2021’de Tarihin En Yüksek Okyanus Sıcaklıkları Kaydedildi

Atmosfer Bilimlerinde Gelişmeler adlı dergide yayımlanan yeni bir araştırmaya göre, 2021’de tarihteki en yüksek okyanus sıcaklıkları kaydedildi, bu rekor üst üste altıncı kez kırılmış oldu.

2021’de, Pasifik’teki suları soğutan, periyodik bir iklim özelliği olan ve devam eden bir La Niña etkinliğine rağmen, dünyadaki tüm okyanusların ilk 2000 metre derinliği için bir ısı rekoru görüldü.

2021 rekoru, 1955’e kadar uzanan bir dizi modern rekoru geride bıraktı. Okyanuslar için en sıcak ikinci yıl 2020, en sıcak üçüncü yıl ise 2019 oldu.

Geçen yıl, ısınmanın çoğunun meydana geldiği okyanusun yüzeyindeki ilk 2 bin metre, 2020’de olduğundan 14 daha fazla zettajoule ısı (ZJ – bir sekstilyon jul’e eşit bir elektrik enerjisi birimi) emdi. Bu, bir ZJ’nin yaklaşık yarısı olan dünyanın tüm elektrik üretiminden 145 kat daha fazla.

Aşırı hava olaylarını tetikleyebilir

Bilim insanları, okyanusların ısınmasının temel nedeni olarak insan kaynaklı iklim krizini işaret etti ve aslında küresel ısıtmayı basitçe temsil ettiğini kaydetti.

Colorado’daki Ulusal Atmosferik Araştırma Merkezi’nde iklim bilimcisi ve araştırmanın ortak yazarı Kevin Trenberth, “Okyanus ısı içeriği, küresel boyutta durmaksızın artıyor ve bu, insan kaynaklı iklim değişikliğinin birincil göstergesi” dedi.

Makaleye göre, daha sıcak okyanus suları; şiddetli sel, fırtına, kasırga ve aşırı yağışları güçlendirmeye neden olacak etkiye sahip.

Akdeniz’de rekor

Yeni araştırma, uzun vadeli okyanus ısınmasının Atlantik ve Güney okyanuslarında en güçlü yaşandığını, ancak Kuzey Pasifik’in 1990’dan bu yana ısıda “dramatik” bir artış olduğunu ve Akdeniz’in geçen yıl net bir şekilde yüksek sıcaklık rekoru kırdığını belirtiyor.

St Thomas Üniversitesi’nde termal bilimler uzmanı ve çalışmanın ortak yazarlarından John Abraham’a göre, ısınma eğilimi o kadar belirgin ki, sadece dört yıllık kayıtlarda insan etkisinin parmak izini tespit etmek çok açık:

“Okyanus ısı içeriği, iklim değişikliğinin en iyi göstergelerinden biridir.”

Penn State Üniversitesi’nde iklim bilimcisi ve 23 araştırmacıdan bir diğeri olan Michael Mann de “Net sıfır emisyona ulaşana kadar, bu ısınma devam edecek ve bu yıl yaptığımız gibi okyanus ısı rekorlarını kırmaya devam edeceğiz” diyor.

Makale üzerinde çalışan diğer araştırmacılardan bir diğeri ise “Okyanusların daha iyi bilinmesi ve anlaşılması, iklim değişikliğiyle mücadele eylemlerinin temelidir” diye ekliyor.

Isının yüzde 93’ü okyanuslarda birikiyor

Sağlıklı okyanuslar, karbonu güvenli bir şekilde atmosferden uzak tutarak iklim krizinin etkilerini azaltmaya yardımcı oluyor. Yani Dünya, fosil yakıtların yanması, ormansızlaşma ve diğer faaliyetlerden dolayı ısınırken, okyanuslar, ekstra ısının yükünü alıyor. Okyanusların en az yüzde 30’unu kapsayan okyanus koruma alanları oluşturularak iklim krizine karşı daha iyi bir direnç sağlanabilir.

Dünya genelinde fosil yakıtlardan gelen ve atmosferde sıkışmış olan gazların oluşturduğu sera etkisi ile meydana gelen ısının yüzde 93’ü okyanuslarda birikiyor. (Son 50 yılda üretilen ısının yüzde 90’ından fazlası okyanuslar tarafından emilerek, geçici olarak insanlığın ve diğer karada yaşayan türlerin zaten felaket seviyede olacak sıcaklıklardan korunmasına yardımcı oldu.)

Okyanusların ne kadar ısındıklarını ölçmek de bilim insanları için küresel ısınma oranı hakkında doğruluğu yüksek bilgi anlamına geliyor.

Bilim insanları, 2020’de Avustralya’yı aylarca kavuran orman yangınları gibi felaketler ile okyanusların ısınması arasında açık bir bağlantı olduğunu da söylüyor.

ABD Ulusal Okyanus ve Atmosfer Dairesi (NOAA) verilerine göre, deniz suyu sıcaklığı son 120 yılda 1,1 derece arttı.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Günlük Vaka Sayısı 75 Binin Üzerinde

Kovid 19’da son 24 saatte 75 bin 564 yeni vaka tespit edilirken, 153 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Salgının ilk dönemlerine kıyasla, enfekte olanların çok daha düşük bir oranı hastaneye yatıyor. Tedbir önemli bir zorunluluk. Temkinli ve tedbirli olalım.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 410 bin 116 test yapılırken, 75 bin 564 yeni vaka tespit edildi. 153 kişi hayatını kaybederken, 51 bin 675 kişi sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan açıklama

Güncel verilerle ilgili değerlendirmesini sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı; Omicron varyantı ülkemizde de baskın varyant haline geldi. Vaka sayıları bir önceki aya oranla yaklaşık 4 kat arttı. Fakat salgının ilk dönemlerine kıyasla, enfekte olanların çok daha düşük bir oranı hastaneye yatıyor. Tedbir önemli bir zorunluluk. Temkinli ve tedbirli olalım.

18 yaş ve üstü nüfusta ikinci doz aşı uygulananların oranı yüzde 83,86, birinci doz aşı yapılanların oranı yüzde 92,16 olarak kayıtlara geçti. Türkiye’de bugüne kadar uygulanan aşı miktarı 138 milyon 326 bin 318 doza yükseldi.

18 yaş ve üstü nüfusta en az iki doz aşı yaptıranların oranının en yüksek olduğu 10 il Osmaniye, Ordu, Amasya, Muğla, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Balıkesir, Zonguldak ve Manisa oldu. En az iki doz aşı uygulananların oranının en düşük olduğu iller ise Şanlıurfa, Batman, Siirt, Diyarbakır, Bingöl, Muş, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Elazığ olarak sıralandı.
Paylaşın

MB’nin Rezervleri Erimeye Devam Ediyor: Son 20 Yılın Dip Seviyesi

Yeni yılın ilk haftasında da Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) rezervlerindeki düşüş devam ediyor. Bankanın brüt rezervleri, 31 Aralık ile 7 Ocak arasındaki dönemde 1,6 milyar dolar düşüşle 109,4 milyon dolara geriledi.

