Özel’den Erdoğan’a “Tek Adam” Göndermesi

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Özgür Özel, “‘CHP Esat’ın yasını tutuyor’ diyorlar. Esad tek adamdı, ben tek adamlara karşıyım. Sayın Cumhurbaşkanı sana bir kötü haber ben dünyadaki tüm tek adamlara karşıyım” dedi ve ekledi:

“Erdoğan, Suriye’deki gelişmeleri doğru okuduğunu söylüyor. Biz Esad’a hep Esad dedik, el ele tutuşup tatile çıkmadık. Erdoğan tatil yaparken de Esat tek adamdı, ona küfür ederken de, ‘gel görüşelim’ derken de Esad diktatördü. Biz ne Esad’ı güzelledik, ne de Esed dedik. Sisi’ye katil diyordu şimdi kardeşim diyor, Suudi Arabistan ile aynı şekilde. CHP iktidara yürüyen bir partinin taşıması gereken sorumlulukla hareket etmeye devam ediyor.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel partisinin TBMM Grup Toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Özel’in açıklamalarından başlıklar şöyle:

Devletin iş güvenliği konusunda almış olması gereken önlemler var. Gelişmiş ülkelerde böyle kazalar olmuyor, ölümler olmuyor. 22 yıldır ülkeyi yönetiyorsanız bu patlamadan sorumlusunuz. 22 yıldır iş kazalarında 34 bin kişi hayatını kaybetmiş. İş cinayetleri azalmıyor. Aileler müsterih olsun, acılarını beraber yaşayacağız ama sorumluları açığa çıkana kadar da takip edeceğiz. Önce iş güvenliği duvarda asılı bir tabela sadece, önce patronun karı geliyor bu ülkede. Bu iktidara artık bir şey yaptıramazsınız. İşçilerin çalışırken ölmediği bir düzen mümkün onu da CHP kuracak.

İliç faciasında hayatını kaybeden 9 işçiden Uğur Yıldız’ın annesi burada. O günlerde bir bilirkişi görevlendirdi mahkeme. Bilirkişi kapasite artırımı izni verenler sorumlu gördü. İmza Murat Kurum’a ait. Rapor kusurun yüzdelerini belirlemek için yeni bilirkişiye gönderildi. Yeni bilirkişi AK Parti’yi üzemeyen rapor gönderdi. Uğur Yıldız’ın annesi itirazını dile getiriyor. Evladının sesini de biz duyuracağız.

14 yıl önce staj yaptığı Rixos Otelde ölü bulunan Burak Oğraş’ın babası Murat Oğraş da CHP grup toplantısına katıldı. O dönem babası iki kişinin taziyeye gelip para teklif ettiğini söylüyor. Ve baba reddediyor. ‘Benim oğlumun cesedi satılık değil’ diyor. Otelin sahibi Fettah Tamince. Bu babayı 3 yıl önce sembol inşaata çağırıyor Fettah Tamince ve diyor ki ‘Uğraşma, her iş mahkemede çözülmez.’ Yine para teklif ediyorlar. baba ‘Benim acım satılık değil, ben adalete susadım’ diyor. Fettah Tamince şu an Erdoğan’ın uçağında.

Avukat arkadaşımız davayı yakından takip edecek dedik. Nihayet bu yaşananlardan sonra şimdilik iki tane soruşturmaya yer yok denen iki kişi için yakalama kararı çıktı. Para teklif eden, o günlerde FETÖ’nün sermayedarı olduğu bilinen Fettah Tamince er ya da geç çıkıp yaptıklarının hesabını verecek. 16 yaşında bir çocuğu öldüreceksiniz sonra da bu işin üstünü örteceksiniz. Emine hanım, Erdoğan eve gelince sorun; bu adamın otelinde ölmüş, bu işi böyle kapatmışlar. Bir anne olarak Burak’ın annesinin yerine kendisini koyarak Sayın Erdoğan ve Adalet Bakanı’ndan bir sorun, öğrenin.

Geçtiğimiz hafta katıldığım Sosyalist Enternasyonal toplantısında Filistin konusuna zaman ayırdık. Suriye’nin toprak bütünlüğünü önceleyen konuları ele aldık. Suriye’nin hızlı şekilde askeri istikrara ulaşması, yaşanabilir hale getirilmesi, Türkiye’de tüm sığınmacıların geri gönderilmesi için harekete geçilmeli. Erdoğan’ın “Kalanlar başımızın üstünde” yaklaşımını reddediyoruz. Onlar senin başının üzerinde değil, Türkiye’deki vatandaşların işinin, aşının üzerinde oturuyor. Dünya para vermeye hazır, Avrupa iş birliğine hazır. Herkes memleketine dönecek. Senin deyiminle söylüyorum, ‘bizim yoksulumuz bize yeter’, nokta.

Geçen hafta Ahmet Özer’i ziyaret ettim. Gezi tutukluları Osman Kavala, Tayfun Kahraman, Can Atalay ve Avukat Selçuk Kozağaçlı’yı ziyaret ettim. Diğer kayyım atanan başkanlar tutuksuz yargılanırken, Ahmet Özer’e uygulanan düşman hukukunu bir kez daha dile getirmek istiyorum. Özer tüm muhalefet partisi liderlerine üyelerine hem de kayyım atandığı günden bugüne tüm CHP’lilere yürekten teşekkür etti. Önce hukuksuz gözaltı, sonra gizli tanık… İkisi de fos çıkınca biliyorsunuz ki orada ‘kahraman’ bir savcı var.

Bizim ‘seyyar giyotin’ ona baskı yapıyormuş. Savcıya ‘yaz iddianameyi’ deyince savcı, ‘gel bu delillerle sen yaz’ demiş. 1 Ocak 2024’ten bugüne kadarki tüm telefon kayıtlarını istemişler. Geçmişte suçu olan bazılarını bulup Ahmet Özer bunlarla ilişki halinde deyip üzerine gidiyorlar. İddianameyi yazmayan arkadaş doğru yapıyor. Seyyar giyotin gelsin kendisi yazsın iddianameyi. Soma’dan iki sanık kaldı. Öldürenleri saldılar. Ölenlerin hakkını savunan Can Atalay ve Selçuk Kozağaçlı’yı tutuyorlar.

Özlem Gürses ODTÜ’de ödül alacak. Gidin ifade alın, götürün ev hapsi yapın. Güçlüyüz, her şeyi yapabiliriz, herkese ayar veririz diyorlar. Bu güç olmuyor. Özlem Gürses’in kurduğu devrik cümleden suç çıkarıp sunmak güç değil.

2024 yılında asgari ücrete 1 kuruş zam yapmadı, TÜİK’e göre enflasyon yüzde 47. Asgari ücretlinin gerçek enflasyonu ise yüzde 78. Toplumdaki beklenti 30 bin TL’nin üzerinde çıktı. Biz, 30 altında yokuz dedik. Türk-İş 29 bin 583 lira olması gerektiğini açıkladı, DİSK en az 34 bin TL olarak tarif etti. Süreci yakından takip edeceğiz. Aklınızı başınıza alın emekliye bir asgari ücreti verin. Emekçiler ve emeklilerle birlikte o meydanları da iktidarı da size dar edeceğiz. Hodri meydan.

“Dünyadaki tüm tek adamlara karşıyım”

‘CHP Esat’ın yasını tutuyor’ diyorlar. Esad tek adamdı, ben tek adamlara karşıyım. Sayın Cumhurbaşkanı sana bir kötü haber ben dünyadaki tüm tek adamlara karşıyım. Erdoğan, Suriye’deki gelişmeleri doğru okuduğunu söylüyor. Biz Esad’a hep Esad dedik, el ele tutuşup tatile çıkmadık. Erdoğan tatil yaparken de Esat tek adamdı, ona küfür ederken de, ‘gel görüşelim’ derken de Esad diktatördü. Biz ne Esad’ı güzelledik, ne de Esed dedik. Sisi’ye katil diyordu şimdi kardeşim diyor, Suudi Arabistan ile aynı şekilde.

