Sancar’dan Dikkat Çeken ‘Sol İttifak’ Açıklaması

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Zor Soru’da Kemal Göktaş’ın ekonomide Çin modeli ve otoriterleşme tartışmaları, CHP’nin yeni muhalefet anlayışı, HDP hakkında açılan kapatma davası, ‘sol ittifak’ görüşmeleri ve İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun TBMM’deki davranışları ile ilgili sorularını yanıtladı.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, iktidarın ekonomide Çin modeline yönelmesiyle otoriterleşmenin kaçınılmaz hala geldiğini ve buna karşı “barış, demokrasi ve refah” hedefleyen bir programın şart olduğunu söyledi.

Sancar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Osman Kavala hakkındaki Avrupa Konseyi kararını tanımayacaklarını açıklaması ile ekonomik kriz arasında da bağ kurarak “İktidar, bu ekonomi modelinde kararlı ise Avrupa kurumları ile bağları koparmayı göze alabilir” dedi.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Meclis bütçe görüşmeleri sırasında ortaya koyduğu davranışların “acizlik ve sefalet görüntüsü” olduğunu ifade eden Sancar, iktidarın yeni ekonomik modeli ve siyasi çizgiyi yürütmek için Soylu gibi sürekli kavga havasını canlı tutan ve hamaseti üst noktaya taşıyan kişilere ihtiyaç duyduğu için Soylu’yu koltukta tuttuğunu savundu.

Sancar, devam eden sol ittifak görüşmeleri için de “Karamsar olmak için bir neden olmadığını” ve görüşmelerin geldiği düzeyden memnun olduklarını da belirtti.

Sancar’ın Kısa Dalga’nın sorularına verdiği yanıtlar özetle şöyle:

“Çin modeli ve ucuz iş gücü için otoriterliği artırmak kaçınılmaz”

İçerde iş gücünü ucuzlatmanız için özgürlükleri ve demokrasiyi askıya almanız, sendikal hakları budamanız, toplumsal muhalefeti susturmanız, itirazları bastırmanız gerekiyor. Bu modelin daha fazla otoriterlik olmadan uygulanması mümkün değil.

Bu ülkeyi ucuz işgücü üzerinden daha fazla ihracat yapan bir ülke yapmak isterseniz, kaçınılmaz olarak otoriterliği artıracaksınız.

Türkiye’yi uluslararası pazarlar için ucuz işgücü cennetine çevirmek istiyorlar. Bu emekçiler için cehennem demektir. Daha fazla otoriterlik daha fazla yoksulluk, gelir dağılımında adaletsizlik, daha fazla baskı, daha büyük bir sömürü sistemi ve küçük bir sermaye grubunun zenginleşmesi ve daha geniş bir kesiminin yoksullaşması demek.

Böyle bir modelde büyüme devam edebilir ama bundan emekçilerin payına düşecek olan çok azdır. Büyümenin kaymağını yiyecek olan sermayedir. Ekonomi ile özgürlük arasında, iş ve aş ile demokrasi arasında kopmaz bir bağ vardır. Muhalefetin bu bağı işlemesi, dikkate alması ve bir gelecek perspektifi ile topluma sunması gerekiyor. Biz bunu yapmaya çalışıyoruz.

“Anketlere mutlak bir değer atfetmek yanıltıcıdır”

İktidarın bu anket sonuçlarına karşı neler yapabileceğini, muhalefetin iyi analiz etmesi gerekir. Hiçbir iktidar, hele 19 yıl süren, kaybetmesinin ciddi sonuçlar doğuracağını bilen bir iktidarın oy kaybını dikkate almadan politikalarını sürdüreceğini sanmak gerçekten gaflettir.

Siyaset, çoklu dinamikleri dikkate alan bir bakış ister. Bu çoklu dinamiklere ve çelişkilere uygun mücadele yöntemleri geliştirmeniz gerekir. ‘İktidarın oy tabanı eriyor ve zaten bu ilk seçimde iktidar kaybedecek seçimde’ şeklindeki yaygın algıyı esas almayan, iktidara kaybettirecek politik bir program ortaya çıkarma zorunluluğu ile karşı karşıyayız.

Evet, bir final dönemine giriyoruz. İktidar blokunun bu finali hazırlıksız, kendine kazandıracak başka yöntemler arayışına girmeden oynayacağını varsayamayız.

Biz halkın önüne inandırıcı alternatiflerle çıkmalıyız. İttifaklar bakımından da ortaya koyacağımız projeler bakımından da… Toplumu ikna eden, şu anda AKP’den kopmuş olan ama henüz başka yere de yönelmemiş olan geniş kitleyi kazanabilecek bir çalışmaya ve yaklaşıma ihtiyaç vardır.

“Sol ittifak konusunda karamsarlık için bir neden yok”

Demokrasi ittifakını sadece sol birlikten ibaret görmüyoruz ama solda mümkün olan en geniş birlikteliği demokrasi ittifakının çok önemli bir unsuru olarak değerlendiriyoruz. Türkiye’de bu gidişattan rahatsızlık duyan, mevcut sistemden canı yanan, kimliği itibariyle, sınıfsal konumu nedeniyle ve diğer bütün mağduriyetler açısından canı yanan bütün kesimleri bir araya getirecek bir çalışma yürütüyoruz. Bizim demokrasi ittifakından anladığımız budur. Sol ittifak bunun kesinlikle çok önemli bir unsurudur. Bugüne kadar geldiğimiz noktadan karamsarlığa kapılmamız için herhangi bir neden yok, hatta memnun olduğumuzu söyleyebilirim.

Ortak noktalarımız farklılıklarımızdan daha fazla. Bazı tartışmaların yaşanması ise kaçınılmaz.

TKP Genel Sekreterinin başlattığı tartışma yeni başlamış değil. Biz basın üzerinden bu tartışmayı yürütmeyi hiç tercih etmiyoruz. O nedenle biz HDP yönetimi olarak bu tartışmaya dahil olmak istemedik. Çünkü kamuoyunun önünde yürütülmesinin hiçbir faydası yok.

Selahattin Demirtaş, değerli bir siyasetçi, bir entelektüel olarak görüşlerini açıklayabilir. Biz de kendisiyle sürekli görüş alışverişi yapıyoruz.

En geniş birlikteliği sağlamak için sonuna kadar çalışmamızı yürüteceğiz. Bütün görüşeceğimiz kesimlerle mutabakata ulaşmak konusunda çok sabırlı ve esnek olacağımızı bir kez daha vurgulamak isterim.

