CHP Lideri Kılıçdaroğlu: 3-4 Aya Birinci Parti Oluruz

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Oylarımızda istikrarlı bir artış söz konusu. Bu hızla gidersek 3-4 aya kadar birinci parti oluruz. Anketler bunun ispatı. Her geçen gün güçleniyoruz” ifadelerini kullandı.

Birgün’de yer alan habere göre; CHP Parti Meclisi (PM) Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında toplandı. Olası erken seçime hazırlıksız yakalanmamak için bu yıl yapılması gereken kurultayın bir yıl ertelenmesine karar verilen toplantıda, Genel Başkan Kılıçdaroğlu, CHP’nin yakın bir zamanda anketlerde en çok oy alan parti konumuna geleceğini söyledi.

Kılıçdaroğlu’nun sunuşu ile başlayan PM’de, son ekonomik ve siyasi gelişmeler ele alındı. Ekonomi Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, PM üyelerine gerçekleştirdiği sunumunda, 20 Aralık günü döviz kurunda yaşanan değişimleri dakika dakika anlattı.

Faik Öztrak, “20 Aralık Finansal Kumpası olarak adlandırılan bu süreçte, bir yandan Erdoğan serbest piyasa ekonomisine ve kambiyo rejimine bağlılık mesajları verirken, bir yandan da bazı banka genel müdürleri ekranlara çıkarılarak piyasada 2 milyar dolara yakın döviz bozdurulduğu şeklinde açıklamalar yaptırıldı.

Böylece küçük yatırımcı çarpılarak döviz hesaplarını bozdurmaya yönlendirildi. Fakat banka müdürlerinin ve bakanların iddia ettiğinin aksine 20, 22 Aralık tarihlerinde ne gerçek kişiler ne de resmi, ticari ve diğer kuruluşlar dövizlerini bozdurdu. BDDK’nin günlük verilerine göre bu iki gün içerisinde hem gerçek kişilerin hem de tüzel kişilerin döviz mevduatları azalmadı, aksine arttı” dedi.

“3-4 aya kadar birinci parti oluruz”

CHP Parti Meclisi toplantısında, Genel Başkan Kılıçdaroğlu da iktidar hedeflerine yönelik önemli mesajlar verdi.

CHP’nin yakın bir zamanda anketlerde en üst sırada yer alacağını ifade eden Kılıçdaroğlu, “Kısa süre içerisinde en çok oy alan parti konumuna geleceğimizi görüyoruz. Bu süreçte halkı dinlemeye ve çözüm üretmeye devam edeceğiz. Oylarımızda istikrarlı bir artış söz konusu. Bu hızla gidersek 3-4 aya kadar birinci parti oluruz. Anketler bunun ispatı. Her geçen gün güçleniyoruz” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Bakan Koca’dan Uyarı

Kovid 19’da son 24 saatte 63 bin 967 yeni vaka tespit edilirken, 177 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Tedbir ve aşıyla olumsuz ihtimalleri azaltın.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 384 bin 263 test yapılırken, 63 bin 967 yeni vaka tespit edildi. 177 kişi hayatını kaybederken, 52 bin 016 kişi sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan uyarı

Güncel verilerle ilgili değerlendirmesini sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı; Salgının ilk dönemlerine kıyasla, enfekte olanların daha düşük bir oranı hastaneye yatıyor. Oran düşük olsa da, vaka sayısı çok yükselirse, yatan hasta sayımız bundan etkilenecektir. Bu hastalardan biri siz olabilirsiniz. Tedbir ve aşıyla olumsuz ihtimalleri azaltın.

Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en çok aşılamanın gerçekleştirildiği Osmaniye’yi, Ordu, Amasya, Muğla, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Balıkesir, Zonguldak ve Manisa takip etti. Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en az aşılamanın gerçekleştirildiği Şanlıurfa’yı sırasıyla Batman, Siirt, Diyarbakır, Bingöl, Muş, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Elazığ takip etti.

Paylaşın

Aşısızlara ‘PCR Testi Zorunluluğu’ Kaldırıldı

İçişleri Bakanlığı’nın valiliklere gönderdiği genelge ile aşısızlara getirilen PCR testi zorunluluğu tamamen kaldırıldı. Böylece, seyahat, etkinlik, iş yeri ve okullara yönelik test zorunluluğu kaldırılırken, Bilim Kurulu’nda alınan PCR testi kararına TTB tepki gösterdi.

Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu’nun tavsiyesi çerçevesinde, aşısız olan veya aşı sürecini tamamlamayan kişilere PCR testi uygulanmasına gerek olmadığına ilişkin İçişleri Bakanlığı genelgesi 81 il valiliğine gönderildi. Söz konusu genelde, “Aşısız veya aşı sürecini tamamlamayan ve son 180 gün içinde hastalığı geçirmemiş kişilerden;

  • Uçak, otobüs, tren veya diğer toplu ulaşım araçlarıyla gerçekleştirecekleri şehirlerarası seyahatlerden önce,
  • Konser, sinema ve tiyatro gibi etkinliklere katılmadan önce,
  • Milli Eğitim Bakanlığı okullarında görev yapmakta olan personele (öğretmen, servis şoförü, temizlik personeli vb.),
  • Tüm kamu ve özel işyerlerinde çalışanlara,
  • Kamu ve özel kurumlar tarafından düzenlenen öğrenci kamplarına katılacak kişilere, PCR testi ile tarama yapılmasına gerek olmadığının değerlendirildiği bildirilmiştir” ifadeleri yer aldı.

