Tarihin Bitmemiş En Ünlü Altı Yapısı

Dünyanın en ünlü binalarından bazılarının inşaatının hala bitmemiş olduğunu biliyor muydunuz Finansal konulara ilişkin gerçekçi olmayan zaman çizelgeleri gibi birçok neden olsa da, bu binaların kaderi hala belirsiz. 

Haber Merkezi / Bazıları terk edilmiş durumdayken, bazıları da sadece başarısız projelerdir ve bir geçmişe sahip olmakla övünülür. İşte tarihin en ünlü bitmemiş binalarından bazıları;

Sathorn Kulesi

Bangkok’taki 49 katlı kule, halk arasında Hayalet Kule olarak biliniyor ve inşaatı yüzde 80 civarında tamamlanmış durumda. Kayıtlara göre yapımına ülke ekonomisinin canlandığı 1990’lı yıllarda başlanmış, 1997’de ise ekonomik gerileme nedeniyle durdurulmuş. Bu bina şimdi terk edilmiş durumda ve geceleri elektrik olmadığı için ürkütücü bir duygu yayıyor. Kulenin içine girmek yasak, harap yapıya izinsiz girmeye çalışanlar hakkında hukuki işlemin uygulanacağına dair işaretler bulunmakta.

San Petronio Bazilikası

132 metre uzunluğunda, 66 metre genişliğinde ve 47 metre yüksekliğindeki bu yapının inşaatına 1390 yılında başlanmış ve kayıtlara göre inşaat yüzyıllarca devam etmiştir. Ancak cephe hala tamamlanmamış durumda. Alt kısım kırmızı ve beyaz mermerle parıldarken, yapının üst kısmı fark edilmesi kolay olan eski tuğladan inşa edilmiştir.

Ryugyong Otel

Hotel of Doom olarak da bilinen bu yapı, Kuzey Kore’nin Başkenti Pyongyang’da yer almaktadır. Raporlara göre, bu otelin inşaatına 1987 yılında başlanmış ve 1992 yılında yüksekliği yaklaşık 329 metre. Ancak, ülke ekonomik krizle karşı karşıya kaldıktan sonra yapı üzerindeki çalışmalar durdurulmuştur. 2008 yılında üstündeki vinç kaldırılmış, cephesine cam paneller takılmıştır. Otel planlandığı gibi açılsaydı, beş döner restoranı ve 3000 civarında odası olacaktı.

İskoçya Ulusal Anıtı

Kayıtlara göre, İskoçya Ulusal Anıtı’nın Atina’daki Parthenon’un bir kopyası olarak inşa edilmesi planlandı. Bu yapının yapımına 1822’de Napolyon Savaşlarında hayatını kaybeden İskoçlar için bir anıt olarak başlandı; ancak, beklendiği gibi fon sağlanamadı. Kayıtlar, inşaat çalışmalarının 1829’da 12 sütun inşa edildikten sonra durduğunu gösteriyor.

Sagrada Familia

Bu ünlü yapı 1882’den beri yapım aşamasında! Antoni Gaudi’nin ünlü Roma Katolik Kilisesi, dünyanın en güzel bitmemiş mimari yapıları arasındadır. Milyonlarca turist, UNESCO Dünya Mirası Listesi’nde yer alan projeyi finanse etmek için hala burayı ziyaret ediyor. Kayıtlara göre, bu yapının inşaatının 2026 yılına kadar bitirilmesi planlanıyor.

Alai Minar

Bu anıt, Delhi’deki Kutub Minar ve Kuvveti-İslam Camii’ne bitişik olarak inşa edilmiştir. Kayıtlara göre, bu yapı Khalji Hanedanlığı’ndan Alauddin Khalji tarafından planlandı. 73 m’lik Kutub Minar’ın iki katı yükseklikte inşa edilmesi planlandı. Alai Minar’ın inşaatı 1316’da Khalji’nin ölümünden sonra durdurulduğu için sadece 24 m yükseklikte.

Paylaşın

TÜİK Duyurdu: Sanayi Üretimi Yüzde 8.9 Arttı

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Eylül 2021 Sanayi Üretim Endeksi verilerini açıkladı. Buna göre, eylülde takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi geçen yılın aynı ayına kıyasla yüzde 8.9 yükseldi.

Haber Merkezi / Sanayinin alt sektörleri incelendiğinde, 2021 yılı Eylül ayında madencilik ve taşocakçılığı sektörü endeksi bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 7,9, imalat sanayi sektörü endeksi yüzde 9,7 ve elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı sektörü endeksi yüzde 1,0 arttı.

Yine sanayinin alt sektörleri incelendiğinde, madencilik ve taş ocakçılığı sektörü endeksi eylülde bir önceki aya göre yüzde 2.2 artarken imalat sanayi sektörü endeksi yüzde 1.6, elektrik, gaz, buhar ve iklimlendirme üretimi ve dağıtımı sektörü endeksi yüzde 3.2 azaldı.

Takvim etkisinden arındırılmış sanayi üretimi bu yılın 3’üncü çeyreğinde geçen yılın aynı çeyreğine kıyasla yüzde 10.8 yükseldi. Bir önceki çeyreğe göre de mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış sanayi üretimi yüzde 1.6 artış gösterdi.

Paylaşın

DİSK: Ücret Mücadelesi Demokrasi Mücadelesidir

Asgari ücretin ortalama ücret haline geldiğine, milyonların asgari ücrete mahkum hale getirildiğine dikkat çeken DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, bir ülkede sendikalaşma oranı ne kadar düşükse asgari ücretli sayısı o kadar yüksek olur. Bu nedenle ücret mücadelesinin demokrasi mücadelesi olduğunun altını çizdi.

Haber Merkezi / Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) geçtiğimiz hafta işyerlerinde başlattığı “Gelirde adalet, vergide adalet” kampanyasını meydanlara taşıdı.

İstanbul, Ankara, Adana, Antep, Diyarbakır, Edirne ve Eskişehir’de eylem yaptı. İstanbul’daki eylemin merkezi Beşiktaş’taki Barbaros Meydanı’ydı. Buradaki eyleme DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, DİSK Yönetim Kurulu üyesi Seyit Aslan ve DİSK İstanbul Bölge Temsilcisi Nevzat Karataş da katıldı.

Burada konuşan Çerkezoğlu, siyasi iktidarın emeği ucuzlattığını, TL’nin değersizleşmesi üzerine kurulu bir büyüme politikası izlediğini söyledi.

Çerkezoğlu, “Yaşadığımız karakış, beceriksizlikten değil iktidarın tercihlerinden kaynaklanıyor” dedi. DİSK’in yıllardır sürdürdüğü asgari ücret tutarının vergi dışı bırakılması ve kesinti yükünün Hazine’den karşılanması mücadelesini anlatan Çerkezoğlu “Vergide adalet olmadan gelirde adalet olmaz” diye konuştu.

DİSK Genel Başkanı Çerkezoğlu özetle şöyle konuştu:

“Ülkeyi yönetenler şahlanan Türkiye’den bahsediyor. Bir avuç sermayedar için, yandaş şirketler için dedikleri doğru olabilir. Ama emekçiler için halk için işsizlik büyüyor, pahalılık artıyor, borçlar kabarıyor, faturalar şahlanıyor. Alım gücümüzün düştüğünü her gün çarşıda, pazarda, markette yaşadıklarımızla biliyoruz.

