DSÖ: Avrupa’nın Yarısı 6-8 Hafta İçinde Omicron’a Yakalanacak

Yüksek derecede bulaşıcı olduğu bilinen Omicron varyantının Avrupa’daki yayılma hızına karşı uyarıda bulunan Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), Avrupa’nın yarısının 6-8 hafta içinde Omicron varyantına yakalanacağını duyurdu.

Haber Merkezi / DSÖ Avrupa Direktörü Hans Kluge, bugün dijital olarak düzenlediği basın toplantısında, Omicron mutasyonlarının insan hücrelerini daha hızlı etkisi altına alması nedeniyle aşılı ve iyileşmiş kişiler de dahil Avrupa’da yaşayanların yüzde 50’sinden fazlasına Omicron bulaşabileceğini tahmin ettiklerini söyledi.

Washington Üniversitesi’ne bağlı araştırma enstitüsünün verilerine atıfta bulunan Kluge, “Sağlık Ölçümleri ve Değerlendirme Enstitüsü (IHME), bu ritimde Avrupa bölgesinde yaşayan nüfusun yüzde 50’sinden fazlasına önümüzdeki altı ila sekiz hafta içinde Omicron bulaşacağını tahmin ediyor” ifadelerini kullandı.

Kluge, açıklamasında “onaylanmış aşıların Omicron da dahil olmak üzere ağır hastalık ve ölümlere karşı koruma sağlamaya devam ettiğini” de vurguladı.

Avrupa’nın yanı sıra bazı Orta Asya ülkelerinden de sorumlu olan DSÖ’nün Avrupa temsilciliği, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 53 ülkeden sorumlu. Omicron, çok sayıda Avrupa ülkesinde şu anda baskın varyant haline gelmiş durumda.

Omicron’a rekor sayıda insanın yakalanması sağlık sistemleri için zorluk yaratıyor. İngiltere, Pazartesi günü 142 bin vaka sayısı ve 77 ölüm kaydetti. Aynı zamanda birçok hastane sağlık çalışanlarının hastalık iznine çıkması ve artan Covid-19 baskısı yüzünden çalışma kapasitelerinin “kritik” noktada olduğunu açıkladı.

Türkiye’de Sağlık Bakanlığı verilerine göre vaka sayısı Salı günü 74 bini aştı. Bu şimdiye kadar kayda geçen en yüksek rakam oldu. Avrupa’nın diğer ülkelerinde de vaka sayıları yükselmeye devam ediyor.

Fransa Sağlık Bakanı Olivier Veran, geçen hafta yaptığı bir açıklamada Ocak ayının hastaneler için zorlu geçeceğini söyledi. Veran, Omicron’a yakalanan hastaların “normal” hastane yataklarında tedavi gördüğü, delta varyantına yakalananların ise yoğun bakıma alındığını ekledi.

Polonya ise pandeminin başından beri 100 bin kişinin hayatını kaybettiğini açıkladı. Polonya, Covid-19 kaynaklı ölüm oranlarında dünyada altıncı sırada bulunuyor ve nüfusun neredeyse yüzde 40’ının henüz aşı olmadığı bildiriliyor.

Pazartesi günü Pfizer firması, Omicron varyantını hedefleyen yeni bir aşıyı Mart ayında insanlara sunabileceğini söyledi. Sağlık uzmanları bunun gerekli olup olmadığını değerlendiriyor.

Paylaşın

Meteoroloji Uyardı: Hava 6 – 12 Derece Soğuyacak

Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) mevsim normallerinin üzerindeki hava sıcaklıklarının çarşambadan (12 Ocak) başlayarak kuzeybatıdan kuzey, iç ve batı kesimlere doğru 6 ile 12 derece düşmesi, hafta sonuna kadar da mevsim normallerinin altında seyretmesinin beklendiğini açıkladı. Güney kesimlerde ise hava sıcaklıkları mevsim normalleri dolayında olacak . 

Haber Merkezi / Soğuk ve yağışlı havanın Karadeniz üzerinden gelmesi bekleniyor. Çarşamba günü Marmara Bölgesi’nden başlayacak yağışların iç ve doğu kesimlerde karla karışık yağmur ve kara dönüşeceği öngörüyor. Soğuk ve yağışlı hava gelecek hafta başından itibaren etkisini kaybedecek.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü sert hava olaylarının yol açabileceği olağan üstülü durumlara karşı ilgilileri ve vatandaşları dikkatli ve tedbirli olmaya çağırıyor ve güncel hava tahmin ve uyarılarını izlemenin önemini vurguluyor.

12 Ocak günü bölgelerimizde hava durumu ise şöyle;

Marmara ve Ege Bölgesi

Marmara Bölgesi’nin çok bulutlu ve yağışlı geçmesi bekleniyor. Genellikle yağmur ve sağanak, Trakya ile zamanla bölge genelinin karla karışık yağmur ve kar şeklinde görülecek yağışların, akşam saatlerinden sonra bölgenin kuzey ve batı çevrelerinde zamanla bölge genelinde yerel olarak kuvvetli olacağı tahmin ediliyor. Rüzgarın kuzey ve kuzeydoğu yönlerden kuvvetli ve fırtına (50-80 km/saat) şeklinde esmesi beklenirken, Ege Bölgesi’nin çok bulutlu, bölge genelinin yağmur ve sağanak yağışlı, güney kıyılarının yer yer gök gürültülü sağanak yağışlı, yarın (Çarşamba) zamanla Afyonkarahisar ve Kütahya çevrelerinin karla karışık yağmur ve kar yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların bu akşam ve gece saatlerinde Muğla başta olmak üzere bölgenin güney kesimlerinde yer yer kuvvetli olması bekleniyor. Rüzgarın Kuzey Ege kıyılarında kuzey ve kuzeydoğu yönlerden kuvvetli ve kısa süreli fırtına (50-80 km/saat) şeklinde esmesi bekleniyor.

Akdeniz ve İç Anadolu Bölgesi

Akdeniz Bölgesi’nin çok bulutlu, aralıklı sağanak ve yer yer gök gürültülü sağanak yağışlı, yüksek kesimlerinin karla karışık yağmur ve kar yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların bölge genelinde yer yer kuvvetli olması beklenirken, İç Anadolu Bölgesi’nin çok bulutlu, bölge genelinin yağmur ve sağanak, yarın (Çarşamba) zamanla kuzey ve batısının yer yer karla karışık yağmur ve kar yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların bu akşam Konya, yarın (Çarşamba) Kırıkkale çevrelerinde kuvvetli olması bekleniyor.

Karadeniz Bölgesi

Batı Karadeniz’in çok bulutlu ve yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Genellikle yağmur ve sağanak yarın (Çarşamba) zamanla iç kesimlerinde karla karışık yağmur ve yükseklerinde kar şeklinde görülecek yağışların yarın (Çarşamba)kıyılarında yer yer kuvvetli olması beklenirken, Orta ve Doğu Karadeniz’in parçalı ve çok bulutlu, Orta Karadeniz ile yarın (Çarşamba) zamanla bölge genelinin yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Sabah saatlerinde Çorum ve Amasya, akşam saatlerinde Samsun çevrelerinde kuvvetli olması beklenen yağışların genellikle yağmur ve sağanak, Doğu Karadeniz’in iç kesimlerinin yükseklerinde karla karışık yağmur ve yer yer kar şeklinde olması bekleniyor. Rüzgarın Doğu Karadeniz’in iç kesimlerinde güney yönlerden kuvvetli (40-60 km/sa) olarak eseceği tahmin ediliyor.

Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi

Doğu Anadolu Bölgesi’nin parçalı ve çok bulutlu, batısı ile zamanla genelinin yağışlı geçeceği tahmin ediliyor. Yağışların yağmur, Erzurum, Erzincan, Tunceli ve Bingöl çevreleri ile zamanla kuzey ve doğusunda karla karışık yağmur ve kar şeklinde olması bekleniyor. Bölge genelinde sabah ve gece saatlerinde buzlanma ve don olayı ile birlikte kuzeydoğusunda sis hadisesi beklenirken, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin parçalı ve çok bulutlu, bölgenin batısı ile zamanla bölge genelinin yağmur ve sağanak yağışlı geçeceği tahmin ediliyor.

Paylaşın

2022’nin En Önemli Küresel Riski ‘İklim Krizi’

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2022 Küresel Risk Raporu’na göre pandeminin yarattığı sorunların yanında en büyük riskler arasında iklim krizi, artan toplumsal bölünmeler ve eşit olmayan küresel toparlanma süreci yer alıyor.

Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF), Marsh & McLennan Şirketleri, SK Group ve Zurich Sigorta Grubu ile Oxford Martin Okulu’nun (Oxford Üniversitesi), Singapur Ulusal Üniversitesi’nin stratejik ortakları ve Wharton Risk Yönetimi ve Karar Süreçleri Merkezi’nin (Pennsylvania Üniversitesi) akademik danışmanlarıyla hazırladığı Küresel Riskler Raporu 2022* yayımlandı.

Raporda, en önemli ve uzun vadeli riskler iklim riskleri ile ilgiliyken; en önemli kısa vadeli küresel endişeler arasında toplumsal bölünmeler, geçim krizleri ve zihinsel sağlık durumlarında bozulmalar yer alıyor.

Borçla ilgili konular orta vadeli tehlikeler arasında gösterilirken uzmanlar küresel toparlanmanın dengesiz ve ülkeler arasında farklılık gösterebileceğini düşünüyor.

6 kişiden sadece 1’i iyimser

Raporda öne çıkan araştırmalardan biri hükümetler, sivil toplum kuruluşları ve yatırımcılardan oluşan uzmanlarla yapılan küresel bir anket. Bunun sonuçlarına göre, her 6 kişiden yalnızca 1’i iyimser ve hatta her 10 kişiden yalnızca 1’i küresel toparlanma sürecinin hızlanacağına inanıyor.

Siber güvenliğin yerini iklim aldı

Raporda dikkat çeken diğer sorunlar arasında pandemi kaynaklı ekonomik ve sosyal sorunlar, aşı eşitsizliği ve ülkelerin farklı ekonomik toparlanma oranlarının yaratacağı sosyal çatlaklar ve jeopolitik gerginlikler öne çıkıyor.

İklim değişikliği önlemlerinin başarısız olması ve olağanüstü hava koşullarının oluşması önümüzdeki 5-10 yıl için başı çeken endişeler olarak öne çıkıyor.

Yapılan çalışmalar, pandeminin önümüzdeki 10 yıl için hangi risklerin gerçekleşmesinin daha olası olduğuna dair algıyı da değiştirmesine neden olduğunu ve aynı zamanda önceleri siber ve veri güvenliği ile ilgili endişelerin yerini iklim ve toplumsal endişelere bıraktığını gösteriyor.

10 yılda 10 risk

Dünyayı 10 yılda bekleyen 10 risk şöyle sıralanıyor:

  • İklim için eyleme geçme başarısızlığı
  • Aşırı hava koşulları
  • Biyoçeşitliliğin kaybolması
  • Sosyal uyumun aşınması
  • Yaşam için gerekli koşulları elde etmeye yönelik krizler
  • Bulaşıcı hastalıklar
  • İnsanın çevreye verdiği zarar
  • Doğal kaynak krizleri
  • Borç krizleri
  • Jeo-ekonomik zorluklar
  • Koordinasyon gerekliliği vurgusu

Bu yıl 17.’si yayımlanan rapor, tüm liderleri üç aylık raporlama döngüsünün dışında düşünmeye, riskleri yöneten ve gelecek yıllar için gündemi şekillendiren politikalar oluşturmaya teşvik ediyor.

Raporda yükselen riskler 4 alan özelinde inceliyor ve her bir riskin başarılı yönetimi için küresel koordinasyon gerekliliği vurgulanıyor. 4 alan şöyle:

  • Siber güvenlik
  • Uzay rekabeti
  • İklim geçişlerindeki istikrarsızlık
  • Göç baskıları

Rapor, Covid-19 pandemisinin ikinci yılına ilişkin çıkarımlarla sona eriyor ve ulusal düzeyde dayanıklılık hakkında yeni bilgiler sunuyor. Bu bölüm aynı zamanda, kuruluşlar için dayanıklılığın uygulanmasına yönelik pratik tavsiyeler sunmak için Dünya Ekonomik Forumu’nun risk uzmanları topluluklarından da (the Chief Risk Officers Community and Global Future Council on Frontier Risks) yararlanıyor.