Bakan Koca açıklamıştı

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 12 Ocak Çarşamba günü Bilim Kurulu toplantısı sonrasındaki açıklamasında, “Bundan böyle PCR testi yalnızca semptom gösteren kişilere yapılacaktır. Aşısını ve hatırlatma dozunu olmuş temaslı kişilerin karantinaya alınmamasına karar verilmiştir. İzolasyon konusunda ise pozitif vakaların tamamı 7 gün izolasyonu tamamladıktan sonra test yaptırmaksızın izolasyondan çıkabilirler” demişti.

TTB’den karara tepki: Salgın kendi haline bırakıldı

Türk Tabipler Birliği (TTB) ise İçişleri Bakanlığı’nın genelgesi öncesinde, temaslı aşılıların karantinaya alınmaması ve semptom göstermeyenlere PCR testi yapılmaması yönündeki kararlara tepki göstererek, “toplum sağlığını riske atanlara istifa” çağrısı yaptı.

Birlik, Bakan Koca’nın Bilim Kurulu sonrasındaki açıklamalarına işaret eden TTB, bu açıklamaların “bilimsel temellerden yoksun olduğunu” belirterek, alınan kararı salgının “kendi haline bırakılması” olarak nitelendirdi.

Test ve aşının özendirilmesi gerektiğinin altını çizen TTB, “Test sayısının azaltılması, hastalığın gerçek boyutunun toplum tarafından anlaşılamamasına neden olmaktadır. Bakanlık eliyle oluşturulan bu kontrolsüzlük hali her yurttaşımızı potansiyel COVID-19 vakasına dönüştürerek toplumu riske atmaktadır” ifadelerine yer verdi.

Sağlık kurumlarında da herhangi bir önlem alınmadığını söyleyen TTB, aşısızların ve eksik aşılıların etkin ve hızlı bir kampanya ile aşılanmaları sağlanması, 5-11 yaş grubu için aşılama programı başlatılması, PCR yanında hızlı testlerden de yararlanılması; günlük yapılan test sayısının yükseltilmesi tavsiyelerinde bulundu.

Bulaştırma potansiyeli olan yakın temaslı kişilerin, hatırlatma dozu yapılmış olsalar dahi karantinaya alınması gerektiğini söyleyen TTB, “Aşısız kişilerin toplu yaşam yerlerine girmelerinin engellenmesi gerektiğini” kaydetti.

“Ne yazık ki yetkili merciler, sadece bireysel korunma önlemlerine bel bağlamıştır, salgın kontrolü vatandaşların aşı gönüllüğüne, fiziksel mesafe ve maske önlemlerine daraltılmış ve bırakılmıştır. Bakanlığın ve müdürlüklerin halk sağlığı yükümlülükleri rafa kaldırılmıştır” diyen TTB açıklamasında, “Halk sağlığı için gerekli adımları atmayan iktidar yönet(e)memektedir ve bu süreçte sorumluluğu olanlar istifa etmelidir” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

CHP’de Olağan Kurultay Bir Yıl Ertelendi

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Meclisi (PM),  Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında toplandı. Toplantıda, CHP’nin  temmuz ayında yapılması planlanan 38. Olağan Kurultayı’nın bir yıl ertelenmesi kararı onaylandı.

Haber Merkezi / CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu başkanlığında toplanan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Parti Meclisi (PM), temmuz ayında yapılması planlanan 38. Olağan Kurultay’ın bir yıl ertelenmesi kararını onayladı.

Genel Başkanın sunuşu ile başlayan Parti Meclisi’nde (PM), son ekonomik gelişmelerin yanı sıra mevcut siyasi gelişmeler ışığında siyasi tutum değerlendirmeleri, eğitim politikaları sunumu yapıldı, Parti Okulu’nun 2021 yılı raporu görüşüldü.

37. Olağan Kurultayı’nı 25-26 Temmuz 2020 tarihinde Ankara’da gerçekleştiren Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), yine temmuz ayında yapılması planlanan 38. Olağan Kurultayı bir yıl ertelemeyi de görüştü.

Parti Meclisi’nde (PM) ertelenme kararı onaylandı. Erteleme kararının olası erken seçim ve artan salgın şartları nedeniyle alındığı belirtildi.

28-29 Mart 2020 tarihlerinde Ankara Spor Salonu’nda gerçekleştirilmesi kararlaştırılmış olan 37. Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Olağan Kurultayı , Kovid 19 pandemisi nedeniyle 16 Mart 2020 tarihinde alınan kararla ileri bir tarihe ertelenmişti.

Sonradan alınan kararla 25-26 Temmuz 2020 tarihinde Bilkent Üniversitesi Odeon’da gerçekleştirilen kurultayda mevcut Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu, tek aday olarak girdiği başkanlık seçimini 1251 delegenin oyuyla kazanmıştı. Bu kurultayda İkinci Yüzyıla Çağrı Beyannamesi kabul edilmişti.