“CHP, iktidarın ateş çemberinden ve kıskacından çıkmak için hamleler yapıyor”

İktidar, muhalefeti kendi oyun sahasında tutmaya uzun süre başardı. Bu iktidarın ömrünü uzatan bir faktördü. CHP’de daha öncekinden farklı bir çizginin, farklı bir tarzın denendiğini görüyoruz ve bunun olumlu yanları olduğunu düşünüyoruz. CHP’nin denediği tarzın önümüzdeki dönemde demokrasi mücadelesine katkı verdiğini görüyorsak elbette takdir ederiz.

Şimdiye kadar iktidarın çizdiği oyun tarzının dışına çıkmak ve çok farklı kesimlerle diyaloğu denemek doğru bir tarzdır. Bunu olumlu buluyoruz. Helalleşme açıklaması ve tezkeredeki tutumunu kastediyorum.

Halkın çıkarlarına uygun bir oyun kurmak ve kutuplaştırmayı yeniden üreten her yaklaşıma karşı bir anlayış ortaya koymak gerekir diyorduk ve muhalefete eleştirinin temel noktası buydu.

Muhalefet partileri, iktidarın Suriye politikasını, Libya’daki konumunu eleştiriyor ama tezkereler geldiğinde iktidarla aynı yönde oy veriliyordu. İktidar, Kürt sorununda güvenlikçi anlayışı, militaristleşme ve kutsal devlet üzerinden bir milliyetçi hamasetle yönetiyor ve muhalefeti de böyle bölmeyi hedefliyordu.

Biz, bütün toplum kesimleri ile diyaloğa ve müzakereye açık olduğumuzu deklarasyonumuzda vurguladık. Bunları önemsiyoruz ve muhalefetin iktidarın yarattığı ateş çemberinden, yarattığı kıskaçtan çıkması gerektiğini söylüyorduk. CHP bunun dışına çıkma konusunda hamleler yapıyor ve doğru yapıyor.

“İlkelerden önce adayın ismini konuşmak Cumhur İttifakının tuzağı”

Cumhurbaşkanlığı adaylığı konusuna gelmeden önce üç aşama var. Birincisi, biz demokrasi ittifakını kurmaya çalışıyoruz. Bunun mücadele ortaklığı ve sonra da bu ortaklık zemininde seçim ortaklığı olmak üzere iki ayağı var. Ortak mücadele zeminini yarattığımız takdirde zaten seçim meselesini de yok sayma gibi bir şansımız bulunmuyor. Mücadele ortaklığı zemini toplumsal muhalefetin aynı zamanda seçim ittifakını kurma imkanını artıracaktır.

Cumhurbaşkanlığı seçimi ise farklı bir sistemle işliyor ve biz orada diyoruz ki, önceliklerimizi gözetirken bizim önerdiğimiz bir çerçeve var: Millet ittifakı ve diğer tüm partilerle öncelikle ortak ilkelerin ne olabileceğini konuşmak gerekir. Şimdiki dönemin tahribatlarını gidermek konusunda nasıl bir program ortaya koyacağız? Geçiş dönemi ilkelerini ortaya koymamız gerekiyor. Buluşacağımız ortak noktaları yürütebilecek isim konusunu sonra konuşuruz. Bunları konuşmadan aday meselesini konuşmayı doğru bulmuyoruz. Bunun aksi, büyük bir tuzaktır ve cumhurbaşkanlığı seçiminin sulandırılması ve Cumhur İttifakının istediği zeminde yürütülmesidir. Biz bunu bir risk ve tehlike olarak görüyoruz.

“HDP’nin kendisine koyduğu başarı barajı yüzde 15”

HDP’nin yüzde 15 hedefinin rasyonel temelleri var. HDP, barış ve demokrasi konusunda kimlik hakları ile emek haklarını buluşturmak konusunda kararlı bir çizgiyi bozmadan yürüdü. Son 20 ayı incelerseniz bunu görebilirsiniz. Kürt sorununa barışçıl çözümün bu ülkenin ekonomisi ve demokrasi için ve başka alanlarda da hayati önem taşıdığını söylüyoruz. Bunun öncülüğünü, muhataplığını üstlenmeye hazırız. Çalışmalarımızı da hiçbir faktörden etkilenmeden yürütme çabasındayız.

İkincisi, çok güçlü bir tabanımız var. Baskılarla kendi hedeflerinden ve değerlerinden vazgeçmeyecek, olgun bir tabanımız var. Acıyı olgunluğa, olgunluğu da kurucu siyasete tahvil edebilecek bir tabanımız var.

Analistler, yüzde 15 derken ayrıca yeni seçim kitlesi içinde çok sayıda Kürt genç nüfusun olmasını da hesaba katıyorlar. Ama genel olarak Kürt olsun olmasın bütün genç nüfusa geleceğin HDP’de olduğunu anlatabiliriz.

Kapatma davası: “Vicdanı ile hareket etmek isteyen AYM üyelerinin sayısının az olmadığına inanıyorum”

Kapatma davasında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısının esas hakkındaki mütalaasını sunması aşamasındayız. Mütalaayı bekliyoruz ve ardından biz de esas hakkındaki savunmamızı daha sonra somutlaştıracağız.

Ön savunmamız çok güçlü, hem çok güçlü hukuki argümanlar var hem de siyasi gerekçeleri var. Ben mahkemede küçümsenmeyecek sayıda üyenin hukuki gerekçeleri dikkate alma eğiliminde olduğunu düşünüyorum. Vicdanı ile hareket etmek isteyen Anayasa Mahkemesi üyelerinin sayısının az olmadığına inanıyorum.

Kapatma kararı çıkması halinde ne yapacağımıza dair çalışmalarımızı daha dava açılmadan yapmaya başlamıştık. Alternatiflerimiz, seçeneklerimiz var. Biz Türkiye’ye kazandırma amacıyla siyaseti yapıyoruz. Kötüye kaybettirirken iyinin de kazanmasına çaba gösteriyoruz.

İktidara iki kere çok ağır kaybettirdik. Şimdiki yönetme krizinin nedeni bu iki kayıptır. 7 Haziran 2015 genel seçimleri ve 2019 yerel seçimlerinde kötüye kaybettirme potansiyelimizi gördüler.

Kötüye kaybettirme hedefini bir kenara koymuş değiliz. Fakat sadece kötüye kaybettirme değil, iyiyi inşa etme yolunu da mutlaka bulacağız.

Siyaset yasağı verilmesi, bizim siyaset yapmamızı engellemez. Siyasi yasak gelirse daha fazla motivasyonumuz olur. Siyasi kadro bulmak konusunda da içinde olduğumuz siyasi geleneğin bir sıkıntısı olmadı şimdiye kadar. Düşünün ki on binlerce üyemiz içerde ama il ilçe örgütlerimiz çalışıyor.

