İnsanlar İçin Mars’a Gitmek Güvenli Olacak Mı?

İnsanları Mars’a göndermek, bilim insanlarının ve mühendislerin bir dizi teknolojik ve güvenlik engelini aşmasını gerektirecektir. Aşılması gereken engellerden biri de güneşten, uzak yıldızlardan ve farklı galaksilerden gelen parçacık radyasyonunun oluşturduğu risk.

Haber Merkezi / Parçacık radyasyonu, kızıl gezegene gidiş-dönüş bir yolculuk boyunca insan yaşamı için çok ciddi bir tehdit oluşturur mu? Ve Mars görevinin zamanlaması, astronotları ve uzay aracını radyasyondan korumaya yardımcı olabilir mi? Bu iki kilit soruyu yanıtlamak, bu engelin üstesinden gelmek için uzun bir yol kat edildiği anlamına gelir.

Space Weather dergisinde yayınlanan yeni bir makalede, UCLA’dan araştırmacılar da dahil olmak üzere uluslararası bir uzay bilimci ekibi, bu iki soruyu “hayır” ve “evet” olarak yanıtlıyor.

Mars’a yapılacak bir uçuşun en iyi zamanı

Yani, uzay aracının yeterli korumaya sahip olması ve gidiş-dönüş süresinin yaklaşık dört yıldan kısa olması koşuluyla, insanlar Mars’a güvenli bir şekilde seyahat edebilmelidir. Ve Mars’a yapılacak bir insan görevinin zamanlaması gerçekten de bir fark yaratacaktır. Bilim insanları, Mars’a yapılacak bir uçuşun en iyi zamanının, güneş aktivitesinin zirvede olduğu, güneş maksimumu olarak bilinen zaman olacağını belirlediler.

Bilim insanlarının hesaplamaları, Mars’a gidip gelecek uzay aracını güneşten gelen enerjik parçacıklardan korumanın mümkün olacağını gösteriyor, çünkü güneş maksimumu sırasında, uzak galaksilerden gelen en tehlikeli ve enerjik parçacıklar, artan güneş aktivitesi tarafından saptırılıyor.

“Bu uzunlukta bir yolculuk düşünülebilir” diyen araştırma ekibinden jeofizikçi Yuri Shprits’e, “Mars’a uçuş yaklaşık dokuz ay sürüyor, bu nedenle uzay aracının fırlatma zamanlamasına ve mevcut yakıta bağlı olarak, bir insan görevinin gezegene ulaşması ve iki yıldan daha kısa bir sürede Dünya’ya dönmesi makul” diyor.

“Böyle bir görev uygulanabilir”

Shprits, ayrıca, “Bu çalışma, uzay radyasyonunun, uzay aracının ne kadar ağır olabileceği ve fırlatma zamanı konusunda katı sınırlamalar getirmesine ve Mars’a insan misyonları için teknolojik zorluklar ortaya koymasına rağmen, böyle bir görevin uygulanabilir olduğunu gösteriyor” dedi.

Araştırmacılar, dört yıldan daha uzun olmayan bir görev öneriyorlar çünkü daha uzun bir yolculuk, astronotları gidiş-dönüş sırasında tehlikeli derecede yüksek miktarda radyasyona maruz bırakacak.

Shprits ve meslektaşları, parçacık radyasyonun Mars’a yolculuk sırasında, vücudun farklı organları üzerindeki değişen etkileri de dahil olmak üzere, nasıl etkileyeceğini araştırdılar.

Araştırmada, nispeten kalın malzemeden yapılmış bir uzay aracı kalkanına sahip olmanın astronotları radyasyondan korumaya yardımcı olabileceğini, ancak kalkan çok kalınsa, maruz kaldıkları ikincil radyasyon miktarını gerçekten artırabileceğini belirlendi.

“Uzaydaki iki ana tehlikeli radyasyon türü, güneş enerjili parçacıklar ve galaktik kozmik ışınlardır; her birinin yoğunluğu güneş aktivitesine bağlıdır” diyen Shprits, galaktik kozmik ışın aktivitesinin güneş aktivitesinin zirvesinden sonraki altı ila 12 ay içinde en düşük olduğunu, güneş enerjili parçacıkların yoğunluğunun güneş maksimumu sırasında en yüksek olduğunu söyledi.

Paylaşın

“Adalet Sarayları Büyüdükçe Adalet Arayışımız Da Büyüdü”

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2 Mart’ta ilan ettiği İnsan Hakları Eylem Planı’nın 6 aylık dönemini değerlendiren DEVA Partili Yeneroğlu, “Ülkemizde yargı bağımsızlığı artık yalnızca kâğıt üstünde. Gerçekte ise güdümlü bir yargı var. Nedense adalet sarayları büyüdükçe adalet arayışımız daha da büyümüştür. Yargı, artık ayrıcalıklı bir grubun işlediği suçlara karşı üç maymunu oynayan bir tiyatrodan başka bir şey değildir” dedi.

