Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Günlük Can Kaybı 270’e Dayandı

Kovid 19’da son 24 saatte 108 bin 563 yeni vaka tespit edilirken, 266 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Hastalığı daha ağır geçirenler yaşlılarımızla kronik hastalığı olanlar. Çözüm tedbir ve aşı.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 452 bin 363 test yapılırken, 108 bin 563 yeni vaka tespit edildi. 266 kişi hayatını kaybederken, 88 bin 647 kişi sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan uyarı

Güncel verilerle ilgili değerlendirmesini sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı; Omicron’un ilk etkileyip, yayılım gösterdiği şehirlerde vaka sayıları ciddi düşüş gösteriyor. Diğer şehirlerimizde de durumun benzer şekilde seyretmesi bekleniyor. Yine aynı şekilde, hastalığı daha ağır geçirenler yaşlılarımızla kronik hastalığı olanlar. Çözüm tedbir ve aşı.

Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en çok aşılamanın gerçekleştirildiği Osmaniye’yi, Ordu, Amasya, Muğla, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Balıkesir, Zonguldak ve Manisa takip etti. Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en az aşılamanın gerçekleştirildiği Şanlıurfa’yı sırasıyla Batman, Siirt, Diyarbakır, Bingöl, Muş, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Elazığ takip etti.

Paylaşın

DSÖ Açıkladı: Omicron Vakalarında Düşüşe Geçildi

Dünyada hakim varyant haline gelen Omicron’da pek çok ülkede tepe noktasının görülmesi sonrasında vaka sayıları düşmeye başladı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) açıkladığı haftalık raporda, vaka sayılarında geçen haftaya göre yüzde 17’lik, ölümlerde ise yüzde 7’lik düşüş kaydedildiğini bildirildi.

Raporda, Omicron varyantının dünya çapında vakaların yüzde 97’sini oluşturduğu, eski hakim varyant olan Delta vakalarının yüzde 3 civarına gerilediği kaydedildi. Omicron varyantının ilk görüldüğü ülkelerde vaka sayılarında Ocak’tan itibaren düşüş gözlendiğine de işaret edildi.

DSÖ raporuna göre 31 Ocak-6 Şubat döneminde dünya çapında 19 milyon yeni vaka kaydedildi, ölümlerin sayısı ise 68 binin altına düştü. Gerçek rakamların, kayıtlı vaka sayılarından çok daha yüksek olabileceği de hatırlatıldı.

DSÖ’nün Doğu Akdeniz bölgesi olarak adlandırılan ve Türkiye’nin güney ve güneydoğusunu kapsayan bölgesi dışında tüm bölgelerde vaka sayılarının düştüğü kaydedildi. “Doğu Akdeniz” bölgesindeki yüzde 36’lık vaka artışında İran, Afganistan ve Ürdün’ün etkisi olduğu belirtiliyor.

Türkiye’de artış eğilimi

Türkiye ve Rusya’nın da dahil olduğu Avrupa bölgesinde ise Fransa ve Almanya’da vaka sayılarındaki düşüşün etkisiyle yüzde 7’lik azalma görüldü. Dünya çapında enfeksiyonların yüzde 58’i ve ölümlerin yüzde 35’i Avrupa’da kaydedildi.

Türkiye’de ise Sağlık Bakanlığı verilerine göre 31 Ocak’ta 93 bin 261 olan vaka sayısı 8 Şubat itibarıyla 111 bin 96’ya, ölü sayısı 182’den 241’e yükseldi. Kuzey ve Güney Amerika’yı kapsayan bölgede vaka sayıları yüzde 36’lık düşüş gösterdi. ABD’de vaka sayılarında bir önceki haftaya göre yüzde 50 ile büyük düşüş yaşandı.

Aşılar etkili mi?

Yoğun aşılama kampanyalarına sahne olan ülkelerde de vaka ve ölüm sayılarının yüksek olması, uygulanan aşıların etkililiği tartışmalarını da beraberinde getiriyor. DSÖ raporunda aşıların Omicron varyantına karşı etkisiyle ilgili sınırlı veri bulunduğuna işaret edilerek ilk yapılan dozların ağır hastalık, semptomatik hastalık ve enfeksiyona karşı etkisinin azaldığı tahminine yer verildi. Buna karşılık hatırlatma dozlarının, aşının etkisini yüzde 75’e yükselttiği, ancak etkinin üç ila altı ay içinde azaldığı yönündeki tahminlere de işaret edildi.

DSÖ verilerine göre, koronavirüsün Çin’de ortaya çıktığı 2019 yılı Aralık ayından bu yana dünya çapında 5,7 milyon kişi virüs nedeniyle yaşamını yitirdi, 392 milyon kişi virüse yakalandı. Dünya çapında toplam 10 milyar 250 milyon doz aşı yapıldı.

