Türkiye’nin Kara Lekesi: Maraş Katliamı

19-26 Aralık 1978’de Maraş’ta Alevilere yönelik gerçekleşen katliamda resmi rakamlara göre 120 insan öldürüldü, yüzlerce kişi yaralandı. Resmi olmayan, olayın tanıkların aktarımına göre ise katliamda 500’ün üstünde insan yaşamını yitirdi.

MİT”in belgelerine göre Maraş katliamı MHP Maraş il örgütünde ÜGD (Ülkücü Gençlik Derneği) ile yapılan toplantıda planlandı ve ‘sağcı-solcu veya Alevi-Sünni meselesinden ziyade Türk-Kürt meselesi görünümü’ verildi.

Katliamla ilgili 804 kişi hakkında dava açıldı; sanıklardan 29’u idam, 7’si müebbet hapisle, 321 kişi de 1-24 yıl arasında hapisle cezalandırıldı. Sıkıyönetim mahkemelerinde açılan davalar 1991 yılına kadar sürdü. İdam ve müebbet dışında hapse mahkum edilenlere 1/6 oranında indirim uygulanarak cezalar azaltıldı. Sıkı yönetim mahkemesinin idam kararları da Yargıtay tarafından bozuldu.

Nasıl başladı?

12 Eylül darbesine giden sürecin başlangıcı olarak kabul edilen katliam döneminde iktidarda CHP vardı, Baş­bakan Bülent Ecevit’ti.

19 Aralık günü Çiçek Sineması’nda Sovyetler Birliği’ndeki “komünist zulmü” anlatan, Cüneyt Arkın ve Oya Aydoğan’ın baş rollerini oynadıkları, Mehmet Kılıç’ın yönettiği “Güneş Ne Zaman Doğacak?” isimli filmin ara­sında bir ses bombası patladı.

Gece yarısı patla­yan bombanın ardından filmi izlemek için salonda toplanan ülkücüler sokağa dö­küldü. “Kanımız aksa da zafer İslam’ın!” sloganı­nı atan kişiler Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) il binasına saldırdılar.

Şehirde “Komünistler, Al­lahsız Aleviler şehir suyuna zehir kattılar”, “Sinemayı komünistler bombaladı” söy­lentilerinin yayılmasının ardından ertesi gün Alevilerin oturduğu bir kahvehane bombalandı.

21 Aralık günü Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) üyesi iki öğretmen, Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu öldürüldü. 22 Aralık’ta iki öğretme­nin cenaze törenine on bin kişi katıldı.

Alevilerin evleri işyerleri yakıldı

Ülkücüler, bu kez “Komünistlerin ve Alevilerin cenaze namazı kılınmaz!” sloganı eşliğinde cenaze kortejine saldırdı. Maraş çarşısına doğ­ru yürüyüşe geçenler, CHP’li ve Alevi olan yurt­taşlara ait işyerleri yağmalanıp yakıldı. Çatışmalarda üç kişi daha yaşamını yitirdi. Daha önceden belirle­nen evler ve işyerleri Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ya da Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD) yazılarıyla, “Üç Hilal” işaretleriyle donatıldı.

23 Aralık’ta Be­lediye hoparlörlerinden ve Ulucami minarelerin­den “Alevi kafirler, Yörükselim”de birçok din kardeşimizi şehit ediyorlar. Al­lah’ını seven Müslümanlar hazır olsunlar!” sözleriyle katliamın çağrısı yapıldı.

Kadınlar, çocuklar, bebekler öldürüldü

Başta Yörükselim olmak üzere Alevilerin yaşadı­ğı Serintepe, Mağarah ve Yenimahalle semtlerinde evlere saldırıldı. Uzun menzilli silahlarla taranan evler, bombalandı ve yakıldı. Çocuk, bebek, kadın, erkek demeden Aleviler öldürüldü. Ellerinde silahlar, taşlar, sopalar, keserler, bal­talarla saldıran kişiler katli­am yaptı.

24 Aralık sabahı şehirde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ancak sokağa çıkma yasağına sadece Alevi yurttaşlar ve polisler uydu. Olaylar sırasında saldırganlar ara­sında polislerin de bulunması nedeniyle, polis gö­rev dışı bırakıldı.

120 kişi öldürüldü

25 Aralık günü de devam eden olaylar ancak ge­ce yarısında sona erdi. 19 Aralık”ta başlayan olaylarda resmi rakamlara göre 120 kişi yaşamını yitir­miş, binin üzerinde insan yaralanmış, 552 ev ve 289 işyeri tahrip edilip, yakıldı.

Bu katliamın so­rumluları olarak ilk günlerde sadece 75 kişi yakalandı. 16 Nisan 1979’da askeri mahkeme­de başlayan dava ise; 8 Ağustos 1980’de sonuçlandı. Yargıtay’a giden davanın sanıkları, 1991’de çı­karılan Terörle Mücadele Kanunu nedeniyle serbest kaldı. Davanın bir numaralı sanığı Ökkeş Kenger -sonradan soyadını değiştirerek Şendiler oldu – be­raat ederek daha sonra 1991 yılında MHP’den mil­letvekili oldu.

Ökkeş Şendiler yıllar sonra katliama ilişkin “Kahramanmaraş’ta Alevi-Sünni çatışması olmamıştır. Aleviler kimseyle çatışmamış, katledilmişlerdir” dedi.

13 ilde sıkıyönetim kararı

Ecevit ise; Maraş’ta yaşanan katliamı, “Kah­ramanmaraş Toplumsal Olayları” olarak nitelendi­rdi ve “sıkıyönetim” ilan etti. 25 Aralık gecesi toplanan Bakanlar Kurulu, Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile Kara Kuv­vetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin’in de katıldığı toplantıda “yaygın şiddet eylemlerini” en­gellemek için 13 ilde sıkıyönetim kararı alındı.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

CHP’nin ‘Belediye Başkanları Çalıştayı’ndan Beş Madde Çıktı

CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, Kayseri’de düzenlenen “Belediye Başkanları Çalıştayı”nın sonuç bildirgesini açıkladı. Torun, belediye başkanlarının önce saha çalışmaları ile başladığını, ardından dün belli bilgilendirme toplantıları yapıldığını, hem kara kış fonunu hem de diğer sorunları konuştuklarını, bugün de çok farklı konularda bilgilendirme yapıldığını anlattı.

Haber Merkezi / İktidarın CHP’li belediyelere olabildiğince engel olma çabasına değinen Torun, beş madde sayarak çalıştayda yapılan değerlendirmeleri özetledi. Torun’un özetlediği Çalıştay Sonuç Bildirgesi’nde şu açıklamalara yer verildi:

1- Siyasi  iktidarın politikaları ülkemizi ekonomik buhran ile karşı karşıya bırakıştır. Giderek daha fazla hane sosyal yardımlara muhtaç hale gelmiştir. CHP Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu Kara Kış Fonu kurulması çağrısında bulunsa da iktidar bunu dikkate almadı. CHP Kara Kış Fonu’nu belediyelerde hayata geçirmiş, 3 Kasım 17 Aralık 1 milyon 472 bin haneye  216 milyon 228 bin lira destek sağlanmıştır.

2-Siyasi iktidar yerel yönetimlere ayrılan devlet kaynalarını partizanca kullanarak, ayrımcılık yapmaktadır. Özellikle Çevre Bakanlığı desteklerini neredeyse tamamını Cumhur İttifakı belediyelerine aktarmaktadır. Ayrıca tüm belediyelere eşit destek amacıyla kanunla kurulan, bütçesinin yarısından fazlasının CHP’li belediyelerde kesilen paylarla oluşturulan Türkiye Beldiyeler Birliği kaynaklarının tamamına Cumhur İttifakı belediyelerine ayrılmaktadır. Her türlü demokratik ve hukuki hakkımızı kullanacağız.

3-CHP’li Belediyeler vatandaşa hizmet götürürken iktidarın sayısız engellemeleri ve hukuksuz soruşturmalarıyla karşılaşmaktadır.Çalıştayımızda tüm bu tehditler değerlendirilmektedir. Vatandaşımız müsterih olsun, bunları aşmaya devam edeceğiz.

