İnşaat Maliyetleri Yüzde 42,48 Arttı

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) açıkladığı verilere göre, inşaat maliyetleri 2021 yılı Haziran ayında bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 42,48, bir önceki aya göre yüzde 2,89 arttı. 

Haber Merkezi / Türkiye İstatistik Kurumu  (TÜİK), Haziran ayına ilişkin İnşaat Maliyet Endeksi verilerini resmi sitesi üzerinden açıkladı.

TÜİK verilerine göre, inşaat maliyet endeksi 2021 Haziran’da bir önceki aya göre yüzde 2,89, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 42,48 arttı. Malzeme endeksi bir önceki aya göre yüzde 4,23 artarken, işçilik endeksi yüzde 0,40 azaldı. Ayrıca, malzeme endeksi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 53,70, işçilik endeksi ise yüzde 19,88 arttı.

Bina inşaatı maliyet endeksi, bir önceki aya göre yüzde 2,85, önceki yılın aynı ayına göre yüzde 42,49 arttı. TÜİK verilerine göre, malzeme endeksi bir önceki aya göre yüzde 4,15 artarken, işçilik endeksi yüzde 0,29 azaldı. Ayrıca malzeme endeksi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 53,90, işçilik endeksi ise yüzde 20,08 arttı.

Bina dışı yapılar için inşaat maliyet endeksi, bir önceki aya göre yüzde 3,05, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 42,46 arttı. Bir önceki aya göre malzeme endeksi yüzde 4,49 arttı; işçilik endeksi yüzde 0,81 azaldı. Ayrıca bir önceki yılın aynı ayına göre malzeme endeksi yüzde 53,06, işçilik endeksi yüzde 19,15 arttı.

Paylaşın

CHP’li Salıcı: İktidar Ekonomik Krizi Yönetemedi

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, Samsun’da partisinin 11. Bölge toplantısında yaptığı konuşmada, “2018 Ağustos ayından beri Türkiye net bir şekilde ekonomik krizin içinde. İktidar ekonomik krizi yönetemedi” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı, Samsun’da partisinin 11. Bölge toplantısında yaptığı konuşmada, iktidarın Paris İklim Anlaşması’nı onaylamaması çağrısı yaparak, “Yangınlar, seller, doğal afetler, depremler ilk defa olmuyor. Olması gereken bu afetler gerçekleşmeden önce tedbir almak. Adalet ve Kalkınma Partisi, bizim geleceğimizi yok edecek bir aymazlık içinde” dedi.

Salıcı, Türkiye’nin sığınmacı politikasını da eleştirerek, “Adalet ve Kalkınma Partisi sığınmacılarla ilgili siyaseti tam anlamıyla Avrupa Birliği ile rüşvet pazarlığına dönüştürdü. Türkiye rüşvet pazarlıklarına mahkum edilebilecek bir ülke değil. Biden (ABD Başkanı) ile görüştü ya, o görüşmede muhtemelen bizim bilmediğimiz, devletin kayıtlarına girmeyen bazı sözler var. O gizli anlaşma Türkiye Cumhuriyeti’nin bundan sonraki iktidarını kuracak CHP’yi bağlamaz” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi, 11. Bölge Toplantısı’nı Amasya, Samsun ve Sinop illerinin katılımı ile Samsun’da yaptı. Toplantıya Sinop Belediye Başkanı Barış Ayhan, Atakum Belediye Başkanı Cemil Deveci, Merzifon Belediye Başkanı Alp Kargı, Gümüşhacıköy Belediye Başkanı Zehra Özyol, Ayancık Belediye Başkanı Hayrettin Kaya ile Samsun Milletvekilleri Neslihan Hancıoğlu ve Kemal Zeybek katıldı. CHP Genel Başkan Yardımcısı Oğuz Kaan Salıcı toplantının açılış konuşmasında özetle şunları söyledi:

“2018 Ağustos ayında kur şoku ile beraber biz bir krize girdik. Diyorlardı ki, ‘Rahip Brunson’dan kaynaklandı, dış güçlerin müdahalesi’. Rahip gitti ama kriz kaldı. 2018 Ağustos ayından beri Türkiye net bir şekilde ekonomik krizin içinde. İktidar ekonomik krizi yönetemedi. İşsizlik arttı, enflasyon arttı, kendi hayatına kıymak zorunda kalan yurttaşlarımızın sayısı arttı. Sonra Aralık ayı sonunda pandemi ortaya çıktı. 70 gün sonra ilk vaka görüldü ve ilk vaka görülene kadar iktidar her hangi bir önlem almadı. Sonraki süreci nasıl yürüttüğünü de hepimiz çok iyi biliyoruz. En son ülkenin güneyinde ve batısında hepimizin yüreğini yakan yangınlar başladı. İktidar yangınlara sadece seyirci kaldı.

Biz Sayın Genel Başkanımızla beraber hem Antalya, hem Muğla’ya yangınların yol açtığı hasarı yerinde tespit etmek ve belediye başkanlarımızın verdiği mücadeleyi tetkik etmek için gittik. Gördüğümüz tablo gayet vahimdir. İtfaiyelerimiz, belediyelerimizin personeli, arozözlerimiz çalıyor ama yangınlar orman içi bölgelerde başlamış. Yerleşim yerlerine yakın yerlerde itfaiye, arozöz, personel işe yarıyor ama iç bölgelere itfaiye araçlarını sokma şansımız yok. Akşam oluyor helikopterlerin hiç biri çalışamıyor. Çünkü gece görüş imkanı yok. Yangın söndürme uçağı Tarım Orman Bakanı’nın dili ile söyleyeyim “envanterimizde yok”. Dolayısıyla akşam olduktan sonra ne helikopter ne de uçak çalışabildi. O yangınları söndürmek için havadan müdahale şart.

Bu iktidar 2002 yılında iktidara geldi. 2002 yılında İktidara geldiğinde Türk Hava Kurumu’nun envanterinde 16 yangın söndürme uçağı, üç tane keşif uçağı vardı. 2002 yılında 176 farklı yerde yangın çıktı ve itfaiyelerin de desteği ile ağırlıklı olarak uçaklarla, geniş bir alana yayılmadan, Türkiye’nin ana gündemine girmeden söndürüldü. 2002, AKP’nin iktidara geldiği, “eski Türkiye” dediği Türkiye’nin üretmiş olduğu yapının, Cumhuriyet Kurumu olan Türk Hava Kurumu’nun bu ülkenin birikimleri sonucu aldığı uçaklar. Bu gün çok ciddi bir alan yandı gitti.

