! İşte bütçenin özeti budur. Çürümüş düzenin çürümüş bütçesidir.

“Bu zam ve zulüm dönemini değiştireceğiz”

Verin yetkiyi ekonomiyi şahlandıralım diyerek halkı aldatan bu iktidarla ilgili yapılacak işlem bellidir. Yetkisini bir an önce elinden almaktır. Halk o yetkiyi geri almasını da iyi bilir ve öyle de olacaktır. Halkımız sandıkları bekliyor, halkımız seçimleri bekliyor. Bu ülkenin işçisiyle, emekçisiyle, ezilen halklarıyla, emeklisiyle, çiftçisiyle, EYT’lisiyle, esnafıyla, genciyle, öğrencisiyle, kadınıyla, köylüsüyle, kentlisiyle el ele verip hep birlikte bu kötülük düzenini, zam ve zulüm düzenini mutlaka değiştireceğiz. Bunda da son derece kararlıyız. En geniş demokrasi güç birliğiyle; ezilenlerin, kadınların, gençlerin ittifakıyla yeni bir dönemi birlikte başlatacağız. Tek çıkar yolun bu olduğunu artık Türkiye halkları da biliyor, hepimiz biliyoruz. Bunu hep birlikte başaracağız. Başarmalıyız.

Şimdi tabii kaybedeceklerini anlayınca 50+1 sistemini değiştirmek için kıvranmaya başladıklarını da görüyoruz. Çünkü getirdikleri sistem ayaklarına dolandı. Çıkış yolu aramaktan başka çarelerinin kalmadığını görüyoruz. Çıkış yolu yoktur, halk o yolu kapatmıştır. Küçük ortakları da “biz hükümet ortağı değiliz” demeye başladı. Nasıl ortak değilsiniz, bal gibi de ortaksınız! Yolsuzlukların da çürümenin de işsizliğin de yoksulluğun da ortağısınız! Bunu herkes gayet iyi net bir şekilde biliyor. Kobanî kumpasında ortaksınız, kapatma davasında ortaksınız, zulümde ortaksınız. Halkın, emekçinin lehine ne varsa Meclis’te reddedilmesinde ortaksınız. Sorumluluktan kaçamazsınız! Bu ortaklık sizi götürecektir. Sandıkta AKP’nin yanında siz de gideceksiniz, o çöplüğün içinde kaybolacaksınız. Hiç boş yere uğraşmayın!

“50+1 değil, Erdoğan ve Bahçeli olarak 1+1 kalacaksınız”

Boş yere matematik hesapları yapmayın. Halkın matematiği ve zekâsı farklıdır. Bunu seçimlerde göreceksiniz. İlk seçimlerde çarpılacaksınız, sıfırlanacaksınız. 50+1 hayali kurmayın! İlk seçimlerin sonucu şimdiden bellidir. Erdoğan ve Bahçeli olarak 1+1 kalacaksınız. Buradan bunun duyurusunu da halkımıza yapıyoruz. Ülkenin başına bela olan çöküş sisteminiz değil, yeni döneme umutla bakan halklarımızın çıkış sistemi ve büyük değişim umudu kazanacaktır. Merak etmeyin bu ülkenin emekçi yoksul halkları talan düzenini değiştirmenin kitabını yazacaktır!

Bizler HDP olarak çalışıyoruz, çalışmalarımıza devam ediyoruz. 11-12 Kasım’da Ankara’da Parti Meclisimizle toplandık. Türkiye’nin halkları ve geleceği için tarihi bir dönemden geçtiğimizin farkındayız. Bu tarihi süreçte Parti Meclisi olarak HDP’nin üzerine düşen sorumlulukları değerlendirdik. HDP olarak en güçlü şekilde halkı savunmaya devam edeceğimize olan inancımızı bir kez daha yeniledik. Kapatma ve Kobanî davaları, her gün artarak süren iktidar saldırılarına karşı Ankara’dan Amed’e, Edirne’den Van’a kadar ülkenin her yerinde bizleri, vekillerimizi, PM ve MYK üyelerimizi, parti çalışanlarımızı büyük bir coşku ve inançla karşılayan her bir yoldaşımıza ve halkımıza sonsuz teşekkürlerimizi sunuyoruz. Gittiğimiz her sokak, misafir olduğumuz her ev geleceğe dair umudumuzu büyütmeye devam ediyor.

“20 milyon hanenin kazanacağı bir ülkeyi hep birlikte kuracağız”

Ekonomik, siyasi ve toplumsal krizlerin üst üste yaşandığı bu dönemde, “batarsa batsın, ben alacağımı aldım” diyenlere karşı tek adam ve bin odalı sarayın değil 84 milyonun, 20 milyon hanenin kazanacağı bir ülkeyi hep birlikte kuracağız. Bizler, her birimiz farklılıklarımızla bir arada oldukça, bu yozlaşmış düzen her gün sonuna bir adım daha yaklaşacak. Bizler, halklar, inançlar, kadınlar, gençler ve ezilenler olarak umudun adresi olan HDP’yi sahiplendikçe, AKP-MHP ittifakı erimeye devam edecektir. Biz mücadeleyi yükselttikçe iktidardaki düşüş, çözülme ve çürüme de hızlanacaktır!

Bizler; Kürtler özgürleşmeden Türkiye halkları, kadınlar özgürleşmeden insanlık özgürleşmeyecek bunu biliyoruz. Bu inançla; barışın, demokrasinin ve eşit yurttaşlığın yolunu açmaya hep birlikte devam edeceğiz. Açtığımız bu yolda, mücadele ortaklığını daha da büyüterek yürümeye devam edeceğiz. Bir kez daha HDP olarak bu ülkenin geleceği için üstümüze düşen ne varsa yapacağımıza dair sözümüzü yineliyoruz. “Dün çok erkendi, yarın çok geç” diyerek bugün ve her gün bu ülkenin geleceğini, son kullanma tarihi geçmiş ampuller yerine yeni yaşam umutlarıyla aydınlatacağımıza buradan bir kez daha söz veriyoruz. Hepinize geldiğiniz ve katıldığınız için teşekkür ediyor, selam ve saygılar sunuyorum.”

Paylaşın

Kim Kardashian Hayranlarını Yine Mest Etti

Moda seçimleriyle her daim dikkatleri üzerine çekmeyi başaran realiti TV yıldızı Kim Kardashian, Paris Hilton’un düğününe katıldıktan sonra göz alıcı fotoğraflarını sosyal medya hesabından paylaştı.