Paylaşın

Koronavirus: D Vitamininin Önemi

D vitamini, birçok uzman tarafından Kovid 19 enfeksiyonu için önleyici bir tedavi olarak önerilmiştir. D vitamini, cilt güneş ışığına maruz kaldığında vücut tarafından üretilir. Kapalı alanda kalmak vücuttaki D vitamini seviyesini düşürür.

Haber Merkezi / Kovid 19 salgını sırasında herkesin evde kalması önerildiğinde, vücuttaki D vitamini seviyesinin kontrol edilmesi çok önemlidir.

D vitamininin Kovid 19 tedavisindeki etkisine dair doğrudan bir kanıt bulunmamakla birlikte, inflamasyonu kontrol etmedeki rolü nedeniyle uzmanlar tarafından koruyucu bir tedavi olarak değerlendirilmektedir. Kovid 19 enfeksiyonu, tümü inflamasyon içeren miyokardit, mikrovasküler tromboz ve/veya sitokin fırtınalarına yol açar.

D vitamininin birincil rolü bağışıklığı artırmak ve iltihabı hafifletmektir ve muhtemelen bu nedenle Kovid 19‘u önlemek için D vitamini alımını artırmaya yönelik öneriler vardır. Düşük D vitamini seviyeleri, inflamatuar sitokinlerde bir artış ile ilişkilendirilmiştir.

İnsanlar bu günlerde kapalı kalmayı tercih ediyor. Bu durum, koronavirüs yayılımının bir dereceye kadar durdurulması için bulunmaz bir nimet iken, diğer yandan vücuttaki D vitamini seviyesinde de bir düşüşü tetikleyebilir.

Uzmanlar ne diyor?

Minnesota Üniversitesi’nden uzmanlar, konuya ilişkin yaptıkları açıklamada, “D vitamini aslında zatürre/ARDS, iltihaplanma, inflamatuar sitokinler ve tromboz ile ilgili olarak Kovid 19‘un şiddetini azaltırsa, o zaman takviyeler pandeminin etkisini azaltmak için nispeten kolay bir seçenek sunacaktır.” diyorlar.

D vitamini takviyeleri konusunda uzman önerileri alınmalıdır. Bunun dışında cildi her gün birkaç dakika güneş ışığına maruz bırakmak gerekir. Günlük beslenmede D vitamini yönünden zengin besinler eklenmelidir.

Somon balığı, morina karaciğeri yağı, mantar, inek sütü, soya sütü ve yumurta gibi yağlı balıklar gibi besinler D vitamini açısından zengindir. Genellikle yaşlı bireylerin her zaman mikro besinlerde eksik olduğu görülür. Takviye, bu yaş grubuna ait kişiler için bir zorunluluktur.

Paylaşın

Türk Tabipleri Birliği’nden ‘Bilim Kurulu’ Kararlarına Tepki

Türk Tabipleri Birliği (TTB) Pandemi Çalışma Grubu ve Türk Tabipleri Birliği, Merkez Konseyi Bilim Kurulu toplantısından sonra alınan temaslı aşılıların karantinaya alınmaması ve semptom göstermeyenlere PCR testi yapılmaması kararları almasına tepki gösterdi.

Haber Merkezi / “Halk sağlığı için gerekli adımları atmayan iktidar yönet(e)memektedir ve bu süreçte sorumluluğu olanlar istifa etmelidir” çağrısında bulunan TTB, konuya ilişkin yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi;

“Bilim Kurulu toplantısında temaslı aşılıların karantinaya alınmaması ve semptom göstermeyenlere PCR testi yapılmaması kararları alınmıştır. Bu kararları kamuoyuna açıklayan Sağlık Bakanı ve bireysel önlemlerle salgının şubat ayında kontrol altına alınacağını öngören salgının merkez üssü İstanbul’un il sağlık müdürünün yaklaşımları ise pandemi karşısında teslimiyeti işaret etmektedir.

“Salgın karşısında çaresiz kalmıştır”

Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın yetmezlikleri, ekonomik kriz; liyakatsiz Sağlık Bakanlığı ve il sağlık müdürlüğü yöneticileri, salgını kontrol altına alamamış ve kendi haline bırakmıştır. Yüksek sayıdaki ölümlere de kayıtsız kalınan bu kendi haline bırakma durumu yeni değildir ve bu durum salgının başından bu yana sürmektedir. Bilimsel temellerden yoksun son açıklamalar, Sağlık Bakanlığı ve il sağlık müdürlüklerinin pandemiyi yönet(e)meme sürecinde artık pes ettikleri aşamadır. Sağlıkta Dönüşüm Programı ile tedavi edici hizmetlere ve hastanelere odaklanmış sağlık hizmetleri stratejisi çökmüştür. Güçsüzleştirilen ve birey hedefli örgütlenen birinci basamak sağlık hizmetleri, toplumsal bir tehdit olan salgın karşısında çaresiz kalmıştır.

