HDP’li Buldan: Halka ekonomik kriz, kendilerine Lale Devri yaşattılar

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin Kadın Meclisi toplantısı açılış konuşmasında, iktidara ekonomik kriz üzerinden yüklenerek, “Halka ekonomik kriz, yoksulluk, açlık; kendilerine ise “Lale Devri” yaşattılar. Kendilerine sultanlık, kendilerine saraylar, saray sofraları kurdular. Yoksul halkı ise aşsız, işsiz ve sofrasız bıraktılar. ” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kadın Meclisi, Eş Genel Başkan Pervin Buldan başkanlığında toplandı. Toplantı’nın açılış konuşmasını yapan Buldan, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

HDP Eş Genel Başkanı Buldan, konuşmasında, iktidara ekonomik kriz üzerinden yüklenerek, “Halka ekonomik kriz, yoksulluk, açlık; kendilerine ise “Lale Devri” yaşattılar. Kendilerine sultanlık, kendilerine saraylar, saray sofraları kurdular. Yoksul halkı ise aşsız, işsiz ve sofrasız bıraktılar. ” dedi.

İstanbul Sözleşmesi ve kapatma davasına da değinen Buldan, “İstanbul Sözleşmesi’ne saldırı ile kadınların kazanımlarına ve yaşam hakkına tekçi erkek iktidar tarafından yapılan darbe, siyasette ise HDP’ye kapatma davası açarak kadının siyaset gücüne, kadının siyasi kazanımlarına darbe yapmayı amaçlamaktadır. ” ifadelerini kullandı.

Konuşmasında “Ne bu ülkeyi, ne hayatımızı ne geleceğimizi hiçbir faşist zihniyetin iştahlı yağmasına terk etmeyeceğiz. ” diyen Buldan’ın açıklamalarından satırbaşları şöyle;

“Değerli halkımız, değerli kadın arkadaşlarım, yoldaşlarım ve basının değerli emekçileri;

Bir Kadın Meclisi toplantımızı daha güçlü bir birliktelik ve daha güçlü bir mücadele enerjisi ile gerçekleştirmenin heyecanını özellikle ifade etmek istiyorum ve bu anlamda bütün arkadaşlarımıza hoş geldiniz diyorum  ile her birinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.

Dün aramızdan ayrılan Eski Siirt Milletvekilimiz Kadri Yıldırım arkadaşımıza Allah’tan rahmet diliyorum. Kederli ailesine başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Kadri Hoca elbette ki yeri doldurulamayacak, Kürt dili ve tarihi üzerine önemli çalışmaları olan bir yoldaşımızdı. Kürt halkının bütün değerlerini cesurca savunan ve Kürt halkı üzerinde uygulanan baskılara cesurca karşı çıkan, aynı zamanda Kürtlerin dili ve kültürü üzerinde de önemli çalışmalar yapan biriydi.

“Zafere her zamankinden daha yakınız”

Bugün fiziken burada bizlerle bir arada olmasalar dahi, her an her yerde yürek birliği, fikir birliği ve mücadele birliği halinde bulunduğumuz sürgündeki ve zindanlardaki birbirinden kıymetli bütün kadın yoldaşlarımıza buradan en içten sevgi ve selamlarımızı iletiyorum. Özgür yarınlarda mutlaka buluşacağız! Kadınların mücadelesini, kadınların zaferini hep birlikte mutlaka kutlayacağız! İnanın bundan zerre kadar şüphemiz yoktur.

Bugün itibariyle biz kadınlar öylesine güçlü bir mücadelenin içerisinde yer alıyor ve öylesine kararlı bir şekilde ilerliyoruz ki tekçi erkek iktidarın faşist karanlığında dahi olsa zafere her zamankinden daha yakınız.

İşte bakınız, biz kadınlar her sene 8 Mart’ı kutlarız. Fakat her yıl bir öncekinden daha da güçlü, daha da kalabalık, daha cesur bir şekilde doldururuz alanları. İşte bu 8 Mart’ı da her zaman olduğundan çok daha yüksek bir sesle, her zaman olduğundan daha kalabalık, daha kararlı daha güçlü kutladık. Gittikçe fütursuzlaşan faşizm, baskı ve zor politikalarına karşı yükselen kadın mücadelemiz bu 8 Mart’ta da alanları hınca hınç doldurdu. Coşkumuzla, moralimizle, cesaretimizle gümbür gümbürüz değerli arkadaşlar. Ne ev hapisleri, ne zindanları, ne kelepçeleri ne tehditleri, ne bin bir türlü hukuk dışı engellemeleri bu 8 Mart’ta da kadınları engelleyemedi! Aksine saflarımızı daha çok güçlendirdik.

Biz kadınlar yine aynı güç ve moralle Newroz alanlarını doldurduk. Her yerde, her alanda kadınlara savaş açmış tekçi, faşist, erkek tek adam rejimine karşı milyonlarca kadın, Newroz alanlarında kadınların yenilemez, ezilemez, bir güç olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Bu yılki Newroz kadın Newrozuydu! 2021 Newroz’unda kadınlar tekçi erkek iktidara “Beni sindiremezsin” dedi! “Beni korkutamazsın” dedi! “Beni kapatamazsın” dedi! “Benim kazanımlarımı bir gece yarısı bir erkek darbesiyle fesh edemezsin” dedi! Kadınlar, tekçi erkek iktidara “Sen teksin ama bak ben milyonlarım” dedi! “Sen zorbasın, zalimsin ama bak ben de korkmuyorum, sinmiyorum, kapanmıyorum” dedi! Demeye de devam edecektir.

Evet değerli arkadaşlar; 19 yıldır bu ülkede yürütmede bulunan tekçi siyasi iktidarın kendi tabirleri ile 19 yıllık hazırlık süreçlerinin sonunda ülkeyi, toplumu getirdikleri nokta uçurumun eşiğidir. Hukuksal çöküntü, ekonomik çöküntü, toplumsal çöküntü, kültürel ve ekolojik çöküntü en ağır haliyle yaşanmaktadır. Güneyinden kuzeyine, batısından doğusuna kocaman bir coğrafyanın tüm değerleri bu tekçi erkek iktidarın talanıyla yıkıma uğratıldı. Hukuku devletin bir gereği olmaktan çıkarıp partisinin sopasına dönüştürenler gerçek adaleti toplum için bir hayal haline getirdiler.

“Halka ekonomik kriz, kendilerine Lale Devri yaşattılar”

Ekonomide adil bir bölüşümü değil vurgunculuğu, soygunculuğu esas alanlar ülkeyi adil bölüşüm ile değil, soygunla, yolsuzlukla yönettiler. “Halkın hakkı” diye geldiler, bir sana üç bana diye devam ettiler, o kadar palazlanıp, o kadar doymaz oldular ki hep bana Rabbena ile halkın bütün kaynaklarını, imkânlarını tükettiler. Halka ekonomik kriz, yoksulluk, açlık; kendilerine ise “Lale Devri” yaşattılar. Kendilerine sultanlık, kendilerine saraylar, saray sofraları kurdular. Yoksul halkı ise aşsız, işsiz ve sofrasız bıraktılar.

Halka kadınlara gençlere işsizliği ve açlığı reva gördüler, kendilerine ise milyar dolarlık vurgunlardan, ihalelerden, çeşit çeşit kurumdan on binlerce liralık maaşlardan oluşan ballı , kaymaklı bir iktidar düzeni kurdular. Halkın sırtına Deli Dumrul’a rahmet okutan ağır vergiler yüklediler; kendilerine ise halkın kesesinden vergi muafiyetleri, vergi afları getirdiler.

Halka pandeminin en ağır faturasını kestiler, kendilerine ise pandemiden eşsiz fırsat ve vurgun yarattılar. Kendilerine VIP testler ve aşılar yaptırdılar, halka ise ümitsiz bekleyiş ve çaresizlik bıraktılar. Bunu ne hak kabul eder, ne halk kabul eder ne de biz kadınlar kabul ederiz. Bütün bunları affetmeyeceğiz, unutmayacağız, hesabını soracağız.

Değerli arkadaşlar; halkı yoksulluk, işsizlik, güvencesizlik altında ezerken sürdükleri saltanat tam bir çürümüşlük ifadesidir. Ne temiz bir zihniyetleri, ne insanlık adına, ülke adına gerçek bir kaygıları, ne de temiz bir vicdanları var. Tekçi AKP iktidarı ağır bir çürümüşlüğün merkez üssüdür. Bu çürümüşlüğü biz kadınlar çok iyi görüyoruz, en ağır haliyle hissediyoruz. Bu nedenle biz kadınlar tekçi AKP iktidarına, onların tek adam rejimine yol vermiyoruz, vermeyeceğiz. Kesin ve net konuşuyoruz değerli arkadaşlar. Onların bu çürümüş zihniyetlerine de, bozuk düzenlerine de biz kadınlar son vereceğiz. Kadınların ittifakıyla onları göndereceğiz!

Elbette onlar da bizim bu gücümüzün pekâlâ çok iyi fakındalar. Bu nedenle bugün en büyük savaşları kadınlarladır. Kadın kazanımlarıyladır. Bu nedenle bir tek adam kadınların hem bir kazanımı olan hem de kadının yaşamını ve bütün haklarını güvence altına alan İstanbul Sözleşmesi’ne bir imzası ile tekçi erkek darbesi yapmıştır. Evet değerli arkadaşlarım bir gece yarısı kararı ile İstanbul Sözleşmesi’ni feshetme girişimi tek adamın milyonlarca kadının hakkına, hukukuna yaptığı bir darbe girişimidir.