Haber Merkezi / Kardashian’ın paylaşımında, tamamen siyah ve göğüs dekolteli elbisesini halka küpeler ve yüksek topuklu ayakkabılar ile tamamladığı görünüyor. Kardashian’ın paylaşımına kısa zamanda binlerce beğeni ve yorum geldi.

21 Ekim 1980 tarihinde doğan Kim Kardashian’ın gerçek adı Kimberly Noel Kardashian’dır. Los Angeles’ta doğan Kardashian baba tarafından Ermeni, anne tarafından Hollanda ve İskoç asıllıdır.

Sosyal hayatında yarattığı sansasyonlarla magazin figürü haline gelen Kardashian, E kanalında yayınlanan Keeping Up with the Kardashians ve Kourtney and Kim Take New York adlı reality showlar ile bilinir.

Bir dönem prodüktörlük, mankenlik, şarkıcılık, oyunculuk ve stilistlik yapmıştır. İş insanı kimliğiyle dikkatleri çeken Kardashian kendi adını taşıyan birçok parfüm çıkarttı. Amerikan ABC kanalında yayınlanan Dancing With the Stars (Yıldızlarla Dans) adlı televizyon formatında yarıştı.

America’s Next Top Model (Amerikanın Gelecek/Yeni Top Modeli-Amerika Top Modelini Arıyor) adlı programda konuk jüri üyeliği yaptı. 2010 yılında ise kız kardeşleri Kourtney ve Khloe ile “Kardashian Konfidential” adında otobiyografi türünde bir kitap yayımladı.

2012 Nisan ayından beri Kanye West ile beraber olan Kardashian 15 Haziran 2013 günü Cedars-Sinai Medical Hastanesinde kızları North West’i dünyaya getirdi. 21 Ekim 2013’te, Kardashian’ın 33. doğum gününde nişanlanan çift 24 Mayıs 2014 tarihinde İtalya’nın Floransa kentinde evlendi.

Oğulları Saint West, 5 Aralık 2015’te doğdu. Doktorların ikinci hamileliğinden sonra hamile kalmamasını önermesi üzerine çiftin üçüncü çocuğu Chicago 15 Ocak 2018 yılında ve dördüncü çocuğu Psalm 9 Mayıs 2019 tarihinde taşıyıcı anne aracılığıyla dünyaya geldi. Kardashian, dört çocuğunun babası Kanye West’ten 2021 yılında boşandı.

Paylaşın

SP Lideri Karamollaoğlu’ndan ‘Zam’ Tepkisi

Sosyal medya hesabı üzerinden bir açıklama yapan SP Lideri Karamollaoğlu, “Yıl içerisinde zam gelmeyen herhangi bir ürün kaldı mı? ….’ya zam geldi!’ cümlesindeki noktalı yer, her gün bir başka hatta birkaç ürün ile dolduruluyor.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Son dönemde gıda, enerji, akaryakıt başta olmak üzere pek çok alanda ve üründe peş peşe gelen zamlara Saadet Partisi (SP) Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklama ile sert tepki gösterdi.

Açıklamasında, “Yıl içerisinde zam gelmeyen herhangi bir ürün kaldı mı? ….’ya zam geldi!’ cümlesindeki noktalı yer, her gün bir başka hatta birkaç ürün ile dolduruluyor.” ifadelerini kullanan Karamollaoğlu, şunları söyledi;

“Yıl içerisinde zam gelmeyen herhangi bir ürün kaldı mı? ….’ya zam geldi!’ cümlesindeki noktalı yer, her gün bir başka hatta birkaç ürün ile dolduruluyor. Şimdi de şekere %25 zam haberi! Artık market çalışanları da insanımız da bu zam yağmuru karşısında ne yapacağını şaşırdı.

Şeker fabrikalarının özelleştirilmesine şiddetle karşı çıkışımız, tarımda ithalata dayalı modeli reddedişimiz ve her fırsatta ve de zeminde “üretim” ısrarımızın nedeni bugün çok daha iyi anlaşılıyor zannediyorum. Biz ısrarlı ve kararlıyız; bu yanlış politikaları değiştireceğiz!”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: Rüşvet Alanların Burnundan Getireceğiz

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, “Rüşvet alanların burnundan getireceğiz. Bu ülkede uyuşturucu satan bütün baronları bu ülkeden sileceğiz. Gencecik fidan gibi evlatlarımıza uyuşturucu alıştırılıyor. Erdoğan ve şürekasının sesi bile çıkmıyor. Kendi genel merkezlerindeki tabloyu görüyorlar mı? O lüks araçların içinde ‘pudra şekeri’ni çekerken hiç düşünmediler mi?” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Konuşmasında MHP Lideri Bahçeli’ye de sert tepki gösteren Kılıçdaroğlu, “Ne kadar yolsuzluk varsa ilk alkışlayan da Sayın Devlet Bahçeli’dir. Siz hiçbir zaman MHP’nin esnaf, çiftçi dediğini duydunuz mu?” dedi.

Erdoğan’ın ‘ekonominin kitabını yazdık’ açıklamasında cevap veren Kılıçdaroğlu, “Yazdıkları ekonominin kitabından bir sayfa okuyayım. Zafer Havalimanı, bu yılın ilk 8 ayında dolar bazında garanti vermişler 877 bin 488 kişi buradan uçacak demişler. 5 bin 725 kişi kullanmış. Devletin hazinesinden beşli çeteye giden para 4 milyon 650 bin avro. Erdoğan’ın kitabında bu yazıyor.” ifadelerini kullandı.

Partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda konuşan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:

“Türkiye’nin sorunları çok hepimiz biliyoruz. Sorunları her bir vatandaş yaşıyor. Sorunları yerinde tespit etmek, o sorunları aşmak için çözümler üretmek hepimizin ortak görevidir.

Kayseri’ye yarın seçim varmış gibi giden 38 milletvekilimiz bütün ilçeleri gezdi, vatandaşın dertlerini dinledi. Sizin yaşadığınız sıkıntıları aşmak istiyoruz ve bunun için mücadele edeceğiz bunun için destek istiyoruz dedik. Emekli bir vatandaşımız, ‘Ülkenin hali harap, geleceği hiç iyi görmüyorum. Aylık 1800 lira maaşım var.