Virüsün bulaşıcılığının artması nedeniyle test ve aşının özendirilmesi; etkin ve hızlı bir aşılama programı gerekirken Sağlık Bakanlığı’nın aldığı son kararlar bilimsel olarak kabul edilemez. Dolayısıyla kararların sağlık çalışanları ile toplumu karşı karşıya getirme, sağlıkta şiddeti artırma ihtimali yüksektir. Test sayısının azaltılması, hastalığın gerçek boyutunun toplum tarafından anlaşılamamasına neden olmaktadır. Bakanlık eliyle oluşturulan bu kontrolsüzlük hali her yurttaşımızı potansiyel COVID-19 vakasına dönüştürerek toplumu riske atmaktadır. Kamu otoritesinin topluma sunduğu mesaj bu iken sağlık çalışanlarına yönelik politikaları da benzerdir, zira bu kararlar ve uygulamalar sonrası sağlık kurumlarında da herhangi bir önlemin alınmaması, sağlık emekçilerinin hayatlarının da hiçe sayıldığını göstermektedir.

Kötü sağlık politikalarına rağmen tüm fedakârlıklarıyla salgını kontrol altına almaya çalışan hekimler ve onların örgütü Türk Tabipleri Birliği (TTB) olarak toplum sağlığı için bir kez daha uyarıyoruz: Omicron varyantı ile salgın yeni bir evreye girmiştir ve bu varyantın aşılıları dahi hasta edebildiği, bulaştırıcılığının çok yüksek olduğu ve kısa sürede toplumun büyük kısmına bulaşabileceği bilinmektedir. Son bilimsel verilere göre hastaneye yatırma ve ölüme yol açma potansiyelinin Delta’ya göre düşük olması ve daha hafif seyrettiği de bilinmektedir. Buna rağmen riskli gruplarda ölüme yol açma tehdidinin de büyük olduğu ve bu pikin ilerleyen günlerinde daha fazla ölümle karşılaşılabileceği de öngörülmektedir. Bununla birlikte hatırlatma dozunu yüksek düzeylerde tutan ülkelerde Omicron varyantının yol açabileceği hastane yatışlarının ve ölümlerin daha düşük olduğu görülmektedir.

Delta varyantı öncesi ve delta dönemindeki bilimsel yayınlarda, post-COVID sürecinin geçirilen hastalığın şiddeti ile paralellik göstermediği belirtilmişti. Bu anlamda, kişiler virüsle hastalandıktan sonra hayatta kalsalar bile sağlıkları olumsuz etkilenebilecektir.

Önümüzde kısa süre olduğunun bilinci ile halk sağlığını koruma yükümlülüğü olan Sağlık Bakanlığı, olası pikin en hafif geçirilmesi için elinden geleni yapmalıdır.

  • Toplumsal ve bireysel önlemler birlikte yaşama geçirilmelidir.
  • Aşısızların ve eksik aşılıların etkin ve hızlı bir kampanya ile aşılanmaları sağlanmalıdır.
  • 5-11 yaş grubu için aşılama programı başlatılmalıdır.
  • PCR yanında hızlı testlerden de yararlanılmalı; günlük yapılan test sayısı yükseltilmeli; temaslı ve risk gruplarının taramaları hızlı tarama testi ile yapılmalıdır.
  • Bulaştırma potansiyeli olan yakın temaslı kişiler, hatırlatma dozu yapılmış olsalar dahi karantinaya alınmalıdır.
  • İzolasyon ve karantina altına alınan aileler için adı konulmuş bir ekonomik ve sosyal destek programı uygulanmalıdır.
  • Bulaşı artırma potansiyeli olan barınma koşullarına sahip aile bireyleri için karantina dönemini geçireceği kamusal yerler sağlanmalıdır.
  • Ücretsiz ve nitelikli maskenin Omicron varyantı pikinde yaşamsal olduğunu hatırlatıyoruz. Riskli yerlerde çalışanlarda N95 maske dağıtılmalıdır.
  • Kalabalıklaşmalardan kaçınmak için önlemler alınmalıdır. Toplu yaşam yerlerinin kapasitesi %50 ile sınırlandırılmalıdır. Aşısız kişilerin bu yerlere girmeleri engellenmelidir. Bu öneriler toplu taşıma için de geçerlidir. Yüz yüze yapılacak etkinliklerde bu önlemlere dikkat edilmelidir, etkinliklerin mümkünse çevrimiçi olarak yapılması sağlanmalıdır.
  • Kapalı ortamlarda havalandırmaların kamusal denetimi sağlanmalıdır.
  • Çalışma hayatı, kalabalıklaşmanın gözlemlendiği bir diğer alandır. Fabrikalar ve kamu kurumları %50 kapasite ile çalışmalıdır. Bu süreçte çalışanlar herhangi bir hak kaybına uğramamalıdır.
  • Sağlık kurumlarında kapasitenin aşılmasına dair hazırlıklar yapılmalıdır.