“İstanbul Sözleşmesi kadınların yaşam hakkıdır”

Peki nedir İstanbul Sözleşmesi? İstanbul Sözleşmesi kadınlara yönelik her türlü şiddetin önlenmesi, kadınların her türlü şiddetten korunması, kadınlara yönelik şiddetin faillerin kovuşturulması, yargılanması ve cezalandırılması konularında devlete yükümlülük veren bir sözleşmedir. İstanbul Sözleşmesi kadınların yaşam hakkıdır! İstanbul Sözleşmesi çocukların istismardan, şiddetten ve çocuklara yönelik olarak geliştirilen her türlü suç ve eziyetten çocukları korumaktır. İşte tek adam kararı ile İstanbul Sözleşmesi’nin feshedilmesi girişimi bütün bu tedbirleri yok saymakta kadınlara ve aynı zamanda çocuklara yönelik suçları teşvik etmekte, yüreklendirmektedir.

Kadın kazanımlarına karşı yapılan bu darbe ile milyonlarca kadın sömürüye, şiddete, kadın cinayetlerine mahkûm edilmek istenmektedir. Yine çocuklar her türlü istismara ve şiddete mahkûm edilmek istenmektedir. Kadına yönelik şiddete ve kadın cinayetleri oranında dünyada rekora koşan, çocuklara yönelik istismarda lider konumda olan Türkiye gerçekliğiyle karşı karşıyayız. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilen tek adam yönetimi kadına yönelik her türlü suçta fail konumundadır. Bundan böyle kadına yönelik bütün suçlarda failin biri suçu işleyense, diğer fail ise önlemeyen, korumayan, kadınların anayasası niteliğindeki İstanbul Sözleşmesi’ni ortadan kaldıran tek adam iktidarıdır.

Kaldı ki tek adam kararıyla İstanbul Sözleşmesi’ni feshetme kararı kadınların iradesini, halkın iradesini, yasamayı ve aynı zamanda Meclisin yasama iradesini de yok saymaktır, gasp etmektir. Bunlar gaspçıdır! Bunlar talancıdır! Eğer gerçek bir İnsan Hakları Eylem Planından söz edeceksek İstanbul Sözleşmesi tam da budur. İşte bu nedenle bu toplantı vesilesiyle Halkların Demokratik Partisi olarak ve kadınlar olarak buradan bir kez daha ilan ediyoruz ki bir tek hakkımızı, İstanbul Sözleşmesi’nin bir tek maddesini tekçi erkek iktidarın keyfine bırakmıyoruz, bırakmayacağız. İstanbul Sözleşmesi’nin bırakın feshedilmesini, her bir maddesinin tek tek hayata geçirilmesi için mücadele yürüteceğiz. En büyük muhalefet gücü ve bir kadın partisi olan Halkların Demokratik Partisi olarak bunun sözünü buradan bir kez daha yineliyoruz ve kadınlara söz veriyoruz.

“HDP kadının siyasetteki sözüdür”

Sevgili kadın arkadaşlarım; hepinizin bildiği üzere mücadele tarzıyla, örgütlenmesiyle, kadın temsiliyet oranıyla, eşbaşkanlık sistemiyle Halkların Demokratik Partisi bir kadın partisidir.

HDP kadının siyaset mücadelesidir, siyaset yapma zeminidir, siyasetteki sözüdür, eylemidir, iradesidir, rengidir. HDP gerek parlamentoda gerekse belediyelerimizde kadının kendisini temsil etmesidir, kendi özgün kararlarını almasıdır, kadının kendi kendini yönetmesidir.

HDP aynı zamanda kadının siyasetteki eşit temsiliyet imkânıdır. Bu nedenle toplumsal cinsiyet eşitliğinin sağlanmasına ve kadının savunulmasına dair her türlü demokratik mücadelenin içerisinde olan ve kendi bünyesinde kadının mücadele ve yönetim mekanizmalarını oluşturan bir kadın partisidir HDP.

İstanbul Sözleşmesi’ne saldırı ile kadınların kazanımlarına ve yaşam hakkına tekçi erkek iktidar tarafından yapılan darbe, siyasette ise HDP’ye kapatma davası açarak kadının siyaset gücüne, kadının siyasi kazanımlarına darbe yapmayı amaçlamaktadır. Seçilmiş kadın siyasetçilerimize ve partimiz bünyesinde demokratik siyaset yürüten kadın arkadaşlarımıza yönelik gözaltılar, ev hapsi ve tutuklamalar bu darbenin bir ayağıdır.

Kadınlara karşı bu erkek darbenin bir diğer ayağı ise gaspçı erkek kayyımlardır, erkek yargı eliyle kadın belediyeciliğine ve kadınların yerellerde oluşturdukları bütün kadın kurumlarına yönelik yapılan saldırıdır. Şimdi son kerte de ise HDP’yi kapatarak kadınlara yönelik tekçi erkek darbeyi tamamlamak istiyorlar. Faşist erkek iktidar, 7 Haziran seçimlerinden beri iğne ucu kadar şansı olmadığını çok iyi biliyor ve görüyor. Bu nedenle tek umutlarını Kürtlere, demokratik muhalefete, kadınlara darbe yapmaya bağlamış vaziyetteler! Tek umutları HDP’siz bir siyaset, HDP’siz bir seçimdir.

Onların meselesi sadece bir siyasi partiyi hukuk dışı ve demokrasi dışı bir yöntemle kapatmak değildir. Onların hedefi HDP’yi siyaset dışına iterek aynı zamanda kadın siyasetini kapatmaktır! Onların meselesi HDP’yi kapatarak siyasette eşit temsiliyeti ve eş başkanlık sistemini kapatmaktır! Onların meselesi HDP’yi kapatarak kadınları güçsüz ve örgütsüz bırakmaktır! Onların meselesi parlamentoyu tekçi erkek siyasetlerinin kalesi haline getirmektir. Fakat bunu başaramayacaklar. Buna kadınlar olarak izin vermeyeceğiz. HDP’yi asla ve asla kapattırmayacak, her alanda HDP’yi savunmaya halkımızla birlikte devam edeceğiz. Şunu da belirteyim ki onları tam anlamıyla bir hüsran bekliyor. Biz kadınları asla durduramayacaklar. Demokratik ilke ve hedeflerimizden bir adım olsun geri adım attıramayacaklar. Güçleri bizleri sindirmeye, yolumuzdan döndürmeye asla yetmeyecektir.

Kadın cesaretin, kadın hakikatin, kadın eşitlik ve adalet mücadelesinin adıdır, öznesidir. Bizlere yaşattıkları her acı, her zulüm her hakaret biz kadınlar için birer direniş gerekçesidir.

İşte Cumartesi Anneleri tam 26 yıldır her cumartesi, kayıplarının akıbetini soruyor, hakikati arıyor, adalet istiyor. 26 yıldır Cumartesi Anneleri bu faşist akıldan hesap soruyor. Hesap vermesi gerekenler şimdi Cumartesi Anneleri’nden hesap sormaya kalkışıyorlar. Cumartesi Anneleri’ni yargılamaya çalışıyorlar. Buradan söylüyorum, siz Cumartesi Anneleri’ni yargılayamazsınız. Cumartesi Anneleri sizi yargılar! Nitekim 26 yıldır cumartesi anneleri o meydanda işlediğiniz suçları yargılıyor, hakikatin ve adaletin hesabını soruyor.

“Tekçi faşist iktidardan zulümlerin hesabını hep birlikte adalet önünde soracağız”

Yine ailesi katledilen Emine Şenyaşar 20 gündür Urfa adliyesi önünde adalet çağrısı yapıyor! Adalet diye haykırıyor! Faşist iktidar hesap vereceğine Emine anneyi gözaltına almaya kalkışıyor, tıpkı Cumartesi Anneleri’ne ve barış annelerine yaptıkları gibi.

Yalanlarına karşı hakikatin sesini, zulümlerine karşı adaletin sesini duymak istemiyorlar. Fakat adalet dediğimiz şey insanlığın en temel hakkıdır ve kimsenin isteğine bağlı değildir. Tekçi faşist iktidardan bütün bu zulümlerin hesabını hep birlikte adalet önünde soracağız. Buradan bütün kadınlara ve bütün annelerimize tekrar tekrar sözümüz olsun.

Evet değerli arkadaşlar; bu iktidar kendi varlık ve yokluk savaşını yürütüyor. Herkes çok iyi bilmeli ki onların bu savaşına karşı kadınlar da eşitlik ve özgürlük mücadelesini en üst düzeyde yürüttü, yürütüyor ve bundan sonra da yürütecektir. Ve biz kadınlar nasıl ki yaşamı kendi bedenimizden, kendi canımızdan kendi devasa emeğimizden var ediyorsak; toplumsal eşitliği, toplumsal adaleti, adil eşit bir gelir dağılımını, eşit bütçeyi, eşitlikçi bir anayasayı, barışı ve huzuru da biz kadınlar inşa edeceğiz, var edeceğiz!

Ne bu ülkeyi, ne hayatımızı ne geleceğimizi hiçbir faşist zihniyetin iştahlı yağmasına terk etmeyeceğiz. Onlar HDP ile kadın mücadelesini kapatmayı planlarken biz kadınlar, HDP ile kadınların demokratik eşitlikçi anayasasını yapacağız, kadınların demokratik yönetimini hep birlikte gerçekleştireceğiz. Kadınların baharını yaşatacağız! Bu faşist erkek iktidarını mutlaka ama mutlaka değiştireceğiz! Buna gücümüz de var, inancımız da var, kararlılık ve cesaretimiz de var.