“İktidarın yapması gereken şey tedbir almak”

Hepimizin içi yandı. Doğamız, hayvanımız, insanımız, ekonomik hayatımız, canımız, malımız yandı gitti. İktidar bu yangın sürecini, bu krizi de yürütemeyen iktidara dönüştü. Önümüzde karşılaştığımız hiçbir krizi yönetemeyen bir siyasi iktidar var. Bu iktidar artık Türkiye’nin canına da, malına da zarar gelirken sadece seyirci kalan, hatta canla başla mücadele edip söndürmek isteyen insanları da yeri geldiğinde başka sıfatlarla suçlayan iktidara dönüştü. Yangınlar, seller, doğal afetler, depremler ilk defa olmuyor. Olması gereken bu afetler gerçekleşmeden önce tedbir almak. İktidarın yapması gereken şey tedbir almak. Adalet ve Kalkınma Partisi bu tedbiri almıyor.

Öyle ilginç zamanlardan geçiyoruz ki, şu anda Muğla’da, Aydın’da yangınlar devam ediyor dün akşam Ordu’da sel oldu. Bir yandan Karadeniz’de, Van’da sellerle boğuşuyoruz, bir yandan da yangınlarla boğuşuyoruz. Bir küresel iklim krizi ile karşı karşıyayız. Bunlara genel tedbir almak için Paris İklim Anlaşması metni ortaya çıktı. Dünyadaki devletlerin büyük kısmı bu anlaşmayı onayladı. Adalet ve Kalkınma Partisi halen Paris İklim Anlaşması’nı onaylamıyor. Meclis’te defalarca dile getirdik, grup başkanvekillerimiz gitti Meclis Başkanı ile görüştü, biz bunu Genel Merkez olarak defalarca dile getirdik.

“Erken seçime ihtiyacımız var”

Paris İklim Anlaşması imzaladığında bir ülkenin kendi başına çözemeyeceği doğal afetleri veya iklimi tetikleyen olumsuzlukların tedbirini tüm dünya beraber aşacak. İçinde yaşadığımız ülke, dünyadan bağımsız değil. Yunanistan’daki yangın da bizi etkiliyor, İspanya’daki yangınlarda başka ülkeleri etkiliyor. Adalet ve Kalkınma Partisi, bizim geleceğimizi yok edecek bir aymazlık içinde. Bu iktidarın değişmesi lazım. Değişmesi içinde acilen Türkiye’nin daha fazla hasar görmemesi için erken seçime ihtiyacımız var.

İkinci konumuz sığınmacı konusu. Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarında çok yanlış bir Suriye politikası izlendi. O yanlış Suriye politikası sonucu resmi rakamlara göre 3 milyon 700 gayrı resmi rakamlara göre çok daha fazla Suriyeli Türkiye’ye geldi ve kendi ülkesinde iç savaştan kaçtı. Biz tabi ki onları misafir eder, ekmeğimizi onlarla bölüşüyoruz. Ama Suriyelilerin Türkiye’ye gelmiş olmasının nedeninin ne olduğunu bilmemiz lazım. Eğer Adalet ve Kalkınma Partisi bu kadar yanlış bir Suriye politikası izlememiş olsaydı, komşusunun evindeki yangını körüklememiş olsa 4-5 milyon Suriyeli kendi ülkesini bırakıp Türkiye’ye gelir miydi, başka bir ülkelere gitme ihtiyacı duyar mıydı? Bizim sığınmacılara karşı bir nefret dilini tasvip etmemiz mümkün değil, doğru da değil. Tabi ki onları kendi ülkemizde misafir edeceğiz, geçici bir süre için onlara destek vereceğiz ama bir yandan da bunun kalıcı hale dönüşmemesini sağlamamız lazım. Diğer ülkelerin de desteğini alarak Suriye’de savaşı bitirip, ülkenin imarını tamamlayıp, yaşanabilir bir yere dönüştürüp, can güvenliğini sağlayıp Suriyeli misafirlerimizi kendi ülkelerine misafir edeceğiz. Genel Başkanımızın söylediği gibi davulla zurnayla yolcu edeceğiz. Yani gitmekten mutlu olacakları hale getireceğiz.

Sadece Suriye’den gelenler mi var? Irak, İran, Afrika ülkelerinden var, geçmişte gelen Afganlar var, bu gün İran sınırına kadar otobüslerle taşınan ve oradan koşarak Türkiye’ye giren Afganlar var. Adalet ve Kalkınma Partisi sığınmacılarla ilgili siyaseti tam anlamıyla Avrupa Birliği ile rüşvet pazarlığına dönüştürdü. “Biz bu işin finansmanını daha iyi yönetiriz” diyor Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı. Avrupa’ya “Bizim istediğimiz kaynağı ver, biz onlara burada bakalım” diyor. Türkiye rüşvet pazarlıklarına mahkum edilebilecek bir ülke değil. Adalet ve Kalkınma Partisi sözcüsü başka, Dış İşleri kaynakları başka, Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Başkanı başka konuşuyor. Anlaşılan o ki partisinin de, devletin de haberdar olmadığı bir gizili anlaşmanın içinde. Biden ile görüştü ya, o görüşmede muhtemelen bizim bilmediğimiz, devletin kayıtlarına girmeyen bazı sözler var.

“Gizli anlaşma bizi bağlamaz”

Şu açık; Türkiye geçmişte de göçler aldı, komşu ülkelerden göçlerle gelenlere kucak açtı ama Türkiye hiçbir zaman bunu rüşvet pazarlığı haline getirmedi. Türkiye hiçbir zaman, “Ben sizi korurum ama karşılığında şu kadar para alırım” diyen bir Cumhurbaşkanı veya Başbakan tarafından yönetilmedi. Aralarında gizli bir anlaşma varsa, Sayın Genel Başkanımız da ifade etti o gizli anlaşma bizi bağlamaz. O gizli anlaşma Türkiye Cumhuriyeti’nin bundan sonraki iktidarını kuracak, yönetecek olan, Türkiye’yi refaha taşıyacak olan CHP’yi bağlamaz. Tıpkı Kanal İstanbul’la yapılacak yatırım ve verilecek olan kredilerin, geleceğin iktidarı CHP’yi bağlamayacak olduğu gibi. Tıpkı beşli çetenin bazı ilişkiler üzerinden almış oldukları Londra’daki tahkim mahkemeleri üzerinden devlet garantisi verilen, döviz üzerinden geçiş garantisi verilmiş olan projelerin CHP tarafından iktidara geldiğimizde kamulaştıracak olması gibi. Mesele bizim için çok açık. Biz Türkiye’ye zarar verecek, Türkiye’yi sıkıntıya sokacak her hangi bir işin içinde olmayız. Bunu iktidara gelince yapacağız.

Üzerimize çok büyük görevler düşüyor, zorlu bir dönemdeyiz. Doğru. 100 yıl önce, çok daha zorlu bir dönemde Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde ilk adımının atıldığı Cumhuriyet kenti Samsun’da, çok ağır koşullarda Ulusal Kurtuluş mücadelesi başlatıldı ve başarılı oldu. Şu anda Türkiye yine ağır koşullarla karşı karşıya. Ama biliyoruz ki bugün örgütlü bir CHP, duyarlı bir toplum, aydın bir kesim var. Bu yaşananları gören halk kitlesi var. Onları örgütleyerek, onları bir araya getirerek, onları il, ilçe başkanlarımız, milletvekillerimiz, Genel Merkezimiz önderliğinde örgütleyerek iktidara gelmek mümkün.”

