Otizmli Bireylerin Yüzde 92’si Eğitime Erişemiyor

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in CHP İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir’in soru önergesine verdiği yanıt, 0-19 yaş arasındaki otizmli bireylerin yaklaşık yüzde 92’sinin eğitime erişemediğini ortaya koydu.

DW Türkçe’den Eray Görgülü’nün haberine göre; CHP İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir, İstanbul Otizm Gönüllüleri Derneği tarafından hazırlanan ve Milli Eğitim Bakanlığının otizmli öğrenciler için bütçeden kaynak ayırması ve yeni sınıfların açılması taleplerini içeren raporu TBMM gündemine taşıdı. Özdemir, raporda yer alan taleplerin yanı sıra Bakan Özer’den otizmli öğrencilerin eğitime katılma oranlarına ilişkin sorularını yanıtlamasını istedi.

Bin 521 okul, 19 bin 357 öğretmen

Önergeyi yazılı olarak yanıtlayan Özer, Türkiye’de şu anda e-okul sistemine kayıtlı 41 bin 854 kayıtlı otizmli öğrenci bulunduğu bilgisini verdi. Bakanlığın verilerine göre bin 521 özel eğitim okulunda 19 bin 357 öğretmenle otizmli öğrencilerin eğitimine devam ediliyor. Öte yandan 37’si 2021 yılında olmak üzere 638 destek eğitim odasının belirlenen standartlar doğrultusunda donanımı sağlandı. 41’i 2021 yılında olmak üzere toplam 174 özel eğitim sınıfı da standartlara uygun hale getirildi.

Bakanlığın verilerinin Türkiye’de otizmli öğrencilere ilişkin yaşanan sıkıntıyı ortaya koyduğunu iddia eden CHP İstanbul Milletvekili Sibel Özdemir, “Yapılan çalışmalara göre Türkiye’de şu anda 0-14 yaş grubu aralığındaki otizmli çocuk sayısı yaklaşık olarak 150 bin. 0-19 yaş grubu genellendiğinde ise eğitim bekleyen çocuk sayısının yaklaşık 500 bin olduğu tahmin ediliyor” dedi.

2 milyon kişi olumsuz etkileniyor

Verilere göre otizmli çocukların yaklaşık yüzde 92’sinin eğitime erişemediğinin ortaya çıktığını ifade eden Özdemir, “Okulların ve sınıfların nitelik ve standartları bir yana bu oran gerçekten çok ciddi ve çok vahim” ifadesini kullandı. Özdemir, eğitim dışında kalan 450 bin otizmli bireyle birlikte ailelerinin de düşünüldüğünde yaklaşık 2 milyon kişinin bu olumsuz tablodan etkilendiğini belirtti.

Bakan Özer’in kaç otizmli çocuğun okul öncesinde ya da ilkokula başladığı bilgisini vermediğine dikkat çeken Özdemir, “Bu durumda eğitim sistemine dahil olanların eğitimlerinin kesintiye uğrayıp uğramadıkları da maalesef bilinmiyor” dedi.

Otizmin tek ve önemli tedavisinin eğitim, çocuklarla ailelerin en büyük ihtiyacının da kaliteli bir eğitim olduğuna dikkat çeken Özdemir, sözlerini “Otizm tanılı bütün çocuklar için erken başlayan, yoğun ve kesintisiz bir eğitim süreci planlanmadığı ve hayata geçirilmediği sürece devlet üzerine düşen sorumluluğu yerine getirmemiş olacaktır” şeklinde sürdürdü.

Avrupa’da 40 saat, Türkiye’de 2 saat

Otizmli çocuklara haftada sadece iki saat eğitim verildiğini de kaydeden Özdemir, “Avrupa’da 40 saat eğitim veriliyor” ifadesini kullandı. Avrupa ile kıyaslandığında bu oranın da çok düşük kaldığını vurgulayan Özdemir, “Dolaysıyla ülkemizdeki otizmli çocukların hem eğitime erişim hem de nitelikli eğitim alma hakkı ciddi şekilde ihlal ediliyor” dedi.

Paylaşın

20 Cezaevinde 3 Ayda 3 Bin 118 Hak İhlali

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi, 2021 son çeyrek raporunda, 20 cezaevinde 8 ölümü de içeren toplam 3 bin 118 hak ihlali bildirdi. En çok çiğnenen haklar: İşkenceden korunma, sağlık, iletişim, beslenme, suya erişim, öz bakım ve infazda eşitlik.

İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu, cezaevlerinden gelen başvurulara dayanarak oluşturduğu Ekim, Kasım Aralık 2021 hak ihlali raporunda Marmara Bölgesindeki cezaevleri yanı sıra toplam 20 cezaevindeki ihlalleri değerlendirdi.

Raporun kapsadığı 20 cezaevi

İHD raporunda yer verilen ihlal haberleri şu cezaevlerinden geldi: İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi, Silivri Cezaevi Kampüs Cezaevleri, Tekirdağ 1 ve 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi, Edirne F Tipi, Kandıra F Tipi, Bakırköy Kadın Kapalı, Balıkesir Bandırma 1 Nolu T Tipi, Maltepe 2 Nolu L Tipi, Gebze M Tipi, Şakran Kadın Kapalı, Van F Tipi, Metris T Tipi, Bolu F Tipi, Kayseri Kadın Kapalı, Adana Kürkçüler F Tipi, Kocaeli 1 Nolu T Tipi, Urfa 2 Nolu T Tipi, Aliağa Yeni Şakran 4 Nolu T tipi, Ümraniye E Tipi ve Konya Seydişehir Kapalı Cezaevleri.