Ben bu duygu ve düşüncelerle hepinizi tekrardan saygı ve sevgilerimle selamlıyorum. Mücadelemizde başarılar diliyorum. Yolunuz ve yolumuz açık olsun. ”

 

Paylaşın

TÜRK-İŞ açıkladı: Açlık sınırı 2 bin 736, yoksulluk sınırı 8 bin 912 TL

TÜRK-İŞ, ‘Mart 2021 Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması’ sonuçlarını açıkladı. Açıklanan verilere göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 2 bin 736 lira, yoksulluk  sınırı ise 8 bin 912 lira oldu. Bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 3.316,59 TL oldu.

Haber Merkezi / Çalışanların ‘geçim şartlarını’ ortaya koymak amacıyla otuz dört yıldan bu yana, aralıksız olarak her ay düzenli bir şekilde “açlık ve yoksulluk sınırı” araştırmasını yapan Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (TÜRK-İŞ) ‘Mart 2021 Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması’ sonuçlarını açıkladı.

Açıklanan araştırma sonuçlarına göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 2.735,97 TL, gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 8.911,97 TL, bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 3.316,59 TL oldu.

“Dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması (mutfak masrafı) bir yıl öncesine göre 391 TL ve yapılması gereken toplam harcama tutarı (aile bütçesi) 1.273 TL artış gösterdi.  Yılın ilk üç ayı sonunda, hesaplamaya temel alınan hane halkının toplam harcamasına gelen ek yük 476 TL oldu.” verilerinin yer aldığı TÜRK-İŞ araştırma sonuçları şöyle;

“Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 735,97 TL, gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 911,97 TL, bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 3.316,59 TL oldu.

Dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcaması (mutfak masrafı) bir yıl öncesine göre 391 TL ve yapılması gereken toplam harcama tutarı (aile bütçesi) 1.273 TL artış gösterdi.  Yılın ilk üç ayı sonunda, hesaplamaya temel alınan hane halkının toplam harcamasına gelen ek yük 476 TL oldu.

Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin “gıda için” yapması gereken asgari harcama tutarı bir önceki aya göre yüzde 0,63 oranında artış gösterdi.

Yılın ilk çeyreği itibariyle fiyatlardaki artış yüzde 5,64 oranında oldu. Gıda enflasyonunda son on iki ay itibariyle artış oranı yüzde 16,66’dır. Yıllık ortalama artış oranı ise bu ay da yüzde 17,68 olarak hesaplandı.”

 

 

Paylaşın

Anemi (kansızlık) için en iyi beslenme planı

Anemi, vücudunuzda yeterince sağlıklı kırmızı kan hücresi olmadığında ortaya çıkar. Bu duruma esas olarak kan kaybı, kırmızı kan hücrelerinin yok edilmesi veya vücudunuzun yeterince kırmızı kan hücresi oluşturamaması neden olur. Pek çok anemi türü vardır. En sık görülen tip demir eksikliği anemisidir.

Haber Merkezi / Kırmızı kan hücreleri, hemoglobin adı verilen bir protein içerir. Hemoglobin demir doludur. Yeterli demir olmadan vücudunuz, yeterli kırmızı kan hücresi oluşturmak için ihtiyaç duyduğu hemoglobini üretemez.

Folat ve B-12 vitamini eksikliği de vücudunuzun kırmızı kan hücresi yapma yeteneğini etkileyebilir. Vücudunuz B-12’yi doğru şekilde işleyemezse, pernisiyoz anemi geliştirebilirsiniz. Aneminiz varsa, aşağıdaki plan gibi demir, B vitamini ve C vitamini açısından zengin bir beslenme önemlidir. Sağlık uzmanınızla takviyeler hakkında da konuştuğunuzdan emin olun.

Anemi beslenme planı;

Anemi tedavi planları genellikle beslenme değişikliklerini içerir. Anemi için en iyi beslenme planı, hemoglobin ve kırmızı kan hücresi üretimi için gerekli olan demir ve diğer vitaminler bakımından zengin yiyecekleri içerir. Ayrıca vücudunuzun demiri daha iyi emmesine yardımcı olan yiyecekleri de içermelidir.

Anemi tedavi planları kişiye özel olmasına rağmen, çoğu günde 150 ila 200 mg demir gerektirir. Seviyeleriniz yenilenene kadar muhtemelen demir takviyesi almanız gerekecektir. Daha fazla demir almak ve demir eksikliği anemisiyle mücadeleye yardımcı olmak için bu yiyecekleri beslenmenize ekleyin:

1. Yapraklı yeşillikler;

Yapraklı yeşillikler, özellikle koyu olanlar, demir kaynakları arasındadır. Bunlar;

  • Ispanak
  • Lahana
  • Kara lahana
  • Karahindiba yeşillikleri
  • Pazı

Pazı ve kara lahana gibi bazı yapraklı yeşillikler de folat içerir. Folat bakımından düşük bir beslenme, folat eksikliği anemisine neden olabilir. Turunçgiller, fasulye ve tam tahıllar iyi folat kaynaklarıdır.

C vitamini midenizin demiri emmesine yardımcı olur. Yapraklı yeşillikleri portakal, kırmızı biber ve çilek gibi C vitamini içeren yiyeceklerle yemek demir emilimini artırabilir. Kara lahana ve pazı gibi bazı yeşillikler hem demir hem de C vitamini için iyi kaynaklardır.

2. Kırmızı et ve beyaz et;

Kırmızı et ve beyaz et demir içerir. Kırmızı et, kuzu eti ve geyik eti en iyi kaynaklardır. Yeşil yapraklı sebzeler gibi demirli gıdalarla birlikte C vitamini açısından zengin bir meyve ile et veya kümes hayvanları yemek demir emilimini artırabilir.

3. Karaciğer;

Çoğu insan sakatat etlerinden uzak durur, ancak bunlar harika bir demir kaynağıdır. Karaciğer tartışmasız en popüler organ eti. Demir ve folat bakımından zengindir. Demir açısından zengin diğer bazı organ etleri kalp, böbrek ve sığır dilidir.

4. Deniz ürünleri;

Bazı deniz ürünleri demiri sağlar. İstiridye, istiridye, deniz tarağı, yengeç ve karides gibi kabuklu deniz ürünleri iyi kaynaklardır. Balıkların çoğu demir içerir. En iyi demir seviyesine sahip balıklar şunlardır;

  • Konserve veya taze ton balığı
  • Orkinos
  • Taze levrek
  • Taze veya konserve somon

Konserve sardalya iyi demir kaynakları olmasına rağmen, aynı zamanda kalsiyum bakımından da yüksektir. Kalsiyum demire bağlanabilir ve emilimini azaltabilir. Kalsiyum içeriği yüksek yiyecekler, demir açısından zengin yiyeceklerle aynı anda yenmemelidir. Kalsiyum açısından zengin yiyeceklerin diğer örnekleri şunlardır;

  • Günlük süt
  • Güçlendirilmiş bitki sütleri
  • Yoğurt
  • Kefir
  • Peynir

5. Güçlendirilmiş gıdalar;

Pek çok yiyecek demir ile güçlendirilmiştir. Vejeteryansanız veya diğer demir kaynaklarını yemekte zorlanıyorsanız, bu yiyecekleri beslenmenize ekleyebilirsiniz;

  • Güçlendirilmiş portakal suyu
  • Güçlendirilmiş yemeye hazır tahıllar
  • Beyaz ekmek gibi zenginleştirilmiş rafine undan yapılan yiyecekler
  • Güçlendirilmiş makarna
  • Güçlendirilmiş mısır unu ile yapılan yiyecekler
  • Güçlendirilmiş beyaz pirinç

6. Fasulye;

Fasulye, vejeteryanlar ve et yiyenler için iyi demir kaynaklarıdır. Ayrıca ucuz ve çok yönlüdürler. Demir açısından zengin bazı seçenekler;

  • Fasulye
  • Nohut
  • Soya fasulyesi
  • Börülce
  • Barbunya
  • Kara fasulye
  • Bezelye
  • Lima fasulyesi

7. Kuruyemiş ve tohumlar;

Pek çok kuruyemiş ve tohum türü iyi demir kaynaklarıdır. Demir içeren bazı kabuklu yemişler ve tohumlar şunlardır:

  • Kabak çekirdeği
  • Kaju fıstığı
  • Antep fıstığı
  • Kenevir tohumu
  • Çam fıstığı
  • Ay çekirdeği

Hem çiğ hem de kavrulmuş kuru yemişler benzer miktarda demir içerir. Badem ayrıca iyi bir demir kaynağıdır. Sağlıklı beslenme planının bir parçası olarak harikadırlar, ancak kalsiyum bakımından da yüksek oldukları için demir seviyenizi çok fazla artırmayabilirler.

Tek bir gıda anemiyi tedavi edemez. Ancak koyu yeşil yapraklı sebzeler, kuruyemişler ve tohumlar, deniz ürünleri, et, fasulye ve C vitamini açısından zengin meyve ve sebzeler açısından zengin genel olarak sağlıklı bir beslenme, anemiyi yönetmek için ihtiyacınız olan demiri almanıza yardımcı olabilir.