CHP iktidara yürüyen bir partinin taşıması gereken sorumlulukla hareket etmeye devam ediyor. Burayı Trump ize, biz HTŞ’ye emanet edeceğiz diyorsa biz orada yokuz. Biz herkesin temsil edildiği bir yönetim, demokratik seçim, toprak bütünlüğünü savunuyoruz. HTŞ’nin peşine takılıp kafa kesme görüntülerini görüp asla durmayız.

Sen çarşıya, pazara çıkamayacaksın, Balıkesir il kongresinde CHP’yi yuhlatacaksın, hadi oradan. Seni il kongresine değil, illerin pazarlarına gitmeye, ilçelerin halkıyla buluşmaya davet ediyorum. Sokağa çıkamayan adam, kongre adamı, salon siyasetçisi seni, çık sokağa hodri meydan sokakta görüşelim.”

Paylaşın

Asgari Ücret Belli Oldu: 22 Bin 104 Lira

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, “1 Ocak 2025 tarihinden itibaren geçerli olacak asgari ücret 22 bin 104 lira olarak belirlemiş bulunuyoruz” dedi.

2025 yılı için geçerli olacak asgari ücreti belirleme çalışmaları kapsamında Asgari Ücret Tespit Komisyonu Salı günü Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı ev sahipliğinde dördüncü kez toplandı.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Vedat Işıkhan, toplantı sonrası yaptığı açıklamada, 2025 yılı için geçerli olacak asgari ücreti 22 bin 104 lira olarak açıkladı. Işıkhan, işveren desteğinin de 700 liradan bin liraya çıkarıldığını belirtti.

Rakamın açıklanmasının ardından AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan sosyal medya hesabından bir paylaşım yaptı. Erdoğan paylaşımında, “2025 yılında asgari ücret, %30 artışla net 22.104 TL olarak uygulanacaktır. Ülkemize ve milletimize hayırlı olsun” ifadelerini kullandı.

İşçi, işveren ve hükümet temsilcilerinden oluşan komisyonda, işveren heyetini Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu (TİSK), işçi heyetini ise Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) temsil ediyor. TÜRK-İŞ yapılan son toplantıya katılmama kararı aldığını duyurdu.

Komisyon 7 milyon çalışanı ilgilendiren yeni asgari ücretin belirlenmesine yönelik süreçte ilk toplantısını 10 Aralık’ta, ikinci toplantısını 16 Aralık’ta, üçüncü toplantısını 19 Aralık’ta yapılmıştı. İlk iki toplantıdan sonra müzakere masasının taraflarından asgari ücret için bir rakam açıklanmamıştı. TÜRK-İŞ’in açıkladığı asgari ücret talebi yaklaşık yüzde 74 civarında bir zamma tekabül ediyor.

19 Aralık’taki üçüncü toplantıda ise, TÜRK-İŞ Genel Başkanı Ergün Atalay, işçi tarafının 2025 Ocak’tan itibaren geçerli olacak asgari ücret için 29.583 TL talep ettiğini açıklamıştı. Atalay, net 17.002 TL olan asgari ücrete 45 zamma ek olarak yüzde 20’lik bir “refah payı” eklenmesini istediklerini belirtmişti.

Masada işveren kesimini temsil eden TİSK’ten asgari ücret belirleme sürecinde rakamla ilgili net bir sinyal gelmemişti. TİSK Genel Sekreteri Akansel Koç ilk toplantının yapılmasının hemen ardından yaptığı açıklamada, asgari ücretle ilgili, “Süreci, sadece işverenleri koruyan değil, aynı zamanda çalışma arkadaşlarımızın alım gücünü de dikkate alan bir bakış açısı ile yöneteceğiz. Süreci en hızlı biçimde sonuçlandırarak ülke gündeminden çıkarmayı istiyoruz” demişti.

2024 Ocak ayından itibaren geçerli olan net asgari ücret 17.002 TL olarak belirlenmiş, 2024 Temmuz ayında ise geçtiğimiz yıllarda yapılanın aksine ve beklentilere rağmen hükümetin ‘sıkı para politikaları’ nedeniyle zam yapılmamıştı.

Açlık ve yoksulluk sınırı

Türk İş’e göre; Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı yani açlık sınırı 20 bin 561 lira. Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı yani yoksulluk sınırı 66 bin 976 lira. Bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 26 bin 712 lira.

DİSK’e göre; Dört kişilik bir ailenin sağlıklı ve dengeli beslenmesi için aylık yapması gereken harcama tutarı yani açlık sınırı 20 bin 860 lira, açlık sınırı üzerinden hanehalkı tüketim harcamaları esas alınarak hesaplanan yoksulluk sınırı ise 72 bin 156 lira. Tek başına yaşayan bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de aylık 33 bin 634 lira.

İstanbul Planlama Ajansı’nın (İPA) “İstanbul’da Yaşam Maliyeti” araştırmasına göre, dört kişilik bir ailenin ortalama yaşam maliyeti kasım ayında bir önceki aya göre, 2 bin 308 lira aratarak 73 bin 739 lira oldu.

Paylaşın

Mehmet Şimşek: Türkiye Ciddi Bir Enflasyon İle Karşı Karşıya

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Türkiye’de ciddi bir hayat pahalılığı sorunu olduğunu belirterek “Programın temel hedeflerinden biri, ana hedefi fiyat istikrarını sağlamaktır” dedi.

Piyasalara kur mesajı da veren Mehmet Şimşek, “Net bir şekilde bizim ne üstü örtük, ne de açık bir kur hedefimiz yok, piyasalara bu mesajım” ifadelerini kullandı.

Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Ekonomik Büyüme ve Enerji: Geleceğin Ekonomisini Şekillendirmek temasıyla düzenlenen IICEC Konferansı’nda konuştu.

Cumhuriyet’in aktardığına göre; Mehmet Şimşek, Türkiye’nin enflasyon ve hayat pahalılığı sorunuyla mücadele ettiğini, ancak dezenflasyon sürecinin başladığını ve devam edeceğini belirtti. Şimşek, “Kur hedefimiz yok, olamaz da” diyerek, ekonomi politikalarının önümüzdeki dönemde Türkiye’yi daha iyi finansal koşullara taşıyacağını iddia etti.

Bakan Şimşek, Türkiye’deki enflasyonun hâlâ ciddi bir sorun olduğunu ancak bunun üstesinden gelmek için mücadele ettiklerini ifade etti. Şimşek, temel mal enflasyonunun yüzde 29’a, gıda enflasyonunun ise yüzde 40’ın altına indiğini ve enflasyonda ciddi bir düşüş yaşandığını iddia etti. “Türkiye’de ciddi bir enflasyon ve hayat pahalılığı sorunu var. Programın temel hedeflerinden biri, ana hedefi fiyat istikrarını sağlamaktır. Büyük resme bakarsanız, dezenflasyon başladı ve devam edecek” dedi.

Bakan Şimşek, Türkiye’nin büyüme potansiyelinin yüksek olduğunu ve önümüzdeki tarihi belirsiz yıllarda yüksek gelirli ülkeler arasına katılma fırsatının bulunduğunu belirtti. Ayrıca, Türkiye’nin yenilenebilir enerji alanında ciddi yatırımlar yapacağı ve bu alandaki üretim kapasitesinin artırılacağı iddia etti.

Türkiye’nin borçluluk oranının düşük olduğunu ve rezervlerin arttığını ifade eden Şimşek, “Net rezerv 50 milyar doların üzerine çıktı ve uluslararası standartlara göre yeterliliğimizi sağladık” dedi. Deprem nedeniyle başlatılan büyük konut seferberliği ile 2024 sonuna kadar 200 bin konutun teslim edileceğini belirten Bakan Şimşek, önümüzdeki 1-1,5 yıl içinde 250 bin konut daha yapılacağını söyledi. Gıda arzını artırmak için de önemli politikaların hayata geçirileceği ifade edildi.