Haber Merkezi / “Plandaki 130 hedeften sadece 36’sı gerçekleştirildi” diyen DEVA Partisi İstanbul Milletvekili Mustafa Yeneroğlu TBMM’de düzenlediği basın toplantısında şunları söyledi:

“İnsan Hakları Eylem Planı’nda bir aylık hedefte yer alan altı hedefin hiçbirisi gerçekleştirilmemiştir. 3 aylık 40 hedeften 16’sı, 6 aylık hedefteki 84 hedeften ise sadece 20’si gerçekleştirilmiştir. Toplamda ise 130 hedeften sadece 36 tanesi gerçekleştirilmiştir. Hükûmet İnsan Hakları Eylem Planını her geçen gün bozulan ekonomik dengeleri kurtarmak ve yabancı yatırımcıya şirin gözükmek adına mecburiyetten ilan etmişti. Gönülsüz işten hayır gelmez.

Kendisi gibi düşünmeyen herkesi vatan haini, terörist ilan edilebilen bir ülkede Eylem Planı ile adil yargılanma hakkının düzeleceğini beklemek akla mantığa aykırıdır. Çünkü mevcut iktidarın varlığı, ülkemizde insan haklarının yokluğuna bağlıdır. Bu iktidar varlığını haksızlıklara ve hukuksuzluklara borçludur.”

Konuşmasının devamında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı da eleştiren Yeneroğlu şu ifadeleri kullandı:

“İnsan Hakları Eylem Planı prompterda kaldı. Yargıtay açılışında konuşmanıza bakınca yaşadığımız tüm sorunların çözümü prompterda yazıyor: “Eğer bir devlette adalet yoksa onun hangi sistemle yönetildiğinin, kim tarafından idare edildiğinin, vatandaşlarının hangi inanca veya milliyete sahip olduğunun bir önemi kalmaz. Orada sadece zulüm hüküm sürer.”

Yeneroğlu, hükûmet tarafından Eylem Planı’nın ilk bir ayında gerçekleştirileceği vaat edilen ama gerçekleştirilmeyen maddeleri ise şöyle sıraladı:

“Cezaevi ve infaz koşullarının iyileştirilmesine ilişkin altı vaadin hiçbirisi halen yerine getirilmedi. Cezaevinde hala annesiyle beraber yüzlerce çocuk bulunmakta. Hasta ve yaşlı mahkumlar tahliye edilmiyor. Sayısız çocuğun annesi cezaevinde. İdare ve Gözlem Kurullarına ilişkin Yargı Paketi adı altında yapılan bir kısım değişikliklerin ne yazık ki çözüm odaklı olduğunu söylemek oldukça zordur. Kurul’un pek çok yetkisi arasında iyi hal değerlendirmesi olmasına rağmen, bu değerlendirme ölçütleri keyfi yorumlara açıktır.”

“Hâkim ve savcılara coğrafi teminat sağlanmadı”

“Eylem Planı’nın 3 ve 6 aylık hedeflerinde vaat edilen hâkim ve savcıların teminatları ve özlük hakları iyileştirilmemiştir. Tayinlere esas olacak bölge düzenlemesi ve coğrafi teminat sağlanmamıştır. Yine istinaf mahkemesi hakimlerinin talebi veya haklarında bir disiplin soruşturması olmadan alt mahkemelere atanmama kuralı için yasa değişikliği yapılmamıştır. Hâkim ve savcıların terfilerinde objektif kriterlerin belirleneceği ve bunların uygulanacağı vaat edilmişti. Henüz bugün buna dair iki karar Resmî Gazete’de yayımlansa da bağlayıcı yasal bir düzenleme yapılmadı.

“Adalet sarayları büyüdükçe adalet arayışımız da büyüdü”

Ülkemizde yargı bağımsızlığı artık yalnızca kâğıt üstünde. Gerçekte ise güdümlü bir yargı var. Nedense adalet sarayları büyüdükçe adalet arayışımız daha da büyümüştür. Yargı, artık ayrıcalıklı bir grubun işlediği suçlara karşı üç maymunu oynayan bir tiyatrodan başka bir şey değildir.

Eylem Planı ile sulh ceza mahkemelerindeki görevlendirmelerde objektif şartlar belirleneceği ve ihtisaslaşma olacağı ifade edilmesine rağmen sulh ceza mahkemeleri halen doğrudan iktidarın güdümü altındadır. Venedik Komisyonunun bu konudaki önerileri yıllardır yerine getirilmemiştir. Suç ve cezaların şahsiliği ile masumiyet karinesinin esas olmasına ilişkin temel ilkelere dahi yargılamalarda riayet edilmemektedir. Tutuklamada ölçülülük ve orantılılık ilkelerine uyulmamaktadır. Bu yönde adım da atılmamıştır.

