Kovid 19’un En Bulaşıcı Varyantı Omicron’un Belirtileri Neler?

Yeni tip koronavirüsün (Kovid 19) bugüne kadarki en bulaşıcı varyantı olduğunu belirtilen Omicron’a yakalananlar hastalığı çoğunlukla diğer varyantlardan daha kolay atlatsa da sayının artması sağlık birimlerinin üzerindeki baskıyı artırıyor.

Özellikle aşısız ve yüksek riskli kişiler için endişe devam ediyor. Peki Kovid 19 ve diğer solunum yolu enfeksiyonları arasındaki farkı nasıl bilebiliriz?

Omicron semptomları

King’s College London Epidemiyoloji bölümünden, ZOE Covid Araştırmaları Enstitüsü Başkanı Prof. Tim Spector BBC’ye, “Omicron’un, Delta varyantını hafif semptomlarla geçiren aşılanmış insanlarda gördüğümüz gibi geçtiğini düşünüyoruz” dedi.

Binlerce kişinin uygulamaya kaydettiği semptomların verilerini toplayan araştırmacılar Delta ve Omicron varyantlarının semptomlarını analiz ediyor.

Şimdiye kadar kaydedilen beş ortak semptom:

  • Burun akıntısı
  • Baş ağrısı
  • Yorgunluk (hafif ya da şiddetli)
  • Hapşırma
  • Boğaz ağrısı

Bu hafif semptomlar daha çok aşılanmış ya da başka şekilde bağışıklık kazanmış kişilerin verileriyle belirlendi.

Omicron’un aşılanmamış ya da düşük bağışıklığı olan kişiler üzerinde nasıl bir etki bırakacağını söylemek için henüz erken.

Prof. Spector, Omicron’u soğuk algınlığıyla çok benzer semptomlarla geçirenlerin Covid-19 olup olmadığını fark etmesinin zorlaştığını söylüyor.

Bu da Omicron’un hızla yayıldığı Londra gibi yerlerde, soğuk algınlığı şikayeti olan kişilerin aslında Covid-19 pozitif olma olasılığının yüksek olduğunu belirtiyor.

Eğer koronavirüs belirtileri gösterdiğinizi düşünüyorsanız, hafif semptomlar ya da asemptomatik bile olsanız, yapılması gereken en önemli şey bir an önce test olmak.

Son Covid-19 varyantlarında ateş, öksürük, koku ve tat kaybı belirtileri görülüyordu.

Ancak Prof. Spector enfeksiyonu geçiren son kişilerde bu “klasik” semptomların görülmediğini belirtiyor.

Hangi belirtiler endişe verici?

İngiltere’de Ulusal Sağlık Hizmetleri (NHS) aşağıdaki semptomlara dikkat edilmesini öneriyor:

  • Birden devamlı öksürük
  • Yüksek ateş
  • Koku ve tat kaybı

Ateş koronavirüsün kesin belirtisi mi?

37.,8 C’nin üzerindeki vücut sıcaklığı yüksek ateş belirtisi. Ateş, vücut Covid-19 dahil herhangi bir enfeksiyonla savaştığı zaman ortaya çıkıyor.

Vücut termometresi kullanmak çok önemli. Ancak eğer evinizde bu termometreden yoksa ateşinizin olup olmadığını göğüs veya sırtınızda sıcaklık hissedip hissetmediğinize bakarak anlayabilirsiniz.

Soğuk algınlığı genelde ateşe yol açmıyor. Bu nedenle eğer ateşiniz varsa test yaptırmanız tavsiye ediliyor.

Eğer öksürük varsa

Eğer soğuk algınlığınız varsa ya da gripseniz, muhtemelen öksüreceksiniz.

Grip ise genellikle birden ortaya çıkıp kas ağrısı, titreme, baş ağrısı, yorgunluk, boğaz ve burun akıntısı, öksürük gibi semptomlara yol açıyor.

Soğuk algınlığında çok daha hafif belirtiler var. Öksürükle beraber burun akıntısı, boğaz ağrısı, hapşırma görülüyor. Titreme, ateş, kas ve baş ağrısı az görülen semptomlar.

Koronavirüs görülen hastalarda ise öksürük sık ve bir saatten uzun sürebiliyor, bir gün içinde üç veya daha fazla öksürük nöbeti yaşanabiliyor.

Yeni ve devam eden öksürük belirtiniz varsa, test yaptırmanız öneriliyor.

Koku ve tat alma kaybı olursa ne yapmalıyız?

Bunlar ana Covid-19 belirtileri. Eğer koku ve tat kaybınız varsa hemen test yaptırmalısınız.

Sadece grip de olabilirsiniz ancak virüsün yayılmasını engellemek ve riski azaltmak için emin olmakta fayda var.

Hapşırma koronavirüs belirtisi mi?

Eğer aynı zamanda ateş, öksürük, tat ve koku kaybı gibi semptomlarınız yoksa, hapşırma klasik bir Covid-19 belirtisi değil.

Hapşırma enfeksiyonun yayılmasına yol açacağı için mendil kullanmak ve sonrasında elleri yıkamak gerek.

Burun akıntısı ve tıkanıklığı ne anlama gelir?

Bu, koronavirüsün ana belirtilerinden biri değil. Ancak bazı Covid-19 hastalarında burun tıkanıklığı ve akıntısı görülebiliyor.

ABD sağlık rehberi, burun akıntısı ve tıkanıklığının yanı sıra ishali de koronavirüs belirtileri arasında gösteriyor.

Güney Afrika’dan verilere bakıldığında, sindirim sorunlarının da Omicron belirtisi olabileceği görülüyor.

Ancak İngiltere’den Prof. Tim Spector, Omicron’un diğer varyantlarla benzer semptomların yanı sıra daha çok solunum yolu enfeksiyonuna yol açtığını belirtiyor.

Omicron yine de çok hasta hissettiriyor mu?

Omicron ile ilgili ön çalışmalar, bu varyantın öncekilerden daha hafif olduğunu gösteriyor.

Bu durum ana virüsün mutasyonu olmasıyla birlikte, aşılamalar ve doğal bağışıkla da açıklanabilir.

Yine de çok hızlı yayılması, özellikle yüksek riskli hastalar için sorunlara yol açıyor.

Koronavirüs taşıyan kişilerden bazıları çeşitli semptomlar gösterebilirken kimileri hastalığı asemptomatik geçirebiliyor.

Belirtiler genellikle koronavirüse maruz kaldıktan sonraki iki haftaya kadar ortaya çıkabiliyor ancak genellikle beşinci günde görülmeye başlıyor.

Nefes darlığı ise daha ciddi bir enfeksiyonun belirtisi olabilir.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Kamu İşçilerine Ek Ödeme Tarihi Belli Oldu

Devlet ve devlete bağlı müesseselerde çalışan işçilere, 2022 yılında verilecek ek ödemenin sürelerinin belirlenmesi hakkındaki karar, Resmi Gazete’de yayımlandı. 

Buna göre kamuda işçi statüsünde çalışanlara 2022 yılında yapılacak ek ödemenin ilk yarısı 28 Ocak’ta, diğer yarısı 29 Nisan’da ödenecek. Karara göre, maden işletmelerinin yer altı işlerinde çalışanlara ise ek ödemenin tamamının 23 Aralık’ta ödenmesi kararlaştırıldı.

Ek ödeme nedir?

Genel ve katma bütçeli kamu kurumları, sermayesinin yarısından fazlası devlete ait olan şirket ve kurumlar ve belediyelerde çalışan işçi statüsünde çalışan personele ücret sistemlerine bakılmaksızın her yıl için bir aylık tutarında devletçe verilen ikramiye ödeneği.

2018 yılında taşeron şirketlerden kamuya geçiş sonrası kamudaki işçi sayısı yaklaşık 700 bini bulmuştu. Belediye şirketlerine geçen ve sayıları yaklaşık 400 bin olduğu ifade edilen işçiler ise bağlı bulundukları belediyelerin toplu iş sözleşmesi oranları ile zam alıyorlar.