Paylaşın

Bakırhan’dan İktidara: İnkar Ve Savaştan Vazgeçin

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında Suriye’deki gelişmelere ilişkin konuşan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, “Biz iç barışımızı tesis etmek istedikçe, siz barışa giden yolu dinamitliyorsunuz” dedi ve ekledi:

“MİT Başkanı Suriye’ye gitti. Ardından 5 saat yolculukla Bakan gitti. Demek ki orada bir güvenlik sorunu yok. Buradan Van’a giderken dahi 10 defa çevirme var. Demek ki Suriye buradan daha güvenliymiş. Buyrun Suruç’un yani başında Kobani var. Nusaybin’in karşısında Kamışlı var. Buyrun gidin konuşun… Sayın Kalın, Sayın Fidan, Kobani’ye SİHA’dan bakmak yerine gidip, diyalog kurun. Suriye sizin ameliyat masanız değil, vazgeçin artık inkar ve savaştan.”

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin haftalık grup toplantısında açıklamalarda bulundu.

Bakırhan, Türkiye’nin SİHA saldırısında katledilen gazeteci Nazım Daştan ve Cihan Bilgin’i anarak sözlerine başladı. Kürtlerin, emekçiler ve öteki kesimlerin sesini yansıtan gazetecilerin gözaltına alındığını, tutuklandığını ve katledildiğini söyleyen Bakırhan, “5 yıllık süre içerisinde başta Kürdistan Bölgesel Yönetimi ve Rojava olmak üzere toplam bugün 13 gazeteci katledildi, 7 gazeteci de ağır yaralandı. Bu bir insanlık suçu değil mi? Bu insanlık suçunu işleyenleri kınıyorum. Yaşamanı yitiren bütün gazeteci arkadaşları da saygıyla anıyorum” dedi.

Gazetecilerin katledilerek gerçeğin üstünün örtülmek istendiğini belirten Bakırhan, “Gazetecileri katlederek gerçeklerin üzerini kimse örtemez. Nazım’ların, Cihan’ların yoldaşları onların kalemlerini fotoğraf makinelerini yarı yolda bırakmayacaklardır. Gazeteci katletmek neymiş? Yetmiyor bir de bu insanlık suçuna karşı vicdanıyla duran herkese de gözdağı veriyorlar. İşte kaç gündür bu gazeteci katliamını eleştiren gazeteciler gözaltına alınıyor, haklarında dava açılıyor. Sanki gerçekleri onların keyfine göre yazmak inceltmek gibi gazetecilerin bir görevi varmış gibi yaklaşıyorlar. Buradan herkesi gazeteci katliamına karış sesini daha gür çıkarmaya daha fazla söz söylemeye davet ediyorum” diye konuştu.

Ekonomik krize değinen Bakırhan, “Asgari ücret 17 bin lira ve emekliler 12 bin lira maaş alıyorlar. Emekliler iktidarın tersine 2024 yılını açlık ve sefalet yılı ilan etti ve doğrusuyla oydu. Hamasetle karın doymuyor, çocuğa süt ve mama alınmıyor. Hamaset ile ev kirası ödenmiyor. 2024 yılında resmen iflas bayrağını çekme yılı oldu. 20 binden fazla şirket iflas etti. Onbinlerce, yüzbinlerce esnaf siftah yapmadan günü kapatmak zorunda kaldı. 2024 yılında 2 tane fotoğraf çıktı. Biri iktidarın politikalarıyla krizi fırsata çeviren ve zenginleşen küçük bir azınlığın fotoğrafı, diğeri de milyonların çektiği açlık ve sefaletin fotoğrafıydı. Bu iktidar zenginlerin fotoğrafına bakarak ekonomi düzeldi diyor. Askıda ekmeğin peşinde olan ailelerin fotoğrafına bak. 3 kuruş sosyal yardım almak için dizilen milyonların fotoğrafına bakın. Çürük sebze ve meyve kuyruklarına bakın. Türkiye’nin asıl fotoğrafı bu.

2025 yılı bütçesi halkın bütçesi mi? Emekçinin bütçesi miydi? 2025 Bütçesi halkın bütçesi değil, faiz lobilerinin savaşın sermayenin bütçesidir. 2025 yılı bütçesinden faiz lobilerine bir trilyon 950 milyar lira, savaş baronlarına bir trilyon 608 milyar lira, vergi harcaması adı altında sermayeye 3 trilyon lira kaynak ayırdınız. Sadece bu 3 kaleme 6 trilyon 563 milyar lira harcanmış. Şimdi bu bütçe halkın emekçinin bütçesi diyebilir misiniz. Olsa olsa bu bütçe savaş baronlarının bütçesi olur. Biz de emekçilerle ve ezilenlerle birlikte ekonomik adalet talebimiz öne çıkardık. Ekonomide adalet olmazsa toplumsal barış olmaz dedik. Ekonomik adalet için sürekli çözümler önermeye devam ettik.

Suriye’de Baas rejiminin çökmesiyle birlikte sadece Suriye için değil, Ortadoğu’da yeni bir döneme girildi. Rejimin çöküşüyle beraber Afrika boynuzundan Lübnan’a, Irak’a, İran’a, Afganistan’a kadar jeopolitik manzarayı yeniden şekillendirecek bir süreçle karşı karşıyayız. Suriye’deki rejim değişikliklerinden sonra küresel ve bölgesel güçlerin spot ışıkları Irak’a çevrilmiş durumda. Belli ki önümüzdeki dönem Irak’a yönelim olacak. Yemen ilk müdahale edilecek yerlerin başında gösteriliyor. Bunun dışında Lübnan, Libya ve İran için de senaryolar hazırlanıyor. Suriye savaşı bir kez daha bize şunu gösterdi; demokrasisi, iç barışı olmayan toplum tehdit altındadır tehlike altındadır. Suriye’de barışa giden yol Şamdan, Kobanê’den, Halep’ten, Lazkiye’den geçer.

Çözümün adresi dışarıdan müdahaleler değil, Suriye’nin kendi haklarıdır. Suniler, Araplar, Aleviler, Kürtler, Durziler, Türkmenler, Çerkezler, Suryanilerdir. Suriye Suriyelerindir, kimsenin Suriye’de başka bir hesap yapmasına ihtiyaç yok. Çözümü Suriye’de aramak gerekiyor. Bir Arap atasözü var diyor ki; ‘Eğer sevinciniz bittiyse hemen ardından tefekkür etme zamanıdır.’ İçeriyi konsolide etmek için ekonomik krizi örtmek için Kürt düşmanlığına yeni bir zemin yaratmak için Halep’te çaldığınız mehter marşı durduysa; iktidarı Ortadoğu’da gerçekler üzerine tefekkür etmeye çağırıyoruz.

Suriye’de durum hala kaos halindeyken Türkiye ne yapıyor, ne yapmalı? İç savaşta büyük bir yıkıma uğrayan komşu ülke Suriye’nin yaralarının sarılması ve ülkemizdeki mültecilerin gönüllü bir şekilde kendi yurtlarına dönmesi için Türkiye’ye büyük bir sorumluluk düşüyor. Bu konuda iktidarın atacağı bütün adımlara destek sunacağımızı belirtmek istiyorum. Ancak 14 yıllık savaş sürecinde olduğu gibi Suriye halkının iradesini yok sayan, orada yaşayan haklara ve inançlara yönelik dışlayıcı tutum ve politikaları da asla kabul etmeyeceğiz. Bakın iktidar bugün Suriye’ye beton ve silah ihraç ediyor. Başka ihraç ettiği bir şey yok. İktidar bilsin ki beton ve silah ihraç ederek Suriye’de istikrar ve huzuru sağlayamaz, aksine Suriye’yi Lübnanlaştırır, Libyalaştırır.