4- Yerel yönetimler ile ilgili yasal üzenlemelerin Anayasa’nın 127. maddesinde tarif edilen çerçeveyi kapsamadığı açıktır. Belediyeler, idari ve mali açıdan pek çok sorunla karşı karşıya bırakılmıştır. Belediyelerin pek çok yetki ve gelirleri ellerinden alınmıştır. Anayasa’da öngörülen yerinden yönetim ilkesine uyumlu hale getirilmesi ve günün ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde düzenlenmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu kapsamda CHP tarafından yürütülen yasal düzenleme çalışmaları diğer siyasi partileri kapsamak üzere genişletilecek, konuyla ilgili tüm kesimelerin görüşleri alınarak kanun teklifi hazırlanacak ve Meclis’ sunulacaktır.

5-CHP’li belediyelerde vatandaşlarımız ucuz ve hızlı etkinliklere erişmiş, nefes almıştır. Beldiyelerimizde ortaya konulan yönetim becerisi, iktidarın beceriksizliğiyle ortaya çıkan fark tüm vatandaşlarımız tarafından görülmektedir. Bu kapsamda belediyelerdeki yönetim başarısının ülke geneline yayılması, yerel yönetimleri baskı altına alan anlayışın giderilmesi ve kamu kaynaklarının toplumun tüm kesimlerine adil şekilde dağıtılması önündeki tek engel iktidarın yönetim anlayışıdır. İktidarın açtığı yaraların sarılması için genel seçime gidilmesi ve milletin kararına saygı duyulması genel zorunluluktur.

Paylaşın

Fenerbahçe İle Beşiktaş Yenişemedi

Fenerbahçe, Süper Lig’in 17. haftasında Beşiktaş’ı Kadıköy’de konuk etti.  Fırat Aydınus’un yönettiği ılın son derbisi 2-2 eşitlikle sona erdi. Fenerbahçe, bu sonuçla puanını 28’e yükseltirken, Beşiktaş ise puanını 25 yaptı.

Haber Merkezi / Fenerbahçe’nin golleri Mesut Özil (pen-14′) ve Berisha’dan (30′) gelirken, Beşiktaş’ın gollerini Josef de Souza (25′-59′) kaydetti.

Karşılaşmadan dakikalar;

3. dakikada Bceza sahası dışı sağ çaprazından Ghezzal’ın direkt kaleye vurduğu serbest vuruşta top direğin yanından auta gitti.

11. dakikada Fenerbahçe atağında top ceza sahası içinde savunmadan sekip yükseklik kazandı. Larin ve Rossi topa doğru yükseldi. Hakem topun Larin’in eline çarptığını gerekçe göstererek penaltı noktasını gösterdi. 13′ Mesut Özil penaltıda hata yapmadı, Fenerbahçe’yi 1-0 öne geçirdi.

25. dakikada Beşiktaş atağında Batshuayi ile paslaşan Josef’in ceza sahası içi sol çaprazından yaptığı plase vuruşta top filelere gitti (1-1).

27. dakikada Sarı-Lacivertliler tehlikeli geldi. Mesut’un sol kanattan ortasında kafalardan seken top penaltı noktası üzerindeki Berisha’ya geldi. Bersiha gelişine kötü vurdu. Top üstten dışarda.

29. dakikada Vida’nın büyük hatası pahalıya patladı. Hırvat stoperin pası kısa düştü, Rossi araya girdi. Rossi, Berisha’yı gördü, Alman forvet bu kez gelişine düzgün vurdu ve Ersin’i avladı (2-1).

45+1. dakikada ceza sahası içi sol çaprazından Batshuayi’nin yaptığı vuruşta topu kaleci Berke kornere çeldi. 49. dakikada Pjanic’in soldan kullandığı köşe vuruşunda Vida topa kafayla vurdu, meşin yuvarlak az farkla üstten auta gitti.

59. dakikada Rıdvan sol kanattan ceza sahası içine adrese teslim bir orta yaptı, Josef de şık bir kafa vuruşuyla skora bir kez daha beraberliği getirdi. (2 – 2)

85. dakikada Savunmadan seken topu önünde bulan Serdar Dursun, ceza sahası yayı içinden dönerek şutunu çekti. Ersin soluna uzanarak bu topu kontrol etti. 88. dakikada Ceza sahasının sol çaprazında topla buluşan Serdar Dursun’un yakın direk dibine doğru yaptığı vuruşta Ersin topu kontrol etti.

Stat: Ülker

Hakemler: Fırat Aydınus, Aleks Taşcıoğlu, Erdem Bayık

Fenerbahçe: Berke Özer, Kim Min-jae, Serdar Aziz, Szalai (Dk. 90+2 Nazım Sangare), Novak, Osayi-Samuel (Dk. 90+2 Valencia), Crespo, Zajc (Dk. 65 Mert Hakan Yandaş), Rossi (Dk. 65 İrfan Can Kahveci), Mesut Özil, Berisha (Dk. 71 Serdar Dursun)

Beşiktaş: Ersin Destanoğlu, Rosier, Necip Uysal (Dk. 22 Serdar Saatçı), Vida, Rıdvan Yılmaz, Josef, Can Bozdoğan (Dk. 46 Oğuzhan Özyakup), Ghezzal (Dk. 90+1 Gökhan Töre), Pjanic, Larin (Dk. 78 Güven Yalçın), Batshuayi

Goller: Dk. 14 Mesut Özil (Penaltıdan), Dk. 30 Berisha (Fenerbahçe), Dk. 25 ve Dk. 59 Josef (Beşiktaş)

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: Saray Hükümeti Organize Kötülük Yapıyor

Kayseri’de gerçekleşen Belediye Başkanları Çalıştayı’nda konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Biz, ‘128 milyar dolar nerede’ derken bugünleri düşünerek söyledik. Arka kapıdan, kanunlara aykırı olarak kayınpeder-damat parayı yok ettiler. Borç aldılar, borçla dolara müdahale ediyorlar. Nereye kadar? Bunun adı organize kötülüktür. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti halkında var olan saray hükümeti organize kötülük yapıyorlar” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında, “Yeni ekonomik model uyguluyoruz’ diyorlar. Bizim stratejiye ihtiyacımız var. Türkiye’nin kalkınma, büyüme stratejisi nedir? Yarın sabahı göremeyenler strateji üretemezler. Ülkesini sevmeyenler strateji üretemezler. Üniversitelere değer vermeyenler strateji üretemezler. İthalata bağlı bir sanayi yaratanlar strateji üretemezler. Fiyatlarda istikrarı sağlama görevi Merkez Bankası’nın ama yapamıyor çünkü müdahale ediliyor.” dedi.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, konuşmasına, “Korkunun ecele faydası yok. Hepinizin huzurunda, hepinize ve bu ülkenin insanlarına söz veriyorum. Organize kötülükle sonuna kadar mücadele edeceğim. Mücadele etmezseniz halkınızı sevmiyorsunuz, organize kötülüğe boyun eğiyorsunuz demektir. Mücadele edeceğim, etmeyen namerttir. Her bir vatandaşımın sorumluluğu var. Her birimizin sorumluluğu var. Bizim sorumluluğumuz daha fazladır. Halka gitmek, dinlemek, çözümü anlatmak.” ifadeleriyle devam etti.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kayseri’de Belediye Başkanları Çalıştayı’na katıldı. Çalıştayda açıklama yapan Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

“Değerli yol arkadaşlarım, Türkiye’nin çok zor koşullardan geçtiğini görüyoruz. Benim taşıdığım karamsarlığı, eminim sizler de taşıyorsunuz. Bizim taşıdığımız karamsarlığı, 84 milyon da taşıyor. İşçisiyle görüşüyorum, çiftçisiyle görüşüyorum, emeklisiyle görüşüyorum, tüccarıyla görüşüyorum, sanayicisiyle görüşüyorum, ihracatçısıyla görüşüyorum, ithalatçısıyla görüşüyorum, turizmcisiyle görüşüyorum, emeklisiyle görüşüyorum. Hepsinde aynı kaygı var, hepsinin sorduğu ortak bir soru var. “Nereye gidiyoruz, ne olacak halimiz, bir çıkış var mıdır” diye soruyorlar? Tek tek görüşmenin dışında ayrıca bu grupların temsil ettiği odalarla, birliklerle de görüşüyorum, onların tepe yöneticileriyle de görüşüyorum; kaygı taşıyorlar, ekonomi nereye gidecek diyorlar ve bu endişeyi nasıl gidereceğiz diye soruyorlar.