Erdoğan’ın Kavala açıklaması ile Çin modelinin ilişkisi

Gerçekten ucuz emek gücüne dayalı bir modelle Avrupa’nın ve küresel piyasaların yatırımını ucuz işgücü üzerinden çekmeyi akıllarına koymuşlarsa demokrasiden ve uluslararası kurumların işleyişinden daha çok uzaklaşmaları karşımıza çıkacaktır.

Çin modeli demokrasi ve insan haklarından ayrılmak üzerine kuruluyor. Başka türlü yürümez.

Gerçekten bu iktidar, bu ekonomi modelini bütün tutarlıkları ile uygulamaya karalı ise Avrupa kurumlarından kopuşu da göze alacaktır. O yüzden önümüzde geniş bir demokrasi mücadelesi yükümlülüğü görevi var. Biz bunu 1,5 yıldır söylüyoruz, şimdi ne kadar önemli olduğu aşikâr hale geldi.

Bunu ciddiye almak gerektiği kanasındayım. Bu karamsarlık yaymak değildir. Bu tabloyu ortaya koyduktan sonra Gramsci’nin önem verdiğim sözü var: ‘Aklın karamsarlığı, iradenin iyimserliği.’ Umut ve umutsuzluk, iyimserlik ve karamsarlık aynı şey değildir.

“İktidar, bu ekonomi modelinde kararlı ise Avrupa kurumları ile bağları koparmayı göze alabilir”

Çin modeli demokrasi ve insan haklarından ayrılmak üzerine kuruluyor. Bu iktidar, bu ekonomi modelini hayata geçirmeye kararlı ise Avrupa kurumları ile bağları koparmayı göze alabilir.

Bizim yapacağımız şey en geniş demokrasi ittifakı ile bu gidişatı durdurmaktır. Bu gidişatı durdurmak mümkündür hatta hiç zor değildir. Yeter ki biz toplumun önüne demokrasi, barış ve refah hedeflerini birlikte, inandırıcı biçimde koyan bir program koyabilelim. Bunu yaparsak Türkiye’de demokrasi güçlerinin kazanması kolaydır ama çalışmak gerektirir. Bu güçlü alternatifin yaratılması gerekir.

“Soylu’nun davranışları acizlik ve sefalet görüntüsüydü”

Süleyman Soylu’dan beklenecek davranışlardı bunlar. Burada bir sürpriz yok ama Soylu da eski performansından uzaktı, özgüveni yoktu. Davranışları acizlikti ve bir sefalet görüntüsüydü.

Sanırım iktidar bu dönemde bu ekonomik modeli ve siyasi çizgiyi yürütecekse, Soylu’nun yaptığı gibi sürekli gerilim yaratan, sürekli kavga havasını canlı tutan, hamaseti en üst noktaya taşıyan, devlet, milliyetçilik, şehitler, gaziler üzerinden istismarı ün üst düzeye götürecek kişilere ihtiyacı olacaktır. Soylu’yu görevde tutuyorlarsa bunu daha işlevsel kullanabileceklerine ilişkin bir öngörüleri vardır. Ama gördük ki yanlış hesap yapıyorlar. Bu tür şahıs ve yöntemlerle toplumun karşısına çıkacaklarsa, kaybetmeleri daha da mukadderdir.”

Paylaşın

Göçmenleri Taşıyan Kamyon Devrildi: En Az 54 Ölü

Meksika’nın Chiapas Eyaletinde göçmenleri taşıyan kamyonun devrilmesi sonucu en az 54 kişi hayatını kaybetti. Kamyonun keskin bir viraja hızlı girdiği ve ana yoldaki yaya üst geçidine çarptığı aktarıldı.

Yetkililer, devrilen kamyonda, Orta Amerika ülkelerinden geldiği belirtilen 150’den fazla göçmenin bulunduğunu açıkladı. Kazadan paylaşılan fotoğraflarda birçok kişinin devrilen kamyonun etrafında hareketsiz yattığı görülüyor.

Chiapas sivil savunma örgütü adına Luis Manuel Garcia, 83’ü erkek 22’si kadın 105 kişinin yaralandığı kazanın, Meksika’da şimdiye kadarki en kötü kazalardan biri olduğunu aktardı.

Aralarında kadın ve çocukların da olduğu belirtilen kurbanların çoğunlukla Honduras ve Guatemala’dan göçmenler olduğu kaydedildi.

Kazanın yaşandığı Chiapas, Guatemala ile komşu bir eyalet ve düzensiz göçmenlerin geçiş noktalarından birisi.

Her yıl Orta Amerika ülkelerinden yüz binlerce göçmen, yoksulluk ve şiddetten kaçarak Meksika üzerinden ABD’ye kaçmaya çalışıyor.

Birçokları, insan kaçakçılarına para vererek kalabalık ve tehlikeli kamyon yolculuklarıyla göç rotasını tamamlamayı hedefliyor. Ancak ABD-Meksika sınır hattı, dünyanın en tehlikeli göç yolculuklarından birisi olarak kabul ediliyor.

Uluslararası Göç Örgütü’ne (IOM) göre, sadece bu yıl içinde en az 650 göçmen sınırı geçmeye çalışırken hayatını kaybetti. Bu, kayıtların tutulduğu yıllar arasında bir rekor.

IOM’a göre, raporlara geçmeyen çok daha fazla ölüm, göç rotasında gerçekleşiyor. Meksika Devlet Başkanı Andrés Manuel López Obrador, kazayı “acı veren bir olay” olarak tanımladı.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Pakistan Talibanı, Hükümetle Varılan Ateşkesi Sona Erdirdi

Pakistan Talibanı, güvenlik güçlerinin bazı savaşçılarını öldürdüğünü ileri sürerek, hükümetle varılan ateşkesi sona erdirdi. Başbakan İmran Han ekim ayında hükümetin 2014’ten beri ilk defa TTP ile görüşmelere başladığını duyurmuştu.

Pakistan Talibanı (TTP) Afganistan Talibanının aracılığı sayesinde Pakistan hükümetiyle varılan ateşkesi sona erdirdi. Gruptan yapılan açıklamada güvenlik güçlerinin bazı savaşçılarını öldürerek 1 aylığına imzalanan ateşkesin şartlarını bozduğu ileri sürüldü.

Açıklamada, “Bu şartlar altında ateşkesi uzatmak mümkün değil,” ifadelerine yer verildi ve artık anlaşmaya kimin uymadığına Pakistan halkının karar vermesi gerektiği vurgulandı.