Devletin bir kurumu TÜİK ‘işsizlik azaldı’ derken, diğer kurumu İŞKUR ‘işsizlik arttı’ diyor. Tüm istatistik oyunlarına rağmen işsiz sayısı 8 milyona yaklaştı. İşsizlik rakamlarla gizlenemiyor. Biz işsizliğin arttığını artık hemen her evde olan işsizlerden, özellikle genç ve kadın işsizlerden görüyoruz.

Her gece yarın nelere zam gelecek, eriyen ücretlerimizle nasıl geçineceğiz, kapıya dayanan kara kışı nasıl atlatacağız endişesiyle uykularımız kaçıyor.  Her sabah paramızın döviz ve zamlar karşısında adeta pula döndüğü, yoksulluğun ve işsizliğin arttığı bir güne uyanıyoruz. Televizyonları, gazeteleri, istatistik kurumları ne derse desin gerçeği biz yaşıyoruz. Ülkenin dört bir yanında ‘iş bulamıyoruz’, ‘barınamıyoruz’, ‘geçinemiyoruz’ çığlıkları yükseliyor.”

“Asgari ücrette vergi sıfırlansın”

Çerkezoğlu konuşmasının sonunda, ülkenin dört bir yanındaki basın açıklamalarında ve işyerlerindeki eylemlerde ifade ettikleri talepleri bir kez daha şu şekilde sıraladı:

  • Asgari ücret ve bütün ücretlerin asgari ücret kadarı için tüm vergi ve kesintiler sıfırlansın ve net ödensin. Böylece tüm ücretler yaklaşık 750 lira artırılsın.
  • Asgari ücret sonrası ilk vergi dilimine uygulanan tarife oranı yüzde 10’a indirilsin. Vergiye esas gelir dilimleri milli gelire göre artırılsın.
  • En düşük emekli aylığı asgari ücret düzeyine yükseltilsin.
  • Elektrik, su,  doğalgaz ve internet faturaları vergi ve kesintiden muaf tutulsun.
  • Tüm gıda ürünlerinde KDV sıfırlansın.

“Ücret mücadelesi demokrasi mücadelesidir”

Sosyal devletin bir gereği olan bu önlemlerin TBMM’de devam eden bütçe sürecinde ve asgari ücret sürecinde hayata geçirilmesinin şart olduğunu ifade eden Çerkezoğlu, asgari ücret sürecine dair de değerlendirmelerde bulundu.

Asgari ücretin ortalama ücret haline geldiğine, milyonların asgari ücrete mahkum hale getirildiğine dikkat çeken Arzu Çerkezoğlu “Bir ülkede sendikalaşma oranı ne kadar düşükse asgari ücretli sayısı o kadar yüksek olur” dedi ve bu nedenle ücret mücadelesinin demokrasi mücadelesi olduğunun altını çizdi.

Paylaşın

AB, Türkiye’ye Doğu Akdeniz Yaptırımlarını Uzattı

Avrupa Birliği (AB) Konseyi, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki faaliyetleri nedeniyle uyguladığı yaptırımları 12 Kasım 2022’ye kadar uzatma kararı aldığını duyurdu. AB Konseyi, yaptırım kararını Kasım 2019’da almıştı.

DW Türkçe’de yer alan habere göre; AB Konseyi’nin Kasım 2019’da aldığı karar, Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerine katılan kişi ya da kuruluşlara seyahat kısıtlaması ve varlıklarının dondurulması gibi yaptırımlar uygulanmasını öngörüyor.

2019’da yapılan Konsey toplantısında Kıbrıs’ın egemenlik haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bazı isimlerin AB ülkelerine girişi yasaklandı ve bazı şirketlerle birlikte mal varlıkları donduruldu. Ayrıca AB üyesi ülke vatandaşlarının da bu kişi ve şirketlere fon sağlaması yasaklandı.

Şubat 2020’de de listeye Türk Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) yöneticileri Mehmet Ferruh Akalın ve Ali Coşkun Namoğlu eklendi. Akalın ve Namoğlu’na AB ülkelerine giriş yasağı kondu ve bu ülkelerdeki mal varlıklarının dondurulması kararı alındı.

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu geçen hafta yaptığı bir açıklamada, “Doğu Akdeniz’de herhangi bir geri adım söz konusu değil. Çıkarımız neredeyse orada sondaj çalışması yapar, o yerlere başkalarını sokmayız” demişti.

Paylaşın

SP Lideri Karamollaoğlu: Erdoğan, 50+1’den Rahatsız

Cumhurbaşkanı Erdoğan ile 2.5 saatlik görüşmesine ilişkin değerlendirmede bulunan SP Lideri Karamollaoğlu, “Erdoğan’ın sistemi ‘istikrar’ vurgusuyla savunduğunu, sadece Cumhurbaşkanı seçilmek için gereken yüzde 50+1 oy şartından “50+1’in mahsurlu olduğunu anladık. 50+1’i o zaman bu kadar sıkı bir şeye bağlamamamız gerekirmiş. Onun farkına vardık” dediğini aktardı.

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu’nun yeni anayasa, sistemde revizyon ve Cumhur İttifakı’nın genişlemesi gibi birçok tartışmanın yürütüldüğü bir dönemde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile 2.5 saati bulan bir görüşme gündemdeki yerini aldı.

Gazete Duvar’dan Nergis Demirkaya’nın sorularını yanıtlayan Karamollaoğlu, “Cumhurbaşkanıyla birçok konuyu konuştuk. Birçok yerde anlaşmamakta anlaştık” değerlendirmesinde bulundu.

Denetlenmeyen bir başkanlık sistemine dair endişelerini paylaştığını anlatan Karamollaoğlu, Erdoğan’ın sistemi ‘istikrar’ vurgusuyla savunduğunu, sadece Cumhurbaşkanı seçilmek için gereken yüzde 50+1 oy şartından “50+1’in mahsurlu olduğunu anladık. 50+1’i o zaman bu kadar sıkı bir şeye bağlamamamız gerekirmiş. Onun farkına vardık” şikayetinde bulunduğunu anlattı.

Görüşmede Saadet Partisi’nin Cumhur İttifakı’nda yer almasına dönük bir konunun gündeme gelmediğini belirten Karamollaoğlu, “Prensip itibariyle Cumhur İttifakı içinde bu sistemi benimseyen bir tutumun içine giremeyiz. Geçmişte de söyledim, şimdi de söylüyorum” dedi.