Bugün Suriye‘de statükoyu savunan tek bir devlet var, Türkiye’dir. Yıllarca savaş verildi, yakıldı, yıkıldı… Yeni bir sistem, yeni bir yönetim oluşacak ama oraya statüko dayatıyor. Suriye’de Aleviler, Durziler, Hristiyanlar başta olmak üzere herkesin can ve mal güvenliği kimlik hakları garanti altına alınmalıdır. Bunu garantiye alacak bir denklem hayata geçirilmelidir. Suriye’de yaşayan başta azınlıklar olmak üzere tüm halklar ve inançlara yönelik olası katliamların önüne geçilmelidir.

Türkiye bir yandan bu yüzölçümle yetinmemeliyiz diyor. Suriye’nin en istikrarlı bölgesini hedef alıyorlar. Kuzey ve Doğu Suriye sadece Suriye ‘nin mi en istikrarlı bölgesidir? Emin olun; Ortadoğu’nun en istikrarlı bölgesi Rojava’dır. Kuzey ve Doğu Suriye’dir. Sürekli orada bir tehdit varmış gibi yansıtılıyor. Suriye’nin Kuzey ve Doğu bölgesinden buraya tek bir çakıl taşı atıldığını gören oldu mu? ‘Kürt ne yapmış sana’ sorusunu insanlarımız soruyor, sormaya devam ediyor. Türkiye’de yaşayan milyonlarca Kürt’ün sınırın öte tarafındaki kardeşleriyle gönül ve duygu bağı yok mu peki Sayın Erdoğan? Oraya attığınız her bombanın Türkiye’deki Kürtlerin yüreğinde infilak ettiğinin farkında değil misiniz? Bunu ne zaman göreceksiniz?

Aynı evin bir odası Nusaybin’de, bir odası Kamişlo’dadır, araya sınır çekmişsiniz. Bunu bilmiyor musunuz, görmüyor musunuz? Bunu anlata anlata yorulduk. Biz iç barışımızı test edelim dedikçe siz barışa giden yolu dinamitliyorsunuz. Türkiye’de iç barış, sınırın öte tarafında Kürtlerle savaş olmaz. Türkiye’ye iç barış, sınırın öte tarafında Kürtlerle savaş olmaz. Bunu kimse kabul etmez. Bunu Kürtler, Türkiyeli emekçiler, Türkiye halkları kabul etmez. Bu yanılgıdan bir an önce çıkın lütfen. Bizim için Amed, Urfa ve Van neyse Qamişlo, Kobanî ve Hesekê de odur. Artık bu gerçeği, bu doğruyu görün. Bu meseleye yanlış yaklaşırsanız yanılırsınız, yanlış yaparsınız, 50 yıldır zaten böyle yapıyorsunuz.

Son günlerde bunun yanında yapılan ulusal birlik çağrıları var. bu çağrıları önemsiyoruz. Özellikle bu süreçte Kürt ulusal birliği tarihsel önemdedir. Hiç kimse aşiret aile partisini ulusal birliğin önüne koymamalıdır. Ortadoğu’da rejimnler yıkılırken, Ortadoğu yeniden şekillenirken Kürtlerin kendi partisine, çevresine sınırlar çizerek diğer Kürtlerin yaşadıkları konusunda duyarsız kalmasını Kürtler affetmez kabul etmez.

100 yıl önce yapılan hatalara hiçbir Kürt artık zemin olmamalıdır. DEM Parti olarak Kürtlerin demokratik ulusal birliği konusunda üzerimize düşen her sorumluluğumuzu yerine getirmeye hazırız. Bir heyetimiz siz de takip ettiniz Hewlêr’de görüşmelerde bulunuyor. Ulusal birliğin sağlanması önünde çok onarıcı adımlar hemen atılabilir. Rojava halkı tehdit altındayken, ilaca, suya gıda maddesine ihtiyaç duyarken, Semalka Kapısı neden kapalı? Kürtler bunu sormuyor mu diye düşünüyor Federe Kürdistan bölgesindeki kimi partiler, kimi parti liderleri. Derhal Semalka Kapısı’nı açın. Ulusal birlik önündeki en büyük engellerden birisi de budur. Birliğinin önündeki kapıyı değil köprüyü açın, köprüyü kuralım birlikte.

Suriye’de Kürtlere yönelik raporlar aslında 1925 yılından itibaren Türkiye devletine geliyordu. Son Halep valisi aynı zamanda Çankırı milletvekili olan Abdülhamit Renda’nın sunduğu rapor buna örnektir. Abdülhamit Renda yolladığı raporlarda şunu söylüyor. Diyor ki; Suriye Kürtleri yerinden edilmeli, 1925’te bunu söylüyor ama diyor Fırat’ın batısına da geçmemelidir. Bakın o dönemde bahane edilen PYD o zaman yok, SDG yok. Demek ki neymiş; dünden bugüne dipdiri tutulan bir Kürt düşmanlığı varmış. Meğer PYD bahanesi yalanmış. SDG bahanesi yalanmış. 1925’ten beri aynı siyaseti aynı politikaları izliyorlarmış. Ne kazandırdı Türkiye’ye? Hiçbir şey.

Suriye’de şu anda 4 milyona yakın Kürt yaşıyor. Duydunuz mu Kürtlerin Türkiye rejimine karşı herhangi bir olumsuz ajandalarının olduğunu? Ben duymadım. Siyaset yapıyorum yıllardır. Peki Türkiye yönetimine Türkiye’deki yaşama ilişkin bir itirazlarını duydunuz mu? Yok. Peki bir saldırı oldu mu şimdiye kadar, olmadı, olmayacak da. Suriye’de Kürtler yıllardır kimlik ve dillerinin tanınması için mücadelesini yürütüyorlar. Size ne var? Ama günlerdir Ankara’da yükselen ses Kürt gün yüzünü görmesin, Kürt hakkına kavuşmasın, Kürt bir yüzyıl daha bedbaht yaşasın biçimindedir. Peki Kürtler ne diyor? Tam da bizim dediğimizi diyor. Diyor ki biz düşman değiliz, biz tehdit değiliz, biz güvenlik tehdidi değiliz, biz tarihin en kritik kavşaklarında ittifak yaparak kazandık.

Önümüzdeki dönemi ittifak yaparak da kazanabiliriz diyor Kürtler. Kürtler diyor ki ‘Türkün varlığı Kürt’ün varlığı ile güçlenir.’ Biz bunları diyoruz ama kime diyoruz. Bütün bu olumlu düşünce ve yaklaşımlarımıza karşı yok sayan yok etmeye uğraşan, statü elde etmesin diye bütün ekonomisini, enerjisini, diplomasisini piyasaya ortaya döken bir yönetimle bir yönetim anlayışıyla karşı karşıyayız. Bunun sonuç almayacağını belirtmek istiyorum. Bu Türkiye’ye yüz yıl kaybettirdi, biz yüz yıl daha kaybettirmemelidir. Hepinizin huzurunda bir çırpıda ve teklifte bulunmak istiyorum. Geçen gün önce MİT başkanı Suriye’ye gitti, hemen peşinden de bakan 5 saat araç yolculuğuyla Şam’a gitti. Demek ki 5 saat araçla yol gidildiğine göre; iktidar temsilcilerinin dediği gibi orada güvenlik tehdidi güvenlik sorunu yok.

Diyalog ve ortaklaşma zeminini güçlendirmek için Şam’a gittik diyorlar. İyi. Sayın Kalın, Sayın Fidan Kobanî’ye de ortaklaşma zemini güçlendirmek için gitsenize. Oraya kendileri gitmiyor ama SİHA’larını gönderiyorlar. Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ile niye yüz yüze görüşmüyorsunuz? Niye oraya gitmiyorsunuz? Niye orayla diplomatik faaliyetler geliştirmiyorsunuz? Oraya da gazetecileri katletmek için İHA’ları gönderiyorlar. Yahu Allah aşkına Suriye ameliyat masası değil. Artık Kürt inkarından vazgeçin. Bu savaş anlayışından politikalarından vazgeçin.