“Bilimsellikten uzak iktidar…”

Bu öneriler toplumun ve sağlık emek meslek örgütlerinin karar alma süreçlerinde olduğu aktif bir mekanizmayla, değişen koşullara göre güncellenmelidir. TTB’nin aralık ayında yaptığı erken uyarı ve ayrıntılı önlemler kamuoyu ile paylaşılmıştır. Bu uyarılar kamu kurumlarınca göz önünde bulundurulmalıdır. Sıraladığımız önlemler, hem salgın kontrol deneyimi olan bilim insanları hem de Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyeleri tarafından da bilinmektedir. Olması gereken bilginin gereğini yerine getirecek iradeyi gösterebilmek ve yükümlülükleri yerine getirebilmektir.

Ne yazık ki yetkili merciler, sadece bireysel korunma önlemlerine bel bağlamıştır, salgın kontrolü vatandaşların aşı gönüllüğüne, fiziksel mesafe ve maske önlemlerine daraltılmış ve bırakılmıştır. Bakanlığın ve müdürlüklerin halk sağlığı yükümlülükleri rafa kaldırılmıştır. Bu tercih ile ölümlere sessiz kalan popülist, bilimsellikten uzak iktidar, yaşam hakkı ihlali yapmaya ve insanlığa karşı suç işlemeye devam etmektedir.

Halk sağlığı için gerekli adımları atmayan iktidar yönet(e)memektedir ve bu süreçte sorumluluğu olanlar istifa etmelidir.”

Paylaşın

Kendini ‘Ateist’ Olarak Tanımlayanların Oranı Arttı

KONDA Araştırma “TR100_2022: Türkiye 100 Kişi Olsaydı” başlıklı kapsamlı raporunu yayımladı. 18 yaş üzeri nüfusun temsiliyle ortaya çıkan raporda, cinsiyet ve yaş dağılımı, eğitim seviyesi, medeni durum, etnik kimlik dağılımı, din/mezhep dağılımı, sosyal medya kullanımı gibi pek çok alt başlıkla veriler aktarıldı.

Raporda yer alan veriler, aylık sosyal ve siyasal araştırmalar dizileriyle KONDA Barometresi kapsamında 12 yıl boyunca yapılan, Türkiye nüfusunu temsil eden 125 araştırma ve 300 binin üzerindeki görüşmelere dayanıyor. Öte yandan raporda 2008, 2015 ve 2018 yıllarında beş binin üzerindeki görüşmeci ile gerçekleştirilen Hayat Tarzları verileri de yer alıyor.

Raporda, 2021 itibari ile 18 yaş üzeri nüfusu temsil eden 62 milyon 378 bin kişiyi 100 kişi kabul ediyor. Yani KONDA’nın gösterimindeki her bir figür yaklaşık 620 bin kişiye tekabül ediyor.

Gösterimde yer alan başlıklar sırasıyla şöyle: Cinsiyet dağılımı, yaş grup dağılımı, eğitim seviyesi grupları, kadınlarda eğitim seviyesi grupları, medeni durum, evlilik kararı, büyünülen kent, yaşanılan yerleşim tipi, göç durumu, hane nüfusu, oturulan ev tipi, çalışma durumu, ev-araba sahipliği, etnik kimlik dağılımı, din/mezhep dağılımı, dindarlık seviyesi, sosyal medya kullanımı, alkol-sigara kullanımı, hayat tarzı.

Cinsiyet dağılımı ile başlayan rapora göre, Türkiye nüfusunda erkek ve kadın oranı her zaman birbirine eşit: 50 erkek ve 50 kadın.

“Dini inancım yok” diyenlerde artış

Din-mezhep dağılımında her 100 kişinin 94’ü bir dini inancı olduğunu belirtiyor. Bunların 88’i Sünni Müslüman, 5’i ise Alevi Müslüman. Dikkat çeken verilerden biri ise “Dini inancı yok” seçeneğindeki artış. 2011’de dini inancı olmayanların oranı yüzde 2 iken, 2021’e gelindiğinde bu oran yüzde 6’ye yükselmiş durumda.

Türkiye toplumu geçen on seneye göre daha yaşlanmış bir görüntü ortaya koyuyor. 18-32 yaş arası nüfus oranı 2011’de yüzde 39 iken, 2021’e gelindiğinde bu oran yüzde 33’e düşmüş durumda.

Toplumun dindarlık seviyesinde özel bir değişiklik göze çarpmasa da kendini “İnançsız/ateist” olarak tanımlayanların oranında belirgin bir artış var. 2011’de yüzde 2 olan inançsız/ateist oranı, 2021’de yüzde 7’ye yükselmiş durumda.

Kadınların yüzde 56’sı kendini “ev kadını” olarak tanımlıyor. 2011’de kendini “ev kadını” olarak tanımlayanların oranı ise yüzde 68. Bir diğer dikkat çekici veri ise işçi-esnaf kadınların oranındaki artış. 2011’de kendini “işçi-esnaf” olarak tanımlayan kadınların oranı yüzde 8 iken, 2021’e geldiğimizde bu oran yüzde 16.

Her 100 yetişkinden 31’i hayat tanımını tanımlarken ‘modern’ cevabı veriyor

Her 100 yetişkinden 31’i hayat tarzını tanımlarken “modern” cevabını veriyor. Bu oran 2012 yılında yüzde 27. Kendini “dindar muhafazakâr” olarak tanımlayanların oranında ise azalma var. 2012’de yüzde 27 olan oran, 2021’de 24’e düşmüş durumda.