Haber Merkezi / Bankanın net rezervi de bu dönemde 8,3 milyar dolardan 7,9 milyar dolara geriledi. Swap hariç net rezerv ise eksi 56,4 milyar dolardan -56,9 milyar dolara düştü ve rekor düşük seviyeyi gördü.

Banka, aralıkta 7,3 milyar dolarlık doğrudan, yaklaşık 9 milyar dolar da örtülü rezerv satışı yapmış ve döviz kurlarına müdahale etmişti. Bankanın swap hariç net rezervi aralıkta yaklaşık 19 milyar dolar azalmıştı.

Brüt ve net döviz rezervi nedir?

Ekonomist Mahfi Eğilmez, brüt ve net döviz rezervi arasındaki farkı şu şekilde açıklıyor: Merkez Bankası, döviz rezervlerinin tamamının sahibi değil.

TCMB’nin rezervlerinin bir bölümü bankaların Merkez Bankası’nda tutmak zorunda olduğu zorunlu karşılıklardan oluşuyor. Bunları bir çeşit emanet döviz olarak görmek mümkün.

TCMB’nin son yıllarda rezerv opsiyon mekanizması aracılığıyla, TL mevduatlar karşılığında alması gereken zorunlu karşılıkları dövizle yatırma esnekliği tanımasıyla bu döviz rezervlerindeki emanet tutarda artış oldu.

Döviz rezervlerinin bir bölümünün emanet olması nedeniyle Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin toplamı brüt döviz rezervlerini gösteriyor. Merkez Bankası’nda emanet olarak duran miktarlar düşüldüğünde net döviz rezervine ulaşılıyor.

Net döviz rezervi nasıl hesaplanıyor?

Net döviz rezervi, TCMB verilerinde aktif kısımda yer alan dış varlıklardan, pasif kısımda bulunan toplam döviz yükümlülüklerini çıkardıktan sonra elde edilen rakamın o günün kuruna bölünmesiyle hesaplanıyor.

Formül şu şekilde: Net Rezerv = (Dış Varlıklar – toplam döviz yükümlülükleri) / Dolar-TL kuru

Swap hariç net rezerv ne demek?

Ekonomist Eğilmez’e göre net rezerv miktarı, swap işlemleriyle elde edilmiş (emanet) dövizleri de kapsadığı için bu rakam tam olarak net rezervi ifade etmiyor.

Bu yüzden net döviz rezervini emanet dövizleri çıkararak görebilmek için bu miktardan swap karşılığı elde edilmiş döviz tutarını düşmek gerekiyor. Swap hariç net rezerv ise şu şekilde hesaplanabiliyor:

Swap hariç net rezerv = Net rezerv – Swap işlemleri toplamı

Uluslararası rezerv nedir?

TCMB’nin (Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası) tanımına göre uluslararası rezervler; ülkelerin para otoriteleri tarafından kontrol edilen, kullanıma hazır, birbirlerine çevrilebilme özelliği bulunan ve uluslararası ödeme aracı olarak kabul edilen varlıklar.

Uluslararası rezerv olarak sayılan varlıklar şunlar:

  • Konvertibl (birbirlerine dönüştürülebilir) döviz varlıkları (euro, ABD doları, İngiliz sterlini vb.)
  • Uluslararası standartta altın
  • Özel Çekme Hakları
  • Uluslararası Para Fonu (IMF) Rezerv Pozisyonu

TCMB, rezervleri nasıl saklıyor?

Merkez Bankası, rezervlerin yönetiminde ülke menfaatine öncelik verdiğini aktarıyor. Bu amaçla, uluslararası rezervleri, anaparanın korunması ve gerekli likiditenin sağlanması için düşük riske sahip yatırım araçlarında değerlendiriyor.

Merkez Bankası, rezerv yönetimi sırasında karşılaşılabilecek risklerin belirlenmesi, değerlendirilmesi ve kabul edilebilir sınırlar içinde tutulabilmesi için risk yönetim stratejisi uyguluyor. Ayrıca elindeki rezervlerin seviyesini, düzenli aralıklarla internet sitesinde yayımlıyor.

Paylaşın

HDP’li Günay: Halkımız Ampulü Sandıkta Söndürecek

HDP Parti Sözcüsü Günay, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamada, “Halkımız gerçeğin farkında. Halkımız tepkili ve öfkeli. Söndürülecek olan ampul evlerde ve işyerlerinde yanan ampul değil, söndürülecek olan ampul AKP’nin rantla talanla torpillerle yaktığı ampuldür. Halkımızla birlikte bu ampulü sandıkta hep birlikte söndüreceğiz” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Günay, konuya ilişkin yaptığı açıklamanın devamında, “Ama tabi ampullerinin söneceğini bildikleri için bu iktidar sandığa gitmeye korkuyor. Neden mi? Sandığa o elektrik faturaları atılacak. Sandığa AKP’nin rant ve yolsuzlukları için hazırlanmış dava dilekçeleri atılacak. Sandığa gençlerin yeni bir gelecek umudunun pusulası atılacak. Halkımız elbette AKP’den hesap soracak, halkımız o ampulü sandıkta söndürecek.” dedi.

Açıklamasında, hayatını kaybeden Elazığ Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara’yla ilgili de ailesine başsağlığı dileyen Günay, “Enes, geride bıraktığı video mesajında bir Türkiye hakikatini çok çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdi. Yaşama sevincini kaybettiğini söyledi. 20 yaşındaki bir üniversite öğrencisi, bu iktidar sürecinde doğmuş ve 20 yılın sonunda yaşama sevincini kaybettiğini söylüyor. Aslında bir hakikati da söylüyor.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. 22 Ocak’ta Diyarbakır’daki “HDP’yi savunuyoruz” mitingine çağrıda bulunan Günay’ın açıklamaları şöyle;

“Elazığ Üniversitesi Tıp Fakültesi öğrencisi Enes Kara, yaşadıkları sonucu önceki gün intihar etti. Acılı ailesine başsağlığı ve sabırlar diliyorum. Enes, geride bıraktığı video mesajında bir Türkiye hakikatini çok çarpıcı bir şekilde gözler önüne serdi. Yaşama sevincini kaybettiğini söyledi. 20 yaşındaki bir üniversite öğrencisi, bu iktidar sürecinde doğmuş ve 20 yılın sonunda yaşama sevincini kaybettiğini söylüyor. Aslında bir hakikati da söylüyor.

“İktidarın vadettiği tek şey umutsuzluk”

Bu iktidarın Türkiye toplumuna, gençlere, kadınlara vadettiği tek şey ölüm ve yaşama sevincinin olmaması, geleceksizlik, umutsuzluk ve karamsarlığı ifade ediyor. Üniversite öğrencileri bu süreçte barınamıyoruz diyerek sokaklardaydılar. İktidar onları terörize etti. Barınamamanın sonucu olarak cemaat yurtlarına mahkum edildiler. İktidar bütün devlet kaynaklarını, imkanlarını cemaatlere sunarak öğrencileri mağdur; aileleri yoksul ve bu ülkenin geleceğini umutsuz bıraktı. Bizler gençlerin ölüme sürüklenmesine asla müsaade etmeyeceğiz.