Bırakın insanlar kendi ülkelerinde kendi emekleri ile haklarıyla o ülke dinamikleriyle oluşturdukları sistem içerisinde huzurluca yaşasınlar. Peki biraz vicdanı olan bir Kürt bunu nasıl kabul eder? Kobanî’ye SİHA, Kuzey Doğu Suriye’ye İHA ama Şama tarihi ilişkileri, diyalogu güçlendirmek için gidiyor. Buradan sesleniyorum; başta AKP olmak üzere bizim dışımızda siyaset yapan pek çok partinin üst düzey yöneticileri de bundan memnun değil. Ama korkuyorlar. Korkmayın. Kendi partin için de Kobanê’ye de Kuzey ve Doğu Suriye’ye de gidin deyin. Bunu derseniz insanlık gelecekti size olumlu bir şekilde anar.

Buyrun Suruç’un öte yanında Kobanê var, Nusaybin’in öte yanında Kamişlo var. Hem de öyle 5 saat gitmenize gerek yok; bu taraftan bağırsanız sesiniz duyulur. 5 saate de gerek yok 10 dakikada Nusaybin’den Qamişlo’ya geçebilirsiniz. Oradaki yönetimle, oradaki halklarla konuşun. Birleşmiş Milletler’de yaklaşık 205 ülke var. Bu 205 ülke içinde Türkiye’nin dışında hiç kimse Suriye’de Kürtlerin haklarına karşı değil. Yani 204 ülke ‘Kürtler demokratik haklarını alsın’ diyor, sadece Türkiye ‘Kürtlere hak yok, hukuk yok, Kürtlere statü yok’ diyor.

204 Kürtlerin demokratik mücadelesine saygı gösteriyor. O IŞİD belasını def eden direnişçi yiğit Kürt kadına sempatiyle bakıyor, ama bizimkiler ‘terörist’ diyor. Herkes düz yoldan giderken bir araç tek başına karşı yoldan ters şeride girmiş ve ‘ben haklıyım’ diyor. Ankara’da Kürt sorununu çözmeyip bu sorunu sınır dışına çıkarmak kendi çözümünü de kaçırmak anlamına gelmez mi? 50 yıldır deniyorsunuz bir faydasını sağladıysanız hadi eyvallah. Olmadı 50 yıllık politikalar. Artık dünya değişiyor siz de değişin.

O tecrit (İmralı tecridi) kaldırılırsa barışa katkı sunacak, barışa vesile olacak. İmralı siyasetin şiddet ve çatışmadan hukuki zemine geçeceği yerdir. Milyonlarca insanın inancı da budur. İmralı görüşmelerini zamana yaymak, keyfi davranmak doğru değildir. Toplum nezdinde bu çözüm ve diyalogdan kaçmak gibi okunuyor. Bu fırsatı, eğilimlere tenezzül etmeyin. Bakın Sayın Öcalan zemin sunulursa katkı yaparım dediği günden beri bu zemin içeri ve dışarıda baltalanıyor. İkinci bir görüşmenin yapılması, tecridin kaldırılması, Sayın Öcalan’ın koşullarının oluşturulması ısrarla gerçekleştirilmiyor. Her seferinde bir bahane üretiyorlar, her seferinde bir sonraki günleri işaret ediyorlar. Açıkça soruyoruz, nedir derdiniz gerçekten? Siz çözümden, barıştan, demokrasiden yana mısınız, değil misiniz? Hep siz soruyorsunuz bir de biz soralım. Nedir derdiniz?”

“Adalet Bakanlığı’na sormak gerekir onlar neyi bekliyor?”

Tuncer Bakırhan, grup toplantısının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. İmralı ziyareti sorusuna yanıt veren Bakırhan, “Mesele kimin gideceği değil oradan ne söylendiği, bu tartışmalara bu sürece nasıl katkı yaptığı bizim için önemlidir. Adalet Bakanlığı’na sormak gerekir onlar neyi bekliyor? Onu biz de anlamadık” dedi.

Öcalan ile görüşmek için verdikleri dilekçenin ne aşamada olduğunu sorusuna yanıt veren Bakırhan, “Adalet Bakanı her seferinde bir şey söylüyor. ‘Bütçe görüşmelerini bekliyoruz’ demişti. Artık bir an önce bu oyalamadan vazgeçmeleri, oranın kilidini açmaları gerekir” dedi. Yeni bir süreç başlar mı” sorusuna yanıt veren Bakırhan, “Parti olarak bu tartışmaların bir sürece evrilmesini canı gönülden istiyoruz. Bir samimiyet varsa neden bir sürece dönüşmesin” diye konuştu.

(Kaynak: Mezopotamya Ajansı)

Paylaşın

Gelecek Partisi’nde İstifa: Saadet – Gelecek Grubu Düştü

TBMM’deki Saadet – Gelecek Partisi Grubu, Gelecek Partisi Milletvekili Nedim Yamalı’nın partisinden istifa etmesiyle birlikte düştü. Nedim Yamalı’nın AK Parti’ye geçeceğine ilişkin haberler çıkmıştı.

Gelecek Partisi, “çatı grup” kurma görüşmeleri için Saadet Partisi ve DEVA Partisi ile masada. Daha önce bu görüşmeler defalarca yapılmış ancak sonuç alınamamıştı.

Ankara Milletvekili Nedim Yamalı, Gelecek Partisi’nden istifa ettiğini duyurdu. Böylece Türkiye Büyük Millet Meclis’inde (TBMM) Saadet Partisi ile ortak grup da (en az 20 vekil gerekiyor) düşmüş oldu.

Nedim Yamalı istifaya ilişkin herhangi bir gerekçe sunmazken, açıklaması ise şöyle oldu: “Kuruluşundan bu yana görev aldığım Gelecek Partisi üyeliğinden bugün itibariyle istifa ediyorum. Genel başkanım sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’na çalışmalarım sırasında verdikleri destekten dolayı teşekkür ediyor, tüm partili arkadaşlarıma başarılar diliyorum.”

Son günlerde Yamalı’nın Adalet ve Kalkınma Partisi’ne (AK Parti) geçeceğine ilişkin haberler çıkmıştı. Yamalı bu iddialara ”Ahmet Davutoğlu’nun partide yapılan tüm görüşmelerden haberi var. AK Parti’ye geçeceksek genel başkanımız Ahmet Davutoğlu’yla hep birlikte geçeriz,” yanıtını vermişti.

2001’de AKP’nin Ankara İl Başkanlığı kurucuları arasında yer alan Yamalı, 2001-2003 yılları arasında Ankara İl Teşkilatında Yönetim Kurulu Üyeliği ve Siyasi ve Hukuki İşler Başkanlığı yaptı. Yamalı, 2014-2018 yıllarında ise AKP Ankara İl Başkanlığı görevinde bulundu.

Gelecek Partisi’nin kurucuları arasında yer alan Yamalı, 28. dönemde Ankara milletvekili seçildi. Öte yandan, son günlerde Davutoğlu’nun da eski partisi olan AK Parti’ye “dönüş” ile ilgili mesajları var.

18 Aralık’ta Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu memleketi Konya’da “Ruh bakımından AK Parti’den hiç kopmadım. Geçmişe dönük olarak herhangi bir hesabın peşinde değilim. Herkese el uzatıyorum, muhalefetiyle, iktidarıyla. Kim bizimle görüşmek isterse kapımız açık” demişti.

Ahmet Davutoğlu, geçtiğimiz günlerde kendisine yöneltilen ”AK Parti’ye dönecek misiniz” sorusunu ise şöyle yanıtlamıştı: ”Benim dediğim şey şu: büyük bir toparlanma hareketine ihtiyaç var. Ben ‘o harekete destek vermeye hazırım’ diyorum. Bu AK Parti içinde toparlanma olur, AK Parti dışında alternatif toparlanma olur. İkisine de varım.”