Paylaşın

HDP, Artan Kadın Cinayetlerini TBMM’ye Taşıdı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin sebep ve sonuçları ile derhal alınacak önlemlerin tespiti için ‘Meclis Araştırması’ talep ettiği önergeyi TBMM Başkanlığına sundu.

Haber Merkezi / HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının yürürlüğe girmesi sonucu kadına yönelik şiddet, istismar, taciz, tecavüz ve kadın cinayetlerine dair vakalarda görülen artışın sebep ve sonuçları ile derhal alınması gereken önlemlerin tespit edilmesi amacıyla Meclis Araştırması açılmasını talep etti. TBMM Başkanlığına verilen önergede şu ifadeler yer aldı:

“Kadına yönelik eril şiddetin ve dolayısıyla kadın kırımına varan cinayetlerin giderek artması ülkenin en yakıcı ve yıkıcı sorunların başında gelmektedir. Özellikle İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının yürürlüğe girmesi sonucu kadına yönelik şiddet, istismar, taciz, tecavüz ve kadın cinayetlerine dair vakalarda görülen artış meselenin derinlikli ve çözüm alıcı nitelikte ele alınmasını gerekli kılmıştır. Kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin sebep ve sonuçları ile derhal alınacak önlemlerin tespiti amacı ile Anayasa’nın 98 inci, İçtüzüğün 104 üncü ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılması için gereğini arz ve teklif ederiz.

Önergenin gerekçesinde şu ifadelere yer verildi;

Ülke gündeminin değişmeyen ve başat meselesi haline gelen kadın cinayetleri, bilhassa İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararı ile birlikte dikkate değer bir artış göstermiştir. İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının alındığı ilk andan itibaren sosyal medyada, eril şiddeti öven mekanizmaların harekete geçtiği gözlemlenmiş olup gelinen aşamada mevcut yargının pratiklerinden beslenen zihniyetin şiddete meyyali açıkça ortaya çıkmış durumdadır.

Sadece geçtiğimiz hafta içerisinde kamuoyuna yansıyan kadın cinayetleri meselenin toplumsal boyutlarını ortaya koymaktadır. Üniversite öğrencisi Azra Gülendam Haytaoğlu’nun maruz kaldığı cinsel şiddet ve akabinde canavarca hisle öldürülmesine giden süreç kadınların toplumda can güvenliklerinin olmadığının altını çizmektedir. Yine 2 kişinin tecavüzüne uğradığına dair şikayetleri sonuçsuz kalan Edanur Kaplan’ı intihara götüren süreç de bundan ayrı tutulamaz. Tıpkı İpek Er’i intihara götüren sürecin, yargı ve emniyet gereğini yapmadığı müddetçe devam edeceği artık şüphe götürmemektedir. Antalya’da Ali Alataş’ın boşandığı eşi Gülcan Kılınç ile annesi Gülizar Kılıç’ı silahla vurmasındaki motivasyon da benzer şekilde yargının pek çok kadın cinayetinde gösterdiği tutumdur.

“Kadın ölümleri yalnızca bir sayıdan ibaret değildir”

Geçtiğimiz yılın verilerine göre erkekler en az 284 kadını öldürmüş, 265 çocuk istismara maruz bırakılmış ve en az 255 kadın da şüpheli şekilde yaşamını yitirmiştir. Yalnızca temmuz ayı içerisinde en az 24 kadın öldürülmüş, son bir haftada ise en az 11 kadın cinayeti kayıtlara geçmiştir. Bahse konu kadın ölümlerinin yalnızca bir sayıdan ibaret değildir. Bu ölümler büyük bir toplumsal kırılmaya işaret etmekte, kadınların can güvenliklerinin olmadığını açıklamaktadır. Kadın cinayetlerinin önlenmesi kuşkusuz yargı mekanizmalarının etkin bir soruşturma ve caydırıcı cezai yaptırımları uygulaması ile mümkün olacaktır. Nitekim dünyada eril şiddetin en çok görüldüğü ülkelerde, kadın cinayetlerinin etkin soruşturulmasını ve gerekli cezai yaptırımların uygulanmasını öngören düzenlemeler meselenin ciddi oranda çözümünü sağlamıştır. Türkiye’de ise kadın mücadelesinin en önemli kazanımı olan İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararı, yargı mekanizmaları ile emniyet birimlerini kadına yönelik şiddet noktasında iyice etkisiz bırakmıştır. Yani dünya örneklerinin tersine bir yaklaşım söz konusu olup bu, aynı zamanda kadın cinayetlerini meşru gören bakış açısının hakimiyetine olanak sağlamaktadır.

“Alınacak tedbirlerin tespit edilmesi hayati önemdedir”

İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının beraberinde büyük bir toplumsal kırılmayı getirmesinin kaçınılmaz olacağı ifade edilmesine rağmen bu karardan geri adım atılmamış, karara dair yapılan idari başvuruların sonuçsuz bırakılması da umut kırıcı olmuştu. Nitekim gelinen fazda bu öngörü gerçekleşmiş, eğitim durumu, sosyo-ekonomik şartları ne olursa olsun kadınların şiddetin mağduru olduğu elim örnekler birbiri ardına yaşanmıştır. Hatırlatmakta ve hatırlamakta yarar olacağı üzere İstanbul Sözleşmesi, aile içi şiddet de dahil olmak üzere, kadınları aşırı biçimde etkileyen kadınlara yönelik her türlü şiddet biçimi için geçerli olup taraf devletlere; ev içi şiddet (fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik), taciz amaçlı takip, tecavüz dahil, cinsel şiddet, cinsel taciz, zorla evlendirme, kadınların sünnet edilmesi, kürtaja zorlama ve kısırlaştırmaya zorlama şeklindeki davranışlara yönelik cezai veya başka bir hukuki yaptırım öngörmeyi zorunlu kılmaktadιr. Türkiye Sözleşme’den çekilerek bu tür ağır yaptırım içeren suçları meşru göreceğini ilan etmiş, yaşanan cinayetlerin artışı da bunun bir zihniyet sorunu olduğunu ortaya çıkarmıştır.

İzah etmiş olduğumuz hususlar doğrultusunda yürütme makamında olanların konuya ilişkin sorumluklarını yerine getirme zaruretleri acil bir mesele olarak önlerinde durmaktadır. Bununla beraber, parlamentonun da bu konuda önemli bir sorumluluğu söz konusu olup bu çatı altında meselenin çok boyutlu bir biçimde tartışılması ve alınacak tedbirlerin tespit edilmesi hayati önemdedir.