Değerli yol arkadaşlarım, değerli belediye başkanı arkadaşlarım; görüştüğüm herkese şunu söylüyorum: “Bizim ülkeyi nasıl kaliteli ve nitelikli yöneteceğimizi görmek istiyorsanız, belediye başkanlarımızın uygulamalarına bakın. Her bir belediye başkanımız kendi bölgesinde, beldesinde, ilinde, ilçesinde bütün engellemelere rağmen başaralı bir performans sergiliyorlar ve biz bu performansı Türkiye genelinde genel yönetim olarak sergilemek istiyoruz” diyorum. O zaman içlerine biraz su serpiliyor.

Çözümsüzlüğün olmadığını, çözümün olduğunu görüyorlar. Ve biz onlara şunu da söylüyoruz: Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, hiçbir zaman devlet bir kişinin iki dudağına teslim edilmedi, devlet bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak bir söze, bir cümleye teslim edilmedi. Var olan sistem zaten Türkiye’yi bu hale getirdi. O zaman yapmamız gereken geniş bir kucaklaşmayı, geniş bir helalleşmeyi bu topraklarda hayata geçirmektir. Eski kavgalardan arınarak daha güzel bir geleceğe, daha güvenli bir geleceğe ve hepimizin memnun olacağı bir geleceğe toplumu hazırlamaktır. Bu bizim görevimizdir. Bütün vatanseverlerin görevidir. Kimliği, inancı ve yaşam tarzı ne olursa olsun, hatta siyasi görüşü ne olursa olsun bütün vatanseverlerin ortak görüşü Türkiye’yi huzura kavuşturmaktır. Bu mücadeleyi yapacağız.

Belediye başkanı arkadaşlarım şunu çok iyi biliyorlar. Önlerine engel çıkarıldığını biz de biliyoruz, onlar da biliyorlar. Bu engellerin bazılarının yasadışı olduğunu ben de biliyorum, onlar da biliyorlar. Ama çok güzel bir şey yapıyorsunuz. Şikayet etmeden o engelleri aşıyorsunuz. Bu davranış; şikayete sığınma değil, topluma hizmet yolunda kararlılığınızı gösteriyor. Çok önemli bir adım attığınızın bilmem farkında mısınız? Şikayet etmiyoruz ama engeli aşmasını biliyoruz ve kararlıyız. O zaman bulunduğunuz beldedeki topluma güven veriyorsunuz. Şikayetin arkasına saklanmak aslında biraz beceriksizliktir. Ama şikayeti kararlılıkla yıkıp aşmak ve doğrudan halka ulaşmak, el sıkışmak, tokalaşmak bir güven unsurunun pekişmesine yol açıyor. Bu kararlılığı hep birlikte sürdüreceğiz, hep beraber sürdüreceğiz.

Değerli arkadaşlarım; Kayseri’de yapıyoruz bu toplantıyı, dikkat buyurunuz, bir tek belediye başkanımızın olmadığı ilde yapıyoruz. Ve dün belediye başkanı arkadaşlarım alanlara çıktılar. Az önce Ticaret Odasını ve Sanayi Odasını ve yöneticilerini ziyaret ettik. Onlara da söyledim, bir belediye başkanımız bile yok. Ama biz burada toplantı yapıyoruz, Kayseri’de toplantı yapıyoruz; çünkü Kayseri’yi önemsiyoruz, Anadolu’nun kalbi Kayseri. Eğer Kayseri’den sadece bir milletvekili çıkarabiliyorsak ve Kayseri’den hiç belediye başkanı çıkaramıyorsak sorun Kayserililerde değil, sorun bizde.

Kayserilileri kucaklayacağız, daha fazla geleceğiz, daha fazla ilişki kuracağız, daha fazla kendimizi anlatacağız. Şikayeti değil çözümü, nasıl yapacağımızı, hangi yollarla sorunları aşacağımızı anlatacağız. Esnafın, çiftçinin, emeklinin masasına oturacağız, sanayicinin masasına oturacağız, tüccarın masasına oturacağız; çayını, kahvesini içeceğiz, bir siyasi propaganda yapmadan sadece sorunları dinleyeceğiz. Bize çözümünüz nedir diye sorduklarında da çözümlerimizi anlatacağız. Bizim çözümlerimiz, yani Cumhuriyet Halk Partisinin çözümleri, yani sosyal demokratların çözümleri, yani vatanseverlerin çözümleri bizim çözümlerimiz halktan yanadır, hukuktan yanadır, adaletten yanadır, insandan yanadır, sevgiden yanadır, Yunus’tan yanadır özetle.

“Bu millet nasıl geçinecek?”

Ve biz bu topraklarda hiçbir çocuğun yatağa aç girmesini istemiyoruz. Zam furyasıyla millet karşı karşıya kalırken çıkıp şunu seslendirdim: “Önümüzde bir kara kış gelecek. Her şeye yağmur gibi zam geldi. Elektrikten doğalgaza, kömüre, oduna kadar. Ekmek fiyatlarından tutun her türlü besine kadar. Bu millet nasıl geçinecek? İktidar sahiplerine çağrı yaptık, ya bir kara kış fonu kurun kardeşim, bu milleti perişan etmeyin” dedik. Dinlemediler. Ama sizler olağanüstü bir çaba gösterdiniz.

Bulunduğunuz beldede eğer bir çocuk yatağa aç giriyorsa şöyle düşüneceksiniz. Benim çocuğum yatağa aç girdiğinde ben nasıl hangi duygularla karşılaşıyorsam bir çocuk yatağa aç girdiğinde bende aynı duygularla karşılaşacağım, aynı duyguları taşıyacağım. Ve benim belediye başkanlığı yaptığım yerde hiçbir çocuğun yatağa aç girmesini istemeyeceğim ve bunu asla ve asla sağlamayacağım. Her çocuk yatağa tok girecek ve anne çocuğunu huzur içinde yatağa yatıracak. Her bir Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanının temel görevi bu olmalıdır. Yüksek siyaseti bir tarafa bırakıyoruz, bir çocuk yatağa aç giriyorsa bulunduğunuz beldede, oranın en yüksek siyaseti o çocuğun karnını doyurmaktır. Bütün arkadaşlarımın bunu böyle bilmesini isterim.

Ve biz Türkiye tarihine önemli bir not düşüyoruz. Bütün baskılara ve bütün engellemelere rağmen çok önemli bir not düşüyoruz. Onların yapamadığını, iktidar olarak ellerinde devasa bir bütçe olmasına rağmen yapamadıklarını, sizler mütevazı bütçelerinizle hayata geçiriyorsunuz. Onlar devasa bütçeleri dolayısıyla halka hesap veremezken, sizler mütevazı bütçelerinizle her kuruşun hesabını millete veriyorsunuz. Aramızda siyahla beyaz kadar fark var. Bizim gri tonumuz yok. Her birimiz ak, her birimiz temiziz, her birimiz mücadele ediyoruz, her birimiz halk için çalışıyoruz, her birimiz bu ülkenin büyümesi ve kalkınması için çalışıyoruz.

“Onların yapamadığını yaptık”

Değerli arkadaşlarım; toplu rakamları verdiler bana o konuda da bilgi vereyim, kamuoyunun da duyması çok önemli. 3 Kasım’la 17 Aralık arasında değerli arkadaşlarım; 80 bin 450 aileye nakdi yardım yapılmış vaziyette, 455 bin 630 aileye gıda yardımı yapılmış, 420 bin 580 aileye ısınma yardımı, 210 bin 420 öğrenciye eğitim ve kırtasiye yardımı, 290 bin 850 aileye ulaşım yardımı yapılmış. 2 bin 562 ailenin elektrik faturası ödenmiş. 12 bin 144 ailenin su faturası karşılanmış. 3 Kasım’la 17 Aralık arasında, 1 milyon 472 bin 636 aileye karakış fonundan yardım yapıldı bütün belediye başkanlarımız tarafından. Bunun toplamı 216 milyon 228 bin 320 lira. Onların yapamadığını yaptık. Önemli bir çalışmayı yapıyoruz. Bulunduğunuz belde de huzuru sağlıyorsunuz. Toplumsal barışı sağlıyorsunuz.