Demirkaya’nın “Cumhurbaşkanı ile yaptığınız görüşmedeki ‘koltuk krizi’ tartışmalara neden oldu. Bir kriz var mı, ne yaşandı orada. Bir rahatsızlığınız oldu mu?” sorusuna da Temel Karamollaoğlu, “Bu bana göre abartıldı. Sayın Cumhurbaşkanı üst üste iki kez öğle yemeği için davet etmişti. Ben öğlen yemek yemiyorum. ‘Beni mazur görsün’ dedim. Aslında onu kabul etmek lazımdı. Belki biraz ayıp oldu kabul etmemek. Bir de ben aşı oldum ama cumhurbaşkanlığına giderken PCR testi yaptırmadım. PCR testi yaptırmayınca da, -anlaşılan orada sıkıntı oluyor- cumhurbaşkanı kendi ifadesiyle, ‘Biraz mesafeli oturalım’ dedi. O kadar.” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

HDP’li Sancar’dan Dikkat Çeken İttifak Açıklaması

HDP Eş Genel Başkanı Sancar, partisinin parti meclisi toplantısı öncesi yaptığı açıklamada, “En geniş kapsamda bir demokratik mücadele ortaklığı ve bunun ihtiyaç durumunda parlamento seçimleri için demokrasi irtifakına dönüştürülmesi meselesi artık somut bir program olarak önümüzdedir. Sadece bir söylem değil, sadece bir slogan değil somut bir program olarak artık şekillenmektedir. Nasıl yürüyeceğimizi, ilişkileri, en geniş demokrasi ittifakı için ilişkileri nasıl kuracağımızı, kurallarımızı yine bütün demokrasi güçleriyle istişare ederek, halkla buluşarak belirleme aşamasında olduğumuzu bilelim. Slogan ve hedef değil somut adımlarla hayata geçirilecek hayati bir amaç” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Açıklamasında, Türkiye’nin çoklu bir kriz içinde olduğunu belirten Sancar, “Bu çoklu krize olabilecek en kapsamlı çözüm programını da yine HDP olarak bizler sunuyoruz. HDP siyaset üretiyor. HDP, Türkiye siyasetinin kurucu aktörü olma iddiasının hakkını vermeye çalışıyor, gereklerini yerine getirmek için elinden geleni yapıyor” dedi.

HDP Eş Genel Başkanı, konuşmasında, adalet sistemindeki çözülmeye işaret ederek, “Türkiye belki de tarihinin en ağır hukuksuzluk dönemini yaşıyor. Hukukun bütünüyle devre dışı bırakılması gibi bir yönelim içinde iktidar. Şimdiye kadar hiç olmazsa görünüşte hukuka uymak gibi bir kaygı güttükleri olmuştu. Yani hukukun gereğini yerine getirmeseler de hiç olmazsa buna kendilerince gerekçeler üretmeye çalışmışlardır. Ama böyle zorba bir iktidarın, sömürü, talan ve zulüm üzerine kurulmuş bir iktidarın hukuku göstermelik olarak bile dikkate almasının bir sınırı vardır. İşte o sınır şimdi gelmiş çatmıştır.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Meclisi, Eş Genel Başkanlar Pervin Buldan ve Mithat Sancar başkanlığında Ankara’da toplandı. Toplantının açılışında konuşan Sancar şunları söyledi:

Hepinizi sevgiyle selamlıyorum. Bu önemli Parti Meclisi toplantımıza hepiniz hoş geldiniz. Biliyorsunuz yaz ayları boyunca hepiniz sahada çalıştınız. Partimizin bütün birimleri her alanda ellerinden gelen çabayı sarf ederek bir çalışma yürüttü ve bunun sonucunda Demokrasiye Çağrı Deklarasyonumuzu yayınladık. Bu deklarasyon Türkiye’nin geleceğini demokratik bir şekilde ve eşit yurttaşlık temelinde, ortak yaşamı özgürlük üzerine inşa etme amacına yöneliktir. Türkiye’deki bütün demokrasi güçlerine çağrı içeren bu deklarasyonumuz aynı zamanda yol haritamızdı. Yol haritamızın ana hatlarını belirliyordu. Bundan sonra yeni bir aşamaya geçtik ve bu aşamayı da zaten adım adım yürütüyoruz. Bu aşama, Demokrasiye Çağrı Deklarasyonunun hayata geçirilmesi aşamasıdır. Tıpkı deklarasyonu hazırlama sürecinde olduğu gibi şimdi de yine tabandan başlayarak halk buluşmalarıyla, esnafla görüşmelerle, sivil toplum örgütleriyle istişarelerle, kanaat önderleriyle sohbetlerle yolumuzu halkımızla birlikte belirlemeye çalışıyoruz.

“Yolumuzun ana hatlarını bütün kamuoyuna net bir şekilde ilan ettik”

Yine meydanlardayız, yine halkımızın içindeyiz. Bu deklarasyonun gereklerini nasıl yerine getireceğimizi değerlendiriyoruz. Bu çalışma önümüzdeki dönem en yoğun ve en önemli faaliyet alanımız olacaktır. Bu Parti Meclisi toplantısında esas üzerinde duracağımız konu, Demokrasiye Çağrı Deklarasyonunun somutlaştırılarak hayata geçirilmesi meselesidir. Bunu nasıl yapacağımızı yine hep birlikte burada tartışacağız. Daha sonra başka kurullarımızı da toplayacağız ve bu kurullarda yine tartışmalarla, istişarelerle yolumuzu netleştireceğiz. Dediğimiz gibi bizim çok net hedeflerimiz var ve bu hedeflerimizi açıkça Türkiye halklarıyla paylaşan ilk parti olduğumuzu da söyleyebiliriz. Yani ne kulislere ne kapı arkası pazarlıklara pirim verdik, tam tersine halka sözümüzü açık söyledik. Yolumuzun ana hatlarını bütün kamuoyuna net bir şekilde ilan ettik.

Dolayısıyla bizim üzerimizden yürüyen pazarlıklara, bize yönelik spekülasyonlara büyük ölçüde nokta koyduğumuzu düşünüyoruz ve deklarasyonumuzun Türkiye toplumunun önemli bir kesimi tarafından gayet olumlu karşılandığını tespit etmekten memnuniyet duyuyoruz. Hedefimiz Türkiye’de demokrasinin yolunu açmak, Türkiye’de barışı inşa etmenin zeminini yaratmak, eşit yurttaşlığı inşa etmektir. Demokrasi, özgürlük, eşit yurttaşlık, eşit ortak yaşam… İşte hedefimiz budur. Bunun için de barış mücadelesi bizim açımızdan en hayati konudur. Barışı da yine toplumdan, tabandan inşa etme gibi bir hedef koyduk önümüze. Barışın hedeflerini, barışın amacını ve barışın boyutlarını yine toplumda birlikte konuşacağız ve toplumla birlikte inşa edeceğiz. Bu meseleleri sadece siyasi partilere hele de iktidara bırakmaya hiç niyetimiz yok. Ancak tabandan inşa edilen bir barış kalıcı hale gelebilir. Ancak böyle inşa edilmiş bir barışın üzerine demokratik bir gelecek kurulabilir. Ancak böyle bir barış eşit ortak yaşamın güvencesini oluşturur.

“HDP siyaset üretiyor”

Türkiye’nin çoklu bir kriz içinde olduğunu söylüyoruz ve bu çoklu krize olabilecek en kapsamlı çözüm programını da yine HDP olarak bizler sunuyoruz. HDP siyaset üretiyor. HDP, Türkiye siyasetinin kurucu aktörü olma iddiasının hakkını vermeye çalışıyor, gereklerini yerine getirmek için elinden geleni yapıyor. Bu gerçeği göz ardı edenler, bu gerçeği tartışmaya katlanamayanlar ölü balık numarası yapmanın bir sonuç doğurabileceğini sanıyorlar ama gerçeklik onları yanıltacaktır. Çünkü bu sesin halkta yankı bulacağını ve bu sesin yine Türkiye’de en geniş demokratik mücadele ortaklığını yaratmayı sağlayacağını bizler biliyoruz. Bunu başarmak için de birkaç şeye ihtiyacımız var.