Takviyeleri sağlık uzmanınızla konuştuğunuzdan emin olun çünkü tek başına beslenme yeterince demir almak zordur. Dökme demir tava, anemi beslenme planının temelidir. Dökme demirde pişirilen yiyecekler tavadaki demiri emer. Asidik yiyecekler en çok demiri emer ve kısa süreli pişirilen yiyecekler en az emer.

Anemi için bir beslenme planı uygularken şu yönergeleri unutmayın:

  • Demir emilimini engelleyen yiyecek veya içeceklerle demir açısından zengin yiyecekler yemeyin. Bunlar arasında kahve veya çay, yumurta, oksalat içeriği yüksek yiyecekler ve kalsiyum içeriği yüksek yiyecekler bulunur
  • Emilimini artırmak için demir açısından zengin yiyecekleri portakal, domates veya çilek gibi C vitamini açısından zengin yiyeceklerle yiyin
  • Emilimini artırmak için kayısı, kırmızı biber ve pancar gibi beta karoten içeren yiyeceklerle demir açısından zengin yiyecekler yiyin
  • Demir alımınızı artırmak için gün boyunca çeşitli hem ve hem içermeyen demir yiyecekler yiyin
  • Demir emilimini artırmak için mümkün olduğunca hem hem içeren hem içermeyen demir yiyecekleri birlikte yiyin
  • Kırmızı kan hücresi üretimini desteklemek için folat ve B-12 vitamini açısından zengin yiyecekler ekleyin

Dikkat: Sayfa içeriği sadece bilgilendirme amaçlıdır. Tanı ve tedavi için mutlaka doktorunuza başvurunuz.

Paylaşın

Usta ve Köpeği

Bizi hiçbir şey şaşırtmazsa ve hiçbir şey bizi merakla doldurmazsa, ölü gibiyizdir; aksi takdirde, tüm varoluş bizim tapınağımızdır. Yeryüzündeki her varoluşun bir anlamı vardır, onları sevin ve besleyin.

Haber Merkezi / İsviçre’de küçük bir istasyonda bir köpek heykeli var. Köpek, küçük bir köyde yaşayan ve her sabah şehirde çalışmaya giden bir adama aitti. Köpeği her sabah onu uğurlamak için tren istasyonuna gelirdi ve akşam döndüğünde, köpek onu karşılamak için tren istasyonundaki platformda beklerdi.

Adam bir gün adam gitti ve asla geri dönmedi; bir kaza olmuştu ve o ölmüştü. Köpek her zamanki gibi platformda bekledi. Tren geldi; köpek her bölmeye girdi, efendisini arıyordu. Bütün yolcular gitti ama köpek ordan ayrılmadı. Bir sonraki treni bekledi, belki de adamın treni kaçırmış olabileceğini umuyordu.

Trenler gelip gidiyordu ama dam gelmiyordu. Köpek platformda adamın gelmesini bekliyor, hiçbir şey yemiyor hiçbir şey içmiyordu ve yedi gün boyunca sürekli aynı yerde oturuyordu. İlk başta, istasyon şefi ve personel onu kovalamaya çalıştılar, ama yavaş yavaş bir şeylerin yolunda gitmediklerini hissettiler.

Köpek sürekli gözyaşı akışıyla, her gün her treni kontrol ediyordu. Bakmadığı tek bir tren geçmedi. Ve yedinci gün hiçbir şey yemediği için sahibini beklediği yerde öldü. Bu köpek sevginin ne olduğunu bazı insanlardan daha çok biliyordu. Arkadaşlığın ne olduğunu biliyordu, bağlılığın ne olduğunu biliyordu.

Köy ve istasyon şefi köpeği kovalarken çok acımasız davrandıklarını anladılar ve hala bekleyen köpeğin bir heykelini yaptılar, gözleri, efendisinin onunla buluşmak için çıktığı bölmeye dikilmişti. Bizi hiçbir şey şaşırtmazsa ve hiçbir şey bizi merakla doldurmazsa, ölü gibiyizdir; aksi takdirde, tüm varoluş bizim tapınağımızdır. Yeryüzündeki her varoluşun bir anlamı vardır, onları sevin ve besleyin.

Paylaşın

Hollywood’un en iyi eğitimli 8 kadını

Oyunculuk tutku, özveri ve hepimizin hayal edebileceğinden daha fazla zaman gerektirir, bu yüzden bir üniversiteden (bazen birden fazla!) mezun olmayı başaran aktrisler binlerce hayran için ilham kaynağı olur.

Haber Merkezi / Bir Hollywood yıldızı olmak zordur, ancak bir aktris olarak kariyer yapmak daha da zordur. Oyunculuk tutku, özveri ve hepimizin hayal edebileceğinden daha fazla zaman gerektirir, bu yüzden bir üniversiteden (bazen birden fazla!) Mezun olmayı başaran aktrisler binlerce hayran için ilham kaynağı olur.

İşte Hollywood’daki en iyi eğitimli 8 kadın.

Natalie Portman

Harvard Üniversitesi’nden mezun olan Natalie Portman, oyunculuk kariyerinin başlarında psikolog olmayı düşünüyordu. 2003 yılında psikoloji alanında lisans derecesini aldı, yani Yıldız Savaşları’nda oyunculuk yapıyor ve aynı zamanda çalışıyordu. Hocaları, onun bir psikolog olarak kolayca kariyer inşa edebilecek mükemmel bir öğrenci olduğunu hatırlıyor!

Sigourney Weaver

Alien filmindeki çığır açan rolünden önce Sigourney Weaver bir değil iki üniversiteyi bitirdi. İlk önce Stanford’da edebiyat okudu, ancak gerçek tutkusunun bir oyuncu olmak olduğunu fark etti. Lisans derecesi aldı ve oyunculuk eğitimi almak için Yale’e geçti. Söylemeye gerek yok, bir profesyonel oldu ve orada yüksek lisans derecesi aldı ve gelecekteki başka bir yıldız olan Meryl Streep ile arkadaş oldu.

Lupita Nyong’o

Lupita Nyong’o, 12 Years a Slave filminde oynamadan ve En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu dalında Oscar kazanmadan önce, Hampshire Koleji’nde okudu ve ana dal olarak Film ve Afrika çalışmalarını seçti. Lisans derecesi aldı ve ‘Me Genes’ filmindeki çalışmaları nedeniyle büyük beğeni topladı . Daha sonra 2012 yılında yüksek lisans derecesi ile mezun olduğu Yale School of Drama’ya kaydoldu. 12 Years a Slave ilk oyunculuk deneyimiydi ve büyük bir başarıydı!

Jodie Foster

Mükemmel bir oyuncu olmasının yanı sıra, Jodie Foster’ın diller konusunda da bir yeteneği var. Yale’de edebiyat okudu. Akıcı Fransızca konuşuyor, İtalyanca, Almanca ve biraz İspanyolca biliyor. Aslında Fransızcası o kadar iyi ki, filmleri Fransız izleyiciler için tercüme edildiğinde kendisine sesleniyor.

Kate Beckinsale

Gençken Kate Beckinsale şiir ve edebiyatla çok ilgilendi. Okulda okurken çok sayıda genç yazar ödülü aldı ve doğal olarak okuma ve yazma çalışmalarına devam etmek için Oxford’a geçti. Orada Fransız ve Rus edebiyatı okudu ve Oxford Üniversitesi Dramatik Topluluğu üyesi olarak oyunculuğa devam etti. Daha sonra edebiyatta mı yoksa oyunculukta mı kariyer yapmak istediğini seçmek zorunda kaldı ve ikincisini seçti.

Meryl Streep

Meryl Streep, Hollywood’un en ünlü, yetenekli ve çalışkan aktrislerinden biridir. Doğal olarak çok çalıştı. Birinci derecesini Vassar Koleji’nde oyunculuk eğitimi aldı ve burada olağanüstü oyunculuk becerilerinden dolayı drama hocaları tarafından çok beğenildi. Daha sonra eğitimine Yale School of Drama’da devam etti ve hayatını kazanmak için yarı zamanlı garson olarak çalıştı. Bu süre zarfında Meryl Streep, tiyatro oyunlarında durmaksızın oyunculuk yapıyor ve kendisine bir isim kazandırıyordu. Ayrıca Dartmouth College’da Fahri Sanat Doktoru derecesi aldı! Söylemeye gerek yok Hollywood’un en tanınmış isimlerinden biri oldu.

Mayim Bialik

Mayim Bialik, oyunculuğa henüz 12 yaşındayken başladı, bu da oyunculuk kariyeri ve çalışmalarını hayatı boyunca dengelemek zorunda olduğu anlamına geliyor. Harvard ve Yale’ye kabul edilmesine rağmen, UCLA’da nörobilim okumaya gitti ve burada doktorasını aldı. Bu yeterli değilmiş gibi, İbranice çalışmalarında da lisans derecesi ile mezun oldu. Bir dahaki sefere The Big Bang Theory’de Amy Farrah Fowler’ı oynarken onu gördüğünüzde , unutmayın – o kadın aslında ne hakkında konuştuğunu biliyor!

Emma Watson

Emma Watson her zaman bir oyuncu olmak istediğini biliyordu ve çalışmalarına 6 yaşında başladı, Oxford tiyatro okulunda dans, oyunculuk ve şarkı derslerine katıldı. 10 yaşındayken ilk profesyonel rolü olan Harry Potter filmlerinde Hermione olarak rol aldı. Genç oyunculara her gün film setinde saatlerce ders verildi ve oyunculuk hakkında başka herhangi bir yerde öğreneceklerinden daha fazla şey öğrendiler. Okuldan sonra, halen Harry Potter filmleri çekerken Brown Üniversitesi’nde İngiliz edebiyatı okudu. Lisans derecesini 2014 yılında aldı. Emma Watson aynı zamanda sertifikalı bir yoga ve meditasyon öğretmenidir!