Kamudaki yaklaşık 700 bin işçi, 2021’in ikinci 6 ayında yüzde 5 zam almıştı. Bu işçilerin yüzde 20,47 oranında enflasyon farkı oluştu. Bu yılın ilk altı ayındaki yüzde 5 sözleşme zammı ile birlikte, kamu işçilerinin ücretlerindeki toplam artış yüzde 25,47 oldu.

Paylaşın

Kazakistan’da OHAL Sona Erdi

Kazakistan’da 5 Ocak’ta ülke çapında ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) 19 Ocak gece yarısından itibaren sona erdi. OHAL’in sona ermesiyle ülkede 23.00-7.00 saatleri arasında uygulanan sokağa çıkma yasağı ile sokaklardaki güvenlik tedbirleri kaldırıldı. Şehirlere giriş ve çıkış yeniden serbest oldu.

Cumhurbaşkanı Basın Sözcüsü Berik Uali, konuya ilişkin yaptığı açıklamada, “halkın birlik ve beraberliği, emniyet ve kolluk kuvvetlerinin canları pahasına hareketleri sayesinde Kazakistan genelinde düzen ve huzurun sağlandığını” duyurdu.

2 Ocak’ta Kazakistan’da hükümet LPG’ye uygulanan tavan fiyatları kaldırdı. Hükümetin bu hamlesiyle birlikte LPG fiyatları iki katına çıkarken halk da Pazar gününden itibaren ülkenin akaryakıt üreten bölgesi Mangistau başta olmak üzere birçok yerde sokağa çıktı.

Protestolar üzerine geri adım atan devlet, Mangistau eyaletinde fiyatları düşürme kararı aldı. Meydanda toplananlar hakkında cezai işlem uygulanmayacağı sözü de verildi.

Fakat ülkenin birçok noktasında insanlar protesto gösterilerine devam etti. Eylemciler bunun nedenini yolsuzluk, yüksek işsizlik ve refah seviyesinin düşüklüğü, ardı ardına gelen zamlar olarak açıkladı.

Halk eylemler boyunca Cumhurbaşkanı Tokayev’in ve tüm Nazarbayev yetkililerinin istifasını, 1993 Anayasasının restorasyonunu ve buna bağlı olarak parti, sendika kurma hakkının tanınmasını; siyasi mahkumların serbest bırakılmasını ve baskılara son verilmesini talep etti.

4 Ocak akşamı Almatı’da polis ile eylemciler arasındaki çatışmaların artması üzerine Cumhurbaşkanı Tokayev, Almatı ve Mangistau’da, 19 Ocak’a kadar OHAL ilan etti.

5 Ocak sabahı itibariyle Başbakan Askar Mamin başkanlığındaki hükümet istifa ederken Cumhurbaşkanlığından yapılan açıklamaya göre Başbakan Vekili görevini daha önce Başbakan Yardımcısı olan Alihan Smailov’un yürütmesi kararı alındı. Parlamento bu kararı onayladı.

5 Ocak’ta artarak ve ülkenin her yerine yayılarak devam eden protestolar üzerine Cumhurbaşkanı önce başkent Nur Sultan’da, ardından ülkenin tamamında OHAL ilan etti.

19 Ocak’a kadar devam edeceği açıklanan OHAL kapsamında saat 23.00’ten 07.00’ye kadar sokağa çıkma yasağı uygulanması kararı alındı.

OHAL’e karşın Almatı’da göstericiler belediye binası ve havalimanını uluslararası bastı. Çatışmaların şiddetlenmesi üzerine Cumhurbaşkanı Tokayev, rusya önderliğindeki CTSO’dan* “terör tehdidine karşı ülkesine yardım etmelerini” istedi. CSTO’nun “barış gücü” askerleri 6 Ocak’ta Kazakistan’a ulaştı. 7 Ocak’ta Tokayev, ülkenin tüm bölgelerinde “anayasal düzen”in sağlandığını açıkladı.

Protestolar devam ederken, sadece bazı bölgelerde etkili olan internet erişimi kesintisi tüm ülkeye yayılmıştı. 5 günün ardından 10 Ocak’ta internete erişim tekrar sağlandı. 19 milyon kişinin yaşadığı ülkede çıkan ayaklanmalar sırasında 164 kişi hayatını kaybetti, 10 bin kişi gözaltına alındı.

Paylaşın

AİHM, Türkiye’yi İki Davadan Mahkum Etti

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Elif Kaya’nın cezaevinde çıplak aramaya direnmesinden dolayı disiplin cezası alması ve “Hayata Dönüş” adlı operasyonda ölen mahkum ve tutuklular anısına şiirler ve marşlar söyleyip slogan atan mahkumları cezalandırmaktan Türkiye’yi suçlu buldu. 

Haber Merkezi / AİHM, 2000’de jandarma güçlerinin hapishanelere düzenlediği “Hayata Dönüş” adlı operasyonda ölen mahkum ve tutuklular anısına şiirler ve marşlar söyleyip slogan atan mahkumları cezalandırmaktan Türkiye’yi suçlu buldu.

Aralık 2016’da Edirne Cezaevi’nde iki mahkum diğer 26 mahkumla birlikte 2000’de gerçekleştirilen “Hayata Dönüş Operasyonu” kapsamında hayatını kaybeden tutukluları anmak için şiirler okumuş marşlar söylemişti.

Mahkum ve tutuklular, F tipi hücre sistemine ve tecrit uygulamasına geçilmesini protesto etmek için açlık grevine başlamıştı. Bu grevin sona erdirilmesi için jandarma kuvvetleri 19 Aralık 2000’de farklı hapishanelere operasyon düzenlemişti.

Bazı mahkumların kendisini ateşe vererek öldüğü olaylarda toplam 30 tutuklu ve iki jandarma hayatını kaybetmişti.

Ocak 2017’de cezaevi yönetimi, “sebepsiz yere şiir okuma, marş söyleme ve slogan atma eyleminin yasaları ihlal ettiğini ve disiplin cezasına sebebiyet verdiğini” açıklayarak iki tutukluya bir ay boyunca dış dünya ile iletişim yasağı getirmişti.

Bu kararın ardından AİHM’e başvuran iki tutuklu hakkındaki kararını salı günü açıklayan mahkeme, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 10. maddesiyle güvence altına alınan ifade özgürlüğü hakkının ihlal edildiğine hükmederek Türkiye’yi suçlu buldu.

12 bin 500 euro para cezası

AİHM, Gezi eylemlerinde tutuklanan öğrenci Elif Kaya’nın cezaevinde çıplak aramaya direnmesinden dolayı disiplin cezası almasını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 8. Maddesi’ne aykırı bularak Türkiye’yi 12 bin 500 euro para cezasına çarptırdı.

Kaya’ya uygulanan disiplin cezasının ailesini ziyaret etme hakkına “müdahale teşkil ettiğine” hükmeden AİHM, kanunla öngörülen müdahalenin meşru amacının, “kamu güvenliğini ve ceza infaz kurumlarında disiplini sağlamak” olduğu belirtildi.

AİHM’e göre Elif Kaya’ya verilen disiplin cezasını onayan AYM, “disiplin tedbirinin orantılı olup olmadığını” veya söz konusu müdahalenin hedeflediği amacı ve bu tür bir yaptırımın Kaya’nın cezaevinde tutulduğu süre boyunca özel hayatı üzerindeki etkisini “incelemedi”.

Dolayısıyla, başvuranın Sözleşme’nin 8. maddesi ile güvence altına alınan “özel ve aile hayatına saygı” hakkının ihlal edildiğine karar verdi.

Ne olmuştu?

24 Ekim 2017’de çıplak aramaya direndiği için kendisine verilen cezayı AİHM’e taşıyan Elif Kaya, Gezi olayları sırasında terör örgütü üyeliği iddiasıyla 23 Haziran 2013’te tutuklanmıştı.

Cezaevine kabulü sırasında çıplak aramaya direnen Kaya, cezaevi tarafından disiplin cezasına çarptırılarak bir aylık ziyaretçi yasağı almıştı.

Bu karara itiraz eden Kaya, 2013’te mahkemece reddedilmiş, 2017’de Anayasa Mahkemesi ‘kamera kaydı olmadığı’ gerekçesiyle Kaya’nın başvurusunu reddetmişti.