Bu konudaki her türlü mücadele hattını yürütmeye devam edeceğiz. İktidarın bu politikalarıdır Enes’in katili. İktidar yürüttüğü bu düşman politikalarıyla, öğrencilerin taleplerini, isteklerini görmezden gelerek yandaşına, kendisine ayırdığı devlet imkanlarıyla Enes’i ölüme sürükleyerek katline imzasını atmıştır. İktidar ve en önemlisi kaldığı cemaat yurdunun yetkilileri bir an önce hesap vermelidir. Bizler parti olarak üzerimize düşeni yapmaya hazırız. Çünkü geleceğimizi korumak, gençlerimizi geleceksiz ve umutsuz bırakmamak için mücadele ediyoruz.

“Bu zamlarla söndürülecek olan ampul evlerde yanan ampul değil AKP’nin ampulüdür”

2022 yılında çöken AKP iktidarı, kendi çöküşünün faturasını halka çıkarmaya devam ediyor. Bunu ilk gün yaptığı zamlarla hep birlikte gördük. Türkiye tarihinde görülmüş en yüksek zam oranlarıyla Türkiye halkı karşı karşıya. Son zamlar ile evler karanlık, mutfaklar yangın yeri, sofralar bomboş artık. Sadece son zamlar için söylüyorum, elektriğe % 127, doğalgaza % 100’ün üzerinde zam yapıldı. Ve bunun sonucu olarak  gıdalarda % 150’nin üzerinden zamlar yapıldı. Emekçiye, emekliye, öğrenci burslarına yapılan zam yüzde 30.  İktidar, ekonomik planlarının tamamını kendi yandaşlarına göre yapıyor. Emekliye, emekçiye, işçiye, öğrenciye, kadınlara yoksula göre değil.

Onlara tamamen yoksulluk, sefalet ve açlığı reva gören bir sistem hayata geçirmeye çalışıyor. Halkımız bu gerçeğin farkında. Halkımız tepkili ve öfkeli. Söndürülecek olan ampul evlerde ve işyerlerinde yanan ampul değil, söndürülecek olan ampul AKP’nin rantla talanla torpillerle yaktığı ampuldür. Halkımızla birlikte bu ampulü sandıkta hep birlikte söndüreceğiz. Ama tabi ampullerinin söneceğini bildikleri için bu iktidar sandığa gitmeye korkuyor. Neden mi? Sandığa o elektrik faturaları atılacak. Sandığa AKP’nin rant ve yolsuzlukları için hazırlanmış dava dilekçeleri atılacak. Sandığa gençlerin yeni bir gelecek umudunun pusulası atılacak. Halkımız elbette AKP’den hesap soracak, halkımız o ampulü sandıkta söndürecek.

“HDP’ye dönük her saldırı demokrasiye, Türkiye’nin geleceğine saldırıdır”

Tüm bu gerçekliği örtbas etmek için AKP iktidarı ve küçük ortağı sürekli olarak partimize saldırıyor. Grup toplantılarında yeniden partimize yönelik nefret ve düşman dilini kullandılar. Türkiye toplumuna, kadınlara, gençlere dair söyleyecekleri sözleri yok. HDP olmazsa Türkiye’ye dair söyleyecekleri tek bir sözleri yok. Sadece hamaset ve nefret, saldırganlık üzerinden ifade ediyorlar. HDP’ye dönük her saldırı Türkiye demokrasisine saldırıdır. Bizler ilk kayyım atamalarında, bu kayyımların sadece HDP’li belediyelere dönük olmadığını Türkiye demokrasisine dönük bir saldırı olduğunu söyledik. Geldiğimiz noktada maalesef tarih bizi haklı çıkardı.

Bugün de HDP’ye yönelik saldırı Türkiye demokrasisine yönelik saldırıdır. Türkiye’nin geleceğine saldırıdır. Demokrasi güçleriyle beraber HDP’yi savunan AKP-MHP faşizmini gerileten bir hatta birlikte mücadele etmeliyiz. İktidara açıkça söylüyoruz; kaybediyorsunuz, kaybedeceksiniz. HDP’ye saldırarak asla çöküşünüzü engelleyemezsiniz. HDP’ye saldırdıkça asla sonuç alamazsınız. HDP var oldukça siz kazanamayacaksınız. HDP var oldukça, demokrasi güçleri, Türkiye hakları, gençleri, kadınları kazanacak. İktidarın küçük ortağı her ağzını açtığında beka  beka beka diyor ama o beka dedikleri şey bu ülkeyi uçuruma sürükledi. Bu ülkede gaspın, torpilin talanın adı oldu beka.

“Milyonların desteğiyle Meclis’teyiz, sizin lütfunuzla değil”

Yaşanan sorunlara söyleyecek bir sözleri yok. Hamaset, öfke, kin ve nefretten başka. Ortaklar hep birlikte grup toplantılarında HDP’yi istemiyoruz diye söylenip durdular. Şunu açık bir şekilde söyleyelim; bizler sizin lütfunuzla o Meclis’te bulunmuyoruz. Bizlere oy vermiş milyonların desteği ile Meclis’te bulunuyoruz, bulunmaya devam edeceğiz. Halkımızın gücü ve desteğiyle var olmaya, siyasette söz kurmaya devam edeceğiz.

“AKP kendinden önceki iktidarların toplam kötülüğünü şimdi uyguluyor”

AKP kendinden önceki iktidarların toplam kötülüğünü şimdi uyguluyor. Reddettiği karşı çıktığı bütün kötülük miraslarını AKP iktidarı bir bir hayata geçiriyor. Hatta fazlasını yapıyor. Partimize dönük saldırılar, kumpas davaları da bu saldırganlıklarının sonucu olarak ortaya çıkıyor. Partimize yönelik saldırılar kapsamında Diyarbakır milletvekilimiz Semra Güzel’e ait dokunulmazlığın kaldırılması talebi karma komisyona sevk edildi. Bu bir demokrasi ve Kürt düşmanlığının açık sonucudur. Türkiye toplumu özellikle Kürt halkının seçilmiş iradelerinin nasıl baskı, cezaevleri ve kumpaslarla tasfiye edilmeye çalışıldığına bugüne kadar tanıklık etti. DEP’lilerin yaşadıkları her vicdan sahibi insanın hafızasında duruyor. Leyla Güven, Musa Farisoğulları ve Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun da milletvekilliği düşürüldü. Ömer Faruk Gergerlioğlu geri geldi.