“Çatı grup” görüşmeleri

Bu tartışmalar sürerken Gelecek Partisi, “çatı grup” kurma görüşmeleri için Saadet Partisi ve DEVA Partisi ile masada. Daha önce bu görüşmeler defalarca yapılmış ancak sonuç alınamamıştı. Şimdi Gelecek-Saadet Partisi grubunun 19 milletvekiline düşmesi sonrası bu görüşmelerin nereye varacağı da merak konusu.

“Bana karaktersizliğin resmini çizer misin Abidin”

Gelecek Partisi’nin Konya İl Başkanı Ahmet Arslan, Yamalı’ya kararı üzerine sert tepki geldi. Arslan, istifaya karşılık sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamasına “Bana karaktersizliğin resmini çizer misin Abidin” diye başladı.

“Her insan, özü ve sözleriyle kendini tanıtır. Ne ekersen, onu biçersin derler; senin ektiklerin de karakterini açıkça ortaya koyuyor. İnsanlık bir terazidir; senin terazinde vicdanın ve ahlakın yoksa o terazinin bozuk olduğunu herkes anlar. Bundan sonrası yoluna çıkan duvarları aşmak değil, o duvarlarla yüzleşmek olacak” diyen Arslan, paylaşımını şöyle tamamladı: “Şunu bilesin hiçbir hakkımı helal değil. Yazıklar olsun.”

Paylaşın

Analiz: ABD, Suriye’den Çekilecek Mi?

Heyet Tahrir Şam’ın (HTŞ) liderliğindeki silahlı grupların Beşar Esad yönetimini devirmesiyle birlikte, ABD’nin Suriye’deki askerlerini çekip çekmeyeceği merak konusu.

ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump, rejimin düşmesinin ardından yaptığı açıklamada “Suriye kendi başının çaresine bakmak zorunda” demişti. Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı adayı Mike Waltz ise, ABD askerlerinin Suriye’de olmaması gerektiğini söylemiş, IŞİD’in yeniden güç kazanmasını önlemeye öncelik verileceğini belirtmişti.

ABD’nin seçilmiş başkanı Donald Trump’ın Suriye’deki Amerikan askerlerini bölgeden çekip çekmeyeceği merak konusu. Washington Post (WP), “IŞİD’e ve İran’a karşı kalkan görevi gören 2 bin askerin” akıbetiyle ilgili adımların Trump için ikilem yaratacağını yazıyor.

Heyet Tahrir Şam (HTŞ) liderliğindeki rejim karşıtlarının Beşar Esad yönetimini devirmesiyle ABD’nin ülkedeki askeri misyonunun geleceğinin belirsizliğe sürüklendiği ifade ediliyor.

Trump’ın ilk döneminde Suriye’deki Amerikan birliklerini çekmeyi gündeme getirdiği hatırlatılıyor. Ancak Cumhuriyetçi liderin ikinci döneminde bununla ilgili nasıl bir politika izleyeceği belli değil. 47. ABD Başkanı, rejimin düşmesinin ardından yaptığı açıklamada “Suriye kendi başının çaresine bakmak zorunda” demişti.

Cumhuriyetçi liderin ilk döneminde ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi olarak görev yapan James Jeffrey, HTŞ’nin geçmişte IŞİD’le başarılı şekilde mücadele ettiğine dikkat çekerek şu yorumları paylaşıyor: Bu durumda Trump kendisine şu soruyu soracak: ‘Neden IŞİD’le savaşmak için asker bulundurmak zorundayım? Zaten verdiğimiz savaşın çoğunda onları çölde bombalıyoruz.’ Ve bu soruyu yanıtlamak çok zor olacak.”

Trump’ın Ulusal Güvenlik Danışmanı adayı Mike Waltz, ABD askerlerinin Suriye’de olmaması gerektiğini söylemiş, IŞİD’in yeniden güç kazanmasını önlemeye öncelik verileceğini belirtmişti. Ancak buna yönelik askeri stratejiye dair bilgi paylaşmamıştı.

WP’nin analizinde, Suriye’deki ABD birliklerinin geleceğinin HTŞ ve ülkenin kuzeydoğusundaki Kürt örgütlerle yapılacak anlaşmalara bağlı olduğu ifade ediliyor. Ayrıca Washington’ın fonladığı Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG), Ankara’nın desteklediği Suriye Milli Ordusu’yla (SMO) girdiği çatışmaların ABD-Türkiye arasında gerginlik yarattığı yazılıyor. SDG’nin ana unsuru Türkiye’nin terör örgütü kabul ettiği YPG.

Haberde, “Ankara’nın baskısıyla” ABD’nin SMO ve SDG arasında Münbiç’te 12 Aralık’ta ateşkes anlaşması yapılmasını sağladığı ifade ediliyor. Taraflar arasında çatışmalar yaşansa da ABD ateşkesin sürdüğünü duyurmuştu. Diğer yandan SDG’nin IŞİD militanlarını tuttuğu kampların güvenliğinin de SMO’yla çatışmalar nedeniyle tehlikeye girebileceği savunuluyor. IŞİD’in kaostan faydalanarak tekrar güçlenme ihtimalinin Washington’ı endişelendirdiği yazılıyor.

HTŞ öncülüğündeki rejim karşıtlarının 27 Kasım’da başlattığı saldırılar, 8 Aralık’ta Esad rejiminin devrilmesiyle sonuçlanmıştı. Esad ailesi Rusya’ya kaçarken, HTŞ kurduğu geçici hükümetin başına Muhammed Beşir’i getirmişti.

ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf, geçen haftta Suriye’ye gitmişti. Ebu Muhammed Colani takma adını kullanan HTŞ lideri Ahmed Şara’nın başına konan 10 milyon dolarlık ödülün kaldırıldığını duyurmuştu. Öte yandan Washington, HTŞ’yi henüz resmen terör örgütü listesinden çıkarmadı. Avrupa Birliği ve Birleşmiş Milletler de grubu terör örgütü olarak görmeye devam ediyor.

Türkiye de HTŞ’yi resmen terör örgütü kategorisinde değerlendiriyor. AK Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Ömer Çelik, HTŞ’nin artık “fiilen terörist olmadığını” söylemişti fakat bu yönde resmi bir adım atılmadı.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

İsrail, Hamas Lideri Haniye’yi Tahran’da Öldürdüğünü Kabul Etti

İsrail Savunma Bakanı İsrael Katz, İsrail’in Hamas lideri İsmail Haniye’yi İran’da öldürdüğünü kamuoyuna açıkladı. Bu açıklama sonrası, İran ile İsrail arasındaki gerginliği daha da artırması bekleniyor.

Yemen’deki Husi liderine karşı da benzer bir eylemde bulunabileceklerini belirten İsrael Katz, “Onlara net bir mesaj iletmek istiyorum: Hamas’ı yendik, Hizbullah’ı yendik, İran’ın savunma sistemlerini kör ettik ve üretim sistemlerine zarar verdik, Suriye’de Esad rejimini devirdik, Yemen’de ayakta kalan son terör örgütü olan Husi terör örgütüne de ağır bir darbe vuracağız” dedi.

İsrail Savunma Bakanı Israel Katz, İsrail’in geçen yaz Hamas’ın üst düzey liderine suikast düzenlediğini teyit ederek, Yemen’deki Husi isyancı grubun liderine karşı da benzer bir eylemde bulunma tehdidinde bulundu. Katz’ın açıklamaları, İsrail’in Temmuz ayında İran’da meydana gelen bir patlama sonucu İsmail Haniye’yi öldürdüğünü ilk kez kabul ettiği anlamına geliyor. Patlamanın arkasında İsrail’in olduğuna inanılıyordu ve liderler de daha önce İsrail’in bu olaya karıştığını ima etmişlerdi.