Elif Kaya, maruz kaldığı durumun AİHS’in “işkence, insanlık dışı veya onur kırıcı muamele yasağı”na aykırı olduğunu belirterek AİHM’e başvurmuştu.

Paylaşın

Sekiz Partiden ‘Üçüncü İttifak’ Görüşmesi: Ortak Açıklama

Sol siyasi partiler HDP’nin çağrısıyla Ankara’da bir araya geldi. Saat 14.00’te başlayan toplantının yeri basınla paylaşılmadı. Toplantıya HDP adına Eş Genel Başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar katılırken diğer partilerden 2-3 kişiden oluşan temsilcilerin yer aldığı öğrenildi.

Haber Merkezi / HDP yetkilileri toplantıya genel başkan düzeyinde katılım yapıldığına dikkat çekerek bu temsiliyetin yapılan çağrıya verilen önemin göstergesi olduğuna dikkat çekti.

HDP geçtiğimiz hafta EMEP, TKP, TİP, TÖP, SMF, Halkevleri, EHP ve SOL Parti’ye çağrı yapmıştı. SOL Parti dışında diğer parti ve oluşumların genel başkan ve MYK üyesi düzeyinde katılım gösterdiği öğrenildi.

Ortak açıklama

Toplantının bitiminde yazılı bir açıklama yapıldı:

Türkiye’nin içinde bulunduğu toplumsal, siyasal ve ekonomik sorunlar çığ gibi büyümektedir. İktidarın sömürü, talan ve ayrımcılık politikaları, toplumun ezilen bütün kesimlerinin her türlü insani haklarının ellerinden alınmasına, yoksullaşmaya neden olmakta ve doğanın talan edilmesine yol açmaktadır.

Bu gidişattan çıkmak için umudu büyütecek, topluma güven verecek güçlü bir birliği kurabilir, mevcut baskı rejiminin önünü kesebilir, demokratik değişim ve dönüşümün önünü açabiliriz. Bu nedenle Türkiye’nin demokratik, sol, sosyalist ve devrimci güçlerin geniş bir mücadele ortaklığı sağlaması gerektiğine inanıyoruz.

Bu çerçevede, HDP’nin yapmış olduğu çağrıyla 18 Ocak 2022 tarihinde aşağıda imzası bulunan siyasal yapılar olarak bir araya geldik. Bu toplantıda aldığımız kararları kamuoyuyla paylaşıyoruz:

Ortak mücadeleyi sürdürmeyi, bu mücadele zeminlerini çoğaltmayı ve güçlendirmeyi,

Ortak mücadele konularını belirlemek, bunları hayata geçirmeye yönelik içerik, yöntem ve takvimi oluşturmak için düzenli görüşmelere devam etmeyi,

Mevcut katılımla kendini sınırlamayan, ortak mücadelenin Türkiye’nin bütün demokratik, sol, sosyalist ve devrimci güçlerini kapsayacak şekilde genişletilmesini hedeflemeyi karar altına aldık.

Türkiye’nin bütün ezilenleri, ötekileştirilenleri, mağdurları, emekçileri, kadınları, gençleri ve ekoloji mücadelesi verenleri ile en geniş demokrasi, eşit yurttaşlık ve mücadele ortaklığını kurmanın yol ve yöntemlerini konuşmaya devam edeceğiz. Demokratik, sol, sosyalist ve devrimci güçler olarak üzerimize düşen toplumsal sorumluluğu yerine getirmeye kararlıyız.

Dayanışma, mücadele ve umutla…

EMEP
EHP
Halkevleri
HDP
SMF
TİP
TÖP
TKP

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Günlük Vaka Sayısı 70 Bin Sınırında

Kovid 19’da son 24 saatte 69 bin 658 yeni vaka tespit edilirken, 157 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Aşı için ayrılacak zaman işinizi aksatmaz ama hastalığa aşısız yakalanırsanız bütün düzeniniz aksayabilir. Randevunuza sadık olun.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 418 bin 253 test yapılırken, 69 bin 658 yeni vaka tespit edildi. 157 kişi hayatını kaybederken, 77 bin 612 kişi sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan uyarı

Güncel verilerle ilgili değerlendirmesini sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı; Birçok bölgede, kış şartları sebebiyle sağlık kurumlarına ulaşma imkânı olmayan vatandaşlarımız ekiplerimizi davet ediyor ve köylerine, kapılarına kadar giderek aşılarını yapıyoruz. Sağlık kurumlarına kolayca ulaşma ve aşı yaptırma imkânı olanlar lütfen aşılarını ertelemesin.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Koronavirüs Bilim Kurulu toplantısıyla ilgili açıklamada bulundu. Türkiye’de son bir haftada görülen vakaların yaşlara göre dağılımını paylaşan Bakan Koca, şunları belirtti:

“Hatırlatma dozu aşılarının uygulanmasında hassasiyet gösterilmesinin omicron varyantına karşı önemli bir tedbir olduğu unutulmamalıdır.

Bilim Kurulumuz bugün salgının seyri, alınması gereken tedbirler ve aşı programımız gündemi ile toplanmıştır.

Bilim Kurulumuz omicron varyantına bağlı olarak vaka sayılarındaki artışları değerlendirmiştir. Vakaların yaş dağılımı ve iller bazında vakaların seyri incelenmiştir.

Günlük vaka sayılarının halen yarısı İstanbul kaynaklıdır.

Ülkemizde son bir haftada görülen vakaların %13’ü 12-19 yaş aralığında, %34’ü 20-34 yaş aralığında, %29’u 35-49 yaş aralığında, %16’sı 50-64 yaş aralığında ve %8’i 65 yaş üzerindedir. Aktif vakaların %1.45’i hastaneye yatmış, binde 3’ü yoğun bakıma girmiş ve onbinde 1’i entübe edilmiştir. Ancak 65 yaş üzeri aktif vakaların ise %10.11’i hastaneye yatmış, %3.11’i yoğun bakıma girmiş ve %0.99’u entübe edilmiştir.

Salgının başından bu yana halen en riskli grubumuz 65 yaş üzeri büyüklerimizdir. Bilim kurulumuz, aşı programının etkin şekilde sürdürülmesi ve teşvik edici tedbirlerin alınmasını şiddetle önermektedir. Küresel salgının ulaştığı nokta ve hastalığın yayılma hızı dikkate alındığında maske kullanımı, sosyal mesafeye ve hijyen kurallarına dikkat edilmesinin önemi daha çok artmıştır.

Hastalığa teşhis konması için altın standart olan PCR testlerinin ulaşım kolaylığının sürdürülebilir şekilde devam etmesi önerilmektedir. Bilim Kurulumuzun görüşleri de dikkate alınarak Bakanlığımız aşağıda maddeler halinde alınan tedbir ve prensip kararları alınmıştır.

1. Aşı olmuş vatandaşlarımızın karantinaya alınmaması kararının uygulanmasına devam edilecektir.

2. Omicron varyantının hastaneye yatışlara etkisinin önceki varyantlar ile kıyaslandığında önemli ölçüde daha az gerçekleştiği güncel verilerle de teyit edilmiştir. Ancak vaka sayılarının artışının çok yüksek olması durumunda oran düşük olsa da sınırsız olmayan sağlık kapasitesini zorlayabilecektir. Bu ihtimali dikkate alarak tedbirlerin uygulanmasında azami hassasiyet gösterilmelidir. Sorumlu her vatandaşımız tedbirlere uyarak üzerine düşeni yapmalıdır.

3. Alınan tedbirlerin ve kaldırılan kısıtlamaların etkisinin ölçülmesine yönelik pilot çalışmalar ile planlı taramalar yapılmasına karar verilmiştir. Buna göre hastalığın bulaşma alanlarında yaşanan riskler varsa özel tedbirler alınmasına karar verilmiştir.

4. Hatırlatma dozu aşılarının uygulanmasında hassasiyet gösterilmesinin omicron varyantına karşı önemli bir tedbir olduğu unutulmamalıdır.