Emma Watson

Emma Watson her zaman bir oyuncu olmak istediğini biliyordu. Çalışmalarına 6 yaşında başladı, Oxford tiyatro okulunda dans, oyunculuk ve şarkı derslerine katıldı. 10 yaşındayken ilk profesyonel rolü olan Harry Potter filmlerinde Hermione olarak rol aldı. Genç oyunculara her gün film setinde saatlerce ders verildi ve oyunculuk hakkında başka herhangi bir yerde öğreneceklerinden daha fazla şey öğrendiler. Okuldan sonra, halen Harry Potter filmleri çekerken Brown Üniversitesi’nde İngiliz edebiyatı okudu. Lisans derecesini 2014 yılında aldı. Emma Watson aynı zamanda sertifikalı bir yoga ve meditasyon öğretmenidir!

Paylaşın

GP Lideri Davutoğlu’ndan iktidara ‘Uygur’ tepkisi

Partisinin 11. İl Başkanları Toplantısı’nda konuşan GP Lideri Davutoğlu, iktidarı ‘Uygur Türkleri’ üzerinden eleştirerek, “Çin Dışişleri Bakanı’nı ağırlıyorlar bugün. Ağırlasınlar. Ama Çin’in baskılarıyla Türkiye’deki Uygur kardeşlerimizi teslim ederek Çin’den 3-5 kuruş gelecek diye düşünüyorlarsa yeri göğü inletiriz, bir tek Uygur kardeşimizin iadesine razı olmayız.” dedi.

Haber Merkezi / Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, 11. İl Başkanları Toplantısı’nda konuştu. Davutoğlu, konuşmasında, dün gerçekleştirilen AK Parti kongresinde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın vatandaşa altın ve dövizlerini bozdurun çağrısına tepki gösterdi.

Konuşmasının devamında Ankara’da Uygur Türklerinin eylemine polisin müdahale ettiğini ve filyasyon gerekçesiyle evlerinde tutulduklarını belirten Davutoğlu, “Bir kişinin evden çıkması Ankara’da salgına sebebiyet verebiliyor. Binlerce kişinin Ankara’ya değişik yerlerden gelip lebalep salonlarda bulunması engellemiyor. Dün o kongreyi yapan vicdan bugün nasıl Uygur Türklerinin protestosuna engel olmak için oraya polis yığar? İşte yeni Türkiye dedikleri bu. Yeni Türkiye dedikleri zulme sessiz kalan, baskıya boğun eğen bir Türkiye ise biz onları bu mantıklarının içine gömer, gerçek yeni Türkiye’yi inşa ederiz” dedi.

“Kamu Özel İşbirliği projelerindeki dolar endeksli hazine garantilerini önce Türk Lirası’na çevirin. Önce onlara bir tasarruf getirin. Her gün ödediğimiz ücret bütün bu projelerde vatandaşın cebinden çıkıyor, hep dolar bazında ve sürekli artıyor bu.” diyen Davutoğlu, konuşmasında özetle şunları söyledi;

“Özellikle son 1 haftada yoğun bir gündemle karşı karşıyayız. Dün AK Parti kongresi vardı malum, kongrenin temel sorunu güvendi çünkü Cumhurbaşkanı da AK Parti yetkilileri de biliyor ki memlekette ciddi bir güvensizlik var ve bunu gidermek için söylemsel bir güven uyandırma çabası içindeler.

Piyasalar tedirgin. Toplumun her kesiminde güvensizlik var. Hiçbir istatistik ve gösterge istikrarlı değil. Herkes eskiden haftada bir, ayda bir baktığı döviz-faiz oranlarına şimdi saat başı bakıyorlar. Esnafımız tedirgin, çiftçimiz tedirgin, işçimiz tedirgin. Genel Merkezimizde her gün mağduriyetini anlatmak için gelen vatandaşlarımızla buluşuyoruz.

20 ayda 4 Merkez Başkanı değişmişse dünyada kimse bunlara güven duymaz. Güven iki temel şarta dayanır: Tutarlılık ve şeffaflık. Sosyal mesafe kurallarının hiçe sayıldığı AK Parti kongresinin ardından Cumhurbaşkanı ve iktidara düşen görev şudur: Madem ki bunlar bir tehlike teşkil etmiyor, milletimize sosyal mesafeye uymamak dolayısıyla kesilen bütün cezalar geri ödenmelidir.

Ceza ödemiş bütün vatandaşlarımıza sesleniyorum, gitsinler ve itiraz dilekçesini AK Parti Kongresi’nin resimleriyle birlikte müracaat etsinler ve bu resimler sosyal mesafe kuralını ihlal etmiyorsa biz de etmiyorduk desinler. İl Başkanlarımdan ricam, esnafımızla, vatandaşlarımızla görüşerek her bir ilde şu ana dek alınan cezaların geri ödenmesi için bir imza kampanyası başlatalım, esnafımızla birlikte harekete geçelim.

Esnaf işini gücünü yapamıyor. Esnaf ceza öderken, bu kadar tantanalı, şaşaalı kongreler yapılıyorsa birinin bunun hesabını vermesi lazım. Tutarlılığın olmadığı yerde güven olmaz. Bugünkü iktidar her şeyde tutarsız. Cumhurbaşkanı vatandaşlara altın ve dövizlerini sisteme sokma çağrısında bulundu. Eğer güven uyandıracaksa, kendisine çağrıda bulunuyorum bütün iktidar mensuplarının, yakınlarının banka hesaplarını şeffaf bir şekilde açıklasınlar.

Herkes bu dönemde siyaseten kimlerin zenginleştiğini çok iyi biliyor. Kimlerin altınının dövizinin olduğunu çok iyi biliyor. Esnafın, vatandaşın artık altını da kalmadı, dövizi de kalmadı. Kamu Özel İşbirliği projelerindeki Dolar endeksli hazine garantilerini önce Türk Lirasına çevirin. Önce onlara bir tasarruf getirin. Her gün ödediğimiz ücret bütün bu projelerde vatandaşın cebinden çıkıyor, hep Dolar bazında ve sürekli artıyor bu.

“Kimler karlarına kar, rantlarına rant kattı?”

Türkiye’de gerçekten dolara, altına sahip olanlar bu imkanları rahatlıkla kullanırken vatandaşın son tasarruflarını da onlardan istemek açık bir tutarsızlıktır. Merkez Bankası Başkanı’nın değiştiği gün yapılan bütün döviz işlemlerini şeffaf bir şekilde açıklasınlar. 450 milyon dolar o gün döviz işlemi yapıldığı söyleniyor. Bir açıklayın bakalım, kimler o gece zengin oldu? Kimler karlarına kar, rantlarına rant kattı?

Cumhurbaşkanı diyor ki 30 yaşına kadar gençlerimiz evlenmiyor. Sayın Cumhurbaşkanı, işi olmayan nasıl evlenmeye cesaret etsin? Halktan bu kadar kopuklar ki genç işsizliğinin yüzde 40’lara vardığını bilmiyorlar. Bu şartlarda hangi genç evlenebilir? Bir eli yağda, bir eli balda olan bir türemiş zenginler güruhunun çocukları için bu problem olmayabilir ama fakir esnafın, çiftçinin çocukları bugün akşam eve ekmek bulma korkusuyla gidiyor. Sayın Cumhurbaşkanı rakamları manipüle ederek bir başarı hikayesi yazmaya çalışıyor ama halk nasıl fakirleştiğini görüyor. 11 bin dolardan 8 bin dolara indi kişi başına milli gelir, hangi satın alma gücünden bahsediliyor?

Bu Merkez Bankası Başkanı da çok dayanmaz. Artçı şoklar daha gelmedi. Halen Para Politikası Kurulu’nun toplantısı ertelendiği için, “Bakalım ne yapacaklar” diye beklenti var. Memlekete yazık ediyorlar. Hakikati söyleyenler hep saldırıya uğramışlardır. Biz hakikati söylememek için kaçanlardan değil, hakikati “Kral çıplak” diye söyleyenlerdeniz. Eğer siyasi ahlaktan sapılırsa bu sapmayı yaşayan topluluklar iflah olmaz. Gelecek Partisi olarak bizler kaybedilen her siyasi ahlak değerini ayağa kaldırmaya kararlıyız. Rant, faiz, imar yolsuzluklarının sonunu getirip Hazine’yi göz bebeğimiz gibi koruyacağız.

“Hani milliyetçiliğiniz, hani Türkçe aşkınız?”

Bu yolu takip ederlerse iki ay içinde tüketici enflasyonu yüzde 20’yi geçecek, üretici enflasyonu zaten yüzde 27. Biz iktidarı bıraktığımızda üretici enflasyonu yılda 3.2, tüketici enflasyonu yüzde 5.5 idi. Bunun sebebi cehaletiniz, kendi çıkarınızı düşünmenizdir. Bir şarkıcının kredi borçlarını yapılandırmakta, müteahhitlere milyarlarca dolar aktarmakta, 14-15 uçağı envanterde tutmakta çok cömertsiniz ancak borcunu ödeyebilecek bir üniversiteyi kapatıp öğrencilerin geleceğini heba etmekte cimrinin cimrisisiniz.