İhlal türleri

Raporun kapsadığı ihlal türleri arasında öne çıkanlar da şunlar: İşkence ve kötü muameleden korunma hakkı, sağlık hakkı, iletişim hakkı, yeterli ve sağlıklı beslenme hakkı, suya erişim hakkı, öz bakım hakkı, infazda eşitlik ilkesi hakkı.

8 yaşam hakkı ihlali, toplam 3 bin 118 ihlal

İHD İstanbul Şubesi Hapishaneler Komisyonu adına avukat Jiyan Tosun, Ümmühan Kaya ve Davut Arslan’ın sundukları raporda en çok ihlal başvurusunun olduğu cezaevleri arasında ilk sırada Silivri Cezaevi Kampüsündeki cezaevleri ve Tekirdağ Cezaevleri yer alıyor.

En çok ihlal Kasım 2021’de gerçekleşti. Toplam 89 başvurunun yer aldığı raporda, şikayetlerin 76’sı siyasi tutuklulardan geldi.

Başvurularda bir değil bir çok ihlal bildirimi yer alıyor: Ekim’de yapılan 32 başvuru içinde bin 100, Kasım’daki 33 başvuruda bin 268, Aralık’taki 24 başvuruda ise 750 ihlal yer aldı. Derneğe toplam 2 bin 540 ihlal bildirimi ulaştı.

Komisyonun da basın yoluyla tespit ettiği 578 ihlalle birlikte rapora üç aylık dönemde 3 bin 118 ihlal girdi. Bunlar arasında en vahimi 8 yaşam hakkı ihlali oldu.

Yaygın işkence

Rapora göre ihlalerin başında işkence, darp ve kötü muamele geliyor. Onları, “terör” kimliği dayatması, keyfi nedenlerle kınama ve soruşturma cezası ve zorla sevkler izliyor. Raporda verilen sayılara göre en az 85 kişi zorla sevk ettirildi. 50 kişiye işkence uygulandı ve 126 kişiye ya kınama cezası aldı ya da hakkında soruşturma başlatıldı.

Askeri nizamda sayım dayatması

Tutuklulara yönelik fiziki saldırılar arasında raporda öne çıkanlar, tehdit, darp, çıplak arama, baskın, hücre aramaları, işkence, kötü muamele, ırkçı ve ayrımcı yaklaşımlar, ölümle tehdit ve hücre aramalarına polisin girmesi. Bunun yanında siyasi tutukluların “bağımsızlar” koğuşlarına geçmeye, askeri nizamda tek sıra halinde ayakta sayım vermeye zorlanmaları ve sağlık ve tedavi hakkı ve pek çok alanda ihlal raporda yer alıyor.

Çıplak arama

Bütün ihlaller arasında, üç aylık dönemde en yoğun yaşanan ihlalin çıplak arama uygulaması olduğunu ifade eden İHD Komisyonu üyeleri, “Arama sırasında mahpusun ağzının içine bakılmak istenmiş, çıplak aramayı kabul etmeyen mahpuslara işkence edilerek, giysileri parçalanarak zorla çıkarılmış, mahpuslardan diz çökmesi istenmiş bunu kabul etmeyen mahpuslar fiziki saldırıyı da aşan işkencelere uğramışlardır” dediler.

Yasa dışı uygulamaya direnenlere de görevli memura direnmekten davalar açıldığı ancak tutukluların şikayetlerinin ‘kovuşturmaya yer olmadığı’ kararlarıyla düşürüldüğü rapordaki bilgiler arasında.

Yeni konsept ve tecrit ve “infaz yakma”

Salgınla birlikte tüm cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin “toplumsal varlık”larına yönelik yıkıcı uygulamaların yoğunlaştığına, “sohbet, çoklu sporlar” için tanınan hakların kaldırıldığına aile ve yakınları dahil dış dünyayla bağlarının ciddi olarak zayıflatıldığına dikkat çekilen raporda “mahpusların sert bir şekilde dışarıdan izole edildiği ve yanlızlaştırıdıkları” tespitine yer verildi.

Raporda şartlı salıverilme ve açık ve yarı açık cezaevlerine nakil sürelerini tamamlamış olan ‘iyi hal’ değerlendirmesi adı altında bu haklarından mahrum bırakılmaları uygulamalarının yaygınlaştığı kaydedildi. Kaldıkları koğuşlar, hesabına kim tarafından para yatırıldığı gibi öznel ve keyfi ölçütlerle, hükümlülerin cezaevinde geçirecekleri sürelerin cezaevi idarelerince tayin edilmekte olduğu belirtildi.

Komisyon üyeleri cezaevlerinde özellikle siyasi nedenlerle kalmakta olanlara yönelik “düşmanca davranış”ın yeni bir norm olarak uygulandığı konusunda alarm verdiler.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

Fed Faiz Kararını Açıkladı: Politika Faizi Sabit Tutuldu

ABD Merkez Bankası (FED), beklentiler dahilinde politika faizini değiştirmeyerek yüzde 0-0,25 aralığında sabit bıraktı. Karar metninde faiz artışlarının yakında başlayacağı belirtilirken, bilançonun küçültülmesine yönelik operasyonun da sıkılaşmanın ardından geleceği ifade edildi.

ABD Merkez Bankası (FED), yılın ilk faiz kararını açıkladı. Fed, beklentiler dahilinde politika faizini değiştirmeyerek yüzde 0-0,25 aralığında sabit bırakırken, faizlerin “yakında” artırılmasının uygun olacağını belirtti.