Soruşturma aşamasında müdafiyle görüşme hakkını ve dosyanın tamamıyla incelenmesini engelleyen kanun hükümleri olduğu gibi durmaktadır. Yakalama kararları üzerine sulh ceza hakimliklerince alınacak ifadelerde 7 gün 24 saat esasının benimseneceği vaat edilmesine rağmen bu da sağlanmamıştır. Tutuklanmayacak kişiler dahi saatlerce hürriyetlerinden yoksun bırakılmaktadır. Anayasa’da yer alan, ifade ve düşünce özgürlüğü, basın özgürlüğü, kişi hürriyeti ve güvenliği, adil yargılanma hakkı ve bunun gibi pek çok hak bugün hiçe sayılmaktadır.

“İhtisas mahkemeleri kurulmadı”

Eylem Planında 3. ve 6. ay vaatlerinden olan mahkemelerin daha fazla ihtisaslaştırılacağına dair hedefler hala gerçekleştirilmemiştir. Finans, sendika, imar, kamulaştırma, vergi, bilişim suçlarına dair ihtisas mahkemeleri kurulmamıştır. Hakimlerin farklı görev alanlarındaki mahkemelere atanması uygulaması da devam ettirilmektedir. Ceza İnfaz Kurumları ve Tutukevleri İzleme Kurullarının etkinliğini artırması amacıyla yapısında düzenlemeler yapılacağı vaadi yerine getirilmemiştir. Adliye, nakil aracı ve hastane gibi kurum dışındaki tutulma yerleri ve koşullarını inceleme yetkisi halen tanınmamıştır.

Yargının üçüncü sacayağı olan avukatlık mesleğine ilişkin hedeflerin hiçbirisi gerçekleştirilmemiştir. Zorunlu müdafi ve vekillik hizmetlerinin yürütülmesine ilişkin usul ve esaslarda değişiklikler yapılmamış, avukatların mali hakları iyileştirilmemiş, adil yargılanma hakkını geliştirecek iyileştirmeler gerçekleştirilmemiştir. Avukatların mesleki yeterliliğinin artırılması için hukuk fakültelerinin kontenjanlarının azaltılacağı, fakülte dekanlarının yalnızca hukukçu akademisyenlerden atanacağı vaadi yerine getirilmemiştir.”

Paylaşın

Babacan, İktidara Sert Sözlerle Yüklendi

Partisinin beşinci il başkanları toplantısında konuşan DEVA Partisi Lideri Babacan, farklı yerlerden maaş alan bürokratlar üzerinden eleştirerek, “18 ayrı yerden huzur hakkı adı altında maaş alıp vatandaşın huzurunu çalanlara tabi ki geçit vermeyeceğiz.” dedi.

Haber Merkezi / Partisi’nin 51 bin 237 resmî üyesiyle Nisan-Ağustos arasında üye sayısını en çok artıran ikinci siyasi parti olduğunu belirterek sözlerine başlayan Babacan özetle şunları söyledi;

“İktidarın büyük ortağı seçim propagandasına başladı. Belli ki, mevcut iktidarın seçim bildirgesine, ben ve arkadaşlarımın iş başında olduğu, ortak aklın çalıştırıldığı dönemin başarılarını yazacaklar. Ne yapsınlar? Küçük ortağın, o krizlerin ortağının geçmişini mi yazsınlar? Seçim beyannamesine küçük ortaklarının koalisyonda olduğu dönemde, 20’den fazla bankanın battığını, yıllık enflasyonun yüzde 70’leri geçtiğini, gecelik faizlerin yüzde 7500’ü bulduğunu mu yazsınlar?

Sayın Erdoğan’a geçen hafta yaptığım çağrıyı tekrarlamak istiyorum. Artık yeter, eski dönemlerin başarılarıyla övünmeyi bırakın. O eski başarılar, kendi bildiği doğrulardan şaşmayan bir ekinin başarılarıdır. Özgürlükleri savunan bir yönetim anlayışının başarılarıdır. Başarının esas mimarlarını gizleyerek sadece kendinizi kandırabilirsiniz. Bu milleti kandıramazsınız. Ekonominin hangi dönemde yükseldiğini ve battığını bu millet görüyor.

Bir toplumsal kesimin, bir başka kesim üzerinde tahakküm uygulamasına karşıyız dedik. Ezen-ezilen döngüsünü bitireceğiz dedik. Üste geçenin, altta olanı ezmesine göz yummayacağız dedik. Her bireyin kendisini eşit ve onurlu vatandaş hissettiği bir Türkiye için yola çıktık. Yankı odalarında sadece kendi mahallesinin sesini duyanlara diğerlerini duyurmak için yola çıktık. Toplumsal kesimlerin arasına çekilmiş duvarları indirmek için geliyoruz. Toplumumuzun tüm değerlerinin teminatıyız. Elbette cumhuriyet değerlerinin, kurucu değerlerimizin de teminatıyız.