“Bizler Türkiye’nin geleceğiyiz, mücadeleden asla geri durmayacağız”

Bu bir Türkiye ve iktidar klasiği. Siyaseten baş edemediği muhalefeti böyle saldırılarla devre dışı bırakmaya çalışıyorlar. Bizler geçmişten aldığımız mücadele gücü, HDP bileşenlerinden aldığımız mücadele geleneğiyle dimdik ayakta durmaya, Türkiye toplumu için huzur, barış dolu demokratik bir gelecek için mücadele etmeye ve bunu vadetmeye devam edeceğiz. Bizler Türkiye’nin geleceğiyiz. Bizler Türkiye’nin demokrasisi, barışı ve kardeşliğiyiz. Bunun için asla geri durmayacağız. Hep beraber mücadele edeceğiz.

“22 Ocak’ta Diyarbakır’da “HDP’yi savunuyoruz” diyeceğiz”

Bu saldırılar devam ederken bizler de mücadeleye devam ediyoruz. HDP’liyiz her yerdeyiz dedik, Şimdi de HDP zamanı diyoruz. Alanlarda halk buluşmaları ve mitingler gerçekleştirdik. Gerçekleştirmeye devam edeceğiz. İktidar 2022 yılında da kaybedecek. Sokaklarda halkımızla birlikte mücadele etmeye devam edeceğiz. Tekirdağ, Bursa ve Mersin’de mitingler gerçekleştirdik. En son Kocaeli’nde miting gerçekleştirdik. Halkımızın HDP’ye nasıl gönül verdiğini, mücadele ettiğini gördük. Mecali kalmamış diyenlere cevabı alanlarda verdik. 22 Ocak’ta da Diyarbakır’da ‘HDP’yi savunuyoruz’  diyerek yine alanlarda olacağız. Yine hep birlikte mücadele sesini yükselteceğiz. Diyarbakır mücadele geleneği ve HDP’nin temsil ettiği mücadelenin hattıdır. Diyarbakır’da da sesimizi yükseltmeye devam edeceğiz. Bu nedenle de, 22 Ocak’ta gerçekleşecek olan mitinge halkımızı buradan davet ediyorum.”

Paylaşın

BM’ye Borcunu Ödemeyen Sekiz Ülke Oy Hakkını Kaybetti

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sektreteri Antonio Guterres; İran, Venezuela, Sudan, Antigua ve Barbuda, Demokratik Kongo Cumhuriyeti, Gine, Vanuatu ve Papua Yeni Gine’nin yıllık aidatlarını ödememesi ve ödeme için verilen sürenin dolması nedeniyle BM Genel Kurulu’ndaki oy haklarını geçici olarak kaybettiğini açıkladı.

Antonio Guterres, Genel Kurul’da tekrar söz sahibi olmaları için İran’ın en az 16 milyon 100 bin euro, Venezuela’nın da 34 milyon 800 bin borcunu ödemesi gerektiğine dikkat çekti.

Sudan’ın borcunun ise şu anda yaklaşık 260 bin euro olduğu belirtiliyor. Diğer ülkelerin ise oy hakkını geri alabilmesi için en az 65 bin euro geri ödemesi gerekiyor.

Üç ülkenin daha oy hakkı alınabilir

BM Şartı’na göre üye bir ülke iki yıllık aidatını ödemeyi geciktirirse üyeliği askıya alınıyor. Ancak Genel Kurul, istisnaî durumlarda farklı bir karar alabiliyor. Bu yıl Somali, Kamerun, Sao Tome ve Principe Adaları da oy hakkının askıya alınma tehlikesi altında.

İran’ın geçen yılın Ocak ayında da oy hakkı iptal edilmiş, Haziran ayında asgari bir ödeme yaptıktan sonra oy hakkını geri alabilmişti. Tahran rejimi, ABD’yi ülkesine yönelik yaptırımları sürdürerek yabancı bankalardaki milyarlarca dolara erişimini engellemekle suçlamıştı.

BM’nin bütçesi ne kadar?

BM’nin geçen Aralık ayında onaylanan bütçesi 2 milyar 600 milyon euro hacminde. BM’nin ayrıca geçen Haziran ayında barış misyonları için onaylanan 5 milyar 700 milyon euro civarında ek kaynağı bulunuyor.

Almanya ve diğer bazı ülkeler uzun zamandır BM Güvenlik Konseyi’nde veto hakkında sahip beş daimi üyenin (ABD, Rusya, İngiltere, Çin ve Fransa) bulunduğu yapının değişmesini istiyor.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Erdoğan’a ‘Adaylarını Açıklayamıyorlar’ Yanıtı

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, katıldığı bir etkinlikten sonra gazetecilere yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Cumhurbaşkanı adaylarını açıklayamıyorlar” eleştirisine, “Seçim tarihini belirlesin biz adayımızı belirleyeceğiz. Adayımızı açıklamamız için senin ‘Ben erken seçim istiyorum, sandığı getiriyorum. Bay Kemal gel sen de oy kullan’ demesini bekliyoruz” cevabını verdi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın kendine yönelik eleştirileri hakkında “Benden uzak beni eleştiriyorsun. Çıkarsın karşıma iki uygar insan gibi tartışırız. Senin taraftarların da izlerler, beni de bütün vatandaşlar izlerler. Yani hem benden çekiniyor, arkaya dolanıyor, arkadan bir sürü laf ediyor. Ya sen çık karşıma kardeşim. Otur, beraber tartışalım. Türkiye de izlesin yani. Kaybedeceğimiz bir şey yok ki zaten. İki uygar insan gibi oturur tartışırız” dedi.

Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın “Edirne, İmralı’ya hesap verecek’ dedi. Sizi hedef alırken, ‘eli kanlı teröristleri güvenen siyasetçiler, Bay Kemal’ gibi. Kanda onların da payı var” ifadelerinin anımsatılması üzerine şu yanıtı verdi:

“Gidip İmralı’da masaya oturan kimdi? Şimdi İmralı’nın postacılığına soyunmuş, öyle anlaşılıyor. Posta memuru mu kendisi? Gidip tezgahı kuran, konuşan, medet uman o. Yerel seçimlerde ne yaptı? Yerel seçimlerde de ona bir akademisyen gönderdi. ‘Acaba bize oy verebilirler mi?’ diye. Selamlarını getirdi. Devletin televizyonunda bunu canlı yayınladılar. Şimdi dönüp bizi suçluyor. Ne yaparsa yapsın, beyefendi gidici artık. Millet tahammül edemiyor. Yalana, zamma, haksızlığa tahammül edemiyor. Gidecek. Beni suçluyor. Çıksın karşıma.”

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Zonguldak’ta Muhtarlar, STK Temsilcileri ve Kanaat Önderleri Buluşması’nda konuştu. Kılıçdaroğlu, helalleşme çağrısını yineleyerek özeleştiride bulundu ve “Bizim de yanlışlarımız oldu. Biz de sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Hatamız, eksiğimiz, yanlışımız oldu. Onları telafi etmeye çalışıyoruz” diye konuştu.