Türkiye toplumunun genel eğitim seviyesi son on senede görünür biçimde artsa da hâlâ her 100 kişiden 7’si herhangi bir örgün eğitim almamış.

Türkiye toplumunun üçte ikisi evli veya evlenmek üzere. Bekârların oranı on yıl içinde artarak yüzde 20’den yüzde 29’a çıkmış durumda.

Toplum, küçülen birimler halinde yaşamaya başlıyor. Hane nüfusuna 2011 yılında 9 ve daha fazla kişi diyenlerin oranı yüzde 3 iken, 2021’de bu oran yüzde 1’e düşmüş durumda.

Toplumun televizyon izleme oranında ciddi bir düşüş gözlemleniyor. 2012 yılında televizyondan haber izlemediğini belirtenlerin oranı yüzde 4 iken,  2021’de yüzde 28’e dek yükselmiş.

Son on yıldır gazete okuma oranı sürekli azalıyor. Her dört yetişkinden üçü gazete okumadığını belirtiyor. 2014’te yüzde 30 olan gazete okuru oranı, 2020’de yüzde 25’e düşmüş durumda.

Hem ev hem de araba sahipliği oranı yarıdan az. Toplumun yaklaşık beşte birinin ne ev kendisinin ne de arabası var.

Kişilerin halen yaşadıkları yer, doğdukları yer ve babalarının doğum yeri kullanılarak yapılan hesaplar sonucunda edinilen bulguya göre; “toplumun yarıya yakını hayatının bir noktasında bulunduğu yerden göçmüş kişilerden oluşuyor.”

Konda, söz konusu araştırmayla ilgili şu bilgileri aktardı:

“Gösterimde yer alan oranların büyük bir kısmı o yıl gerçekleştirilen, aynı örneklem yönteminin uygulandığı on bir farklı araştırmanın toplu verileriyle hesaplandı. Bazı dağılımlar ise o sene içinde gerçekleştirilmiş tek bir araştırmanın verisine dayandığı gibi, birden fazla araştırmanın bileşik verisini de sunabiliyor. Gösterimde yer alan oranların her biri en az 2700, en fazla da 33 bin kişilik verilerden faydalanarak hesaplandı.”

Paylaşın

Adliyede ‘Tutuklama’ Krizi

Ankara Adliyesi’nde bir süredir bazı sulh ceza hâkimlikleri ile Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı arasında “tutuklama krizi” yaşandığı ortaya çıktı. Sulh ceza hâkimlikleriyle ilgili adliyede oluşan bu rahatsızlık, savcılık yetkilileri tarafından HSK’ya da iletildi. Savcılık ile hâkimler arasındaki gerginliğin devam ettiği belirtildi.

Özellikle bazı suç örgütlerine yönelik düzenlenen operasyonlarda tutuklamaya sevk edilen kimi şüphelilerin serbest bırakılmasının savcılıkta rahatsızlık yarattığı bildirildi. Hatta başsavcılık yetkililerinin, bekledikleri tutuklama kararlarını vermeyen sulh ceza hâkimlerinin değiştirilmesini Hâkimler ve Savcılar Kurulu’ndan (HSK) istediği öğrenildi.

DW Türkçe’den Alican Uludağ’ın haberine göre, başkent merkezli kritik soruşturmalar yürüten Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, son dönemde tutuklamaya sevk ettiği bazı şüphelilerle ilgili sulh ceza hâkimlerinden istediği kararları alamadı.

Uyuşturucu baronu olduğu iddia edilen Nejat Daş ve Çetin Gören’in tutuklandığı bataklık operasyonu ile Milli Emlak yolsuzluğu dosyasında bazı şüphelilerin tutuklanmaması, eleştirilen bu kararlar arasında yer aldı. Bataklık soruşturmasında şüphelilere uyuşturucu taşımak için gemisini sattığı iddia edilen iş insanı U.Ş. serbest bırakılmış, ancak hakkında yakalama kararı çıkarılınca bir süre firar etmişti.

Başka bir soruşturmada dolandırıcılık iddiasıyla tutuklanan Doğan Çelik’in itiraz üzerine 11 gün sonra serbest bırakılması da uzun süre tartışıldı.

Serbest bırakıldı, firar etti

Bu durumun son güncel örneği ise iki dosya üzerinde yaşandı. Silah kaçakçılığı, uyuşturucu satıcılığı ve örgüt yöneticiliği iddiasıyla gözaltına alınan Serkan Tosun, 23 Aralık’ta savcılık tarafından tutuklama istemiyle sulh ceza hâkimliğine sevk edildi. Ancak sulh ceza hâkimliği, adli kontrol kararıyla Tosun’u serbest bıraktı.

Tosun, serbest kalır kalmaz kendi aleyhinde verdiği ifadede “Uyuşturucuyu Serkan Tosun’dan alıyorduk” diyen kişiyi pompalı tüfekle ayağından vurdu. Yeniden gözaltına alınan Tosun, sevk edildiği sulh ceza hâkimliği tarafından ikinci kez serbest bırakıldı. Savcılık, karara itiraz etti, yeniden yakalama kararı çıkarıldı. Ancak Serkan Tosun, kayıplara karıştı.