Geçinemediğimiz için günlük inşaat işlerine gidiyorum. 600 milletvekili var bir tanesi 1800 lira ile geçinsin maaşımı ona vereceğim’ diyor. Bir de sarayda oturanlar var, bir yerden değil beş yerden maaş alıyorlar. Kayseri’de Kırmızı Et Üreticileri Birliği Başkanı, ‘Eskiden 1 ton et ile 25 ton yem alıyorduk. Şimdi 1 ton et satıyoruz 15-16 ton yem alabiliyoruz’ diyor.

Bir fırıncı esnaf, ‘5 ay önce 153 liraya aldığımız un şu anda 246 lira. Ancak yevmiyemizi çıkarabiliyoruz. Cumhurbaşkanı abartıyorsunuz diyor ama bizim enflasyonumuz yüzde 70’ diyor. Pahalılığın can yaktığını, insanların geçinemediğini biliyorum. Herkes büyük bir sıkıntı içinde. Saat başı etiketler değişiyor.

Bütün bunlara rağmen diyoruz, meraklanmayın biraz sıkıntı çekeceksiniz az kaldı geliyor gelmekte olan, buna inanın. İlk yapacağımız işlerden biri devleti toparlamaktır.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası var. Düne kadar hiçbir sorunumuz yoktu. Fiyat istikrarından Merkez Bankası sorumluydu. Merkez Bankası’nın eli kolu bağlanmış vaziyette. O da sarayın talimatını yerine getiriyor ve bu tablo ortaya çıktı.

Türkiye Cumhuriyeti’nde fiyat istikrarı görevini Merkez Bankası yerine getirecek. Paranın değerini koruyacak, dövize karşı kar gibi erimesine engel olacak. Merkez Bankası, fiyat istikrarını sağlamak için uygulayacak para politikasını doğrudan kendisi belirler diyor yasa. Bu bir kararname ile Merkez Bankası’nın elinden alındı.

Erdoğan’a yanıt

Başka bir komiteye verildi. Bu komite hiç çalıştı mı? Bu komite bu zamlara bir şey dedi mi? Bütün bunlar olurken çıkıp diyor ki, ‘Biz ekonominin kitabını yazdık’ diyor. Yazdıkları ekonominin kitabından bir sayfa okuyayım.

Zafer Havalimanı, bu yılın ilk 8 ayında dolar bazında garanti vermişler 877 bin 488 kişi buradan uçacak demişler. 5 bin 725 kişi kullanmış. Devletin hazinesinden beşli çeteye giden para 4 milyon 650 bin avro. Erdoğan’ın kitabında bu yazıyor.

Bahçeli’ye tepki

AK Partiye oy veren kardeşlerime sesleniyorum senin alın terini çalıyorlar. MHP’li kardeşlerime de sesleniyorum. Ne kadar yolsuzluk varsa ilk alkışlayan da Sayın Devlet Bahçeli’dir. Siz hiçbir zaman MHP’nin esnaf, çiftçi dediğini duydunuz mu? Bu ülkenin en köklü partilerinden biri bu hale nasıl geldi?

Sabah akşam dinden bahseden bu iktidar en büyük ahlaki çöküntüyü getirdi bu ülkeye. Uyuşturucu bataklığı içinde şu anda. Baronlar el üstünde tutuluyor. Baronlar serbest bırakılıyorlar. Baron siyaseti satın almışsa, o baron hapiste kalmaz.

İçişleri Bakanı, ayda 10 bin dolar rüşvet aldığını söylediğin kişi kim? Kim bu, ses yok? Çöküş başladı. Kültürel çöküş de başladı. Bunların hepsini çözeceğiz. Ahlakımızla çözeceğiz. Bahçeli ‘EYTliler çözülmeli’ diyor, sen onu benim külahıma anlat. ‘Asgari ücret artsın’ diyor, elinden tutan mı var?

Rüşvet alanların burnundan getireceğiz. Bu ülkede uyuşturucu satan bütün baronları bu ülkeden sileceğiz. Gencecik fidan gibi evlatlarımıza uyuşturucu alıştırılıyor. Erdoğan ve şürekasının sesi bile çıkmıyor. Kendi genel merkezlerindeki tabloyu görüyorlar mı? O lüks araçların içinde ‘pudra şekeri’ni çekerken hiç düşünmediler mi?

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a ‘Ekonominin Kitabını Yazdım’ Yanıtı

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Ekonominin kitabını yazdım’ sözlerine ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Zırvalıklar ve saçmalıklarla karşı karşıyayız. Gerçekten de… ‘Ekonominin kitabı yazılmış. Şahane kitaplar yazılmış.’ Böyle bir anlayışı görmedim ve hiç tanık da olmadım” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nu ziyaret etti. Kılıçdaroğlu, ziyaretin ardından basın mensuplarına yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Arkadaşlarımla beraber Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin değerli Başkanını ve arkadaşlarını ziyaret ettik. Hiç kimse üretim yapan, alın teri döken, ihracat yapan, iç piyasaya mal üreten; ne sanayicisi, ne tüccarı, ne esnafı, hiç kimse kendini yalnız hissetmesin. Geliş amacımızın öznesi bu. Bu ülkenin üretimle, alın teriyle büyüyeceğini ve kazanacağını biliyoruz. Eğer bunu yapabilirsek Türkiye’yi hızla büyütebiliriz.

Onları korumak, onların haklarını savunmak, önlerindeki engelleri kaldırmak için CHP olarak elimizden gelen bütün çabayı göstereceğiz. Onların finansmana erişimi, dijitalleşme konusunda önlerine çıkacak engelleri ortadan kaldırmak da bizim görevimiz. Biz iktidar olduğumuzda ‘işletme dostu’ mevzuatı mutlaka hayata geçireceğiz. Onların önlerindeki bütün engelleri kaldıracağız. Ülkeyi fakirleştirip, ihracat yapacağım diye inatlaşma içine giren bir anlayışla karşı karşıyayız.

“Ne kadar çok fakir olursa o kadar çok ihracat yapacağız ve buradan gelir elde edeceğiz” diye akla mantığa sığmayan bir abesle, bir düşünceyle karşı karşıyayız. Bu düşünceyi asla doğru bulmuyoruz; Türkiye’nin fakirleşmesi, Türkiye’nin ciddi anlamda ekonomide ciddi kayıplar vermesi demektir. Bunu herkesin bilmesini isteriz.