5. Vakalar, hastaneye yatanların yaş grupları dikkate alınarak değerlendirildiğinde 65 yaş üzeri büyüklerimizin risk altında olduğunu göstermektedir. 65 yaş üzeri büyüklerimizi korumak için azami hassasiyet gösterilmelidir. 65 yaş üzeri vatandaşlarımızın hatırlatma dozunun uygulanması son derece önemlidir.

6. Omicron varyantının yayılma hızının yüksekliği dikkate alınarak maske kullanımında ısrar edilmelidir. Maske en pratik ve etkili korunma yöntemidir.”

Paylaşın

Dünya, Yüzyılın Sonunda 4 Derece Daha Isınabilir

Birleşik Krallık’taki Exeter Üniversitesi ve Met Office’ten araştırmacılar dünya çapındaki politikaları analiz etti ve Paris Anlaşması’nın, “mevcut yörüngeyle”, küresel ısınmayı 1,5 derecede sınırlama amacının ulaşılmaz olduğunu ortaya koydu.

Araştırmayı yöneten Profesör Richard Betts, Glasgow’daki 26. BM İklim Değişikliği Konferansı’nda (COP26) yapılan anlaşmaların, ısınmanın 4 dereceye ulaşma “ihtimalini azalttığını” ancak bunun bir olasılık olarak değerlendirilmesini tavsiye etti:

Şu anda dünya çapında uygulanan politikalarla tutarlı projeksiyonlar, sera gazı emisyonlarının oranına ve iklim sisteminin bu emisyonlara tepkisine bağlı olarak bu yüzyılın sonuna kadar yaklaşık 2 ile 5 derece arasında bir ısınma anlamına geliyor. Bu, hava düzenlerinde ve aşırı uçlarda değişimler yaratırken, insanlar ve biyolojik çeşitlilik için riskleri daha da arttıracak ve daha yüksek ısınma daha büyük risklere yol açacaktır.

Küresel emisyonlar hızla net sıfıra veya net negatife düşürülürse, ısınmayı daha düşük seviyelerde sınırlamak hâlâ mümkün olabilir. Ancak küresel ısınma başarılı bir şekilde 1,5 ile 2 derece arasında sınırlandırılsa bile, hava durumu modelleri son on yıllardakilerden farklı olacak ve deniz seviyeleri bir dereceye kadar yükselmeye devam edecek.

Birleşik Krallık değerlendirmesi

Hükümetin, Birleşik Krallık İklim Değişikliği Risk Değerlendirmesi üçüncü raporunda, iklim değişikliğinin, halihazırda İngiltere’nin doğal çevresi, altyapısı, insan sağlığı, toplulukları ve işletmeleri için önemli riskler taşıdığı sonuçları yer alıyor. İngiltere ayrıca güvenlik, göç ve tedarik zincirleriyle ilgili endişelerle yüzleşiyor.

İklim Haber’de yer alan rapora göre, ısınma 2 dereceye ulaşırsa, hatta bu artış 4 derece olursa, mevcut risklerin de tümü artacak.

Birleşik Krallık’ta ısınmaya bağlı ölümlerin sayısının, şu anda, yılda 2 bin vakadan 2050’lerde 7 bin 200’e ve 2080’lerde 12 bin 800’e çıkması bekleniyor. Rapor, İngiltere’yi bu etkilere hazırlanmak için daha fazla önlem almaya çağırıyor. Prof. Betts şunları söylüyor:

“COP26, amaçlarının gerisinde kaldı ve küresel ısınmayı düşük seviyelerle sınırlayabilmemiz daha az mümkün hale geliyor. Paris Anlaşması’nın 1.5 derece hedefi ulaşılamaz duruma geliyor. Zaten neden olduğumuz iklim değişikliklerine daha iyi hazırlanmamız gerekiyor.”

Analizler birbirini doğruluyor

COP26’nın temel amacı küresel sıcaklık artışını bizi iklim değişikliğinin en kötü etkilerinden korumak için 1,5 derece ile sınırlamaktı.

İklim Faaliyet Takibi (CAT), 10 Kasım’da yayımladığı bir analizde, COP26’da verilen taahhütlere karşın, dünyanın küresel sıcaklık artışını kısıtlama hedefine yaklaşılamadığını açıkladı.

Analizde, dünyanın küresel sıcaklıklarda hedeflenen 1.5 derecelik artışın çok ötesinde, 2.4 derecelik artışa doğru gitti hesaplandı.

COP26’nın hemen öncesinde, 27 Ekim’de yayımlanan Birleşmiş Milletler Çevre Programı (UNEP) Küresel Emisyon Raporu ise gezegenin 2,7 derece ısınmaya doğru gittiğini, Uluslararası Enerji Ajansı da (IEA) dünya 1.5 derece sınırında kalacaksa, tüm yeni fosil yakıt geliştirmelerinin bu yıldan itibaren durdurulması gerektiğini söylemişti.

IEA, daha sonra COP26’da verilen vaatlerdeki rakamları karşılaştırdı ve tüm taahhütler yerine getirilirse dünyanın küresel sıcaklıklarda 1,8 derecelik bir artışa devam edeceğini hesapladı.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan Faiz Çıkışı: Tam Bir Aldatmaca

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, bankalara verilecek para için Merkez Bankası faizinin düşürüldüğünü belirtti ve “Peki bankaların faizi düştü mü? Hayır. Tam bir aldatmaca” dedi.

Haber Merkezi / Konuya ilişkin açıklamasının devamında “Merkez Bankası’nda faizler düşünce tüm bankalarda faiz düştü sanmayın” diyen CHP lideri “Tam bir aldatmaca. Devlet iç borçlanma tahvili yüzde 17’den yüzde 24’e çıktı. Hani nas vardı, hani faiz haramdı?” ifadelerini kullandı.

Osman Kavala davasına da değinen Kılıçdaroğlu, “Osman Kavala AİHM kararına rağmen 1541 gündür hapiste. Onun hapiste olması, onun kişisel sorunu değildir, Türkiye’nin sorunudur” dedi.

Kılıçdaroğlu “Adaleti dağıtmak için kurumlar oluşturmuşuz, mahkemelerimiz var, uluslararası hukuku Anayasamıza koymuşuz. Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmadığını, adaletin olmadığını biliyoruz. Osman Kavala 1541 gündür hapiste. Onun hapiste olması onun sorunu değil, bu Türkiye’nin en temel adalet sorunudur” diye konuştu.

“Genç bir avukata yetki verilerek, bütün rantiyeciler, vurguncular, rüşvetçilerin kendileriyle ilgili çıkan tüm haberleri çıkartmak istediklerini” iddia eden CHP lideri “Gerekirse bu avukatın adını da açıklayacağım. Biz kul hakkı yiyenin hesabını sormazsan niye iktidar oluyoruz?” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, bir haftalık aranın ardından partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:

“Osman Kavala’nın haksız yere uzun süre hapiste tutulması en büyük adaletsizlik. Osman Kavala AİHM kararına rağmen 1540 gündür hapiste. Adaletsizlik sorununu çözmek Millet İttifakı’na nasip olacak.

Bir gerçeğe adalet camiasının dikkatini çekmek isterim, özellikle İstanbul’daki adalet camiasının dikkatini çekmek isterim. Genç bir avukata yetki veriliyor. Bütün rantiyeciler, vurguncular, rüşvetçiler, yolsuzluk yapanlar, 17-25 Aralık olayları…

Kendileriyle ilgili çıkan bütün olumsuz haberleri sosyal medyadan çıkarmak istiyorlar mahkeme kararlarıyla… Bu konuda genç bir avukata yetki verildi, hakimler uyarıldı. “Bunun açtığı davaları kabul edeceksiniz” denildiğini biliyorum. Gerekirse, iş büyürse o avukatın ismini açıklarım.

“İktidarı kaybetmeden yolsuzluk dosyalarını nasıl yok ederiz” diye düşünüyorlar. Feriştahı gelse yok edemezsiniz.

Biz kul hakkının hesabını sormazsak niye iktidar oluyoruz. Kul hakkını, garip gurebanın hakkını hukuku savunmayacaksak, sormayacaksak biz niye iktidar olacağız.