İkinci olay ise 16 milyon euroluk üç ayrı sahte senet düzenlenerek dolandırıcılık yapıldığı iddiasıyla yürütülen soruşturmada gözaltına alınan avukat O.G.’nin serbest bırakılması olayında yaşandı. G., çıkarıldığı Ankara 8. Sulh Ceza Hâkimliği tarafından adli kontrol kararıyla serbest bırakıldı.

Sulh ceza hâkimlikleriyle ilgili adliyede oluşan bu rahatsızlık, savcılık yetkilileri tarafından HSK’ya da iletildi. Savcılık ile hâkimler arasındaki gerginliğin devam ettiği belirtilirken, HSK’nın bu krize nasıl müdahale edeceği ise merak konusu oldu.

Soylu’nun Gül’e karşı kozu

Öte yandan organize suçlara karışan bazı şüphelilerin adliyede serbest bırakılmasının emniyette de eleştiri konusu olduğu öğrenildi. Hatta Serkan Tosun’un serbest kalmasının emniyet kaynakları tarafından haber yaptırılması da bunun işareti olarak yorumlandı. Yargı kulislerinde, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun bu durumu, uzun süredir aralarındaki çekişme olan Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’e karşı kabinede kullandığı da konuşuluyor.

Paylaşın

2021 Yılında 101 Bin 750 Esnaf İflas Etti

2021 genelinde 81 bin 159 esnafın sicilden terkinini, 20 bin 591 esnafın ise meslekten terkinini yaparak kepenk kapatmak zorunda kaldığını aktaran CHP’li Veli Ağbaba, “Birkaç yandaşı daha fazla zengin etmek için kuru bilinçli bir şekilde köpürten iktidar, 101 bin 750 esnafın iflasına sebep oldu” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Özellikle aralık ayının esnaf iflaslarının pik yaptığı ay olduğunu belirten Veli Ağbaba, “Dolar kurunun 18,40’ı gördüğü aralıkta sadece 13 bin 16 esnaf iflas etti. Yüksek döviz kuruna ve artan girdi maliyetleri nedeniyle ürün tedarikinde zorlanan esnaf, borç sarmalından kurtulmak için son çareyi ekmek teknesini elinden çıkarmakta buldu. Köpüğün maliyeti 2021 yılında esnafa açlık ve iflas olarak geri dönmüş oldu” dedi.

2021 yılında tescil edilen esnaf sayısının 2020 yılına göre yüzde 21 oranında azalarak 287 bin 550’ye gerilediği bilgisini veren Ağbaba, “Tescil sayısının azalması ve iflas sayılarında yaşanan artışlar, esnafın artık iktidarın ekonomi politikalarına güvenmediğinin de en büyük kanıtı oldu” ifadelerini kullandı.

2022’nin henüz ilk iki haftasını geride bırakmamıza rağmen zamların ardı arkasına kesilmediğine vurgu yapan Ağbaba, “A’dan Z’ye tüm girdi maliyetleri ikiye katlanmış durumda. Henüz kepenk kapatıp, iflasını ilan etmemiş esnaf ise; hem bankalara borçlu hem BAĞ-KUR primlerini yatıramaz haldeler” dedi.

En düşük Bağkur priminin 1726 TL’ye yükseldiğini, esnafın elektrik ve doğalgaza gelen zamlar nedeniyle dükkânında müşterisini karanlıkta karşılamak zorunda kaldığını aktaran Ağbaba’nın konuya ilişkin yaptığı yazılı açıklama şöyle;

“Esnaf ve Sicil Gazetesi verilerine göre; 2021 yılının genelinde meslekten ve sicilden terkinini yaparak iflas eden esnaf sayısı en az 101 bin 750 olarak kayıtlara geçti. Birkaç yandaşı daha fazla zengin etmek için kuru bilinçli bir şekilde köpürten iktidar, 101 bin 750 esnafın iflasına sebep oldu.

2021 yılının genelinde 81 bin 159 esnaf sicilden terkinini, 20 bin 591 esnaf ise meslekten terkinini yaparak kepenk kapatmak zorunda kaldı. Toplamda 101 bin 751 esnafın iflas ettiği 2021 yılında Aralık ayı, esnaf iflaslarının pik yaptığı ay oldu. Dolar kurunun 18,40’ı gördüğü aralık ayında sadece 13 bin 16 esnaf iflas etti.

Yüksek döviz kuruna ve artan girdi maliyetleri nedeniyle ürün tedarikinde zorlanan esnaf, borç sarmalından kurtulmak için son çareyi ekmek teknesini elinden çıkarmakta buldu. ‘Köpüğün’ maliyeti 2021 yılında esnafa açlık ve iflas olarak geri dönmüş oldu.

Ekonomik krizin pik yapması ve piyasalarda yaşanan güvensizlik neticesinde 2021 yılında tescil edilen esnaf sayısında da azalmaya neden oldu. 2021 yılında tescil edilen esnaf sayısı 2020 yılına göre yüzde 21 oranında azalarak 287 bin 550’ye geriledi. Tescil sayısının azalması ve iflas sayılarında yaşanan artışlar, esnafın artık iktidarın ekonomi politikalarına güvenmediğinin de en büyük kanıtı oldu.