Fakat daha öncesinde bir TTP yetkilisi, bir Pakistanlı hükümet yetkilisi ve bir askeri yetkili AFP’ye ayrı ayrı yaptıkları açıklamada ateşkesin uzatılmasına karar verildiğini belirtmişti.

TTP’nin etkili olduğu Peşaver şehrinde bir yetkili müzakere ekibindeki görevlilerin uzatma konusundan emin konuştuklarını fakat son açıklamanın sürpriz olduğunu belirtti.

Sesli mesaj yayınlayan grubun lideri Nur Vali Mehsud, Pakistan hükümeti ile yürütülen müzakerelerde ilerleme kaydedilmediğini belirterek, “İlerleme kaydedilmedi fakat ateşkesin uzatılması şartlara bağlı,” demişti.

Pakistan Başbakanı İmran Han ekim ayında hükümetin 2014’ten beri ilk defa TTP ile görüşmelere başladığını duyurmuş fakat bu açıklama bazı kesimlerden tepki çekmişti.

2007 yılında kurulan Pakistan Talibanı yaptığı kanlı eylemlerle ülkenin kaosa sürüklenmesine neden olmuştu. Düzenlenen askeri operasyonlarla büyük darbe alan örgütün Afganistan’daki gelişmeler sonrası tekrar güçlenmesini istemeye Pakistan hükümeti müzakere masasına oturmuştu.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

Türkiye’de Çiftçi Sayısı Son 10 Yılda Yüzde 53 Azaldı

Resmi verilere göre kayıtlı çiftçi sayısı son 5 yılda yüzde 26; son 10 yılda ise yüzde 53 azaldı. Tarım alanları ise son 10 yılda yüzde 5; son 19 yılda ise yüzde 12 geriledi. İklim değişikliği ve artan dünya nüfusu ile birlikte gıdanın öneminin arttığı bir dönemde bu durum Türkiye’de gıda güvenliği tartışmasına yol açıyor.

Türkiye’de tüketici enflasyonu yüzde 20’yi aşarken Kasım 2021’de tarımda üretici enflasyonu ise yüzde 23’ü geçti. Kasım 2021’de Türk lirasının dolar ve Euro başta olmak üzere yabancı para birimleri karşısında ciddi değer kaybı yaşamasıyla çiftçi için kritik öneme sahip gübre ve ilaç fiyatlarına da zam geldi.

Emeklerinin karşılığını alamadığı gerekçesiyle çiftçilerin ürettikleri ürünleri çöpe döktüğü haberleri son yıllarda sık duyulmaya başladı. Temel gıdalarda üretici fiyatı ile market fiyatları arasında yüzde 200’ü aşan farklar da dikkat çekiyor. Hükümet bu duruma müdahale etmek için “erken uyarı sistemi” adı altında izleme uygulaması başlattı ancak Türkiye Ziraat Odaları Birliği verileri ciddi fiyat farkının devam ettiğini gösteriyor.

TÜİK’e göre tarımda istihdam edilenlerin sayısı 2002’de 7 milyon 458 bin kişiyken bu sayı Eylül 2011’de 6 milyon 745 bine geriledi. Bu sayı Eylül 2021’de ise 4 milyon 974 bine düştü. Buna göre tarımda istihdam edilenlerin sayısı son 19 yılda yüzde 33; son 10 yılda ise yüzde 26 geriledi. 2011’de istihdamdakilerin yüzde 26,2’si tarımda çalışırken bu oran 2021’de yüzde 17’ye kadar geriledi.

Tarım alanları son 19 yılda yüzde 12 azaldı

Tarım ve Orman Bakanlığı’nın açıkladığı tarım alanları da azalmaya devam ediyor. Buna göre tarım alanları ise son 10 yılda yüzde 5; son 19 yılda ise yüzde 12 azaldı. 2001 yılında tarım alanları 26 milyon 350 bin hektar iken 2010 yılında bu miktar 24 milyon 395 bin hektara geriledi. 2020 yılında ise Türkiye’de tarım alanı 23 milyon 136 bin hektar oldu.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

‘2021 Weimar İnsan Hakları Ödülü’ Demirtaş’a Verildi

2021 Weimar İnsan Hakları Ödülü, Almanya’da düzenlenen törenle Edirne F Tipi Cezaevi’nde tutuklu bulunan HDP’nin eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş verildi. Ödülü Demirtaş’ı temsilen Weimar’a gelen kardeşi Süleyman Demirtaş aldı.

DW Türkçe’nin haberine göre, Weimar’da düzenlenen törene bir teşekkür mesajı yollayan Demirtaş, mesajında 5 yıllık tutukluluğu sırasında Almanya’dan ve tüm dünyadan kendisi ve tutuklu arkadaşlarıyla gösterilen dayanışma için teşekkür etti.

Törende bir konuşma yapan Weimar Belediye Başkanı Peter Kleine, Kürt sorununa demokratik çözüm, demokratikleşme, inanç özgürlüğü ve Türkiye’de insanların dil, kültür ve siyasi açıdan eşitliği konusunda gösterdiği çabalar nedeniyle Demirtaş’ın ödüle layık görüldüğünü söyledi. Kleine koronavirüs pandemisi nedeniyle birçok mahkumun Türkiye’de tahliye edildiğini ancak bu imkanın Demirtaş’a tanınmadığını belirtti.

Weimar Belediye Meclisi de ödülle ilgili yaptığı açıklamada, 48 yaşındaki Demirtaş’ın 2016 yılından beri suçsuz yere, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararına rağmen cezaevinde tutuklu olduğunu ifade etti.

“Demirtaş Türkiye’nin demokratikleşmesi için bir umut”

Almanya Kültür ve Medyadan Sorumlu Devlet Bakanı Claudia Roth da törende bir konuşma yaptı. Claudia Roth “dostum” olarak nitelediği Selahattin Demirtaş için verilen ödülün, ülkenin en önemli insan hakları ödüllerinden biri olduğunu söyledi.

Roth, “cesarete sahip, kalbi olan, sıcak kalpli ve zeki” bir siyasetçi, bir insan hakları savunucusu ve demokrat olarak nitelediği Demirtaş’ı Türkiye’nin demokratikleşmesi için bir umut olarak gördüğünü ifade etti.

Roth, Süleyman Demirtaş’tan kendisini unutmadıklarını ve kendisini desteklemeye devam ettiklerini Selahattin Demirtaş’a iletmesini istedi.

Ödül hakkında

Azınlık haklarını savunan Göttingen merkezli Tehdit Altındaki Halklar Cemiyeti (GfbV) Demirtaş’ı ödüle aday göstermiş, Weimar Belediye Meclisi de 21 Temmuz 2021 tarihli toplantısında ödülü Demirtaş’a verme kararı almıştı. 1995 yılından beri her yıl verilen ödülün maddi değeri 5 bin Euro.