Her şeyden önce örgütlülüğümüzü güçlendirmek, ikincisi birliğimizi sağlam tutmak, bu kadar farklı eğilimlerin bir arada bulunduğu bir partinin en büyük gücüdür. Çünkü farklılıkları temel ilkeler etrafında buluşturabilme becerisi gerçekten toplumu demokratik temelde bir arada yaşatma imkanının da temelinde olmuştur. Bu yüzden bizim herkes tarafından ya da bazıları tarafından dezavantaj görülen bu özelliğimiz, tam tersine kendi içimizde demokrasi pratiği geliştirmenin bir imkanıdır aynı zamanda. Kendi aramızdaki tartışmalar, Türkiye’yi gerçek ve güçlü bir demokrasiye taşımanın bir provası ve tecrübesidir. Deklarasyonun hazırlık süreci tam da böyle işlemiştir.

Gerçek anlamda demokratik bir işleyiş, gerçek anlamda demokratik bir süreç olarak yaşanmıştır deklarasyonun hazırlık süreci. Bunun HDP’yi parti olarak, partinin iç işleyişi olarak bir adım daha ileriye taşıdığından hiç şüphe duymuyorum. Ama eksiklerimiz vardır, yapmamız gereken şeyler mevcuttur. Bu iradeyle ve bu ortak akılla bu eksikleri gidereceğimizi de biliyoruz. Önümüzdeki dönemde yine aklımızı ve irademizi birleştirerek bu yolu en güçlü şekilde yürüyeceğimiz kesindir. Buna bizler inanıyoruz, halkımız inanıyor. Bize kulaklarını kapatanların da bundan sonra bu sese daha fazla kulak vermek zorunda kalacaklarını biliyoruz.

“İktidar siyasal geleneğimizin tümünü yargılama hırsıyla hareket ediyor”

Türkiye belki de tarihinin en ağır hukuksuzluk dönemini yaşıyor. Hukukun bütünüyle devre dışı bırakılması gibi bir yönelim içinde iktidar. Şimdiye kadar hiç olmazsa görünüşte hukuka uymak gibi bir kaygı güttükleri olmuştu. Yani hukukun gereğini yerine getirmeseler de hiç olmazsa buna kendilerince gerekçeler üretmeye çalışmışlardır. Ama böyle zorba bir iktidarın, sömürü, talan ve zulüm üzerine kurulmuş bir iktidarın hukuku göstermelik olarak bile dikkate almasının bir sınırı vardır. İşte o sınır şimdi gelmiş çatmıştır. Türkiye toplumunun tam karşısında durmaktadır. Hiçbir hukuksuzluğu açıklama ihtiyacı bile duymadıkları gibi, kamu yönetiminde çalışanları da hukuksuz davranma konusunda cesaretlendirme pervasızlığı da yapabiliyorlar.

Bunu bizzat iç güvenliği sağlamakla görevli bakan açıkça dile getirebiliyor. Yine kapatma davası, aynı mutsuzluk anlayışının bir ürünüydü. İktidarın küçük ortağı sadece partimize karşı kapatma davası açılması için yoğun bir siyasi kampanya yürütmekle kalmadı, aynı zamanda Anayasa Mahkemesini her fırsatta tehdit etti. Aynı yöntem Kobanî Davasında da devam ediyor. Kobanî Davasında yine siyasi müdahaleler hiç gizlenme ihtiyacı duyulmadan gerçekleşiyor. Burada yargılanan arkadaşlarımızın içinde 6 eş genel başkanımız var. Yani aslında HDP’nin ve HDP’nin üzerine oturduğu siyasal geleneğin tümünü yargılamak gibi bir hırsla hareket ediyor iktidar.

“Mahkeme bir haftada on binlerce sayfa okunarak savunma yapılmasını dayatıyor”

Özellikle iktidarın küçük ortağı bunu açıkça dile getirmekte hiçbir beis görmüyor. Kobanî Davasında bu hukuksuzluklara karşı avukatlarımız davayı protesto ediyor. Yine yargılanan yoldaşlarımız da aynı şekilde protestolarını sürdürüyor. Bu protestoların nedeninin ne olduğunu belki de kamuoyu yeterince bilmiyor. Bunu anlatmak da bizlerin görevidir. Mahkeme bir hafta içinde on binlerce sayfa üzerinden arkadaşlarımızın savunma yapmasını bekliyor. On binlerce sayfalık iddianame ve eklerini veriyor ve bir hafta içinde savunmalarını yapmalarını dayatıyor.

Bunun fiilen mümkün olmadığını görmek için hukukçu olmaya gerek yok.  Amaç savunmayı engellemektir. Aslında yapılan şey savunma değildir. Bizim yargılanan yoldaşlarımızın yaptığı şey bu iktidarı, bu iktidarın yaslandığı zihniyeti, bu zihniyetin beslendiği düzeni yargılamaktır. İşte bunu engellemek için bu tür dayatmalara girişiyor iktidar. Yine iktidarın küçük ortağının geçen gün yaptığı açıklama bu sözlerimizin başka herhangi bir kanıta gerek kalmadan doğruluğunu ortaya koyuyor.

Ne demişti iktidarın küçük ortağının başkanı “108 kişi hakkında gün yüzünü haram edecek karar çok kısa sürede alınmalıdır”. Yani mahkemeye apaçık talimat veriyor.  Anayasayı çiğniyor diyeceğim ama Anayasa umurlarında değil. Peki, bu kadar doğrudan talimat verme ihtiyacını neden hissediyorlar? Aslında bu bir ihtiyaç değil, bu bir mecburiyettir. Çünkü HDP var oldukça bu iktidarın sonunun geleceğini biliyorlar. Bu iktidar ve onu besleyen zihniyetin de sonunu getirebilecek olan işte bu kararlı mücadeledir. Bunun farkındalar ve bunu en açık dile getiren de iktidarın küçük ortağıdır.

“Baskılara rağmen HDP’nin büyüdüğünü biliyoruz”

Hakimler Savcılar Kurulu’nun bir üyesi istifa etti. İstifa ederken “Bahçeli’yle istişare ederek aldım bu kararı” dedi. Hakimler ve Savcılar Kurulu’nun bir üyesinin, iktidarın küçük ortağının başkanına danışarak bu kararı aldığını söyleyebileceği kadar pervasız bir ortamın yaratıldığını görmemiz gerekiyor. Tabii binlerce örnek daha verebilirim. “Bu davayı bir an önce hızlandırın ve HDP’yi ne olursa olsun tasfiye edin” talimatından başka bir şey değil. Nafile bir talimattır, boş bir çaba.

Ne mahkeme salonlarındaki bu mizansenler ne iktidarın diğer zulüm operasyonları ne de başka saldırılar HDP’yi yolundan alıkoyabilir. Şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da HDP bütün bu saldırıları boşa çıkaracak güce ve inanca sahiptir. Aslında iktidar bu tür davaları ölüm kalım meselesi haline getirmekle kendisinin kaybedeceğini açıkça ilan etmektedir. Çünkü eğer biri için ölüm kalımsa mesele, yaşamda kalma becerisini ve gücünü en iyi sergileyen, en iyi gösteren, bunun pratiğiyle dolu bir geçmişe sahip olan parti HDP’dir. Diğerleri ise kendi dayattıkları tercihin öbür kısmına mahkumdurlar.