Anayasa’ya göre herkes sosyal güvenlik hakkına sahiptir. Çiftçi de Bağ-kur primini ödemek zorunda. Ancak son bir yılda Bağ-kur primlerine yüzde 45 zam yapıldı. Sadece son bir ayda 30 bin çiftçi ödeyemediği için sistemden çıktı.

“Tam bir aldatmaca”

Deneme sınama yöntemiyle devleti yönetmeye kalktılar. Bankalara verilecek para için Merkez Bankası faizini düşürdüler. Peki bankaların faizi düştü mü? Hayır. Tam bir aldatmaca.

Merkez Bankası’nda faizler düşünce tüm bankalarda faiz düştü sanmayın. Tam bir aldatmaca. Devlet iç borçlanma tahvili yüzde 17’den yüzde 24’e çıktı. Hani nas vardı, hani faiz haramdı?

Bir AK Partili milletvekilinin yaptığı toplantıda, yine AK Partili bir çiftçinin çıkıp ‘açım aç’ demesi… Normalde AK Partili milletvekilinin ‘nedir kardeşim derdin’ demesi lazım gerçekle yüzleşmesi lazım. Ama tek yaptıkları o çiftçiyi salondan atmak.

Paylaşın

Buldan: 2023’te Önce İktidarınız, Arkasından Enflasyon Düşecek

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, “Maliye Bakanları çıkmış ‘Bekleyin enflasyon 2023 Haziran’ında tek haneye inecek’ diyor.  Vallahi bu bakan, olacakları şimdiden çok iyi görüyor. Aslında iyi bir bakan doğruyu söylüyor. Evet, olur da seçimler o tarihe kalırsa 2023 Haziran’ından önce sizin iktidarınız düşecek, arkasından enflasyon düşecek. Sizin gördüğünüz budur. Önce AKP, sandıkta tek haneye inecek! Ardından da enflasyon tek haneye düşecek.” dedi.

Haber Merkezi / Ekonomideki gidişatı değerlendiren ve iktidarın politikalarını eleştiren Buldan, tüketici kredilerinde yaşanan faiz artışlarına dikkat çekerek,AKP temsilcilerinden gelen “Doların köpüğünü aldık” sözlerine tepki gösterdi. Buldan, “Gelmiş geçmiş en büyük faizci iktidar AKP-MHP iktidarıdır, yalanları bile yüksek faizli” ifadelerini kullandı. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ‘İmralı’ açıklamalarını değerlendiren Buldan, “Mutlak tecriti uygulamaya devam edenlerin diğer taraftan İmralı’dan söz etmelerini samimi bulmadığımızı ifade etmek isteriz” dedi. Erdoğan, Edirne Cezaevi’ndeki HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş’ın İmralı Cezaevi’ndeki PKK lideri Abdullah Öcalan’a ‘hesap vereceğini’ söylemişti.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin haftalık Meclis grup toplansında yaptığı konuşmada gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Buldan, şunları söyledi:

Yarın 19 Ocak, yani Sevgili Hrant Dink’in katledilişinin 15’inci yıl dönümü. Sevgili Ahparig’i saygıyla, sevgiyle ve büyük özlemle anıyorum. Evet, Hrant’sız 15 yıl geçti ama umut dolu o kocaman gülüşünü unutmadık, cesaretini yüreğimize yazdık. Bize emanet ettiği barışı ve yarım kalan özgür ülke düşünü asla unutmadık. Tabii ki katilini de onunla resim çekenleri de onların arkasındaki karanlığı da unutmadık, unutmayacağız. Cinayete giden süreçte rol oynayan üst düzey kamu görevlileri ve rütbeliler hakkında bugüne değin tek bir işlem yapılmadı, tek bir dava açılmadı. Cinayetin arka planı aydınlatılmadı. Sorumlular, cezasızlık zırhıyla korundu, kollandı. Hrant Dink cinayeti, merkezinde devlet görevlilerinin planlayıcı ve yönlendirici olarak yer aldığı bir cinayettir.

Hrant’ı katleden bu mekanizmayı çok iyi tanıyoruz. Roboski’den tanıyoruz. Diyarbakır, Suruç, Ankara ve İzmir katliamlarından tanıyoruz. Bu mekanizmanın sahipleri; işlenen cinayet ve katliamlar unutulur, yanlarına kâr kalır sanmasın. Bu hakikatler elbette gerçek adalet önünde bir bir açığa çıkacaktır, çıkarılacaktır. Halklarımızın büyük hafızası asla unutmaz,unutturmaz!

Apharig, düşlediğin o özgür ülkeyi, barış ülkesini bu topraklarda mutlaka gerçeğe dönüştüreceğimizi bir kez daha söylüyoruz. Barışa kurşun sıkılan değil kucak açılan, düşlerin ve gülüşlerin yarım kaldığı değil gerçeğe dönüştüğü, nefretin değil sevginin kazandığı güzel bir ülkeyi ve yeni yaşamı birlikte var edeceğiz. Bir kez daha sevgi ve saygıyla anıyorum.

“İktidar, halkın geçinemiyoruz isyanına kulaklarını tıkadı”

Ekonomi ve geçim derdi can yakıcı bir sorun olarak halkın en temel gündemi olmaya devam ediyor. Çarşıda, pazarda, sokakta, işyerlerinde, marketlerde “geçinemiyoruz” seslerinin yükseldiği, iktidara yönelik öfke ve itirazın giderek büyüdüğü önemli ve sıkıntılı günlerden geçiyoruz. Tabii bu seslere iktidarın kulaklarının kapalı olduğunun da biliyoruz. “64 yaşındayım pazarcılık yapıyorum, benim hakkım değil mi evde oturmak?” diyen bir kadının isyanını da “Cebimde 4 lira param var, okulda yemek yiyemiyorum” diyen bir çocuğun çığlığını da market kasalarında fiyatlara karşı yükselen itirazı da bu iktidar duymuyor, görmüyor, görmezden geliyor. Ama biz duyuyor ve görüyoruz.

HDP, emekçi yoksul halkın sesidir, sözüdür. Bu kürsüden ekonomi gerçeklerini, yolsuzlukları, hırsızlıkları bir bir anlatmaya devam edeceğiz. Hafta sonu AKP’nin bir grup başkanvekili teşkilat toplantısında bol bol hamaset yaparken, AK Partili bir vatandaş “Geçin bunları” direyerek itiraz etti Grup Başkanvekilinin söylediklerine. “Esas mevzumuz işsizlik, açız biz” dedi. Tabii bu vatandaşı apar topar salondan çıkarttılar. Çünkü yarattıkları açlık tablosuyla yüzleşmek istemediklerini ve kaçmak istediklerini biliyoruz. Ürettikleri yalan siyasetinin halkta bir karşılığının olmadığını, hikâyelerinin bittiğini görmek istemiyorlar ama daha fazla kaçamayacaklar. Gittikleri her yerde bu gerçeklerle yüzleşecekler. Her yerde halkın “artık düşün yakamızdan” tavrıyla karşılaşmaya devam edecekle.

“İktidarın hamasetine karşı hesap sormanın tam zamanıdır”

Buradan tüm yurttaşlarımıza sesleniyorum: AKP-MHP iktidarının hamasetine karşı çarşıda, pazarda, sokakta, meydanlarda, marketlerde, her yerde “geçin bu yalanları” demenin tam da zamanıdır. Hesap sormanın tam da zamanıdır.

Halka yaşattıkları yetmezmiş gibi her gün çıkıp ekonomiyle ilgili güllük gülistanlık tablo çizmeye devam ediyorlar. Herkesi A Haber izleyicisi sanıyorlar. AKP Genel Başkanı biliyorsunuz “Faiz sebep, enflasyon neticedir” diyerek olmayan bir bağ icat etmişti. Bunu söylediği zaman faiz yüzde 16’ydı. Aynı dönem enflasyon ise yüzde 21’di. Aradan sadece bir ay geçti; faiz 14’e düşürüldü ama enflasyon yüzde 36’yı geçti. Bu iktidar her şeyde tekçidir ama enflasyonları çift hanedir. Böyle giderse 3 haneye de ulaşacaklar. Şu gerçeği de söyleyelim; vatandaş açısından faiz hiçbir zaman düşmedi. Düştü diyenler de yalan konuşuyorlar. Bir vatandaş bugün bankaya gittiğinde ihtiyaç kredisi almak için en az yüzde 31 faiz ödemek zorundadır. Dükkânını açmak için kredi çekecek bir esnaf yüzde 25, taşıt almak isteyen bir yurttaş yüzde 29 faiz ödemek zorundadır. Hani faiz düşmüştü? Her gün TV kanallarında bol bol yalan söyleyerek faizin düştüğünü söyleyenlere bu gerçeği hatırlatıyoruz!