DSÖ’nün Omicron varyantıyla ilgili ilk uyarıyı yaptığı Kasım ayı sonundan bu yana ise dünya çapında 500 bin kişi Covid nedeniyle yaşamını yitirdi, virüs varyantı 130 milyon kişiye bulaştı. DSÖ yetkilisi Abdi Mahamud, “Etkili aşıların bulunduğu bir çağda yarım milyon insanın ölmesi gerçekten trajik bir durum” diye konuştu.

DSÖ korona uzmanı Maria Van Kerkhove de “Hala pandeminin ortasındayız. Bu virüs tehlikeli olmayı sürdürüyor” diyerek dünyada pek çok ülkede Omicron dalgasında tepe noktaya henüz ulaşılmadığına işaret etti.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Transseksüel Kadınların Annelik Hakkı İçin Emsal Karar

Fransa’nın güneyindeki Toulouse kentindeki temyiz mahkemesi, transseksüel kadınların annelik hakkına ilişkin uzun süren bir dava sonucunda emsal bir karar aldı. Kararın Fransa’daki çok sayıda ebeveyni ve ebeveyn olmak isteyen kişileri rahatlattığı kaydedildi.

Kentteki temyiz mahkemesi, 52 yaşındaki transseksüel bir kadının cinsiyet değiştirme ameliyatı olmadan önce erkek olarak sahip olduğu çocuğun resmen annesi olmasına hak verdi. Mahkeme kararıyla birlikte “Claire” takma ismini kullanan kadın, çocuğunun doğum belgesine ikinci anne olarak eklenecek.

Uzun süren bir hukuk mücadelesi

Claire’in cinsiyet değiştirdikten sonra kızının doğum belgesine annesi olarak kayıtlara geçme talebi 2014 yılında reddedilmişti. Montpellier’deki temyiz mahkemesi de 2018 yılında Claire’in doğum belgesine “anne” ya da “baba” olarak değil, “biyolojik ebeveyn” olarak yazılmasını uygun görmüştü. Ancak bu karardan da memnun olmayan Claire, hukuk mücadelesini 2020 yılında bir üst mahkemeye daha taşıdı.

“Biyolojik ebeveyn” ifadesinin Fransız hukukunda yeri olmadığına kanaat getiren üst mahkeme, davayı Toulouse’daki mahkemeye havale etti. Toulouse’deki temyiz mahkemesi de bu vakada iki annelik soyunun olabileceğine dikkat çekerek Claire’in, kızının doğum bölgesine ikinci anne olarak eklenebileceğine karar verdi.

Fransa hukuku için emsal karar

Claire’in avukatı Clelia Richard, söz konusu kararın çığır açan bir adım olduğu değerlendirmesinde bulundu. Bu kararın Fransa hukukuna yansıması olacağına dikkat çeken Richard, Claire’in kızının böyle bir durumdan etkilenen tek çocuk olmadığını söyledi. Richard, kararın Fransa’daki çok sayıda ebeveyni ve ebeveyn olmak isteyen kişileri rahatlattığını kaydetti.

Paylaşın

‘TL Mevduat’ta Reel Kayıp 25 Yılın Zirvesine Çıktı

TÜİK verilerine göre ocak ayında aylık olarak yurtiçi üretici fiyatları endeksine indirgendiğinde TL mevduat faizi yüzde 8,33, tüketici fiyatları endeksine indirgendiğinde ise yüzde 8,87 reel olarak kaybettirdi.

Yılın ilk ayında hangi finansal yatırım aracı tercih edilse de maalesef yüksek enflasyon nedeniyle her araç reel kayıp yaşattı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre ocak ayında aylık olarak yurtiçi üretici fiyatları endeksine indirgendiğinde TL mevduat faizi yüzde 8,33, tüketici fiyatları endeksine indirgendiğinde ise yüzde 8,87 reel olarak kaybettirdi. Ocakta tüketici enflasyonu yüzde 48,69’a, üretici enflasyonu ise yüzde 93,53’e yükselmişti. Yıllık olarak bakıldığında ise TL mevduat faizi yatırımcısına Yİ-ÜFE’ye indirgendiğinde yüzde 40,64, TÜFE’ye indirgendiğinde ise yüzde 22,75 kayıp getirdi.

Enflasyona endeksli ürün ihtiyacı

Dünya’dan Şebnem Turhan’ın haberine göre; 1997’den beri hesaplanan reel getiri oranlarına göre TL mevduat yatırımcısı yıllık olarak 25 yılın en ağır reel kaybını yaşarken aylık kayıpta ise geçen yıl aralık ayının ardından tasarrufunda en ağır erimeyle karşı karşıya geldi.

Reel kayıpların ardından her ne kadar yeni Türkiye Ekonomi Modeli kapsamında en önemli araç olarak dövize endeksli TL mevduat ürünü sunulsa da yüksek enflasyon nedeniyle analistler, yatırımcının enflasyon korumalı yeni ürünlerin kapsama alınmasını bekliyor.