Paylaşın

Nötron Yıldızlarında Milimetre Boyunda ‘Dağlar’

Nötron yıldızları, Evren’deki en yoğun yapıya sahip nesnelerden bazılarıdır: Yaklaşık Güneş kadar ağırlığa sahip, ancak büyük bir şehir büyüklükte, yaklaşık 10 km çapındadırlar. Kompakt olmaları nedeniyle nötron yıldızları, Dünya’dan milyarlarca kat daha güçlü muazzam bir kütleçekimsel çekime sahiptir.

Haber Merkezi / Nötron yıldızların önemli özelliklerinden olan bu muazzam kütleçekimsel çekim, yıldızın yüzeydeki her şeyi çok küçük boyutlara sıkıştırır ve yıldız kalıntısının neredeyse mükemmel bir küre olmasını sağlar.

Dünya’dakinden milyarlarca kat daha küçük olmalarına rağmen, mükemmel bir küreden gelen bu deformasyonlar yine de dağlar olarak bilinir. 

Southampton Üniversitesi’nde doktora öğrencisi Fabian Gittins tarafından yönetilen bir ekip, yaptıkları bir araştırmada, gerçekçi nötron yıldızları oluşturmak için hesaplama modellemesini kullandı ve dağların nasıl oluşturulduğunu belirlemek için onları bir dizi matematiksel kuvvete tabi tuttu.

Ekip ayrıca ultra-yoğun nükleer maddenin dağları desteklemedeki rolünü de inceledi ve üretilen en büyük dağların, önceki tahminlerden yüz kat daha küçük, yalnızca bir milimetre boyunda olduğunu buldu.

Geçmişte yapılan çalışmalar, nötron yıldızlarının mükemmel bir küreden bir milyonda birkaç parçaya kadar sapmaları sürdürebileceğini öne sürüyordu, bu da dağların birkaç santimetre kadar büyük olabileceğini anlamına geliyordu.

Bu hesaplamalar, nötron yıldızının kabuğunun her noktada kırılmaya yakın olduğu şekilde gerildiğini varsayıyordu. Ancak yeni çalışmalar, bu tür koşulların fiziksel olarak gerçekçi olmadığını gösteriyor.

Fabian Gittins, araştırma sonucuna ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Du sonuçlar, nötron yıldızlarının gerçekten dikkate değer ölçüde küresel nesneler olduğunu gösteriyor. Ek olarak, dönen nötron yıldızlarından gelen kütleçekim dalgalarını gözlemlemenin önceden düşünülenden çok daha zor olabileceği” dedi.

Tekil nesneler olmalarına rağmen, yoğun yerçekimleri nedeniyle, hafif deformasyonlarla dönen nötron yıldızları, yerçekimi dalgaları olarak bilinen uzay-zaman dokusunda dalgalanmalar üretmektedir.

Tek nötron yıldızlarının dönüşlerinden kaynaklanan yerçekimi dalgaları henüz gözlemlenmedi, ancak gelişmiş LIGO ve Başak gibi son derece hassas dedektörlerdeki gelecekteki gelişmeler, bu benzersiz nesneleri araştırmak için anahtar olabilir.

Paylaşın

Daha Sağlıklı Gözler İçin 8 Besin

Görme yeteneğiniz beş duyunuzdan muhtemelen en önemlisidir. Göz sağlığı genel sağlıkla el ele gider, ancak birkaç besin maddesi gözleriniz için özellikle çok önemlidir. Bu besinler göz fonksiyonunun korunmasına yardımcı olur.

Haber Merkezi / Ayrıca bu besinler gözlerinizi zararlı ışığa karşı korur ve yaşa bağlı dejeneratif hastalıkların gelişimini azaltır. İşte gözlerinize fayda sağlayan 8 besin.

1. A vitamini;

A vitamini eksikliği dünyadaki körlüğün en yaygın nedenlerinden biridir. Bu vitamin, gözlerinizin fotoreseptörler olarak da bilinen ışık algılayan hücrelerini korumak için gereklidir.

Yeterince A vitamini tüketmiyorsanız, eksikliğinizin şiddetine bağlı olarak gece körlüğü, kuru gözler ve hatta daha ciddi durumlarla karşılaşabilirsiniz.

A vitamini sadece hayvansal kaynaklı gıdalarda bulunur. En zengin A vitamini kaynakları arasında karaciğer, yumurta sarısı ve süt ürünleri bulunur.

Bununla birlikte, bazı meyve ve sebzelerde yüksek miktarda bulunan provitamin A karotenoidleri adı verilen antioksidan bitki bileşiklerinden de A vitamini alabilirsiniz.

Provitamin A karotenoidleri, insanların ortalama A vitamini ihtiyacının yaklaşık yüzde 30’unu karşılar. Bunların en etkilisi, lahana, ıspanak ve havuçta yüksek miktarda bulunan beta-karotendir.

2 ve 3) Lutein ve Zeaksantin;

Lutein ve zeaksantin, maküler pigmentler olarak bilinen sarı karotenoid antioksidanlardır. Göz kürenizin arka duvarındaki ışığa duyarlı hücrelerin bir tabakası olan retinanızın orta kısmı olan makulada yoğunlaşırlar.

Lutein ve zeaksantin, doğal bir güneş kremi işlevi görür. Gözlerinizi zararlı mavi ışığa karşı korumada merkezi bir rol oynadıkları düşünülmektedir. Çalışmalar, lutein ve zeaksantin alımının retinanızdaki seviyeleriyle orantılı olduğunu göstermektedir.

Lutein ve zeaksantin genellikle gıdalarda birlikte bulunur. Ispanak, pazı, lahana, maydanoz, antep fıstığı ve yeşil bezelye en iyi kaynaklar arasındadır. Dahası, yumurta sarısı, tatlı mısır ve kırmızı üzüm de lutein ve zeaksantin bakımından yüksek olabilir.

Aslında, yumurta sarısı, yüksek yağ içeriği nedeniyle en iyi kaynaklardan biri olarak kabul edilir. Karotenoidler yağ ile yenildiğinde daha iyi emilir, bu nedenle yapraklı sebze salatanıza biraz avokado veya sağlıklı yağlar eklemek en iyisidir.

4. Omega-3 Yağ Asitleri;

Uzun zincirli omega-3 yağ asitleri EPA ve DHA göz sağlığı için önemlidir. DHA, göz fonksiyonunun korunmasına yardımcı olabileceği retinada yüksek miktarlarda bulunur. Bebeklik döneminde beyin ve göz gelişimi için de önemlidir. Bu nedenle, DHA eksikliği özellikle çocuklarda görmeyi bozabilir.

Kanıtlar ayrıca omega-3 takviyeleri almanın kuru göz hastalığı olanlara fayda sağlayabileceğini gösteriyor. Göz kuruluğu olan kişilerde yapılan bir araştırma, üç ay boyunca günlük EPA ve DHA takviyesi almanın gözyaşı sıvısı oluşumunu artırarak kuru göz semptomlarını önemli ölçüde azalttığını ortaya koymuştur.