“Haksızlığı engelleyeceğiz”

Nasıl ki bugün, insanların siyasi görüşleri veya yaşam tarzları nedeniyle, haksızlığa maruz kalmasını eleştiriyorsak; yarın da başkalarının haksızlığa maruz kalmasını engelleyeceğiz. Bizim tutumumuz, iktidarın veya mağdurun kim olduğundan bağımsız, ilkesel bir tutumdur. Bugün, haksızlığa maruz kalan kim varsa, onun hakkını savunmaya hazırız ve savunuyoruz. Yarın da kim haksızlığa maruz kalırsa, onun hakkını savunacağız ve haksızlığı engellemek için mücadele edeceğiz. Allah nasip eder, milletimiz de takdir ederse, biz iktidar olarak tüm bu haksızlıklara bizzat son vereceğiz.

18 ayrı yerden huzur hakkı adı altında maaş alıp vatandaşın huzurunu çalanlara tabi ki geçit vermeyeceğiz. Gençleri işsiz bırakıp, üçer beşer maaşla kamu kaynaklarını kendilerine bağlayanlara izin vermeyeceğiz. Kamu ihalelerini, özel davet usulüyle yaparak, kayırmacılıkla, yolsuzlukla bu ülkeyi fakirleştirenlere elbette dur diyeceğiz. KHK gibi ucube bir yolla, binlerce aileyi mağdur edenlerin önünü kapatacağız. Şu bilinsin ki, DEVA Partisi, bu milletin alin terini hiç edenlere, hakkini hukukunu çiğneyenlere karşı dimdik duracaktır.”

Paylaşın

Prof. Dr. Ceyhan’dan MEB’in Kovid 19 Önlemlerine Tepki

MEB’in okullarda Kovid-19 pozitif vaka çıkması durumunda yapılması gereken uygulamalarını değerlendiren Prof. Dr. Ceyhan “Karantinayı ancak 2 belirtili hasta varsa uygulamakla biraz fazla risk almış oluyoruz” uyarısında bulundu.

Haber Merkezi / Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, Milli Eğitim Bakanlığı’nın okullarda yeni tip koronavirüs (Kovid-19) pozitif vaka çıkması durumunda yapılması gereken uygulamalarını değerlendirdi. Ceyhan, en az 2 vaka çıkan sınıfta eğitime ara verilecek olmasını şu sözlerle eleştirdi:

“Okul rehberinde pozitif tek öğrenci varlığında sınıfın geri kalanının eğitime devam ettiğini birkaç gün önce paylaşmıştım. İtirazlar olmuştu; ‘İlk üç sınıfta sınıf evde karantinaya alınıyor, bizim okulda öyle değil’ şeklinde. Rehberin son hali bu. Eğitime ara verilmesi için o sınıfta en az 2 vaka çıkması gerekiyor. Bilim kurulundaki arkadaşlarımız böyle uygun görmüş. Ancak iki pozitif belirtili hasta olduğunda bunun çok daha fazlası belirtisiz çocuk olabilir.”

Paylaşın

Açlık Sınırı 2.909, Yoksulluk Sınırı 8.263 TL

Memur-Sen Konfederasyonu tarafından her ay düzenli olarak yapılan açlık-yoksulluk araştırmasına göre Ağustos ayında Türkiye’deki 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 2.909,9 TL, yoksulluk sınırı ise 8.263,1 TL olarak tespit edildi.

Haber Merkezi / Yapılan araştırmaya göre Ağustos ayında Temmuz ayına göre gıda madde fiyatlarında ortalama yüzde 3,09’luk bir artış yaşandı. Ağustos ayında Temmuz ayında göze çarpan en büyük artışlar yüzde 56,3 artışla salatalık, yüzde 43,85 artışla kabak, yüzde 36,14 artışla limon, yüzde 32,79 artışla taze fasulye, yüzde 21,74 artışla karpuz; en çok göze çarpan düşüşler ise yüzde 7,15 azalışla patates, yüzde 6,22 azalışla domates, yüzde 5,19 azalışla kuru fasulye madde fiyatlarında yaşandı.

“Ağustos ayında Temmuz ayına göre herhangi bir değişim gözlemlenmedi”

Ağustos ayında Temmuz ayına göre ısınma madde fiyatlarında ortalama yüzde 0,64’lük bir artış gözlenirken; Ağustos ayında Temmuz ayına göre barınma madde fiyatlarında yüzde 1,19’luk bir artış oldu. Aydınlanma madde fiyatında ise Ağustos ayında Temmuz ayına göre herhangi bir değişim gözlemlenmedi.

Kişisel temizlik ve bakım madde fiyatlarında yüzde 3,46’lık bir artış gözlendi. Kişisel temizlik ve bakım madde fiyatlarında Temmuz ayına göre en göze çarpan değişimin yüzde 12 artışla cilt ve bakım ürünleri madde fiyatlarında olduğu tespit edildi. Bununla birlikte kişisel temizlik ve bakım madde fiyatlarında Temmuz ayına göre yüzde 1,25 azalışla ağız ve diş bakım ürünleri fiyatında düşüş gözlemlendi.