Tüm finansal araçlar üretici ve tüketici enflasyonunun son 19 yılın zirvesine yerleşmesinin kaybını yaşadı. Aylık en düşük kayıp, yurt içi üretici fiyat endeksi (Yİ-ÜFE) ile indirgendiğinde yüzde 7,56, tüketici fiyat endeksi (TÜFE) ile indirgendiğinde ise yüzde 8,10 oranlarıyla BIST 100 endeksinde gerçekleşti. Öyle ki analistler yüksek enflasyonda yerli yatırımcının kendine koruma aracı olarak Borsa İstanbul’a yatırımı öne çıkarıyordu.

Yine, üretici fiyatları endeksi ile indirgendiğinde; mevduat faizi (brüt) yüzde 8,33, külçe altın yüzde 8,81, Devlet İç Borçlanma Senetleri (DİBS) yüzde 8,88, Euro yüzde 9,45 ve dolar yüzde 9,62 oranlarında yatırımcısına kaybettirdi. TÜFE ile indirgendiğinde mevduat faizi (brüt) yüzde 8,87, külçe altın yüzde 9,34, DİBS yüzde 9,41, Euro yüzde 9,98 ve dolar yüzde 10,14 oranında yatırımcısının tasarrufu eridi.

Yıllıkta Yİ-ÜFE’ye indirgendiğinde kazanan yok

Finansal yatırım araçları yıllık olarak değerlendirildiğinde dolar TÜFE ile indirgendiğinde yüzde 23,08 oranında yatırımcısına en yüksek reel getiriyi sağladı. Ancak dolar Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 5,44 oranında yatırımcısına kaybettirdi.

Diğer yatırım araçları yıllık değerlendirmede, Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde; külçe altın yüzde 8,03, Euro yüzde 12,07, BIST 100 endeksi yüzde 32,13, mevduat faizi (brüt) yüzde 40,64 ve DİBS yüzde 48,29 oranlarında reel kayıp yaşattı. TÜFE ile indirgendiğinde ise külçe altın yüzde 19,70 ve euro yüzde 14,45 oranlarında yatırımcısına kazandırırken; BIST 100 endeksi yüzde 11,67, mevduat faizi (brüt) yüzde 22,75 ve DİBS yüzde 32,69 oranlarında yatırımcı kaybetti.

Ocakta son yılların zirvelerini gören enflasyon oranlarına karşılık Merkez Bankası politika faizinin yüzde 14 seviyesinde olması ve Türkiye’nin en yüksek negatif reel faizi veren ülke konumuna çıkması Devlet İç Borçlanma Senetleri’nin yatırımcısına yüksek kayıplar yaşatmasına neden oldu. Her ne kadar dolar/TL sakin bir ay geçirse de DİBS’te negatif reel getiri olması yabancı yatırımcının zaten az olan ilgisini daha da kaybetmesi sonucuna yol açtı ve talep azaldı. DİBS’te yabancı yatırımcı payı yüzde 4’ün altında bulunuyor.

TÜİK verilerine göre külçe altın, üç aylık değerlendirmede; Yİ-ÜFE ile indirgendiğinde yüzde 4,60, TÜFE ile indirgendiğinde ise yüzde 15,85 oranında yatırımcısına en yüksek reel getiri sağlayan yatırım aracı oldu.

Paylaşın

Babacan’dan ‘Erdoğan’ın Adaylığı’ Yorumu: Anayasa’da Bir Hüküm Var

Erdoğan’ın 3. dönem adaylık tartışmasıyla ilgili açıklamada bulunan Ali Babacan, “Hukukçuların kahir ekseriyeti Cumhurbaşkanı’nın şu anda ikinci döneminde olduğunu söylüyor. Anayasa’da bir hüküm var: Cumhurbaşkanının ikinci döneminde eğer meclis seçim kararı alırsa, bir dönem daha hak oluşuyor. Örneğin Mayıs 2023’te yapılacak bir seçim bile teknik gerekliliği yerine getirebilir.” dedi.

Haber Merkezi / Babacan, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Bu konuda bir hukuk tartışması olabilir ama siyasi perspektiften baktığımızda, sayın Erdoğan’ın bir kere daha cumhurbaşkanı olmasını engelleyecek olan vatandaşlarımızdır, seçmendir. Vatandaşımız ‘Bu senin son dönemin, müsait bir yerde iniyorsun’ diyecektir.” ifadelerini kullandı.

Babacan 12 Şubat Cumartesi günü, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun çağrısıyla yapılacak 6 liderin katılacağı yemekle ilgili, “Cumartesi günkü toplantı şu anda güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışmalarımızın gelmiş olduğu noktanın bir teyidi ve bundan sonraki sürecin istişaresi ile ilgili bir toplantı olacak. Umarız ki verimli olur, ülkemiz için hayırlı sonuçlar doğurur” dedi.