Burada yapılanlar boştur. Burada yapılanlardan sonuç almak imkansızdır. Baskılara rağmen HDP’nin büyüdüğünü biliyoruz. Sadece kendi tabanımızın daha kararlı bir tutum sergilemekle kalmadığını da görmemiz ve göstermemiz gerekiyor. Türkiye’nin her yerinden bu kabul ve bu destek HDP’ye en azından sempati olarak, en azından HDP’yi dikkatle izleme olarak ortaya çıkıyor ve bunun oya dönüşeceğini de biliyoruz.

“Çalışmalarımızın demokrasi irtifakına dönüştürülmesi somut bir program olarak önümüzdedir”

En geniş kapsamda bir demokratik mücadele ortaklığı ve bunun ihtiyaç durumunda parlamento seçimleri için demokrasi irtifakına dönüştürülmesi meselesi artık somut bir program olarak önümüzdedir. Sadece bir söylem değil, sadece bir slogan değil somut bir program olarak artık şekillenmektedir. Nasıl yürüyeceğimizi, ilişkileri, en geniş demokrasi ittifakı için ilişkileri nasıl kuracağımızı, kurallarımızı yine bütün demokrasi güçleriyle istişare ederek, halkla buluşarak belirleme aşamasında olduğumuzu bilelim. Slogan ve hedef değil somut adımlarla hayata geçirilecek hayati bir amaç.

Çünkü eğer bu birlikteliği sağlayabilirsek gelecek dönem, yeni bir başlangıcı, demokratik dönüşümü ve barışı sağlamanın önündeki engellerin hepsini ortadan kaldıracak halkların ortak iradesini yaratma imkanımız da o kadar büyüyecektir. Biz bu birlikteliği sağlayabileceğimize inanıyoruz. Şimdiye kadar deklarasyon konusunda heyetlerimizin görüştüğü demokrasi çevrelerinin hemen hepsinin de değerlendirmesi ve kanaati bu yöndedir. Şimdi dediğim gibi bunları somutlaştırma, bunları somut bir yol haritasına dönüştürme zamandır. Bunun için de Parti Meclisinin siz değerli görüşleri çok önemlidir.

Bunu bugün bu toplantıyla başlatmış olacağız ve başka kurullarımızda da devam edeceğiz. Oyunlar ve tuzaklarla görmezden gelerek, yok sayarak HDP’yi zayıflatabileceklerini sananlara söylenecek çok söz var ama bizim söylememize gerek yok. Halk bunu söylüyor zaten. Bakın bizim geldiğimiz gelenek, geçtiğimiz hafta Van’da 2000 günü bulan yasaklara rağmen sokağa çıkıp “Kürtler size boyun eğmeyecek” diyen Edibe Babur’un geleneğidir. Bu gelenek, “emeğimin karşılığını size meze etmeyeceğim” diyen emekçinin geleneğidir. Bu gelenek, dereler özgür aksın diye üstüne örttüğü battaniyesiyle nöbet tutan Hatice Ana’nın geleneğidir.

Bu gelenek, zorla kaybedilmiş oğlunu evinin kapısı açık bekleyen ama maalesef gözleri açık giden Berfo Ana’nın geleneğidir. Biz de Berfo Ana’nın gözlerinin açık gidişinin yarattığı yaranın kapanması için mücadele yürütme mecburiyeti ve sorumluluğu altında olan bir partiyiz. Bütün halklara, halklarımıza buradan tekrar sesleniyoruz: Bu kokuşmuş, çürümüş ve karanlık düzende gözünüz HDP de olsun. Çünkü HDP hakikatin kutup yıldızıdır. Gözünüzü buraya çevirdiğinizde geleceğin barış, demokrasi, özgürlük ve eşitlik üzerine kurulması konusundaki inancınızda da umudunuzda da yanılmayacaksınız. Sizin beklentilerinizi, umutlarınızı boşa çıkarmayacağız. Bundan hiç kimsenin hiçbir şekilde şüphesi olmasın.

“Bu keyfiliği durduracak irade bu salondaki iradedir”

Biliyorsunuz bu sindirme operasyonları kapsamında gözaltı furyası durmak bilmiyor. Her gün yeni gözaltı haberleri geliyor. Daha birkaç gün önce Diyarbakır’da, İzmir’de, Antalya’da, Ankara’da, Mardin’de operasyonlar yapıldı. 30’a yakın arkadaşımız gözaltında. Bunların içinde bileşen partilerimizin temsilcileri de var. Bunların içinde sendikacılar da var. Barış Annemiz var. Ayrıca Kürdistan Sosyalist Partisi Genel Başkan Yardımcısı Bayram Bozyel var ve geçen dönem milletvekilimiz olan değerli yoldaşımız, değerli kardeşimiz, emeğiyle bu partide çokça katkısı bulunan Behçet Yıldırım var. 8 günü aştı gözaltı süresi. Bu keyfiliği durduracağız. Behçet Yıldırım’a da sendikacılara da diğer muhalif partilerin temsilcilerine de sahip çıkacak irade buradaki iradedir.

HDP’de temsilini bulan halkların ortak iradesi ve HDP’nin kurmak istediği ortak mücadele geleneğinin gücüdür, ortak mücadele birlikteliğinin gücüdür. Bu gözaltılar, gözaltına alınanları da asla sindiremez. Dışarıda kalanlara amaç gözdağı vermekse bunu da tekrar söyleyelim; boş hayalden başka bir anlamı yoktur. Elimizde hakikatin meşaleleri, yüreğimizde haklılığımıza olan inancımız ve en büyük gücümüz olan halklarımızın desteğiyle yolumuza devam ediyoruz. Bu yolu büyüterek, bu yolda büyüyerek yürümeye devam edeceğiz. Bunu da yine partimizin bütün emekçileri, sizler ve diğer birimde çalışan bütün arkadaşlar hep birlikte yapacağız. İnancımızda en ufak bir sarsılma, umudumuzda en ufak bir zayıflık yoktur. İrademiz her zamankinden daha güçlüdür, yolumuz açıktır.”

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: Dünya Tarihinde İlk Kez Seçimle Otoriter Bir Yönetimi Göndereceğiz

Antalya’da “Z Kuşağı Atatürk’ü Anlatıyor” etkinliğine katılan CHP lideri Kılıçdaroğlu, “İlk kez Cumhuriyet tarihinde ve ilk kez dünya tarihinde bir seçimle bir otoriter yönetimi göndereceğiz. 6 milyon 300 bin genç Türkiye’nin kaderini değiştirecek. Dolayısıyla sizin önümüzdeki seçimlerde dünya siyaset tarihine böyle bir armağanı verme olanağınız var” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, “Bir politikacının alkışa ihtiyacı yok aslında, biz sanatçı değiliz. Politikacının sağlıklı ve tutarlı eleştiriye ihtiyacı var. Benim hatamı ben görmeyebilirim ama siz görebilirsiniz. Bizi rahatlıkla, korkusuzca eleştirmek istiyorsanız oy vermeniz lazım” ifadelerini kullandı.