Rapor değerlendirmeleri

Dünya Ekonomik Forumu Genel Müdürü Saadia Zahidi:

“Sağlık sorunları ve ekonomik istikrarsızlıklar toplumsal bölünmeleri artırıyor. Bu durum ise, toplumlar arasında ve uluslararası topluluklar arasında iş birliğinin daha eşit ve hızlı bir küresel iyileşme sağlaması için temel olacağı bir zamanda gerilim yaratıyor. Küresel liderler bir araya gelmeli ve amansız küresel zorluklarla mücadele etmek ve bir sonraki krizden önce direnç oluşturabilmek için koordineli ve çok paydaşlı bir yaklaşım benimsemeli.”

Zurich Sigorta Grubu Riskten Sorumlu Başkanı Peter Giger:

“İklim krizi, insanlığın karşı karşıya olduğu uzun vadeli en büyük tehdit olmaya devam ediyor. İklim değişikliği konusunda harekete geçilmemesi, küresel GSYH’i altıda bir oranında küçültebilir ve Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Konferansı’nda alınan taahhütler, 1.5 derece hedefine ulaşmak için hâlâ yeterli değil. Hükümetlerin ve şirketlerin karşılaştıkları risklere göre hareket etmeleri, ekonomileri ve insanları koruyan yenilikçi, kararlı ve kapsayıcı bir geçişi teşvik etmeleri için çok geç değil.”

2021’in raporunda ne vardı?

Dünya Ekonomik Forumu’nun 2021 Küresel Riskler Raporu’nda kısa vadeli (iki yıl) en büyük riskler, Covid-19 gibi “salgın hastalıklar” ve salgının ekonomik etkisiyle “geçim krizi” olmuştu. Kısa vadeli risklerin üçüncüsü ise “ekstrem hava olayları” idi.

Üç ile beş yıl arasında gerçekleşmesi beklenen ve etkisi en büyük risk olarak ise “varlık fiyatlarındaki balon” tanımlanmıştı.

Uzun dönemde etkisi yüksek temel riskler ise “kitle imha silahları”, “devletlerin çöküşü”, “biyolojik çeşitlilik kaybı”, “doğal kaynak krizleri”, “sosyal güvenlikte çöküş”, “çok taraflılığın çöküşü”, “sanayide çöküş”, “iklim değişikliğiyle mücadelede başarısızlık” ve “bilime karşı duruş” olarak sıralanmıştı.

Dünya Ekonomik Forumu hakkında

Merkezi İsviçre’nin Cenevre kentinde yer alan uluslararası bir vakıf.

Dünyanın en tanınmış iş insanlarını ve politikacılarını bir araya getiren, dünyanın en önemli sorunlarının tartışıldığı konferansları ile tanınıyor. Forum ayrıca her yıl Çin’de Yeni Şampiyonlar Konferansı adı verilen bir konferans ve dünyanın çeşitli bölgelerinde bölgesel konferans serileri düzenliyor.

WEF 2008’de Dubai’de dünyanın 68 değişik sorununun ele alındığı ve dünya çapında 700 kadar uzmanı bir araya getiren Küresel Gündem Zirvesi’ni başlattı. Forum düzenlediği konferansların yanı sıra çeşitli araştırma raporları yayınlıyor ve üyelerinin çeşitli sektörlerdeki çalışmalarını destekliyor.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Günlük Vaka Sayısı 75 Bin Sınırında

Kovid 19’da son 24 saatte 74 bin 266 yeni vaka tespit edilirken, 137 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Vaka sayılarında belirgin bir artış var. Bu artış, vefat sayılarına yansımış değil.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 430 bin 253 test yapılırken, 74 bin 266 yeni vaka tespit edildi. 137 kişi hayatını kaybederken, 39 bin 226 kişi sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan uyarı

Güncel verilerle ilgili değerlendirmesini sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı; Vaka sayılarında belirgin bir artış var. Bu artış, vefat sayılarına yansımış değil. Fakat Omicron kaynaklı vakalar ağırlık kazandıkça, risk grubundakiler için tehlike kaynağı Omicron olacak ve yaşlılarla kronik hastalarda ölüme de yol açabilecek. Durum bizi yanıltmasın.

Aşılamada son durum

18 yaş ve üzeri nüfusun aşılanması verilerinde 1’inci doz Türkiye ortalaması yüzde 92,08, 2’nci doz ortalaması yüzde 83,74 olarak ölçüldü. Ayrıca, 1’inci dozda 57 milyon 157 bin 227, 2’nci dozda 51 milyon 976 bin 752 ve 3’üncü dozda 22 milyon 251 bin 633 olmak üzere toplam 137 milyon 428 bin 160 aşı uygulandı.

En az 2 doz aşı olan kişi sayısının en yüksek olduğu iller; Osmaniye, Ordu, Amasya, Muğla, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Balıkesir, Zonguldak ve Manisa olurken, 2 doz aşı yapılan kişi sayısının en düşük olduğu iller ise Şanlıurfa, Batman, Siirt, Diyarbakır, Bingöl, Muş, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Elazığ oldu.

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Erdoğan Tefecilere Hizmet Ediyor

Partisinin grup toplantısında açıklamalarda bulunan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “AK Parti’nin ve MHP’nin milletvekilleri fakirin değil soyguncuların yanında yer almıştır. Hem hak, hukuk diyecekler 84 milyon insan soyuluyor kim soydu bunları deyince hayır diyorlar. Siz ortak mısınız onlara? Siz o soyguncuların ortağı mısınız? Erdoğan tefecilere hizmet ediyor” dedi.

Haber Merkezi / Ekonomiye ilişkin eleştirilerini sıralayan Kılıçdaroğlu, “Şu anda devlet yönetilmiyor. Hükümet çoklu organ yetmezliği yaşıyor. Adalet, devleti ekonomik bağlamda sağlıklı yönetim istiyorsanız ekonomide de adalet olması lazım. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi lazım” diye konuştu.

“Yargının en tepesindeki başkan, Anayasa Mahkemesi Başkanı da adaletsizliği söylüyor” diyen Kılıçdaroğlu, Zühtü Arslan’ın sözlerini aktardı. Kılıçdaroğlu, “Evet, temel bir meselemiz var. Adaleti sağlamazsınız devleti yönetemezsiniz, güveni sağlayamazsınız, bir araya gelemezsiniz, toplumsal bilinciniz gelişmez. Devletin dini adaletse bunların yaptığı ne? Her yerde adaletsizlik var” diye konuştu.

CHP lideri Kılıçdaroğlu, “20 Aralık gecesi dolarda ciddi düşüş oldu. Birileri 18 liradan dolarını bozdurdu, 13 liradan dolar aldı. Milyarlarca lira para kazandı birileri. Bunu Meclis’te araştıralım dedik. AK Parti ve MHP milletvekilleri ‘Bunu araştırmayın’ dedi. Milletime şikayet ediyorum. Hem hak, hukuk diyecekler; bu milleti kim soydu? Siz ortak mısınız onlara?” ifadelerini kullandı.

Son dönemde gelen zamları eleştiren Kılıçdaroğlu, “Bir yılda akaryakıta gelen zam 46 kez. Dolar artar zam gelir, dolar düşer yine zam gelir. Dolar yükselince zam yapıyorsun ama dolar düşünce niye zam yapıyorsun? Galiba trafik sorununu böyle çözecekler. Elektriğe yüzde 127 zam. Bir de dükkan kirası var, bir de eleman masrafı var… Nasıl geçinecek bu işletme? Bir avuç insana milyarları kazandırdılar” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bugün partisinin grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından öne çıkan bölümler şöyle;

“Elbette ki hepimiz huzur içinde yaşamak istiyoruz. Siyasi görüşlerimiz farklı olabilir, kimliklerimiz, yaşam tarzlarımız farklı olabilir ama bir arada huzur içinde yaşamak istiyoruz. Güzel Türkiye’mizde, güzel coğrafyada huzur içinde yaşamak istiyoruz, birlikte yaşamak istiyoruz. O kadar güzel hasleti var ki bu toplumun, komşu komşunun külüne muhtaçtır denir. Komşuluk ilişkilerimiz vardı, dostluklarımız vardı… Neredeyse herkes birbirine düşman olmaya başladı ama Türkiye’yi bu atmosferden çekip çıkaracağız, o eski güzel günlerine, anlayışlı günlerine yeniden kavuşturacağız. Bunun sözünü 84 milyon vatandaşıma veriyorum. 84 milyon vatandaşım umutsuzluğa kapılmasın.

“Barış Akademisyenleri”nin kanun hükmünde kararname ile atılmalarının, görevlerinden atılmalarının altıncı yılı; unutmadık onları, unutmayacağız. Üniversitelerde her türlü düşünce özgürce tartışılabilmeli, üniversiteyi üniversitede yapan budur. Eğer üniversitede siz düşünceyi sınırlarsanız üniversite, üniversite olmaktan çıkar, orası bildiğimiz normal ilkokul, ortaokul, lise gibi bir kuruma dönüşmüş olur. O nedenle üniversitenin önemini ve değerini bilmemiz gerekiyor.
Bursa Orhaneli’nde 4 itfaiyeci can kurtarmaya giderken hayatlarını kaybettiler, onlara Allah’tan rahmet diliyoruz. Konyaspor’da sevilen, sayılan milli futbolcumuz Ahmet Çalık hayatını kaybetti. Konyaspor’a, Konyalılara, spor camiasına da başsağlıklarımı diliyorum.

Efendim dün 10 Ocak’tı, Dünya Çalışan Gazeteciler Günüydü. Basın özgürlüğü raporu çıktı bu konuda Basın Konseyi’nin. Sadece raporun bir bölümünü okuyacağım. Kapanan gazeteler ve 2021 tablosuyla ilgili şunu söylüyor: “Kapanan gazeteler ve televizyonlar çok sayıda işsiz kalan 12 bini aşkın basın emekçisi; gözaltına alınan, yargılanan, mahkûm edilen gazeteciler; saldırıya uğrayan, sokak eşkıyalarınca öldüresiye dövülen gazeteciler; gazetecileri hedef alan polis şiddeti; habere erişimin kamu gücüyle engellenmesi, ifade ve bazı basın özgürlüğünün hiç olmadığı kadar kısıtlanması, halkın haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkından mahrum bırakılması demokrasilerde kabul edilemez” diyor.

Evet, aslında siyasetçiler için basın özgürlüğü kadar değerli bir şey yoktur. Çünkü biz siyasetçiler Türkiye genelinde, hatta dünyada nelerin olup bittiğini belki yeteri kadar öğrenemeyebiliriz belli bir zaman dilimi içinde. Ama medya, hele bugünkü medya, sosyal medya da dahil olmak üzere medya bize bütün doğruları araştırır ve önümüze koyar, haberi önümüze koyar ve bizler de gerçekleri öğreniriz. Bir yerde bir hata mı yapıldı? Bir yerde bir haksızlık mı yapıldı? Bir yerde birisine hakkı mı yenildi? Siyasi otorite hemen müdahale edip o haksızlığı gidermek ister. Ama siz tek sesli bir basın yaratırsınız, o zaman haksızlığı veremezsiniz. Tam tersine sizi öven, sizi alkışlayan gazeteciler… Oysa siyasetçinin alkışa değil, siyasetçinin sağlıklı ve tutarlı eleştiriye ihtiyacı var. O zaman siz devleti adaletle yönetmiş olursunuz.

Ama buradan basın dünyasına da bir şeyler söylemek isterim: Hiç meraklanmayın, az kaldı zaten. Göreceksiniz önümüzdeki süreçte kim olursa olsun, hangi kalem olursa olsun, ahlaklı davrandığı sürece basın özgürlüğünü görecekler. İstediklerini yazabilecekler, istedikleri gibi siyasetçiyi eleştirecekler, biz de o eleştirilerden ders almasını bileceğiz. Bunun altını özellikle çizmek isterim.