Sağlık çalışanlarının dün gerçekleştirdiği iş bırakma eylemine değinen Babacan, hekimlerin yurtdışına gitmesi için Sağlık Bakanlığı’ndan alması gereken ‘iyi hal belgesi’ istatistiklerini yayınladı. Geçen sene 1405, bu ilk ayında ise 197 hekimin bu belgeyi aldığını söyledi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan partisinin genel merkezinde düzenlenen haftalık değerlendirme toplantısında konuştu. Babacan özetle şu ifadeleri kullandı:

“Resmen ‘hekimler göçü’ yaşıyoruz. Kendi ellerimizle yetiştirdiğimiz insan gücümüzü, kendi çocuklarımızı Amerika’ya, Avrupa’ya bedavadan hediye ediyoruz. Çünkü Türkiye’de liyakate, başarıya, emeğe değer verilmiyor. Hak ve özgürlüklerin esamisi okunmuyor. İktidardaki otoriter ortaklık, bu ülkenin insanlarına, kaliteli bir yaşam ve insanca çalışma imkânı tanımıyor.

Krizlerin ortağı ikide bir Türk Tabipleri Birliği’nin kapatılmasını istiyor. Ağzından şimdiye kadar bu ülkeye hayrı dokunacak tek bir söz bile duymadık. ‘Ülkenin şu sorununa şu çözümünü bulmak için şöyle bir projem var’ dediğini duydunuz mu? Varsa yoksa hamaset, hakaret. Tam bir kriz üretim merkezi. Sayın Bahçeli’ye bir kez daha çağrı yapıyorum. Eğer sağlık çalışanlarımızın çalışma koşullarını iyileştirecek bir öneriniz varsa ortaya koyun. Sizin hiç fikriniz, projeniz yok mu? Ona buna saldırmayı bırakın da halk sağlığının faydasına bir fikriniz varsa söyleyin.

“Ülkenin yerinden yönetilmesi gerekiyor”

Isparta’yı izledik. Bir şehir günlerce karanlığa gömülebilir mi? Kışın ortasında soğukta, karanlıkta yüz binlerce insan bırakılabilir mi? Cumhurbaşkanı aslında hiçbir şeyi yönetemiyor. 84 milyonluk, Avrupa’nın en büyük topraklarına, en geniş tarım arazilerine, en genç nüfusuna sahip bir ülke bir kişinin dağarcığı ve karar verme yetisiyle yönetilemez. Yetkinin Ankara’dan yerele doğru delege edilmesi gerekiyor. Bu ülkenin yerinden yönetilmesi gerekiyor.

En ufak kriz Ankara’ya geldiğinde Ankara felç oluyor. Allah korusun, memleketin başına daha kötü işler gelse, iç güvenlik, dış güvenlik meselesi başımıza gelse demek ki bunlar tamamen felç olacaklar. Hiçbir şey yapamayacaklar.

“Benzin 8 küsur lira değilse aradaki fark Erdoğan zammıdır”

Bir yılda benzine yüzde 111, mazota yüzde 133 zam yapıldı. Dolar kurundaki artış yüzde 88. Dolar bazına vurduğumuzda benzine yüzde 12, mazota yüzde 24 zam olduğunu görüyoruz. Aradaki fark tamamen kur artışı. Eğer Erdoğan faizi de döviz kurunu da patlatmasaydı, 15 liranın üzerine çıkan benzin ve mazot fiyatları 7 liradan 8 liraya çıkacaktı. Mazot ve benzin 8 küsur lira değil de 15 küsur liraysa, aradaki fark Erdoğan zammıdır. 7 liradan 8 liraya dünya enflasyonu; 8 liradan 15 liraya Erdoğan zammıdır.

Hukukçuların kahir ekseriyeti Cumhurbaşkanı’nın şu anda ikinci döneminde olduğunu söylüyor. Anayasa’da bir hüküm var: Cumhurbaşkanının ikinci döneminde eğer meclis seçim kararı alırsa, bir dönem daha hak oluşuyor. Örneğin Mayıs 2023’te yapılacak bir seçim bile teknik gerekliliği yerine getirebilir. Bu konuda bir hukuk tartışması olabilir ama siyasi perspektiften baktığımızda, sayın Erdoğan’ın bir kere daha cumhurbaşkanı olmasını engelleyecek olan vatandaşlarımızdır, seçmendir. Vatandaşımız ‘Bu senin son dönemin, müsait bir yerde iniyorsun’ diyecektir.

“Umarız ki Anayasa Mahkemesi adaletin yanında durmaya devam eder”

AİHM, 2021 yılında en çok insan hakkı ihlalini Rusya, Ukrayna ve Türkiye’de tespit etti. Lig bu. Ülkemiz en çok, ifade özgürlüğünü ihlal etmekten kusurlu bulundu. Anayasa Mahkemesi’nde esastan incelenen dosyaların yüzde 97’si ihlal kararıyla sonuçlanmış. 2013-2021 yılları arasındaki ihlal kararlarının yüzde 76’sı adil yargılanma hakkının ihlali. AYM’nin ‘Türkiye’de adil yargılanma yok artık’ dediği noktadayız. AYM’nin üye yapısı değişiyor. Umarız ki önümüzdeki kritik süreçte adaletin, hukukun, hakkın yanında durmaya devam eder.