Siyasi bağımsızlığın, ekonomik bağımsızlıkla perçinlenmediği sürece ülkenin siyasi bağımsızlığını koruyamayacağını söyleyen Kılıçdaroğlu, “Bu iki gerçeği hepimiz bilmeliyiz. Biz 83 yıl önce Büyük Atatürk’ü sonsuzluğa uğurladık ama o bizim yüreğimizde, kalbimizde yaşıyor. Bize bir hedef gösterdi. Hedefin adı ne? ‘Çağdaş uygarlığı aşmak.’ Dolayısıyla hep beraber benim kuşağım bunun mücadelesini verdi. Sizler de bunun mücadelesini vereceksiniz. Sizden sonraki kuşaklar da bu mücadeleyi verecekler” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Antalya’da “Z Kuşağı Atatürk’ü Anlatıyor” etkinliğine katıldı. Muratpaşa Türkan Şoray Kültür Merkezi’nde düzenlenen etkinlikte Kılıçdaroğlu’nun gençlerin sorularına verdiği yanıtlar şöyle:

“Gençlerin umutsuzluğa kapılma hakkı yoktur. Bir, umudunuzu yeşerteceksiniz ve büyüteceksiniz. Umudunuzu ne kadar büyütürseniz o kadar güçlü söz sahibi olursunuz. Ülke iyi yönetilmiyor, ben de biliyorum siz de biliyorsunuz. Bilgisayarın fiyatı bu olur, oyun konsolunun fiyatı şu olur, bir sürü şey… Bunların tamamını ithal ediyoruz, temel sorunumuz o. Türkiye neden kendisi üretmiyor? Üniversiteleri var, araştırma birimleri de var. Ama siz üniversiteden, farklı düşündü diye üniversite hocalarını KHK ile atarsanız o üniversite, üniversite olmaktan çıkar.

Üniversiteyi üniversite yapan; tartışmaların odak olmasıdır. Üniversitede her türlü düşüncenin özgürce tartışılmasıdır. Almanya örneğini vereceğim. 2. Dünya Harbi’nden sonra Almanya yerle bir edilir. Amerikalı General, Alman General’e şunu söyler: ‘Almanya’da taş taş üstünde kalmadı, bir daha Almanya sırtını doğrultamaz.’ Alman General’in Amerikalı General’e söylediği ise şudur: ‘Evet haklısın. Almanya’da taş taş üstünde kalmadı ama bir şeyi sakın unutmayın. Almanya’nın üniversiteleri ayakta.’ Ve Almanya bugün Avrupa Birliği’nin en güçlü ülkesi. Nasıl oldu böyle? Üniversiteleri sayesinde. Her şey eğitim.

Eğitimde eğitimi gören kişi, ne kadar çok nitelikli kaliteli soru sorarsa, soru sorma olanağı tanınırsa o eğitim başarılıdır. Karşılaştığınız her olayı sorguluyorsanız, sorgulama gücü ve yeteneği size veriliyorsa o eğitim başarılıdır. Eğitimin öznesi soru sormaktır. Bizde, ‘Yeni icat çıkarma şimdi’ derler. Oysa keşke her birimiz yeni icat çıkarabilsek. Her birimiz bir değerin içine doğarız, ilk değerleri evimizde alırız. Sonra komşularımızdan, sonra mahalleden, sonra kentten alırız. Üniversiteye gittiğimiz zaman içinde yaşadığımız değerin çemberi büyür. O zaman yeni arkadaşlıklar kurarız, aşık oluruz, kavga ederiz, hayatı daha iyi sorgularız, dünyadaki gelişmeleri sorgularız. Ondan sonra da acaba bu sorunları nasıl aşarız diye düşünürüz. Sorunları akılla, mantıkla, bilgiyle, birikimle çözdüğümüz andan itibaren ülkeyi büyütürüz, dünyayı büyütürüz. Etrafımızda henüz keşfedemediğimiz kim bilir neler var? Ama keşfetmemiz için o soruyu sormamız lazım.

“Türkiye süratle vasatlaştı. Vasatlaşmak çok tehlikelidir”

Dün Türkiye’de hukuk fakültesini bitirip İngiltere’ye gidip, orada önce master sonra ticaret hukuku konusunda doktora yapan genç bir avukat kadın iş arıyor, ‘Asgari ücretle iş bulabilir miyim?’ diye. Şunu bütün gençlerin unutmaması lazım, Türkiye süratle vasatlaştı. Vasatlaşmak çok tehlikelidir, vasatlaşmakla Türkiye katma değeri yüksek ürün üretemez noktasına gelebilir. Katma değeri yüksek ürün üretmek için üniversitenin bilgi üretmesi lazım. Üretilen bilgiyi de sanayici elle tutulur metaya dönüştürür. Bunun için üniversiteler çok ama çok değerlidir. Şu an bizim her ilimizde üniversite var.

Bunlar gerçekten üniversite mi? Hukuk fakültesi var, hukuk dersini verecek profesör, doçent yok. Geniş kitlelerin oyunu almak için her ilde üniversite kurduk. Akademik kadron var mı, yok. Şöyle olması lazımdı. Türkiye her yıl yurt dışına doktora yapmak üzere en az 10 bin öğrenci gönderir, bunlar doktoralarını yaparlar, sonra bunlar Türkiye’ye gelirler, siz ondan sonra üniversite kurarsınız. Ondan sonra onun adı üniversite olur. O üniversitenin laboratuvarı var mı? Kars’a gittim, Kars’taki üniversitede tıp fakültesi var. Ama hastaların tamamı Erzurum’a gidiyor. Adı var mı var, levhası var mı var, unvanı var mı var, tıp fakültesi mi tıp fakültesi, hoca var mı hoca yok, donanım var mı donanım yok ama orası şeklen tıp fakültesi.

“Sizin önümüzdeki seçimlerde dünya siyaset tarihine böyle bir armağanı verme olanağınız var”

Dolayısıyla üniversite demekle üniversite olmuyor. Türkiye’nin düştüğü temel hata bu. Dolayısıyla Türkiye’yi bu hatadan çekip çıkarmamız lazım. Bunun için bizim planımız şöyle: Her organize sanayi bölgesinde teknoloji liseleri kuracağız. Bu liseler en az altı yıl olacak. Her bir öğrenci branşında ders görecek. Üçüncü sınıftan itibaren sanayide kendi alanıyla ilgili stajını yapacak. Stajını yaparken onun sosyal güvenlik primini devlet ödeyecek. Mezun olduktan sonra arzu ediyorsa stajını yaptığı fabrikada çalışabilir. Arzu ediyorsa, kendi çalıştığı alanın izdüşümü olan üniversiteye artı puanla gitmiş olacak.

O zaman teknoloji liseleri çok cazip hale gelecek, üniversiteyi kazanamazsa işi hazır olacak, dolayısıyla ara eleman sıkıntısı büyük ölçüde bitmiş olacak, iyi bir eğitim almış olacak, üretim zincirinin asli bir parçası olmuş olacak, iş garantisi olacak, üniversiteye giderken de artı puanla gitmiş olacak. Bunların yapılması için sizin oyunuza ihtiyacımız var. İlk kez Cumhuriyet tarihinde ve ilk kez dünya tarihinde bir seçimle bir otoriter yönetimi göndereceğiz. 6 milyon 300 bin genç Türkiye’nin kaderini değiştirecek. Dolayısıyla sizin önümüzdeki seçimlerde dünya siyaset tarihine böyle bir armağanı verme olanağınız var.