Omega-3 yağ asitleri ayrıca diğer göz hastalıklarını önlemeye yardımcı olabilir. Diyabetli orta yaşlı ve yaşlı yetişkinlerde yapılan bir araştırma, günde en az 500 mg uzun zincirli omega-3 almanın diyabetik retinopati riskini azaltabileceği bulundu.

Aksine, omega-3 yağ asitleri AMD için etkili bir tedavi değildir. EPA ve DHA’nın en iyi beslenme kaynağı yağlı balıklardır. Ek olarak, balık veya mikroalglerden elde edilen omega-3 takviyeleri yaygın olarak bulunur.

5. Gama-Linolenik Asit;

Gama-linolenik asit (GLA), modern diyette küçük miktarlarda bulunan bir omega-6 yağ asididir. Diğer birçok omega-6 yağ asidinin aksine, GLA’nın anti-inflamatuar özelliklere sahip olduğu görülmektedir.

GLA’nın en zengin kaynakları, çuha çiçeği yağı ve yıldız çiçeği yağıdır. Bazı kanıtlar, çuha çiçeği yağı almanın kuru göz hastalığının semptomlarını azaltabileceğini düşündürmektedir.

Bir randomize kontrollü çalışma, kuru gözlü kadınlara 300 mg GLA ile günlük bir çuha çiçeği yağı dozu verdi. Çalışma, semptomlarının 6 aylık bir süre içinde düzeldiğini kaydetti.

6. C vitamini;

Gözleriniz yüksek miktarda antioksidan gerektirir, diğer birçok organdan daha fazla. Göz sağlığındaki rolüne ilişkin kontrollü çalışmalar eksik olsa da, antioksidan C vitamininin özellikle önemli olduğu görülmektedir.

C vitamini konsantrasyonu, gözün sulu mizahında diğer vücut sıvılarından daha yüksektir. Sulu mizah, gözünüzün en dış kısmını dolduran sıvıdır. Sulu mizahtaki C vitamini seviyeleri, diyet alımı ile doğru orantılıdır. Başka bir deyişle, takviye alarak veya C vitamini yönünden zengin besinler yiyerek konsantrasyonunu artırabilirsiniz.

Gözlemsel çalışmalar, kataraktı olan kişilerin düşük bir antioksidan durumuna sahip olma eğiliminde olduğunu göstermektedir. Ayrıca, C vitamini takviyesi alan kişilerin katarakt olma olasılığının daha düşük olduğunu belirtiyorlar.

C vitamini gözlerinizde koruyucu bir rol oynuyor gibi görünse de, takviyelerin eksik olmayanlar için ek faydalar sağlayıp sağlamadığı açık değildir. Biber, narenciye, guava , lahana ve brokoli dahil olmak üzere birçok meyve ve sebzede yüksek miktarda C vitamini bulunur.

7. E Vitamini;

E Vitamini, yağ asitlerini zararlı oksidasyondan koruyan yağda çözünen bir antioksidan grubudur. Retinanız yüksek konsantrasyonda yağ asitlerine sahip olduğundan, optimal göz sağlığı için yeterli E vitamini alımı önemlidir.

Şiddetli E vitamini eksikliği retina dejenerasyonuna ve körlüğe yol açabilse de, zaten diyetinizden yeterince alıyorsanız, takviyelerin herhangi bir ek fayda sağlayıp sağlamadığı açık değildir. Bir analiz, günde 7 mg’dan fazla E vitamini tüketmenin yaşa bağlı katarakt riskinizi yüzde 6 oranında azaltabileceğini öne sürüyor.

Buna karşılık, randomize kontrollü çalışmalar, E vitamini takviyelerinin katarakt ilerlemesini yavaşlatmadığını veya önlemediğini göstermektedir. E vitamininin en iyi besin kaynakları arasında badem, ayçiçeği çekirdeği ve keten tohumu yağı gibi bitkisel yağlar bulunur.

8. Çinko;

Gözleriniz yüksek düzeyde çinko içerir. Çinko, bir antioksidan olarak işlev gören süperoksit dismutaz da dahil olmak üzere birçok temel enzimin bir parçasıdır.

Ayrıca retinanızda görsel pigmentlerin oluşumunda rol oynuyor gibi görünüyor. Bu nedenle çinko eksikliği gece körlüğüne neden olabilir.

Bir çalışmada, erken makula dejenerasyonu olan yaşlı yetişkinlere çinko takviyesi verildi. Maküler bozulmaları yavaşladı ve görsel keskinliklerini plasebo alanlara göre daha iyi korudular.

Bununla birlikte, güçlü sonuçlara varılmadan önce daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır. Doğal beslenmede çinko kaynakları arasında istiridye, et, kabak çekirdeği ve yer fıstığı bulunur.

Paylaşın

Öztrak’tan Mehmet Şimşek yorumu: Allah akıl fikir versin

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) sonrası açıklamalarda bulunan parti sözcüsü Faik Öztrak, CHP’nin Mehmet Şimşek ile görüştüğü iddiasın ilişkin, “Yeni bir suni gündem harekatı başlatmaya, milletin asıl gündemini çalmaya çalışıyorlar. Allah akıl fikir versin, başka bir şey söylemeye gerek yok” dedi.

Haber Merkezi / Açıklamasında Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’yi eleştiren Öztrak, “Yangının en başında ‘Envanterimizde yangın söndürme uçağı yok’ diyen kifayetsiz Tarım ve Orman Bakanı dün çıktı, ‘Yunanistan’a uçak göndermeyi değerlendiriyoruz’ dedi. Beyefendi herhalde milletin aklıyla alay ediyor” ifadelerini kullandı.

Faik Öztrak, başta orman yangınları olmak üzere gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu:

“Bölgemizdeki diğer ülkeler, havadan yangın söndürme işini, yandaşlara ihale edilecek ticari bir iş olarak değil, kamu görevi olarak ele almışlar. Kendilerine ait, havadan yangın söndürme uçak filolarını, devletin bünyesinde hazır etmişler. Burada bir yönetim ve organizasyon açığına izin vermemişler. Bizde ise kişisel egolar, devlet aklının önüne geçmiş.

Tarım ve Orman Bakanı ihale şartnamesiyle oynamış. Sadece Türkiye’de değil, İsrail’de, Gürcistan’da yangınla mücadele eden, Türk Hava Kurumu’nun Ateş Kuşlarını, beş damacana eksik su atıyor diyerek, söndürme ihalelerine sokmamış. Elimizdeki uçakları, Etimesgut’ta öylece çürümeye terk ettirmiş.

“Yandaşlara peşkeş çekmiş”

Ülkeyi 20 yıldır yöneten Erdoğan hükümetleri, itibarlarını parlatmak için 13 uçan saray alırken, THK’nın uçaklarını hurdaya çıkarmış. Kurumu borca batırmış, malını mülkünü de yandaşlara peşkeş çekmiş.