Yine iktidar sahipleri duysunlar, belediye başkanlarımız bu yardımları yaparken A partili, B partili diye ayırmıyorlar. Belediye başkanlarımız bu yardımı yaparken kimsenin etnik kimliğine, kimsenin yaşam tarzına, kimsenin inancına bakmıyorlar. Biz onlar gibi değiliz, ayrımcı değiliz, toplumun tamamını kucaklıyoruz. Yeni bir siyaset anlayışını, Ahi Evran’dan gelen, Yunus Emre’den gelen yeni bir siyaset anlayışını, yeni bir insan sevgisi anlayışını bu topraklarda yeşertmeye çalışıyoruz bütün karalamalara rağmen.

Değerli arkadaşlarım; eleştiriyoruz, ülkenin kötüye gittiğini de biliyoruz. Devletin kaynaklarının büyük bir kısmının, bir avuç insana aktarıldığını biliyoruz. Adeta 84 milyon insan, bir avuç insan için çalışıyor. Özet olarak; 5’li çete için çalışıyor adeta, 84 milyondan kesilen vergiler, kesilen kaynaklar büyük ölçüde buraya gidiyor. Dün TBMM’de AK Parti ve MHP milletvekillerinin oylarıyla 2022 bütçesi kabul edildi. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, yoksuldan alıp zengine kaynak aktaran bir bütçedir bu bütçe. 84 milyonun, dar bir kesime kaynak aktardığı bir bütçedir bu bütçe. En büyük gelir transferini yapan, haksız gelir transferini yapan bir bütçedir.

Gittiğim yerlerde bazen soruyorlar: Siz olsanız ne yapardınız? Öyle ya bunlar böyle yaptılar, siz bize onu anlatın diyorlar. Onu anlatayım. Allah’ın izniyle olacağız, Allah’ın izniyle bu ülkeyi yöneteceğiz. Adaletle yöneteceğiz, hakla ve hukukla yöneteceğiz, ayrımcılık yapmayacağız. İlk yapacağımız iş, mağdur olan bütün kesimleri dinlemektir. Rahmetli Ecevit’in kurduğu Ekonomik Sosyal Konsey vardı; işçisinden sanayicisine kadar, çiftçisinden emeklisine kadar herkesin temsil edildiği Ekonomik ve Sosyal Konsey. Sonra bir anayasal kurum oldu bu. Sayın Başkanlar; bu konsey en son 5 Şubat 2009’da toplandı, 2022 yılına girmek üzereyiz hiç toplanmadı. İlk yapacağımız iş; Ekonomik ve Sosyal Konseyi süratle toplamak, tarafları dinlemek, var mı derdiniz kardeşim anlatın demek. Karşılarına da bakanları dizeceğiz, sorunlar aktarılacak, bakanlar da çözümlerini önerecekler.

Ve bir uygulama birliği sağlamak zorundayız. Bir toplumsal uzlaşmayı sağlamak zorundayız. Onların yapamadığını yapacağız. Benim dediğim doğrudur anlayışından bu toplumu uzaklaştıracağız. Bu anlayış olmaz. Benim dediğim değil, bizim dediğimiz doğrudur. Toplumsal kesimler var ve siyaset var, sorunları çözecek olan siyaset kurumudur. Ama siyaset kurumu sorunları akılla, bilgiyle, birikimle ve istişareyle çözer. Çağıracaksınız, dertlerini anlatacaklar. O dertlerin nasıl çözüleceğini de anlatacağız. Sadece anlatmayacağız, karşı tarafı da ikna edeceğiz, evet bu böyle olursa bu sorun çözülür denecek. Biz öyle yapacağız. Kayserili sanayici de, Kayserili esnaf da, Kayserili tüccar da bunu böyle bilsin, Kayserili çiftçi de böyle bilsin. Dayatma kültürü olmaz siyasette, “Akıl akıldan üstündür” demiş atalarımız, aynı kuralı uygulayacağız, önce onları dinleyeceğiz, sonra onlara çözümlerimizi anlatacağız, sonra beraber tartışacağız ve doğru yolu bulacağız.

Ne dedik? Devlet adaletle yönetilir, bilgiyle yönetilir, erdemle yönetilir. Dayatma kültürüyle bir devleti yönetemezsiniz ama yönetmeye kalkıyorlar ve Türkiye’yi bu hale getirdiler. Türk lirasını erittiler, milli paramız; bir taraftan kendilerine biz milliyetçiyiz diyorlar, bir taraftan da Türk lirasının değerini pula döndürdüler. Bütün Kayserilere, Türkiye’deki yaşayan bütün vatandaşlarıma ve özellikle de kendisini milliyetçi olarak tanımlayan bütün milliyetçi, ülkücü kardeşlerime sesleniyorum; milliyetçi arıyorsanız gelin kardeşim, Cumhuriyet Halk Partisinin çatısı altında tamamının milliyetçi olduğunu göreceksiniz.

Milliyetçilik; vatanseverliktir, bayrağını sevendir, parasını pul etmeyendir, egemen güçlerin karşısında diz çökmeyendir. Milliyetçilik kavramı sıradan bir kavram değildir ve hiç kimse unutmasın altı okumuzdan birisi milliyetçiliktir. Parayı pul edeceksin, doları kontrol edemeyeceksin, eloğlundan aldığın dolarla acaba ben doların değerini nasıl düşürürüm diye piyasaya para salacaksın, borç üstüne borç alacaksın, egemen güçler talimat verecek, talimatını yapacaksın, sonra çıkıp piyasaya ben milliyetçiyim diye gezeceksin. Olmaz, olmaz böyle milliyetçilik. Demek ki önce kendi vatandaşını dinleyeceksin. Sorunun nasıl çözüleceğini masaya yatıracaksın ve tartışacaksın.

Yeter mi? Yetmez. Devletin bağımsız kurumları vardır; Sermaye Piyasası Kurulu gibi, Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu gibi, Kamu İhale Kurumu gibi. Buralara liyakatli insanları getireceksiniz, işini bilen insanlar. Liyakati devletten yok ederseniz adaleti yok etmiş olursunuz.

“Türkiye’nin refahını ve huzurunu istiyorsanız oyunuzun rengini değiştirmek zorundasınız”

Kayserili kardeşlerime sesleneyim. Tüccarına da, esnafına da, çiftçisine de, sesleneyim; Türkiye’deki esnafı, çiftçisi, sanayicisine, bankacısına sesleneyim: Banka Yönetim Kurulunda güreşçinin ne işi var Allah aşkına? Sizin kredi notunuzu bir güreşçi nasıl belirleyecek? İşi bitmiş siyasetçilerin, bankacılığın B’sini bilmeyen siyasetçilerin, banka yönetim kurullarında ne işleri var? İki maaş alsınlar, üç maaş alsınlar, dört maaş alsınlar, beş maaş alsınlar diye mi? Sizin vicdanınız kabul ediyorsa gidin yine oy verin. Benim vicdanım kabul etmiyor diyorsanız oyunuzun rengini değiştirmek zorundasınız. Türkiye’nin refahını ve huzurunu istiyorsanız oyunuzun rengini değiştirmek zorundasınız. Bunu yapacağız. Devletin bağımsız kurumlarına gerçekten de liyakatli insanları atayacağız ve sıcak siyaset oraya müdahale etmeyecek. Kamu İhale Kurumunu kurmuşsunuz uyduruktan bir kuruma dönüşmüş. Çağırıyorsunuz 5’li çeteden birisini şu işi sana verdim diyorsunuz. İhale? İhale yok. Bizim belediye başkanı arkadaşlarımız, yani sizler Facebook üzerinden ihaleler yapınca, onlar da siz de Facebook üzerinden yayınlayın demeye başladılar. Sen bırak kardeşim, sen tepede o büyük milyar dolarlık ihaleleri kime verdin sen, kimlere verdin sen, önce onu bir açıkla bakalım.

Değerli arkadaşlarım, bir özelliğimiz daha var onu da yapacağız. Sizler nasıl israftan kaçınıyorsanız, devleti yönetenlerin de israftan kaçınması lazım. “İsraf haramdır…” Güzel. İsraf haramsa bu israfı neden yapıyorsun kardeşim, fakirin fukaranın hakkını neden yiyorsun? Bu vatandaşın yatırım için sana ödediği vergileri neden israf için harcıyorsun? Defalarca söyledim, bir israf genelgesi çıkar kardeşim israfı yasakla diye. Yasaklayamıyor. Çünkü genelge çıkarsa kendisine dokunacak. Eskiden bizim bakanlıkların binaları vardı şimdi bakanlıkların büyük bir kısmı kirada oturuyor. Niçin? Yapmışlar güzel binalar, bakanlıklara diyorlar ki eski binaları boşaltın, gelin burada kirada oturun. Niçin, hangi gerekçeyle? Milletin vergisini niye oraya ödüyorsunuz, hangi gerekçeyle ödüyorsunuz!