“2023’te önce AKP-MHP iktidarı, sonra da enflasyon düşecek”

Buraya yazıyorum; gelmiş geçmiş en büyük faizci iktidar, AKP-MHP iktidarıdır! Bunların yalanları dahi yüksek faizlidir. Düşmüyor bir türlü! Maliye Bakanları çıkmış “Bekleyin, enflasyon 2023 Haziran’ında tek haneye inecek” diyor. Vallahi bu bakan, olacakları şimdiden çok iyi görüyor. Aslında iyi bir bakan, doğruyu söylüyor. Evet, olur da seçimler o tarihe kalırsa, 2023 Haziran’ında önce sizin iktidarınız düşecek, arkasından enflasyon düşecek. Sizin gördüğünüz budur. Önce AKP sandıkta tek haneye inecek, ardından da enflasyon tek haneye düşecektir. Bunların bir başka yalanları daha var. AKP Genel Başkanı durmadan “dolardaki köpüğü aldık” diyor. Bu da köpüklü yalandır! Siz asıl dolardaki kaymağı aldınız, ne köpüğü! Siz doların üzerindeki kaymağı aldınız, yediniz. Yandaşlarınıza 20 Aralık’ta en büyük vurgunu yaptırdınız. Bunu Türkiye halkları çok iyi biliyor.

Bunlarda ne utanma var ne de yüzleri kızarıyor. Bugün ekranlardaki dolar 13,50’lerdedir. Akaryakıtta, market fiyatlarında gerçek dolar 18-20 liradır. Bakın, doların 18 liraya ulaştığı 20 Aralık öncesinde 12 kg’lık mutfak tüpü 212 liraydı. Dolar bugünlerde 13,50’lerde. Aynı tüpün fiyatı daha da arttı ve 244 lira oldu. Dolar 18,50 iken bir aracın yakıt deposu 650 TL’ye doluyordu, şimdi dolar 13,50  iken aynı depo 900 TL’yi geçiyor. Siz neyi düşürdünüz Allah aşkına ya! Buradan iktidara soruyoruz düşürdüğünüz şey ne? Bu kadar fiyat artışının olduğu bir dönemde sizin neyi düşürdüğünüzü, neyin köpüğünü aldığınızı merak ediyoruz. Artan konut ve kira fiyatlarıyla bu ülke insanını kendi ülkesinde neredeyse mülteci durumuna getirdiniz. İnsanlar kiralarını ödeyemezken, öğrenciler harçlarını ödeyemezken İsraf Saray’ının harcamaları ise hiç hız kesmeden devam ediyor.

“Saray sebeptir, ülkedeki açlık ve sefalet sonuçtur!”

2022 yılı yatırım programına göre; Ankara, Muğla ve Bitlis’teki yazlık, kışlık sarayların bakım onarımı ve donanımı adı altında 470 milyon lira yani eski parayla 470 trilyon lira para harcayacaklar. Tüm saraylarının bugüne değin toplam harcaması böylece 4,5 milyar yani 4,5 katrilyonu bulmuş olacak. Saray, Türkiye’nin kaynaklarını yutan büyük bir kara deliktir aslında! Yeterli öğrenci yurdu yapılmamasının nedeni bu kara deliktir. Esnafın, çiftçinin, üreticinin iflas etmesinin; hacizle tarlasına, traktörüne el konulmasının nedeni elbette ki bu kara deliktir. Emeklinin 2500 lira sefalet maaşına mahkûm edilmesinin sebebi elbette ki bu kara deliktir. İşte beka dedikleri aslında tam da budur! Kara deliğin bekasını korumaya çalıştıklarını hepimiz biliyoruz. Bir kez daha söylüyorum: Yutan Saray sebeptir; ülkedeki yoksulluk, açlık ve sefalet sonuçtur!

“Elektrik fatura bedelinin bir bölümü ÖSO’ya aktarılıyor”

Dolar lobisinden, faiz lobisinden, vergi lobisinden beslenen iktidarın yaslandığı bir başka kaynak biliyorsunuz ki yüksek zamlardır. Kovid pandemisi gibi halkı resmen zam pandemisine maruz bıraktılar. Bu iktidar bunu da bu dönemde yaptı. Hanelere tarihin en yüksek elektrik faturaları gelmeye başladı. En düşük fatura 500 lira. Bir köyde, bir kentte nereye gidip ne kadar aylık elektrik faturası geliyor diye sorsanız gelen elektrik faturası 500 TL’den aşağı olmaz. Haneler, adeta sanayi gibi fatura ödemek zorunda bırakıldı bu dönemde. Bakın bu fatura bedelleri nereye gidiyor, tek tek sıralayayım: Faturadaki bedelin bir kısmı ile İdlib’teki ÖSO çetelerinin elektrik masrafları karşılanıyor, maaşları ödeniyor. Faturalardan TRT katkı payı kaldırılmıştı ama ÖSO payını eklediler. İdlib’in elektriği çok ucuz bir fiyatla Türkiye’den sağlanıyor. Fatura bedelinin bir diğer kısmı ile İsraf Sarayının maskeli baloları, şatafatları karşılanıyor. Saraylarının ışık bedeli karşılanıyor. Bitmedi. Fatura bedelinin bir bölümüyle yandaşlara dağıtılan ihalelerin garanti bedeli ödeniyor.

Tüm bunlardan sonra geriye kalan küçük bir miktar ise yurttaşın kullandığı elektriğin bedelidir. Tarihte böyle bir dolandırıcılık, tarihte böyle bir hırsızlık ne görüldü ne görülecek! Elektrik hattını soygun hattına çeviren bu iktidardır. Aynı dolandırıcılığı doğalgazda da yapmaya devam ediyorlar. “Hayaldi, gerçek oldu” diyen iktidar, insanları sobalı günlere geri götürdü. Artık soba almak, soba ile ısınmak da cep yakıyor. Bugün ortalama bir soba 1.300 TL’dir. Sobayı kullanmak için 1 ton odun alsan 1.500 TL, bir ton kömür alsan 3.000 TL ödüyorsun. 4.250 TL asgari ücretli çalışanlar, 2500 TL emekli maaşı alan insanlar nasıl ısınsın, faturalarını nasıl ödesin, karnını nasıl doyursun? Çocuğunu okula nasıl göndersin? Bu soruları iktidara soruyoruz.

“İktidarın ekonomisi suç ve rant ekonomisidir”

Kul hakkının yendiği; hukuksuzluğun, haksızlığın, dolandırıcılığın iktidar için bu kadar kolay yapılabildiği ekonominin adı Suç ve Rant Ekonomisidir. Bu suç ekonomisinin her aşamasında en çok sömürülen kesim ise kadınlardır. Salgın hastalık koşullarında işsiz kalıp aç yatanlar, faturasını ödeyemeyenler, bakkala borç ekmek dahi yazdıramadıkları bir dünyanın içinde olanlar, emeklilik hakları hiç olmayanlar… Onlar hep içimizde. Verdikleri emeğin karşılığını alamayıp bir de kötü muamele görenler, kendisine eşya gibi davranılanlar, köleliğin günümüz versiyonu ev emekçisi kadınlardan bahsediyorum.

İş gücünün önemli bir parçası olan kadınlar, aç kalmamak, çocuklarına sıcak bir tas çorba verebilmek uğruna en güvencesiz koşullarda çalışıyorlar, buna mecbur bırakılıyorlar. Ev emekçisi kadınların ortalama bir günlük çalışma ücreti 150-200 TL arasında değişiyor. Tabii her gün iş bulma imkânları da yok. Kadınlar iş bulmakta zorlanıyor ve çalışamayan milyonlarca kadın var. Bu ücretin 10 ile 20 TL arası zaten yol parasıdır. Yemek yeseler bu paradan geriye hiçbir şey kalmayacak. O yüzden açlığa katlanıyorlar. Ev hizmetlerinde aylık düzenli çalışabilen kadınların maaşı ise en fazla 2000 TL ile 3000 TL arasındadır ve bunlar da sigortasız olan kadınlardır. Söyleyin bana bu para ile kadınlar kira mı verecek, çocuk mu okutacak? Fatura mı ödeyecek, yoksa sadece hayatta kalmayı mı başaracak?