Eğitim-kültür madde fiyatlarında yüzde 1,47’lik bir artış oldu. Eğitim-kültür madde fiyatlarında Temmuz ayına göre değişimin yüzde 8,51 artışla yurtiçi bir hafta ve daha fazla süreli turlar, yüzde 4,82 artışla yurtiçi hafta sonu turları madde fiyatlarında olduğu gözlendi. Bununla birlikte eğitim-kültür madde fiyatlarında yüzde 3,65 azalışla tablet, yüzde 1,38 azalışla bilgisayar fiyatlarında düşüş olduğu tespit edildi.

Ağustos ayında Temmuz ayına göre ulaşım madde fiyatlarında yüzde 1,75’lik bir artış olduğu belirlendi. Temmuz ayına göre en göze çarpan değişimlerin yüzde 15,49 artışla şehirlerarası tren ücreti, yüzde 5,72 artışla araba kiralama ücreti fiyatlarında olduğu gözlendi. Bununla birlikte ulaşım madde fiyatlarında Temmuz ayına göre yüzde 2,49 azalışla şehirlerarası otobüs ücretinde düşüş gözlemlendi.

Çevre ve su madde fiyatlarında yüzde 2,49’luk bir artış yaşandı. Çevre ve su madde fiyatlarında Temmuz ayına göre en göze çarpan değişimlerin yüzde 5,32 artışla yer ve duvar döşemesi madde fiyatlarında olduğu gözlendi.

“Ağustos ayında Temmuz ayına göre giyim fiyatlarında artış gözlendi”

Ağustos ayında Temmuz ayına göre sağlık madde fiyatlarında ortalama değişim yüzde 0,82’lik bir artış olarak gözlenirken, en göze çarpan değişimlerin yüzde 3,39 artışla hastane yatak ücreti; yüzde 2,04 azalışla laboratuvar tahlil ücretleri fiyatlarında olduğu tespit edildi.

Ağustos ayında Temmuz ayına göre giyim fiyatlarında ise ortalama yüzde 0,41’lik bir artış gözlendi. Giyim madde fiyatlarında Temmuz ayına göre en göze çarpan değişimler yüzde 8,96 artışla sweatshirt, yüzde 3,41 artışla çorap, yüzde 2,2 artışla kuru temizleme ücreti madde fiyatlarında oldu. Bununla birlikte giyim madde fiyatlarında Temmuz ayına göre yüzde 3,84 azalışla elbise, yüzde 3,44 azalışla gömlek, yüzde 3,11 azalışla terlik madde fiyatlarında düşüş gözlemlendi.

Ağustos ayında Temmuz ayına göre haberleşme madde fiyatlarında ortalama değişim yüzde 0,52’lik bir artış olarak yansıdı. Haberleşme madde fiyatlarında Temmuz ayına göre en göze çarpan değişimlerin yüzde 1,48 artışla telefon yedek parçaları madde fiyatlarında olduğu gözlendi.

Paylaşın

100 TL’lik Elektrik Faturasının 23 TL’si Şirketlere Gidiyor!

Özel elektrik üretim şirketlerine yapılan destekleme ödemelerinin son 3 yılda 2 kattan fazla arttığına dikkat çeken CHP’li Akın, “Şu anda vatandaşın ödediği her bir elektrik faturasının yüzde 23’ü elektrik üreten şirketleri desteklenmeye gidiyor” dedi.

CHP Genel Başkan Yardımcısı Ahmet Akın, vatandaşın faturasına eklenen özel elektrik üretim şirketlerine yapılan destekleme ödemelerinin son 3 yılda 2 kattan fazla arttığına dikkat çekerek, “Destekleme amacından saptı. 2018-2020 arasında şirketlere yapılan ödeme yüzde 112 arttı. Şu anda vatandaşın ödediği her bir elektrik faturasının yüzde 23’ü elektrik üreten şirketleri desteklenmeye gidiyor. Kurulan sistem halkın değil şirketlerin lehine. Bu sistemler faturalar düşmesi mümkün değil” dedi.

Cumhuriyet’ten Erdem Sevgi’nin haberine göre Akın, özel elektrik üretim şirketlerine verilen desteklemelerin vatandaşın faturasına yansıması konusunda Makina Mühendisleri Odası (MMO) Enerji Çalışma Grubu ile yaptığı ortak çalışmada doğrudan ya da dolaylı olarak vatandaşın faturasına yüklenen tutarları ortaya çıkardı. Akın’ın çalışmasında özetle şunlar yer aldı:

“Öyle ya da böyle vatandaşın cebinden alınıyor”

3 çeşit destek var: Özel elektrik üretim şirketlerine yenilenebilir enerji destekleme mekanizması (YEKDEM), yerli kömür santrali desteği ve kapasite mekanizması olmak üzere toplam üç çeşit parasal destek veriliyor. Söz konusu üç destek doğrudan ya da dolaylı olarak vatandaşın faturalarına yansıtılarak bir yük oluşturuyor. Destekleme adı altında ödenen paranın kamudan çıktığı dikkate alındığında bu paranın öyle ya da böyle vatandaşın cebinden alındığını söylemek mümkün.