Döviz garantili ihaleler Türkiye’nin soygun düzeni. Milliyetçiyim diyorsun, milli paramız diyorsun, milli paramız bayrağımız diyorsun. Kardeşim işi alan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, işin yapıldığı yer Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yapıyorsun ihaleyi Türk lirasıyla değil Amerikan dolarıyla veya Avrupa’nın avrosuyla. Neden kardeşim? Güvence veriyorsun, garanti veriyorsun yine Amerikan dolarıyla, Avrupa’nın avrosuyla. Bunlar yetmiyor öyle bir soygun düzeni kurmuşlar ki değerli arkadaşlarım, değerli belediye başkanı arkadaşlarım; gerçekten de şeytanın aklına bile gelmez. Amerika’da efendim enflasyon olursa o enflasyon da buradaki fiyatlara yansıyor. AB’de enflasyon olursa onlar da bu fiyata yansıyor. Şeytanın aklına gelir mi? Zaten dolarla vermişsin, zaten istediğin adama vermişsin, zaten güvenceyi de dolarla vermişsin, o ülkenin enflasyonunu 84 milyon insanın sırtına nasıl yıkıyorsun, hangi vicdanla, hangi ahlakla, hangi yasal düzenlemeyle? Söz verdim, bunların tamamını bitireceğim, beşli çeteyi de bitireceğim, kesinlikle tamamını Türk lirasına çevireceğim.

Devletin saydam olması lazım, şeffaf olması lazım. Devlet dediğiniz kurum vatandaştan topladığı vergiyi harcar. Devleti yönetenler bunu yaparlar. Devletin yöneten kişi cebinden para vermez. Dolayısıyla harcanan her kuruşun hesabını vermek zorundadır. Biz bunu yapacağız, sizlerin yaptığı gibi yapacağız, her kuruşun hesabını millete vereceğiz. Görecekler Türkiye’nin nasıl büyüdüğünü, nasıl kalkındığını, nasıl ahlaki temeller üzerinde yükseldiğini, adaletin nasıl geldiğini göstereceğiz. Sadece onlara değil, bütün dünyaya göstereceğiz. Bütün dünya öğrenecek bunu.

“Kim kazanıyor?”

Değerli arkadaşlarım, faizleri kesinlikle düşüreceğiz. Şöyle bir aldatmacayla karşı karşıyayız bilmenizi isterim. Efendim Merkez Bankasının faizi 100 puan düştü. 1 puan düşüyor. Kim için bu düşen faiz? Merkez Bankası bankalara para verirken bir puan düşürüyor. Çiftçinin faizi hiç düşmüyor. Esnafın hiç düşmüyor, emeklinin kredi kartı hiç düşmez, vatandaşın kredi kartı hiç düşmez. Onlar hiç düşmüyor. Kim kazanıyor? Cebinde dolar tutanlar, bunlar kazanıyorlar.

Öyle bir hale geldi ki, yabancı bir banka düşünün, Merkez Bankasından düşük faizle parayı çekiyor, yüzde 14. Hazine diyor borçlanmak istiyorum. Götürüyor Hazineye, yüzde 22’yle Hazineye veriyor. Taş atıp kolu bile yorulmuyor. Yüzde 14’le alıyor Merkez Bankasından, yüzde 22’yle devlete satıyor. Bunun adı da faiz düşüşü oluyor. Siz bu milleti çocuk mu sanıyorsunuz, bu millet bu gerçekleri bilmiyor mu sanıyorsunuz! Faizin düştüğü falan yok, egemen güçlere hizmet ediyorlar bunlar. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde böyle bir rezalet hiç görülmemiştir. Hiç ama. Tarihin en büyük kaynak transferleri, yani fakirden alıp zengine veren kaynak transferleri ilk kez yapılıyor Türkiye’de. Bu kadar büyük kaynak transferi Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç olmamıştı, ilk kez yapıyorlar bu kadar büyük kaynak transferlerini. Öyle bir haldeler ki, düşük faizle parayı alan koşuyor dolar alıyor. Dolar alan da sürekli kazanıyor, garibanlar hep kaybediyor, vatandaşlar hep kaybediyor.

Siyaset bir güven sorunudur. Bulunduğunuz ilde, beldede vatandaşla aranızda kurduğunuz güven sizin oyunuzu artırır. Güvenin olmadığı bir yerde kaybeder insanlar. Şu anda var olan iktidara toplumun en az yüzde 63’ü hiç güvenmiyor. Diyeceksiniz ki, yüzde 63’ünü nasıl buldunuz? Bugün bankalardaki mevzuat hesabının yüzde 63’ü döviz arkadaşlar, Türk lirası değil. Türkiye Cumhuriyeti Devletinde bankalardaki mevduatın yüzde 63’ü döviz, diğerleri de garibanların Türk Lirası, küçük paralar.

“Fakirin, fukaranın nasıl soyulduğunu görmesi lazım”

Bu, ne demektir? Biz bu iktidara güvenmiyoruz, aldığı ekonomik kararlara güvenmiyoruz, dolarımızı, paramızı, tasarrufumuzu dolar olarak tutuyoruz ve böylece kendimizi güvence altına alıyoruz. Bunun unutulmaması lazım. Elin parasını getirdiler swap diye borç aldılar, Merkez Bankasına koydular. Aslında Merkez Bankasının gerçek rezervi eksi 34 milyar dolar. Borç aldıkları parayı dolar yükselmesin diye müdahale ediyorlar, satıyorlar. Doları alan keyfini çıkarıyor, bir saat sonra tekrar dolar yükselmeye başlıyor. 4,5 – 5 milyar dolar böyle gitti. Başkasının parası. Bunu herkesin bilmesini isterim. Özellikle de Kayserili kardeşlerimin bilmesini isterim. Ticareti en iyi bilenler Kayserililer. Kayserilinin de nasıl soyulduğunu görmesi lazım. Fakirin, fukaranın nasıl soyulduğunu görmesi lazım.

Biz, “128 milyar dolar nerede” derken bugünleri düşünerek söyledik. Arka kapıdan, kanunlara aykırı olarak 128 milyar doları kayınpeder-damat yok ettiler. Paranın nereye gittiğini kimse bilmiyor. Borç aldılar, borçla dolara müdahale ediyorlar yükselmesin diye, borçla nereye kadar mücadele edeceksin! Bunun adı organize kötülüktür. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti halkına var olan saray hükümeti organize kötülük yapıyor. Bunları bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar. Bunları söyleyen birisi yok mu? Elbette söyleyen birisi var. Ama kötülükten geri durmuyorlar.

“Efendim yeni ekonomik model uyguluyoruz” diyorlar. Bizim modele değil, bizim stratejiye ihtiyacımız var. Türkiye’nin büyüme stratejisi nedir, kalkınma stratejisi nedir, sosyal devlet stratejisi nedir? Katma değeri yüksek ürün üreteceksek bunun stratejisi nedir? Yarın sabahı göremeyenler strateji üretemezler. İstikrarı sağlayamayanlar strateji üretemezler. Ülkesini sevmeyenler strateji üretemezler. Üniversitelere değer vermeyenler strateji üretemezler. İthalata bağımlı bir sanayi yaratanlar strateji üretemezler. Strateji üretmek istikrar içinde olur. Fiyatlarda istikrarı sağlama görevi kimin? Merkez Bankası’nın. Merkez Bankası bunu yapamıyor çünkü müdahale ediliyor. Merkez Bankasının bağımsızlığı da yok.

Değerli arkadaşlar, korkunun ecele faydası yok. Hepinizin huzurunda, hepinize ve bu ülkenin saygıdeğer insanlarına söz veriyorum. Organize kötülükle sonuna kadar mücadele edeceğim. Mücadele edeceğim ve bu mücadeleyi sürdüreceğim. Mücadele etmezseniz halkınızı sevmiyorsunuz demektir, mücadele etmezseniz organize kötülüğe boyun eğiyorsunuz demektir. O nedenle organize kötülükle mücadele edeceğim, etmeyen de namerttir. Edeceğim sonuna kadar.