Efendim Adıyamanlılar, Adıyaman tütün üreticileri “illa bizim derdimiz mutlaka dile getirin” diye söylediler, onların dertlerini dile getireceğiz. Sadece Adıyaman’da değil, Adıyaman başta olmak üzere Malatya, Çanakkale, Artvin, Bitlis, Düzce, Mardin, Muş, Bingöl, Batman, Diyarbakır, Hakkari ve Hatay illerinde kıymalık tütün üretiliyor, kıyılıyor ve bu piyasada satılıyor. 3 yılla 6 yıl arasında hapis cezası “belli kurallara uymasınız” diyor. Kuralların temelinde de bir kooperatif kurun. Kooperatifler bugüne kadar kurulmadı. Şimdi 3 yılla 6 yıl arasında insanlar hapse atılacak. Ya hapishaneler dolu kardeşim ya, dolu kardeşim. Bu insanların ekmeğini niye ellerinden alıyorsunuz? Bu insanları neden hapisle tehdit ediyorsunuz? Tütün üreticileri de meraklanmasınlar, onların da sorunlarını çözmek benim boynumun borcu olacaktır. Herkes bunu bilsin.

Efendim; mağdur olan ya da hak arayan ama hakkını yeteri kadar alamayan bir grubumuz var: Engeliler. Engellilerle ilgili Anayasa’da özel bir düzenleme var. “Devlet, sakatların korunmasını ve toplum hayatına intibaklarını sağlayıcı tedbirler alır” diyor. Alabilir değil, “alır” diyor, “alacak” diyor. “Sakatları koruyacaksın, toplum hayatını, hayatına intibaklarını, uyumunu da sağlayacaksın” diyor. Bunu Anayasa iktidarların, yapması gereken temel bir kural olarak önüne koymuş vaziyette. Toplum hayatına uyumunu sağlamak iktidarların görevidir, engelliler için bunlar yapılacak. Tabii şöyle bir şey: Parlamento, zaman zaman gelen yasa teklifleriyle ilgili görüşlerini beyan ediyor. Örneğin engellilerin istihdamı için özel sektörde yüzde 3, kamu sektöründe de yüzde 4 kontenjan var. Bütün engelli kardeşlerim de biliyor ki, binlerce engelli kadrosu şu anda boş. Dışarıda pek çok engelli var işsiz ama bunlar istihdam edilmiyorlar. O kadroları da Allah nasip eder, iktidar olduğumuzda göreceksiniz bütün engellilere hakkaniyetli, adalet ölçüsü içinde kadrolarını teslim edeceğiz. Onlar da çalışacak, onlar da üretecek, onlar da alın teri dökecek, onlar da evlerine helal ekmek götürecek. Ne zaman? Bizim iktidarımızda, milletin iktidarında.

Tabii engellinin eğitilmesi lazım, eğitim kurumları lazım. Bununla ilgili kamunun eğitim kurumları var. Özel sektörün de engellileri eğitmesiyle ilgili özel bir yasa çıkmış vaziyete, 5580 sayılı yasa. Bu yasaya göre özel sektör de engelliler için özel eğitim kurumları açıyor ve bu özel eğitim kurumlarında engellileri eğitiyor. Özel eğitim kurumları, özel eğitim olduğu için burada görev yapan öğretmenlerin bazı özelliklerinin olması lazım. Örneğin işitme engeliyle ilgili nasıl ders verecek, görme engelli ile ilgili nasıl ders verecek gibi özel niteliklerinin olması lazım ve özel programlarının olması lazım. Bunların okuyup çalışıp, sınavlara girip, mezun olmaları lazım. Bu konuda özel eğitim kurumları da ellerinden gelen çabaları gösteriyorlar. Özel eğitim kurumlarında çalışan sayısı 47 bin. Ortalama 47 bin kişi özel eğitim kurumlarında şu anda çalışıyor; kimisi öğretmen olarak, kimisi yönetici olarak, kimisi engellilere yardımcı olmak açısından çalışıyor. 425 bin engelli özel eğitim kurumlarında eğitiliyor. Engelli çocukların servis hizmetlerini bu kurumlar ücretsiz kendileri sağlıyorlar. Ailelerden de hiçbir ücret alınmıyor; her bir birey için devlet belli bir para ödüyor bunlara, özel eğitim kurumları engelleri eğitsin diye.

2006 yılında her bir engelliyi için Milli Eğitim Bakanlığı, asgari ücret kadar özel eğitim kurumlarına bir para ödüyordu. Ama bugün bu rakam asgari ücretin yüzde 20’sine kadar indi. Dün bir tebliğ yayınlandı, yüzde 35 zam yapmışlar bu ücretlere. Ya arkadaş, asgari ücret yüzde 50 arttı, elektrik fiyatları yüzde 127 arttı, mazot fiyatları yüzde 50 arttı. Peki bu insanlar nasıl yapacaklar bu eğitimi? Engellinin eğitimine bile yeteri kadar kaynak ayıramayan bir iktidar var. Bütün engelli anne babalara sesleniyorum: Bizim iktidarımızda göreceksiniz, bütün engelliler okullarında rahat huzur içinde eğitim alacaklar. Devlet her türlü desteği yapacak onlara ve o çocuklar mezun olduklarında da inşallah işleri de hazır olacak ve çalışacaklar.

Efendim, 10 Ocak zirai eğitimin başlangıcının 176’ıncı yılı. 176 yıl önce, 10 Ocak 1846’da İstanbul’da Mektebi Zirai Şahane kuruldu ve eğitime başladı. 176 yıldır bu topraklarda çiftçiye yardımcı olmak açısından ziraat mektepleri, şimdi ziraat fakülteleri görevi yapıyor. Daha önce atama bekleyen öğretmenlerle çok sohbet ettik. Çok geldiler; sadece bize değil bildiğim kadarıyla bütün siyasi partilere gidiyorlar, haklarını arıyorlar. “Okullardan mezun olduk ama bize iş lazım.” Dolayısıyla atama bekleyen öğretmenler vardı, atama bekleyen sağlık çalışanları vardı, şimdi atama bekleyen ziraat mühendisleri var. Onlar da bana geldiler, “siz dillendirin” dediler. “Siz dillendirirseniz beyefendi duyabilir” dediler. “O sesi dikkatle dinliyor” dediler. Dikkatle dinleyecek tabi, çünkü doğruları sadece ben ona söylüyorum. Başka kimse doğruları söylemiyor ona.

2 yılda bir KPSS sınavı var ziraatçılar için; 9 Eylül 2020’de yapılmış, 6 ay sonra bitecek ama bir türlü açılmıyor, ziraat mühendisleri yerleştirilmiyor. Onlar da diyorlar ki, “ya 2 yıl geçti, 6 ay kaldı 2 yılın dolmasına; yüksek puanlar aldık, atama bekliyoruz, atama niye yapılmıyor?” diye. Tabii Tarım Bakanı’na bakmak lazım. Tarım Bakanı’nın bunları atama kapasitesi var mı, bilgisi var mı, becerisi var mı, gücü var mı? Bunların hiçbirisi yok. Büyük bir ihtimalle Tarım Bakanı şunu söyleyecektir: “Gidin pazarda limon satın yahu. Siz bir de mühendissiniz, ziraat fakültesini bitirdiniz. Limon satın, tarım işiyle uğraşın.” Belki bunu söyleyecektir. Söylediği başka bir şey daha var: “Devlette çalışmak bir kızıl elmadır” diyor. Yani ayrıcalıklı bir iştir. Doğru, ayrıcalıklı bir işi olabilir. Sınava girdi, KPSS’ye girdi. Sınavı yapan devlet; başarılı olan öğrenci var, daha doğrusu mezun ziraat mühendisi var. Bunları istihdam et. “Hayır ben istihdam etmeyeceğim” diyor. Tarım Bakanı: “Yine benim onlara tavsiyem, bir yerde mutlaka toprağı eşelesinler.” Beyefendi eşelemekten çok memnunsan, git sen eşele. O kişi fakülteyi bitirdi, ziraat fakültesini bitirdi, toprakla da uğraşır, ağaçla da uğraşır, bitkiyle de uğraşır, hayatın her alanıyla da uğraşır. Senin görevin ona istihdam olanağını sağlamaktır, onunla dalga geçmek değildir. Ama buradan da atama bekleyen öğretmenler gibi, atama bekleyen sağlık çalışanları gibi, atama bekleyen ziraat mühendislerine ve teknisyenlerinin de seslenmek isterim: Allah’ın izniyle iktidarımızda kırsalın bulunduğu her yerde mutlaka bir ziraat teknisyeni veya ziraat mühendisi olacaktır. Besiciliğin yapıldığı herhangi bir yerde, nerede olursa olsun Türkiye coğrafyasında orada da bir veteriner görev yapacaktır. Çiftçiye her türlü destek verilecektir. Bunlar yapamadı, yapmak istemiyorlar; bunların derdi başka, bizim derdimiz başka. Bunları her türlü imkanı sağlayacağız, bunu da bilmelerini isterim.

Gelelim ekonomiye: Daha önce ifade etmiştim; bu iktidar, yani tek kişilik hükümet çoklu organ yetmezliği ile karşı karşıyadır. Şu anda devlet yönetilmiyor. Güçler aslında siyasi otoriteye yön veriyor. Bu güçlerin bazıları uyuşturucu baronları, bazıları dolar baronları, bazıları tefeci baronları ve bunlar yön veriyorlar. Şimdi size rakamları da açıklayacağım, bilgeleri de vereceğim. Benim ne kadar doğruları söylediğimi bütün milletimin bilmesini isterim.

Adalet… Devleti ekonomik bağlamda sağlıklı yönetmek istiyorsanız ekonomide de adalet olması lazım. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmemesi lazım. Gencecik evlatlarımız evleniyor, anneler-babalar büyük bir umutla düğünlerini yapıyorlar, borçlanıyorlar. Anne babalardan ayrı olarak ev açılıyor, evler tutuluyor. İkisi de işsiz, ne yapıyorlar biliyor musunuz? Evi bırakıp, anne ve babanın yanına geliyorlar. Kimi düşüneceksiniz. Anne babayı mı düşüneceksiniz? Yeni evli çiftleri mi düşüneceksiniz? “Ekonomik olarak geçinemiyoruz, geçinme imkanımız yok. Mecburen baba evine sığınıyoruz, bari hiç değilse orada geçinelim” diye. Ekonomiyi bu hale getirdiler, insanları da bu hale getirdiler.

Değerli arkadaşlarım; SODEV’in bir anketi var. Soruyorlar: “Türkiye iyiye gidiyor mu, kötüye gidiyor mu?” diye. Nereye gidiyor Türkiye ekonomik olarak? “İyi gidiyor” diyenlerin oranı yüzde 10,8. Demek ki bu toplumun yüzde 90’ı “ekonomi kötüye gidiyor” diyor. Gerçek öyle mi? Evet, gerçek öyle. Gerçeği her birimiz tek tek görüyor muyuz? Evet, tek tek görüyoruz. Görmenin ötesinde yaşıyor muyuz? Evet, tek tek bu zamları da, fakirliği de, birilerinin zenginliğini de tek tek görüyoruz. Mülakat dolayısıyla haksızlığa uğrayanlar vardı. Onlarla toplantılar yaptım, onların hakkını hukukunu savunmak istedim. Cahide diye bir kardeşimiz bir mesaj göndermiş. Ordu milletvekilimize gönderiyor:

“Size KPSS mülakat mağduru yüzlerce gençten biri olarak Ordu’dan yazıyorum. Ben iki branşta öğretmenlik bitirmiş, iki yüksek lisansı olan KPSS’den de kendi branşında 96 puan alan birisiyim” diyor. “Mülakatım da çok iyi geçmesine rağmen elendiğimi öğrendim. Elenme nedenlerini hiçbirimiz bilmiyoruz. O puanlar hiç kolay alınmıyor sayın vekilim” diyor. “Örneğin ben her gün Ordu’dan Giresun’a gidip geldim okul için, ki bunun 7 ayını da hamile olarak geçirdim. Bir yandan okul dersleri, bir yandan ev işleriyle, bir yandan küçük çocuğumla gecemizi gündüzümüze katarak aldım o puanı. Birkaç dakikalık bir mülakatın bunca emeği hiçe sayması çok büyük bir adaletsizlik ve haksızlık. Bu konuda sesimizi ilk kurak veren de yine adalet ve hakkaniyet noktasında hassasiyetiyle Genel Başkan Sayın Kılıçdaroğlu oldu. Ben bu konuda sesimize ses olmanızı, hakkımızın iadesi noktasında bizi yalnız bırakmamanızı arzu ve rica ediyorum. Sayın vekilim, hürmet ve selamlarımı iletir, iyi mesailer dilerim” diyor.