Amacından saptı: Destekleme ödemelerinde en büyük payı YEKDEM oluşturuyor. Dünyanın her yerinde yenilenebilir enerji destekleniyor. Şüphesiz Türkiye’de desteklenmesi gerekiyor. Ancak bugünkü haliyle YEKDEM amacından sapmış durumda. YEKDEM’de küçük üreticiler yerine büyük üreticilerin ağırlığı arttı. Büyük kamu santralleri özelleştirildikten sonra YEKDEM kapsamına dahil edildi. Özellikle son 6-7 yılda yaşanan dere tipi HES furyası da sistemin amacından sapmasına neden oldu.

3 yılda katlandı: EPDK tarafından açıklanan ‘faturalandırılan elektrik üretim miktarı’ ile ‘YEKDEM’, ‘yerli kömür’ ve ‘kapasite mekanizması’ ödemeleri karşılaştırılınca özellikle son 3 yılda özel elektrik üretim şirketlerine yapılan destekleme ödemelerindeki rekor artış dikkat çekiyor. Yıllık olarak yapılan hesaplamada 2018, 2019 ve 2020 yılı verileri karşılaştırınca elektrik faturalarına doğrudan ya da dolaylı yansıyan tutarın 3 yılda katlandığı gerçeğiyle ortaya çıkıyor.

2018’de her ay 11.09 TL: 2018’de yılında 150 kilovatsaat elektrik tüketimi yapan bir haneye vergi ve fonlar dahil özel şirketlere yapılan destekleme ödemeleri; 9.21 lira YEKDEM, 0.76 lira yerli kömür ve 1.12 lira kapasite destek mekanizması olmak üzere toplam 11.09 lira olarak yansıdı. Başka bir deyişle 2018’de ortalama 150 kilovatsaat tüketim yapan bir haneden doğrudan ya da dolaylı olarak tükettiği elektrik miktarı bedelinin dışında her ay özel şirketlere destek ödemesi adı altında 11.09 lira yansıtıldı.

2019’da hız kesmedi: 2019’de faturalandırılan elektrik miktarı azalmasına karşın özel elektrik üretim şirketlerine yapılan destek ödemeleri daha da arttı. Buna göre 2019’da ortalama 150 kilovatsaat elektrik tüketimi yapan bir haneye her ay tükettiği elektrik bedelinin dışında 13.67 lira YEKDEM, 1.64 lira yerli kömür ve 1.62 lira kapasite mekanizması olmak üzere toplam 16.92 lira destek ödemesi yansıtıldı. 2019’ds faturalara yansıyan destek ödemesi kalemlerinden YEKDEM yüzde 48; yerli kömür yüzde 115 ve kapasite mekanizması ise yüzde 44 oranında arttı.

Artış iki kattan fazla: 2020’ye de destek ödemesinin yükü artışını sürdürdü. Buna göre 2020’de ortalama 150 kilovatsaat elektrik tüketimi yapan bir haneye 20.14 lira YEKDEM, 1,72 lira yerli kömür ve 1,74 lira kapasite mekanizması olmak üzere toplam 23,62 lira destek ödemesi yansıtıldı. 2018 ile karşılaştırıldığında destek ödemelerindeki artış yüzde 112.98 oldu. Başka bir deyişle 2018-2020 arasında vatandaşa doğrudan ya da dolaylı olarak yansıtılan destek ödemeleri 2 kattan fazla arttı.

Faturanın yüzde 23’ü: 2020’de aylık 150 kilovatsaat tüketim yapan bir abonenin her ay gelen faturasına dolaylı ya da doğrudan yansıtılan ve özel elektrik üretim şirketlerine yapılan destek ödemelerinin payı yaklaşık yüzde 23 oldu. Başka bir deyişle vatandaşın elektrik faturasında ödediği tutarın yüzde 23’u şirketlere gidiyor.

“Sistem şirketlerin lehine işliyor”

CHP’li Akın, desteklemenin amacının kaliteli hizmet ve düşük fatura olduğuna dikkat çekerek; “Gelinen aşamada sistem amacından saptı. Destekleme artık vatandaşın ucuz enerji alması değil, şirketlerin desteklenmesi ve kurtarılmasına dönüştü. Bu destekleme sistemleri vatandaşın değil, şirketlerin lehine. Sistem mevcut haliyle devam ederse vatandaşın faturası asla düşmez” değerlendirmesinde bulundu.