Çin Dışişleri Bakanı’nı ağırlıyorlar bugün. Ağırlasınlar. Ama Çin’in baskılarıyla Türkiye’deki Uygur kardeşlerimizi teslim ederek Çin’den 3-5 kuruş gelecek diye düşünüyorlarsa yeri göğü inletiriz, bir tek Uygur kardeşimizin iadesine razı olmayız. Çin ile ilişkileriniz iyi olsun, dünyada hiçbir ülke ile kötü olmasın. Ama zulme, baskıya, milli kültürümüzün en temel değerlerinin yok edilmesine sessiz kalmayın. Her yere, sık sık bize de kükreyen Sayın Bahçeli nerede? Hani milliyetçiliğiniz, hani Türkçe aşkınız? Uygur bölgesi Türklerin İslamlaşmasının başladığı yerdir. Medeniyetimizin doğu şehridir. Türkçe’nin doğduğu, lügatının, devlet kültürünün yazıldığı yerdir. Ankara’da vaka artışlarının hızlandığı ve Ankara’nın da kızardığı ama AK Parti ve MHP kongreleri dolayısıyla bunun ertelendiği bilgisi var. Gelecek hafta Ankara da kırmızıya dönerse bunların riyakarlıkları, fırsatçılığı, yalanları bir kez daha ortaya çıkacak.”

Paylaşın

Babacan: Uluslararası anlaşmalara kağıt parçası muamelesi yapıyorlar

Mersin’de partisinin 1. Olağan Tarsus İlçe Kongresi’nde konuşan DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, “Sayın Erdoğan, ‘Kadın hakları kâğıtlarla korunmaz, vicdanla korunur’ diyor. Kağıtlar dediği hukuk. Uluslararası anlaşmalara, Anayasa’ya, yasalara bir kâğıt parçası muamelesi yapıyorlar… Bu ülkenin sorunları hukuktan, insan haklarından, demokrasiden geçiyor. Hukuk bir kâğıt parçasıdır derseniz bu ülkeyi düştüğü çukurdan çıkaramazsınız.” dedi.

Haber Merkezi / Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, Mersin’de partisinin 1. Olağan Tarsus İlçe Kongresi’nde konuştu. Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Dün Ankara’da lebalep kongrelerden birisi vardı. Tedbiri açıklayan kendileri, uymayan kendileri… Kongrenin slogan yazılarını görmüşsünüzdür. Büyükçe ‘Güven ve istikrar’ yazmışlar. Güler misiniz, ağlar mısınız? Bunlar bu ülkede ne güven ne de istikrar bıraktılar. Vatandaşın gecenin 2’sinde Resmî Gazete’de ne çıkacak diye beklediği bir ülkede güvenden bahsediyorlar. Gece karanlıkta alınan kararlarla yönetilen bir ülkede istikrardan bahsediyorlar.

“Uluslararası anlaşmalara kâğıt parçası muamelesi yapıyorlar”

Sayın Erdoğan, ‘Kadın hakları kâğıtlarla korunmaz, vicdanla korunur’ diyor. Kâğıtlar dediği hukuk. Uluslararası anlaşmalara, Anayasa’ya, yasalara bir kâğıt parçası muamelesi yapıyorlar. Hukuka kağıt parçası derseniz, istediğiniz kadar o kongreye ‘güven ve istikrar’ diye yazın, yapamazsınız. Bu ülkenin sorunları hukuktan, insan haklarından, demokrasiden geçiyor. Hukuk bir kâğıt parçasıdır derseniz bu ülkeyi düştüğü çukurdan çıkaramazsınız.

Sayın Erdoğan, ülkenin 2023 hedeflerinden bahsetti. Türkiye 2023 hedeflerini ilkin, AB sürecinde ve ekonomide ciddi mesafeler aldığımız 2011 yılında açıkladı. 2023 için kişi başına düşen milli gelirde koyduğumuz hedef 25 bin dolardı. Şimdi kaç hedefliyorlar? 10 bin dolar. Belgeler ortada. Sayın Erdoğan 2023 hedefleri derken 10 bin dolardan bahsediyor. Biz 12 bin 500 doları ta 2013’te gördük. Türkiye’nin ihracatını 36 milyar dolardan alıp, kısa sürede 132 milyar dolara çıkarttık. 2023 için de 500 milyar dolar hedefi koyduk. Hükümetin şimdi hedefi kaç? 214 milyar dolar. Hedef dedikleri bizimkinin yarısının altında.

Biz demişiz ki, ‘2023’te Türkiye’de işsizlik yüzde 5’e iner’. Orta Vadeli Program’da işsizlikte 2023 hedefleri kaç? Yüzde 11. Eğer işsizlik yüzde 11’e düşerse ‘2023 hedeflerimizi tutturduk’ diyecekler. 2023 deyip durdukları, bizim işin başındayken koyduğumuz hedefler değil. Siz o hedefleri aşağı düşürün, ondan sonra da ‘2023 hedeflerimizi tutturacağız’ deyin. Bu kadar yağma yok.

“Bizim tutturduğumuz rakamlarla övünüyorlar”

Sayın Erdoğan, ‘Satın alma gücü paritesine göre milli gelirde Türkiye’yi dünyada 17’den 13’üncü sıraya yükselttik’ diyor. Hesapta da bir sorun var ama teknik detayına girmeyeceğim. Biz zaten 2014’te o seviyeyi yakaladık. Altı yıldır ne yaptınız da bizim tutturduğumuz 13’üncülükle bugün övünüyorsunuz?

Sayın Erdoğan, ‘Salgın döneminde geçtiğimiz yıl yüzde 1,8 büyümeyle G-20 ülkeleri arasında ikinci sırada yer aldık’ diyor. Bu rakamlar güvenilir değil. G-20’de hangi konularda ikinci sıradayız? En yüksek enflasyonda ikinci sıradayız. En yüksek faizde ikinci sıradayız. Bir de tersten bir göstergede ikinci sıradayız. Salgın döneminde halkına gelir desteği veren ülkeler arasında sondan ikinci sıradayız.

“Ekonomik büyümenin en önemli formülü eğitimdir”

Uzun vadede ekonomik büyümenin en önemli formülü eğitimden geçiyor. Gençlere ne kadar imkân oluşturursak, bu ülke o kadar zenginleşir. Eğer iyi bir eğitim sistemimiz olsaydı, yüksek özgüven sahibi öğrencilerimiz olurdu, dünya çapında nam salmış girişimcilerimiz olurdu. Genel anlamda şiddet azalırdı. Teknolojiyi daha çok üreten ve ürettiğini dünya çapında kendi markasıyla pazarlayan bir ülke olurduk. Şirketlerimizin sadece iç pazara sahip olmasından mutlu olmaz, dünya çapında söz sahibi olmasını görürdük.

Eğer iyi bir eğitim sistemimiz olsaydı, savunma sistemlerimiz için, en önemli stratejik konular için yabancı şirketlerin pingpong topuna dönmezdik. Uzaya çıkmak bir ‘PowerPoint’ sunumundan öteye geçer ve uzay teknolojilerinde gerçekten yol alırdık. Haberleşme alt yapımızı kendi şirketlerimiz ile kurardık.

İktidar olduğumuzda anne babaların üzerindeki eğitim yükünü hafifleteceğiz. Tüm velilere eğitime destek için eğitim finansman kartı vereceğiz. Böylece aileler çocuklarının ihtiyaçlarını bu kartla kolayca karşılayabilecek. Hanedeki öğrenci sayısı kadar, ihtiyaç duyulan harcama tutarını belirlenecek. Bu karta bu rakam yüklenecek.”

Paylaşın

CHP’li Muharrem Erkek: Saray iktidarı lebalep hukuksuzluk içerisinde

CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, düzenlediği basın toplantısında yaptığı açıklamada, “Cumhuriyet Halk Partisi, ikinci yüzyılında cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırmak ve demokratik bir hukuk devletini tesis etmek için üzerine düşeni mutlaka yapacaktır ve ilk seçimde biz yürekten inanıyoruz bu adaletsiz, lebaleb hukuksuzluk içerisinde olan saray iktidarını sandıkta ebediyete uğurlayacağız.” dedi.

Haber Merkezi / CHP Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunmak üzere basın toplantısı düzenledi.

Basın açıklamasında “Covıd-19 pandemisi sebebiyle insanlar büyük acılar yaşıyorlar, sevdiklerine sarılamıyorlar, sevdiklerini ebediyete uğurlayamıyorlar, cenazelerine katılamıyorlar. Yüzlerce sağlık çalışanını, binlerce vatandaşımızı kaybettik ve son dönemde vaka artışında Avrupa’da şampiyonuz. ” diyen Erkek, “Bugün günlük vaka sayısı 10 bine ulaşan Almanya tam kapanmayı planlarken biz otobüsler lebaleb, kapalı spor salonları lebaleb, lebaleb kongreler, toplantılar yapıyoruz. Ama kim yapıyor, kim yapabiliyor? Saray iktidarı ve AK Parti. Çünkü saray iktidarı ve çevresi imtiyazlı sınıf. ” ifadelerini kullandı.