Biz de Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan Cahide’ye ve bütün Cahidelere selamlarımızı, saygılarımızı gönderiyoruz ve diyoruz: Asla umutsuzluğa kapılmayın, adalet mutlaka gelecektir bu ülkeye ve mutlaka adaleti geri getireceğiz. Adaletsizlik o kadar yüksek boyutlara ulaştı ki, kişinin elinden ekmeğini almaya başladılar, onu açlığa mahkum etmeye başladılar. Cahide bunlardan birisidir işte.

Adaletsizlik var mı? Var… Adalet Yürüyüşü yaptık, Adalet Kurultayları yaptık ama şu da bir gerçek: Sadece biz mi söylüyoruz bunu? Hayır, yargının en tepesindeki başkan da söylüyor, Anayasa Mahkemesi Başkanı da söylüyor adaletsizliği. Şöyle diyor: 2021’de 66 bin 121 başvuru yapıldı, bireysel başvuru. Bunların yüzde 73’ünden fazlası adil yargılanma hakkı için. Bu sayı ve oranlar bize aslında vahim bir durumu işaret ediyor.” Evet, vahim bir durumu işaret ediyor. “Adil yargılanma hakkıyla ilgili bir meselemiz var” diyor. Evet, temel bir meselemiz var. Adaleti sağlayamazsınız devleti yönetemezsiniz, adaleti sağlamazsanız güveni yaratamazsınız, adaleti sağlamazsanız bir araya gelemezsiniz, adaleti sağlamazsanız toplumsal bilincimiz gelişmez. Adaleti sağlamazsanız dostluk kuramazsınız, düşmanlık yaratırsınız. E devletin dini adaletse, bunların yaptığı ne? Bunun sorgulanması lazım. Yargıda adalet yok, ekonomide adalet yok, istihdamda adalet yok, eğitimde adalet yok. Her yerde adaletsizlik var. Toplum bunun farkında ve bunu biliyor.

Bakın 20 Aralık gecesi malum dolarda ciddi bir düşüş oldu. Birileri 18 liradan dolarını bozdurdu, 2 gün sonra gitti, 13 liradan dolar satın aldı. Milyarlarca lira para kazandılar; milyon demiyorum bakın, milyarlarca lira para kazandı bazıları. Dedik ki, bunu araştıralım Meclis’te; kim parayı kazandı, kim kaybetti? Ak Parti’nin ve MHP’nin milletvekilleri “hayır, bunu araştırmayın” dediler. Buradan açıkça milletime şikayet ediyorum: Ak Parti’nin milletvekilleri, MHP’nin milletvekilleri fakirin fukaranın yanında değil, soyguncuların yanında yer almıştır.

Hem hak diyecekler, hukuk diyecekler; 84 milyon insan soyuluyor. Ya kim soydu bunu, bu devleti kim soydu? Araştıralım, “hayır araştırmayın, dokunmayın buna” diyorlar. Siz ortak mısınız onlara? Bu soruyu sormak benim hakkım, size o soyguncuların ortağı mısınız? Niye izin vermiyorsunuz? Yine SODEV araştırma yapıyor, diyor ki: “Bu önergenin kabulü ve reddi konusundaki görüşünüz nedir?” diye. Ankete katılanların yüzde 80,9’u, yani yüzde 81’i “kesinlikle bu önergenin kabul edilmesi lazımdı” diyor. Soygunu bu milletin bilmesi lazımdı. Kim malı götürdü bilmesi lazımdı. Ak Parti seçmeninin yüzde 66,2’si “önergenin kabul edilmesi lazımdı” diyor. MHP seçmeninin yüzde 74,5’i “önergenin kabul edilmesi lazımdı” diyor.

Şimdi ben haklı olarak geçmişte AK Parti’ye ve MHP’ye oy veren bütün kardeşlerime sesleniyorum: Soygunun arkasında duran, soyguncuları destekleyen, onları koruyan AK Parti’nin ve MHP’nin sizi sürüklediği çıkmaz yoldan bu kardeşiniz kurtaracaktır. Hiç endişe etmeyin. Herkesin hakkını hukukunu savunacağız. Öyle AK Partili ayrım yapmayacağız, MHP’li ayrımı yapmayacağız. Kim devleti soyuyorsa, araştırıp bulacağız kardeşim. Devlet soyulan bir organ değil ya da soyulacak organ değil devlet. Devlet vatandaşa hizmet eder. Bunun yapılması lazım.
Efendim fakirlik, yoksulluk artıyor; evet, doğru artıyor. Bir milletvekili arkadaşımız bir önerge vermiş, “kaç kişi doğalgaz faturalarını ödeyemedi diye?” Ankara’da. 2019 yılında 74 bin 61 kişi doğalgaz faturasını ödemediği için kapatılmış. 2020 yılında 74 binden, 87 bin 626’ya çıkıyor. 2021 ilk 8 ayında, ağustos ayına kadar, ocak-ağustos arasında 87 binden, 107 bin 679 da çıkıyor. Şimdi saray ve şürekası ona sormak zorundayız: Beyefendi sen orada rahat oturuyorsun. Bir elin yağda, bir elin balda. Ev kirası vermiyorsun, doğalgaz parası vermiyorsun, ulaşım parası vermiyorsun, su parası vermiyorsun, elektrik parası vermiyorsun. Bu adamcağızın ve doğalgaz faturasını ödeyemediği için 107 bin 679 kişinin doğalgaz saati kapatılıyor. Kim soracak bunu? Kim bunun hesabını soracak? Kim doğalgazı kapatılan fakirden, fukaradan yana olacak? Saray mı olacak? Saray görmüyor ki bunları… Biz olacağız, beraber olacağız, halkın partisi olarak onların yanında olacağız.

Akıl alacak şey değil, 1 yılda akaryakıta gelen zam tam 46 kez, bir yılda ya… Cumhuriyet tarihinde hiç böyle bir şey yaşamadık. Dolar artar zam gelir, dolar düşer yine zam gelir. Sormak lazım Ak Parti’ye, Milliyetçi Hareket Partisi’ne geçmişte oy veren kardeşlerimize, sormak lazım. Hadi dolar yükselince zam yapıyorsun biz bunu anladık, dolar düşünce niye zam yapıyorsun? Hazine tam takır oradan mı? Galiba trafik sorununu böyle çözecekler, öyle anlaşılıyor.

Elektriğe yüzde 127 zam. İnsaf ya, yüzde 127 zam! Şimdi bir kasabı düşünün veya dondurucusu olan bir esnafı düşünün; yüzde 127 zam geldiği zaman bu adam ne yapacak? Ya eti kaçtan satacak bu adam? Bir de dükkanın kirası var, bir de yanında birisi çalışıyorsa onun masrafı var. Nasıl geçinecek bu esnaf? Küçük fason iş yapan aile işletmeleri var. Denizli Babadağ Kelleci Mahallesi’nde çok sayıda kişi fason iş yapıyor. Elektriğe gelen yüzde 127 zamdan sonra yüzde 90 fason işletmeler kapatıldı. Kimse belki farkında bile değil. Belki bunların tamamı AK Parti’ye oy verdiler.

Değerli arkadaşlarım; Denizli Babadağ yine Kelleci Mahallesi’nden İbrahim Karakaya şöyle diyor: “Yaklaşık 14 yaşından beri bu mesleğin içindeyim. Bu zamana kadar hiç böyle bir darboğazla karşılaşmamıştık. Benim altı tane makinem var. Eşimle beraber işletiyoruz, kapattık makineleri, yapılır gibi değil. Ben hayatımda böyle bir şey görmedim, yüzde 127 zam… Hadi yüzde 100’ünü gördük de, yüzde 127’sini görmedik, kapattık” diyorlar.

Şahin Çetin: “Kelleci Köyünde oturuyorum, yaklaşık 35 yıldır bu mesleği yapıyorum. İşlerimiz iyi bir şekilde gidiyordu. Bu elektrik faturası, elektrik fiyatının artması, dükkanı kapatmak zorunda kaldık” diyor.

Yine Babadağ Molla Ahmetler Mahallesi’nden 63 yaşında bir kadın, Zeliha Karakaya diyor ki: “Ben Zeliha Karakaya, 63 yaşındayım. Bu tezgahlar oğlumun. Elektrik çalıştığımızı kurtaramadığı için çalışmayı bıraktık. Bıktık artık… Daha önce çiftçilik yapıyorduk. Gübreye, her şeye zam geldi, bıraktık; şimdide tekstil bitti. Bunun neresi iyi bilemedim. Kim iyi yapacaksa, o gelsin artık” diyor. Zeliha; kardeşim hiç meraklanma geliyor gelmekte olan ve düzelteceğiz.

Bir şeyi daha bütün milletvekili arkadaşlarımın unutmamasını isterim: Ne diyorlardı? Bütün bu döviz dalgalanmalarıyla cumhuriyet tarihin en büyük soygununu gerçekleştirdiler. Bir avuç insana milyarları kazandırdılar. Ne dediler? “Faizi düşürüyoruz” dediler. Öyle değil mi? Herkes dedi ki: “Erdoğan faizi düşürecekse, her türlü desteği verelim” diye. Kasım başında devletin 5 yıllık borçlanması faiz oranı yüzde 19,44. Kasım ayının başında devlet 5 yıllık tahvili veriyor, borç alıyor vatandaştan. Aralık başında 19,44 olan faiz 22,70’e çıkıyor. Ocak başında -yeni dün galiba açıklandı- devletin 5 yıllık borçlanma faizi 22,70’ten 26,34’e çıktı. Hani faizler düşüyordu? Peki bu faizleri kim ödeyecek? 84 milyonu ödeyecek. Faiz artıyor, dolar da yükseliyor. Yani bu vatandaş iki ayrı yerden negatif olarak etkileniyor ve geliri eriyor ve fakirleşiyor. Bilinmesini isterim: Tefecilere hizmet eden kişinin adı Erdoğan’dır, hiç kimse unutmasın. Öyle “faize karşıyım, faiz olmaz” bunların hepsi hikaye. Çıksın şunu söylesin: “Ey Kılıçdaroğlu” desin. Ya da onun ifadesiyle diyeyim: “Bay Kemal; sen faiz yükseldi diyorsun, devletin borçlanma faizi senin dediğin rakamlar değil, tam tersine düştü” desin. Desin, “sen doğruları söylemiyorsun” desin. Diyebilir mi? Diyemez. Duyabilir mi? Duyamaz. Haksızlık olduğunu biliyor mu? Biliyor. Kime hizmet ediyor? Açık ve net söylüyorum: Tefecilere hizmet ediyor, 84 milyona değil. Dolar baronlarına hizmet ediyor, vatandaşa değil. Bakın tam bir çöküş yaşanıyor ekonomide. Dedim ya çoklu organ yetmezliği, tam bir çöküş yaşanıyor. 3 ayrı yerden çöküşü paylaşacağım sizlerle:

Birincisi yüksek mevduatı olanlara verilen rüşvet. Kur garantili mevduat var ya… 1 milyar liran var, 1 milyon liran var, 10 milyon liran var ama “döviz kuru artınca ben tamamlayacağım” diyor. Fakirin mi bu, fukaranın mı bu? Hayır. Garibin mi bu? Hayır kimin? Bir avuç zenginin bankada biriktirdiği mevduata “ben sana para vereceğim, sen yeter ki paranı orada tut” diyor. Bu nedir? Fakir fukaradan aldığını zengine aktarmaktır. Yani ona rüşvet vermektir. Vatandaşın sırtından rüşvet veriyor.