‘Esnaf köşeye sıkışmış durumda’

2022 yılının henüz ilk iki haftasını geride bırakmamıza rağmen zamların ardı arkasına kesilmedi. A’dan Z’ye tüm girdi maliyetleri ikiye katlanmış durumda. Henüz kepenk kapatıp, iflasını ilan etmemiş esnaflar ise hem bankalara borçlu hem BAĞ-KUR primlerini yatıramaz haldeler. En düşük bağ kur primi 1726 TL’ye yükselmiş durumda.

Esnaflar, elektrik ve doğalgaza gelen zamlar dükkânında müşterisini karanlıkta karşılamak zorunda kalıyor. Esnaf pandemi sürecinde çektiği kredilerin faizleri ve piyasaya olan borçları yüzünden adeta köşeye sıkışmış durumda. Esnaf, bugün sattığı ürünü yarın aynı fiyatla yerine koyamamaktan şikâyetçi.  Halen bir umut evine ekmek götürmek için bekleyen, ekmek teknesini terk etmeyen esnaf ise esasında yaşadığı sıkıntılar göz önüne alındığında fiilen iflas etmiş durumdadır.”

Paylaşın

ABD’deki Halkbank Davasının Askıya Alınmasına Karar Verildi

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Manhattan 2. Temyiz Mahkemesi, Halkbank’ın ABD Yüksek Mahkemesi’ne yaptığı itiraz başvurusu neticelenene kadar federal hükümetin bankaya karşı açtığı davayı askıya almaya karar verdi. Karar, aynı zamanda Halkbank’a ceza davasına karşı savunma yapmak zorunda kalmadan temyize gitme imkanı da sağlıyor.

Halkbank’a karşı ABD’de yürüyen yargı sürecinde bir gelişme daha yaşandı. İran’a yönelik Amerikan yaptırımlarını delmekle suçlanan Halkbank ile ilgili dava süreci, Yüksek Mahkeme’ye itiraz başvurusu nedeniyle donduruldu.

Bankacılıkta dolandırıcılık, kara para aklama ve İran’a yönelik ABD yaptırımlarını delme suçlamalarıyla yargılanan Halkbank son olarak “Yabancı Egemen Devlet Dokunulmazlık Yasası” kapsamında bulunduğu ve bu nedenle yargılanamayacağı teziyle temyize gitmiş, ancak temyiz mahkemesi Ekim ayındaki kararında bankaya yöneltilen suçlamaların “ticari faaliyet istisnaları” kapsamına girdiğine hükmederek bu bağlamda bankanın üstüne atılı suçlardan dolayı yargılanabileceğine karar vermişti. Halkbank bunun üzerine ABD’nin anayasa mahkemesi konumundaki Yüksek Mahkeme’ye başvuruda bulunmuştu.

Cuma günü Manhattan 2’nci Bölge İstinaf Mahkemesinde görülen duruşmada mahkeme, Yüksek Mahkeme’ye yapılan başvuru nedeniyle yargılama sürecinin dondurulmasına hükmetti. Mahkeme, Halkbank’ın dava dosyasının Yüksek Mahkeme’ye gönderilmesini kabul ederek savcılığın, başvuru sürecinde eş zamanlı olarak yargılamanın devam etmesi talebini reddetti.

Davayı açan ABD Adalet Bakanlığı, davanın geciktirilmesine karşı çıkarak Halkbank’ın dokunulmazlık iddialarının davayla ilgili önemli soru işaretleri oluşturmadığını ve hızlı yargılama yönündeki kamusal yararı arka plana itecek bir nitelik taşımadığını savunmuştu.

Halkbank, İran’a yönelik ABD yaptırımlarını İran, Türkiye ve Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki (BAE) paravan şirketler ve para transfer şirketleri aracılığıyla delmekten yargılanıyor. Savcılık, Halkbank’ı petrol gelirlerini altına ve ardından nakde çevirerek İran’ın çıkarlarına hizmet etmek, ayrıca petrol gelirlerinin transferini temize çıkarmak için sahte gıda sevkiyatı belgeleri oluşturmakla suçluyor.

Halkbank’a aynı zamanda, erişimi sınırlandırılmış fonlardan 20 milyar doları gizlice transfer etmesi için İran’a yardım ettiği, bu miktarın en az 1 milyar dolarlık bölümünün Amerikan mali sistemi içinde aklandığı suçlaması yöneltiliyor.

Suçlamaları reddeden Halkbank ise söz konusu davada yargılanmasının Yüksek Mahkeme’nin benzer davalardaki içtihadıyla tezat oluşturduğunu savunarak ABD tarihinde ilk kez ‘Yabancı Egemen Devlet Dokunulmazlığı Yasası’ kapsamındaki bir kurumun yargılanmasına yeşil ışık yakıldığını” savunuyor. Halkbank avukatları, bankanın “dokunulmazlığa sahip olduğu bir davada savunma yapmaya zorlanmasının bankaya onarılamaz ölçüde hasar vereceğini vurguluyor.

Paylaşın