Her bir vatandaşımın sorumluluğu var. Tüccarın, esnafın, emeklinin, sanayicinin, çiftçinin herkesin sorumluluğu var, her birimizin sorumluluğu var. Bizim sorumluluğumuz tabi doğal olarak daha fazladır; halka gitmek dinlemek, sorununu dinlemek ve çözümü ona anlatmak.

Kayseri Sanayi Odası’nda anlattım. Önemli bir projemiz var. Samandağ’dan başlayıp Mersin’e kadar Doğu Akdeniz’in ve hatta Akdeniz’in en güçlü ülkesine haline getireceğiz Türkiye’yi. Doğu Akdeniz’in karbon yataklarını Türkiye üzerinden Avrupa’ya göndereceğiz. Katma değeri yüksek ürünler üretilecek orada. 5 yıl içinde Kayseri, 2 büyük Kayseri olacak. Sivas 2 büyük Sivas olacak. Maraş 2 büyük Maraş olacak. Antep 2 büyük Antep olacak. Urfa 2 büyük Şanlıurfa olacak; hızla büyüteceğiz.

Nükleer Enerji alıyorlar; Akkuyu’yu yaptılar, kilowatt-saati KDV hariç 13,5 sent. Dünyanın en büyük, en pahalı enerjisini satıyorlar bizim sanayiciye. 13,5 sent KDV hariç. Allah’ın izniyle iktidar olacağız, ürettiğimiz elektriğin maliyeti 5 senti aşmayacak. 13,5 sent, 5 sent. Bunu yapacağız. Katma değeri yüksek ürün üreteceğiz. 5 yıl içinde İstanbul’un nüfusu 2.5 milyon düşecek; Ekrem Başkan, rahat edeceksin, rahat edecek, göreceksin 5 yıl içinde düşecek.

“Türkiye’yi büyütmüyorlar. Türkiye’yi küçültüyorlar”

Ne diyorlardı? Türkiye’yi büyütüyoruz. Türkiye’yi büyütmüyorlar. Türkiye’yi küçültüyorlar. Kişi başına geliri de düşürdüler. 7 yıldır arka arkaya kişi başına gelir düşüyor. Anadolu’da gerçek anlamda Anadolu Kaplanlarını yaratacağız. Gerçek anlamda büyüteceğiz. Boşalttıkları Anadolu’nun içini sanayiyle, bilgili insanlarla dolduracağız, üretimle dolduracağız. İster Trabzon’da olsun ister Kayseri’de, ister Hakkari’de olsun, ister Çankırı’da veya Çorum’da fabrikada üretilen mallar, demir yolu ile Mersin’e geldiği zaman bütün nakliye masraflarını karşılayacağız. Dolayısıyla fabrika illa deniz kenarında olmayacak; Çankırı’da üreteceksin demiryoluyla getireceksin, hiçbir maliyetin olmayacak ve malını oradan ihraç edeceksin.

Göreceksiniz, en kısa zamanda cari açık sorununu tamamen bitireceğiz. Kişi başına gelir 5 yıl içinde iki katı olacak. Yeni bir Türkiye, güzel bir Türkiye, güçlü bir Türkiye, bağımsız bir Türkiye, kimsenin önünde diz çökmeyen bir Türkiye, bölgenin en güçlü ülkesi olan Türkiye, üniversiteleri güçlü olan, bilgi üreten bir Türkiye’yi inşa edeceğiz. Beraber yapacağız, birlikte yapacağız. Şunu da söyleyeyim, gücümüzü sizden alıyoruz, yeri geldiği zaman sizi örnek gösteriyoruz. Uygulama diyorlar. Gidin bakın belediye başkanlarımıza diyoruz, söylüyoruz, bulundukları beldede vatandaşa sorun diyoruz, aynısını Türkiye’de yapacağız diyoruz.

Asla umudunuzu bozmayın, umutsuzluğa kapılmayın. Türkiye güzel bir ülke, Türkiye güçlü bir ülke. Türkiye’de olağanüstü yaratıcı insanlar var. Gençler müthiş, geliyor o gençler de. Müthiş gençlerimiz var. Taşı sıksa suyunu çıkaracak, bilgisiyle birikimiyle gerçekten de ülkeye önder olacak gençlerimiz var. Umudu büyütün, beraber büyüteceğiz. Onun için diyoruz, “geliyor gelmekte olan…” Kimse çekinmesin, hep beraber yapacağız, birlikte yapacağız, beraber Türkiye’yi büyüteceğiz.”

Paylaşın

ABB Başkanı Yavaş’tan Gençlere: Çıkar Telefonunu

ABB Başkanı Mansur Yavaş, kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyen gençlere “Çıkar telefonunu, hani öyle diyorlar ya” diyerek espri yaptı. Yavaş, o anları sosyal medya hesabından paylaştı.

Haber Merkezi / Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, sosyal hesabından gençlere yönelik videolu bir paylaşımda bulundu.

Yavaş, kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyen gençlere “Çıkar telefonunu, hani öyle diyorlar ya” ifadelerini kullandı.

ABB Başkanı Yavaş paylaşımında ise, “Sorumluluğumuz çıkardığınız telefona göre bahane bulmak değil, gelecek kaygınızı giderecek çözümler üretmek. İstediğiniz gibi çıkarın telefonlarınızı” ifadelerini kullandı.

Yavaş’ın paylaşımı kısa sürede binlerce beğeni aldı. Paylaşım aynı zamanda binlerce kişi tarafından da retweet edildi.

Paylaşın

Washington Post: Türkiye’de Sultan Çıplak Ama Danışmanları Ona Söylemeyecek

The Washington Post gazetesinde, “Eleştirmenler ‘Türkiye’de sultan çıplak’ diyor, ama danışmanları ona söylemeyecek” başlığıyla çıkan bir makalede, kötüye giden ekonomiyle ilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanlarının kendisine doğruları söyleyemediği yorumu yapıldı.

Anthony Failo tarafından kaleme alınan makalede Türk lirasının değer kaybı ve giderek artan yüksek enflasyon oranına dikkat çekilerek, uzmanların görüşlerinin tersine “Erdoğan’ın kur krizinde faizleri düşürerek, adeta ateşin üzerine benzin attığı” değerlendirmesinde bulunuldu.

Erdoğan’ın kendisini ekonomist olarak tanımladığı ve bu konuları iyi bildiği yolundaki görüşlerine de yer verilen yazıda, Erdoğan’ın vatandaşların “sabırlı” olmasını istediğini ve düşük faizin ihracatı ve istihdamı artırıp enflasyonu düşüreceği görüşünde ısrar ettiği aktarıldı.

“Danışmanlar doğruları söyleyemiyor”

Erdoğan’ın iktidarı boyunca hükümet içinde kendisini eleştirenleri görevden aldığı kaydedilen yazıda, eleştirmenlere göre Erdoğan’ın etrafındaki kişilerin kendisine doğruları söylemekte zorlandığı yorumu yapıldı. Yine eleştirmenlere göre, Erdoğan’ın etrafını “evet efendimciler” sardı.