Basın açıklamasına “Bir iktidar düşünün anayasa tanımıyor, kanun tanımıyor, kural tanımıyor, ahlak da tanımıyor, vicdan da tanımıyor. Anayasamızın 10. maddesini herkese hatırlatmak istiyorum. Kanun önünde eşitlik maddesi. “Herkes kanun önünde eşittir” diyor. “Hiçbir aileye, kişiye, zümreye ya da sınıfa imtiyaz tanınamaz” diyor. Yine aynı madde “devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadır” diyor. Yani düşünebiliyor musunuz kanun, kural tanımaz bir devlet yönetimi, bir iktidar. Ama diğer tarafta eczanede oturan üç tane sağlık çalışanına maskeleri takılı oturduğu, müşteri olmadığı halde ceza uygulanıyor. Sokakta işsiz bir genç maskesi burnunun altına düştüğü için ceza uygulanıyor. Vatandaş sokakta cezalandırılıyor, esnaf cezalandırılıyor ama lebaleb toplantılar, lebaleb kongreler tam gaz devam ediyor.” sözleriyle devam eden Erkek, açıklamasının devamında şunları söyledi;

Devlet ciddiyetle yönetilir. Ancak bugün geldiğimiz nokta itibariyle saray iktidarı bütün toplum için, milletimiz için, Türkiye için tam bir adalet sorunu, sağlık sorunu, güvenlik sorunu haline gelmiştir. Bir de diyorlar ki, Türkiye için güven ve istikrar. Sloganları da bu. Böyle bir iktidar, böyle sorumsuz, vicdansız, kural, kanun tanımayan bir iktidar, yönetim nasıl Türkiye için güven ve istikrar sağlayacak. Asıl sorunumuz zaten güven vermemeleri, dünyaya güven vermiyorlar. Onun için işsizlik büyüyor, onun için yoksulluk büyüyor, onun için yatırımcı gelmiyor.

Bir de diyorlar ki, artık milletle, toplumla alay etmeyi maalesef, insanların aklıyla alay etmeyi de bir alışkanlık haline getirdiler. Bir de mitomani yaşıyorlar söyledikleri yalanlara artık kendileri de inanıyorlar. Diyorlar ki, “19 yıl bir hazırlık süreciydi. Biz yeni başlıyoruz.” Ama hazırlıkta sınıfta kaldılar. Hem de bütün derslerden sıfır alarak sınıfta kaldılar. 19 yıldır tek başına yönetiyorlar, millet her yetkiyi verdi. Son 3 yıldır tek adam sistemini de verdi. Türkiye’nin ülkemizin hangi temel sorununu çözdünüz. Bunu niye anlatmadınız kurultayınızda? Eğitimdeki sorunlar mı çözüldü, ekonomideki sorunlar mı çözüldü, adaletteki sorunlar mı çözüldü, ya toplumsal barışımız? Hangi temel sorunu çözdünüz 19 yılda? Birde ne diyordu AK Parti Genel Başkanı Erdoğan? İlk dönemi için “benim çıraklık dönemim” diyordu. İkinci dönemi için “kalfalık dönemim” diyordu. “Üçüncü dönemim ustalık dönemi”. 2011’den sonrası ustalık dönemiydi, en son 2018’de “büyük ustalık dönemim” dedi. Şimdi ustalık döneminden büyük ustalık döneminden hazırlık dönemine geçiş yaptılar. Bu 19 yılda da memleketi uçurumun kenarına getirdiler, ama millet kurtardı. Bir darbe teşebbüsüyle karşı karşıya kaldık. Daha sonra o darbeyi ve OHAL dönemini fırsat bilerek de köklü sistem değişikliklerine gittiler.

“Pırıl pırıl gençler cezaevinde tutuklu”

Yeni anayasa tartışmaları. Kongrelerinde AK Parti Genel Başkanı dedi ki, “yeni bir anayasa yapalım ve bu anayasanın ruhu insan olsun”. Siz insanın ruhunu yok ettiniz, mutluluğunu çaldınız. Bakın bugün Cumartesi Anneleri yargılanıyor. Bugün Türkiye’de gazeteciler yargılanıyor, bugün Türkiye’de Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri yargılanıyor. Pırıl pırıl gençler cezaevinde tutuklu. Bugün Türkiye’de Çorlu tren kazasında evladını kaybeden anneler yargılanıyor. Bugün Türkiye’de Metin Akpınar, Müjdat Gezen yargılanıyor. Milletvekilleri yargılanıyor. Siyasi partiler kapatılmak isteniyor.

Bugün Türkiye’de saray iktidarının yaşadığı korkuya bakın, belediye başkanlarımız yargılanıyor, il başkanlarımız yargılanıyor. Bugün Türkiye’de bizim büyükşehir ve il belediyelerimizin mülkiyetlerindeki kullanımlarındaki taşınmazlar kâğıt üstündeki vakıflara devrediliyor. 31 Mart’a kadar, 23 Haziran’a kadar aklınız neredeydi, bu korku neden? Bizim belediyelerimiz üzerinde, yerel yönetimler üzerinde tahakküm baskı oluşturmaya çalışıyorlar. Hangi baskıyı kurarlarsa kursunlar her zaman söylediğimiz gibi, hiçbirimiz bir santim dahi geri adım atmayacağız.

“İlk seçimde Türkiye’yi de kaybedecekler”

İstanbul’da Gezi Parkını alıyorlar Büyükşehir Belediyesinden. Hâlbuki Taksim Gezi Parkı için ve Taksim Meydanı için proje yarışmaları yapılmış, halka sorulmuş, katılımcı demokrasi işletilmiş, referandum yapılmış. Güzel, dünyanın örnek meydanlarından biri yaratılacak, yeşil alanlar yaratılacak proje, tam başlama aşamasına gelirken korkuya bakın ki, İstanbul Büyükşehir Belediyesi elinden Taksim Gezi Parkını alıyorlar. Daha önce de söyledik, İstanbul’u kaybettikten sonra dengelerini de kaybettiler. Hani diyordu ya AK Parti Genel Başkanı Erdoğan “İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder”. Evet, ilk seçimde Türkiye’yi de kaybedecekler. Aslında Türkiye kazanacak, saray iktidarı kaybedecek, onlar kaybedecek.

Yeni anayasayı toplumsal bir uzlaşmayla ve insan odaklı olarak biz yapacağız. Çünkü yeni anayasayı insan odaklı bir anayasayı demokrasiye inananlar yapabilir, demokratlar yapabilir. Liberal demokrat olabilirsiniz, sosyal demokrat olabilirsiniz, muhafazakâr demokrat, milliyetçi demokrat olabilirsiniz ama burada sihirli kelime demokrat. Demokrat olacaksınız. OHAL döneminde anayasa değişikliği referandumu yapanlar asla demokrat olamazlar. Dünyanın hangi demokratik ülkesinde OHAL dönemlerinde köklü anayasa değişiklikleri yapılır, dünyanın hangi demokratik ülkesinde seçim yapılır OHAL dönemlerinde. Referandumu yaptılar, seçimi yaptılar ondan sonra OHAL’i kaldırdılar. Bugün sivil darbe süreci de devam ediyor.

“Siz kendinize uyduracağınız bir anayasa istiyorsunuz”

Yaşadığımız tüm sorunların temelinde aslında sistem sorunu yatıyor. Yeni anayasa yapacağız diyorlar ama şunu da ısrarla söylüyorlar: “Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemine dayanan bir anayasa yapacağız.” Yani bu sistemi savunuyorlar. 3 yılda iflas eden ve vatandaşın sorunlarını, Türkiye’nin sorunlarını ağırlaştıran bu sistemi savunuyorlar. Kişiyi, partiyi, devleti birleştiren sistemi savunuyorlar. Evet, bugün ülkemizin yaşadığı temel sorun kişi, parti, devlet birleşmesidir. Devlet başkanlığı sıfatı, kabine başkanlığı sıfatı, başkomutanlık sıfatı bir siyasi parti Genel Başkanında birleşmiştir. Bir siyasi parti Genel Başkanı Anayasa Mahkemesine, Hâkimler Savcılar Kuruluna üye atamaktadır. Asıl sorunumuz zaten Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi. Şimdi bu sistemi temel alan, tahkim edecek bir yeni anayasadan bahsediyorlar. Bu yeni bir şey değil ki. Siz kendinize uyduracağınız bir anayasa istiyorsunuz. Asıl derdiniz bu. Biz ne diyoruz, tüm muhalefet ne diyor, Cumhur İttifakı dışındaki tüm siyasi partiler ne diyor? Güçlendirilmiş parlamenter sistem. Onlar Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi yani patronlu başkanlık sistemi, diyor.

İki endeks, bilgi vereceğim. Hep tartışıyoruz ya işte patronlu başkanlık mı, tek adam sistemi mi, parlamenter sistem mi? Aslında dünya bize gerçeği gösteriyor. Bakın, dedik ya bu iktidar lebaleb hukuksuzluk içerisinde diye. Hukuksuzluğu büyüten de zaten bu tek adam sistemi, çünkü tam bir keyfilik hâkim. Gece çıkan kararnameler. Gece kararnameleriyle her şey hallediliyor. Çünkü saray iktidarı karanlığı seviyor. Hani diyor ya dünkü kurultayında Genel Başkan Erdoğan, “yastıklarınızın altındaki dövizleri getirin”. Siz 2002’de iktidar olduğunuzda dolar 1.67 liraydı bugün 8 lira. Şimdi diyorlar ki “yastıklarınızın altındaki dövizleri getirin”. Ama değerli basın mensupları, size söylemiyor, bize söylemiyor, esnafa, çiftçiye, işçiye, emekliye, vatandaşa söylemiyor merak etmeyin. O gece kararnameleri çıkmadan önce dolar alan yandaşlarına söylüyor.