 

Paylaşın

DEVA Partisi: Gençler Vaat Değil Çözüm İstiyor

Gençlerin büyük sorunlarından biri haline gelen KYK öğrenim borcuna ilişkin değerlendirmede bulunan DEVA Partili Şanlıoğlu, “Bir ülkenin en önemli sermayesinin ‘insan kaynağı’ olduğu unutulmamalı, beşerî sermayemiz olan gençlerimize sahip çıkılmalıdır” dedi.

Haber Merkezi / Gençlerin KYK borcu altında daha fazla ezilmemesi gerektiğini söyleyen DEVA Partisi Gençlik Politikaları Başkanı Doğa Şanlıoğlu, yaptığı yazılı açıklamada şu ifadelere yer verdi:

“Ülkemizdeki gençlerin yaşadığı en büyük sorunlardan birisi olan yüksek öğrenim kredisi; devlet tarafından öğrencilere yüksek eğitim kurumlarının öğrenimi süresince verilen, zorunlu hizmet yükümlülüğü bulunmayan borç paradır. Genç bireylerin yüksek öğrenim süresince almış olduğu öğrenim kredisi borcunu, mezun olduktan sonra en geç iki yıl süre zarfı sonunda ödemesi gerekmektedir. Aksi takdirde bu süre zarfınca ödeme yapamayan genç bireylerin borcunun üzerine aylık %1,40 oranında faiz eklenmektedir. İki yıl içerisinde iş bulamayıp borcunu bir yıl daha ertelemek isteyenlere, yine ödemesi gereken miktar üzerinden faiz eklenmektedir. Geride bıraktığımız 2020 yılı itibarıyla vergi dairelerine takip için intikal etmiş borçlu sayısı yaklaşık 3,1 milyon kişi, Kredi ve Yurtlar Kurumu tarafından Maliye Bakanlığına tahsil edilmek üzere gönderilen alacak tutarı ise 5,3 milyar TL’dir.

“İstihdam yok, atama yok, borç var”

TÜİK 2020 Eylül ayı verilerine göre 15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfustaki işsizlik oranı %24,3, istihdam oranı ise %31,6 olarak açıklanmıştır. Ödemeler dengesindeki bozukluk, kamu borç yükündeki artış ve azalan yatırımlar nedeniyle istihdam oranları düşmüş, işsizlik oranları da yüksek seviyelere tırmanmıştır. Bununla birlikte eğitim sistemimizdeki yapısal problemler genç işsizliği negatif yönde etkileyerek %25 bandının yukarısına taşımıştır. Bu doğrultuda iş gücü piyasalarında iş bulmaları daha da güç hale gelen 15-24 yaş arası grubun almış oldukları KYK kredilerini uzun yıllar süren işsizlik ve yoksulluk süreci içerisinde geri ödemeleri oldukça zorlayıcı bir hal almıştır.

“İşsizliği minimum seviyeye indirgemek için istihdam oluşturmak ekonomik ve sosyal kalkınmanın en temel yapı taşıdır. Dünyada ve ülkemizde istihdamı sağlayan kuruluşların büyük çoğunluğu özel sektör tarafından sağlanmaktadır. Bu noktada devlete düşen asli görev ise uygun yatırım ortamını sağlayarak büyüme için özel sektörün önünün açılmasına ön ayak olmak ve engelleri ortadan kaldırmaktır. Dünya genelindeki örneklere bakıldığında ise; bazı ülkelerde gelir belirli bir seviyeye ulaşana dek geri ödemenin başlamayacağına hatta geri ödeme başladığında gelir üzerinden belirlenecek belirli bir yüzde ile ödemenin sınırlı tutulacağına ilişkin uygulamalar görülmektedir.”

Çözüm önerileri;

  • Borcun peşin ödenmesi durumunda Yurt İçi ÜFE farkının yüzde 90’ı yerine tamamından vazgeçilmesini öneriyoruz.
  • Aylık taksit ödemelerinin aylık gelirin makul bir oranını aşmaması gerektiğine inanıyoruz.
  • Yeniden yapılandırmanın bozulmasına ilişkin koşulların öğrenciler lehine iyileştirilmesini öneriyoruz.
  • İki yıllık geri ödemesiz dönemin iş sahibi olmayanlar için endeks uygulanmadan ertelenmesini öneriyoruz.
  • Geri ödenecek borcun güncel değerinin hesaplanmasında doğrudan Yİ-ÜFE yerine Yİ-ÜFE ile aylık gecikme zammı oranlarından düşük olanının esas alınmasını öneriyoruz.
Paylaşın

Demirtaş’tan 6 Kitap Tavsiyesi

Halen Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda 6 kitap tavsiyesinde bulundu.

Haber Merkezi / “Herkese merhabalar. Hepinizin iyi olduğunu umuyorum. Sizlerle bazı kitaplar paylaşmak istiyorum” sözleriyle kitap önerilerinde bulunan Demirtaş, kitap almak için bütçe ayıramayanlar içinde “Kitap alamıyorsanız bana yazın, dayanışmayla buluruz bir çaresini.” ifadelerini kullandı.