“Yargı bağımsızlığı ve ifade özgürlüğü ilk 90 dakikamızın işidir”

Seçimlerden sonra kurulacak hükûmetin ilk 90 ve 360 gününde yapacaklarımızı eylem planlarıyla açıklıyoruz. Yargı bağımsızlığının sağlanması da ifade özgürlüğünün önünü açılması da bırakın 90 ve 360 günü, hükûmetin ilk 90 dakikasının işidir. Vatandaşlarımız, hükûmeti kurduğumuz gün güzel bir futbol maçı seyretme süresinde, ifade özgürlüğünün önünün nasıl açıldığını, yargıya giden talimat yollarının nasıl kapandığını hep beraber görecekler.”

Paylaşın

TİP’in Yasa Teklifi Yeniden Gündemde: Yanan Cebin Değil Kombin Olsun

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Ekim 2021’de faturalardaki yükün yurttaşlar lehine ortadan kaldırılmasını öngören “Cep dostu fatura yasası teklifini” bir kez daha gündeme getirdi. TİP, teklifin hala Meclis’te beklediğini duyurmasının ardından “Faturayı topluma değil, kendi ceplerini doldurmanın peşindekilere keseceğiz” açıklaması yaptı.

Ayrıca “Yanan cebin değil kombin olsun” sloganıyla söz konusu teklife ilişkin detayların yer aldığı bir bilgilendirme mesajı paylaşan TİP, Türkiye’nin neden bir fatura yasasına ihtiyaç duyduğunu şu sözlerle anlattı:

“Türkiye İşçi Partisi olarak, önü arkası kesilmeyen zamlara karşı TBMM’ye bir yasa teklifi sunduk. Elektrik, su, doğalgaz ve internete erişim temel insan hakkıdır. Enerji kaynaklarımız ve hizmetlerimiz özelleştirildi. Bu yasayla fiyatları çığ gibi büyüyen hizmetlere ulaşımı kolaylaştıracak bir çözüm üretmeyi amaçlıyoruz.

“Ancak sorunun kaynağının da farkındayız: Özelleştirilmiş ve sadece kar odaklı yönetilen enerji şirketlerini kamulaştıracağız! Bu hizmetlerin kar güdüsüyle değil, toplumun faydası için çalışmasını sağlayacağız. Türkiye toplumu kendi enerji hizmetleri üzerinde söz sahibi olmalıdır. Faturayı topluma değil, kendi ceplerini doldurmanın peşindekilere keseceğiz!”

Teklif neleri içeriyor?

TİP Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil teklifin neler içerdiğini Ekim’de verdiği kanun teklifini için düzenlediği basın toplantısında şu şekilde anlatmıştı:

“Enerji şirketlerini daha fazla kar edecek diye, halkın daha fazla yoksullaştığı düzenin tersine dönmesi gerektiğini düşünüyoruz. Hane geliri 18 bin-13 bin TL arasında olanlar vergisiz, hane geliri 13 bin-11 bin TL arasında olanlar vergisiz artı yüzde 10 / yüzde 30/ yüzde 50 destek, hane geliri 11 bin 7 bin TL arasında olanlar vergisiz artı yüzde 60 / yüzde 63 yüzde 65 destek, hane geliri 7 bin-5 bin 500 TL arasında olanlar vergisiz artı yüzde 75/ yüzde 85/ yüzde 95 destek, hane geliri 5 bin 500-0 TL olanlar vergisiz artı yüzde 100 destek alacaklar.”

Sera Kadıgil, “Tüm bunların kaynağının nereden karşılanacağı” şeklindeki soruya ise şöyle yanıt vermişti: “Tüm yolsuzlukları, israfları, talanı bir yana bırakıyorum. Mesela 2018 yılında çıkartılan bir teşvik kanunu var. Yüzde 50 indirim uygulanıyor bazı sanayi kollarına ve bu kanundan 34 şirket faydalanmış. 34 şirkettin devlete tahmini maliyeti ise 1 buçuk milyar TL.

Yani şirketlerden 1 buçuk milyar az almayı kabul edebiliyoruz. Ama asgari ücretle çalışan insandan yüzde 30 vergi alıp üstüne de şirketlere kar üzerine kar ettiriyoruz. Kaynak çok basit arkadaşlar, patronlardan alacaksınız halka vereceksiniz. İnsanlar daha az fatura ödeyecek ve şirketler biz zahmet daha az kar edecek.”