Fed’den yapılan açıklamada, ekonomik faaliyet ve istihdam göstergelerinin güçlenmeye devam ettiği kaydedildi. Kovid 19 salgınından olumsuz etkilenen sektörlerin son aylarda iyileştiğine dikkatin çekildiği açıklamada, son zamanlarda Covid-19 vakalarındaki keskin artıştan etkilendikleri belirtildi.

Açıklamada, salgın ve ekonominin normalleşmesiyle ilgili arz ve talep dengesizliklerinin yüksek enflasyona katkıda bulunmaya devam ettiği bildirildi. Genel finansal koşulların destekleyici olmaya devam ettiğine işaret edilen açıklamada, ekonominin gidişatının virüsün seyrine bağlı olmaya devam ettiği aktarıldı.

Açıklamada, Kovid-19’a karşı aşılamadaki ilerleme ve arz kısıtlarının hafifletilmesinin, ekonomik faaliyet ve istihdamda devam eden kazanımların yanı sıra enflasyondaki düşüşü desteklemesinin beklendiği belirtildi.

Fed’in açıklamasında, Covid-19’un yeni varyantları da dahil olmak üzere ekonomik görünüme yönelik risklerin devam ettiği vurgulandı.

Federal Açık Piyasa Komitesinin (FOMC) maksimum istihdam ve uzun vadede yüzde 2 enflasyon hedefini sağlamayı amaçladığı yinelenen açıklamada, bu hedefleri desteklemek amacıyla federal fon oranı için hedef aralığın yüzde 0 ile 0,25 arasında tutulmasının kararlaştırıldığı bildirildi.

Açıklamada, faiz oranını artırmanın “yakında” uygun olacağının beklendiği belirtilerek, varlık alımlarının mart ayı başında sona erdirileceği ifade edildi.

Varlık alımlarını azaltma hızının 30 milyar dolar olarak korunduğuna işaret edilen açıklamada, bankanın hedeflerine ulaşmasını engelleyebilecek risklerin ortaya çıkması durumunda para politikası duruşunu uygun şekilde ayarlamaya hazır olacağı vurgulandı.

Öte yandan Fed, yaptığı bir diğer açıklamada, bilanço azaltma prensipleri üzerinde de anlaşıldığını ve bilanço azaltımının faiz artımından sonra başlayacağını belirtti.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan 6 Milyar Liralık Yolsuzluk İddiası

Gün içerisinde önemli bir konuda açıklama yapacağını duyuran Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından 6 milyar liralık bir yolsuzluk iddiasını dile getirdi.

Haber Merkezi / “Bürokrasinin, devletin nabzının hala atıp atmadığını görmek için” bir süre önce devlete ve devleti oluşturan bürokratlara seslendiğini söyleyen CHP Lideri Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabında yayımladığı videoda şöyle devam etti;

“Bu devletin bürokrasisinin hala kalbi atıyor. Vatansever bürokratlar hala oradalar. Vatanseverler bu saraylı ve ailesinin kanun dışılığına suç mahiyetindeki isteklerine direniyorlar. Uzun zamandır işte bu yüzden konuşamadık; Belge yağıyor, yolsuzluklar, israflar, peşkeşler. Bugün sizi bu belgelerden sadece birine şahit olmanız için davet ettim”

6 milyar liralık yolsuzluk iddiası

CHP Lideri Kılıçdaroğlu yolsuzluk iddiasını ise şu sözlerle dile getirdi;

“3 nisan 2018 bir açık ihale yapılır. Bu ihaleye 15 firma katılır. İhalenin bedeli 3 milyar 198 milyon 743 bin 127 lira. Ama kazanan bu firmaya bu ihale verilmez. Çünkü beşli çeteden değil. Bu nedenle ihale iptal edilir ve aynı iş yeniden ihale edilir. 21 Ağustos 2021’de ihale açılır. Aynı iş bu kez üç milyar 200 milyona değil, 9 milyar 440 milyon 995 bin 834 liraya beşli çeteye peşkeş çekilir.

Saraydaki şahıs ne için imza atıyor anladınız mı? Aradaki altı milyarlık fark için. Tek bir imzayla. Altı milyar lira çeteye peşkeş çekiliyor. Hazinenin kasasını soyanlar doymamış daha da çok para istemişler, bu imzalamak zorunda kalmış”

Videoyu Erdoğan ve ailesinin bir yolsuzluğunu daha anlatmak için yayınlamadığını anlatan Kılıçdaroğlu, “Bunların yolsuzluğu artık sağır sultan için bile yeni bir haber değil. Ben bugün hala devletimizde vatanseverler var demek için, direnenler var demek için sizleri evime davet ettim. Ve bu vatanseverler binlerce belgeyi yollamaya devam ediyorlar. Devletin denetleme kurumlarının onurlu memurları da bu incelemeyi bırakmış değiller. Tarihe not düşecek raporlarını hazırlamaya devam ediyorlar” dedi.

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Vaka Ve Vefat Sayısında Korkutan Tablo

Kovid 19’da son 24 saatte 77 bin 434 yeni vaka tespit edilirken, 188 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Tedbirlere uyulması, hatırlatma dozu aşılarının mutlaka yaptırılması gerekir.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 416 bin 536 test yapılırken, 77 bin 434 yeni vaka tespit edildi. 188 kişi hayatını kaybederken, 85 bin 501 kişi sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan uyarı

Güncel verilerle ilgili değerlendirmesini sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı; KRONİK HASTALARIN, YAŞLILARIN Covid-19’a yakalanmaları durumunda, genç ve sağlıklı kişilere göre çok daha fazla zorluklar yaşadıklarını, bu grupta hastaneye yatış oranının yüksek olduğunu biliyoruz. Tedbirlere uyulması, hatırlatma dozu aşılarının mutlaka yaptırılması gerekir.

Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en çok aşılamanın gerçekleştirildiği Osmaniye’yi, Ordu, Amasya, Muğla, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Balıkesir, Zonguldak ve Manisa takip etti. Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en az aşılamanın gerçekleştirildiği Şanlıurfa’yı sırasıyla Batman, Siirt, Diyarbakır, Bingöl, Muş, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Elazığ takip etti.

Paylaşın

Babacan Ve Davutoğlu’ndan Kritik Görüşme: Ortak Basın Açıklaması

Gelecek Partisi (GP) Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu, Demokrasi ve Atılım Partisi (DEVA) Genel Başkanı Ali Babacan’ı ziyaret etti. DEVA Genel Merkezi’nde yapılan görüşmenin ardından iki lider kameraların karşısına geçerek ortak açıklama yaptı.

Haber Merkezi / DEVA Lideri Babacan görüşmenin içeriğine dair, “Türkiye’nin sorunları çok büyük ve gittikçe de büyüyor. Hangi başlığı açsanız değerlendirmek gerekiyor. Hastalarda yaşanan çoklu organ yetmezliği gibi ülkemiz çoklu kriz durumunda. Siyasi partiler arasında süre gelen diyalog ve iş birliği süreçleri üzerinden beraber geçtik” dedi.

GP Lideri Davutoğlu ise, “Bu görüşmelerimiz salt iyi niyet görüşmesinden ibaret değil. Topluma güven hissi uyandıracak bir iş birliği zemini oluşturmak bizim siyasi ve ahlaki sorumluluğumuzdur. Son dönemde siyasi partilerle yaptığımız görüşmeler böyle bir zemin oluşması bakımından büyük önem taşıyordu. Parlamenter sistemle ilgili yaptığımız ortak çalışma meyvesini ortaya koydu. Bu güzel bir adımdır. Bunun oturacağı siyasal bağlamın da iyi bir şekilde tanımlanması, topluma güven verecek bir zemin hazırlanması önem taşıyor.” diye konuştu.

DEVA Lideri Babacan’ın açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:

“Özellikle İstanbul ve Ankara’da merkezi hükûmet ile yerel yönetimler arasında çok ciddi bir sürtüşme var. Ankara ve İstanbul’da yaşayanlar bundan sadece zarar ediyor. Onlar bunun ceremesini çekiyor. Hükûmet bir an önce particiliği bırakmalı. Mesele insansa, hayatsa, afetse, olağanüstü şartlarsa particiliği bir yana bırakıp o şehirde yaşayan vatandaşların sağlığını ve hayatını önceleyen bir tutum takınmalıdır.

Kar yağışı ve hava şartlarının İstanbul’a getirdiği sorunları yaşadık. Bizim geçen sonbaharda açıkladığımız afet yönetimi eylem planımızda bu tür olağanüstü durumlarla ilgili ne yapılması gerektiğiyle ilgili çok açık bir çerçevemiz var. Bu tür konularda yerel yönetimlere daha çok yetki vermenin şart olduğunu düşünüyoruz. Hatta muhtarların bile her afette daha çok yetki ve imkâna sahip olması gerekiyor. Yerelde sağlam bir koordinasyonun olduğu, başkent ile şehirler arasında problemin olmadığı, yetkinin daha çok yerele devredildiği bir yönetim modelinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz.

En pahalı enerji, olmayan enerjidir. Olmayan enerjinin ekonomi ve sanayi üzerinde bıraktığı etki son derece olumsuz. Türkiye’nin güvenilir bir yatırım yeri olarak algılanmasıyla ilgili de çok kritik bir konu. Enerji konusunda sorunlar yaşayan, günü geldiğinde elektrik veya doğal gaz temin edemeyip sanayisini durdurmak zorunda kalan bir ülkeye yeni yatırımların gelmesi konusunda çok ciddi soru işaretleri oluşur.

Büyük yatırımlar, enerji arz güvenliğini sağlayamayan bir ülkeye gelirken çok tereddüt yaşar. Bunu yaşayan bir ülkenin uğradığı kredibilite kaybını telafi etmek için yıllarca çalışması, kredibiliteyi tekrar oluşturması için emek harcaması gerekir. Bu işin Türkiye’ye maliyeti üç-beş günlük, bir hafta-on günlük bir üretim aksaması değil. Kendi sanayisine ve ekonomisine yeterli enerjiyi sağlayamayan, kesintilere gitmek zorunda kalan bir ülke…

Enerji altyapısının her sene yüzde 7-8 büyüyecek bir ekonomiye göre hazırlanması lazım ama öyle değil. Son 6-7 yıldır Türkiye’nin büyüme hızı çok düşük; potansiyelinin çok altında. Buna rağmen enerjisiz kalıyorsunuz. Büyük bir hesapsızlık var. Çok vahim. Buradaki savrukluk kimindir? İhmal kimindir? Kim nerede nasıl bir hata yapmıştır? Bunun derinlemesine araştırılması lazım. Bunun bir sorumlusu lazım. ‘Her şeye ben karar vereceğim’ diyen bir cumhurbaşkanı var. Ama kesintilerle alakalı kendisinden ikna edici bir açıklama duymadım. ‘Niye bu enerji yok’ diye öncelikle bu ülkenin cumhurbaşkanına sormak lazım. Hazırlıksız yakalanmak kabul edilebilir bir konu değil.

Her bir oyun iradesinin sandık sandık korunması ve sandıklarla ilgili çalışmaların toplanmasında sağlam bir bilgi-işlem alt yapısının çalışması son derece önemli. En önemli seçim güvenliği, seçimi açık farkla kazanmaktır. Fark büyük olunca farklı girişimlerle bu farkı kapatmak zor olabilir. Amaç, seçimi açık farkla kazanmak olmalı. İstanbul seçimlerinde gördük; ‘10 bin oy farkla İstanbul verilir mi?’ dediler ama açık farkla kaybedince anahtarı teslim ettiler.”

GP Lideri Davutoğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar bölümler ise şöyle:

“İktidarın hatalarını ortaya koymak dışında yönetilememek dışında ekonomik cehalet dışında ne yapacağımızı topluma nasıl güven vereceğimi konuşmamız gerekiyor. Bu görüşmelerimiz topluma güven oluşturmak bizim siyasi bir sorumluluğumuz. Son dönemde yaptığımız görüşmeler önem taşıyor bu açıdan. Parlamenter sistemde yaptığımız ortak çalışmalar meyvesini ortaya koydu. Bunun yanında oturacağı siyasal bağlamın topluma güven vermesi büyük önem taşıyor. Akşener’le Uysal’la ve Kılıçdaroğlu ile görüştük. Sayın Babacan’a ve ekibine teşekkür ediyorum.

Bunun olağanüstü bir durummuş gibi yansıtılması doğru değil. Bundan sonra da istişarelerimiz devam edecek. Sayın Karamollaoğlu ile de görüşeceğiz. Gönül isterdi ki ülkenin cumhurbaşkanı da diğer parti liderleriyle bir araya gelebilsin. Ama kutuplaştırma isteyen iktidara karşı biz bir araya gelebiliyoruz ve güven verebiliyoruz mesajını verecek şekilde toplumda var olan karamsarlığı giderecektir.

Kış şartlarında ülkenin güvenliği olmayan bir ülkeden bahsediyoruz. 7-8 saat yolda kalanlar oldu. Bu yönetim beceriksizliği ve merkezi yönetimle yerel yönetim arasındaki gereksiz gerilimler halkın hayatını zorlaştırıyor. Türkiye her an seçime gidebilir. Oluşturulan iklim belli. Bu iktidar gittiğinde ülkeye kaos gelmeyecek. Toplumun bütününde güven hissi oluşacak. Son derece verimli ve güzel görüşmeler oluyor.”

Paylaşın

Vatandaşların Bankalara Borcu İlk Kez 1 Trilyon Lirayı Aştı

Türkiye Bankalar Birliği (TBB) verilerine göre banka ve özel kuruluşlardan çekilen bireysel kredi miktarı ilk kez 1 trilyon lira seviyesini aştı. Kişi başına çekilen ortalama kredi miktarı ise 29 bin TL’yi geçti.

TBB verilerine göre enflasyon ve kur artışı nedeniyle alım gücü düşen halk, alım gücünü artırmak için bankalara gitti. 2021 Kasım verilerine göre banka ve finansal şirketlerde gerçekleşen bireysel kredi ve kredi kartı borç tutarı ilk kez 1 trilyon 17 milyar lira seviyesine ulaştı. Bireysel krediler Kasım 2020’ye göre yüzde 18 artış gösterdi.

Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu (BDDK) haftalık verilerine göre sadece bankacılık sektöründen kullanılan krediler 14 Ocak itibariyle 987 milyar 131 milyon liraya çıktı. 34.8 milyon kişi bireysel kredi kullanırken kişi başı ortalama kredi bakiyesi de 29.2 bin düzeyine çıktı.

Yüzde 18 artış

Bireysel krediler kasım 2020’ye göre yüzde 18 artış gösterdi. Bireysel kredilerin yüzde 46’sını ihtiyaç kredileri, yüzde 30’unu konut kredileri yüzde 19’unu kredi kartları ve yüzde 5’ini taşıt kredileri oluşturdu. TBB verilerine göre tarihte ilk kez bireysel kredi ve kart borcu 1 trilyon lira eşiğini geçti. BDDK’nın 14 Ocak itibariyle haftalık verisinde sadece bankacılık sektöründe kredi ve kredi kartı borçlarının 987.1 milyar lira seviyesinde olduğu görülüyor.

Takibe dönüşüm arttı

TBB verilerine göre bireysel kredi ve kart borcunda takibe dönüşüm yüzde 2,6 seviyesine çıktı. BDDK’nın sağladığı erteleme avantajının ilk adımı eylül itibariyle kaldırılmıştı. Kasımda ise takibe dönüşüm oranı yüzde 2,6’ya yükseldi. Ekimde yüzde 2,4, eylülde ise yüzde 2,3 seviyesindeydi.

TBB verilerine göre kasım itibariyle 34.8 milyon kişinin bireysel kredi ve kart borcu bulunuyor. Bireysel kredi kullanan kişi sayısı takipteki krediler hariç olmak üzere son bir yılda 800 bin kişi arttı. Kasım itibariyle ilk defa ihtiyaç kredisi kullananlarda da artış gözlendi. TBB verilerine göre kasımda 197 bin kişi ilk defa kredi kartı, 134 bin kişi tüketici kredisi kullanırken konut kredisi ilk kez kullanan kişi sayısı 30 bin oldu. 120 bin kişi ise ilk kez kredili mevduat hesabı kullandı.

Paylaşın

Doğalgaz Kısıtlaması Neden Kriz Yarattı?

Türkiye’nin enerji tüketiminde dışa bağımlılığı her yıl daha da artıyor. 2000’li yıllarda yüzde 67 olan enerjide dışa bağımlılık 2020 yılında yüzde 74’e çıkmış durumda. Bu nedenle yurtdışında yaşanan bir aksaklık ülkede krize neden oluyor. Türkiye’nin bir depolama sistemi olmaması da acil durumlarda çözümsüzlüğün bir diğer gerekçesi olarak gösteriliyor.

Bianet’te yer alan habere göre; İran’ın geçtiğimiz hafta “teknik arıza” gerekçesiyle Türkiye’ye gelen doğalgazı 10 günlük süreyle keseceğini açıklamasının ardından başlayan enerji krizi giderek büyüyor. TEİAŞ İran kesintisini gerekçe göstererek ilk olarak fabrikaların doğalgaz kullanımını yüzde 40 oranında kısıtladı.

Alınan son kararla da ülkedeki tüm Organize Sanayi Bölgelerinde (OSB) elektrik kısıntısı uygulaması yapılacak. Ülkede sanayi üretimi en az 3 gün süreyle tamamen dururken kısıtlamanın OSB dışındaki tesislerde de uygulanacağı iddialar arasında yer alıyor.

Kesintiye ilişkin detaylar

TEİAŞ açıklamayı OSB’lere yazı göndermeden, telefon aracılığıyla yaptı. Ancak OSB’ler durumu sanayicilere yazı ile duyurdu. Bursa Organize Sanayi Bölgesi (OSB) Müdürlüğü’nden konuya ilişkin OSB katılımcılarına giden yazıda da bu bilgi doğrulandı. Her türlü kayıp ve hasardan işletmenin sorumlu tutulduğu yazıda şu ifadeler yer aldı:

“Kısıntı/kesinti süreleri içerisinde firmanızın aydınlatma ve güvenlik hizmetlerinin karşılanabilmesi için firmanızın besleyen hatta enerji olacaktır. Ancak elektriğin üretim amaçlı kullanılması durumunda firmanızın bağlı olduğu hattın enerjisi kesilecek olup, aynı hattan enerji alan diğer firmaların mağduriyetine neden olunacak ve kesinti süresi boyunca tekrar elektrik verilmeyecektir. Bu nedenle oluşacak her türlü kayıp ve hasarda kurala uymayan işletmeler mesul olacaktır.”

Telefonla yapılan ilk bilgilendirmede kısıtlamanın Pazartesi, çarşamba, perşembe tam gün olacağı belirtildi. Sanayiciden gelen tepkiler üzerine Enerji ve Tabi Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez’in konuya müdahalesi sonucu kesinti günleri ardışık hale getirildi. Pazartesi, salı çarşamba tam gün olarak değiştirildi.

Alınan kararla tüm OSB’lerde aydınlatma ve ısınma amaçlı kullanılabilecek kadar enerji çekimine izin verildi. Belirlenen günlerde belirlenen rakamın üzerinde enerji çeken bölgelerin enerjisi TEİAŞ tarafından kesilecek ve cezai yaptırım uygulanacak.

Kesinti kimleri etkileyecek?

Elektrik kesintisi başta temel gıda üretimi olmak üzere otomotivden tekstile üretimde sürekliliğin sağlanması gereken demir-çeliğe kadar tüm ağır sanayi sektörlerini etkileyecek. Kesintilerin gıda fiyatlarını artıracağından endişe edilirken, yiyecek üreticileri ise 72 saat sürecek bir elektrik kesintisinin gıda güvenliği ve depolardaki ürünler için tehdit oluşturduğunu bildirdi.

Organik Ürün Üreticileri ve Sanayicileri Derneği (ORGÜDER) ve Türkiye Süt, Et, Gıda Sanayicileri ve Üreticileri Birliği (SETBİR) kesintilerden muafiyet talep etti. Bunun üzerine BOTAŞ dün ilaç, et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri işletmelerine uygulanan doğalgaz kesintisini sona erdirdi.

Gaz tüketimi en üst seviyedeydi

Gaz kesintisi söz konusuyken ülke genelinde gaz tüketimi ise kış koşulları nedeniyle 19 Ocak’ta rekor seviyeye yükseldi ve günlük 290 milyon metreküp düzeyine çıktı. Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi’nin (BOTAŞ) sanayi tesisleri ve elektrik santralleri için gaz kesintisi uygulamaya başlamasıyla günlük tüketim 225-226 milyon metreküpe çekildi ve 60-65 milyon metreküplük bir kısıntı olduğu açıklandı. BOTAŞ heyetinin Tahran’da birebir görüşmelerle İran yönetimini gaz kesintisi kararından vazgeçirmeye çalıştığı da konuşulanlar arasında.

Neden kriz yarattı?

Türkiye’nin doğalgaz ithalatında İran; Rusya ve Azerbaycan’ın ardından üçüncü sırada yer alıyor. 2021 yılının ilk 10 ayında Türkiye’de tüketilen doğalgazın yüzde 16’sı İran’dan karşılanmıştı.

Türkiye’nin birincil enerji tüketiminde dışa bağımlılığı ise her yıl daha da artıyor. 2000’li yıllarda yüzde 67 olan enerjide dışa bağımlılık 2020 yılında yüzde 74’ü çıkmış durumda. Bu nedenle yurtdışında yaşanan bir aksaklık ülkede krize neden oluyor. Türkiye’nin bir depolama sistemi olmaması da acil durumlarda çözümsüzlüğün bir diğer gerekçesi olarak gösteriliyor.

Ayrıca enerji ithalatı için harcanan para da sürekli artıyor. TMMOB’a bağlı Makine Mühendisleri Odası’nın (MMO) “Türkiye’de Enerji’nin Görünümü” raporuna göre Covid-19 salgınında gerek talep artışının yaşanmaması gerekse petrol fiyatlarındaki düşüş nedeniyle, enerji ham maddeleri ithalat faturası 2020’de yüzde 30 azalarak 28,8 milyar dolar düzeyinde gerçekleşmişti.

Ancak 2021’de petrol, doğalgaz ve kömür fiyatlarındaki hızlı artış eğilimi nedeniyle yılın ilk dokuz ayında 31,5 milyar doları aşan enerji ham maddeleri ithalatı faturasının yüksek olacağı ve 40 milyar doları geçeceği tahmin ediliyor.

Öte yandan 2020 yılında elektrik talebinin yüzde 43’ü ithal yüzde 57’si yerli kaynaklardan karşılandı.

Son yıllarda santrallarda büyük atıl kapasite oluştu. Kurulu güçte, 2010 ile 2020 arasında yıllık ortalama yüzde 7,2 artış oldu. En yüksek artış ise yüzde 12,2 ile 2013 yılında gerçekleşti. Bu dönemde toplam kurulu güç 1,94 kat artarken toplam üretim ise 1,45 kat arttı.

MMO’nun raporunda Türkiye’de elektrik enerjisinin kurulu gücü genellikle genç santralların oluşturduğuna vurgu yapılıyor. 2020 yıl sonu itibariyle toplam kurulu gücün yüzde 48,4’ünü 0-10 yaş arasındaki santrallar oluşturuyor. Bu denli genç bir yapıya sahip olan üretim tesislerinin, neden oldukça düşük kapasite oranlarına sahip oldukları açıklanması gereken bir konu olarak dikkat çekiliyor.

Geçmiş yıllarda enerji arzında meydana gelen aksaklık durumlarında kamunun elinde bulunan santrallar alternatif yakıt ile işletilerek üretimin devamlılığı sanılıyordu. Ancak Türkiye’de son yıllarda elektrik üretiminin neredeyse tamamı özel sektör tarafından yapılıyor. Üretiminde kamunun payı 1984 yılında yüzde 87,2’iken 2020’ye gelindiğinde yüzde 18,1’e düşmüş durumda.

Muhalefet ne dedi?

Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Fatih Dönmez, “İran ile ilgili girişimlerimiz devam ediyor” diyerek “sanayide iki grup halinde en fazla üç gün kesinti olacağını” savundu. Muhalefet cephesi ise, AKP hükümetinin doğalgaz kesintisine kararına sert tepki göstererek, asıl meselenin İran’ın tutumu değil kış ayları için planlama yapılmaması olduğuna dikkat çekti.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bu iktidar bu ülkeye bunu da yaşattı. Tabii daha önemli işleri var. Gece yarısı sanatçıların evine baskın yaptırmak, gazetecileri atasözü paylaştılar diye hapse attırmak, dil koparmak… Beceriksizler” diyerek tepkisini gösterdi.

Asıl sorunu “kış için doğalgaz depolaması yapılmaması” olarak vurgulayan Kılıçdaroğlu’nun verdiği bilgiye göre; 2021 Ekim ayında Türkiye’nin depolama kapasitesi yüzde 54, bugün yüzde 32 seviyesinde. 2018 Ocak ayında ise depolardaki gaz miktarı yüzde 73 iken, 2019’da yüzde 72 ve 2020’de yüzde 60 idi.

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Garo Paylan ise TBMM’de Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Fatih Dönmez’in yanıtlaması istemiyle verdiği soru önergesinde, “Ülkeyi enerji krizine soktunuz. İstifa etmeyi düşünüyor musunuz? Konutlarda elektrik ve doğalgaz kesintisi yapmayacağınıza nasıl güveneceğiz” dedi.

Deva Partisi Lideri Ali Babacan da “Merkez Bankası depoları boşaltılırken enerji depolarımız da boşaltılıyormuş; bunu görmüş olduk. İran’ın doğal gaz sağlamamasıyla gerçekten doğalgaz depoları varken bu depoların tam kapasiteyle kullanılmamış olması affedilebilir bir hata değil. Şu andaki sistemin yürümediği, bu zihniyetin bu ülkeyi yönetemediğinin bir örneği daha” diye konuştu.

Paylaşın

2022 Borç Raporu: Birçok Ülke Ekonomik Çöküşün Eşiğine Gelecek

Almanya’da yoksul ülkelerin dış borçlarının azaltılması için çalışmalar yapan iki kuruluş, 2022 Borç Raporu’nu yayınladı. Erlassjahr.de ile Misereor tarafından hazırlanan ve yoksul ülkelerin durumunu inceleyen rapora göre borç indirimi yapılmazsa birçok ülke ekonomik çöküşün eşiğine gelecek.

Raporda 2021 yılında genel olarak borç ödemelerinin  ertelendiği ancak birçok durumda tasarruf tedbirleri alındığı ve yeni borçlanmaların yaşandığına dikkat çekildi.

İki kuruluşun hazırladığı yıllık rapor düşük ve orta gelirli 148 ülkeyi incelemeye alıyor. Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Teşkilatı (OECD) ve Avrupa Birliği ülkelerinin kamu borçları ise araştırmaya dahil edilmiyor.

Raporda incelenen 148 ülkeden 135’i kritik bir biçimde borçlanmış durumda. Bu gruba dahil olan ülkelerin sayısının bir önceki yıla göre 3 kat arttığı kaydediliyor. Dünya genelinde ise özellikle kritik borçlanmış olan ülke sayısı 39. Erlassjahr.de Politik Koordinatörü Kristina Rehbein “Bu ülkeler arasında Dominika gibi yüksek gelirli küçük ada ülkelerinin yanı sıra kırılgan kalkınma ekonomilerine sahip Sri Lanka ve Tunus da bulunuyor” dedi.

Misereor ve Erlassjahr.de raporda uluslararası toplumun yoksul ülkelerin borç yükünü azaltmak için yaptığı girişimlerin yeterli olmadığını savundu. Özellikle kritik borçlanmış olan ülkelerin yarısından fazlasının G20 ülkelerinin borç yükünün azaltılması için aldığı tedbirlerden muaf tutulduğu belirtildi.

“Ülkeler imkânsız bir tercihle karşı karşıya”

Birçok ülkede kamu borçları kamu hizmetlerinin kısıtlanması yoluyla ödenebiliyor. Rapora göre 2021 yılında 83 düşük ve orta gelirli ülke kamu harcamalarını azalttı. Misereor Kalkınma Finansmanı Uzmanı Klaus Schilder “Ülkeler, nüfuslarının hayatta kalması ile alacaklıların borçların geri ödenmesi isteği arasında imkânsız bir tercihle karşı karşıya bırakıldı” dedi.

Erlassjahr.de Politik Koordinatörü Rehbein da “Hızlı borç indirimleri ve özel alacaklılarının kararlı bir biçimde dahil edilmesi sağlanmazsa düşük ve orta gelirli ülkelerin ekonomik çöküş tehlikesi ortaya çıkacak” dedi.

Türkiye’nin borçluluk durumu “kritik”

Raporda yer alan ülkelerin borçluluk durumları en alt seviyede “kritik değil” ve en üst düzeyde ise “çok kritik” olarak nitelendirilirken, Türkiye “kritik” olarak tanımlanan grupta yer aldı.

Raporda Alman hükümetine de somut tavsiyelerde bulunuldu. Federal Hükümet’ten G7 çerçevesinde borç yapılandırmasına hukuki güvence sağlanmasını savunması istedi. Ayrıca hükümetten koalisyon sözleşmesinde yer aldığı üzere devletler için bir haciz usulünü kısa vadede oluşturması talep edildi.

G20 ülkeleri korona pandemisinin başında yoksul ülkeler için bir borç moratoryumu ilan etmiş ve moratoryumun süresi  2021 yılı sonuna kadar uzatılmıştı. G20 Borç Servisi Durdurma İnisiyatifi’ne paralel olarak Kasım 2020’de ülkelerin borçlarını yeniden yapılandırmak veya indirmek için bir “ortak çerçeve” oluşturmuştu. Ancak bu adımların atılması bankalar gibi özel alacaklılar tarafından ciddi bir biçimde frenlendi.

Erlassjahr.de ile Misereor her yıl bir borç raporu yayınlıyor. Rapor güney yarımküre ülkelerindeki borçlanma durumunu ve alacaklı olarak Almanya’nın konumunu mercek altına alıyor. Bir ittifak niteliği taşıyan Erlassjahr.de bünyesinde kilise, siyaset ve sivil toplum kuruluşu niteliğindeki 600’den fazla kurum yer alıyor.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Kovid 19 Salgınında En Yüksek Haftalık Vaka Sayısı Kaydedildi

Geçen hafta 21 milyon vaka ile pandeminin başından bu yana en yüksek haftalık vaka sayısının kaydedildiğini belirten DSÖ, ayrıca geçen hafta dünya genelinde koronavirüsten ölenlerin sayısı ise yaklaşık 50 bin olduğunu açıkladı.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), yaklaşık 21 milyon ile SARS-CoV-2 pandemisinin başından bu yana en yüksek haftalık vaka sayısının kaydedildiğini açıkladı. DSÖ, Omicron varyantının risk düzeyinin yüksek olmayı sürdürdüğünü belirtti.

DSÖ’nün haftalık raporuna göre geçen hafta dünya genelinde vaka sayısında bir önceki haftaya göre yüzde 5’lik artış kaydedildi. Daha önceki hafta ise artış yüzde 20 olarak ölçülmüştü. DSÖ raporunda vaka sayısındaki artışın yavaşladığı ancak Omicron’un dünya genelinde diğer endişe verici varyantlara göre baskınlığını artırmayı sürdürdüğü ifade edildi. DSÖ raporuna göre geçen hafta dünya genelinde koronavirüsten ölenlerin sayısı ise yaklaşık 50 bin.

DSÖ “Şu anki SARS-CoV-2 küresel epidemiyolojisi, Omicron varyantının küresel çapta baskınlığıyla, Delta varyantının yaygınlığının sürekli düşüşüyle, Alfa, Beta ve Gamma varyantlarının çok düşük seviyede yayılmasıyla ile nitelik gösteriyor” denildi. Raporda “Kasım ve Aralık 2021’de Omicron vakalarında hızlı artış deneyimleyen ülkeler vaka sayısında düşüş görmeye başladı ya da başlıyor” ifadeleri yer aldı. Omicron varyantının taşıdığı riskin genel olarak oldukça yüksek olmayı sürdürdüğü belirtildi.

DSÖ’nün rakamlarına göre son 30 günde alınan vaka örneklerinden yüzde 89,1’ini Omicron oluşturuyor. Daha önce baskın olan Delta varyantının payı ise yüzde 10,7 düzeyinde.

Paylaşın