İkincisi, baktılar yine maya tutmuyor, bu dolar yukarıya doğru gidiyor, o zaman dediler ki ihracatçılara: “Kardeşim ihracat mı yapıyorsun? Alkışlıyorum seni ama ihracat bedelinin yüzde 25’ini getireceksin, Merkez Bankası’na yatıracaksın.” İhracatçının sırtına çöktüler şimdi. Ya ihracatçı kardeşim; parasını ödeyecek, geliri olacak, gideri olacak, borcunu ödeyecek, dolara ihtiyacı olacak… “Yüzde 25’ini getireceksin, yatıracaksın” diyor.

Üçüncüsü -bu Bahçeliye kapak olsun- vatandaşlığı satmak. Konut alana vatandaşlık veriliyordu. Baktılar bu çok fazla tutmadı, “bankaya 500 bin dolar para yatırsan, sana Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı vereceğim” diyor. 500 bin dolara vatandaşlığı satıyorsun ya. Uyuşturucu baronları niye bunları satın alıyorlar? İnsan ticareti yapanlar, vergi cennetlerinde milyar dolarları olanlar, kendilerini aklamak için “500 bin dolar yatırsan, ben sana vatandaşlığı veriyorum” diyor. Hani siz milliyetçiydiniz? Hani siz ülkücüydünüz? Hani siz vatanseverdiniz? Ya biz insanımızın tırnağına zarar gelmesin diye mücadele ederken, sen dolar baronlarına getir parayı, uyuşturuculara getir parayı, tefecilere “getir parayı, koy 500 bin doları ben sana vatandaşlık vereceğim” diyor. Bunların tamamını düzelteceğim ve o beylerin burnundan fitil fitil getireceğim; hiç kimse endişe duymasın.

Türkiye’yi öyle bir itibarsızlaştırdılar ki, içim acıyor gerçekten. Şimdi bir Merkez Bankası Kanunu teklifi getirdiler, Merkez Bankası Kanunu’nda bir değişiklik getirdiler. Bir maddelik bir değişiklik, gerekçeyi okuyorum: “Bu maddeyle merkez bankaları arasında kurulan ilişkilerin işin gerektirdiği diplomatik hassasiyet ve ekonomik güven temelinde yürütülmesini teminen diğer merkez bankalarının banka nezdinde para, alacak, mal, hak ve varlıklarının haczedilmemesi amaçlanmaktadır.” Yani Katar Merkez Bankası bizim Merkez Bankası’na para gönderdiği zaman bizden herhangi birisi gidip o parayı haczedemeyecek, kanun getiriyorlar. Gerekçesi ne? Diyor ki, “güven temelinde yürütülmesini teminen.” Demek ki hiç kimse sana borç para vermeye güvenmiyor. Türkiye’yi en güvensiz, en itibarsız devlet haline getirdiler. Bir daha ifade edeyim: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni dünyadaki bütün merkez bankaları nezdinde en itibarsız, en güvensiz ülke haline getirdiler ve diyorlar ki: “Sen haczedilmeme garantisini verirsen, ben ancak getiririm oraya.” Cumhuriyet tarihinde böyle bir şey yoktu, Merkez Bankası Kanunu’nda da böyle bir şey yoktu. Yurtdışından paralar gelirdi, paraları öderdik. Şimdi öyle bir noktaya geldi ki, parayı vereceğim; ya ödemezse? Tabii soru şu: Gelen bu paralar kimin parası? Kimin parası? Niye o ülkeler size güvenmiyorlar? Başka bir ülkenin parasını biz niye haczedelim? Bu sorunun cevabı hala açıkta. Bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu’nda görüşülecek. Şimdi ben yine bütün ülkücüler adına, bütün milliyetçiler adına Sayın Bahçeli’ye soruyorum: Bu maddeye hangi gerekçeyle siz evet diyeceksiniz? Hadi Ak Partilileri saymıyorum, onları saymıyorum.

Çünkü sultanın sofrasına oturan alimin bilgisine itibar edilmez. Onlar sultanın sofrasına oturdular. Ben MHP milletvekillerinin sultanın sofrasına oturduğunu düşünmüyorum ama onların vicdanına sesleniyorum: Bu memleket sadece benim memleketim değil, hepimizin memleketi. O zaman başka bir ülkenin Merkez Bankası, bizim Merkez Bankası’na para yatırdığında biz bunu haczetmeyeceğiz garantisi veriyorsunuz. Kimden korkuyor bu devletler? Niye korkuyorlar? Neden Türkiye’ye güven duymuyorlar? Neden Türkiye’nin itibarı bu kadar ayaklar altında? E sorun kardeşim, bir sorun bakalım. Soracaklar mı? El kaldırıp indirecekler. Sormayacaklar, sormazlar… Zaten Türkiye’nin sorunu da o. Ne dedik? Adalet ve ahlak, adalet ve ahlak… Hem adaleti kaybediyorsunuz; adaleti kaybettiğinizde zaten ahlak olmaz. Ahlakı kaybettiğinizde itibarı olmaz, itibarı kaybettiğinizi dünya size farklı bir gözle bakar. O nedenle kimse umutsuzluğa kapılmasın, sözlerimi öyle bitireyim.

Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın, bütün bunların tamamını düzelteceğiz. 6 ay içinde Allah’ın izniyle göreceksiniz; Türkiye’nin bütün çarkları “adalet” diye dönecek. Türkiye’nin bütün çarkları üretim diye dönecek, Türkiye’nin bütün çarkları Türkiye’nin itibarı için dönecek. Bunları yapacağız.

Paylaşın

HDP Eş Genel Başkanı Sancar: İktidar Kaos Planlarına Başvuracak

“İktidar kaos planlarına başvuracaktır. İktidarın için de ve devletin içinde kaos planlarından medet umanlar oyunlarını sürdüreceklerdir” diyen HDP Eş Genel Başkanı Sancar, Deniz Poyraz’ın katledilişini ve Bahçelievler saldırısını hatırlatarak, “Halka korku salarak ve kaos havası yaratarak halkın iradesini teslim alma hesaplarının bir provasıdır. Bunlara ve bundan sonra girişimlere hep birlikte net tepki göstermek zorundayız” ifadelerini kullandı.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne (İBB) ‘bazı çalışanların terör örgütleriyle iltisaklı/irtibatlı olduğuna yönelik iddialar’  gerekçesiyle başlatılan ve kamuoyunca ‘siyasi sebeplere’ dayandırılan teftişle ilgili konuşan Sancar, “İstanbul ve diğer büyükşehir belediyelerini gasp etme yoklamalarını yapmaktadırlar. Eğer, hatırlatmak istemem ama, bu ülkede ilk belediyeye kayyum atandığında tereddütsüz bir şekilde ortak irade konabilseydi ne iktidar kayyum operasyonları düzenleyebilirdi ne de kirli oyunlarına başvurabilirdi” dedi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘faiz sebep, enflasyon netice’ şeklindeki teziyle uygulamaya konan ‘yeni ekonomi modelini’ ve beraberinde getirdiği hayat pahalılığını da eleştiren Sancar, “Ekonomik krizi sözü artık yaşananları açıklamaya yetmiyor. Ortada çöküş var, yaşam mücadelesi var” ifadelerini kullandı.

Sancar, Diyarbakır’da valilik ve kayyım yönetimindeki büyükşehir belediyesi tarafından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli adına hatıra ormanı hazırlanmasına, “Bahçeli Kürt halkına ne verdi? Her gün Kürt halkına hakaret eden, nefreti körükleyen söylemden başka ne yaptı” sözleriyle sert tepki gösterdi.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında konuşuyor. Sancar’ın konuşmasından başlıklar şöyle:

“2021 yılı karanlık bir dönemdi. Hem ülkemiz için hem de dünya halkları için 2022 yılını umut yılı haline getirmeye kararlıyız. Dünyadaki gelişmeler de bu yönde ve Türkiye’deki mücadele azmi ve yürüyüşü de bu yönde. 2022 yılının adalet, barış ve demokrasi getireceğine olan inancımla hepinize iyi seneler diliyorum. Dünya halklarının yeni yılını kutluyorum.

İktidarın politikalarına bakarak karamsar olmaya gerek yok. Baskı ve zulüm yok mu. elbette var. Hukuksuzluklar diz boyu, saymak bile gereksiz. Örgütlü kötülük gece gündüz devrede. Bizlerin ise kazanmaya odaklanmış demokrasi ve adalet yürüyüşü var. Onlarda korku, bizlerde ise büyük cesaret var, daha da büyüyen bir mücadele azmi ve kararlılığı var. Zulmün karşısında boyun eğmeyen milyonların temiz vicdanı var. Hakikatin yanında esaslı demokratik bir duruş, cesaret, kararlılık, inanç ve başarma isteği var. Açılan bu umut dolu yolda halklarımızla birlikte güçlü ve kararlı bir biçimde ilerlemeye devam edeceğiz kazanıncaya kadar. Mutlaka kazanacağız, asla vazgeçmeyeceğiz.

“Yeni yıla bütün zamanların en büyük zam operasyonuyla girdik”

Artık ekonomik kriz sözü yaşananları anlatmaya yetmiyor, ortada bir çöküş var ve bu çöküşün faturasını halka ödetmek isteyen iktidar anlayışı var. Bir avuç sermayedara, yandaşa, Saray’a, savaşa kaynak aktararak halkı enkaz altında nefessiz bırakmaya azmetmiş bir yönetim var. Artık bir geçim mücadelesi de değil söz konusu olan, ortada bir yaşam mücadelesi var. Açlık sınırı 4 bin lira, yoksulluk sınırı 13 bin lira. Böyle bir ülkede geçim değil yaşam derdi artık söz konusu. Yeni yıla da bütün zamanların en büyük zam operasyonuyla girdik. İktidar gece yarısı operasyonuyla kendini var ediyor, bunu biliyoruz. Gündüzleri bol bol hamaset ve nutuk, geceleri ise kararnamelerle halkın cebine, sofrasına, hayatına ve nefesine pusu kurmak var. İktidarın gün ışındaki hayal satan sözlerine değil gece karanlığında yaptıklarına bakın. En nihayetinde karanlıktan beslenen bir zihniyet ile karşı karşıyayız.

“Temel gıdaların 250 gramdan sonrası lüks tüketim haline getirildi”

Elektrik, doğalgaz, akaryakıt, temel gıdalar kalem kalem saymaya gerek yok, iğneden ipliğe bir insanın asgari yaşamı için zorunlu olarak tüketmesi gereken her şeye yüzde 1000 ve daha yukarıda zamlar yapıldı. Bu zamlarla temel gıdaların 250 gramdan sonrası lüks tüketim haline getirildi. İktidarın yandaşları ve ortakları ise halkla dalga geçmeye devam ediyorlar. En son olarak da ufacık bir ortakları var ya bunların tek işi bize sataşmak olan, et tüketimine çarenin koyun alıp kesmekten geçtiğini söyledi. Utanmazlığa bakın! Bundan önce söylenen sözleri hatırlatmıyorum bile. Halkla dalga geçen, ülke gerçekliğinden kopmuş, kendi çıkarları dışında hiçbir şeyi gözü görmeyen iktidar ve avanesi ile karşı karşıyayız. Bugün etin, sütün, peynirin mutfaklara giremediği bir yoksulluk ülkesi yaratıldı; açlık yaygınlaşıyor, yoksulluk derinleşiyor. Artan ulaşım zamları ile insanları bir yerden bir yere gidemez hale getirdiler. Yüksek doğalgaz zammı ile haneleri dondurucu karakışla baş başa bıraktılar.