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasından satırbaşları şöyle:

Ne ezen ne ezilen, insanca, hakça bir düzen’ ifadesi bu topraklarda söylendi. 84 milyon insan evlerinde huzur içinde yaşasın diye düşünülüyorsa ezenin ve ezilenin olmadığı, barış, huzur, sevginin olduğu bir toplumu inşa etmek zorundayız. Her birimiz eleştirebiliriz. Övgüde de bulunabiliriz ama şimdi her birimizin düşünme zamanı. Memleketin iyiye gitmediğini, işsizliğin olduğunu siz de ben de biliyorum. Buradan nasıl çıkarız siz de ben de düşünüyorum. Kim buradan Türkiye’yi çıkaracak? Siyaset kurumu. Siyaset kurumu dışında başka seçeneğimiz yok. Her birimizin doğuştan siyasetle ilişkisi çıkıyor.

Zonguldak’ın şöyle bir önemi var. Altında bir hazine var. Kömür diyoruz buna. 38 milyon ton kömür tüketiyoruz bir yılda. Burada kömür varken biz neden dışarıdan kömür getiriyoruz diye Zonguldaklının sorması lazım. Doğru düşünceden hareket edeceksek 38 milyon ton kömür tüketiyoruz, 35 milyonunu neden ithal ediyoruz? 1.5 milyar ton kömür rezervi var sadece Zonguldak’ta. Bunun kararını alan siyaset kurumu. İçeriden çıkarmayalım, dışarıdan ithal edelim.

Ülkenin sorunları sadece beni değil her birimizi tek tek ilgilendiriyor. Kömür çıkarırsak ne olur? Üç temel şey olur. İstihdam yaratırsınız. Kömür çıkarırken işçi çalıştıracaksınız. Eskiden burada on binlerce işçi çalışırdı. Dışarıdan getiriyorsun döviz ödüyorsun, daha yüksek para ödüyorsun. Zonguldaklı, Türkiye kazanmıyor dışarıdaki kazanıyor. Türk Lirası ile ithal etmiyorsunuz. Öyle bir noktaya geldik ki Merkez Bankası’nın rezervleri ekside. O zaman bir taşla üç kuş vurmak varken neden üç ayrı alanda negatif bir tabloyla karşı karşıya kalıyoruz? Bunu düşünmemiz lazım.

Sorunun çözümü çok kolay. Siyasi otorite diyecek ki ‘Yeteri kadar çıkaramazsam dışarıdan kömür alacağım’ demesi lazım. Neden biz çıkarmıyoruz, kazanmıyoruz da başkaları kazanıyor? Bu bir siyasi tercihtir. Bu tercihe doğru diyorsanız, aynı şekilde oyunuzu gidip mevcut iktidara veriniz. Bu tercih yanlıştır diyorsanız oyunuzun rengini değiştirmek zorundasınız. ‘Biz dünyaya meydan okuyoruz’ diyorlar. İşsizle mi, eksi rezervlerle mi meydan okunur? Bir ülkenin dünyaya meydan okumasının tek yolu vardır üretim.

Demir-Çelik sektörümüz kömürü dışarıdan getiriyorlar. Uzun Mehmet’in topraklarındayız. Bu bereketi yeniden yakalamak zorundayız.

Zonguldak’ta gezdiğim zaman emeklilerle karşılaştım. ‘Emekli şehrine döndük’ diye sitem ettiler. Emekli, çalışır, alın teri döker, vergisini, sigorta primini öder, belli bir yaşa gelince de emekli olur. Diğer ülkelerin emeklileri gibi rahat yaşamak ister. Bir yasal düzenleme yapılır ve ‘Emekli milli gelir artışından pay alamaz’ diye bir kanun konuluyorsa bütün emeklilerin düşünmesi lazım. ‘Ben bu ülkenin ikinci sınıf vatandaşı mıyım?’ diye düşünülmesi lazım. Emekli geçinemeyince, bayramlarda birer maaş ikramiye verin diye meydan meydan gezdim. Bütün mitinglerde söyledim. Bir ilden bir grup emekli bana telgraf çekti. ‘Biz ikramiye istemiyoruz durumumuz iyi’ dediler. Aynı emekliler şimdi aynı telgrafı çeker mi bilmiyorum. Sizin hakkınızı savunan kişiye, bizim hakkımızı savunmayın diyor bu emekli kardeşlerimiz. Bana oy verin diye değil, sizin hakkınızı bu ülkeye yaptığınız katkılar dolayısıyla savunuyorum.

CHP olarak biz sosyal kimlikler üzerinden siyaset yapıyoruz. İşin kolayına kaçıp da etnik kimlik üzerinden, din iman üzerinden edebiyat yaparsanız ülkeyi ayrıştırırsınız. Hanginiz anne babasını seçme özgürlüğüne sahipsiniz? Biz kimliğimizle gurur duyarız. Her kimlikten insanın bizim başımızın üstünde yeri var. İnanç üzerinden siyaset de yanlış. Kimin Allah’a daha yakın ya da daha uzak olduğunu kim bilebilir? Herkesin inancı kendi vicdanıdır. Yaşam tarzı üzerinden siyaset de yanlıştır. Siyasetin konusu manav, bakkal kazanıyor mu, emekli geçiniyor mu budur… Biz bunları bıraktık başka işlerle uğraşıyoruz. Sosyal kimlikler üzerinden siyaset yaparak olayı götürmeye çalışıyoruz.

Emeklilikte Yaşa Takılanlar sorunu

Emekliye iki maaş ikramiye dedik ama biner lira verdiler. 2021’de bin 100 lira vermeye başladılar ama benim hedef iki maaş ikramiyedir.

EYT’liler neden şikayetçi? Ne kadar çok çalışırsanız o kadar az emekli aylığı alacaksınız, akıl tutulması… Bir garabet. Normali, ben daha fazla çalışır, daha fazla prim öderim daha çok emekli aylığı alırım. Bütün dünyada budur. Tek istisna var Türkiye. Çok prim ödersen daha düşük alıyorsun. O yüzden emeklilik hakkını dolduran kişi işinden ayrılıyor. Bu kanun çıkarken sendikalarımız, emeklilerimiz, işçilerimiz neredeydi? Bu Meclis’te çalışırken biz CHP olarak terk ettin ‘bu olmaz’ diye. EYT’liler haklı olarak ‘çalışamıyoruz, geçinemiyoruz’ diyorlar. Sendikaların da bunun için mücadele etmesi lazım.

Memleketin her tarafı dolar oldu, milli parayı unuttuk. Milli para itibarsız bir hale geldi. Merkez Bankası’nı 1930 yılında kurduk. Osmanlı’nın parasını basacak matbaası yoktu. Yabancılar tarafından basılırdı. Sonra 1930 yılında kendi paramızı basacak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nı kurduk. Siz ekonomiyi alır yabancı bir paraya endekslerseniz, bütün fiyatları yabancı para üzerinden çözerseniz, mevduatınızı da kura ayarlarsanız bunu yapanların milliyetçiliğini ben sorgularım. Milliyetçilik, siyasi bağımsızlığın ekonomik bağımsızlıkla taçlandırılması demektir. Ekonomik olarak güçlü değilseniz, siyasi bağımsızlığınız yoktur. Bütün fabrikaları sattık peki ne yaptık yerine? Kim üretimde güçlüyse onun parası güçlüdür. O nedenle üretim, üretim, üretim diyoruz.