Erdoğan’ın kendisini dinlemeyen üç Merkez Bankası başkanını görevden aldığı hatırlatılan yazıda, etrafında “Sultanın üzerinde elbise yok diyecek kimse kalmadığı” yorumu yapıldı. Makalede, Erdoğan’ın önemli ölçüde oy kaybı yaşadığı ve rakiplerinin oylarını artırdığı belirtilerek, dünyada ekonomik krizle birlikte iktidarını kaybeden otokratik liderlerden örnekler verildi.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

Babacan: Reis Dedikleri Kabile Devletinin Reisi

Partisinin Kadıköy ilçe kongresinde konuşan DEVA Partisi Lideri Babacan, “‘Bakanlar Kurulu’ diyor. Adı değişti, kabine oldu. Kabine, cumhurbaşkanını sağında solunda talimatını yerine getiren emir erleri demek. Kabine kelimesi yerine kabile kelimesi daha doğru. Merkez Bankası’nın alacağı kararı ilgili bakanı abisi açıklıyor. Bunlar kabilelerde olan şeyler. Reis dedikleri de şu anda maalesef kabile devletinin reisi.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Babacan, konuşmasının devamında, “Merkez Bankası ha bire döviz satıyor. Kur etkilendi mi? Yok. Önce yangını körüklüyor, sonra sözüm ona söndürmek için müdahale ediyor. Yangını talimatla çıkaran Erdoğan, söndürmek için cayır cayır dövizleri harcayan Merkez Bankası. Döviz satışının piyasaya hiçbir faydası yok. Aynı kızgın tavaya su damlattığınızda buharlaşması gibi. Harcadığınız dövizle kalırsınız. Akıl dışı, saçma sapan müdahalelerde harcanan para yaklaşık 6 milyar doların üzerinde.” dedi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, İstanbul’da partisinin Kadıköy ilçe kongresinde konuştu. Babacan’ın açıklamalarından öne çıkan kısımlar şöyle;

“Formülü söylemişler. Gerilimin formülü çok açık. Sayın Erdoğan bu işi biliyor. Faizi de Bahçeli’yi de aldı, ülkede gerilim ortamı tekrar dirildi. Ben Bahçeli’nin ismini krizlerle beraber andığımda kızıyor ama gerçekten krizlerin ortağı. Her kriz arşivinde ismi çıkıyor. Çeyrek yüzyıllık genel başkanlık kariyerine ülkenin en büyük krizlerini sığdırmayı başardı. Çözümlerin, refahın, özgürlüğün hiçbirinde adı yok. Nerede kriz, orada Bahçeli. Hani mağazaların üzerinde yazar ya ‘şu tarihten beri bilmem neyin adresi’ diye. Sayın Bahçeli de bu konuda gerçekten marka. 99’dan beri krizlerin adresi Bahçeli.”

Ayrıca 10 Ağustos 1970 tarihli Cumhuriyet gazetesinin “Bakanlar Kurulu kararı açıklandı: Devalüasyon” manşetini de ekrana yansıtan Babacan sözlerini şöyle sürdürdü:

“‘Bakanlar Kurulu’ diyor. Adı değişti, kabine oldu. Kabine, cumhurbaşkanını sağında solunda talimatını yerine getiren emir erleri demek. Kabine kelimesi yerine kabile kelimesi daha doğru. Merkez Bankası’nın alacağı kararı ilgili bakanı abisi açıklıyor. Bunlar kabilelerde olan şeyler. Reis dedikleri de şu anda maalesef kabile devletinin reisi.

“Asgari ücreti kendi açıkladığına pişman olacak”

Yeni asgari ücret açıkladılar. Yüzde 50 zam verecek ya, toplantıyı Külliye’de yapıp bizzat açıklıyor. Birkaç ay sonra ‘Keşke bunu açıklamasaydım, nereden açıkladık’ diyecek. Çünkü biz o ‘4250 lira yaptık’ videosunu göstereceğiz. Bir de o günden sonra enflasyon nasıl seyretmiş, kur nereden nereye gelmiş, onu da göstereceğiz. Pişman olacak bunu kendi açıkladığına.

Faizi Merkez Bankası düşürmüyor. Erdoğan talimat veriyor, Merkez Bankası harfiyen uyguluyor. Devlet kadroları Erdoğan’ın oyuncağı oldu. Gençlerin oynadığı Sims isimli bir oyun var. Oyun şöyle; kurgusal bir mahallede sanal insanları yönetiyorsunuz. Oradaki karakterlerin tüm aktivitelerine karar veriyorsunuz. Kariyerlerinden kıyafetlerine kadar hepsini tanımlıyorsunuz. Bilgisayar tuşunda hepsi. İşte Erdoğan koskoca Türkiye’yi Sims oyunu sanıyor.

Merkez Bankası da çalışanları da Hazine de çalışanları da artık Erdoğan’ın oyun alanı. Tek imzayı atıyor, işi bitiriyor. Beğenmediği an hop gece yarısı kararnamesi, birini görevden alıyor, yerine başkasını koyuyor. Yenisini beğenmediyse bir kararname daha… Hep gece yarısı kararnamesi. Gündüz aydınlığında çıkmıyor. Eskiden muhtıra yönetimleri hep gece yarısı karar alırdı, aynı öyle. Bu otoriterlik hep gece yarısı işleyen bir şey demek ki.

“Kimse dünyada kriz var diye vatandaşı aldatmasın”

’Bütün dünyada kriz var’ diyorlar. Avrupa’da buna benzer bir kriz yaşayan ülke yok. G20 ülkeleri arasında buna benzer bir kriz yaşayan yok. Biz, Beştepe yapımı bir kriz yaşıyoruz. Ülkenin cumhurbaşkanın bizzat ateşe körükle gittiği bir krizi, bir yangını yaşıyoruz. Altında Erdoğan’ın imzasının olduğu bir kriz yaşıyoruz. Kimse ‘Dünyada kriz var’ diye vatandaşı aldatmasın. Yok böyle bir şey. Çok sevdikleri tanımla, bu krizin adı millî ve yerli kriz.

Merkez Bankası ha bire döviz satıyor. Kur etkilendi mi? Yok. Önce yangını körüklüyor, sonra sözüm ona söndürmek için müdahale ediyor. Yangını talimatla çıkaran Erdoğan, söndürmek için cayır cayır dövizleri harcayan Merkez Bankası. Döviz satışının piyasaya hiçbir faydası yok. Aynı kızgın tavaya su damlattığınızda buharlaşması gibi. Harcadığınız dövizle kalırsınız. Akıl dışı, saçma sapan müdahalelerde harcanan para yaklaşık 6 milyar doların üzerinde.

Türkiye çok önemli bir eşiğin önünde duruyor. DEVA Partisi Türkiye’deki değişimin ve atılımın öncüsü olacak. Bu toplum, çok büyük bir değişim gerçekleştirecek ve DEVA Partisi yeni düzenin asli bir aktörü olacak. Ülkemizi, barış, refah ve adalet limanına sağ salim yanaştıracağız. Ülkemizin tüm sorunlarını, meşru demokratik siyaset zemininde çözeceğiz.”

Paylaşın

TÜSİAD: İktisat Bilimi Kurallarına Hızla Dönülmeli

Türkiye ekonomisinin gidişatına dair bir açıklama yayınlayan TÜSİAD, ekonomi alanındaki yetkili kişi ve kurumlara, “Genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına hızla dönülmeli” çağrısı yaparak, “Son dönemde yaşadığımız istikrarsızlıklar sonucunda, denenmekte olan ekonomi programıyla amaçlanan sonuçlara erişilemeyeceği netleşmiştir” dedi.

Haber Merkezi / Açıklamasında, izlenen ekonomi politikasının yalnızca iş dünyası için değil, tüm vatandaşlar için yeni ekonomik sorunlar yarattığını vurgulayan TÜSİAD, bu politikanın uzun dönemde çok daha büyük yapısal problemlere yol açma riskini artırdığını ve en fazla faydalanması beklenen ihracatçıların dahi bu ortamdan zarar gördüğünü belirtti.

Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD), Türkiye ekonomisinin gidişatına dair bir açıklama yayınladı. TÜSİAD’dan yapılan açıklama şu şekilde;

“Son dönemde yaşadığımız istikrarsızlıklar sonucunda, denenmekte olan ekonomi programıyla amaçlanan sonuçlara erişilemeyeceği netleşmiştir.

TÜSİAD olarak, bu iktisadi çerçeve çizilmeden evvel de, süreç devam ederken de, erken faiz indirimi ile oluşan politikaların istikrarsızlık yaratacağına dair görüşlerimizi hem kamu kurumları hem de kamuoyuyla pek çok kez paylaştık. Bu sürecin TL’de şiddetli değer kaybı, enflasyonda hızlanma, yatırımları, büyümeyi, istihdamı baskılama ve en önemlisi ülke olarak fakirleşmemizle sonuçlanma riskini vurgulamıştık.

Nitekim, yeni iktisadi tercihler kapsamında atılan adımların ardından güvensizlik ve istikrarsızlık ortamı oluşmuştur. Özellikle yurt içinde dövize olan talebin şiddetli ölçüde yükseldiğini, bunun da var olan tüm ekonomik dengeleri bozduğunu görmekteyiz.

İzlenen ekonomi politikası yalnızca iş dünyası için değil, tüm vatandaşlarımız için yeni ekonomik sorunlar yaratmaktadır. Uzun dönemde de çok daha büyük yapısal problemlere yol açma riski artmıştır. En fazla faydalanması beklenen ihracatçılarımız dahi bu ortamdan zarar görmektedir.