“Halkın mutfağına, tenceresine, sofrasına darbe yapan bir iktidar var”

2022’ye girerken asgari ücrete yüzde 50, memura 30,5, emekliye yüzde 25 zam yaptılar. Daha o zamlı maaşlar halkın cebine yansımadan iktidar, bunların üzerine bu zamlarla ve diğer operasyonlarla çöktü. Veriyormuş gibi yapıyorlar, vermeden alıyorlar. Aldıklarıyla yetinmiyorlar cepte kalanı da gasp etmeye çalışıyorlar. Halkın mutfağına, tenceresine, sofrasına darbe yapan bir iktidar var. Bu iktidar sadece siyasal darbelerle ayakta kalmaya çalışmıyor, aynı zamanda ekonomide de darbecidir. Gece yarısı operasyonlarıyla darbeler yapmakta, Merkez Bankasının kaynaklarını çarçur etmekte, Hazineyi talan etmekte ve zamlarla halkı soymaya devam etmektedir. Yapılan zamların akacağı yer neresi peki? AKP iktidarının faiz ödemelerine, savaş harcamalarına, israfına, yandaşa, ihalelerine ve müteahhitlerine, garanti ödemelerine gidecek bu paralar. Halkın sofrasından, aşından, cebinden aldıklarını yandaşa, savaşa ve saraya aktaracaklar.

“Elektrikte şirketlerin alış ve satış fiyatları arasındaki fark yüzde 330”

Ortada halka kurulmuş büyük bir tezgah ve kumpas var. Bakın 1 Ocak 2022 itibariyle elektriğe yüzde 127 zam yapıldı. 150 kilovat altında tüketim için yüzde 50 zam yapıldığını söylüyorlar ancak bugün bir hanede tek bir elektronik cihaz günde sadece bir defa kullanılsa bile 150 kilovat sınırı aşılıyor. Aynı zamanda yalan, hile, hurda ile halkı kandırabileceklerini sanıyorlar. 1 Ocak 2022 itibariyle Elektrik Üretim Anonim Şirketi 100 kilovat elektriği tedarik şirketlerine 31 lira 86 kuruştan satıyor. Tedarikçiler ise 31 lira 81 kuruştan aldıkları elektriği 137 lira 33 kuruşa halka satıyorlar. Aradaki fark yüzde 330. Hani diyoruz ya “yandaşa aktarılıyor bunlar” işte hesap ortada. Şirketlere satış fiyatları ile şirketlerin halka yansıttıkları fark yüzde 300’ün üzerinde. Bu fark yandaş şirketlerin, bir avuç sermayedarın cebine ve kasasına giriyor.

“2022 yılı bu soygun, talan ve yalan düzeninin son bulacağı yıl olacaktır”

Bugün Türkiye elektrik dağıtımı açısından 21 bölgeye ayrılmış. TEDAŞ özelleştirildikten sonra 21 bölge özel şirketleri elektrik dağıtıyor. En büyük elektrik tüketimi ve aboneliğinin olduğu bölge İstanbul Avrupa Yakası. Dağıtım yapan şirket kim? Biraz önce söylediğim yüzde 330 civarında farkı cebe indiren kim? CLK Elektrik diye bir şirket yani 5’li çetenin bileşenleri Cengiz Limak Kolin. İhale deyince bu çete, rant deyince yine bu çete, vergi affı deyince yine bu çete, teşvik garanti ödemeleri deyince yine aynı çete. İşte Türkiye’yi bu çetelerin üstüne resmen tapulamaya çalışıyorlar. Halkın bütün gelirlerini ve emeklerini bu çetelere peşkeş çekme derdindeler. Bu çeteler sadece kendi sermayelerini büyütmek için bu rantlardan yararlanmıyorlar. Hayır, iktidarı ayakta tutacak sermaye gücünü, iktidarın bu kirli oyunlarıyla yaratma planıdır bu. Bu sermaye gücüyle ayakta kalabileceklerini, bu sermaye gücüyle yine topluma kumpaslar, hileler kurarak iktidarlarını sürdürebileceklerini düşünüyorlar. Yok böyle bir imkanları, yok artık. Bu ülkenin kaynaklarını dibine kadar tükettiler, halkı dibine kadar soydular, yoksulluğu ve açlığı bu ülkeye hakim kıldılar ama işte buraya kadar. 2022 yılı bu soygun, talan ve yalan düzeninin son bulacağı yıl olacaktır. Bunu bizler yapacağız, halkların ve emekçilerin ortak mücadelesi yapacak.

“2500 TL emekli maaşı vermek, emekliyi insan yerine koymamaktır”

Emekli maaşlarıyla ilgili de rakamlar sıralayacağım. En düşük emekli maaşını 2500 TL’ye çıkardıklarını söylüyorlar ve bunu da bir lütuf gibi sunuyorlar. Bugün en düşük elektrik faturası 250 TL. En düşük doğalgaz faturası 600 TL, en düşük kira 1500 TL. Geriye ne kalıyor bütün bunları çıkardıktan sonra 2500 alan bir emeklinin maaşından 150 lira. Bakın ekmeği ve diğer zorunlu gıdayı saymadık. Bu 150 lira ile geçinmesi gerektiğini söylüyorlar. Bu halka hakarettir, bu halkı açlığa mahkum etmektir, milyonlarca emekliyi insan yerine koymamaktır. Bizim hakça, adaletli, insanca bir düzen kurma mücadelemizin temel hedefi ve sebebi budur. İstiyoruz ki bu ülkede yaşayan bütün insanlar onurlu bir hayat sürsünler. Herkes emeğinin karşılığını alsın. Ülkenin refahından adil eşit bir pay alma sistemi kurulsun. İşte emekçilerle, ezilenlerle, ötekileştirilenlerle kurduğumuz ve daha da büyüteceğimiz demokrasi ittifakının mücadelesinde hedef budur. Ekmek ve demokrasi talebini, aş ile özgürlük hedefini mutlaka birleştireceğiz. İşte o zaman bu düzen mutlaka gidecek.

“Halka açlığı dayatan zihniyet cezaevlerini de ölüm evlerine çeviriyor”

Cezaevlerindeki uygulamaları tekrar tekrar hatırlatmak zorundayız. Bu uygulamaları hayata geçiren zihniyet ile ekonomiyi bu hale getiren uygulamalar birbirinden koparılamaz. Tekrarlıyorum; aş, iş, özgürlük, ekmek ve demokrasi birbirinden koparılamaz. Bugün halka ekonomik sömürü, açlık, yoksulluk dayatan zihniyet cezaevlerini ölüm evlerine çeviriyor. Hasta mahpusların ölüme terk edilmesi fiili idam cezasıdır. Güya idam cezası Anayasadan ve kanunlardan çıkarıldı ama cezaevinde kalması, ölmesi demek olan yüzlerce, binlerce mahpusu orada tutmak, fiili idam cezasıdır. Cezaevlerinde yaşanan bu büyük haksızlıklara ve adaletsizliklere birlikte karşı çıkmak zorundayız. Bunlara karşı çıkmadıkça, bu rejimin özüne ilişkin mücadeleyi doğru yürütmemiz mümkün değil. 12 Eylül rejimi kendisini nerede var etti? 12 Eylül rejimi kendisini Diyarbakır zindanındaki uygulamalarla var etti.

“Aysel Tuğluk derhal serbest bırakılmalıdır”

Sadece Türkiye’de değil, Diyarbakır’da değil dünyanın pek çok yerinde diktatörler, zalimler esas politikalarını cezaevlerinde pişirirler ve oradan bütün topluma yayarlar. O nedenle cezaevlerinde yaşanan hak gasplarını ve zulmü mutlaka ve mutlaka durdurmak zorundayız. Bunu da ancak hep birlikte yapabiliriz. Demokrasi, adalet, özgürlük isteyen herkes sesini çıkarmalıdır. Aysel Tuğluk bunların sembolüdür. Aysel yoldaşımızı orada ölüme mahkum etmek isteyen bir zihniyet ve uygulama var. Aysel Tuğluk özgür kalmalı, derhal serbest bırakılmalıdır. Onun şahsında bütün hasta mahpuslar derhal serbest bırakılmalıdır. Bu talebi her zeminde dile getirmeye devam edeceğiz. Ta ki başta hasta mahpus arkadaşlarımız olmak üzere siyasi rehine olarak tutulan bütün yoldaşlarımızı özgürlüklerine kavuşturana kadar.

“İktidar kayyım siyasetini yaymak için direnç yoklamaktadır”

Bu düzen bir kumpas düzenidir. Her gün yeni kumpaslarla, hile ve oyunlarla ayakta kalma çabası sürdürmekte ve bunlara yenilerini eklemektir. Bunların en önemlileri de kayyım sistemidir. Kayyım sisteminin ne demek olduğunu yıllardır anlatmaya çalışıyoruz. Kayyım sistemi bu ülkede sandıksız bir rejim ve halksız bir yönetim kurma hedefinin anahtarıdır. Bu iktidar sandıksız bir rejim ve halksız bir rejim kurmak için kayyım uygulamalarını başlatmıştır. Kayyım uygulamalarını, Kürt halkının iradesini gasp ederek başlatmıştır ama bu sistemi bütün ülkeye yayma çabasını sürdürmektedir. Her gün bunlara yeni örnekler eklemektir. Şimdi İstanbul ve diğer büyükşehir belediyelerini bu şekilde gasp etme yoklamalarını yapmaktadır bu iktidar. Zemin yoklamaktadır, direnç yoklamaktadır.

“İlk kayyım atamalarında ortak iradenin ortaya koyulmayışı ile yüzleşelim”

Hatırlatmak istemem ama bu bizim görevimizdir. Bu ülkede ilk belediyeye kayyım atandığında tereddütsüz demokrasiden yana en ufak derdi olan bütün çevreler ortak irade koyabilseydi, iktidar ne kayyım uygulamasını o gün sürdürebilirdi ne de bugün kayyım zeminini hazırlayacak kirli oyunlara başvurabilirdi. O gün yapmadığımızı bugün yapalım. Geciktik, bizler elimizden geleni yaptık, mücadelemizi ettik ama Türkiye demokrasisi açısından bir zaafın olduğunu kabul etmek zorundayız. Yüzleşmek bunu gerektirir. Bu acı gerçekle samimi bir yüzleşme gerçekleştirebilirsek, yani ilk kayyım atandığında gerçekten kuvvetli bir demokratik irade ortaya konamadığı, bunun da bugünkü gelişmelerin önünü açtığı gerçeğiyle yüzleşebilirsek onu telafi edecek yolları bugün kolay buluruz.

“Yolsuzlukları halka anlattığımız için kayyım atandı”

Kayyım uygulamaları demişken en önemli örnek Diyarbakır’la ilgili olarak yapılan tartışmadır. Demokratik siyasette bizler barış ve eşitliği, ortak yaşamı kurmak için uğraşıyoruz. Bu iktidar zorbalık ve savaş politikalarıyla diktatörlük hevesini yürütmektir. Diyarbakır’da yaşanan budur. Diyarbakır’da kayyım atandıktan sonra ilk kayyım döneminde neler yaşandığını biliyoruz. O yolsuzluk ve talan yönetiminin gerçek yüzünü halka gösterdiği için ve göstermeye devam edeceğini bildikleri için belediye eşbaşkanlarımız Selçuk Mızraklı ve Hülya Alökmen arkadaşlarımızı görevden aldılar, yerlerine kayyım atadılar. Yerlerine kayyım atama hazırlıklarının başlangıcını hatırlatalım 1 Nisan 2019, yani 31 Mart’ta seçimler yapılmış, resmi sonuçlar açıklanmamış, mazbatalar ,hazırlanmamış ama İçişleri Bakanlığına kayyım atanması için yazı yazılmış. Demek ki sonradan isnat ettikleri her şey yalandır. Buradan da anlaşılıyor, biz yalan olduğunu biliyoruz. Kayyım operasyonu; Kürt halkının, Diyarbakır halkının iradesini gasp etme operasyonudur ve bunun hazırlıklarını çok önceden yapmışlardı.

Eski kayyım, biliyorsunuz, pek çok yolsuzlukla anılıyor. Her gün arkadaşlarımız bunları paylaşıyorlar. Belki bunlara kulak kabartmayanlar vardır. Belki yeterince yaygınlaşmamış bu bilgiler ama biz anlatmaya devam edeceğiz bu soygun düzenini. Tuttular 2019 yerel seçimlerinde kayyımı aday gösterdiler ve Diyarbakır halkının iradesini bu sefer seçimle -seçime de her türlü zorbalığı karıştırarak- alabileceklerinin hesabını yaptılar. Diyarbakır halkından öyle bir cevap aldılar ki felekleri şaştı. 2019 seçimlerinden kayyımlarının aldığı ağır darbe içlerine öyle bir oturduk ki, Selçuk Mızraklı arkadaşımız başta olmak üzere pek çok arkadaşımıza bunun bedelini özgürlük gaspıyla ödetmeye çalıştılar.