‘Faizleri düşüreceğiz. Yeni bir modele geçtik’ dediler. Hangi faiz düştü? 17 Eylül’de iki yıl vadeli devlet tahlili yüzde 17.68’di faiz. Şimdi yüzde 24.41. 5 yıl vadeli devlet borçlanması Eylül ayında yüzde 17,61’di şimdi 26.44. Hangi faiz düştü? Kimin faizi düştü, kim vurgunu yaptı? 18 liradan doları bozdurup 13 liradan doları aldığın zaman milyarları kim götürdü? Araştırma önergesi verdik o da reddedildi. Benim Zonguldaklılara sözüm var. Allah’ın izniyle Millet İttifakı iktidara geldiği zaman bunu araştıracağız. Bütün soygunu milletin önüne koyacağız.

Tüketici kredisi Eylül ayında yüzde 23’dü şimdi 29.55. Hani faiz düşmüştü, hani din iman vardı, hani günahtı? Milletin derdi geçim. Bunlar tutmuyor. Her birimizin düşünmesi lazım.

“Millet İttifakı ile inşallah bu kanunu çıkaracağız”

Muhtarlar demokrasinin temel taşıdır. Bu topraklarda yapılan ilk seçim 1833 yılında Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde yapılan bir muhtarlık seçimidir. Siz de birleşik oy pusulası yok. Eğer bir rakibiniz sizin oy pusulasınızı kabinden alabilir. Neden birleşik oy pusulanız yok? Çünkü itibar yok. Size özen gösterilmiyor da onun için. Bir mahallede veya bir köyde kimin yoksul olduğunu en iyi bilen kişi mahallenin muhtarı ya da bakkalıdır. Sosyal yardımı dağıtırken neden muhtarlar aracılığıyla dağıtmıyoruz? Muhtarlık kanuna göre bir kamu kurumu olarak tanımlanmıyor. Çünkü belediyeler sizinle ortak proje geliştiremezler. Çok sayıda kanunda muhtar adı geçer. Sizin temel bir muhtarlık kanununuz yok. Onunla ilgili bir çalışma yaptık, TBMM’ye bir kanun teklifi olarak verdik. Millet İttifakı ile inşallah bu kanunu çıkaracağız.

Size birer personel verilmesi gerektiğini ısrarla söyledim. Ben bunu söylediğim de kıyameti kopardılar. Bizim çoğu belediyemiz muhtarlara bir eleman tahsis ediyor ama muhtar o zaman belediye başkanını rahat eleştiremiyor.

Bir çalışma yapılıyor. Belediye seçimleri ile muhtarlık seçimleri ayrı ayrı zamanlarda yapılsın diye. Buna karşı çıkın, sandığa kişi getiremezsiniz. Türkiye’nin kavgaya değil, helalleşmeye ihtiyacı var. Bizim de yanlışlarımız oldu. Biz de sütten çıkmış ak kaşık değiliz. Hatamız, eksiğimiz, yanlışımız oldu. Onları telafi etmeye çalışıyoruz. Son 10 yılda en büyük değişimi yaşayan parti CHP’dir. Kimin derdi varsa onunla dertleşiriz.”

‘Çıkarsın karşıma iki uygar insan gibi tartışırız’

Program çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtlayan CHP lideri, Cumhurbarşkanı Erdoğan’ın kendine yönelik eleştirileri hakkında “Benden uzak beni eleştiriyorsun. Çıkarsın karşıma iki uygar insan gibi tartışırız. Senin taraftarların da izlerler, beni de bütün vatandaşlar izlerler. Yani hem benden çekiniyor, arkaya dolanıyor, arkadan bir sürü laf ediyor. Ya sen çık karşıma kardeşim. Otur, beraber tartışalım. Türkiye de izlesin yani. Kaybedeceğimiz bir şey yok ki zaten. İki uygar insan gibi oturur tartışırız” dedi.

Erdoğan’ın, Millet İttifakı’nın Cumhurbaşkanı adayının açıklanmaması ile ilgili eleştirilerine ise, “Gayet güzel. Seçim tarihini belirlesin biz adayımızı belirleyeceğiz. Seçim tarihini belirlemiyor. ‘Adayınız kim?’ adayımızı açıklamamız için senin ‘Ben erken seçim istiyorum, sandığı getiriyorum. Bay Kemal gel sen de oy kullan’ demesini bekliyoruz. Söylemiyor” diye yanıt verdi.

Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın “Edirne, İmralı’ya hesap verecek’ dedi. Sizi hedef alırken, ‘eli kanlı teröristleri güvenen siyasetçiler, Bay Kemal’ gibi. Kanda onların da payı var” ifadelerinin anımsatılması üzerine şu yanıtı verdi:

“Gidip İmralı’da masaya oturan kimdi? Şimdi İmralı’nın postacılığına soyunmuş, öyle anlaşılıyor. Posta memuru mu kendisi? Gidip tezgahı kuran, konuşan, medet uman o. Yerel seçimlerde ne yaptı? Yerel seçimlerde de ona bir akademisyen gönderdi. ‘Acaba bize oy verebilirler mi?’ diye. Selamlarını getirdi. Devletin televizyonunda bunu canlı yayınladılar. Şimdi dönüp bizi suçluyor. Ne yaparsa yapsın, beyefendi gidici artık. Millet tahammül edemiyor. Yalana, zamma, haksızlığa tahammül edemiyor. Gidecek. Beni suçluyor. Çıksın karşıma.”

Paylaşın

Rusya Öncülüğündeki Barış Gücü Askerleri Kazakistan’dan Çekiliyor

Rusya öncülüğündeki Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’ne bağlı barış gücü askerleri Kazakistan’dan çekilmeye başladı. Rusya Savunma Bakanlığı’ndan bugün yapılan açıklamada, askerlerin misyonunu tamamladığı ve askeri ekipmanlarını üslerine dönmek üzere toplamaya başladıkları kaydedildi.

AFP’nin haberine göre, askerler bu sabah Kazakistan’ın en büyük şehri Almatı’dan resmi bir törenle ayrılmaya başladılar. Geri çekilmenin on gün içerisinde tamamlanması bekleniyor.

Rusya ve Kazakistan’ın yanı sıra diğer dört eski Sovyet ülkesi tarafından kurulan hükümetlerarası askeri ittifak olan Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü, Kazakistan’da geçen hafta gerçekleşen gösterilerin ardından Kazakistan Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev’in yardım çağrısı yapmasıyla 2 binden fazla askeri ülkeye göndermişti.

Salı günü yaptığı açıklamada ise Tokayev, barış güçlerinin Perşembe günü yavaş yavaş çekilmeye başlayacağını duyurmuştu. Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü ilk defa bir hükümetin çağrısıyla harekete geçti. Tokayev bu adımdan sonra Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’e hızlı müdahale için teşekkür etti.