Tüm bunların sonucunda, son dönemde ekonomide oluşan hasarın tespitini yapıp öncelikle serbest piyasa işleyişi çerçevesinde, tüm paydaşların desteğinin alındığı, genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına hızla dönülmesinin gereği açıktır.

Ülkemizde “kurumsuzlaşma” sorununa daha önce de işaret etmiş, kalkınmamız için gerekli yaklaşımı “Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşa: İnsan, Bilim, Kurumlar” adlı çalışmamız ile kamuoyuyla paylaşmıştık. Ülke ekonomimize fayda sağlayacak, öngörülebilirliğin, yatırım ortamının ve kalkınmanın önünü açacak kural bazlı politikaları hayata geçirmeliyiz. Kurumların ve kuralların kapsayıcı ve etkin şekilde güçlendirilmesi başta olmak üzere atılacak adımlar ülkemizde güven ortamının oluşması için elzemdir.

TÜSİAD olarak bu istikamette atılacak doğru adımlara katkı vermeye hazırız.”

Paylaşın

Türkiye, Dünyada En Fazla Göç Alan 12’inci Ülke

Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) raporuna göre Türkiye dünyada en fazla göç alan 20 ülke arasında 12’inci sırada. Rapora göre, Türkiye’de 6 milyon 5 bin göçmen var ve bu sayı nüfusun yüzde 7.2’sini oluşturuyor.

Uluslararası Göç Örgütü (IOM), 2020’de rekor sayıda kişinin şiddet ve çatışma nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kaldığını açıkladı. Örgüt hazırladığı Dünya Göç Raporu’na göre, geçtiğimiz yıl 26 milyon yeni mültecinin kaydı yapıldı. 55 milyon kişi ülkeleri içinde yer değiştirmek zorunda kaldı. Birçok kişi de doğal afetler nedeniyle evlerini terk etti.

Dünya Göç Raporu’nda; Kovid 19 seyahat kısıtlamaları, afetler, çatışmalar ve şiddet nedeniyle, ülkeleri içinde yerlerinden edilen kişilerin sayısının arttığı bildirildi.

IOM Genel Direktörü Antonio Vitorino, “İnsanlık tarihinde daha önce görülmemiş bir paradoksa tanık oluyoruz” dedi. Vitorino, “Milyarlarca kişi Covid-19 nedeniyle olduğu yerde kalmaya zorlanırken, on milyonlarca kişi kendi ülkeleri içinde yerinden edildi.”

Rapordan diğer bazı satır başları şöyle:

  • 2020 yılında uluslararası göçmenlerin sayısı seyahat kısıtlamaları nedeniyle 2 milyon indi.
  • Doğduğu ülke dışında yaşayanından sayısı 281 milyona ulaştı. Bu sayı 2019’da 272 milyon, 1990’da ise 128 milyondu.
  • Doğu Afrika ülkeleri Somali, Etiyopya ve Güney Sudan, yerlerinden edilenlerin sayısının en fazla olduğu ülkeler olarak kayıtlara geçti. Üçüncü sıradaki Etiyopya’da 1,7 milyon kişi evini terk etmek zorunda kaldı.
  • Güney Sudan geçtiğimiz yıl ülkeden kaçmak zorunda kalan 2 milyon kişiyle, Afrika’da en fazla mülteci veren ülke oldu.
  • Geçtiğimiz yıl en fazla göç alan kıtalar, tüm göçmenlerin yüzde 61’ine ev sahipliği yapmaya başlayan Avrupa (87 milyon) ve Asya (86 milyon) oldu.

Türkiye’nin göç ve iltica karnesi

Rapora göre Türkiye dünyada en fazla göç alan 20 ülke arasında 12’inci sırada. Uluslararası Göç Örgütü’ne göre Türkiye’de 6 milyon 5 bin göçmen var ve bu sayı nüfusun yüzde 7.2’sini oluşturuyor.

Dünyanın en büyük ikinci göç koridoru ise Suriye’den savaş ve çatışma nedeniyla yerlerinden edilip Türkiye’ye yönelen insanların oluşturduğu rota. Uluslararası Göç Örgütü, bu koridorun 2020’de yaklaşık 4 milyon Suriyeli tarafından kullanıldığını açıkladı.

Suriye dünyada en fazla göç veren ülkeler arasında 5’inci sırada.

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu Seçim Çağrısını Yineledi

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Daha güzel bir Türkiye’ye ihtiyacımız var. Daha huzurlu bir Türkiye’ye ihtiyacımız var. Bunun yapılması lazım ve önünün açılması lazım. Bunun yolu demokrasidir. Baskıyla, terörle Türkiye’nin önünü kesmek, demokrasinin önünü kesmek doğru değildir. En büyük arzumuz budur. Bir an önce seçim, bir an önce seçim ve sandığın da milletin önüne getirilmesi lazım.” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, “Yapılması gereken; eğer gerçekten ülkeyi yönetenler ülkeyi seviyorlarsa, insanlara saygı duyuyorlarsa, ticaret erbabına, sanayiciye saygı duyuyorlarsa, çiftçiye, esnafa saygı duyuyorlarsa, kısacası 84 milyona saygı duyuyorlarsa bir an önce seçim sandığını milletin önüne getirsinler. Emin olun sandık geldiği andan itibaren döviz de düşer. Bunu bilmelerini isterim” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kayseri Ticaret Odası ile Kayseri Sanayi Odası ziyaretlerinin ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

Kayseri’de aslında güzel bir atmosfer, kar yağışı var. Umarım biraz daha devam eder. Çünkü toprağın beslenmeye ihtiyacı var.

Ekonomideki gelişmeleri; hem Ticaret Odasıyla hem Sanayi Odasıyla, yetkilileriyle görüştük. Dün de TÜSİAD’ın Sayın Başkanı’nı aramıştım. Ekonomik gidiş pek parlak değil. Ciddi bir sorun var. Döviz, kontrol edilemiyor, dolar kontrol edilemiyor. Hükümet, büyük bir kayıtsızlık içinde. Türkiye’nin yönetilmediğini ve savrulduğunu görüyoruz. Dün gelişen olaylar, toplumdaki kaygıyı had safhasına çıkardı.

Yapılması gereken; eğer gerçekten ülkeyi yönetenler ülkeyi seviyorlarsa, insanlara saygı duyuyorlarsa, ticaret erbabına, sanayiciye saygı duyuyorlarsa, çiftçiye, esnafa saygı duyuyorlarsa, kısacası 84 milyona saygı duyuyorlarsa bir an önce seçim sandığını milletin önüne getirsinler. Emin olun sandık geldiği andan itibaren döviz de düşer. Bunu bilmelerini isterim.

“Bir an önce seçim, bir an önce seçim ve sandığın da milletin önüne getirilmesi lazım”

Türkiye’nin daha büyük sıkıntılara girmeye zamanı da yoktur, tahammülü de yoktur. Doğru değildir. İşsizliğin geldiği noktaya bakın. Dolayısıyla bu atmosfer, Türkiye’yi daha kötüye götürür. Daha kırılgan bir ekonomi istemiyoruz. Daha güçlü bir Türkiye istiyoruz. Daha güçlü bir Türkiye’nin yolu da milletin iradesine başvurmaktır. Milletten hiç kimse korkmasın. Millet bizim milletimiz. Onun sağduyusuna da güvensin. Sağduyulu gidecektir vatandaşımız oyunu kullanacaktır. Kendileri eğer çok güzel şeyler yaptıklarına inanıyorlarsa -ki öyle söylüyorlar- o zaman neden korkuyorlar, neden çekiniyorlar? Sandığı getirsinler, beş yıl daha yetki alsınlar. Ülkeyi yönetsinler. Eğer vatandaş güvenmiyorsa, zaten değiştirecektir.

Daha güzel bir Türkiye’ye ihtiyacımız var. Daha huzurlu bir Türkiye’ye ihtiyacımız var. Bunun yapılması lazım ve önünün açılması lazım. Bunun yolu demokrasidir. Baskıyla, terörle Türkiye’nin önünü kesmek, demokrasinin önünü kesmek doğru değildir. En büyük arzumuz budur. Bir an önce seçim, bir an önce seçim ve sandığın da milletin önüne getirilmesi lazım.

Paylaşın