Katz, Pazartesi günü yaptığı bir konuşmada, Husilerin de Haniye dahil bölgedeki İran liderliğindeki ittifakın diğer üyeleriyle benzer bir kaderi paylaşacağını söyledi. “Haniye, Sinvar ve Nasrallah’a Tahran, Gazze ve Lübnan’da ne yaptıysak Hudeyde ve Sana’da da aynısını yapacağız” diyen Katz, daha önceki İsrail saldırılarında öldürülen Hamas ve Hizbullah liderlerine atıfta bulundu.

Hamas’ın siyasi lideri İsmail Haniye, ardından yerine geçen Yahya Sinvar, askeri kanadının başı Muhammed Deif, Hizbullah lideri Hasan Nasrallah ve en üst düzey askeri komutanı Fuad Şükr gibi üst düzey liderler bombalı saldırılarda öldürülmüştü.

Katz ayrıca İsrail’in Suriye’de Beşar Esat’ın devrilmesine yardımcı olduğunu ve İran’ın uçaksavar sistemlerini imha ettiğini de belirtti. Israel Katz, “Husiler’in stratejik altyapısını vuracağız ve liderliğin kafasını keseceğiz” dedi.

İran destekli Husiler, Cumartesi günü Tel Aviv’e düşen ve en az 16 kişinin yaralanmasına neden olan bir füze de dahil savaş boyunca İsrail’e çok sayıda füze ve insansız hava aracı fırlattı. İsrail ise savaş boyunca Yemen’de üç hava saldırısı düzenledi ve füze saldırıları durana kadar isyancı grup üzerindeki baskıyı arttırma sözü verdi.

Son olarak geçen hafta Yemen’deki Husiler’in fırlattığı bir füzenin İsrail’in merkezini hedef almasından kısa bir süre sonra İsrail bir dizi yoğun hava saldırısıyla Yemen’in isyancıların elindeki başkenti Sana’yı ve liman kenti Hudeyde’yi vurmuştu. Saldırıda en az dokuz kişinin öldüğü bildirilmişti.

Husiler, Hamas’ın İsrail’e düzenlediği ve 1200 kişinin ölümüne, 250 kişinin de rehin alınmasına yol açan saldırının ardından Ekim 2023’te Gazze Şeridi’nde başlayan İsrail-Hamas savaşından bu yana 100 kadar ticari gemiyi füze ve insansız hava araçlarıyla hedef aldı. Yerel sağlık yetkililerine göre İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları şimdiye kadar 45 binden fazla Filistinlinin ölümüne neden oldu.

Husiler, İsrail’i Gazze’de Hamas’a karşı yürüttüğü kampanyaya son vermeye zorlamak için İsrail, ABD ya da İngiltere bağlantılı gemileri hedef aldıklarını iddia ediyor. Ancak saldırıya uğrayan gemilerin birçoğunun çatışmayla çok az bağlantısı var ya da hiç bağlantısı yok, hatta bazıları İran’a gidiyor.

Husiler, aralarında sivillerin de bulunduğu 150 binden fazla insanın ölümüne neden olan geniş çaplı Yemen savaşında Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonla mücadele ediyor. Çatışma aynı zamanda dünyanın en kötü insani felaketlerinden birine yol açtı ve on binlerce kişinin daha öldüğüne inanılıyor.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

İcradaki Dosya Sayısı 23 Milyona Yaklaştı

Ekonomik kriz vatandaşın belini bükmeye devam ediyor. İcra dairelerinde işlem gören dosya sayısı, aralık ayında geçen yılın aynı ayına göre 1 milyon 49 bin artarak, 22 milyon 673 bine yükseldi.

Adalet Bakanlığı’nın Ulusal Yargı Ağı Platformu (UYAP) üzerinden icra dairelerine gelen yeni dosya sayısı, 1 Ocak – 20 Aralık 2024 tarihleri arasında 9 milyon 77 bin olarak kaydedildi. Geçen yılın aynı dönemine göre, yeni dosya sayısında dikkat çekici bir azalma yaşanırken, icra dairelerindeki derdest dosya sayısı ise artış gösterdi.

2023’ün aynı döneminde, icra dairelerine UYAP üzerinden gelen yeni dosya sayısı 13 milyon 291 bin olarak kayıtlara geçmişti. Cumhuriyet’in haberine göre bu, yeni açılan dosyalarda bir yıllık süreçte önemli bir düşüş yaşandığını ortaya koyuyor.

2024’ün ilk 11 ayında 7 milyon 712 bin dosya ya sonuçlandırıldı ya da işlemden kaldırıldı. Buna rağmen, icra dairelerinde derdest dosya sayısındaki artış dikkat çekiyor.

UYAP üzerinden açılan ve halen icra dairelerinde işlem gören dosya sayısı, 20 Aralık itibarıyla 22 milyon 673 bine ulaştı. Bu rakam, 2023’e kıyasla net bir artışı işaret ediyor. Geçen yılın aynı dönemine göre derdest dosya sayısındaki artış 1 milyon 49 bin olarak belirlendi.

(Kaynak: Ekonomim)

Paylaşın

Suriyeli Hristiyanlar, Noel Ağacının Yakılmasını Protesto Etti

Suriye’nin Hama kenti yakınlarında bir Noel ağacının yakılmasının ardından binlerce kişi protesto için sokaklara döküldü. Olay, Hayat Tahrir Şam (HTS) liderliğindeki silahlı grupların Beşar Esad’ı devirmesinden sadece iki hafta sonra gerçekleşti.

Protestocular, HTŞ’nin Hama, Şam ve diğer bölgelerdeki Hristiyan bölgelerindeki dini azınlıkları korumasını talep etti. Suriye’yi kontrol eden Hayat Tahir Şam’ın (HTŞ) yetkililer, olayın “yabancı savaşçılar” tarafından gerçekleştirildiğini belirterek, sert cezaların yanı sıra ağacın yeniden dikileceği sözünü verdi.

Suriye, etnik ve dini grupların bir araya geldiği bir ülke olup nüfusun yaklaşık yüzde 2’sini Hristiyanlar oluştururken, halkın çoğunluğunu Sünni Müslümanlar oluşturuyor. Suriye’de 13 yıl süren iç savaştan önce nüfusun yaklaşık yüzde 10’unu Hristiyanlar oluşturuyordu ancak birçoğu iç savaş sırasında ülkeyi terk etti.

Suriye’de bir Noel ağacının yakılmasına dair görüntülerin sosyal medyada yayılması üzerine başkent Şam’da protesto gösterisi düzenlendi.

Hristiyanların yoğun olarak yaşadığı bölgelerde başlayan ve Bab Şarki’deki Ortodoks Patrikhanesi’ne doğru yürüyüşe geçen yüzlerce gösterici, “Hristiyanlara haklarının verilmesini” talep eden sloganlar attı. Fransız haber ajansı AFP’nin bildirdiğine göre, bazı göstericiler ellerinde ahşaptan yapılmış haç taşırken, bazıları ise Şam’daki yeni yönetimin benimsediği üç yıldızlı bayrağı göndere çekti.

AFP’ye konuşan bir gösterici, “Münferit vaka adı altında Hristiyanlara karşı çok sayıda haksızlık yapılıyor. Eskiden olduğu gibi eğer ülkemizde Hristiyanlık inancını yaşamamıza izin verilmeyecekse burada bize yer yok” ifadelerini kullandı.

Şam’daki gösteri, Hristiyanların yoğun olarak yaşadığı Humus yakınlarındaki Sukalibya kasabasında bir Noel ağacının yüzü maskeli kişiler tarafından yakıldığına dair görüntülerin sosyal medyada yayılması sonrasında düzenlendi. Londra merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi, Noel ağacını yakanların radikal İslamcı Ensar el Tevhid örgütüne mensup yabancı savaşçılar olduğunu bildirdi.