“Zırvalıklar ve saçmalıklarla karşı karşıyayız”

Eğer Türkiye fakirleşirse iç piyasa talebinin de olmayacağını, daralacağını hepimiz biliyoruz. Bugün Türkiye’nin yaşadığı dramlardan birisi de budur. İç piyasada, vatandaşa, emekliye vermiyorsunuz; işçiye, memura vermiyorsunuz; esnaf kazanamıyor… Peki insanlar nasıl alışveriş yapacaklar? İç piyasada da ciddi bir sorunumuz var. Zırvalıklar ve saçmalıklarla karşı karşıyayız. Gerçekten de… “Ekonominin kitabı yazılmış. Şahane kitaplar yazılmış.” Böyle bir anlayışı görmedim ve hiç tanık da olmadım.

Değerli arkadaşlarım; eğer biz iç piyasayı büyütmek istiyorsak, ihracat yapmak istiyorsak, Türkiye’nin uluslararası piyasalarda itibar kazanmasını, saygınlık kazanmasını istiyorsak, her alanda üretmek ve güçlü bir sosyal devleti inşa etmek zorundayız. Bu zırvalıklarla, saçmalıklarla, “Efendim ben ekonomiyi çok iyi biliyorum, bu işin kitabını yazdım.” Kitabını yazdığının nasıl olduğu belli! Türk lirasının dolar karşısında nasıl eridiği de belli!

Buradan tekrar ifade edeyim; üretene, alın teri dökene, istihdam yaratana her zaman saygımız var. Önlerindeki bütün engelleri kaldıracağız. Bu zırvalıklara ve saçmalıklara asla itibar etmesinler, bizi sabırla dinlesinler. Ülkenin sorunlarının nasıl çözüleceğini, nasıl mücadele edeceğimizi, ülkeyi aydınlığa nasıl kavuşturacağımızı içeride anlattık, bundan sonra da anlatmaya devam edeceğiz. Hepinize teşekkür ederim değerli arkadaşlarım.”

Paylaşın

Oluç’tan ’50+1′ Açıklaması: Seçim Sistemiyle Oynamak İktidarı Kurtarmaz

HDP’li Saruhan Oluç, gündemdeki ’50+1′ tartışmalarına ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Seçim sistemiyle, ister Parlamento ister Cumhurbaşkanlığı seçimi olsun, seçim sistemiyle oynamak, iktidarı kurtaramaz. Bunun daha önce de örnekleri oldu, halk bunu affetmez. Sandık geldiği zaman halk asla bu tür oyunları affetmemiştir ve yine affetmeyecektir. Maç oynanırken kural değiştirmeye çalışıyorsunuz, öyle olmaz” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun helallik çıkışını da değerlendiren Oluç, “Elbette önemlidir, helallik meselesi. Geçmişte yapılmış ya da yaşanmış yanlışların bir özeleştirisi anlamına gelir. Önemli bir tespitte bulunmuştur. İçeriğini tam olarak bilmediğim için kapsamlı bir değerlendirme yapamayacağım. Ama siyasilerin geçmişe dönük özeleştirel yaklaşımları, helallik arayışları önemlidir. Sadece CHP lideri açısından söylemiyorum. Keşke Türkiye’deki siyaset kültürü demokratik olsa, geçmişe dair her zaman özeleştirel bakışımızı korusak, özeleştiri yapmaktan çekinmesek. Bu Türkiye siyaseti açısından çok olumlu olurdu” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis’te basın toplantısı düzenleyerek gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Oluç’un açıklamaları şöyle:

“Birinci konumuz “ekonominin kitabı” meselesi. Erdoğan, “biz ekonominin kitabını yazdık” dedi. 19 yılda AKP’nin baş yazarının yazdığı kitabın adı olsa olsa “Bir ekonominin batış, bir iktidarın bitiş hikayesi”dir. Kitaptaki bazı ara başlıkları da söyleyelim: Beşli çeteyi nasıl zenginleştirip ihya ettik; vergi kaçakçılarını nasıl ülke dışına yönlendirdik; 3-5 maaş alan bürokrat kadrosunu nasıl yarattık; kendi bakanlıklarını dolandıran bakanları nasıl koruduk; TL’yi nasıl değersiz pula dönüştürdük; işçiyi, emekçiyi, emekliyi, esnafı, çiftçiyi, köylüyü nasıl ezdik; yoksulluğu nasıl sürdürebilir hale getirdik; yalanları nasıl yutturduk… Ara başlıkları bunlardır bu kitabın. Çok sayıda yazarı var, ama başyazar AKP Genel Başkanı Erdoğan’dır. ‘Ekonominin kitabını yazdık’ yerine yolsuzluğun, usulsüzlüğün, hukuksuzluğun, talanın kitabını yazdık dese, daha iyi olacak.

“Titanik batarken Saray ahalisi dansına devam ediyor”

Ekonomideki batışı, krizi artık saklayamıyorlar. Kendi vekilleri bile bunu söylemekten kaçınamıyor artık. Geçen gün Kayseri milletvekili demiş ki, asgari ücret 4 bin TL olmalıdır. Niye bunu söylüyor. Çünkü artık halkın arasına çıkamıyorlar, çarşıya pazara çıkamıyorlar. İnsanların içine çıksalar, AKP milletvekiliyiz deseler, oradaki eleştiri ve protestoları kaldıracak durumda değiller. Bütün bu gerçeklere rağmen, Titanik batarken Saray ahalisi dansına devam ediyor, fonda da Ahmet Kaya’nın müziği ‘‘Olmasaydı sonumuz böyle.’’

Dolar rekor üstüne rekor kırıyor. Buraya gelmeden baktım, 10,03 olmuş. Muhtemelen daha da artacak. Çünkü Perşembe yaklaşıyor; Merkez Bankası toplanacak, ondan sonra doların halini göreceğiz. MB Başkanı, görevini ülke ekonomisinde istikrarı sağlamak yönünde değil, AKP Genel Başkanı’nın faiz direktiflerini yerine getirme doğrultusunda sürdürüyor. Merkez Bankası başkanı böyle olunca, TL’nin de değersiz pul haline gelmesi kaçınılmaz oluyor. Geçen gün demiş, ‘Cari açık ile mücadele ediyoruz.’ Hazine ve Maliye Bakanı da dedi ki, “Cari açık yapısal sorundur ve hükümetin sorumluluğundadır”. Yani MB Başkanına diyor ki, senin işin cari açıkla mücadele etmek değil, işini yap.

Duyduk ki, AKP Genel Başkanı Birleşik Arap Emirlikleri Veliaht Prensi ile görüşecekmiş. Ne görüşeceksiniz? Ekonomideki krizden kurtulmak için bize biraz sıcak para verin mi diyeceksiniz? Yoksa 15 Temmuz darbe girişiminin sorumlusu dediğiniz BAE’den hesap mı soracaksınız? Hangisi? Ne oldu da 15 Temmuz’un sorumlusu ve finansörü ilan ettiğiniz BAE ile görüşüyorsunuz?

“Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi ülkenin batışının nedenidir”

Bir kez daha hatırlatalım, bu hale gelinmesinin sebebini. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi sebeptir, ülkenin batışı sonuçtur. Haberlere göre Erdoğan’ın önünde binlerce dosya imza bekliyor. Bir ülkeyi tek kişinin yönetimine bırakırsanız, ülke bu hale gelir. Bu tek kişi yönetimi bütün açılardan, ekonomi, hukuk, siyasal olarak batışın nedenidir. O nedenle Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi mutlaka değiştirilmelidir.

Asgari ücret bu yılın başında dolar olarak 385 dolardı. Bugün 280 dolara inmiş. Yani 11 ay içinde asgari ücrette 100 dolarlık bir düşüş yaşanmış. 385 dolar da matah bir şey değil, ama 11 ayda 100 dolarlık düşüş yaşanmış. Refahı artırıyoruz dediğiniz bu mu? Milyonlarca insan asgari ücretle ailelerini yaşatmaya, geçindirmeye çalışıyor. Elektrikte son bir yılda yüzde 50’nin üzerinde, doğalgazda yüzde 120’nin üzerinde artış oldu. Hayat pahalılığı gerçekte yüzde 50’nin üzerinde. TÜİK’in sahte rakamları bile yüzde 20 diyor. Bir kez daha söyleyelim; asgari ücretten kesilen vergi kaldırılmalıdır, asgari ücret net 5 bin TL olmalıdır. İnsanların, insanca yaşam sınırına yaklaşmaları için böyle olmalıdır. 4 kişilik bir ailenin yoksulluk sınırı bugün 10 bin TL’dir.

“5’li çeteye dağıtılanlar EYT’lilere verilirse sorun çözülürdü”

EYT’liler meselesinden yaklaşık 5,5 milyon kişi etkileniyor. Bu hak tanınırsa, ilk etapta 1 milyon kişi emekli olacak. EYT’liler konusunda son günlerde yaşananlar ayıptır, günahtır,  insanların umutlarıyla oynuyorsunuz, umutlarını çökertiyorsunuz. Neden böyle söylüyorum?  Çalışma Bakanı demişti ki, EYT ile ilgili çalışma yapıyoruz. İki gün sonra Çalışma Bakanlığı açıklama yaptı ve ‘öncelikli çalışmalarımız arasındaki böyle bir şey yok’ dedi. Yetmedi, Cumhurbaşkanı Yardımcısı da ‘yaş şartı yerine gelmeden emeklilik olmaz’ dedi.

Hani emeklilikte yaşa takılanlara ilişkin bir düzenleme yapılacaktı? Yok, neden yok? Çünkü kasada para kalmamış? Kasadaki parayı siz yandaş sermayeye, 5’li çeteye dağıttınız. Son 10  yılda Cengiz, Kolin, Makyol, Kalyon, Limak’a 128 kere vergi resim ve harç istisnası belgesi düzenlenmiş. Milyarlarca TL’den söz ediyoruz. Yani 5’li çeteye milyarca liralık vergi istisnası tanınmış. Bu kaynakları EYT’lilere verseydiniz, bu sorun çoktan çözülürdü. Bu konuda önerge verdik, kimin oylarıyla reddedildi? AKP-MHP oylarıyla reddedildi.

Asgari ücretten vergi kaldırılsın ve net 5 bin TL olsun; en düşük emekli maaşı 4 bin TL olsun; ev içi emek veren kadınların sağlık ve emeklilik primleri için bütçeden kaynak ayrılsın; ev eksenli çalışan kadınların sağlık sigortaları için bütçeden kaynak ayrılsın; engelli istihdam kotası yüzde 10’a çıkarılsın; 50 bin TL’ye kadar olan çiftçi borçları silinsin önergelerini Plan Bütçe Komisyonu’nda verdik, hepsi reddedildi. Kimin oylarıyla? AKP-MHP oylarıyla.

Daha örnekleri artırmak mümkün. Bu önergelerin hepsi Plan Bütçe Komisyonunda AKP-MHP oylarıyla reddedildi. İktidarda Cumhur İttifakı bloğu var. MHP’nin kimi sözcülerinin, ‘‘biz iktidarda değil, muhalefetteyiz; hükümet ortağı değiliz’’ sözleri doğru değil. Hepiniz oradasınız, o kaptan köşkündesiniz. Bu ülkenin toplumuna, halklarına büyük zararlar veren ekonomik ve sosyal kararları birlikte alıyorsunuz. Bütün önerilerimizi ortaklaşa reddediyorsunuz. Kimse kendi seçmenini aptal yerine koymasın. Hepiniz krizin ortağısınız, birlikte yarattınız ve bu kriz sizi birlikte götürecek.

“Seçim sistemiyle oynamak, iktidarı kurtaramaz”

50 artı 1 meselesi var bir de. AKP Genel Başkanı Erdoğan, Temel Karamollaoğlu ile yaptığı görüşmede mealen ‘‘Büyük bir yanlışımız oldu, 50 artı 1’’ demiş. Kaybedişinizin itirafını yapıyorsunuz. Tutturamıyorsunuz 50 artı 1’i. İktidar, kurduğu tuzağa yakalandı. Şimdi iktidarı nasıl kurtarabiliriz, yeniden nasıl seçilebiliriz arayışı içindeler. 50 artı 1 bunun için büyük sorun. Seçim sistemiyle, ister Parlamento ister Cumhurbaşkanlığı seçimi olsun, seçim sistemiyle oynamak, iktidarı kurtaramaz. Bunun daha önce de örnekleri oldu, halk bunu affetmez. Sandık geldiği zaman halk asla bu tür oyunları affetmemiştir ve yine affetmeyecektir. Maç oynanırken kural değiştirmeye çalışıyorsunuz, öyle olmaz. Göreceksiniz, sokağın matematiği sizinkinden iyi ve farklıdır.

“Savcılar terfi almak için HDP’li vekillere fezleke düzenliyorlar”

İşsiz savcılar var, yapmaları gereken işleri yapmayan, ama terfi bekleyen savcılar var. Ne yapıyor bunlar? HDP’li vekiller hakkında fezleke düzenliyorlar. Yine 16 vekilimize 19 fezleke gönderilmiş. Fezleke gönderilmezse haber olacak artık, gönderilmesi değil. Savcılar terfi almak için HDP’li vekillere fezleke düzenliyorlar. Sedat Peker ve Mehmet Eymür itiraflarda bulundu neden işlem yapmıyorsunuz? Hiç bir savcı duymuyor bunları.