Evde buzdolabınız olmayabilir, arabanız olmayabilir, çamaşır makineniz olmayabilir, mobilyalarınız olmayabilir ama yiyeceğiniz olmak zorunda. Günde en az bir kez, iki kez yemek yemek zorundasınız. Bunu sağlayanlar da çiftçiler, yani üreticiler. Dolayısıyla tarım, dünyanın bütün ülkelerinde stratejik sektördür. Türkiye tarımda kendi kendine yeten, karnını doyuran dünyadaki az sayıda ülkelerden birisiydi. Bugün mercimekten baklaya kadar, samandan canlı hayvana kadar, etten ayçiçeğine kadar ithal ediyoruz. Birinci soru şu, neden? Toprak deseniz var, su deseniz var, güneş deseniz var, insan deseniz var, o zaman neden? Yanlış politikalar. ’83 milyonu kim doyuracak?’ Avrupa’nın temel kavgası bu. Herkes, ‘Ben doyuracağım, benim çiftçim kazanacak, biz oraya mal göndereceğiz’ diyor ve biz onlardan alıyoruz. Bunu aşmanın yolu tarımda köklü bir değişikliktir.

“Dış politikayı da ‘Yurtta barış, dünyada barış’ üzerine inşa etmek zorundasınız”

Çiftçinin zarar etmeyeceği bir modeli hayata geçirmeniz lazım. Bu modelin adı, ‘Maliyet artı makul kâr eşittir taban fiyat.’ Matematiğiniz iyiyse mesele yok. Sulu arazide mi ekim yapıyorsunuz, susuz arazide mi ekim yapıyorsunuz, ektiğiniz ürünün cinsi nedir, bunun dönüm başına maliyeti vardır. Üstüne makul bir kâr koyarsınız ve devlet, ‘Sen şunu ekeceksin, maliyeti şudur, makul kâr şudur, bunun üstüne alıcı buluyorsan sat ama bunun altına düştüğü zaman devlet olarak ben alacağım’ der. Dolayısıyla çiftçi zarar etmeyecek. Bu modeli getirmeniz lazım. Konya’dan küçük bir devlet var, Hollanda. Hollanda’nın yıllık tarım ürünü ihracatı 180 milyar doların üzerinde. Devasa Türkiye Cumhuriyeti’nin tarım ürünü ihracatı 18-19 milyar dolar, bazen daha fazla ithalat yapıyor.

Demek ki bir sorunumuz var. Bunu söylediğim modelle değiştireceğiz. Uşak Şeker Fabrikası yumurta satılarak kurulmuştur. Şimdi fabrika satıyoruz, dışarıdan tarım ürünü ithal ediyoruz. Geldiğimiz noktaya bakın. Her köye mutlaka bir ziraat mühendisi ya da bir ziraat teknikerinin atanması lazım. Besicilik yapılan yerlerde de mutlaka veteriner atanması lazım. Toprak analizlerinin yapılması lazım. Çiftçi, hangi ürünü ektiği zaman daha yüksek verim alabilir, bunun yapılması lazım. Bütün bunların tamamının dış politikayla bağlantısı var. Ürün ektiniz ve fazla ürün elde ettiniz, ihraç edeceksiniz. Eğer bütün ülkelerle kavgalıysanız niye sizin ürününüzü alsınlar. Dış politikayı da ‘Yurtta barış, dünyada barış’ üzerine inşa etmek zorundasınız.

Atatürk yaşıyor olsaydı eğitim sistemini tepeden tırnağa değiştirirdi. Dış politikayı 180 derece değiştirirdi. Güçlü ve onurlu bir devleti inşa etmek için elinden gelen bütün çabayı gösterirdi. Vatandaştan alınan her kuruş verginin hesabını da kendi vatandaşına verirdi. Bugün dış politikadaki yanlışlık, bizim Orta Doğu’ya ürün satmamızı engelliyor ve bu bölgede yalnız kaldık. Oysa Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyet’i kurduğunda sadece kendi ülkesinin insanlarına değil, dünyadaki bütün mazlum milletlere örnek olmuştur. Mustafa Kemal’in ayağa kaldırdığı, büyüttüğü Türkiye herkesin dikkatini çekmiş ve Mustafa Kemal Atatürk tarihsel süreç içerisinde gittikçe büyümüştür.

“Yasaklama yok, özgürlük var”

Bir kişinin farklı düşüncelerden çekinmemesi lazım. Sosyal medyayı niye kapatacaksınız, hangi gerekçeyle kapatacaksınız? Kişiler orada düşüncelerini rahatlıkla ifade edebiliyorlar, espri yapabiliyorlar, eleştiriler yapabiliyorlar, şiirler yazabiliyorlar, öyküler anlatabiliyorlar, siyaset kurumunun yanlışları varsa gerektiğinde yerden yere vurabiliyorlar… Siyaset kurumunun yapması gereken ne? Politikacının sağlıklı ve tutarlı eleştiriye ihtiyacı var. Eleştiriden korkmaması lazım. Tam tersine politikacılar, sağlıklı ve tutarlı eleştirileri okumak, dinlemek ve kendilerine yön çizmek zorundadırlar. Yasaklama yok, özgürlük var.

Her biriniz tek tek vergi ödüyorsunuz. ‘Vergi dairesinde kaydım yok, ben vergi ödemiyorum’ diye düşünmeyin. Simit alırken, çay içerken, sakız alırken, arabaya binerken vergi ödersiniz. Şimdilik vergi ödemediğiniz tek bir şey var, teneffüs ettiğiniz hava. Sevgili Z kuşağı, şu soruyu sordunuz mu kendinize: Bizden vergi alıyorsunuz da bu vergileri nereye harcıyorsunuz? Bu soru, demokrasinin çıkış sorusudur. Bu hesap Türkiye’de sağlıklı verilmiyor. Verilmediği için de ülke zaten bu durumda. Bu soruyu gittiğiniz her yerde, karşılaştığınız her politikacıya lütfen sorun. Demokrasi istiyorsanız bu sorudan başlayacaksınız.”

“Onun sinirlerini bozacağım ve hiç merak etmeyin”

Genel Başkan Kılıçdaroğlu son olarak, “Cumhurbaşkanı ile aranız nasıl?” sorusuna ise “Erdoğan’la mı? Onun sinirlerini bozacağım ve hiç merak etmeyin, sizler gerçekten de önümüzdeki seçimlerde tarih yazacaksınız. Beraber indireceğiz” yanıtını verdi.

Paylaşın

Kim Kardashian Bir Dakikada Bir Milyon Dolar Kazandı

Kim Kardashian’ın giyim markası Skims, dünyaca ünlü marka Fendi ile iş birliği yaparak yeni bir koleksiyon çıkardı. Kardashian, yeni koleksiyonun internet üzerinden satışa açıldığı ilk bir dakikada 1 milyon dolar kazandı.

Koleksiyonun en uygun fiyatlı ürün olan 100 dolarlık çorap sütyeni de şu anda tüm renk ve bedenlerde tükenmiş durumda. Şu sıralar özel hayatından çok iş hayatıyla gündeme gelen Kim Kardashian, giyim markası Skims’i üç yıl önce hayata geçirmişti.

21 Ekim 1980 tarihinde doğan Kim Kardashian’ın gerçek adı Kimberly Noel Kardashian’dır. Los Angeles’ta doğan Kardashian baba tarafından Ermeni, anne tarafından Hollanda ve İskoç asıllıdır.

Sosyal hayatında yarattığı sansasyonlarla magazin figürü haline gelen Kardashian, E kanalında yayınlanan Keeping Up with the Kardashians ve Kourtney and Kim Take New York adlı reality showlar ile bilinir.