“Bu lebaleb hukuksuzluktan hep birlikte kurtaracağız”

Sorun sistemde, sorunlarımızı ağırlaştıran da sistem. Hukukun üstünlüğü endeksinde dünyadaki ilk 10 ülke. Hemen sayacağım, Danimarka, Norveç, Finlandiya, İsveç, Hollanda, Almanya, Yeni Zelanda, Avusturya, Kanada, Estonya hukukun üstünlüğü endeksinde dünyadaki ilk 10 ülke tamamı parlamenter sistemle yönetiliyor. İsviçre meclis hükümeti sistemi. Tamamı parlamenter sistem. Nerede başkanlık burada? Son 10 ülkeye bakın çoğu patronlu başkanlık sistemi.

Dünya mutluluk endeksi. Dünya mutluluk endeksinde ilk 10 ülke; Finlandiya, Danimarka, İsviçre, İzlanda, Norveç, Hollanda, İsveç, Yeni Zelanda, Avusturya, Lüksemburg. Dünyanın en mutlu ülkeleri de parlamenter sistemle yönetilen ülkeler. Dünyanın en mutsuz ülkeleri de maalesef işte patronlu başkanlık, tek adam istemleri. İşte Türkiye Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi denen o patronlu başkanlık sisteminden, bu keyfilikten, bu lebaleb hukuksuzluktan hep birlikte kurtaracağız.

Biz yapacağız demokrasiye inanan milyonlarla birlikte, vatandaşlarımızla, tüm siyasi partilerle, dostlarımızla birlikte. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu partisi Cumhuriyet Halk Partisi, ikinci yüzyılında cumhuriyetimizi demokrasiyle taçlandırmak ve demokratik bir hukuk devletini tesis etmek için üzerine düşeni mutlaka yapacaktır ve ilk seçimde biz yürekten inanıyoruz bu adaletsiz, lebaleb hukuksuzluk içerisinde olan saray iktidarını sandıkta ebediyete uğurlayacağız.

Paylaşın

‘Zihin Körlüğü’ olan insanlar korkmazlar!

Yeni araştırmalar, afantazili insanların (zihinsel görüntüleri görselleştirememe) korkunç hikayelerle korkutulmasının daha zor olduğunu ortaya koydu. Bulgular, imgelemin, bilim adamlarının daha önce düşündüğünden duygularla daha yakın bir bağlantısı olabileceğini öne sürüyor. Kısacası, afantazili insanları korkunç hikayelerle korkutmak daha zor.

Haber Merkezi / Proceedings of the Royal Society B’de yayınlanan çalışma, afantazik insanların bir köpekbalığı tarafından kovalanmak, uçurumdan düşmek veya düşmek üzere olan bir uçakta olmak gibi üzücü senaryoları okumaya nasıl tepki verdiklerini test etti.

Araştırmacılar, değişen cilt iletkenlik seviyelerini izleyerek her katılımcının korku tepkisini fiziksel olarak ölçebildiler. Başka bir deyişle, hikayenin bir kişiyi ne kadar terlettiğini ölçtüler. Bu tür testler, vücudun fiziksel duygu ifadesini ölçmek için psikoloji araştırmalarında yaygın olarak kullanılmaktadır.

Araştırmanın sonuçlarına göre, okuyucular sahneyi görsel olarak hayal edemediklerinde korkutucu hikayeler korku faktörünü yitiriyor. Bu durum, görüntülerin bilim adamlarının düşündüğünden daha yakın duygulara sahip olabileceğini öne sürüyor.

Makalenin yazarı ve UNSW Science’s Future Minds Lab’ın Direktörü Profesör Joel Pearson, “Zihinsel imgenin düşünceler ile duyguları birbirine bağlamada kilit bir rol oynadığına dair en güçlü kanıtı bulduk. Bugüne kadar yaptığımız tüm araştırmalarda, afantazili insanlar ile genel nüfus arasında bulduğumuz en büyük fark bu.” diyor

Görsel imgenin korkudaki rolünü test etmek için araştırmacılar, derilerine birkaç elektrot takmadan önce 46 çalışma katılımcısını (22 afantazili ve 24’ü görüntülü) karartılmış bir odaya yönlendirdi. Bir kişi korku gibi güçlü duygular hissettiğinde cildin daha iyi bir elektrik iletkeni haline geldiği bilinmektedir.

Bilim insanları daha sonra odayı terk ettiler ve ışıkları kapattılar, önlerinde ekranda bir hikaye belirmeye başlayınca katılımcıları yalnız bıraktılar. İlk başta, hikayeler masum bir şekilde başladı. Örneğin, ‘Kumsaldasın, sudasın’ veya ‘Pencerenin yanında, uçaktasın’. Ancak hikayeler devam ederken, ister uzaktaki dalgalarda karanlık bir parıltı ve sahildeki insanlar işaret ediyor olsun, ister uçak sarsılmaya başladığında kabin ışıkları sönüyor olsun, gerilim yavaşça arttı.

Prof Pearson, hikayeleri görselleştirebilen insanlar için cilt iletkenlik seviyeleri hızla artmaya başladı. Hikayeler ne kadar devam ederse, derileri o kadar çok tepki verdiğini söyledi. Pearson, ancak afantazili insanlar için, cilt iletkenlik seviyeleri oldukça düz bir çizgide olduğunu ifade etti.

Korku eşiklerindeki farklılıkların tepkiye neden olmadığını kontrol etmek için deney, bir kadavra fotoğrafı veya dişlerini taşıyan bir yılan gibi metin yerine bir dizi korkutucu resim kullanılarak tekrarlandı. Ancak bu sefer, resimler her iki grupta da eşit derecede etki sağladı.

“Bu iki sonuç grubu afantazinin genel olarak azalmış duygularla bağlantılı olmadığını, ancak korkutucu hikayeler okuyan katılımcılara özgü olduğunu gösteriyor” diyen Prof. Pearson, “Duygusal korku tepkisi, katılımcılar korkutucu materyalin önlerinde oynandığını gördüklerinde ortaya çıktı. Bulgular, imgenin duygusal bir düşünce güçlendiricisi olduğunu gösteriyor. Her türlü şeyi düşünebiliriz, ancak imgeler olmadan düşünceler o kadar duygusal ‘patlama’ yapmayacaktır.” dedi.

Afantazi ile yaşamak

Afafazi, nüfusun yüzde 2-5’ini etkiler, ancak durum hakkında hala çok az şey biliniyor. Daha önce yayınlanan bir UNSW araştırması, afantazinin hatırlama, rüya görme ve hayal etme gibi diğer bilişsel süreçlerde yaygın bir değişiklik modeli ile bağlantılı olduğunu ortaya koydu. Ancak önceki afantazi araştırmasının çoğu davranışsal araştırmalara odaklanırken, bu çalışma nesnel bir cilt iletkenliği ölçüsü kullandı.

“Bu kanıt afantaziyi benzersiz, doğrulanabilir bir fenomen olarak daha da destekliyor,” diyen çalışma ortak yazarı Dr Rebecca Keogh. araştırmanın sonuçlarına ilişkin “Bu çalışma, gelecekte afantaziyi doğrulamak ve teşhis etmek için kullanılabilecek potansiyel yeni bir objektif araç sağlayabilir.” ifadelerini kullandı.

Bu deney fikri, araştırma ekibinin afantazi tartışma panolarında durumu olan pek çok insanın kurgu okumaktan hoşlanmadığını tekrarlayan bir duyarlılık fark ettikten sonra geldi.

Bulgular, afantazili insanlar için okumanın duygusal olarak etkili olmayabileceğini öne sürerken, Prof. Pearson bulguların ortalamalara dayandığını ve afantazili herkesin aynı okuma deneyimine sahip olmayacağını belirtmenin önemli olduğunu belirterek şunları söyledi;

“Afafazi farklı şekil ve boyutlarda gelir. Bazı insanların görsel imgesi yok, diğerlerinin ise diğer duyularından biri veya hiçbirinde imge yok. Bazı insanlar rüya görürken diğerleri yok. Öyleyse afantaziniz varsa ve bu kalıba uymuyorsa endişelenmeyin. Afantazinin sadece keşfetmekte olduğumuz her türlü varyasyonu var.”

“Afafazi, sinirsel çeşitliliktir” diyen Prof. Pearson. “Beynimizin ve zihnimizin ne kadar farklı olabileceğinin harika bir örneği.” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Kylie Jenner, Kim ve Kourtney Kardashian’dan bikini şov!

Şov dünyasının dikkat çeken isimleri Kylie Jenner, Kim ve Kourtney Kardashian, çıktıkları tatillerle de adlarından söz ettiriyor. Üç kardeş havuz kenarında kıvrımlarını sergilerken verdikleri pozu sosyal medyada paylaşınca beğeni yağdı.

Haber Merkezi / Lüks yaşantılarıyla sık sık gündeme gelen Kylie Jenner, Kim ve Kourtney Kardashian kardeşler benzer tonda ve tasarımda bikinilerini giyerek güneş banyosu yaptı. Üç kardeş havuz kenarında kıvrımlarını sergilerken verdikleri pozu sosyal medyada paylaşınca beğeni yağdı.

Kylie Jenner, Kim ve Kourtney Kardashian sosyal medya hesaplarından yaptıkları paylaşımlarla takipçilerinin beğenisini kazanıyorlar. Üç kardeşin sosyal medya hesaplarından yaptığı paylaşımlardan bazılarını sizler için derledik:

Paylaşın