Milli servetimiz ormanlarımızı koruyacak, yangın söndürecek uçan araç ihtiyacını, düzensiz yıllık ihalelerle, eksik gedik teminlerle çözmeye çalışmışlar. Sonuç, karşımızda duran korkunç bilanço. 20 yılda yanan orman alanı, 10 günde yandı.

“Türkiye’yi uçuracak” denen, ucube tek adam vesayet rejiminin, zamanında uçuracak uçak bulamamasının, milletimize maliyeti bu. Şu son tecrübe gösterdi ki, bunların “Yangında ilk kurtarılacaklar” listesinde ormanlarımız yok. Tarlalarımız, bağ ve bahçelerimiz yok. Köylerimiz, evlerimiz yok. Erdoğan hükümetleri için, ne olursa olsun, ilk kurtarılacak şey cakaları… Sarayın sözde itibarı. Kendi beceriksizlikleri ve kifayetsizlikleri nedeniyle, yangın kontrolden çıktı.

Yangının en başında “Envanterimizde yangın söndürme uçağı yok” diyen kifayetsiz Tarım ve Orman Bakanı dün çıktı, “Yunanistan’a uçak göndermeyi değerlendiriyoruz” dedi. Beyefendi herhalde milletin aklıyla alay ediyor. Son marifetleri de yangın bölgelerine gönüllüleri sokmamak.

2007’de Güvercinlik koyunda yangın çıktı. Ardından da üç tane otel konduruldu. Ne Anayasa dinlendi, ne de vicdan? Peki, o dönemde Muğla Orman Bölge Müdürü kim? Bugün Orman Genel Müdürlüğü’nün helikopterine binip, yanan ormanları inceleyen AK Parti Antalya Milletvekili.

“Her tedbir mutlaka alınmalıdır”

Kuzu kurda, ormanlarımız da bunların rant iştahına emanet edilemez. Bu işler öyle, felaketzedelerle pazarlık yaparak olmaz. Kim, yangında ne kaybettiyse, tastamam kendilerine geri verilmesi gerekir. Yanan bölgelerin demografik yapısının değişmemesi için, Muğla’nın köylerinde ve Toroslar’da yaşayan yurttaşlarımızı ata yurtlarında tutmak için her tedbir mutlaka alınmalıdır.

Bir çağrımız da yurttaşlarımıza… Özellikle Muğla, yerli turistin rağbet gösterdiği bir ilimiz. Yangın nedeniyle otel rezervasyonlarının iptal edildiğini öğreniyoruz. Ne olur, tatil planlarını değiştirmeyelim. Otel rezervasyonlarını iptal etmeyelim.

Ormanlık alanlarımızın talan edilmesine asla müsaade etmeyeceğiz. İklim değişikliği, ne yazık ki önümüzdeki yılların en büyük sorunlarından biri olacak. Ranta, taşa, betona ve borca dayalı büyüme modelini değiştireceğiz. Yeşil Mutabakat’a uyum, Paris İklim Değişikliği Anlaşması’na taraf olma konusunda gereken siyasi iradeyi göstereceğiz.

Paylaşın

Dünya Son 125.000 Yılın En Sıcak Döneminde: Gelecek Elimizde

Modern toplumun fosil yakıtlara devam eden bağımlılığı, dünyayı son 2000 yılda eşi görülmemiş bir hızla ısıttı ve ısıtmaya devam ediyor. Rekor düzeydeki kuraklıklar, orman yangınları ve seller dünyayı harap ettiği şimdiden su götürmez bir gerçek olarak karşımızda duruyor.

Haber Merkezi / Birleşmiş Milletler Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC), konuyla ilişkin hazırladığı raporda, böyle devam ederse işlerin daha da kötüleşeceğini ortaya koyuyor. Ancak raporda gezegenin geleceğinin büyük ölçüde, insanlığın bugün aldığı kararlar veya alacağı kararlara bağlı olduğunu da açıkça ortaya koyuyor.

IPCC’nin yayımladığı raporun koordinatör başyazarı ve iklimbilimci Xuebin Zhang, konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Kanıtlar her yerde: harekete geçmezsek durum gerçekten kötüleşecek” diyor.

Son birkaç yılda 200’den fazla bilim insanı tarafından derlenen rapor, geçen hafta sanal ortamda düzenlenen bir toplantıda 195 hükümet tarafından onaylandı. Bu toplantı aynı zamanda iklim değişikliğinin durumunu ve onu azaltma ve ona uyum sağlama çabalarını değerlendirecek üç toplantının ilki olma özelliğini taşıyor.

BM’nin Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 1990’dan bu yana altıncı iklim değerlendirmesinin rolan rapor, İskoçya’nın Glasgow kentinde yapılacak olan küresel iklim zirvesinden önce yayımlandı. Glasgow’da yapılacak zirvede, hükümetler, gidişatı tersine çevirme ve emisyonları azaltma sözü verme fırsatına sahip olacaklar.

“Gelecekte yaşayacağımız iklim şimdiki kararlarımıza bağlı”

Küresel emisyonlar bu yüzyılın ortalarında net sıfıra ulaşırsa, ki bu birçok ülkenin geçen yıl verdiğiı bir taahhüt, o zaman dünya 2015 Paris Anlaşması’nda ortaya konan hedefe ulaşabilir ve küresel ısınmayı önümüzdeki dönemde 1,5 derece ile sınırlayabilir. İklimbilimci Valérie Masson, konuya ilişkin yaptığı değerlendirmede, “Gelecekte yaşayacağımız iklim şimdiki kararlarımıza bağlı” ifadelerini kullandı.

Dünya’nın küresel yüzey sıcaklığı, 1850–1900 arasındaki ortalamaya kıyasla yaklaşık 1,1 °C arttı. Bu, yaklaşık 125.000 yıl önceki son buzul çağından bu yana görülmeyen bir seviye. Bu, IPCC raporuyla birlikte yayınlanan açık gerçeklerden sadece bir tanesidir.

Dünya’nın daha ne kadar ısınacağının uzun vadede beklentisinin ölçüsü ‘iklim duyarlılığı’dır. IPCC’nin en iyi tahmini 3 °C. Yayınlanan rapor, modern ve eski iklim kayıtlarını kullanarak olası aralığı 2,5–4 °C’ye indirerek bu şekildeki belirsizliği azaltıyor. Bu, IPCC’nin 2013’te yayınlanan son iklim değerlendirmesinde rapor edilen daha geniş hassasiyet aralığı olan 1,5–4,5 °C ile karşılaştırılır.

IPCC raporuna göre, örneğin, günümüzün küresel kalkınma modellerinde çok az değişiklik içeren ılımlı bir emisyon senaryosunda, ortalama küresel sıcaklıklar 2,1–3,5 °C artacaktır. Bu, 2015 Paris İklim Anlaşmasını imzalayan ülkeler tarafından bir hedef olarak belirlenen 1,5–2 °C sınırının oldukça üzerindedir. Hükümetlerin sera gazı emisyonlarını radikal şekilde azalttığı bir senaryoda bile, rapor, yüzyılın sonuna doğru bu eşiğin altına düşmeden önce, küresel sıcaklıkların önümüzdeki yıllarda 1,5 °C eşiğini aşmasının muhtemel olduğunu ortaya koyuyor.