Weimar Belediye Meclisi geçen yıl Hollandalı Katolik Rahip Jozef Jan Michel Kuppens ile Malavili Felicia K Monjeza’yı insan hakları ödülüne layık görmüştü. Ödülün Malavi’deki tütün plantajlarındaki modern köleliğin sona erdirilmesi için yaptıkları çalışmalar nedeniyle verildiği açıklanmıştı.

1998’te Meral Danış Beştaş almıştı

Türkiye’den 1998 yılında da HDP Adana milletvekili ve hukukçu Meral Danış Beştaş ödüle layık görülmüştü. Ödül her yıl 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü’nde takdim ediliyor.

Paylaşın

Özlem Türeci ‘En Güçlü 100 Kadın’ Listesinde

Ekonomi dergisi Forbes’un Dünya’nın En Güçlü Kadınları Listesi’nde bu yıl, alanlarında en fazla yükselen 21 kadın ilk defa yer aldı. Listeye girenler arasında ilk Corona virüsü aşısını geliştiren BioNTech firmasının kurucularından Özlem Türeci de var. Türeci, En Güçlü 100 Kadın listesinde 48’inci sırada.

Merkezi ABD olan dünyaca ünlü ekonomi dergisi Forbes’un Dünyanın En Güçlü Kadınları 2021 Listesi’ne 14 farklı ülkenin bilim, siyaset ve iş dünyası gibi çeşitli alanlarında yükselen isimler girdi.

Almanya’da yaşayan Türkiye kökenli Özlem Türeci, eşi Uğur Şahin ile birlikte kurdukları BioNTech’in aynı zamanda baş tıbbi sorumlusu. BioNTech’in ABD firması Pfizer ile ortak geliştirdiği elçi RNA aşısı, dünyada ilk resmi onayı alan Corona aşısı olmuştu. Türeci şu an elçi RNA’ya dayalı tedavilerin başta kanser olmak üzere diğer hastalıklara karşı da kullanılmasına yönelik araştırmalarını hızlandırmış durumda.

Almanya’da doğan Türeci’nin Türkiye’den Almanya’ya göç eden annesi biyolog, babası ise cerrahtı. Kanser ve immünoloji alanlarında uzman olan araştırmacı Türeci, BioNTech’in kurulmasından önce eşi Şahin ve ortakları Christoph Huber ile birlikte Ganymed Pharmaceuticals adlı ilaç firmasını kurmuştu.

Türeci, Almanya’daki Kanser İmmünoterapi Derneği’nin (CIMT) başkanı olarak da görev yapıyor.

Türeci’nin 48’inci sırada yer aldığı listenin başında, MacKenzie Scott yer alıyor. Yazar olan Scott, yüzlerce sivil toplum kuruluşuna yaptığı bağışlarla dikkat çekiyor. Amazon’un kurucusu Jeff Bezos’un eski eşi milyarder girişimci Scott, boşanmasının ardından yaptığı bir açıklamada, yaşamı boyunca, varlığının yarısını bağışlama vaadinde bulundu.

Listede Scott’ı, ABD’nin hem ilk kadın hem de ilk siyah Başkan Yardımcısı Kamala Harris takip ediyor.

Avrupa Merkez Bankası’nın ilk kadın lideri Christine Lagarde listede 3’üncü, ABD’li otomotiv firması General Motors’un CEO’su Marry Bara 4’üncü, Bill-Melinda Gates Vakfı’nın eş kurucusu, milyarder Bill Gates’in eski eşi Melinda Gates 5’inci sırada.

Listenin oluşturulmasında, sadece mali durumuna ve makamına değil, kişinin malvarlığını ve etki gücünü toplumsal platformlarda nasıl değerlendirdiğine bakılıyor.

Listeye son sıradan giriş yapan isimse eski Facebook çalışanı Frances Haugen. Firmadan sızdırdığı belgelerle dünyada yankı uyandıran Haugen, Facebook’un yanlış bilgileri ele alış biçimi hakkında tartışmaları körükledi ve dünyanın dört bir yanındaki siyasetçileri, sosyal medya devinin daha ayrıntılı bir şekilde denetlenmesi için çağrıda bulunmaya teşvik etti.

(Kaynak: amerikanınsesi.com)

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: Bağışlara Göz Diken Zihniyetle Hesaplaşacağım

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, “Ahdimdir, terörü bu topraklardan temizleyeceğim; şehit yakınları için toplanan bağışlara göz diken zihniyetle de hesaplaşacağım!” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / CHP Lideri Kılıçdaroğlu, İstanbul Beşiktaş’ta Vodafone Stadı yakınında 2016 yılında gerçekleştirilen saldırıda hayatını kaybedenleri anarak bir mesaj paylaştı. Kılıçdaroğlu, mesajında, şu ifadeleri kullandı:

“10 Aralık 2016’da, Beşiktaş’ta hain terör örgütünün saldırıları sonucu şehit olan polis ve vatandaşlarımızı rahmetle anıyorum. Ahdimdir, terörü bu topraklardan temizleyeceğim; şehit yakınları için toplanan bağışlara göz diken zihniyetle de hesaplaşacağım!”

 

Paylaşın

“İktidar Ülkeyi Tecritle Kuşattı, Cezaevine Çevirdi”

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonundan Sorumlu Eş Genel Başkan Yardımcısı Ümit Dede, 10 Aralık Dünya İnsan Hakları Günü vesilesiyle partisinin genel merkezinde basın toplantısı düzenledi.

Haber Merkezi / İşkenceye maruz kalmış olan Garibe Gezer’in hapishanede şüpheli şekilde hayatını kaybetmesini kınayan Dede, konuşmasında şunları söyledi;

“Garibe Gezer’in hayatını kaybettiği bilgisi bizlere ulaştı. Garibe Gezer’in yaşamına sona vermesine giden süreç insan hakları özetidir. Hükümetin yarattığı çatışmalı ortamda bir abisi yaşamını yitirdi, onun cenazesini almaya giden diğer abisi yaralandı ve felç kaldı, Garibe’ye de cezaevleri yolları göründü. Cezaevinden cezaevine sürülen Garibe Gezer en son Kandıra Cezaevine götürüldü. Önce darp edildi, sonra tecavüze maruz bırakıldı. En son ailesiyle yaptığı telefon görüşmesinde biz bu uygulamaları öğrenmiş olduk. Gardiyanlara bir işlem yapılmazken, Garibe Gezer hücre cezasına çarptırıldı ve dün de hücrede hayatını kaybettiği açıklandı. Avukatlar cezaevine alınmadı, diğer müvekkilleriyle yapmak istedikleri görüşmeler de engellendi. Garibe Gezer’in yaşadıkları Türkiye’de yaşanan hak ihlallerini özeti niteliğindedir. Kendisine rahmet, ailesine başsağlığı diliyoruz.