Havalimanı uçuşlara açıldı

Ayrıca, olaylar sırasında ülkenin en büyük şehri Almatı’da geçen hafta yolcu trafiğine kapatılan havalimanı bugün yeniden açıldı. Perşembe günü Kazakistan havacılık yetkililerinin verdikleri bilgiye göre, askıya alınan iç ve dış uçuşları bugün günlük olarak yeniden yapılmaya başlandı. Ancak Almatı hala olağanüstü hal durumunda kalmaya devam ediyor.

Ne olmuştu?

Kazakistan’da gaz fiyatlarının artması nedeniyle geçen hafta başlayan kitlesek gösterilerde onlarca insan hayatını kaybederken yaklaşık 12 bin kişi gözaltına alındı. Tokayev, geçen hafta Almatı kentinde başlayan ve daha sonra ülke geneline yayılan protesto gösterilerinin ardında dış güçler olduğunu iddia etmiş, olayları “örgütlü terörist güçler tarafından gerçekleştirilen darbe girişimi” olarak nitelendirmişti.

Paylaşın

DEVA Lideri Babacan’dan Dikkat Çeken İttifak Mesajı

DEVA Lideri Babacan, katıldığı bir televizyon programında ittifaka ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Parlamenter sistem üzerinde detaylı mutabakatı şimdiden sağlarsak, seçimlerden sonra parlamenter sisteme geçmek altı aydır. İlk hedef; parlamenter sistemle ilgili ortak metnin imzalanıp, altı parti tarafından ortak bir hedef olarak belirlenmesi. Ondan sonra geçiş sürecinin yol haritasının çalışılması gerekecek. Biz arzu ediyoruz ki geçiş sürecinde de tam mutabakat sağlayalım. Eğer geçiş sürecinde tam bir mutabakat sağlarsak, o zaman bizim ittifakta yer alıp almamamızla ilgili kararımız kolaylaşır. Şu an bir adım geride duruyoruz. İzliyoruz, katkı veriyoruz.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Gündemin öne çıkan tartışmalarından cemaatler ve tarikatlara da değinen Babacan, “Cemaatler ve tarikatlar, bu toprakların yüzlerce yıllık bir geleneği. Yasaklamakla hiçbir şeyi çözemiyorsunuz. Yasakladığınızda kayıt dışına çıkıyorlar, daha gizli saklı oluyor her şey. Biz her zaman özgürlüklerden ve şeffaflıktan yanayız. Devletin denetim fonksiyonunun adil bir şekilde sürekli devrede olması gerektiğini düşünüyoruz. Yasakçı bir zihniyetle yüz yılların geleneğini yok edemezsiniz. Bir araya gelip ibadet yapacaklarsa ya da bir şeyler yapmak istiyorlarsa bunu gizli saklı yapmaya başlarlar” dedi.

Babacan, konuya ilişkin yaptığı açıklamayı, “Devletin bu yapılarla herhangi bir özel ilişkiye asla girmemesi lazım. Devlete nüfuz etmek, devleti yönetmeye çalışmak, devlet yönetiminde etkili olmak, devlet gücünden hisse almak gibi işlere girdiği zaman devletin ‘Orada dur’ demesi lazım. Siz ehliyeti, liyakati, adaleti, fırsat eşitliğini getirin; cemaatler zaten kendi alanlarında kalacaktır. Devlet tarafındaki yanlışlıklar, cemaatler tarafındaki yanlışlıkları bir bakıma besliyor.” şeklinde sürdürdü.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, KRT TV’de Savaş Kerimoğlu’nun sunduğu Günaydın Türkiye programında gündemi değerlendirdi. Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Parlamenter sistem üzerinde detaylı mutabakatı şimdiden sağlarsak, seçimlerden sonra parlamenter sisteme geçmek altı aydır. İlk hedef; parlamenter sistemle ilgili ortak metnin imzalanıp, altı parti tarafından ortak bir hedef olarak belirlenmesi. Ondan sonra geçiş sürecinin yol haritasının çalışılması gerekecek. Biz arzu ediyoruz ki geçiş sürecinde de tam mutabakat sağlayalım. Eğer geçiş sürecinde tam bir mutabakat sağlarsak, o zaman bizim ittifakta yer alıp almamamızla ilgili kararımız kolaylaşır. Şu an bir adım geride duruyoruz. İzliyoruz, katkı veriyoruz.

“Öğrencilerin yatacak yeri yoksa niye üniversite açmakla övünüyorsunuz?”

Karşılaştığım yüzlerce öğrenci ‘Üniversiteyi kazandım ama yurt çıkmadı. Ailem özel yurtta veya daire tutarak beni okutacak maddi imkana sahip değil. Kaydımı yaptırmıyorum’ dedi. Devletin işini yapması, uygun fiyatlı ve kaliteli yurt imkanını öğrencilere sunması lazım. Kim istiyorsa devlet yurdunda yerini bulmalı. Bu, devletin görevi. O zaman niye açtınız bu kadar üniversiteyi? Öğrencilerin yatacak yeri yoksa niye üniversite açmakla övünüyorsunuz?

“İnandığı çerçevede örgütlenme özgürlüğü temel insan hakkıdır”

İnanç özgürlüğü, ibadet özgürlüğü, inandığı gibi yaşama özgürlüğü ve inandığı çerçevede örgütlenme özgürlüğü temel insan hakkıdır. Bu, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde de olan temel bir konu. Özgürlük alanından sapmamamız gerekiyor. Bunun yanında devletin, tüm sivil toplum kuruluşlarına mutlaka iyi bir denetim uygulaması gerekiyor.

“Kamuda ‘mensubiyet avantaj sağlar’ diye düşünülüyor”

Özellikle kamuda işe alımda, kamuda yükselmede, üst düzey görevlendirmelerde ‘Mensubiyetim olursa bana avantaj sağlar, mülakatı kolay geçerim, yöneticilik pozisyonu açıldığında abilerim ablalarım bana destek verir’ diye düşünülüyor. İşte bu yanlış. Siz devlette liyakati temel bir kural haline getirin, hak eden devlette işe girsin, ehliyet ve liyakati devlet yönetimine derç edin; o zaman insanların sırf bu sebeple mensubiyet arayışı kalmaz.

“Hukukun üstünlüğü olduğunda bu yapılara olan ilgi azalacaktır”

Hukukun üstünlüğü olduğunda ve yargı sistemi iyi işlediğinde bu yapılara olan ilgi bir miktar azalacaktır. ‘Ülkede hukuk yok, adalet yok. Yarın başıma iş geldiğinde yapayalnız ortada kalırım’ hissiyatı da cazibeyi artırıyor. ‘Mensubiyetim olursa, haksızlığa uğradığımda, mahkemeye düştüğümde abilerim ablalarım bana yardımcı olur’ hissiyatı var. Devlet olarak yargıyı düzgün işletin, her vatandaşınızın hakkını hukukunu adil ve hızlı bir yargıyla koruyun; bu tür yapılara olan ihtiyacı, mensubiyet hissini, sadece bu sebeple cazibe merkezi olmasını önlersiniz.