Demiratş’ın önerdiği kitaplar şöyle;

  • Burhan Sönmez: Taş ve Gölge
  • Hasan Hayri Ateş: Şer Zamanıydı
  • Bülent Emrah Parlak: Kertenkele Savunması
  • Yeniden İnşa Et
  • Behçet Çelik: Patikaların İyi Yanı
  • Muharrem Erbey: Babam Aharon Usta

 

 

Paylaşın

Ağustos Ayında 31 Kadın Erkekler Tarafından Öldürüldü

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun Ağustos 2021 Raporu’nu göre geçen ay 31 kadın öldürüldü, 21 kadın ise şüpheli şekilde yaşamını yitirdi. Kadınların 19’u ateşli silahlarla, 9’u kesici aletlerle, 3’ü boğularak öldürüldü. 

Haber Merkezi / Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, her ay yayınladığı kadın cinayetleri raporunun Ağustos ayı verilerini paylaştı. Rapora göre bir ay içinde 31 kadın erkekler tarafından katledildi, 21 kadını ise ölümü şüpheli.

Ağustos ayında öldürülen 31 kadının 6’sı evli olduğu erkek, 5’i akrabası, 4’ü eskiden evli olduğu erkek, 4’ü babası, 3’ü tanıdık, 3’ü oğlu, 1’i evlenme teklifini reddettiği erkek, 1’i birlikte olduğu erkek, 1’i kardeşi, 1’i tanımadığı bir erkek, 1’i konuşma isteğini reddettiği erkek tarafından öldürülmüştür. 1 kadının ise fail ile olan yakınlığı bilinmemektedir.

Kadınlar en çok evlerinde öldürüldü

Kadınların 22’si evinde, 3’ü ıssız yerde, 2’si sokak ortasında, 1’i arazide, 1’i işyerinde, 1’i minibüste, 1’i evin dışında bulunan tuvalette öldürülmüştür. Bu ay öldürülen kadınların yüzde 80’i evlerinde öldürüldü. 19’u ateşli silahlarla, 9’u kesici aletlerle, 3’ü boğularak öldürüldü.

İllere göre Ağustos ayının kadın cinayetleri;

Ağustos ayında öldürülen kadınların isimleri;

Paylaşın

Yiyecek Seçimleriniz, Ne Kadar Yaşayacağınızı Belirler!

Dünyanın önde gelen ölüm nedenlerinden üçü olan kalp hastalığı , felç ve tip 2 diyabete karşı verilen mücadele, alışveriş listenizle kazanılabilir veya kaybedilebilir. Araştırmacılar, sağlıksız beslenme alışkanlıklarının kronik hastalıklara bağlı ölüm riskini artıran bir faktör olarak öne çıktığını söylüyor. 

Haber Merkezi / Çok sayıda araştırma, tabağınızdakiler ile ölüm oranı arasında net bir çizgi çiziyor. Geçen yıl yayınlanan bir araştırmaya göre, dünya çapında kalp hastalığına bağlı ölümlerin üçte ikisinden fazlası gıda seçimleriyle bağlantılı olabileceğini ortaya koydu.

2019’da yayınlanan bir araştırmada ise, sağlıklı yaşam tarzı seçimlerinin felç riskini yüzde 80 oranında azalttığı sonucuna varıldı.

Konuya ilişkin yapılan araştırmalarda, kalp sağlığını ve metabolizmayı etkilemekle ilişkilendirilen zayıf beslenmedeki bazı ortak bulgular tanımlanıyor; aşırı sodyum/tuz alımı en önemli endişe kaynakları arasında yer almakta.

Uzmanlar, sodyumun vücudunuz için gerekli bir besin maddesi olmasına rağmen, çok fazla alınmasının yüksek tansiyona (hipertansiyon) ve kalbinizi zorlayan hasarlı arterlere yol açabileceğini belirtiyor. Ve hipertansiyon, kalp hastalığına ve potansiyel olarak kalp krizi veya felç geçirmeye giden bir basamaktır.

Beslenmedeki tek sorun sadece tuz değil. Şekerli içecekler ve işlenmiş gıdalar (özellikle et, doymuş yağ oranı yüksek gıdalar) da araştırmalarda uyarı işaretleri aldı.

Daha sağlıklı beslenme

Sağlıklı beslenmeye giden yol, meyve ve sebzelerin bulunduğu ürün reyonlarından başlar. Çeşitli araştırmalara göre, Akdeniz diyeti gibi daha sağlıklı diyetler de daha fazla kepekli tahıllar, kabuklu yemişler ve somon, ton balığı gibi omega-3 yağ asitleri açısından zengin deniz ürünleri daha sağlıklı beslenmenin anahtarı.

Bu araştırmalar, beslenme alışkanlıklarınıza daha yakından bakmanız için bir uyarı görevi görüyor. Beslenmedeki kötü alışkanlıklara son verdiğiniz eylemler, hayatınızı kurtaracak eylemler olabilir.

Paylaşın