“İnsanın zorbalık ve baskıya karşı son çare olarak başkaldırmak zorunda kalmaması için insan haklarının hukukun egemenliğiyle korunmasının önemli olduğunu’’ vurgular İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi. Birleşmiş Milletler, 6 yıl süren ve milyonlarca insanın yaşamına mal olan İkinci Dünya Savaşı’nın yol açtığı ağır insani yıkımın tekrar etmemesi için “bir daha asla” sloganıyla barış, özgürlük, eşitlik, insan hakları ve demokrasiye dayalı uluslararası bir sistem oluşturma hedefiyle kurulmuş ve İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi de bu saiklerle bundan tam 73 yıl önce 10 Aralık 1948’de BM Genel Kurulu’nda kabul edilmiştir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi iç hukukun parçasıdır

Türkiye’nin de imzacısı olduğu ve böylece Anayasa’nın 90’ıncı maddesi gereğince iç hukukun bir parçası olan İnsan Hakları Evrensel Bildirgesinde ve yine Türkiye’nin imzacısı olduğu başkaca uluslararası sözleşmelerde ve ayrıca Anayasada güvence altına alınan hak ve özgürlüklerin AKP iktidarı açısından bir anlam ifade etmediğini AKP Genel Başkanı Erdoğan her fırsatta açıkça ifade etmektedir. Anayasayı, uluslararası sözleşmeleri ve yasaları hiçe sayan AKP iktidarı, hukuk tanımaz tutumuyla geçmiş yıllarda olduğu gibi 2021 yılında da tüm vatandaşların ve mültecilerin yaşamını katlanılamaz hale getirdi. Nitekim yakın zamanda Dünya Adalet Projesi tarafından açıklanan Hukukun Üstünlüğü Endeksinde (Rule of Law Index) Türkiye’nin 2021 yılında 139 ülke arasında 117’nci sırada yer aldığı duyuruldu. Türkiye, Doğu Avrupa ve Orta Asya grubunda bulunan 13 ülke arasında ise Rusya’nın da gerisinde kalarak sonuncu sırada yer aldı. Aynı araştırmada, hükümetin hesap verebilirliği açısından 128 ülke arasında Türkiye 97’inci, yasal ve yönetsel düzenlemelerin adil ve etkili biçimde uygulanması açısından 110’uncu, iktidarın sınırlanması açısından ise 124’üncü sırada olduğu açıklandı.

Mücadelemizi sürdürüyoruz

“Bir daha asla” diye çıkılan yolda ‘’İnsanlık ailesinin bütün üyelerinin doğal yapısındaki onuru ile eşit ve devredilemez haklarını tanımanın dünyada özgürlük, adalet ve barışın temeli olduğu’’ inancıyla, sadece HDP’ye ve HDP’lilere yapılan haksızlıklara karşı değil tüm insanlara karşı yapılan haksızlıklara ilişkin kararlılıkla mücadelemizi sürdürüyoruz. AKP iktidarının 2021 yılı içerisinde gerçekleştirdiği ve her biri mücadele gerekçemiz olan hak ihlallerini insan hakları günü vesilesiyle bir kez daha ifade etmek isteriz. Türkiye’de yaşanan ihlalleri tek bir açıklama ile anlatmak mümkün değil özetle ihlalleri anlatmaya çalışacağız.

Irkçı ve ayrıştırıcı dil katliamlara neden oluyor 

Cumhur İttifakı iktidarının kullandığı ayrıştırıcı, ötekileştirici, cinsiyetçi dil ve başta Kürt halkının talepleri olmak üzere tüm toplumsal talepleri şiddet yoluyla bastırma konsepti önceki yıllarda olduğu gibi 2021 yılında da birçok insanın yaşamını kaybetmesine yol açtı. Yaşam hakkı ihlalleri Dersim Ovacık’ta 7 Mayıs’ta hayvanlarına barınak yapmak için aracıyla evden ayrıldıktan sonra SİHA ve helikopterlerle bombalanarak yaşamını yitiren Murat Yıldız isimli vatandaş ve Kadıköy’de “dur” ihtarına uymadığı iddiasıyla polisin ateş ederek öldürdüğü 15 yaşındaki E.Ç. gibi şiddet kullanma tekelini elinde bulunduran kolluk kuvvetleri tarafından gerçekleştirilen ihlaller ile sınırlı değildir. Yapısal şiddetin bir ürünü olarak üçüncü kişiler tarafından gerçekleştirilen fakat devletin “önleme ve koruma” yükümlülüğünü yerine getirmeyerek ve hatta katillere cesaret veren dili, tutumu ve cezasızlık politikası ile adeta teşvik ettiği ihlalleri de kapsamaktadır. Bu bağlamda, Konya’da yaşayan bir Kürt aile olan Dedeoğlu ailesinin 11 Temmuz’da “biz ülkücüyüz sizi burada yaşatmayacağız” diyen 60 kişilik ırkçı grubun saldırısına uğraması ve kısa süre sonra saldırganların neredeyse tamamının serbest bırakılması, 26 Temmuz’da yine Konya’da yaşayan Kürt bir aile olan Dal ailesinin 60 kişilik bir ırkçı grubun saldırısına uğraması ve Hakim Dal’ın katledilmesi, 30 Temmuz’da Dedeoğulları ailesinden 4’ü kadın 7 kişinin katledilmesi ve bu katliama ilişkin tutuklanan 13 kişiden 12’sinin daha duruşma başlamadan tahliye edilmesi ve sadece bir kişinin tutuklu olması hukuk çerçevesinde izah edilebilir mi?

Deniz Poyraz’ın katledilmesi iktidarın ırkçı politikalarından ayrı düşünülebilir mi?