“Küresel ısınmayı 1.5 °C ile sınırlamak hala mümkün mü? sorusuna cevap ‘evet’ diyen raporun koordinatörlerinden Maisa Rojas. ancak “Tüm sera gazlarında ani, hızlı ve büyük ölçekli azalmalar olmadıkça, küresel ısınmayı 1,5 °C ile sınırlamak ulaşılamaz olacaktır” değerlendirmesinde bulunuyor.

Rapor, iklim değişikliğinin Dünya üzerinde sahip olduğu baş döndürücü bir dizi etkiyi listeliyor ki  bunlar zaten aşikar; Kuzey Kutbu’ndaki deniz buzunun alanı, son 1000 yıldaki seviyesinden daha düşük. Aynı şekilde okyanuslar da 11.000 yıl önceki son buzul çağının sona ermesinden bu yana görülmemiş bir hızla ısınıyor.

IPCC raporu, bu ciddi ölçümlerin ötesinde, aşırı sıcaklık, yağış ve kuraklığın en çok vurduğu yerler de dahil olmak üzere iklim değişikliğinin bölgesel etkilerini anlamadaki en önemli bilimsel ilerlemelerden bazılarını vurguluyor. Örneğin aşırı kuraklık, özellikle Akdeniz bölgesi ve güneybatı Afrika’da yaygın etkilerle birlikte, dünyanın çeşitli bölgelerini etkiledi.

Rapora göre, Dünya’nın endüstri öncesi sıcaklıkların 2 °C üzerine çıkması durumunda, karada, geçmiş yüzyıllarda her 50 yılda bir meydana gelen aşırı sıcaklık olayı muhtemelen her dört yılda bir gerçekleşecek.

İklimbilimci ve raporun koordinatör başyazarı Xuebin Zhang, sıcaklıklar arttıkça gelecekte aşırı hava olaylarının giderek daha şiddetli hale geleceğini söylüyor. Zhang, “Sadece bir doğa felaketi yaşamayacağız, aynı anda birden fazla doğa felaketi yaşayacağız” diyor.

Yüz binlerce insanı etkileyecek

Rapora göre, küresel ısınmanın buzullar, buz tabakaları ve okyanuslar gibi cisimler üzerindeki etkisi yüzyıllar hatta binlerce yıl boyunca hissedilmeye devam edecek. 2 °C’lik ısınma deniz seviyelerini önümüzdeki 2000 yıl içinde 2–3 metre yükseltmesi bekleniyor. Bu da şu anlama geliyor kıyı şeridindeki tüm yerleşim yerlerini dolayısıyla yüz binlerce insanı etkileyecek.

Rapor, buz tabakası ve büyük orman kaybı veya okyanus sirkülasyonunda ani değişiklikler gibi iklimin en şiddetli etkilerinden bazılarının göz ardı edilmemesi gerektiği konusunda uyarırken, tüm iklim değişikliği projeksiyonlarındaki en büyük belirsizliğin, insanların nasıl hareket edeceğinin bilinmediğine vurgu yapıyor.

IPCC, otuz yıldır küresel ısınmanın tehlikeleri konusunda uyarıda bulunuyor, ancak hükümetler henüz temiz enerji kaynaklarına geçiş yapmak ve sera gazı emisyonlarını durdurmak için gerekli adımları atmadı. “Ama belki de işler değişmek üzere” diyen Zhang, çünkü dünyanın her yerindeki insanlar çevrelerindeki iklim değişikliğinin etkilerini görmeye başladığını söylüyor.

IPCC raporu önemli bir şeyi de belirtiyor: Radikal önlemler ve adımlar atılırsa iklim değişikliğinin korkunç etkilerinin çoğundan hala dönülebileceği. Isınmanın her derecesinin önemli olduğunu söyleyen Rojas, “Gelecek bizim elimizde” diyor.  (Kaynak: nature.com)

Paylaşın

Üç Kültürün Birleştiği Yer: Samaipata

Samaipata, Bolivya’nın Florida Eyaleti, Santa Cruz bölgesinde yer alan kültürel yerleşimlerin farklı dönemlerine karşılık gelen bir dizi mimari yapıdan oluşur. Samaipata arkeolojik alanı, tek başına karmaşık bir sanatsal, mimari ve kentsel formudur.

Haber Merkezi / Samaipata arkeolojik alanı, açıkça tanımlanmış iki bölümden oluşur: çok sayıda oymalı tepe ve tören merkezi olduğuna inanılan tepe ve tepenin güneyindeki alan.

Sitenin Mojocoyas kültürüne mensup insanlar tarafından MS 300 gibi erken bir tarihte inşaa edildiği bir ritüel ve yerleşim merkezi olarak kullandığı biliniyor. 14. yüzyılda bölgeyi işgal eden İnkalar burayı bir eyalet başkenti olarak kullanmaya başladı.

Daha sonra İspanyollar tarafından işgal edilen Samaipata, sömürge yerleşimi, Asunción ve Santa Cruz’dan La Plata (modern Sucre) gibi High Andes’teki kolonyal merkezlere giden karayolu üzerinde önemli bir nokta haline geldi. Günümüzde ise Boliya’nın önemli bir tarihi kültür yeridir.

Samaipata’daki tören merkezi, 220 m uzunluğunda, yaklaşık 60 m genişliğinde, çeşitli hayvan tasvirleri, geometrik şekiller, nişler, kanallar, büyük dini öneme sahip kaplar ile tamamen oyulmuş, büyük bir monolitik kırmızı kumtaşı kompozisyonundan oluşur. Uzman zanaatkarlar, heykeltıraşlar tarafından, büyük bir ustalık ve taş ustalığı ile yapıldığı anlaşılıyor.

Tören merkezinin hemen altında yer alan kasabaya hakim olan bu yer, And Dağları ve Amazon bölgelerinin Kolomb öncesi dönemdeki en devasa tören yerlerinden biridir. Hispanik öncesi gelenek ve inançların eşsiz bir kanıtıdır ve Amerika’nın hiçbir yerinde bir benzeri daha yoktur.

Batı kısmındaki oymalar, dairesel bir kaide üzerinde iki kedigil içerir; sitenin tamamında yüksek rölyefli oymacılığın tek örnekleri. En yüksek noktası Coro de los Sacerdotes , duvarlarına üçgen ve dikdörtgen nişler ile derin kesilmiş bir daireden oluşur.

Daha doğuda, muhtemelen bir kedinin başını temsil eden bir yapı vardır. Alanın güney yüzünde orijinal olarak en az beş tapınak veya kutsal alan hakimdir; sadece duvarlarına oyulmuş nişler günümüze kalmıştır.