Ama Bismil’de İlçe Eşbaşkanımız, Demirtaş ve diğer seçilmişlerimiz hakkında ‘siyasi rehine’ lafını kullandı diye gözaltına alınmış. Gözaltında ‘hangi devletin kimliğine sahipsiniz?’ diye sormuşlar. Soruya bakın. Bu bir cüret mi yoksa salaklık mı? Halktan özür dileyerek bu lafı kullanıyorum. Biz size soralım. ‘Siz devletin hangi karanlık odağı adına çalışıyorsunuz?’  Bismil İlçe Eşbaşkanına, bu ülkenin onurlu vatandaşına, ‘hangi devletin kimliğine sahipsiniz’  sorusunu sorma hakkınız yok.

Siz devletin hangi karanlık odağı adına çalışıyorsunuz, önce bunu yanıtlayın. Bismil İlçe Eşbaşkanımıza demişler, ‘rehine nasıl dersin?’ Öyle değil mi? Demirtaş ve geçmiş dönem vekillerimiz ve seçilmişlerimiz AİHM kararına rağmen siyasi rehine olarak içeride tutulmuyorlar mı? Demirtaş hakkında AİHM, 5 ayrı suçtan Türkiye hakkında mahkumiyet kararı vermesine rağmen, siyasi saiklerle HDP hakkında dava açıyorsunuz kararına rağmen, rehine olarak içeride tutulmuyor mu? Her bir üyemiz, milletvekilimiz, yöneticimiz ve seçmenlerimiz, arkadaşlarımızın içeride rehin olarak tutulduğunu biliyor.

“Urfa il binamıza saldırı oldu”

Dün Urfa il binamıza bir saldırı oldu. Kapımıza çarpı işareti koymuşlar, ülkü ocaklarının amblemini çizmişler. Bunlar kameralara yansımış, savcılık izni olmadığı gerekçesiyle görüntüler partililerimize verilmemiş. İl binamıza bir çay içmeye gelenlere GBT yapanlar, kapımıza çarpı işareti koyup, ırkçı hakaretleri yazanları nedense bulamıyor, gidip Bismil İlçe Eşbakanımızı buluyorlar. Yapmanız gereken, partimizin duvarlarına ırkçı söylemleri yazanları yakalamaktır, ama bunu yapmayacağınızı biliyoruz.

“Seyit Rıza ve Ahmet Kaya’nın özlemle ve minnetle anıyoruz

Toplantıyı sonlandırırken, iki tarihsel kişiye değinmek istiyorum. 15 Kasım, 1937 yılında Elazığ Buğday Meydanı’nda idam edilen Seyit Rıza ve yol arkadaşlarının idamının 84’üncü yıldönümüdür. Saygıyla ve minnetle anıyoruz. Dersim halkının, Alevi ve Kürt halkının maruz kaldığı tarihsel katliama, baskı ve asimilasyon politikalarına karşı direnişin, umudun ve mücadele kararlılığının timsalidir Seyit Rıza ve arkadaşları. Ahmet Kaya’nın da yarın, 16 Kasım, ölümünün 21’inci yıldönümüdür. O dostumuzu, o kardeşimizi de çok özlediğimizi belirtiyoruz, sevgi ve hasretle kendisini anıyoruz. Sevgili Ahmet Kaya’nın mezar taşına bir ırkçı saldırı oldu. Çok sert biçimde bu insanlık dışı tutumu kınıyoruz. Ahmet Kaya’nın, Türkiye’de yaşayan halklar ve her bir yurttaş açısından baktığımızda, ne kadar önemli, birleştirici ve bütünleştirici, Kürt halkının haklarının gasp edilmesini protesto eden bir sanatçı olduğunu biliyoruz. Dostumuzu ve kardeşimizi çok özlediğimizi bir kez daha belirtiyoruz.”

“Helallik ve özeleştirel yaklaşımı önemsiyoruz

Soru: Kemal Kılıçdaroğlu’nun helallik ile ilgili bir çıkışı oldu. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Saruhan Oluç: Elbette önemlidir, helallik meselesi. Geçmişte yapılmış ya da yaşanmış yanlışların bir özeleştirisi anlamına gelir. Önemli bir tespitte bulunmuştur. İçeriğini tam olarak bilmediğim için kapsamlı bir değerlendirme yapamayacağım. Ama siyasilerin geçmişe dönük özeleştirel yaklaşımları, helallik arayışları önemlidir. Sadece CHP lideri açısından söylemiyorum. Keşke Türkiye’deki siyaset kültürü demokratik olsa, geçmişe dair her zaman özeleştirel bakışımızı korusak, özeleştiri yapmaktan çekinmesek. Bu Türkiye siyaseti açısından çok olumlu olurdu.”

Paylaşın

77 Barodan Arabuluculuk Sınavı Tepkisi

77 baro, 24 Kasım 2019’da yapılan arabuluculuk sınavındaki üç sorunun Ankara 9. İdare Mahkemesi tarafından iptal edilmesinin ardından Adalet Bakanlığı’nın 8 Kasım’da yeniden yaptığı değerlendirmenin çok sayıda avukatı mağdur ettiğini belirtti. Barolar yaptıkları ortak açıklamada, mahkeme kararının uygulanmasına dair Arabuluculuk Daire Başkanlığı tarafından tatmin edici açıklama yapılmadığını, sürecin şeffaf ve denetlenebilir şekilde yürütülmediğini belirttiler.

“Sınava giren meslektaşlarımızdan açıklanan sonuçlara ilişkin çok sayıda şikayet gelmiş olup, ciddi bir hak kaybı olduğu, yapılan ikinci değerlendirmenin Anayasa’daki eşitlik ilkesine ve yönetmeliğe aykırı olduğu, eşitler arasında eşitsizliğe yol açtığı açıktır” diyen 77 baro, ilgili kurumlarca detaylı bir inceleme yapılarak sınav sonuçlarının tekrar değerlendirilmesini, kamuoyunun ayrıntılı şekilde bilgilendirilmesini, varsa hatanın giderilmesini ve mağduriyetlerin önüne geçilmesini talep ettiler.