Bir dönem prodüktörlük, mankenlik, şarkıcılık, oyunculuk ve stilistlik yapmıştır. İş insanı kimliğiyle dikkatleri çeken Kardashian kendi adını taşıyan birçok parfüm çıkarttı. Amerikan ABC kanalında yayınlanan Dancing With the Stars (Yıldızlarla Dans) adlı televizyon formatında yarıştı.

America’s Next Top Model (Amerikanın Gelecek/Yeni Top Modeli-Amerika Top Modelini Arıyor) adlı programda konuk jüri üyeliği yaptı. 2010 yılında ise kız kardeşleri Kourtney ve Khloe ile “Kardashian Konfidential” adında otobiyografi türünde bir kitap yayımladı.

2012 Nisan ayından beri Kanye West ile beraber olan Kardashian 15 Haziran 2013 günü Cedars-Sinai Medical Hastanesinde kızları North West’i dünyaya getirdi. 21 Ekim 2013’te, Kardashian’ın 33. doğum gününde nişanlanan çift 24 Mayıs 2014 tarihinde İtalya’nın Floransa kentinde evlendi.

Oğulları Saint West, 5 Aralık 2015’te doğdu. Doktorların ikinci hamileliğinden sonra hamile kalmamasını önermesi üzerine çiftin üçüncü çocuğu Chicago 15 Ocak 2018 yılında ve dördüncü çocuğu Psalm 9 Mayıs 2019 tarihinde taşıyıcı anne aracılığıyla dünyaya geldi. Kardashian, dört çocuğunun babası Kanye West’ten 2021 yılında boşandı.

Paylaşın

HDP’nin Kapatma Davasına İlişkin Savunması Yargıtay’a Gönderildi

Anayasa Mahkemesi (AYM), Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) kapatma davası için sunduğu ve bir ek klasör ve 173 sayfadan oluşan ön savunmasını Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin’e gönderdi.

Haber Merkezi / Başsavcı Bekir Şahin, bir ay içinde esas hakkındaki görüşünü sunması gerekiyor. Bu görüş de HDP’ye gönderilecek. Daha sonra Anayasa Mahkemesince (AYM) belirlenecek tarihlerde, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Şahin sözlü açıklama, HDP yetkilileri de sözlü savunma yapacak. Bütün sürecin ardından davaya ilişkin bilgi ve belgeleri toplayacak olan raportör, esas hakkındaki raporunu hazırlayacak.

15 kişiden oluşan AYM heyeti karara bağlayacak

Bu işlemler sürerken gerek Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı gerekse davalı HDP, ek delil veya yazılı ek savunma verebilecek. Raporun, Yüksek Mahkeme üyelerine dağıtılmasının ardından Başkan Zühtü Arslan, toplantı için gün belirleyecek, üyeler belirlenen günde bir araya gelerek kapatma istemini esastan görüşmeye başlayacak. HDP hakkındaki kapatma davasını, 15 kişiden oluşan Anayasa Mahkemesi (AYM) heyeti karara bağlayacak.

Paylaşın

Bakan Koca Açıkladı: Aşılamada Yeni Dönem

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, Koronavirüs Bilim Kurulu Toplantısı’nın ardından yaptığı yazılı açıklamada, “Yarından itibaren mRNA aşısı olmuş ve üzerinden 6 ay zaman geçmiş 18 yaş ve üzeri vatandaşlarımız hatırlatma dozunu istedikleri aşı türünden olabileceklerdir” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Bakan Koca, açıklamasında, son bir ay içindeki vakaların yüzde 15’inin 60 yaş üzeri vatandaşlardan oluştuğunu belirterek, “Ancak vefatların yüzde 84,8’i 60 yaş üzerindeki vatandaşlarımızdır. Büyüklerimizi koruma zorunluluğumuz halen devam ediyor” dedi.

Bakan Koca, açıklamasının devamında, tüm vakalar içinde çocukların oranının azaldığını bildirerek, “Okul çağındaki 8-16 yaş grubundaki çocuklarımızın toplam vakalar içindeki oranı yaklaşık %10 seviyesinde düşüş göstermiştir. Okul çağındaki çocuklarımızın vakalar içindeki oranının azalıyor olması salgının seyrini olumlu etkileyebilecektir” ifadelerini kullandı.

Sağlık Bakanlığı Koronavirüs Bilim Kurulu video konferans yöntemiyle toplandı. Aşılama ve koronavirüsle mücadelenin ele alındığı toplantı sonrası yazılı bir açıklama yapan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı;

“Vaka sayılarının yaş dağılımı ile vefatların yaş dağılımları dikkate alındığında son 1 ay içindeki vakaların %15’i 60 yaş üzeri vatandaşlarımızdan oluşuyor. Ancak, vefatların %84,8’i 60 yaş üzerindeki vatandaşlarımızdır.

Büyüklerimizi koruma zorunluluğumuz halen devam ediyor. Gençler hastalığı daha hafif geçirseler de virüsü hastalığı ağır geçirebilecek kişilere taşıyabilmektedir. Ayrıca aşıların temel koruyucu etkisi, hastaneye yatışların ve ölümlerin engellenmesindedir. Büyüklerimizi korumak için gençlerimizin tedbirlere uyması hayati önem taşımaktadır.

Aşıların 3 ila 6 ay arasında en çok koruyucu özellik gösterdiği belirlenmiştir. Bu bakımdan hatırlatma dozu aşılarının yapılması gerekmektedir. Daha önce 60 yaş üzeri vatandaşlarımız için hatırlatma dozu aşılarına başlanmıştı.

Bugün yapılan değerlendirmede 18 yaş üzeri tüm vatandaşlarımız için hatırlatma dozu aşılamasının başlatılmasına karar verilmiştir. Yarından itibaren mRNA aşısı olmuş ve üzerinden 6 ay zaman geçmiş 18 yaş ve üzeri vatandaşlarımız hatırlatma dozunu istedikleri aşı türünden olabileceklerdir.

Yerli aşımız Turkovac da gündemimizdeki önemli bir konuydu. Daha önce sizleri kendi aşımızı kullanıma alabilmek için gönüllü olmaya davet etmiş ve 3.000 gönüllü ile yerli aşımızın seri üretime geçebileceğini ifade etmiştim. Gönüllü olan vatandaşlarımıza çok teşekkür ederek bugün itibariyle 2.000 gönüllü sayısına ulaşmış bulunduğumuzu müjdelemek isterim.

Halen 1.000 gönüllüye ihtiyaç var. Kendi aşımız kendi gücümüzdür. Bu gücü hayata geçirmek için 18-59 yaş arası 2 doz aşı olmuş sağlıklı vatandaşlarımızı hatırlatma dozu için Turkovac gönüllüsü olmaya davet ediyorum.

Okul çağındaki 8-16 yaş grubundaki çocuklarımızın toplam vakalar içindeki oranı yaklaşık %10 seviyesinde düşüş göstermiştir. Okul çağındaki çocuklarımızın vakalar içindeki oranının azalıyor olması salgının seyrini olumlu etkileyebilecektir.

Günlük vaka sayılarının hızlı tırmanışlar göstermemesi sağlık tesislerinin yükünün kontrol edilebilir kalmasını sağlamaktadır. Hastanelerimizde servis ve yoğun bakım yatak doluluk oranlarının kontrollü seyri önemli bir güvencedir.”

Paylaşın