Elbette 2021 yılında yaşanan en acı olaylardan biri de Deniz Poyraz yoldaşımızın 21 Haziran’da Onur Gencer isimli kişi tarafından katledilmesidir. Sosyal medya profillerinde silahlı fotoğraflarını yayınlayan, Kürtlere ve HDP’lilere tehditler yağdıran katilin İzmir kent merkezinde 24 saat polis gözetiminde olan il binamıza elinde silahların bulunduğu bir çantayla elini kolunu sallayarak girmesi, polisin saatlerce katili etkisiz hale getirmek ve Deniz’i yaşatmak için hiçbir girişimde bulunmaması, kadınları ve anneleri yerlerde sürükleyen polisin, saatler sonra il binamızdan dışarı çıkan katili şefkatle karşılaması ve “abicim’’ diye hitap etmesi, önceki dönem milletvekilimiz Behçet Yıldırım somut hiçbir delil bulunmaksızın 8 gün gözaltında tutulmuşken, Deniz’in katilinin sadece 18 saat gözaltında tutulmuş olması, etkin bir soruşturma yürütmeyen ve avukat arkadaşlarımızın taleplerini yanıtsız bırakan savcının bu siyasi katliamı gerçekleştiren katilin bağlantılarını ortaya çıkaracak hiçbir araştırma yapmadan alelacele iddianame hazırlaması hukuk çerçevesinde izah edilebilir mi? Bu katliamların ve benzer mahiyette sayısız katliamın Cumhur İttifakının yürüttüğü ırkçı, militarist politikalardan ve cezasızlık politikasından bağımsız olduğunu kabul etmek mümkün müdür?

Tüm ülke işkence merkezi haline getirildi

Anayasa’nın ve Türkiye’nin de bir parçası olduğu evrensel hukukun mutlak olarak yasaklamasına ve insanlığa karşı bir suç olma vasfına rağmen işkence olgusu 2021 yılında da Türkiye’nin en başat insan hakları sorunu olmuştur. Resmi gözaltı merkezlerinin yanı sıra kolluk güçlerinin barışçıl toplanma ve gösterilere müdahalesi sırasında sokak ve açık alanlarda ya da ev ve iş yeri gibi mekânlarda yaşanan işkence ve diğer kötü muamele uygulamaları yeni bir boyut ve yoğunluk kazanmıştır. Denilebilir ki siyasal iktidarın baskı ve kontrole dayalı yönetme tarzı sonucu günümüzde tüm ülke adeta işkence mekânı haline gelmiştir. 21 Kasım’da Diyarbakır’ın Sur ilçesinde Tacettin Aslan isimli vatandaş ailesinin gözü önünde ters kelepçe yapılarak yere yatırılmış, çok sayıda polis tarafından saldırıya uğramış, götürüldüğü çarşı karakolunda işkence ve kötü muamele devam etmiştir. Bu olaya ilişkin polis memurları hakkında idari ve adli soruşturma başlatılmamış, Tacettin Aslan hakkında ise polise mukavemet ettiği iddiasıyla soruşturma açılmıştır. Melih Bulu’nun Boğaziçi Üniversitesi Rektörlüğüne kayyım olarak atanmasının ardından öğrencilerin yaptıkları eylemlere müdahale eden polisin öğrencilere ters kelepçe, darp, çıplak arama, cinsel taciz, su verilmemesi gibi birçok işkence ve kötü muameleyi sokaktan başlayarak gözaltı merkezlerine kadar uygulaması Cumhur İttifakı iktidarının 2021’de hafızalara kazınan uygulamalarından biriydi.

15 Temmuz darbe girişimini “Allah’ın lütfu” olarak değerlendiren iktidar, 2020 Mart ayından başlayarak tüm dünyayı etkisi altına alan COVID 19 salgınını aynı anlayışla değerlendirmiş ve salgının devam ettiği 2021 yılında da otoriterleşmenin, yasaklamaların ve engellemelerin bir aracı haline getirmiştir. Pandemi gerekçe gösterilerek en temel anayasal haklardan olan toplantı, gösteri ve yürüyüş yapma hakkı keyfi olarak kısıtlanmıştır. Cumhur İttifakı üyesi siyasi partiler, açık ve kapalı alanlarda binlerce kişinin katılımıyla etkinlikler ve kongreler gerçekleştirirken muhaliflerin açık alanda gerekli tedbirleri alarak yapmak istedikleri eylem etkinlikler ise kısıtlanmıştır. İşçilerin, kamu çalışanlarının, öğrencilerin, kadınların, siyasi partilerin, STK’ların ve bir bütünen muhalif tüm kesimlerin toplanma özgürlüğü yok sayılırken, toplantı gösteri ve yürüyüş hakkını ihlal etme konusunda Van Valiliği 5 yılı aşkın süredir kesintisiz uyguladığı yasaklama kararlarıyla 2021 yılını da birincilikle göğüslemiş oldu.

11 ayda 310 kadın katledildi

AKP iktidarı “aile yapısını bozduğu” iddiasıyla 20 Mart 2021 tarihinde Resmî Gazetede yayımlanan Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile sözleşmeden çekildi. Salgın koşullarında kadına dönük şiddetin oldukça arttığı bir dönemde İstanbul Sözleşmesinden çekilmenin sonucu olarak 2021 yılı kadınlara yönelik ayrımcılık ve şiddetin arttığı bir yıl olmuştur. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü’nün (OECD) verilerine göre cinsiyet ayrımcılığının en fazla olduğu ülkeler arasında yer alan Türkiye, 129 ülkenin olduğu listede 26’ncı sırada yer almıştır. Türkiye aynı zamanda OECD’ye üye ülkeler arasında kadına şiddetin en yaygın olduğu ülke durumuna düştü. 2021 yılının ilk 11 ayında en az 310 kadın katledilmiş, binlerce kadın taciz, tecavüz ve şiddete maruz kalmıştır. Siyasi iktidarın, İstanbul Sözleşmesinden çekilmenin yanı sıra kadınların İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararına karşı gerçekleştirdiği eylemleri engellemesi, eylem yapan kadınların darp edilerek gözaltına alınması, kadınlara karşı suç işleyen erkeklere “iyi hal” indirimi uygulanması ve kadın mücadelesi yürüten aktivistlere cezalar verilmesi gibi politikaları kadınlara dönük şiddetin 2021 yılında daha da artması sonucunu doğurmuştur.

Çocuklara dönük hak ihlalleri de 2021 yılında yoğunluk kazanarak devam etti. Şırnak’ta çocuğa yönelik istismarda bulunan Uzman Çavuş Aslan A.’ya yargı “cinsel istismar” suçundan ödül gibi 2,5 yıl hapis cezası verdi. Urfa’nın Eyyübiye ilçesine bağlı Şıhmahsut Mahallesi’nde yaşayan Mohammad Dwla isimli erkek,  13 yaşındaki çocuğu Amara Dwla’ya şiddet uyguladı. Fail erkek daha sonra çocuğu işkence ederek katletti. Batman’ın Bağlar Mahallesi’nde Emniyet Müdürlüğü’ne ait zırhlı araç çocukların bulunduğu sokakta çocukları kovalayarak ezmeye çalıştı. Bitlis’in Ahlat ilçesinde aşırı hız yapan askeriyeye ait sivil plakalı otomobilin çarptığı 10 yaşındaki Eyüp Kırtay yaşamını yitirdi. Şırnak’ın İdil İlçesinde bisikletiyle gezen 7 yaşındaki Mihraç Miroğlu zırhlı polis aracının çarpması sonucu hayatını kaybetti.