“Çifte standarttan derhal dönülmeli”

Sürecin takipçisi olacaklarını ifade eden baroların ortak açıklamasının tam metni şöyle:

“24 Kasım 2019 tarihinde Adalet Bakanlığı tarafından yapılan Arabuluculuk Sınavındaki üç sorunun iptaline yönelik Ankara 9. İdare Mahkemesi kararına istinaden yeniden değerlendirme yapılmıştır. Yapılan değerlendirme sonucu 08.11.2021 tarihinde Arabuluculuk Daire Başkanlığının internet sitesinde ilan edilerek, Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliğinin 46/5 maddesi uyarınca sınav sonuçları değerlendirilmiş, yeni bir başarı listesi oluşturulmuştur.

Oluşturulan listeye göre 92.78 puan alan adaylar başarılı sayılmış, sınavda ilk ilan edilen başarılı kişilerin haklarının saklı tutulduğu belirtilmiştir. Ancak bu ilandan evvel 07.10.2021 tarihinde, Mahkeme kararının uygulanmasına yönelik Arabuluculuk Daire Başkanlığı tarafından 88 puan ve üzeri puan alarak başarısız sayılan adaylara mesaj gönderilerek, Arabulucu Portal üzerinden sicil başvurusu yapmaları bu kapsamda giriş aidatı ve yıllık aidat yatırmaları talep edilmiş ve tahsilatlar yapılmıştır. Ancak daha sonra yapılan duyuruda mesaj gönderilen adayların büyük kısmının başarısız olduğu açıklanmıştır.

İlk sınav sonuçlarına göre 91 doğru sayısı ile arabulucu olma hakkı kazanan bazı meslektaşlarımızın yeni değerlendirme ile doğru sayısı 88’e (90,72 puan) düşmüş bulunmaktadır. Bu arabulucular kazanılmış hakları korunduğu için sicilde arabulucu olmaya devam ederken, yeni değerlendirme sonucunda onlarla aynı doğru sayısı olan yani 88 ve üzeri doğru yapanlar başarısız kabul edilmiştir. Bu durum eşitler arasında eşitsizliğe yol açmıştır. Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği 45. maddesinde “Başarılı sayılan en düşük puanlı adayla aynı puanı alan adaylar da başarılı sayılır” denmekte olup, bu hükme göre ikinci değerlendirme sonrası, sicilde arabulucu olarak kayıtlı 88 doğru yapan ve 90,72 olan en düşük puana sahip kişi ile aynı veya üzerinde bir puana sahip tüm adaylar ile Arabuluculuk Daire Başkanlığınca mesaj gönderilerek harç ve aidat yatırması istenmiş 85 puan ve üzeri alan tüm adayların başarılı sayılması gerekmektedir.

Ankara 9. İdare Mahkemesinin kararının uygulanmasına dair Arabuluculuk Daire Başkanlığı tarafından tatmin edici açıklama yapılmamış, süreç şeffaf ve denetlenebilir şekilde yürütülmemiştir. Sınava giren meslektaşlarımızdan açıklanan sonuçlara ilişkin çok sayıda şikayet gelmiş olup, ciddi bir hak kaybı olduğu, yapılan ikinci değerlendirmenin Anayasa’daki eşitlik ilkesine ve yönetmeliğe aykırı olduğu, eşitler arasında eşitsizliğe yol açtığı açıktır. İlgili kurumlarca detaylı bir inceleme yapılarak sınav sonuçlarının tekrar değerlendirilmesini, kamuoyunun ayrıntılı şekilde bilgilendirilmesini ve varsa hatanın giderilmesi sağlanmalı, mağduriyetlerin önüne geçilmelidir.

Yargıya intikal edecek ihtilafların azaltılmasını hedefleyen arabuluculuk müessesesi, mağduriyete sebep olan uygulama ile binlerce dava ile karşı karşıya kalacaktır. 2 yıldır yaşanan mağduriyetlerin yeni davaların açılmasından önce uzlaşma ile çözümlenmesi, sağduyunun gereğidir. Arabuluculuk Daire Başkanlığı tarafından sürecin ve yapılan idari işlemlerin hakkaniyete uygun, şeffaf ve denetlenebilir olması sağlanarak, çifte standarttan derhal dönülmeli ve mağduriyetlerin giderilmesine yönelik işlemlerin yapılması gerekmekte olup, aşağıda imzası olan barolar olarak sürecin takipçisi olacağımızı tüm kamuoyuna saygılarımızla bildiririz.”

4 baro imza vermedi; Ortak açıklamada, Karaman, Kilis, Rize ve Sinop barolarının imzası yer almıyor. (Kaynak: bianet.org)

Paylaşın

Babacan’dan Erdoğan’a Dikkat Çeken ’50+1′ Göndermesi

Son dönemin öne çıkan başlıklarından ’50+1’e ilişkin değerlendirmede bulunan DEVA Lideri Babacan, “50+1’ ile artık olmuyor, ne yapalım? 40 +1’ mi yapalım? 30+1’ mi yapalım? Ne istiyorlar? Kendileri çok istediği için bu anayasa değişikliği yapıldı” dedi.

Haber Merkezi / DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin genel merkezinde DSP Genel Başkanı Önder Aksakal’ı ağırladı. Yaklaşık bir saat süren görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında konuşan Babacan şu ifadeleri kullandı:

“İktidar, oyunun mevcut kurallarına göre yeniden seçilemeyeceğinin farkına varmış olmalı ki Kuralları değiştirerek tekrar seçilebilir miyim’ hesabına girmiş durumda. Bunu seçim yasasıyla ilgili yapılan hazırlıklar ve bu hazırlıklarla ilgili kamuoyuna yansıyan bilgilerde görüyoruz. Tartışmaya açılan 50+1′ meselesinde görüyoruz. Mevcut kurallarla seçime girseler artık kazanamayacaklar. Zihinlerinin gerisine iyice yer etmiş. Bir hükûmet, oyunun kurallarını değiştirerek iktidara devam etme hesabına girmişse artık o hükûmetin ayrılma zamanı gelmiştir. 50+1ile artık olmuyor, ne yapalım? 40 +1mi yapalım? 30+1mi yapalım? Ne istiyorlar? Kendileri çok istediği için bu anayasa değişikliği yapıldı.