“Bahçeli adına Diyarbakır’da hatıra ormanı yapacağız” demek Kürt halkına hakarettir

Kayyım ise uygulamalarını sürdürüyor, halk iradesine bu saygısız yaklaşımını sürdürüyor. “Diyarbakır halkını biz temsil ediyoruz” diyor. Utanmazlığın dik alası! Nereden aldın bu hakkı? Diyarbakır halkı nereden sana verdi bu hakkı? Nasıl Diyarbakır halkının iradesine biz temsil ediyoruz diyebiliyorsunuz? Diyarbakır halkının kaynaklarını talan etmekle kalmıyorsunuz, kültürüne ve kimliğine saldırılarınızı sürdürüyorsunuz. Bir hatıra ormanı kuracaklarmış adı da Devlet Bahçeli Hatıra Ormanı olacakmış. Bu artık gerçekten Diyarbakır halkına, Diyarbakır halkının kültürüne, kimliğine, onuruna saldırılarda pervasızlığın son örneğidir. Devlet Bahçeli, Diyarbakır halkına ne verdi? Her gün Kürt halkına hakaret eden, Kürt halkının siyasi temsilcileri olan bizleri, onların meşru iradesini Türkiye halklarının meşru iradesi ile birleştiren HDP’yi her gün hedef gösteren, haklar arası düşmanlığı körükleyen söylem ve politikadan başka ne yapıyor? Diyarbakır’a onun adıyla bir hatıra ormanı hangi gerekçeyle kuruluyor?

“31 Mart’ta nasıl yaptıysak kayyımları göndereceğiz, iktidarı da birlikte göndereceğiz”

Bakın söyleyelim, bu kayyımlar gidecek. Bu kayyımları bu iktidarla birlikte göndereceğiz, bunda kararlıyız. Nasıl 7 Haziran’da o yenilgiyi tattırdıysak, 31 Mart ve 23 Haziran’da ağır bir yenilgi tatmalarını sağladıysak, bu kararlı mücadelemizle bu iktidarı göndereceğiz, kayyımlarını da göndereceğiz. O kayyımları, yarın öbür gün bizim kuracağımız özgürlük ormanlarında, ortak yaşam ormanlarında fidan dikmekle görevlendireceğiz. Bununla da kalmayacağız kayyım uygulamalarının hepsini utanç müzesi kurarak sergileyeceğiz unutulmasın diye. Kayyımlar, kayyımların icraatları halkın hafızasında canlı kalsın diye yaptıklarını sergileyeceğimiz utanç müzelerini kuracağız, bunu da bilsinler. Her türlü hırsızlığı ve yolsuzluğu yapıyorlar, bunun temelinde irade hırsızlığı yatıyor. Halkın iradesini çalışıyorsanız, onun her şeyini çalma hakkını kendinizde görürsünüz. İşte bu iktidar halkın iradesini çaldıktan sonra kayyım aracılığıyla halkın hem kaynaklarını hem de değerlerini gasp etme hakkını kendinde görüyor. İşte buna dur diyeceğiz, bunu durduracağız.

“Amed ya ye me; Diyarbakır, Diyarbakır halkınındır”

Diyarbakır halkı sesleniyor: Bu kent sahipsiz değildir. Diyarbakır halkı sesleniyor: Diyarbakır bizimdir. Gelê Amedê dibêje Amed ya ye me. Hûn nikarin îradeya Amed’ê bişkînin. Amed li hemberî êrişên we serî natewîne. Amed ya me ye, ne ya diza ye. Hunê biçin wê Amed azad bibe, hunê biçin em tên, îradeya gel tê. Bir kez daha söylüyoruz: Amed, Amed halkınındır. Bu irade sonuna kadar iradesini, inancını sürdürecektir, kayyımlar tarihin çöplüğüne bu iktidarla birlikte gönderilecektir. Diyarbakır, Diyarbakır halkınındır, Amed ya me ye.

“Her türlü imkanla demokratik siyaseti savunacağız”

Bütün bu oyunlar, bütün bu rezillikler halkın ekmeğini aşını gasp eden ekonomi politikalarının yürütülmesini sürdürmek içindir. Bunu unutmayalım. İrade hırsızlığına, savaş politikalarına, halkı tehdit ve korku ile yönetme planlarına karşı ortak demokratik mücadeleyi büyütmek zorundayız. Aksi takdirde bütün bu soygun düzeni, savaş politikaları ve tehdit-şantaj-korku oyunlarıyla sürdürülmek istenecektir. Bunu boşa çıkaracağız, bunu nasıl boşa çıkaracağımızı her gün anlatıyoruz. Halkı demokratik siyasetin her alanında, bütün demokratik ve meşru haklarımızı kullanarak savunmaya devam edeceğiz. HDP’yi de öyle. Çünkü HDP halktır, HDP halkın umudu ve geleceğidir. Bize yönelik kapatma davasına karşı hukuk ofisimizde savunma yazacağız ama savunmayı meydanda yapacağız, halklarımızla birlikte yapacağız. HDP’yi halklarla, demokrasi güçleriyle birlikte meydanlarda ve hayatın her alanında savunacağız. Bundan kimsenin tereddüdü ve kuşkusu olmasın.

“İktidara dur demek ahlaki ve vicdani borcumuzdur”

Savaş politikalarına karşı çıkmak zorundayız. Çıkmazsak bu iktidar oyunlarını devam ettirir. Siyasal muhalefete hatırlatmak istiyoruz. Bu iktidarın her türlü kirli yöntemi kullanarak oyandığı ayrıştırma ve düşmanlaştırma oyunlarına gelmeyin, bu iktidarın kurduğu oyun sahasına girmeyin. On yılların üzerine, insanlık hikayeleri üzerine kirli kumpaslar kuran bu iktidara asla inanmayın. Asla onun politikalarına destek verecek veya yol açacak en ufak bir tutum sergilemeyin. Çünkü her şeyi talan etme üzerine kurduğu bu kumpaslara, muhalefetten de toplumun çeşitli kesimlerinden de küçücük bir onay olursa iktidar bu oyunlarını sürdürecektir. Bu oyunları bozmanın yolu ortak demokratik irade ve birleşik demokratik mücadeledir. Bunu unutmayalım. Seviyesizleşen ve alçalan basınıyla, pervasızlaşan uygulamalarıyla bu iktidara dur demek bizim sadece siyasi değil ahlaki ve vicdani borcumuzdur. Halklara karşı borcumuzdur, tarihe karşı borcumuzdur ve bu borcu mutlaka ödeyeceğiz.

“Gelin hep birlikte irademizi birleştirelim ve iktidarı gönderelim”

Bugün Barış Akademisyenlerinin “Bu suça ortak olmayacağız” bildirisini imzalamalarının 6’ncı yılı. 11 Ocak 2016’da o ağır şartlar altında barışa sahip çıkan akademisyenler bir bildiri yayımladı. Bu, cesaretin çok önemli bir örneğiydi. O gün o cesareti göstermek de kolay iş değildi. Bugün iktidarın maskesi daha fazla düşmüşken, o gün Barış Akademisyenlerinin gösterdiği o büyük cesareti, o kadar büyük cesarete gerek kalmadan hepimiz gösterebiliriz. Aydınıyla sanatçısıyla, kadınlarıyla gençleriyle herkes bu iradeyi daha kolay gösterebilir. O nedenle “bu iktidarın savaş suçlarına, sömürü ve talan suçlarına ortak olmayacağız” diyerek sesimizi, irademizi, mücadelemizi birleştirmenin zamanıdır. Gecikmeye, bu halkın ve tarihin tahammülü yoktur. Hiç kimsenin bahaneler üretme, gerekçeler yaratma lüksü yoktur. O nedenle gelin diyoruz; hep birlikte irademizi birleştirelim, bu düzeni değiştirelim ve bu iktidarı gönderelim.

“Sandık güvenliği için bütün demokratik çevrelerin şimdiden çalışması gerekiyor”

Erken seçimi birlikte halkın gündeminde tutalım ve toplumun büyük talebi haline dönüştürelim. İşte o zaman göreceksiniz sandık gelecektir. Ama sandık gelecek her şey bitecek diye rehavete kapılmayalım. Şimdiden sandık güvenliğinden, seçmen kayıt güvenliğine kadar her alanda bir seferberlik başlatma zorunluluğu vardır. Hepimizin seçim ortamında halkın tercihlerinin sandığa yansımasını sağlayacak imkanları birlikte yaratma yükümlülüğü vardır. Bu iktidar kaos planlarına başvuracaktır. En azından bu iktidarın içinde veya devletin bünyesinde kaos planlarından medet umanlar oyunlarını sürdüreceklerdir. Deniz Poyraz yoldaşımızı katletme olayı buydu, kaos planlarının bir parçasıydı. Büyük demokratik tepkiyi, ortak iradeyi sergilemeyi başarabildiğimiz için durdurduk. Bahçelievler ilçe binamıza saldırı da yeni bir yoklamadır. Halka korku salarak, kaos havası yaratarak halkın iradesini teslim alma hesaplarının bir provasıdır. Bunlara ve bundan sonra benzer girişimlere hep birlikte çok net ve açık tepki göstermek zorundayız. Ortak irade ve ortak mücadele yaratmak zorundayız. Seçim istemek tabii ki doğru bir politika tercihi, biz de istiyoruz fakat seçime giden yolda halkın güvenliğinden özgürlüğüne, seçmen kayıtlarının sağlamlığından sandıkların güvenliğine bütün önemli alanlarda siyasal ve toplumsal muhalefet güçlerinin, demokrasi çevrelerinin birlikte çalışması gerekiyor. Oturup bekleyerek, sadece konuşmalar yaparak seçime hazırlanamayız. Eğer iktidarı bu seçimle göndermek istiyorsak, saydığım bütün alanlarda halkı ezen bütün politikalarda ortak duruşu ve çalışmayı daha fazla gecikmeden yapmak zorundayız.

HDP, bu konuda üzerine düşen her türlü görevi yapmaya hazırdır. HDP, her türlü demokratik imkanla geleceği barış üzerine, demokrasi içinde, eşit özgür yaşam olarak kurma konusunda üzerine ne düşerse yapmaya hazırdır. Bu ülkede barışın da demokrasinin de adaletin de güvencesiyiz. Bu güvence sözümüzü yerine getirmek için bize ne görev düşüyorsa yapmaya hazırız. Bunu herkes böyle bilsin ve iktidar bu iradeyi gördükçe korkmaya devam etsin!

“Nefret ve karanlık bu iktidarın özüdür”

Martin Luther King’in bir sözü var onu da hatırlayım. “Karanlık, karanlığı uzaklaştıramaz; bunu ancak ışık yapabilir. Nefret, nefreti uzaklaştıramaz; bunu ancak sevgi yapabilir”. Bunun altına başka kelimeler de koyabilirsiniz. Nefret ve karanlık bu iktidarın özüdür. Hiç kimse bu öze yanaşma anlamı gelecek herhangi bir tutum ve tavır içinde olmasın. Bunu yapan karanlığa ve nefret politikalarının devamına maalesef ortak olur. O nedenle diyoruz; karanlığa karşı ışığı, nefrete karşı eşit, ortak, adil, özgür yaşamı savunmaya devam edelim. Bunu yaparken de en ufak bir tereddüt göstermeyelim. Bu kötülük düzeni, bu ülkeden kötülükleri ve karanlıkları uzaklaştıramaz. Bu ülkeyi karanlıktan uzaklaştıracak ışık adalet, barış demokrasi temelinde yeni inşa ve değişim isteyen milyonların iradesinde mevcuttur. HDP, bu ışık kaynağıdır. 2021 yılındaki bütün çalışmalarımız bunun içindi. İktidarın bütün çabaları bu mücadeleyi ezmek içindi ama başaramadı. Dimdik ayaktayız, yürümeye devam ediyoruz, büyüyerek yürüyoruz. HDP geliyor, adalet geliyor, barış geliyor, demokrasi geliyor.