“Erdoğan ve Bahçeli gitmeden ekonomi düzelmez, ülke refaha kavuşmaz “

AKP Genel Başkanı muhalefetteyken dönemin iktidarına aynen şöyle soruyordu: “Evin kirasını kim ödeyecek? Elektrik parasını kim ödeyecek? Su parasını kim ödeyecek? Çocukların okul masrafını kim karşılayacak? Soruyorum sizlere.” Şimdi bu soruları biz de kadınlar adına iktidardaki Erdoğan’a soruyoruz: “Evin kirasını kim ödeyecek? Elektrik ve su faturasını kim ödeyecek? Çocukların okul masrafını kim karşılayacak? Buradan bize cevap verin”. Ne cevap verecek vicdanları yüzleri var. Yüzsüzlük de vicdansızlık da bunlarda. Hatırlarsınız, küçük ortakları da muhalefetteyken “Nobel ödüllü on iktisatçı getirseler, Erdoğan gitmeden ekonomideki sorunlar çözülemez” demişti. Zamanında doğruyu söylemiş ama sonra kendisi de pusulayı şaşırdı! Şimdi Erdoğan’ın yanlışlarının arkasına takılmış. Biz de diyoruz ki; AKP-MHP, Erdoğan ve Bahçeli gitmeden ekonomik sorunlar çözülmez, bu ülke huzura ve refaha kavuşmaz. Bunlar gitmeden kara delik kapanmaz, talan düzeni bitmez. Bu kesindir. İnşallah ilk seçimde bu ikisini de göndereceğiz. O zaman bu ülke huzura da refaha da kavuşacak.

Kendisi çökerken, halkı da çökertmek isteyen bir iktidarın varlığı gerçekten korkunçtur. Bakın, son 10 günde bu ülkede neler yaşandı, insanlar nasıl bir çöküşün eşiğine getirildi. Birkaç örnekle bunu açıklamak istiyorum. Enes Kara. Daha 20 yaşında bir tıp öğrencisiydi. Kaldığı tarikat yurdunda baskı ve dayatmalar nedeniyle yaşamdan koptu. Enes’i yaşamdan koparan düzen, sosyal devlet olmanın gereği olan öğrencilerin barınma ihtiyacını karşılamayan düzendir. Yaşamları karartan düzen, AKP’nin Ensar düzenidir, TÜRGEV ve TÜGVA düzenidir.

“Bir başka örnek Dilara Yıldız”

Genç bir kadın avukat. Bir erkek tarafından katledildi. Yargıtay Başkanının “Sadece Türkiye’de kadın cinayetleri işleniyormuş gibi bir algı yaratılıyor” sözünün üzerinden 3-4 gün geçtikten sonra Dilara Yıldız katledildi. Dilara’nın asıl faili, her defasında erkek failin sırtını sıvazlayan kadın düşmanı erkek yargı ve iktidar düzenidir. İstanbul Sözleşmesinden çekilen iktidar zihniyeti bu cinayetin bizzat ortağıdır.

Daha 28 yaşındaydı. Pandemi döneminde aldığı borçları ödeyemediği için Eskişehir’de canına kıydı. Pehlivan’ı öldüren düzen, AKP-MHP iktidarının talan ve yolsuzluk ekonomisidir.

16 yaşındaydı. Babası KHK’li bir öğretmen ve 4 yıldır cezaevinde. 16 yaşındayken yaşamdan koparıldı. 16 yaşındaki çocuğu hayattan alan düzen, çocukların geleceğini çalan bu karanlık düzendir. Bunun adını net olarak koyalım.

İstanbul’da uyurken katledilen Suriyeli bir göçmendir. Geçen ay da İzmir’de 3 Suriyeli mülteci evlerinde yakılarak katledildi. Mültecilerin katledilmesine ve ırkçı saldırılara maruz kalmasına yol açan düzen, AKP-MHP iktidarının savaş düzenidir. Suriye savaşındaki ortaklığıdır, her gün yürüttüğü nefret siyasetidir.

Newroz alanında herkesin gözü önünde katledilen Kemal Kurkut. İstinaf Mahkemesi, katledeni değil Kemal Kurkut’u suçlu buldu. “Saldırgan bir eylemci” dedi. Yargısız infaza yargı zırhı getiren bu düzen, faili meçhul cinayetlerin ve Susurluk’un devamı bir düzendir. Hukukun da adaletin de katledildiği bir düzendir.

“Cezaevlerindeki arkadaşlarımızı baskılarla yıldıramazsınız”

Bir diğer mesele cezaevleri. Dışarıda toplumsal yaşamı kuşatan politikanın bir diğer hedefi de bildiğiniz üzere cezaevleridir. Cezaevlerinde 12 Eylül düzeni dayatılmaktadır. Cezaevlerinden 7 cansız beden çıktı. Acil tahliye edilmesi gereken hasta tutsakları tabuta mahkûm eden vicdansızlık ve hukuksuzluk zihniyeti devam etmektedir. Düşmanlık politikasını Elazığ Kadın Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Sevgili Leyla Güven arkadaşımızı tehdit etmeye kadar vardırdılar. Arkadaşlarımız Figen Yüksekdağ, Edibe Şahin ve Gülser Yıldırım’ın da aralarında bulunduğu 15 kişi hakkında cezaevinde yaşamını yitiren Garibe Gezer’in ölümü sonrası “baskılar bizi yıldıramaz” sloganı attıkları gerekçesiyle disiplin cezası verildi. Arkadaşlarımız baskılar bizi yıldırır mı diyecekti, bunu mu bekliyordunuz! Tabii ki baskılarınız, tehditleriniz bugüne kadar yıldıramadı, bundan sonra da yıldıramayacaktır. Halen anlamadınız mı? Kenan Evren bu düzenden sonuç alamadı, siz de asla alamayacaksınız!

“Umudumuzu büyütelim, göreceksiniz her şey değişecektir”

Yaşamdan koparılan insanlar, katledilen kadınlar, mülteciler, yok edilen gelecek, çalınan umutlar, karartılan hayatlar, yargı zırhıyla kapatılmak istenen katliamlar, cezaevlerindeki işkenceler, bütün bunlar son dönemlerde yaşadıklarımız ve tanık olduklarımız. Bu tablo AKP-MHP iktidar düzeninin ülkeyi içerisine sürüklediği çöküşün ve uçurumun bir fotoğrafıdır. Adaletsizliğin ve zulmün bir fotoğrafıdır. Hukuksuzluk düzeninin bir fotoğrafıdır. Türkiye gerçeklerinin fotoğrafıdır. Ölüm siyasetinin bir fotoğrafıdır. Buradan bir kez daha sesleniyorum: Hiç kimse bu iktidara bakarak umudunu ve yaşam sevincini asla kaybetmemelidir. Elbette bugünler geçecektir. Mücadelemizi ve toplumsal dayanışmamızı büyüterek bu devranı mutlaka halkın lehine döndüreceğiz. Yaşama sımsıkı bağlanalım ki büyük değişimi başaralım! Zulüm karşısında direnelim ki zalimlerin kaybettiğini görelim! Güzel günleri birlikte karşılayalım. Yaşamı kuşatan karanlığın karşısında hiç yılgınlığa düşmeyelim. Biz umudumuzu büyütelim, cesaretimizi arttıralım. Göreceksiniz her şey değişecektir, dönüşecektir!