“Temel insan hakkı”

Söz konusu toplantıda enerjiyi, 21. yüzyılda insanların yaşamlarını sürdürebilmesinin kurucu bir unsuru olarak gördüklerini ve enerji hakkını, temel insan haklarından biri olarak kabul ettiklerini vurgulayan Kadıgil, şöyle devam etmişti:

“Hane geliri net asgari ücretin 6,5 katı veya altında ise belirlenen ortalama tüketim miktarlarının altında elektrik, su, doğalgaz ve internet tüketilmesi halinde, bu faturalar vergilerden ve katkı paylarından muaf olmalıdır.

Hane geliri net asgari ücretin 4,75 ile 4,25 katı arasında ise belirlenen ortalama tüketim miktarlarının altında elektrik, su, doğalgaz ve internet tüketilmesi halinde, hane gelirine göre belirlenmesi suretiyle fatura bedellerinin yüzde 10’u ile yüzde 50’sine kadar olan kısmı Hazine tarafından karşılanmalıdır.

Hane geliri net asgari ücretin 4,25 ile 3 katı arasında ise fatura bedellerinin yüzde 60’ı ile yüzde 65’ine kadar olan kısmı Hazine tarafından karşılanmalıdır.

Hane geliri net asgari ücretin 3 ile 2 katı arasında ise fatura bedellerinin yüzde 75’i ile yüzde 95’ine kadar olan kısmı Hazine tarafından karşılanmalıdır.

Hane geliri net asgari ücretin 2 katı veya altında ise fatura bedellerinin tamamı Hazine tarafından karşılanmalıdır. Elektrik, su, doğalgaz ve internet ücret tarifelerinde yapılacak yıllık zam oranı asgari ücrete yapılacak yıllık zam oranını geçmemelidir.”

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

DSÖ’den Zengin Ülkelere Kovid İle Mücadele İçin Yardım Çağrısı

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), zengin ülkelere yeni tip koronavirüs (Kovid 19) salgınıyla mücadele kampanyasına acil olarak 16 milyar dolar mali yardımda bulunmaları çağrısında bulundu. 

DSÖ Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus yaptığı açıklamada, “Bilim bize salgınla savaşmak için gerekli araçları sunuyor, ancak bu imkanlar küresel olarak paylaşılırsa, biz bu yıl dünyada Kovid 19 salgınını sonlandırabiliriz.” dedi.

Zengin ülkelerin Kovid 19 ile mücadeleye daha fazla katkı vermesini isteyen DSÖ Genel Direktörü, “Yüksek gelirli ülkeler oluşturulan ACT-A fonuna adil bir şekilde paylarını öderlerse, düşük ve orta gelirli ülkeler yetersiz Kovid 19 aşılama oranı ile ilaç ve test sıkıntısının üstesinden gelebilir.” ifadesini kullandı.

DSÖ Genel Direktörü, Omicron varyantının hızla yayılmasının test ve aşıları en acil ve daha adil bir şekilde dağıtılmasını da zorunlu kıldığı uyarısında bulundu.

ACT-A nedir?

Dünya liderleri, bilim adamları, insani yardım kuruluşları ve özel sektör Covid-19’u teşhis ve tedavi yöntemlerine herkesin erişimi için işbirliği yapma kararı doğrultusunda Kovid 19 Araçlarına Erişim Hızlandırıcısı (ACT-A) programı başlatmıştı.

Dünyada ACT-A olarak anılan girişim Kovid 19 tanı, tedavi ve aşılarını geliştirmek, üretmek ve bunlara adil erişimi hızlandırmak için küresel işbirliği sağlamayı öngörüyor.

Bu program için Ekim 2021 ile Eylül 2022 tarihleri arasında 23,4 milyar dolar toplanması öngörülürken, şu ana kadar sadece 800 milyon dolara ulaşıldı.

Act-A programını yürütenler, küresel aşı kampanyasının başarılı olabilmesi için acilen 16 milyar dolara ihtiyaç olduğunu belirtiyor. Şu ana kadar sadece Kanada, Almanya, Kuveyt, Norveç, Suudi Arabistan ve İsveç bu programa vaad ettikleri yardımı gerçekleştirdi.

DSÖ verilerine göre, şu ana kadar dünyada yapılan 4,7 milyar Kovid 19 testinin sadece yüzde 0,4’ü fakir ülkelerde gerçekleştirildi. Bu ülkelerde nüfusun sadece yüzde 10’u en az bir doz aşı oldu.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

HDP’den ‘Herkese 250 KW Elektrik Ücretsiz Sağlansın’ Teklifi

Halkların Demokratik Partisi (HDP) milletvekilleri elektrik üretim ve dağıtım şirketlerinin kamulaştırılması, tüm hanelere ve işyerlerine 250 KW elektriğin ücretsiz sağlanması için kanun teklifi verdi.

HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı Diyarbakır Milletvekili Garo Paylan, İzmir Milletvekili Serpil Kemalbay, Batman Milletvekili Necdet İpekyüz ile İstanbul Milletvekili Erol Katırcıoğlu’nun imzasıyla elektrik üretim ve dağıtım şirketlerinin kamulaştırılması ve tüm hanelere ve işyerlerine 250 KW elektriğin ücretsiz sağlanması için Meclis Başkanlığı’na kanun teklifi verildi.

Meclis Başkanlığı’n sunulan teklifin gerekçesinde şu ifadeler yer aldı;

“Ülkemizde elektrik üretiminin yüzde 80’i, dağıtımının ise yüzde 100’ü özel sektörün elindedir. Enerji şirketleri; evde, işyerinde ve tarlada yurttaşlarımızın üzerine büyük bir yük oluşturmaktadır. Bu sebeple, toplumsal faydayı göz önüne alarak elektrik piyasasındaki soygun düzenine son verilmesi gerekmektedir.

Gerek bireysel gerekse de toplumsal olarak yaşamımızın her alanında ihtiyaç duyduğumuz bir ürün olan elektrik, kamusal hizmeti zorunlu kılmaktadır. Elektrik politikası; katılımcı kamuculuğu, kamusal çıkarların korunmasını, yurttaşların ihtiyaç sınırına kadar ücretsiz, sürekli ve güvenilir elektriğe erişebilmesini hedeflemelidir.

Elektrikte; yeterli, sürekli, düşük maliyetli ve güvenilir üretim ve dağıtım sistemini kurmak elzemdir. Elektrik üretimi ve dağıtımının özel sektörün kâr hırsına terk edilemeyeceği bütün yurttaşlarımızca görülmüştür. TBMM, krize dönüşen elektrik konusunda sorumluluk almalıdır.

Bu gerekçeyle hazırladığımız yasa teklifimizle elektrik üretim ve dağıtım şirketlerinin kamulaştırılmasını öneriyoruz. Yasa teklifimizle aynı zamanda tüm hanelere ve tüm işyerlerine 250 KW elektriğin ücretsiz olarak sağlanmasını öneriyoruz”

Paylaşın

Öğretmen Adayları Dikkat: Mülakat Kalkıyor, Sınav Yerine Eğitim Geliyor

Öğretmen Meslek Kanunu’nda hangi maddelerin olacağı yavaş yavaş netleşiyor. Geçtiğimiz hafta TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen, yeni meslek kanunun uygulanmaya başlamasıyla birlikte aday öğretmenlikte önemli değişiklikler hayata geçecek.

Kanunda “adaylık”, “öğretmenlik”, “uzman öğretmenlik” ve “başöğretmenlik” olmak üzere 4 basamaklı bir kariyer gelişim sistemi tanımlanırken, Aday Öğretmen Yetiştirme Programı’na tabi tutulacak olan aday öğretmenler 240 saatlik eğitimi tamamlamak zorunda. Sınav stresi yaşamayacak aday öğretmenler eğitim sonunda ise herhangi bir mülakata da girmeyecek. Söz konusu eğitimi tamamlayamayanlar ise 3 yıl görev alamayacak. İşte aday öğretmenlikle ilgili yeni düzenlemenin detayları…

Sabah’tan Ceyda Karaaslan’ın haberine göre; Geçtiğimiz hafta TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilen Öğretmenlik Meslek Kanunu’nun uygulanmasına yönelik yönetmelik çalışması tamamlanmak üzere. Öğretmenliği bir kariyer mesleği haline getiren kanunla öğretmenler sınav stresinden kurtuluyor. Öğretmenlerin kariyer yolculuğu, sınavlar yerine oryantasyon ve mesleki eğitim odaklı olacak. Öğretmenlerin akademik kariyer yapması özendirilecek.

Kanunda “adaylık”, “öğretmenlik”, “uzman öğretmenlik” ve “başöğretmenlik” olmak üzere 4 basamaklı bir kariyer gelişim sistemi tanımlandı. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer de hafta başında yaptığı açıklamada, “Önümüzdeki haftadan itibaren eğitimle ilgili tüm paydaşların görüşünü alarak hazırlamış olduğumuz yönetmeliğe son şeklini vereceğiz” demişti.

Kanunun uygulanmasına yönelik detaylar şöyle:

Adaylık için minimum bir yıl, maksimum 2 yıllık bir süre öngörülüyor. Bundan sonraki öğretmen atamalarında öğretmenler, okullarına gidecekler ama hemen dersten sorumlu olmayacaklar. Öğretmenler, Aday Öğretmen Yetiştirme Programı’na tabi tutulacak. 240 saatlik bir mesleki gelişim ve oryantasyonlarıyla ilgili eğitim alacaklar, sınıf içi, okul içi ve okul dışı uygulamaları tamamlayacaklar.

Mülakat olmayacak

Süreci tamamlayan öğretmenler bir değerlendirme komisyonundan geçecekler. Değerlendirme komisyonuna öğretmenler gitmeyecek, herhangi bir mülakat ya da kanaat belirtme olmayacak. Öğretmenlerin 240 saatlik eğitimi tamamlayıp tamamlamadığına bakılacak.