Casa Colonial, alanın eteğindeki yapay bir platform üzerinde yer almaktadır. Kazılar, burada İnka ve İnka öncesi yapıların kanıtlarını ortaya çıkarmıştır. Bu nedenle ‘Üç Kültürün Birleştiği Yer’ olarak bilinir. Sadece alt duvarları ayakta kalan sömürge döneminin evi, ortası açık bir avlu ile karakteristik Arap-Endülüs tarzındadır.

İdari ve siyasi bölüm, alanın güneyinde bir dizi üç yapay platform üzerinde yer almaktadır. Kültürel yerleşimlerin farklı dönemlerine karşılık gelen bir dizi mimari yapıdan oluşur. Samaipata arkeolojik alanı, tek başına karmaşık bir sanatsal, mimari ve kentsel formudur.

Paylaşın

Donuk ve Yorgun Cildi Canlandırmanın Yolları

Cildinizin son zamanlarda donuk ve yorgun göründüğünü fark ettiyseniz, daha iyi bir cilt bakımı rutini uygulamaya başlamanın zamanı gelmiş demektir. Cildiniz için her gün birkaç dakika ayırmanız ve iyi bir cilt bakımı rutini ile kendinizi şımartmanız gerektiğini biliyorsunuz. 

Haber Merkezi / Size avantajlı bir başlangıç ​​yapmak için, donuk ve yorgun cildinizi canlandırmaya yardımcı olacak mükemmel cilt bakım rutini haritasını çıkardık. Öyleyse okumaya devam edin…

Cildinizi günde iki kez temizleyin;

Ciltte tortu ve kullandığınız kozmetik ürünlerin birikimini ortadan kaldırmak için yüzünüzü günde iki kez yıkamanız çok önemli. Ancak cildinizdeki doğal yağları sıyırıp donuk ve kuru bırakabilecek sert temizleyicilerden uzak durmalısınız. Yapmanız gereken şey, cildi kurutmadan kirlerden kurtulacak hafif bir yüz yıkamadır.

Haftada en az 1-2 kez peeling yapın;

Peeling, ölü deriyi ve günlük yaşamın ve kullandığınız kozmetiklerin cildinizde bıraktığı kir birikimini giderir, cildinizdeki gözenekleri açarak alttaki parlak cildi ortaya çıkarır. Ayrıca cilt bakım ürünlerinin cildin daha derinlerine nüfuz etmesine yardımcı olur. Bu yüzden yüzünüze haftada 1-2 kez peeling yapmak çok önemlidir. 

Kağıt maskesi kullanın;

Kağıt maskeleri kim sevmez? Güçlü bileşenlerle doludurlar. Cildi beslemek, yumuşak ve parlak hale getirmek için harikadırlar. Ayrıca kağıt maskeler parabenler ve alkol gibi kötü maddeler içermezler.

C Vitamini serumu;

Serumlar cildinizin en iyi arkadaşlarıdır! Belirli cilt endişelerini gideren güçlü bileşenlerle yüklüdürler. Donuk ve yorgun bir ciltle mücadele söz konusu olduğunda, C vitamini serumu kullanmanız gerekli. C vitamini serumu bunun dışında yaşlanma, kirlilik ve güneş hasarı gibi çeşitli cilt problemlerini de çözerek size daha parlak, pürüzsüz  bir cilt bırakır.

Cildinizi nemlendirin, nemlendirin, nemlendirin;

Cildinizi nemlendirmekten çekinmeyin hanımlar! Cildinizi daha da yağlı hale getirebileceğini düşünerek bir nemlendirici kullanmaktan şüpheleniyorsanız, anlıyoruz. Ancak bu adımı tamamen atlamak yerine, tek yapmanız gereken cildinizi yapışkan hissettirmeden besleyecek hafif bir formüle sahip sahip nemlendiriciler kullanmak.

Güneş kremi;

Bu adımı şöyle anlayalım. Yukarıdaki tüm adımları doğru bir şekilde yaptını ve cildinize azami özeni gösterdiniz, ancak daha sonra bir güneş kremi sürmeyi atladığınızda (içeride veya dışarıda olmanıza bakılmaksızın), ilk adıma geri dönersiniz! Bu yüzden nemlendiriciden sonra ve makyaj yapmadan önce yüzünüze ve boynunuza mutlaka güneş kremi uygulayın.

Paylaşın

Emir Ortakaya ve Burak Kapacak Fenerbahçe’de

Fenerbahçe Bursaspor’dan 21 yaşındaki oyuncu Burak Kapacak’ı ve Gençlerbirliği’den Emir Ortakaya’yı renklerine bağladı. Emir Ortakaya ile 3 yıllık, Burak Kapacak ile 5 yıllık anlaşma imzalandı.

Haber Merkezi / Fenerbahçe, Gençlerbirliği’nin 2004 doğumlu futbolcusu Emir Ortakaya’yı bonservisiyle birlikte 3 yıllığına renklerine bağladı. Emir Ortakaya’nın transferi karşılığında Barış Alıcı da bonservisiyle birlikte Gençlerbirliği Kulübü’ne katıldı.

Fenerbahçe’den konuya ilişkin yapılan açıklamada, “Emir Ortakaya’ya Çubuklu formamızla başarı dolu sezonlar dileriz. Barış Alıcı’ya da bugüne kadarki emekleri için teşekkür eder, bundan sonraki kariyerinde başarılar dileriz.” ifadeleri kullanıldı.

Fenerbahçe, Bursaspor’dan 21 yaşındaki oyuncu Burak Kapacak’ı kadrosuna katı. Kulüpten konuya ilişkin yapılan açıklamada, “Kulübümüzle 5 yıllık anlaşma imzalayan Burak Kapacak’a Çubuklu formamızla başarılar ve şampiyonluklarla dolu yıllar dileriz. Fenerbahçemize hoş geldin Burak Kapacak!” denildi.

“Acayip bir mutluluk yaşıyorum”

Burak Kapacak, sözleşme sonrası yaptığı açıklamada, “En başta şunu söylemem lazım; futbol okulunda oynadım. Futbol okulunda oynarken bile o yaşta Fenerbahçe’nin nasıl büyük bir kulüp olduğunu orada anlayabiliyorsunuz. Oradan buraya uzanan bir yol var. Çok çetrefilli ama sonu güzel oldu. Acayip bir mutluluk yaşıyorum. Güzel geçeceğini umuyorum.” dedi.

“Çok mutluyum”

Hayalini gerçekleştirmenin mutluluğu içerisinde olduğunu ifade eden Emir Ortakaya ise “Öncelikle çok mutluyum. Hayalini kurduğum, hedeflediğim büyük Fenerbahçe camiasına katıldığım için çok mutluyum. Çok heyecanlıyım. İnşallah her şey güzel olur. Transferimde emeği geçen büyük pay sahibi olan Tahir Hocama, Kemal ağabeyime çok teşekkür ederim. İnşallah kimseyi mahcup etmem ve çok güzel günler bizi bekler.” şeklinde konuştu.

Paylaşın