Sosyal medyada yayılan bir diğer videoda ise Şam’da yönetimi ele geçiren Heyet Tahrir Şam (HTŞ) milislerinin dini temsilcisinin Noel ağacını yakanların Suriyeli olmadığı ve cezalandırılacakları konusunda kasaba halkına güvence verirken görüldü. Videodaki görüntülerde, HTŞ temsilcisi “Ağaç yarın sabaha kadar yeniden dikilecek ve ışıklandırılacak” ifadelerini kullandı.

8 Aralık’ta Şam’ı ele geçirerek Beşar Esad rejimini deviren HTŞ, çoğunluğunu Sünnilerin oluşturduğu Suriye’de azınlıkların da korunacağını belirtiyor. HTŞ lideri Ebu Muhammed el-Colani kod adlı Ahmet eş-Şara da Suriye geçici hükümetinin tüm Suriyelileri ve devlet kurumlarını koruyacağını duyurmuştu.

Suriye, etnik ve dini grupların bir araya geldiği bir ülke olup nüfusun yaklaşık yüzde 2’sini Hristiyanlar oluştururken, halkın çoğunluğunu Sünni Müslümanlar oluşturuyor. Suriye’de 13 yıl süren iç savaştan önce nüfusun yaklaşık yüzde 10’unu Hristiyanlar oluşturuyordu ancak birçoğu iç savaş sırasında ülkeyi terk etti.

Paylaşın

Babacan’dan “AK Parti’ye Dönecek Misiniz?” Sorusuna Dikkat Çeken Yanıt

Ali Babacan, AK Parti’ye dönüp dönmeyeceğine ilişkin soruya, “Yıllardır beraber çalıştığımız insanlar olmadı, olmuyor işte. Zaten olmadığı için ayrıldık. Şimdi ne değişti de geri döneceksiniz?” şeklinde yanıt verdi.

Babacan, bu yönde çıkan iddialara ilişkin ise, “Yani DEVA Partisi olarak biz sapasağlam yerimizde duruyoruz ve kendi ilkelerimiz ve değerlerimiz doğrultusunda bildiğimiz istikamette yürüyoruz. Bizim istikametimiz çok net”  ifadelerini kullandı.

Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA Partisi) Genel Başkanı Ali Babacan, İlke TV’de yayınlanan Konuşma Zamanı programında Kemal Avcı’nın konuğu oldu. Siyaset ve ekonomi ağırlıklı olarak gündeme dair değerlendirmelerde bulunan Babacan, Suriye, 1 Ekim’de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Meclis’te DEM Parti milletvekilleri ile tokalaşması sonrası yaşanan gelişmeler ve hükümetin kayyım kararlarına ilişkin de açıklamalarda bulundu.

“HTŞ Türkiye’nin kontrol ettiği bir örgüt değildir” diyen Ali Babacan, hükümetin Suriye’de yaşananları iç kamuoyuna yansıtış biçiminin gerçekçi olmadığını belirtti ve iç kamuoyunu tatmin kaygısıyla atılacak her adım hem Türkiye’nin kendisine, hem de Suriye’ye fayda getirmeyeceğini ifade etti. Babacan, “Türkiye için nihai hedef Suriyelilerin barış içinde yaşaması olmalı, bu işin öncülüğünü de Suriye halkları yapmalı” diye konuştu.

Suriye’de 27 Kasım’da cihatçı güçlerin başlattığı askeri hareketlenmeyi değerlendiren Ali Babacan, “HTŞ harekete geçmeden önce Türkiye’yi bilgilendirmiş olabilir” ifadelerini kullandı. Babacan, bu bağlamda iç kamuoyuna da “Bakın Suriye’de yeni bir durum var, ama bakın biz çözüm istiyoruz, şiddet bitsin istiyoruz” verildiğini belirtti. Ali Babacan, “Dolayısıyla bütün bunlar belli bir program dahlinde yapıldıysa bir, doğru yapılana, sürece destek vermek zorundayız. Bahçeli’nin açıklamalarının çoğu doğrudur ama eksiktir, hak ve özgürlükler konusunda bir şey söylemiyor, orada da yapılacaklar var” ifadelerini kullandı.

Bahçeli’nin “Öcalan” çağrısına çok şaşırdım 

MHP Genel Bahçeli’nin 22 Ekim’de Meclis’te yaptığı ‘Öcalan çağrısı’ ile ilgili ‘çok şaşırdım’ diye konuşan Ali Babacan, Bahçeli’nin konuşma metnini okuduğunu ve metni hazırlayanların çatışma çözümü konusunda ‘derslerine iyi çalıştığını’ ve ‘bundan memnun olduğunu’ söyledi. Kürt sorununun çözümü için ortaya konan tüm niyetlerin kıymetli olduğunu ifade eden Babacan, bunun Türkiye’nin kadim bir sorunu olduğunu vurguladı.

Ali Babacan Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim’de çağrısını işaret ederek “Sayın Erdoğan topa bayağı geç girdi” dedi ve Erdoğan’ın bu konuda bir süre suskun kaldığını belirtti. Babacan, “Bahçeli’nin böylesine önemli bir konuda yaptığı bu kadar ileri bir açıklamayı Sayın Erdoğan’dan habersiz yapmış olduğuna ben pek ihtimal vermem” dedi ve Cumhur İttifakı ortağı iki liderin bir süre kamuoyundaki tepkileri ölçtüğünü savundu.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, 1 Ekim’de başlayan ‘sürecin’ ağır da olsa işlediğini, ancak yaklaşık bu 3 aylık dönemde ‘süreci’ aksatacak ve zarar verecek önemli bir gelişme olmadığını ifade etti. Bu ‘sürecin’ Suriye’deki gelişmelerle beraber yürümesi gerektiğini savunan Babacan, çözümün İran ve Irak’ı da içine alacak biçimde ‘bölgesel perspektiften’ ele alınması gerektiğini belirtti.

“Bahçeli’den böyle bir açıklama geldikten sonra DEM Parti’nin diyaloğa açık bir tutum sergilemesini takdir ediyoruz” diyen Babacan, “Kürt vatandaşlarımız gerçekten çok samimi insanlar, küçük bir ışık gördüğü anda olumlu bir yaklaşım söz konusu. Umut ediyorum hiç kimse onların bu samimiyetini boşa çıkarmaz” ifadelerini kullandı.

Belediyelere hükümet tarafından atanan kayyımlara dair de açıklamalarda bulunan Ali Babacan, “Kayyım uygulaması yanlıştır diyoruz. Mevcut haliyle demokrasinin kalbine vurulmuş bir hançerdir diyoruz. Seçilmiş olmanın verdiği bir hak vardır ve meşruiyet vardır. Belediye başkanları milletin iradesini temsil eder. Belediye başkanları ile ilgili konu bağımsız yargı tarafından ele alınmalıdır. Yerine gelecek belediye başkanının da belediye meclisinden seçilmesi lazım” diye konuştu.

“Bizim istikametimiz çok net”

Ali Babacan, AK Parti’ye katılıp katılmayacağı sorusuna ise, “Varsayımlarla konuşmak bence insanların kafasını da karıştırıyor. Eğer AK Parti şöyle olursa, eğer Sayın Erdoğan böyle yaparsa… Yıllardır beraber çalıştığımız insanlarla olmadı, olmuyor işte. Zaten olmadığı için ayrıldık. Şimdi ne değişti de olacak ki geri döneceksiniz yani? Değil mi? Ne değişti de? Bir irade beyanım var. Bırakın adımı, iradenin beyanı bile yok” diye yanıt verdi.

Babacan söz konusu iddialara ilişkin “Yani DEVA Partisi olarak biz sapasağlam yerimizde duruyoruz ve kendi ilkelerimiz ve değerlerimiz doğrultusunda bildiğimiz istikamette yürüyoruz. Bizim istikametimiz çok net” ifadelerini kullandı.

Paylaşın