Aday Öğretmen Yetiştirme Programı’na mazeretsiz katılmayanlar ile bu program sonunda Adaylık Değerlendirme Komisyonu’nca yapılacak değerlendirmede başarısız olanların görevine son verilecek ve bunlar 3 yıl süreyle öğretmenlik mesleğine alınmayacak.

Ücret artışı nasıl olacak?

Uzman öğretmen veya başöğretmen unvanı alanlara her unvan için ayrı ayrı olmak üzere bir derece verilecek. Kanunla, uzman öğretmenlere ödenen eğitim-öğretim tazminatı yüzde 20’den yüzde 60’a, başöğretmenlere ödenen eğitim-öğretim tazminatı ise yüzde 40’tan yüzde 120’ye yükseltildi.

Kanun, uzman öğretmenlik, başöğretmenlik, kadrolu, sözleşmeli ve özel öğretim kurumlarındaki öğretmenlerin tamamını kapsıyor.

Tüm öğretmenler Milli Eğitim Bakanlığı’nın açtığı eğitimlere katılabilecek, sınavlara girebilecek ve sertifikasını alabilecek. Ancak ücret artışından sadece devlet okullarındaki öğretmenler yararlanabilecek.

Sınavlar nasıl yapılacak?

10 yılını doldurmuş öğretmenler, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından belirlenecek olan en az 180 saatlik mesleki gelişim eğitimlerine katılacaklar ve bu eğitimler sonucunda sınavda başarılı performans gösteren öğretmenler “uzman öğretmen” olacak. Uzman öğretmenlik unvanı için yapılacak yazılı sınavda 70 ve üzeri puan alanlar başarılı sayılacak.

Uzman öğretmenlikte 10 yılını doldurmuş öğretmenler de en az 240 saatlik mesleki gelişim eğitimlerine katılacaklar. Sınavlar, aldıkları eğitimin içeriğini kapsayacak. Sınavları Milli Eğitim Bakanlığı yapacak. Yazılı sınavda 70 ve üzeri puan alanlar başarılı sayılacak.

Paylaşın

İran’dan 1450 Km. Menzilli Yeni Füze!

İran, 1450 kilometre menzilli yeni balistik füzesini kamuoyuna tanıttı. Yarı resmi Tasnim haber ajansı, yeni füzenin üst düzey askeri yetkililerin Devrim Muhafızları füze üssüne gerçekleştirdiği ziyaret sırasında tanıtıldığını bildirdi.

Haberde, füzenin “Devrim Muhafızları tarafından geliştirilen, katı yakıtla çalışan, yüksek manevra kabiliyeti ile füze kalkanlarını delme kabiliyetine sahip üçüncü nesil uzun menzilli bir stratejik silah” olduğu kaydedildi.

Üzerinde yapılan değişikliklerle “Hayberşeken” (Hayber Yıkıcısı) füzelerinin ağırlığının, benzer füzelere göre üçte bir oranında, füzenin fırlatılması için gerekli sürenin de altıda bir oranında azaltıldığı bildirildi.

Füzenin adının, 7’nci yüzyılda Hayber muharebesinde Müslümanların eline geçen Yahudi kalesine gönderme yaptığı düşünülüyor. 1450 kilometre menzilli yeni füzenin bölgedeki ABD üslerini ve İsrail’i vurma kapasitesine sahip olduğu dikkat çekiyor. İsrail’in İran’a en yakın noktası yaklaşık bin kilometre uzaklıkta yer alıyor. İran’ın halihazırda 2 bin kilometre menzilli füzeleri de bulunuyor.

Bakıri: Füze programını geliştirmeye devam edeceğiz

İran Genelkurmay Başkanı Muhammed Bakıri, İran’ın balistik füze programını geliştirmeye devam edeceği mesajını vererek “Gerek nicelik gerek nitelik açısından füze gücümüzde büyüme, gelişme ve mükemmellik yolunda ilerlemeye devam edeceğiz” ifadesini kullandı.

Füze çıkışı, İran’ın nükleer programıyla ilgili 2015’te imzalanan anlaşmanın geleceğinin masaya yatırıldığı dün Viyana’da başlayan görüşmelerin ardından geldi. İngiltere, Çin, Fransa, Almanya, Rusya ve dolaylı olarak ABD’nin katıldığı görüşmelerde İran, anlaşmanın gereklerini yerine getirmek için kendisine uygulanan yaptırımların kaldırılmasını şart koşuyor.

ABD, Donald Trump’ın başkanlığı döneminde 2018 yılında anlaşmadan tek taraflı olarak çekilmiş, İran da kendisine uygulanan yaptırımlara yanıt olarak anlaşmayla üstlendiği yükümlülüklerde gevşemeye gitmişti.

Paylaşın