“HDP’nin durduğu yer diyalog ve müzakere zeminidir”

HDP işte bu değişimi ve dönüşümü başarmak için vardır. HDP’yi engelleyebilmek, durdurabilmek için uğraşadursunlar; bizler yolumuza kararlılıkla ve en güçlü şekilde, halklarımızla birlikte devam edeceğiz. Bir kez daha vurguluyor ve altını önemle çiziyorum: HDP’nin durduğu nokta demokratik siyaset zeminidir. HDP’yi silah, şiddet ve çatışmayla bağdaştıramaz, öyle bir fotoğrafın içine yerleştiremezsiniz. İftiralarla partimizi illegalize etmeye çalışan yalan merkezlerine buradan tekrar sesleniyoruz: HDP’nin durduğu yer diyalog ve müzakere zeminidir. Demokratik çözüm ve barış zeminidir. Halkımıza verdiğimiz sözün gereği olarak durduğumuz zemin aynı zamanda demokratik mücadele zeminidir. Her koşulda bu zeminde yürümeye kararlı olduğumuzu özellikle ifade ediyorum. HDP, demokratik siyaseti tercih edenlerin mücadele ettiği bir partidir. Bunu hiç kimse engelleyemeyecektir.

Demokratik çözüm ve toplumsal barış için diyalog ve müzakereye dayalı yöntem tek çözüm yoludur. Bu çerçevede İmralı’da yürütülecek diyalog görüşmelerini sonuna kadar destekleriz. Ancak bir taraftan mutlak tecridi uygulamaya devam edenlerin diğer taraftan İmralı’dan söz etmelerini asla samimi bulmuyoruz. Bir tarafta rehin tutulan demokratik siyasetçiler Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Sebahat Tuncel, İdris Baluken, Gültan Kışanak ve tüm arkadaşlarımız, diğer tarafta ise İmralı’da ağırlaştırılan tecrit. Sürdürülen bu iki durumu da bu iki durum üzerinden yürütülen tartışmayı da doğru bulmuyoruz, kabul etmiyoruz. Bunu da herkesin bilmesi gerekiyor. Bizler demokratik çözümün, demokratik müzakerenin ve onurlu bir barışın zeminini yaratma konusunda sonuna kadar kararlıyız.

“Muhalefetimizi hayatın içinde, halkın içinde, alanlarda örüyoruz”

HDP; halkın sesini, sokağın ve meydanların sesini, milyonların barış taleplerini Meclis’e, Meclis’in sesini halka taşımak üzere yola çıkan köklü bir partidir. Buradaki demokratik muhalefetimizi de hayatın içinde, halkın içinde, alanlarda örüyoruz. Bu vesileyle buradan hakkını arayan Birleşik Metal İş üyelerinin de BBC’de grevde olan gazetecilerin de yanında olduğumuzu belirtiyor, direnişlerini buradan selamlıyoruz.

İşte bize ittifaklarımızı soruyorlar ya açıklayalım. Bizim ittifakımız; grev çadırındaki işçilerdir, bütün ekonomi bakanlarından daha iyi ekonomi bilen işportacı Zehra Teyzedir. Bizim ittifakımız, kardeşleri Enes Kara için Taksim’e çıkan ve polis müdahalesine karşı direnen genç yoldaşlarımızdır. Bizim ittifakımız; havasını, toprağını, deresini, suyunu savunan Havva Anadır Havva Ana! Bizim ittifakımız; her gün öldürülen kadınlar için adliye adliye gezen, sokakları dolduran, hiçbir şeyden korkmayan kadınlardır. Bizim ittifakımız, barış isteyen milyonlardır. Bu kadar açık ve nettir. Bizim ittifakımız, kayyıma karşı halkın sandıktaki iradesidir. Bizim ittifakımız, toplumdaki büyük itirazı inşaya çevireceğimiz büyük dönüşüm ittifakıdır.

“İktidarın siyaseti ve hikayesi bitti; asıl hikayeyi HDP yazacaktır”

İşte HDP’nin ne yapacağını merak edenlere söyleyelim; toplumsal muhalefetin, demokratik muhalefetin, eşit ve birlikte yaşamın, ortak geleceğin, barışın temel taşıyız, taşıyıcı kolonuyuz. Mücadele bayrağını hep en önde taşıdık, taşımaya da devam edeceğiz. Ülkenin çözümsüz bırakılan temel sorunları ve ekonomik çöküş konuşulmasın diye halkın, sokağın gündemini saptırmaya çalışan iktidarın hikâyesinin de siyasetinin de bittiğini herkes görüyor. İşte asıl büyük hikâyeyi, umudu yeniden inşa eden Türkiye’nin ezilen, emekçi yoksul halkları yazacaktır. Emekçiler yazacaktır, kadınlar yazacaktır, gençler yazacaktır; adaletten, barıştan ve demokrasiden yana olan büyük vicdanlar yazacaktır. Kısacası HDP yazacaktır!

Bu hikâye de herkesin ortak kazancı olan güçlü bir demokrasidir, güvence altına alınmış özgürlüklerdir, herkes için adalettir. Sağlam temeller üzerine kurulacak toplumsal barış ve onurlu bir yaşamdır. Umutlu olalım ve HDP’de kalalım. Kimse kuşkuya kapılmasın, çünkü HDP gittikçe büyüyen ve güçlenen bir partidir. Bunu da ispatlamaya her gün hazırdır.”

Paylaşın

2022 İçin Dikkat Çeken Enflasyon Tahmini: Yüzde 52,6 Olacak

Bankacılık ve finansal hizmetler alanında işlem yürüten Bank of America, yayımladığı bir araştırma raporunda Türkiye’de enflasyonun 2022 yılında ortalama yüzde 52,6 olacağını, yıl sonunda ise yüzde 40 seviyesinde gerçekleşeceğini belirtiyor.

Enflasyonu düşürmek için girdi fiyatlarını düşürecek mali önlemlerin ve KDV indirimlerinin gelebileceğini belirten BofA, bu tarz önlemlerin kura bağlı olan fiyatlar üzerinde sınırlı bir etkisi olacağını ve mali bir yük yaratacağını vurguladı.

Artan kur ve enflasyondan dolayı reel sektörün finansman ihtiyacının önemli derecede arttığına değinen banka, politika faizindeki düşüşe rağmen bankalardaki faiz oranlarının arttığına dikkat çekti.

Bloomberg HT’nin haberine göre Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası’nın doğrudan döviz müdahalesiyle toplamda 7,3 milyar dolarlık satış yaptığını belirten BofA, duyurulan kur korumalı Türk lirası mevduatının ihtiyaç olduğu takdirde daha fazla rezerv kullanılabileceğini işaretini verdiğini dile getirdi.

BofA, kur korumalı Türk lirası mevduat uygulamasının negatif reel faizden kaynaklanan sorunlara çözüm üretemeyeceğini ve mali olarak sürdürülebilir olmadığını da vurguladı.

Türk lirasındaki değer kaybını artırabilir

Türk lirasındaki likidite sıkışıklığının kredi garanti fonu ve kamu bankalarına sermaye enjeksiyonlarıyla çözülebileceğini belirten BofA, fakat bunun Türk lirasındaki değer kaybını artırabileceğini ifade etti.

Reel sektöre verilen kredilerde koşul ve takip sistemi nasıl olursa olsun verilen kredilerin ikincil etkilerinin kontrol edilmesinin zor olacağını belirten banka, bundan dolayı Türk lirasının değer kaybetmeye devam edeceğini düşündüklerini ama bunun hızının kredi genişlemesinin zamanına ve miktarına bağlı olduğunu söyledi.

Yüksek seviyelerde bulunan enerji fiyatları düşünüldüğünde Türkiye’nin cari dengesinin pozitife dönmesinin talep baskılanmadığı sürece mümkün olmadığını dile getiren BofA, politika yapıcıların kredi genişlemesiyle yüksek büyüme rakamlarına ulaşma hedefinin cari açığı artırabileceğini ve Dolar/TL üzerindeki baskıyı artırabileceğini ifade etti.

BofA, Türkiye’nin zor zamanlarda daha önce birçok kez ortodoks politikalara başvurduğunu fakat bu sefer politika yapıcıların ortodoks politikalara dönülmeyeceğini açıkça ifade ettiklerini belirterek, “Ortodoks politikalara dönülmeden politika hedeflerine ulaşılmasının çok zorlu olacağını düşünüyoruz” dedi.

Paylaşın