Siyasi partiler açısından dönem dönem bir iç muhasebe, özeleştiri yapmak ve bunun sonunda stratejiyi gözden geçirmek değerli çalışmalardır. Sayın Kılıçdaroğlunun değerlendirmelerini bu çerçevede dinledim, anladım. Kuşkusuz siyasi partiler kendi yakın geçmişinden, diğer siyasi partilerin yaşadığı tecrübelerden, ülkenin geçmiş olduğu evrelerden yeni bilgiler elde edebilir, yeni görüşler ve bu görüşler ışığında yeni stratejiler oluşturabilir. Bu değerlendirmeler, iç muhasebe ve özeleştiri samimiyetle yapıldığında güzel sonuçlar verir.

“Böyle bir skandal yok”

Hükûmet ciddi bir skandalın içine düşmüş durumda. Cumhuriyet tarihinde böyle büyük bir skandal görülmemiştir. Siz 2,5 milyar doları S-400e verin, kapağını bile açamayın… 1 milyar 400 milyon dolar F35 projesine harcayın, F35leri de alamayın… Böyle bir skandal yok. Bu kadar büyük bir başarısızlık, fiyasko yok. Benim alanım ekonomi, Kitabını yazdık’ gibi Ben her şeyi bilirim’ tarzı ve tavrı işte ülkeyi bu noktaya düşürüyor.

F35 vermiyorsunuz, F16 alalım; onun parasını ona sayın’ yaklaşımı çok yanlış. Türkiyenin F35lerle ilgili hakkını sonuna kadar savunması lazım. O projeye katkımız sadece 1 milyar 400 milyon dolar değil, biz o projenin dört ana hissedarından birisiyiz. Türkiyenin F35ler konusunda sonuna kadar ısrarcı olması lazım. Kısa vadede F16ya ihtiyaç varsa onun pazarlığının ayrı yürümesi lazım. F35 ile F16 pazarlığının aynı çuvala konmasını büyük bir hata olarak görüyoruz.

Sayın Erdoğan, Ekonominin kitabını yazdık’ diyor. Doğru, gerçekten iktisat bilimcilerin çok iyi incelemesi gereken bir AK Parti dönemi var. Millî gelirimiz 3 bin 500 dolardan 12 bin 500 dolara çıkarken bu başarının arkasındaki faktörler, ana sebepler neydi, herkes gördü. 6-7 yıldır ekonomimiz sürekli olarak merdiven basamağı gibi aşağı doğru inerken bunun arkasındaki sebepler ne? Bunun gerçekten kitabı yazılır. Ama Benim alanım ekonomi, ‘Ben ekonomistimdiyen herkesin kitap yazmasıyla olmaz bu iş. Bağımsız, tarafsız gözlem yapabilen, dünyayı ve yakın iktisat tarihini bilen insanların bu dönemle ilgili kitap yazmasında büyük fayda var.”

Paylaşın

Demirtaş’tan Türkiye Soluna 9 Soru

“Türkiyeli solculara basit sorular sorup sorularıma basit yanıtlar isteyerek meramımı daha net anlatmaya çalışayım” diyen HDP Eski Eş Genel Başkanı Demirtaş, Türkiye soluna 9 soru yöneltti.

Bir önceki yazısında HDP’nin Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde izleyeceği yolu değerlendiren Selahattin Demirtaş, bugün Evrensel gazetesinden yayınlanan yazısında bir önceki yazısına çeşitli destek ve eleştirilerin geldiğini kaydetti.

“Bağımsız, birleşik sol, sosyalist cephe veya çatı parti denemelerinin tümü bizzat sol eliyle her seferinde boşa çıkarılmış, fırsatlar bir bir heba edilmiştir” eleştirisinde bulunan Demirtaş, “Çok uzun yıllardır çözülemeyen solda birlik sorununu cezaevinden şakkadanak çözme iddiasıyla bir çağrı yapmadığımın bilinmesini isterim” diye ekledi.

Demirtaş, “Türkiyeli solculara basit sorular sorup sorularıma basit yanıtlar isteyerek meramımı daha net anlatmaya çalışayım” diyerek 9 soru yöneltti.

Demirtaş’ın soruları şöyle:

Sosyalistler, solcular kendi cumhurbaşkanı adaylarıyla mı seçime girecekler yoksa ilk turdan itibaren muhalefetin ortak adayını mı destekleyecekler?

Kendi adaylarıyla seçime gireceklerse nasıl bir adayla, hangi ilke ve programla seçmenlerin karşısına çıkacaklar?

Seçim kampanyasını nasıl örgütleyecekler?

Olası ikinci turda nasıl bir tutum alacaklar?

Muhalefetin ortak adayı etrafında buluşulacaksa o adayın belirlenmesi, programı, ilkeleri konusunda şimdiden masada olmak için neler yapmak gerekiyor?

Milletvekili seçimlerine, bir çatı partide girilecekse hangi partide buluşulacak? Çatı parti olmayacaksa sol, sosyalist adayların diğer uygun partilerden olabildiğince fazla sayıda aday gösterilebilmesi ve seçilmeleri, sonrasında belki Mecliste en az yirmi kişilik bir sosyalist grubun oluşması için neler yapılabilir? Oluşacak bu sosyalist Meclis grubu, bir çatı partisine dönüşebilir mi? Sosyalist grup olarak olası koalisyon hükümetlerinde yer alınabilir mi? Bu ihtimal varsa hangi kesimler, kimler Meclise taşınırsa daha verimli olur?

Seçimlerde iktidar değişirse valiler, kaymakamlar, rektörler, dekanlar, bakanlık üst düzey bürokrasisi başta olmak üzere on binlerce yeni kadro göreve gelebilir. Soldan ve emekten yana ve kadın kimliğiyle kaç nitelikli bürokrat bu mevkilerde görev alarak demokratikleşmeye sol perspektifle katkı sunabilir? Bu kişiler kimler olabilir?

Solu devlete ve iktidara entegre edip yozlaşma tehlikesine karşı tüm bu çabaların yanında sivil ve kültürel alan, sendikalar nasıl güçlendirilebilir? Bu şekilde, solun bağımsız olarak kitleselleşmesinin önü nasıl açılabilir?

Bunlar yapılmazsa yeni iktidarın sağ, neoliberal, emek karşıtı, çevre karşıtı bir politikaya hızla savrulmayacağının garantisi, tedbiri nedir?

‘Bu tarihi fırsatı kaçırmayalım’

Demirtaş, yazısını şöyle bitirdi: “Hiç değilse emekçiler için bu tarihi fırsatı kaçırmayalım. Unutmayın, sol akıl işin içinde olmadan toplum, devlet ve dünya daha iyiye evrilemez. Şu, fenomen haline gelmiş karikatürdeki isyanla bitireyim: Millet aç, aç!”

Paylaşın