“Halklarımıza tekrar sesleniyoruz: Birleşelim”

Bizler ekmek ve demokrasi mücadelesinde ortaklığımızı büyüttüğümüz oranda kazanacağız. Toplumsal muhalefet mücadele ortaklığı, siyasal muhalefetle müzakere zemini yaratma azmindeyiz. Toplumsal muhalefet mücadele ortaklığını büyüteceğiz, siyasal muhalefetle müzakere zeminini genişleteceğiz. Demokratik siyasetin kurucu, sorumlu yapıcı aktörü olarak HDP, geleceği aydınlıkla buluşturmanın güvencesidir. Tekrar söylüyorum bunu herkes lütfen iyice belleğine ve bilincine kazısın. Halklarımıza tekrar sesleniyoruz: Birleşelim. Emekçilere sesleniyoruz; ekmeğimiz için, demokrasi için mücadeleyi ortaklaştırma çağrılarının temeli sağlamdır. Demokrasi olmadan ekmek olmaz. Özgür olmayan toplum onurlu bir yaşam sürme imkanına da sahip olmaz. O özgür toplumu, demokratik yaşamı hep birlikte kuracağız. Başta Kürt halkı olmak üzere bütün halkların ortak iradesiyle kuracağız. Emekçilerin, ötekileştirilenlerin ve ezilenlerin ortak mücadelesiyle kuracağız.

Geleceği çalmak isteyen bu düzenin karşısında bizler, bütün toplum, tüm ezilenler, demokrasi güçleri ortak geleceği kurmak için artık harekete geçme değil hareketi hızlandırma dönemindeyiz. Harekete geçme zamanı geçti şimdi birlikte yürümeyi daha da sağlamlaştırmak ve büyüterek ilerletmek zorundayız. Barışın, adaletin, özgürlüğün yılı yapacağız 2022 yılını. Yolumuz açıktır. Riya me vekiriye. emê bi ser bikevin. Em bawer in. Sizleri hepinizi saygıyla sevgiyle selamlıyorum. Hak yardımcımız, Hızır yoldaşımızdır.”

Paylaşın

TİP Genel Başkanı Erkan Baş: Üçüncü Bir İttifak Kurabiliriz

Türkiye İşçi Partisi (TİP) İstanbul Kadıköy’de gazetecilerle buluştu. Genel Başkan Erkan Baş, milletvekilleri Sera Kadıgil, Barış Atay ve Ahmet Şık, soruları yanıtlayarak gündemdeki siyasi tartışmalara dair açıklamalarda bulundu.

İttifak tartışmalarının ana gündem olduğu toplantıda konuşan Erkan Baş, hedeflerinin sol sosyalist bir ittifak ile 20 milletvekilini alarak grup kurmak olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ilk turda ortak adayla çıkma arzusunda olduklarını dile getiren Baş, Ekmeleddin İhsanoğlu profili haricinde, bugünkü Cumhurbaşkanlığı sistemini değiştirebilecek bir adaya destek verebileceklerini söyledi. Baş, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ni referanduma götürecek bir aday olmalı. Biz o koltuğu ‘yakmak’ istiyoruz” dedi.

Milletvekilliği adaylığını da yerellerde ya da merkezdeki platformlarla beraber karar vereceklerini söyleyen Baş, “Örneğin LGBTİ bir milletvekili de olmalı, ancak ona biz şu kişi olsun demeyeceğiz. Örgütlü oldukları dernekleri var Ancak onların işaret ettiği isim olabilir” diye belirtti.

Önümüzdeki dönem parlamentosunun bir nevi kurucu bir görev üstleneceğini ifade eden Baş, amaçlarının bu seçimlerde parlamentoya en az 20 milletvekili sokmak ve bu kurucu mecliste ana muhalefet olmak istediklerini belirtti.

Bu güne kadar sol içi tartışmalara girmediklerini söyleyen Baş “Çağrımız şudur: Seçime girme hakkı olan bütün partiler, kendi listeleriyle bu ittifakın çatısı altında buluşmalı. Gerginlik artırmayacağız ama korku politikalarına da teslim olmayacağız.” dedi.

“Sandıkları koruyacağız”

TİP Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, sandık güvenliğini çok önemsediklerini ve çok fazla insan gücüne ihtiyaç olacağını belirtirken diğer partilerle ortak bir güvenlik ağı oluşturmak için çalışmalara başladıklarını söyledi.

“Gidebileceklerinin kanıtı ortada”

TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık ise seçim döneminde bir sertleşmenin olacağını, HDP’nin ya da başka partilerin kapatılması gibi konuların gündemde olduğunu ancak Türkiye Barolar Birliği seçiminde Metin Feyzioğlu’nun kaybetmesi gibi bir örneğin de bulunduğunu hatırlatarak, “Kenetlenildiğinde tek adamların nasıl gidebildiğini çok yakın zamanda baro seçimlerinde gördük. Aynı İBB seçiminde olduğu gibi genel seçimde de birçok hilenin ve baskının olacağını düşünüyorum ama şu da bir gerçek: Evet gidecekler, gidebileceklerinin kanıtı ortada” dedi. Şık, “Ayrıca Kürt meselesine mesafeli bir siyaset ile yanyana durmak çok mümkün değil” dedi.

(Kaynak: Evrensel)

Paylaşın

CHP, Katarla İlişkiler İçin Araştırma Komisyonu İstedi

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Türkiye ile Katar arasında geliştirilen ilişkilerin, “Türkiye’nin çıkarlarını zedelediği” gerekçesiyle Meclis tarafından incelenmesi için Araştırma Komisyonu kurulmasını istedi.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre; CHP Grup Başkanvekilleri Engin Altay, Özgür Özel ve Engin Özkoç tarafından hazırlanan araştırma önergesi TBMM Başkanlığı’na sunuldu.

TBMM Genel Kurulu’nda bugün görüşülmesi istenecek önergede, Türkiye-Katar ilişkisinde iktidarın attığı adımların, Katar’ın Türkiye’deki çıkarlarını korumaya yönelik olduğu vurgulandı.

Önergede,“İktidarın yıllardır uygulamaya koyduğu kimi siyasi ve ekonomik karar ve tercihlerin, Katar’ın Türkiye’deki çıkarlarını korumaya yönelik olduğu açıkça görülmektedir” denildi.

Önergede araştırılması istenen bazı iddialar şöyle ifade edildi:

  • Türkiye’nin ulusal tank projesinin, tank üretimi konusunda hiçbir birikimi olmayan Katar Ordusunun ortak olduğu bir şirkete teslim edilmesi ve bu projeyle ilgili olarak Tank Palet Fabrikasının ihalesiz ve bedelsiz olarak devredilmesi,
  • Katarlıların da işletmecisi olduğu limanların işletme hakkı sürelerinin 49 yıla uzatılması,
  • Hiçbir geçerli gerekçesi ve ihtiyacı olmadığı halde Katarlıların arsa topladığı Kanal İstanbul Projesiyle ilgili anlamsız ısrarlar,
  • Katar’ın Exxon Mobil-Katar Petrolleri Ortaklığı aracılığıyla, Güney Kıbrıs Rum Yönetiminden, bir bölümü Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki kıta sahanlığı içinde kalan bir bölgede ve Ada’nın ortak sahibi Kıbrıs Türklerinin haklarını ihlal ederek doğalgaz arama izni almasına sessiz kalınması,
  • Türkiye’de de maç yayınlarını alan Katar merkezli medya kuruluşunun, spor kulüplerine yapması gereken 300 milyon liralık ödemenin Devlet tarafından yapılması,
  • Bir rekabet ortamı oluşturulmadan Borsa İstanbul’un yüzde 10 hissesinin Katara satılması.
Paylaşın

‘Küresel Isınma’ Böbrek Taşı Hastalarını Artıracak

ABD’de yapılan yeni bir araştırma, iklim krizi dolayısıyla artan küresel ısının böbrek taşı vakalarının yüzde 2,2 ile 3,9 arasında yükselmesine yol açacağını gösterdi. Hekimler, “ısınan gezegenin özellikle çocuklarınki başta, insan sağlığı üzerinde etkileri olması kaçınılmaz diyor.”

Araştırmaya göre, iklim krizi nedeniyle artan sıcaklıklar, ısı ve su kaybıyla şiddetlenen ağrı verici böbrek taşı rahatsızlığı çekenlerin çoğalmasına yol açacak.

The Guardian gazetesinin haberine göre ABD’de yaklaşık her 10 kişiden birinin muzdarip olduğu böbrek taşı rahatsızlığının görülme sıklığının (insidans) ülkenin kuzeyinden güneyine indikçe artmakta olduğu gerçeğinden yola çıkan araştırmacılar, Güney Carolina eyaletinde ısı ve nemle bağlantılı böbrek taşı sorununun yüzyıl sonuna kadar nasıl seyredeceğini öngörmek üzere iki iklim senaryosu uyguladılar.

İklim krizi daha çok böbrek taşı üretecek

Philadelphia Çocuk Hastanesinden (Chop) elde edilen verilere göre sera gazı salımının bugünkü oranlarda sürüp sürmemesine veya orta düzeye çekilip çekilmemesine bağlı olarak vaka sayısının yüzde 2,2 ile 3,9 arasında artacağı ve bunun her iki durumda da sağlık harcamalarında büyük bir artışa yol açacağı görüldü.

Böbrek taşlarına, yoğunlaşmış idrarda gelişen ve idrar yolundan geçerken dayanılmaz ağrılara yol açan sert mineral birikintileri (çoğunlukla kalsiyum) neden oluyor. Son yirmi yılda böbrek taşı görülme sıklığı, özellikle beyaz olmayanlar, kadınlar ve ergenler arasında arttı.

Gezegenin ısınması bir halk ve çocuk sağlığı sorunu

Böbrek taşı rahatsızlığının artışına beslenme alışkanlıklarında ve yaşam tarzında gerçekleşen değişiklikler de katkıda bulunuyor. Ancak önceki araştırmalar, yaşam alanlarındaki yüksek sıcaklıklarının riski artırdığını gösteriyor. Su kaybı riskinin arttığı çok sıcak günlerden sonra böbrek taşından ötürü hastanelere başvuranların sayısı da artıyor.

Chop pediatrik ürologu Gregory Tasian, “İklim değişikliğinin özellikle çocuklar açısından, insan sağlığı üzerindeki etkisi üzerinde çok konuşulmuyor, ancak ısınan gezegenin insan sağlığı üzerinde önemli etkileri olacak” diyor.

Scientific Reports’ta yayınlanan çalışmanın sonuçlarına göre, değişik iklim modelleriyle yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre yüzyılın sonuna kadar ortalama sıcaklık 1,1 ile 5,4 derece (Santigrad) artacak.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

10 Yeni Dokunulmazlık Dosyası Meclis’te

7 HDP’li (Halkların Demokratik Partisi), 1 DBP’li (Demokratik Bölgeler Partisi) ve 1 TİP’li (Türkiye İşçi Partisi) olmak üzere toplam 9 milletvekiline ilişkin Yasama Dokunulmazlığının Kaldırılması Hakkında Cumhurbaşkanlığı Tezkereleri, Meclis Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayımlandı.

10 yeni dokunulmazlık dosyası, Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyon’a havale edildi. Dokunulmazlıklarının kaldırılması talep edilen vekiller ve haklarındaki dosya sayıları şöyle:

  • HDP Van Milletvekili Muazzez Orhan Işık (1)
  • HDP Van Milletvekili Murat Sarısaç (2)
  • HDP Ağrı Milletvekili Berdan Öztürk (1)
  • HDP Diyarbakır Milletvekili Remziye Tosun (1)
  • HDP Diyarbakır Milletvekili Dersim Dağ (1)
  • DBP Diyarbakır Milletvekili Salihe Aydeniz (1)
  • HDP Şanlıurfa Milletvekili Ayşe Sürücü (1)
  • HDP Mardin Milletvekili Ebrü Günay (1)
  • TİP İstanbul Milletvekili Ahmet Şık (1)

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın