Erdoğan Seçim Kabinesi Mi Kuruyor?

Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin ilk kabinesinde yer alan Abdülhamit Gül’ün Adalet Bakanlığı’ndan istifasının ardından yerine atanan Bekir Bozdağ, TBMM’de yemin ederek görevine başladı.

Adalet Bakanlığı’ndaki değişikliğin ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Gerekirse kabinede yeni değişiklikler yapabiliriz” diyerek revizyon mesajı vermesi siyasi kulisleri hareketlendirdi.

AKP kulislerinde 3-4 bakanın değişeceği beklentisi dile getirilirken, “görevden alınacak bakanlar” listesinde Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli ilk sırada sayılıyor.

Ayşe Sayın’ın BBC Türkçe’de yer alan haberine göre Erdoğan’ın son dönemde yaptığı kabine değişikliklerinde, parlamentodan isimleri kabineye taşıması nedeniyle Pakdemirli’nin yerine daha önce Tarım Bakanlığı yapan Diyarbakır Milletvekili Mehdi Eker’in getirilebileceği yorumu yapılıyor.

AKP kulislerinde Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu, Kültür ve Turizm Bakanı Mehmet Nuri Ersoy ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun adı da değişecek bakanlar arasında sayılıyor.

Seçim kabinesi mi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kabinenin yaklaşık yarısını değiştirdiğine dikkat çekilirken bundan sonraki süreçte yapılacak değişikliklerle beraber “seçim kabinesi”ni de oluşturmuş olacağı vurgulanıyor.

2018 seçimlerinden sonra oluşturduğu kabinesinde teknokrat isimlere ağırlık veren Erdoğan’ın, parti içinden de gelen “teknokrat bakanların Meclis ve halktan kopuk olduğu” eleştirilerini dikkate alarak, kabinede siyasi deneyimi olan isimlerin ağırlığını artıracağına işaret ediliyor.

Erdoğan’ın yerel seçimler öncesinde “metal yorgunluğu” gerekçesiyle seçilmiş belediye başkanlarına görevden el çektirdiğine dikkat çekilerek kabine de “yorgun, etkisiz veya “uyumsuz” görülen isimlerin değiştirileceği ifade ediliyor.

Şahin politikanın işareti mi?

Muhalefet partilerinde ise AKP Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’a yakınlığı ile bilinen, milli görüş kökenli bir isim olan Abdülhamit Gül’ün görevden alınması, iktidarın seçimlere giderken daha “şahin” politikalar izleyeceğinin işareti olarak görülüyor.

CHP kaynakları, Abdülhamit Gül’ün, bakan olarak yaptığı son konuşmasında, “Hukuk devletinde haysiyet cellatlığı, itibar suikastı olmaz. FETÖ’vari anlayış ve uygulamaların gerçekleştirilmemesi yönünde tedbir alınması en esaslı görevlerden biridir” sözlerini, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun “MOBESE ile izlenmesi”ne tepki olarak yorumluyor.

Bu açıklamaların hedefinde, Gül ile daha önce de yine yargı bağımsızlığı konusunda görüş ayrılığı yaşadıkları bilinen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun olduğuna dikkat çekiliyor. Muhalefet kulislerinde iktidarın seçime giderken “güvenlikçi” ve sert politikalara yöneleceği, Erdoğan’ın da bu süreçte kendisine itiraz etmeyecek ve “mutlak uyumlu” olacak isimlerle yol yürüyeceği görüşü savunuluyor.

Kabinenin yarıya yakını değişti

Cumhurbaşkanı Erdoğan, yeni hükümet sistemine göre parlamento dışından ve çoğu teknokrat ismi kabineye almıştı. Cumhurbaşkanlığı kabinesinde ilk değişiklik 30 Mart 2020’de Cahit Turhan’ın görevden alınması ile yapıldı, bunu 27 Kasım 2020’de Erdoğan’ın damadı olan Berat Albayrak’ın sosyal medya hesabından “görevden af istemesiyle” gelen istifası izledi.

Yeni sistemde, topluca kabine revizyonlarına gitmek ve bunu ekranlardan açıklamak yerine “görevden af talepleri” veya görevden almaların Resmi Gazete’de yayınlanması yoluyla toplam sekiz bakan değişti, Aile ve Sosyal Hizmetler ile Çalışma Bakanlığı’nın bölünmesiyle de dokuz yeni isim kabineye girmiş oldu.

Paylaşın

TİP Başkanı Erkan Baş: Bozdağ, Erdoğan İçin Kullanışlı Elemandır

TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmede bulunan Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, “Adalet Bakanlığı görevine, Abdulhamit Gül’ün af talebi üzerine Bekir Bozdağ atandı. Bu kadar adaletsizliğin zirve yaptığı bir tabloda Bekir Bozdağ, o koltuğa çok yakışır” dedi.

Haber Merkezi / Erkan Baş, konuya ilişkin yaptığı değerlendirmenin devamında, “Yargının bütünüyle iktidar sopasına dönüştürüldüğü dönemde bu sopayı kullanmak üzere atanmış en uygun kişilerden bir tanesi. Bekir Bozdağ, adı geçtiğinde aklımıza en çok Fethullah Gülen övgüsüyle geliyor. Yargıda denetim son derece kritikken bu atamanın anlamı şudur: ‘Çeteyi yeniden topluyoruz.’ Bekir Bozdağ, Tayyip Erdoğan için kullanışlı elemandır.” ifadelerini kullandı.

Kamu kurumlarındaki görevden almalarını da gündemine alan ve “2018 Temmuz’undan bu yana 7 kere bakan değişmiş. TÜİK başkanı 5 kere, Merkez Bankası başkanı 3 kere değişmiş. Herhangi birisi için halka tek satır açıklama yapılmadı. Birileri görevden alınıp birileri o koltuğa oturtuluyor. Kimse tek satır açıklama yapmıyor” diyen Erkan Baş, açıklamalarının devamında şu ifadeleri kullandı;

“İktidarın çocuk hassasiyeti son derece mühim. Zira hassasiyeti, geçen hafta eline mikrofon tutuşturulan çocuğun nefret cümlelerinde gördük. Saray etrafında gülümsemeyle izlenen o görüntüleri biz yüzümüz kızararak izledik. ‘Dindar ve kindar nesil’ dedikleri örneklerin bir tanesiyle karşı karşıyayız. Bir bebekten katil yaratan zihniyet nedir, o görüntüleri izlediğimizde görüyoruz. Kim karar veriyor toplumun değer yargılarına?

9 üyesinin 6’sı Cumhur İttifakı tarafından atanmış RTÜK, 2022 yılında kamu bütçesinden 271 milyon lira kaynak alacak. 2021’de toplam 50 toplantı yapmış, 71 kere ceza çıkarmış. Bu 71 cezanın para karşılığı 21 milyon 500 lira. Tamamı muhalif kanallar.

Ukrayna meselesi üzerinden yeniden sıcak çatışma üzerindeyiz. Sorunun nedeni, ABD liderliğindeki NATO’nun savaşa ve gerilime dayalı siyasi yönelimidir. NATO, soğuk savaş döneminin bir kurumu. Biz Ortadoğu için neyi savunuyorsak, Balkanlar için neyi savunuyorsak kuzeydeki komşumuz için de aynı şeyi istiyoruz. NATO’nun dağıtılması, barış içinde bir yaşam için ön koşuldur. Türkiye İşçi Partisi ne ülkemizin başka ülkelerde askeri üsler kurmasına ne de yabancı ülkelerin ülkemizde üsler bulundurmasına razıdır. Bu vesileyle iktidarını koruyabilmek için yeni bir fırsat doğduğu heyecanıyla tutum almaya çalışan AKP iktidarını uyarıyoruz. İzin vermeyeceğiz.

AKP saray iktidarı, Türkiye’de emekçilere karşı saldırıların merkez üssü konumundadır. Gebze’de kurulu Farplas fabrikası işçileri zam talep ediyorlar. Sendika üyelikleri başlar başlamaz patron 150 işçiyi işten atıyor. İşçiler kendilerini fabrikaya kapatıyorlar. Devletin kolluk kuvvetleri patrona uşaklık ediyor. 200 işçi dövülerek gözaltına alınıyor. Aynı saatlerde Kocaeli Valisi dalga geçiyor. Bu polisler, valiler, devlet; hep mi patronun yanında olacaksınız? Suç işleyen patron.”

Erkan Ban, daha sonra kürsüyü, Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun geri çekilmesi için Meclis önünde açıklama yapmasına izin verilmeyen Eğitim Sen’in genel sekreteri Sinan Muşlu’ya bıraktı. Muşlu, şöyle konuştu:

“Öğretmenlik Meslek Kanunu biz öğretmenlerle ilgili bir kanun ama bizim görüşlerimiz alınmış değil. Biz, bu teklifin bir an önce geri çekilmesini, tüm öğretmenlerin ve sendikaların görüşü alınarak, uzun vadede tartışarak, eğitim emekçilerinin özlük ve ekonomik haklarını kapsayan nitelikli bir meslek kanunu olması gerektiğini söylüyoruz. ILO ve UNESCO’nun ortak bildirgesi olan Öğretmenlerin Statüsü Tavsiye Kararları bir meslek kanunu için temel alınması gereken en uluslararası belgedir. Bu belge temel alınmalıdır.”

Paylaşın

HDP’li Sancar’dan ‘Birlikte Yürüme’ Çağrısı

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan HDP Eş Gel Başkanı Sancar, “birlikte yürüme” çağrısında bulunarak, “Dokunulmazlıklar kaldırıldıktan sonra açılan bütün davalar, derhal durdurulmalıdır. Bu davalardan tutuklu olan arkadaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır. Biz bu kararların yerine getirilmesi için hukuk mücadelemizi sürdüreceğiz ama iktidarın bunu yapmak için zorlanması büyük toplumsal gücün ortaya çıkmasıyla daha kolay olur. Adaleti burada da gerçekleştirmek için başka çaremiz yoktur. Birlikte yürüyelim, adaletin zerresini bırakmayan iktidarı durduralım ve değiştirelim. Ortak mücadeleden başka yol yok” dedi.

Haber Merkezi/ Sancar, partisinden bazı milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılması istemiyle ilgili olarak “İktidarın bu zihniyeti ile birlikte yürümeyi marifet sanan ve sayan ‘muhalefet’ güçleri de var. Dilerim ve umarım, muhalefet 2016’dan gerekli dersleri çıkarmış olsun, 2016’daki operasyonun yol açtığı tahribatların farkında olsun” dedi.

Sancar, HDP’nin kapatılması gerektiğini savunan ve “yargının en doğru kararı vereceğini” söyleyen İyi Parti Genel Sekreteri Uğur Poyraz’ın sözlerine göndermede bulunarak, “HDP’ye gelince, hukukun işlediğini, meseleyi adalete bırakmak gerektiğini söyleyenlere uyarıda bulunuyorum. ‘Yargı her alanda iktidarın sopasıdır’ diyen bir parti, kendini muhalefette sayan bir parti, iş HDP’ye gelince adil yargıdan ve yargı sonucunu beklemekten söz ediyor. Bu nasıl yaman çelişki?” diye sordu.

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) aralarında 5 yılı aşkın süredir tutuklu bulunan eski HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ’ın da bulunduğu 40 HDP’li milletvekilinin dokunulmazlıklarının Anayasa’ya aykırı olarak kaldırıldığına hükmettiğini hatırlattı ve “Hadi, bize inanmıyorsunuz diyelim, ideolojik hesaplarınız var, iktidarla başka ilişki hesaplarınız var mı yok mu kamuoyunun takdirine bırakıyorum. İktidarla aynı zihniyeti paylaşanların bu ülkeye demokrasi ve barış vaadi konusunda söyleyecek sözleri olmadığını belirteyim” diye konuştu.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, haftalık Meclis grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Sancar, özetle şunları söyledi:

“İktidar eleştirisi: Bir kara kış yaşıyoruz. Sadece iklim anlamında değil aynı zamanda iktidarın kara kışıdır. Çetin kış koşulları devam ediyor. Özellikle merkezi yönetimin, zamanında tedbir almaması nedeniyle hazırlıksız yakalanan insanlarımız ülkenin dört bir köşesinde dondurucu soğuklar karşısında yaşam mücadelesi sürdürmektedir.

Bu iktidar bu ülkeyi donduruyor, insanlarımızı soğuğa mahkûm ediyor. Sürekli bunu söylüyoruz.

Yani sadece siyasi anlamda ülkeyi dondurmak ve üşütmekle kalmıyorlar; bu soğuk kış koşullarında insanların ısınabilecekleri imkanları ellerinden aldıkları için zemheriyi evlerin içine, yoksulların ve emekçilerin dizinin dibine kadar soktular. Çocuklar üşürken, soğukla baş etmek için türlü yollar arayan insanlarımız iktidarın politikalarının nelere yol açtığını görmüştür.

İki haftadır tüm dünyada olduğu gibi burada da gerçekten ağır zor kış koşulları yaşanıyor. Meteoroloji’nin günler öncesinden uyarı yapmasına rağmen hiçbir tedbir alınmadı. Hatta tam tersine pişkince sorumluluktan kaçmak için bir çaba içine girdiler, yerel yönetimleri hedef aldılar. Gündemi oraya kaydırmaya çalıştılar.

Her zamanki gibi kendilerini sütten çıkmış ak kaşık gibi sunmaya çalıştılar. Yerel yönetimlerin de tedbirler konusunda mutlaka eksikleri vardır, onların da altını çizmemiz gerekiyor. Kimde olursa olsun yerel yönetimlerin halka karşı sorumluluklarını daha özenli ve dikkatli yerine getirmesi gerekiyor ama asıl sorumluluğun merkezi yönetimde olduğunu da hiçbir şekilde göz ardı edemeyiz.

Bu karar üzerine yapılması gereken nedir? Dokunulmazlıklar kaldırıldıktan sonra başlayan ve yürütülen bütün davalar derhal durdurulmalıdır. Bu davalar nedeniyle tutuklu olan bütün arkadaşlarımız, siyasi rehine olarak tutulan bütün yoldaşlarımız derhal serbest bırakılmalıdır.

Biz bu kararların gereğini yerine getirilmesi için hukuk mücadelesi de elbette sürdüreceğiz ama iktidarın bunu yapmak için zorlanması büyük bir toplumsal gücün ortaya çıkmasıyla daha kolay olacaktır. Adaleti burada da gerçekleştirmek için hep birlikte yürümekten başka çaremiz yoktur. Birlikte yürüyelim, her alanda bu toplumu çürüten ve adaletin zerresini bırakmayan iktidarı bu yolda durduralım ve değiştirelim.

Bunu birlikte yapmaktan başka bir yol yok, ortak mücadeleden başka bir yol yok. Hep birlikte geleceğin aydınlık bir düzen olarak, demokratik bir sistem, eşit ortak yaşam, eşit yurttaşlık temelinde kurulması için ortak mücadeleyi daha da büyütelim. Bu yol bizi bekliyor. Halklarımız ve gelecek kuşaklar bizlere bakıyor. Ya onlara karşı yüzümüz kızaracak, utanacağız hepimiz ya da alnı ak başı dik bir şekilde “biz o zamanda birlikte yürüdük, birlikte değiştirebildik” diyebileceğiz.

‘Kürtçe söyleyen sokak müzisyenlerinin sesi sesimiz’

Bu tekçi iktidar bir yandan Kürtçe seçmeli ders için çağrılar yapan milletvekillerine sahip, öte yandan Taksim İstiklal Caddesinde Kürtçe müzik yapan grupları engelliyor. Nasıl bir utançtır bu, nasıl bir riyakarlıktır bu! Sonra İstanbul Emniyet Müdürlüğü açıklama yapıyor, açıklamayı da dayanışma büyüdüğü için, ortak mücadele büyüdüğü için yapmak zorunda kalıyor.

Açıklama baştan sonar çarpıtma ve yalan üzerine kurulu tabii çünkü görüntüler ortada, tanıklıklar ortada. Kürtçeye yönelik baskılar bu iktidarın tekçi, ayrımcı, baskıcı anlayışının bir ürünüdür. Sokak müzisyenleri ve her alanda anadilini konuşmak isteyen herkes, bu zihniyete karşı sesini yükseltirse durdurabiliriz, mutlaka değiştireceğiz de.

O sokak müzisyenlerinin sesi sesimiz, sözü sözümüz, sazı sazımızdır. Her alanda Kürtçe ve diğer anadillere yönelik baskılara karşı ortak mücadele bizim sorumluluğumuzdur.

HDP bu konuda her türlü mücadeleyi yürütüyor, yürütmeye de devam edecektir. Kürtçe seçmeli ders meselesi de gündemde. Evet eksikleri var, bizim taleplerimiz var.

Biz istiyoruz ki anadilinde eğitim hakkı yasal güvenceye alınsın ama seçmeli ders bir imkandır ve iktidarın keyfiyle getirilmiş bir düzenleme değildir. Mücadelelerin bir kazanımıdır. O nedenle mutlaka buradan Kürt halkına ve ailelere sesleniyorum. 7 Şubat’a kadar uzatıldı seçmeli ders süresi, çocuklarınıza Kürtçeyi seçmeli ders olarak okuyacak tercihi mutlaka yapın.

‘Eğer kardeşlikte samimi isek kardeşimizin dilini çocuklarımıza öğretelim’

Çağrım sadece ana dilleriyle eğitim göremeyen halklara değildir. Anadilleri resmi dil ile örtüşen yani Türkçe olan halkımıza da sesleniyorum. Çocuklarınıza bu dillerden birini ama en çok da Kürtçeyi seçmeli ders olarak seçtirin. Eğer kardeşlikte samimi isek kardeşimizin dilini çocuklarımıza öğretelim.

Kürtçe sadece Kürtlerin öğreneceği bir dil olmaktan çıksın. Bu ülkedeki bütün insanların dili olsun, ortak dilleri artıralım. Kürtçeyi sadece Kürtler değil anadili Kürtçe olmayanlar da seçsin. Bu konuda yıllar önce üniversite öğrencilerinin yürüttüğü bir mücadele ve bir kampanya vardı. Büyük baskılarla karşılaşmışlardı.

O zaman da söylemiş ve yazmıştım. Esas mesele Kürtçenin tanınmasıdır. Ama çözümün esas yolu Kürtlerin değil anadili Kürtçe olmayanların da bu talebi yükseltmesi ve Kürtçe öğrenmesidir. İlla şairlere başvurmak gerekirse derdimizi anlatmak için, o gün de başvurduğum dizeleri sizinle paylaşım.

Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun “Üç dil” diye bir şiiri var. Uzun güzel bir şiir ama sadece seçtiğim bölümleri paylaşacağım sizlerle. Biz burada 3 dil derken bu ülkede konuşulan dilleri kast ediyoruz. Tamam, yabancı dilleri, Almancayı, İngilizceyi ve İtalyancayı öğrenin iyidir. Ama bu şiiri ülkede konuşulan diller için aktarıyorum.

“En azından üç dil bileceksin

En azından üç dilde

Canımın içi demesini

Kırmızı gülün alı var demesini

Nereden ince ise oradan kopsun demesini

Atın ölümü arpadan olsun demesini

Keçiyi yardan uçuran bir tutam ottur demesini

İnsanın insanı sömürmesi

Rezilliğin dik alası demesini

Ne demesi be

Gümbür gümbür gümbürdemesini becereceksin”

Gelin hep birlikte bu dilleri öğrenelim. Birkaç dize de Murathan Mungan’dan aktaralım.

Evet sorgulamak kendimizi, öğrenmek ikizin anadilini ikinci belleğimiz. Öğrenmek kendimizle hesaplaşmanın buzul ilişkileri”.

‘Arapça, Kürtçe ve Türkçe bildiğim için kendimi şanslı sayıyorum’

İşte o nedenle Kürt halkına ve ailelere 7 Şubat’a kadar çocuklarına Kürtçeyi ne kadar eksik olursa olsun seçmeli ders olarak seçmelerini öneriyorum. Ama bu sadece bununla sınırlı kalmasın. Anadili Kürtçe olmayanlar da bunu yapsınlar. Görün gerçek kardeşliğin yolu nasıl açılıyor.

Birbirimizin dilini anlayarak yürürsek bu ayrımcılığı ortadan kaldırmanın en insani ve etkili yolunu bulmuş olacağız. Ben kendimi şanslı hissediyorum, anadilim Arapça ama sokak dilim Kürtçe. Bu iki dilde büyüdüm. Türkçeyi de okulda öğrendim.

Çok şükür bu 3 dili barındırıyor olmaktan, hepsinin birbiriyle nasıl kuvvetli bir ilişki kurduğunu anlamaktan dolayı kendimi şanslı hissediyorum. Bu şansı kullanmak hepimizin elindedir. Bu ülkeye barışı, eşit ortak yaşamla getireceğiz. Nefret diliyle değil, dillerin kardeşliğiyle getireceğiz. Dil kopararak değil, dilleri zenginleştirerek getireceğiz. Yolumuz açık olsun, hepinizi sevgiyle selamlıyorum.”

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Günlük Vaka Sayısı 100 Bini Aştı

Kovid 19’da son 24 saatte 102 bin 601 yeni vaka tespit edilirken, 198 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Salgının geçtiği evrelerse, hatırlatma dozu aşılarının asla ihmal edilemez olduğunu gösterdi. Yeni dozları mutlaka yaptırın.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 452 bin 173 test yapılırken, 102 bin 601 yeni vaka tespit edildi. 198 kişi hayatını kaybederken, 87 bin 562 kişi sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan uyarı

Güncel verilerle ilgili değerlendirmesini sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı; Covid-19’un hayatın her alanındaki yıkıcı etkilerini aşının nasıl azalttığını birlikte yaşayıp gördük. Salgının geçtiği evrelerse, hatırlatma dozu aşılarının asla ihmal edilemez olduğunu gösterdi. Yeni dozları mutlaka yaptırın. Koruma gücü yüksek Turkovac’ı güvenle tercih edin.

18 yaş ve üzeri nüfusun aşılanması verilerinde 1’inci doz Türkiye ortalaması yüzde 92,54, 2’nci doz ortalaması yüzde 84,46 olarak ölçüldü. Ayrıca, 1’inci dozda 57 milyon 437 bin 44, 2’nci dozda 52 milyon 422 bin 425 ve 3’üncü dozda 25 milyon 129 bin 678 olmak üzere toplam 142 milyon 171 bin 571 aşı uygulandı.

En az 2 doz aşı olan kişi sayısının en yüksek olduğu iller; Osmaniye, Ordu, Amasya, Muğla, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Balıkesir, Zonguldak ve Manisa olurken, 2 doz aşı yapılan kişi sayısının en düşük olduğu iller ise Şanlıurfa, Batman, Siirt, Diyarbakır, Bingöl, Muş, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Elazığ oldu.

Paylaşın

NATO, Doğu Avrupa’ya Askeri Yığınak Yapıyor!

Rusya’nın Ukrayna sınırına 100 binden fazla asker yığmasının ardından olası bir operasyona karşı NATO ülkeleri de önlemler alıyor. Müttefik ülkeler, Doğu Avrupa’ya asker, savaş uçakları ve savaş gemileri gönderiyor.

Son olarak Danimarka Hava Kuvvetleri’ne ait 4 savaş uçağı, NATO’nun Baltık bölgesindeki savunma gücünü arttırmak üzere geçtiğimiz hafta Litvanya’ya gitti. NATO, 2014 yılında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesinden bu yana Estonya, Litvanya, Letonya ve Polonya’ya 4 ila 5 bin civarında asker gönderdi.

ABD askerleri

ABD de 8 bin 500 askeri bölgeye göndermek üzere hazır hale getirdi. ABD Başkanı Joe Biden, “ABD askerlerini Doğu Avrupa ve NATO ülkelerine yakın zamanda göndereceğim” dedi.

ABD’nin hali hazırda Avrupa’da konuşlandırdığı on binlerce askeri bulunuyor. Bu birlikler çoğunlukla Almanya ve İngiltere’deki üslerde bulunuyor. Buradaki askerlerin de gerekli olması halinde Doğu Avrupa ülkelerine gönderilebileceği belirtiliyor.

NATO müttefikleri

Fransa, Romanya’ya yüzlerce asker gönderme planını açıkladı. Fransa Savunma Bakanı Florence Parly, yaptığı açıklamada, Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un belirttiği üzere Fransa’nın Doğu Avrupalı müttefiklere destek vermeye devam edeceğini söyledi.

İspanya, Hollanda ve Almanya da Doğu Avrupa’ya asker, savaş uçakları ve savaş gemileri göndermeyi değerlendirdiklerini açıkladı.

Tanksavar mermileri

İngiltere, Ukrayna’ya şu ana kadar 2 bin civarında tanksavar mermisi gönderdi. İngiltere’nin bu hafta da NATO görevi çerçevesinde bölgeye askeri yığınağını arttırması bekleniyor. İngiltere’nin bölgeye gönderme taahhüdünde bulunduğu bin 150 askerinin sayısını da iki katına çıkarması bekleniyor. Bu hafta ayrıca İngiltere Başbakanı Boris Johnson’ın da Ukrayna’ya gitmesi planlanıyor. Johnson ayrıca Rusya lideri Vladimir Putin’le de bir telefon görüşmesi gerçekleştirecek.

İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace, son olarak yaptığı açıklamada, İngiltere’nin bölgeye asker göndermesinin Moskova’ya bir mesaj niteliği taşığını söyledi

Caydırıcılık

Tüm bu hazırlıklara karşın NATO, Ukrayna’ya doğrudan asker göndermeyi planlamıyor. Uzmanlar, söz konusu yığınakların, Rusya’yı olası bir Ukrayna operasyonundan vazgeçirmek üzere yapılan bir hazırlık olduğu değerlendirmesini yapıyor.

Belarus tehdidi

Rusya, bu hafta Belarus’la birlikte yapacağı askeri tatbikat gerekçesiyle bu ülkeye de binlerce asker gönderdi. Yetkililer, buradaki askerler ve mühimmatın olası bir Ukrayna operasyonunda devreye girmek üzere hazırlandığını belirtiyor.

Rusya’ysa bu hazırlıklarına karşın Ukrayna’ya yönelik askeri bir operasyona girişeceği iddialarını ısrarla reddediyor. Rusya, ABD ve Batılı ülkelerden yazılı olarak ilettiği güvenlik kaygılarına karşılık verilmesi ve gerekli adımların atılmasını istiyor.

Rusya, Ukrayna ve Gürcistan’ın NATO’ya üye olmasına ve NATO güçlerinin sınırlarına kadar yaklaşmasına şiddetle karşı çıkıyor.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

Dünyada Henüz Keşfedilmemiş 9 Bin 200 Ağaç Türü Var

Ağaç türleri ve çeşitliliği üzerine yapılan yeni bir araştırmaya göre dünyada sandığımızdan yaklaşık yüzde 14 oranında fazla ağaç türü olduğu tespit edildi. Araştırmacılar, bu konuda ilk defa bilimsel olarak güvenilir bir değerlendirme yapıldığını ifade ediyor.

BBC Türkçe’de yer alan habere göre; Dünyada bugüne kadar 73 bin 300 ağaç türü tespit edildi, ancak araştırmacılar henüz keşfedilmeyen 9 bin 200 tür olduğunu tahmin ediyor. Ancak ne yazık ki nadir türlerin büyük çoğunluğu tropikal ormanlarda yetişiyor, ve bu ormanlar iklim krizi ve ormansızlaşma yüzünden hızla yok oluyor.

Henüz keşfedilmemiş ağaç türleri

Yaklaşık 140 araştırmacının katkıda bulunduğu araştırma, dünyada 100 binden fazla ormanlık alanda bulunan milyonlarca ağacın kaydedildiği bir veri tabanından faydalanarak yapıldı. Araştırmacılar, insanların özellikle gıda, yakıt, kereste ve ilaç için ihtiyaç duyduğu, ve aynı zamanda iklim krizi ile mücadelemizde bize destek olan bu müthiş canlıları korumak için daha çok çabalamamız gerektiğiniz söylüyor.

Minnesota Üniversitesi Orman Kaynakları Bölümü’nde çalışan ve bu araştırmayı yürüten Dr. Peter Reich’a göre bu çalışmanın bulguları bize küresel orman biyoçeşitliliğinin ne kadar hassas bir konumda olduğunu gösteriyor. BBC’ye konuşan Reich, “Edindiğimiz veriler bize biyoçeşitliliğin en çok hangi noktalarda tehlikede olduğunu göstermekte çok faydalı olacak” dedi ve devam etti:

“Güney Amerika, Afrika, Asya ve Okyanusya bölgelerinde hem tanıdığımız ağaçların, hem de hiç bilinmeyen nadir türlerin yoğun şekilde görüldüğünü tespit ettik. Bu bölgelerin farkında olmamız ileride yapılacak koruma çalışmalarına da destek olacaktır.”

Ulusal Bilimler Akademisi Bildirileri (PNAS) dergisinde yayımlanan çalışmaya göre henüz keşfedilmemiş ağaç türlerinin yaklaşık yüzde 43’ü Güney Amerika’da bulunuyor. Sıralama şu şekilde devam ediyor:

  • Avrasya bölgesi (%22)
  • Afrika (%16)
  • Kuzey Amerika (%15)
  • Okyanusya bölgesi (%11)

Biyoçeşitliliği yüksek ormanlar

Dünyada en sağlıklı ve verimli ormanlar tür çeşitliliği yüksek olanlar, bunların büyük çoğunluğu da tropikal ülkelerde bulunuyor. Ancak bu ormanlar günümüzde Batılı ülkeler tarafından tüketilen gıda ürünlerinin üretimi, iklim değişikliği ve orman yangınları sebebiyle tehdit altında.

Oxford Üniversitesi’nden Dr. Yadvinder Malhi, tropikal ormanların atmosferi karbondioksitten temizlemek için önemli olduğunu ve bu ormanlık alanların aynı zamanda birer “biyolojik çeşitlilik hazinesi” olduğunu söyledi. Malhi, “Bu çalışma bize tropikal ormanların ağaç türü bakımından sandığımızdan da çok çeşitlilik barındırdığını gösterdi” dedi.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: Yolsuzluk Deyince Akla Erdoğan Geliyor

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan Kılıçdaroğlu, açıkladığı yolsuzluk dosyası sonrası kendine dava açan Cumhurbaşkanı’na sert sözlerle yanıt vererek, “Erdoğan, dur bakalım; sana daha çok sürprizlerimiz olacak… Senin imzan olacak belgeleri de açıklayacağız; hiç meraklanma. Bütün ayrıntıları arkadaşlarımız açıklayacak. Yolsuzluk deyince akla Erdoğan geliyor başka kimse değil.” dedi.

Haber Merkezi / CHP olarak toplumun en yoksul kesimlerine son 5-6 yılda ilgi gösterdiklerini aktaran Kılıçdaroğlu, “Onlarla birlikte aynı sofraya oturduk. Onlarla beraber hem kendi hem Türkiye’nin sorunlarını görüşme imkanımız oldu. Her soruna çözüm üretme gayretindeyiz. Bu bağlamda taşeron işçiler bizim attığımız en önemli adımlardan birisiydi. Onları örgütledik, dernek kurmalarını sağladık. Kadro taleplerini dillendirdik ve iktidar kadro vermek zorunda kaldı” dedi.

Kılıçdaroğlu, hastane bilgi yönetim sistemlerinde çalışanların Millet İttifakı döneminde kadro göreceklerini belirterek, “Bunların sayıları 2200 kadar. Hastanelerin beynini oluşturuyorlar. Onların da kadrolu çalışması lazım. Bu arkadaşlarıma sesleniyorum, az kaldı. Az kaldı, göreceksiniz, Millet İttifakı’nın iktidarında sizin kadrolarınız en kısa sürede verilecek, çalıştığınız hastanede çalışmaya devam edeceksiniz. Buradan söylüyoruz, yapıyorsanız yapın yoksa biz gelip yapacağız” diye konuştu.

Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamasından öne çıkan satır başları şöyle;

“Zor günler yaşıyoruz, hep beraber. Ama bunları hep beraber aşacağız. Aşmanın yolu, birlik olmaktır, beraber olmaktır, adalette buluşmaktır, sevgide buluşmaktır, kucaklaşmada buluşmaktır, kimseyi ötekileştirmemektir ve herkesin huzur içinde yaşadığı bir Türkiye’yi inşa etmektir. Bunu yapacağız inşallah

CHP olarak son 5-6 yılda, toplumun en yoksul kesimlerine ilgi gösterdik. Onlarla birlikte aynı sofraya oturduk. Onlarla beraber hem kendi hem Türkiye’nin sorunlarını görüşme imkanımız oldu. Her soruna çözüm üretme gayretindeyiz. Bu bağlamda taşeron işçiler bizim attığımız en önemli adımlardan birisiydi. Onları örgütledik, dernek kurmalarını sağladık. Kadro taleplerini dillendirdik ve iktidar kadro vermek zorunda kaldı.

Hastane bilgi yönetim sistemlerinde çalışan var, bunların sayıları 2 bin 200 kadar. Hastanelerin beynini oluşturuyorlar. Onların da kadrolu çalışması lazım.

Bu arkadaşlarıma sesleniyorum, az kaldı. Az kaldı, göreceksiniz, Millet ittifakı’nın iktidarında sizin kadrolarınız en kısa sürede verilecek, çalıştığınız hastanede çalışmaya devam edeceksiniz. Buradan söylüyoruz, yapıyorsanız yapın yoksa biz gelip yapacağız.

Terörle mücadele edip vücudunda kurşun taşıyanlara gazilik ünvanı vermediler. Bu arkadaşlarımız bize geldiler. Toplam 20 bin asker ve polis gazilik ünvanı bekliyor. 15 Temmuz’da tırnağı yaralananlara bu hakkı verdiler ama bize vermediler dediler. Bizi gazi saysınlar ölürsek bayrağımızla bizi defnetsinler dediler. Kanun teklifleri verdik. Buradan sesleniyorum, ya gazileri kandırmayın ya direnin bu Meclis Genel Kurulu’na gelsin. MHP de kanun teklifi verdi. Saray’dan gelen kanun tekliflerine el kaldırıyorsunuz. Bu sefer de saray sizin teklifinize el kaldırsın. Hak verirse verilir; verilmezse Millet ittifakında bu hakkı size teslim edeceğiz.

Geçen günlerde bir mektup geldi. Güney Doğu’dan bir annenin mektubu: Berfin Tolunhan. Diyor ki: “Oğlum Mardin Kızıltepe’de şehit oldu. Şehit olan oğlumun 11 çocuğuna o tarihten beri ben bakıyorum. Verdikleri maaş 281 lira 3 kuruş.” Yazıktır günahtır. Bu devlet bu kadar mı fakirleşti?

AK Parti’yi zapturapt aldı. AK Parti’yi ailesine peşkeş çekti. Devleti kendi ailesinin isteklerine boyun eğecek hale getirdi. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde görülmemiş bir olay. Bir video daha yayımladım. Gelen bir yolsuzluk dosyasını gündeme getirdim. Sadece dosyayı okudum. O dosyanın altında benim imzam yoktur diye açıklama yapmaya başladılar.

Yolsuzluk iddiaları

3 Nisan 2018’de bir ihale yapılır. Firmanın özelliği, gerçek bir ihale olması, yarışmaya girmesi ve kazanması. İç finansmanı kendisi karşılayacak. Beşli çete kazanmaz. İhale iptal edilir. Yeniden ihaleye çıkılır. Bu ihale kamuya açık değildir. 21 B’ye göre, olağanüstü hallerde yapılan bir olay. Ortada deprem, savaş, yangın yok. Adrese teslim ihaleyi vermek. Beşli çeteden birisine ikram edilir. Arada 6 milyar fark var. Zaman geçmiş biliyorum. Önemli bir ayrıntı var. Beşli çete adına yurtdışından para isterler. Kredi anlaşmasının kefili, sorumlusu hazinedir. Kamu borç yönetimi raporu var. İhalenin adı, borç miktarı var. Bugünkü fiyatlarla 18 milyar civarında.

Erdoğan diyor ki, benim imzam yok; sen ihale komisyonunda değil, talimat makamındasın… Sayıştay’ın da raporları var. Tarihin yanında ‘Cumhurbaşkanlığı oluru’ ibaresi var. Dosya kalın bir dosya. Onların hepsini açıklayacağız.

Kazanan var. İhaleyi neden vermiyorsun? Görmediğim belgeyi konuşmam. Erdoğan, dur bakalım; sana daha çok sürprizlerimiz olacak… Senin imzan olacak belgeleri de açıklayacağız; hiç meraklanma. Bütün ayrıntıları arkadaşlarımız açıklayacak.

“Yolsuzluk deyince akla Erdoğan geliyor”

Yolsuzluk deyince akla Erdoğan geliyor başka kimse değil. Sayın Başarır suç duyurusunda bulundu. Doğalgaz depolarında düşüş var. EPİYAŞ internet sitelerindeki bütün yazılanları kaldırdı millet öğrenmesin diye. Sanayici ilk kez bu kadar büyük bir kesintiyle karşı karşıyayız’ diyor.

Bunlar giderler beşli çete adına yurtdışından para isterler ve Hazine adına para istenir. Kağıda bakın borçlu olarak Hazine görünür. Erdoğan ilahe komisyonunda değil talimat veren makamdadır. Gerekli onayı resmi olarak veren Erdoğan’dır. Hazine’yi yükün altına sokuyorsun, beşli çeteye veriyorsun, hakkıyla kazananın da elinden alıyorsun.

Bütün bu olumsuzlukların yanı sıra gerçekten de mutfakta, sanayide yangın var. Doğalgaz kesintileri başladı. Bu kadar yaygın bir olayla hiç karşılaşmamıştık. Ağustos ayından beri kış geliyor doğalgaz kesilebilir diye iktidarı uyarıyorduk. Yönetme becerileri, yönetme akılları yok.

3 günlük elektrik kesintisi 5 milyar dolar civarında yaşanan kayıp yaşattı. Çağrı yapıyoruz. TOBB rakamları almalı ve paylaşmalı doğru, ahlaklı yönetim bunu gerektirir.

Akıl verdim onlara. 4 kişilk ailenin kullandığı elektrik 230 kwtır önlemi ona göre alın dedim. Dikkate almadılar. Dolar düştü ama hiçbir şeyin fiyatı düşmedi neden? Demekki sizi kandırıyorlar. Sandıkta onlara ders vermek de siizn göreviniz. Asgari ücrete baskılarımız sonucu yükselttiler. Belediyelerimizde 4 bin 500 liradır. İnsanların para ellerine geçmeden açlık sınırının altında kaldı. Zamların getirdiği nokta budur.

İran’dan doğalgaz bir gün kesildi sorunu oraya atmaya çalıştılar. İran açıklama yaparak seni yalanladı. Azerbaycan ile görüşülmeye gidilmeli doğrudan çıkış verilmesi ve bunun artırılması lazım ve garanti verilmesi lazım.

Yönetemiyorlar çünkü istikrar yok. Erdoğan yönetemediğini görüyor. Faturayı bakanlara çıkarıyor. Talimatı sen verdin onlar uyguladı. 3 buçuk yılda birsürü bakan değişti. Merkez Bankası’nın tek işlevi kaldı o da matbaada TL basmak. Yöneticileri iyi para alıyorlar. İstenenleri yapıyorlar. Akıllarını çalıştırırlarsa görevden alınıyorlar.

TÜİK Başkanı ‘kul hakkı yemem’ dedi ve görevden alındı. Haram yemiyor, rüşvet almıyor diye görevden alındı, beraber kirleneceğiz dedi, tahammül edemedi aldı görevden

Saray ve etrafındakiler köşeyi dönenler. ‘Biz sistemi değiştirelim’ dediler. Nasıl olsa muhalefet bir araya gelemez istediğimiz gibi vurgun yaparız dediler’

Muhalefet partileri bir araya geldik ve yerel seçimleri kazandık hazmedemiyorlar o yüzden baskıyı artırıyorlar. Şimdi ‘onlar kazanır ama ülkeyi yönetemez’ diyorlar. Vallahi ve billahi kazanacağız ve bu ülkeyi namusuyla yöneteceğiz.”

Paylaşın

Uluslararası Af Örgütü: İsrail, Filistin’de İnsanlığa Karşı Suç İşliyor

Uluslararası Af Örgütü, bugün oldukça sert yeni bir rapor yayımladı ve İsrail yetkililerinin Filistinlilere yönelik işledikleri suça resmen “apartheid” (sistemsel ayrımcılık) dedi. Uluslararası Af Örgütü “apartheid insanlığa karşı işlenen bir suçtur” hatırlatmasında bulunarak, bu suçu işleyen İsrail’in hesap vermesi gerektiğini belirtti.

Araştırma, İsrail’in Filistinlilerin haklarını kontrol ettiği tüm bölgelerde, Filistin halkına karşı nasıl bir baskı ve tahakküm sistemi uyguladığının ayrıntılarına yer veriyor. Bu suçun İsrail ve İşgal Altındaki Filistin Toprakları ile yerinden edilerek diğer ülkelere sığınan Filistinlileri kapsayacak kadar geniş olduğunun altı çiziliyor.

İsrail’in Apartheid Rejimi: Filistinlilere Yönelik Irksal Ayrımcılık ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar başlıklı 280 sayfalık kapsamlı rapor; Filistinlilerin topraklarına ve mülklerine kitlesel boyutta el koyma, zorla yerinden etme, hukuka aykırı öldürmeler, aşırı sert dolaşım kısıtlamaları ve Filistinlileri uyruk ve vatandaşlıktan yoksun bırakmanın, uluslararası hukuk gereğince apartheid kapsamına giren bir sistemin unsurları olduğunu belgeliyor. Bu sistem ihlallerle sürdürülüyor ve Uluslararası Af Örgütü bu ihlallerin Roma Statüsü’nde ve Apartheid Suçunun Engellenmesi ve Cezalandırılmasına İlişkin Uluslararası Sözleşme’de (Apartheid Sözleşmesi) tanımlandığı haliyle insanlığa karşı işlenen bir suç olarak apartheid suçu oluşturduğu tespitinde bulunuyor.

Evrensel yargı yetkisini kullanın

Uluslararası Af Örgütü, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM), İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda süregelen soruşturmasında apartheid suçunu değerlendirme çağrısı yapıyor ve tüm devletleri, apartheid suçunun faillerini adalet önüne çıkarmak üzere, evrensel yargı yetkisini kullanmaya çağırıyor.

Uluslararası Af Örgütü Genel Sekreteri Agnès Callamard konu hakkındaki açıklamasında, “Raporumuz, İsrail’in apartheid rejiminin gerçek boyutlarını ortaya koyuyor. Filistinliler ister Gazze’de, ister Doğu Kudüs’te yaşasınlar, ister El Halil’de, isterse de İsrail’de, yaşadıkları her yerde aşağı bir ırksal grup muamelesi görüyor ve haklarından sistematik olarak yoksun bırakılıyorlar. İsrail’in, kontrolü altındaki tüm bölgelerde açıkça apartheid kapsamına giren; mekansal ayrıştırma, mülksüzleştirme ve dışlama politikaları uyguladığını tespit ettik. Uluslararası toplum harekete geçmekle yükümlüdür” dedi. Callamard, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Milyonlarca insanı kurumsallaşmış ve uzun vadeli ırkçı baskılara maruz bırakmak etrafında şekillenen bir sistem hiçbir şekilde haklı gösterilemez. Dünyamızda apartheid rejimine yer yoktur. İsrail’e anlayış göstermeyi seçen devletler kendilerini tarihin yanlış tarafında bulacaklar. İsrail’e silah temin etmeye devam eden ve onu BM’de hesap vermeye karşı koruyan devletler uluslararası hukuk düzenini baltalayarak apartheid sistemini destekliyor ve Filistin halkının acılarını daha da artırıyor. Uluslararası toplum, İsrail’in apartheid rejiminin hakikatiyle yüzleşmeli ve adalet doğrultusunda bugüne kadar utanç verici bir biçimde başvurulmamış olan yolları takip etmelidir.”

Apartheid’ı tanımlamak

Apartheid sistemi, bir ırksal grubun diğer bir ırksal grup üzerinde kurduğu kurumsallaşmış baskı ve tahakküm rejimidir. Ciddi bir insan hakları ihlalidir ve uluslararası kamu hukuku uyarınca yasaktır. Uluslararası Af Örgütü’nün dış uzmanlara danışarak gerçekleştirdiği kapsamlı araştırma ve hukuki incelemeye göre İsrail; yasalar, politikalar ve pratikler aracılığıyla Filistinlilere karşı böyle bir sistem uyguluyor ve İsrail’in uzun süreli, zalimane ve ayrımcı muamelesi bunlar yoluyla sağlanıyor.

Uluslararası ceza hukukunda, bir baskı ve tahakküm sistemi içerisinde, bu sistemi sürekli kılmak kastıyla işlenen belirli hukuka aykırı fiiller, insanlığa karşı işlenen apartheid suçu teşkil eder. Bu fiiller Apartheid Sözleşmesi’nde ve Roma Statüsü’nde tanımlanmıştır ve hukuka aykırı öldürme, işkence, zorla yerinden etme ve temel hak ve özgürlüklerden yoksun bırakma bunlar arasındadır.

Uluslararası Af Örgütü, İsrail’e nazaran İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda daha sık ve daha şiddetli bir biçimde meydana gelseler de İsrail’in kontrol ettiği tüm bölgelerde, Apartheid Sözleşmesi ve Roma Statüsü’nce yasaklanan fiilleri belgeledi. İsrail yetkilileri Filistinlileri temel hak ve özgürlüklerinden kasten yoksun bırakmak için İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda aşırı sert dolaşım kısıtlamaları uygulamayı, İsrail’de yaşayan Filistinli topluluklara devamlı olarak ayrımcı nitelikte yetersiz yatırımlar yapmayı ve mültecilerin geri dönüş hakkını engellemeyi kapsayan çok çeşitli uygulamaları devreye sokuyor. Rapor ayrıca hem İsrail’de hem de İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda zorla yerinden etme, idari gözaltı, işkence ve hukuka aykırı öldürmeleri belgeliyor.

Uluslararası Af Örgütü bu fiillerin Filistin halkına yönelik sistematik ve yaygın saldırıların bir parçası olduğunu ve bir baskı ve tahakküm sistemini sürekli kılma kastıyla işlendiğini tespit etti. Bu nedenle insanlığa karşı işlenen apartheid suçu teşkil etmektedir.

İsrail’e kapsamlı silah ambargosu uygulayın

Filistinli protestocuların hukuka aykırı bir biçimde öldürülmesi, İsrail yetkililerinin müesses nizamı sürdürmek için nasıl yasaklı fiillere başvurduğunu gösteren belki de en açık örnektir. 2018’de Gazze’de, Filistinliler her hafta, İsrail sınırı boyunca, mültecilerin geri dönüş hakkını ve ablukanın kaldırılmasını talep eden protestolar gerçekleştirmeye başladı. İsrail’in kıdemli yetkilileri daha protestolar başlamadan duvara yaklaşacak Filistinlilerin vurulacağı uyarısında bulundu. 2019 sonu itibariyle İsrail güçleri 46’sı çocuk 214 sivili öldürmüştü.

Uluslararası Af Örgütü, raporunda belgelediği üzere, Filistinlilerin sistematik olarak hukuka aykırı bir biçimde öldürüldüğü göz önüne alındığında, BM Güvenlik Konseyi’ni İsrail’e kapsamlı bir silah ambargosu uygulamaya çağırıyor. Binlerce Filistinlinin İsrail güçleri tarafından hukuka aykırı olarak öldürüldüğü düşünüldüğünde ambargo, tüm silahların ve mühimmatın yanı sıra kolluk ekipmanını da kapsamalıdır. BM Güvenlik Konseyi ayrıca apartheid suçunda en sıklıkla işaret edilen İsrail yetkilileri hakkında malvarlığını dondurmak gibi planlı yaptırımlar da uygulamalıdır.

Filistinlilere demografik bir tehdit muamelesi yapılıyor

İsrail, 1948’de kurulduğundan bu yana Yahudilerden oluşan bir demografik çoğunluk sağlama ve bunu sürdürme politikasının yanı sıra toprakların ve kaynakların kontrolünü Yahudi İsraillilerin yararına en üst düzeye çıkarma politikası izledi. 1967’de İsrail bu politikayı Batı Şeria ve Gazze’yi de kapsayacak şekilde genişletti. Bugün, İsrail’in kontrol ettiği tüm topraklar hâlâ Filistinlilerin aleyhine, Yahudi İsraillilere avantaj sağlayacak şekilde idare edilirken Filistinli mülteciler dışlanmaya devam ediyor.

Uluslararası Af Örgütü, Filistinliler gibi Yahudilerin de kendi kaderini tayin hakkını talep ettiğini kabul etmekte ve İsrail’in Yahudilerin vatanı olma arzusuna itiraz etmemektedir. Benzer şekilde, İsrail’in kendisini “Yahudi devleti” olarak adlandırmasının başlı başına baskı ve tahakküm kurma kastına işaret ettiğini düşünmemektedir.

Fakat, Uluslararası Af Örgütü’nün raporu, art arda gelen İsrail hükümetlerinin Filistinlileri demografik bir tehdit gibi değerlendirdiğini ve hem İsrail’de hem de İşgal Altındaki Filistin Toprakları’nda varlıklarını ve toprağa erişimlerini kontrol etmeye ve azaltmaya dönük uygulamalara başvurduğunu gösteriyor. Bu demografik amaçlar, İsrail’in ve Doğu Kudüs’ü de kapsayan Batı Şeria’nın topraklarını “Yahudileştirme”ye dönük resmi planlarla ortaya konuluyor ve bu planlar binlerce Filistinliyi zorla yerinden edilme riski altına sokmayı sürdürüyor.

(Kaynak: Bianet)

Paylaşın

AB’den ‘Hatırlatma Dozu Olmayanlar Aşısız Sayılacak’ Kararı

Avrupa Birliği’nde (AB) iki doz aşı olmuş kişilerin “tam aşılı” statüsü dokuz ayla sınırlandırıldı. Bu süre içinde hatırlatma dozu olmayanlar aşısız sayılacak. Hatırlatma dozunun kaç ay geçerli olacağı ise düzenlemede yer almıyor.

AB’de iki doz aşısını yaptırmış kişilerin aşı sertifikaları dokuz ay geçerli sayılacak. Bugün yürürlüğe giren düzenlemeyle, ikinci doz aşıdan ya da tek dozluk Johnson&Johnson aşısından sonra 270 gün içinde hatırlatma dozunu olmayanların AB çapındaki aşı sertifikası geçersiz hale gelecek ve aşısız muamelesi görecekler.

AB Komisyonu’nun adaletten sorumlu üyesi Didier Reynders, yeni düzenlemenin “hatırlatma dozu olmanın önemini vurguladığını” belirterek aşıların geçerlilik süresi konusunda ortak bir kural bulunmasının AB içinde seyahatleri kolaylaştıracağını kaydetti.

Kural sadece bir ülkeye girişlerde geçerli olacak, restoran, sinema ya da sosyal etkinliklere girişlerde ek test gerekip gerekmediği konusunda üye ülkelerin kendi düzenlemeleri geçerli olmaya devam edecek.

Hatırlatma dozu ne kadar geçerli olacak?

AB Komisyonunun kararı, Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi’nin (ECDC) tavsiyesi sonrasında geldi. ECDC, aşıların etkisinin zamanla azaldığına işaret ederek ikinci dozdan sonra altı ay içinde hatırlatma dozu olunması ile ilgili tavsiyede bulunmuştu.

AB, üye ülkelerde aşılama kampanyalarına zaman tanınması amacıyla, tavsiye edilen altı aylık sürenin üzerine üç ay daha eklemiş oldu. AB çapında geçerli aşı sertifikasının hatırlatma dozu sonrasında ne kadar süreliğine geçerli olacağı ise düzenlemede yer almıyor.

Paylaşın

DSÖ: Kovid 19 Salgını Tıbbi Atık Sorununu Daha Da Büyüttü

Dünyayı yaklaşık iki yıldır etkisi altına alan koronavirüs salgınının çevreye de olumsuz etkileri oluyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) tarafından yapılan bir araştırmanın sonuçlarına göre, pandeminin başlangıcından bu yana sadece Birleşmiş Milletler’in sağlık sistemi üzerinden 87 bin ton koruyucu malzeme dağıtıldı. Bu miktar 261 bin 700 Jumbojet uçağının taşıyabildiği yüke tekabül ediyor.

DW Türkçe’de yer alan habere göre; Bunun yanı sıra 2021 yılının sonuna dek yapılan yaklaşık 8 milyar doz aşının 144 ton atığa sebep olduğu, bunlardan 87 tonun cam aşı tüpü, 48 tonun ise iğnelerden arta kalan atıklardan oluştuğu bildirildi.

İsviçre’nin Cenevre kentindeki DSÖ merkezinde konuya dair yapılan açıklamada, dünya üzerinde her on tıp merkezinden üçünde atık ayrıştırma sistemi bulunmadığı, az gelişmiş ülkelerde ise her üç hastane ya da tedarik merkezinden bazen birinin bile temel bir atık yönetimine sahip olmadığı bildirildi. Örgüt, bu ülkelerde plastik içerikli atıkların doğrudan toprağa ya da suya karıştığını aktardı.

Yeniden kullanılabilen malzeme tavsiyesi

Dünya Sağlık Örgütü, yaşanan bu atık sorununun asgari düzeye indirilebilmesi için bazı tavsiyelerde de bulundu. Bu bağlamda kullanılan malzemelerin kalıcı ve yeniden değerlendirilebilir olmasına dikkat edilmesini isteyen DSÖ, basit hijyen kurallarına uyarak koruyucu kıyafetlerden de tasarruf edilebileceğini belirtti. Ayrıca bölgesel ürünlerin kullanımı ile ulaştırma mesafelerinin kısalacağına dikkat çeken Örgüt, atıkların çevreye duyarlı bir biçimde arıtılması çağrısında bulundu.

DSÖ Halk Sağlığı, Çevre ve İklim Değişikliği Direktörü Maria Neira, pandeminin kendilerini, tıbbi malzemelerin kullanımı ve arıtılması gibi ihmal edilen bir konu hakkında harekete geçmeye zorladığını dile getirdi. Neira ayrıca, sağlık sisteminin tüm alanlarında atık yönetimi ile ilgili değişikliklere ihtiyaç duyulduğunu vurguladı.

Sağlık sistemi ve küresel ısınma

Yapılan bilimsel araştırmalara göre küresel sera gazı emisyonunun tahminen yüzde 4 ila yüzde 5 kadarı sağlık alanındaki üretim ve çalışmalar neticesinde oluşuyor. DSÖ verileri de, hastane ve muayenehanelerdeki, maske, tek kullanımlık önlük ve eldiven gibi koruyucu malzeme kullanımının pandemi döneminde arttığını ortaya koyuyor.

Aynı zamanda koronavirüs salgını nedeniyle artan iş yoğunluğundan dolayı, sağlık merkezlerinde atık yönetimi ile ilgilenecek personel sayısının da azaldığına vurgu yapılan raporda, Asya kıtasında beş ayrı kentte, hastaların yattığı yatak başına günde 3,4 kilogram mikroplu atık oluştuğu vurgulandı.

Paylaşın