“Yasakladığınızda her şey daha gizli saklı olur”

Cemaatler ve tarikatlar, bu toprakların yüzlerce yıllık bir geleneği. Yasaklamakla hiçbir şeyi çözemiyorsunuz. Yasakladığınızda kayıt dışına çıkıyorlar, daha gizli saklı oluyor her şey. Biz her zaman özgürlüklerden ve şeffaflıktan yanayız. Devletin denetim fonksiyonunun adil bir şekilde sürekli devrede olması gerektiğini düşünüyoruz. Yasakçı bir zihniyetle yüz yılların geleneğini yok edemezsiniz. Bir araya gelip ibadet yapacaklarsa ya da bir şeyler yapmak istiyorlarsa bunu gizli saklı yapmaya başlarlar.

“Devlet, bu yapılarla herhangi bir özel ilişkiye asla girmemeli”

Devletin bu yapılarla herhangi bir özel ilişkiye asla girmemesi lazım. Devlete nüfuz etmek, devleti yönetmeye çalışmak, devlet yönetiminde etkili olmak, devlet gücünden hisse almak gibi işlere girdiği zaman devletin ‘Orada dur’ demesi lazım. Siz ehliyeti, liyakati, adaleti, fırsat eşitliğini getirin; cemaatler zaten kendi alanlarında kalacaktır. Devlet tarafındaki yanlışlıklar, cemaatler tarafındaki yanlışlıkları bir bakıma besliyor.

“TÜİK bile yüzde 40’un altında enflasyon açıklayamayacak”

Türkiye’de maliyetler çok hızlı arttı. Ancak bu fiyatlar henüz tüketici fiyatlarına tam aktarılmadı. Onun için ocakta, şubatta, martta çok yüksek enflasyon gelecek. TÜİK bile yüzde 40’ın altında enflasyon açıklayamayacak. Enflasyonu düşürmek için öncelikle Allah’ın verdiği aklı kullanmak, bilimle hareket etmek lazım. Bilmiyorsa, bilenlere sorması lazım. Türkiye’de şu anda kronik yüksek enflasyon dönemi var. Allah korusun, yanlış politikalar ve hatalarda ısrar ülkeyi hiper enflasyona bile götürebilir.”

Paylaşın

Süper Lig’de 21. Haftanın Hakemleri Açıklandı

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF), Süper Lig’de 21. Hafta karşılaşmalarını yönetecek hakemleri açıkladı. Buna göre, ligin zirvesini ilgilendiren Demir Grup Sivasspor – Trabzonspor maçında Mete Kalkavan düdük çalacak.

Haber Merkezi / Yine ligde üst sıraları ilgilendiren Beşiktaş – Gaziantep FK karşılaşmasını Arda Kardeşler, Hatayaspor – Galatasaray maçını Erkan Özdamar, Antalyaspor – Fenerbahçe karşılaşmasını ise Atilla Karaoğlan yönetecek.

İşte Süper Lig’de 21. haftanın maçlarını yönetecek hakemler:

14 Ocak Cuma

20:00 Beşiktaş – Gaziantep FK : Arda Kardeşler
20:00 Yeni Malatyaspor – Göztepe : Cüneyt Çakır

15 Ocak Cumartesi

13:30 Başakşehir – Konyaspor (Ahmet Çalık’ın vefatından dolayı bu karşılaşma ileri bir tarihe ertelendi.)
13:30 Adana Demirspor – Kayserispor : Sarper Barış Saka
16:00 Fatih Karagümrük – Çaykur Rizespor : Ümit Öztürk
16:00 Demir Grup Sivasspor – Trabzonspor : Mete Kalkavan
19:00 Antalyaspor – Fenerbahçe : Atilla Karaoğlan

16 Ocak Pazar Saat

13:30 Altay – Alanyaspor : Volkan Bayarslan
16:00 Giresunspor – Kasımpaşa : Yaşar Kemal Uğurlu
19:00 Hatayaspor – Galatasaray : Erkan Özdamar

Süper Lig’de 21. hafta tamamlandıktan sonra 1 gün ara verilecek ve hafta içi mesaisinde 22. hafta karşılaşmaları oynanacak.

Paylaşın

Zincir Marketlere Yeni Düzenleme Yolda

Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun Taslağı, acil talepleri karşılayacak şekilde birkaç maddelik torba teklif hâlinde Meclis’e sunulacak. Hazırlanan torba teklifle 1.500 metrekareden büyük mağazalar hariç olmak üzere zincir gıda marketlerinde tütün ürünleri, mobilya, cep telefonu, elektronik eşya ve beyaz eşya satışı yasaklanacak.

Türkiye gazetesinden Yücel Kayaoğlu’nun haberine göre, mahalle bakkalları başta olmak üzere küçük ve orta ölçekli esnafın rekabette zorlandığı zincir marketlere ilişkin yeni kriterler belirlendi. AK Parti, bakkalları zincir marketlerle rekabet edebilir hâle getirecek torba teklif hazırlıklarını başlattı.

Yıllardır tartışılmasına rağmen bir türlü kanunlaştırılamayan Perakende Ticaretin Düzenlenmesi Hakkındaki Kanun Taslağı, acil talepleri karşılayacak şekilde birkaç maddelik torba teklif şeklinde Meclis’e sunulacak. Perakende ticaretle ilgili çerçeve kanun ise bütün paydaşlarla yapılacak değerlendirmelerden sonra gündeme getirilecek.

TESK Başkanı Bendevi Palandöken de geçtiğimiz günlerde, zincir marketlere ekmek ve sigara satılması yasağı getirilmesini talep etmişti. AK Parti’nin hazırladığı torba teklifle, özellikle zincir marketlerde satılamayacak ürünler belirlenecek.

AK Parti ekonomi kurmayları “Sektör temsilcileri öncelikle bu taleplerinin karşılanmasını istiyor. Artık esnaf, zincir marketlerle baş edemiyor. Rekabet edemiyorlar. Çünkü zincir marketler gidip tarladan ürünü alıyor; aracı yok, getirip rafta satıyor. Veya mesela bir süt fabrikası ile anlaşıyor. ‘Sadece bana üreteceksin’ diyor. Fiyatı belirliyor. Üretim sadece o market zinciri yapılıyor. Üretici de bir anlamda bunlara mahkûm oluyor. Küçük esnaf ise aracılardan alıyor. Nasıl rekabet edecek? Her sektör etkileniyor, zincir market elektronik eşya satıyor, karşı dükkânda aynı ürünleri satan esnaf etkileniyor. Bunlara izin verilmeyecek” dedi.

Hazırlanan torba teklifle, zincir marketlerin açılmasına ilişkin kriterler ile büyüklüklerine göre hangi ürünleri satamayacakları belirlenecek. 1.500 metrekareden büyük mağazalar hariç olmak üzere zincir gıda marketlerinde tütün ürünleri, mobilya, cep telefonu, elektronik eşya ve beyaz eşya satışı yasaklanacak. Züccaciye, tekstil ürünleri gibi mallara da marketlerin büyüklüklerine göre satış yasağı getirilecek.

Paylaşın