Kürtçeye yönelik düşmanlık artarak devam ediyor

Kürt diline tahammülsüzlük 2021 yılında da öne çıkan hak ihlalleri arasında yer aldı. KADES uygulaması 6 dilde hizmet vermeye başlarken Kürtçe dilini seçeneklerine eklemedi. TJA Sözcüsü Ayşe Gökkan’ın yargılandığı davada Kürtçe savunma yapmasına izin verilmedi. Bitlis’teki bir camiye asılı olan ve 5 dilde ayet yazılı olan tabeladan Kürtçe çıkarıldı. TBMM’de Kürtçe konuşan Ayşe Sürücü’nün mikrofonunun sesi kapatıldı.

2021 yılında en yoğun yaşanan ihlallerden biri de düşünce ve ifade özgürlüğü hakkına yönelik oldu. Sosyal medya başta olmak üzere düşüncelerini ifade eden muhalifler vesayet altındaki yargı tarafından cezalandırılmaya devam etti. Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’un dört maaş aldığı yönündeki paylaşımla ilgili olarak “ohhhh yiyin bakalım, boğazınıza dizilsin milyonlarca yoksul insanın hakkı” yazan avukat Neslihan Ceylan’a ‘kamu görevlisine hakaret’ suçlamasıyla dava açıldı. İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Siirt ziyaretinde “Burası Kürdistan’dır ama inkar ediliyor” diyen esnaf Cemil Taşkesen gözaltına alındı. “Cezai ehliyeti yoktur” raporu olan 96 yaşındaki Aliye Yabansu hakkında Cumhurbaşkanına hakaret”ten dava açıldı. Fırat Üniversitesi’nde araştırma görevlisi olan Hifzullah Kutum’a sosyal medya hesabından yaptığı “Şoreşa Îlonê hemû Kurdan pîroz be, Bijî Kurdistan” paylaşımı gerekçesiyle dekanlık tarafından uyarı cezası verildi, sonraki süreçte görevden alındı ve tutuklandı.

Göçmen ve mülteciler ırkçı saldırılara maruz kalıyor  

Sayılarının 5 milyonu geçtiği tahmin edilen sığınmacı/mülteci/göçmenler 2021 yılında da her türlü ayrımcılığa ve istismara, nefret söylemine ve ekonomik sömürüye yoğun bir şekilde maruz kalmalarının yanı sıra kolluk güçlerinin ve sivil kişilerin ırkçı şiddetine maruz kalmışlardır. İran sınırını kullanarak Van üzerinden Türkiye’ye gelen Afganistanlılar, Suriye’deki iç savaştan Türkiye’ye sığınmak zorunda kalan Suriyeliler ve Rojavalılar bu saldırıların temel hedefleri oldular. 12 Ağustos 2021’de Ankara Altındağ’da bir söylenti üzerine toplanan kitlenin Suriyelilere ait ev ve dükkânlar ile otomobilleri ateşe vermesi, Suriyelileri linç etmek istemeleri ve polisin bu duruma seyirci kalması siyasi iktidarın mültecilere ilişkin politikalarının önemli bir yansıması olarak hafızalara kazındı.

Basına yönelik saldırılar sürüyor

20121 yılında basın organlarına sansür ve erişim engeli uygulamaları devam ettirilirken basın emekçileri gözaltına alındı, darp edildi ve haklarında yürütülen yargılamalarda cezalara çarptırıldı. Ankara’da, Konya’daki katliamı protesto edenlere polisin müdahalesini takip eden muhabir Delal Akyüz polisler tarafından darp edildi. Ardından gazeteciyi yere yatırarak darp eden polisler, Delal’in telefonuna el koydu. Çektiği fotoğrafları sildi. Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Özgür Gündem gazetesinin ana davasında karar çıktı. Mahkeme heyeti Kemal Sancılı, İnan Kızılkaya ve Eren Keskin’e “örgüt üyeliği” iddiasıyla 6’şar yıl 3’er ay, Zana Kaya’ya ise “örgüt propagandası” iddiasıyla 2 yıl 1 ay hapis cezası verdi.

Kobanî Kumpas Davası, Çöktürme Planının yeni aşamasıdır  

AKP iktidarı 2021 yılında Çöktürme Planının yeni aşamalarını devreye koymayı da ihmal etmedi. 2020 yılının Ekim ayında dönemin MYK üyelerinin tutuklanmasıyla yeni bir evreye dönüşen Kobanî soruşturması 2021’in ilk günlerinde davaya dönüştü. 3530 sayfa iddianame ve 370 klasör ekle başlayan davada, dosyadaki gizlilik kararının kalkmasıyla kumpasın belgelerine ulaşıldı. Ankara TEM Şube Müdürlüğü antetli ve kim tarafından yazıldığı belli olmayan belge, soruşturmanın, iddianamenin ve bir bütünen dava dosyasının özeti niteliğindeydi. Söz konusu belgede özetle savcıya kumpası nasıl kuracağının talimatı verilmekteydi. 3530 sayfalık iddianame ve ekindeki 370 klasör belgeyi 3 iş günü içerisinde ‘’titizlikle’’ inceleyip iddianameyi kabul kararı veren mahkeme, kimlik tespiti yapmadan, iddianameyi okumadan başladığı yargılamada bir başkan ve bir üye değişikliği ile 8 ayı geride bıraktı. AİHM kararını tanımadığı gibi adil yargılanma hakkından da bihaber olan mahkeme heyeti, avukatların ve yargılanan arkadaşlarımızın adil yargılanma koşulları oluşmadan katılmayacaklarını bildirdiği ve katılmadığı duruşmaları salona doldurduğu jandarma ve polislerle aç/kapa yaparak devam ettiriyor.

Partimiz ve bu davayı gören AYM kapatılma tehdidi altında

İktidarın, vesayeti altındaki yargı eliyle kurduğu kumpasların en büyüğü olan HDP kapatma davası da 2021 yılında yargının siyasallaşmasının geldiği noktayı gösteren önemli bir gelişme oldu. Cumhur İttifakının baskısı altındaki Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı tarafından MHP kurultayına yetiştirilmek için alelacele hazırlanan iddianamenin Anayasa Mahkemesi tarafından iade edilmesi kararına içerlenen Bahçeli’nin ‘’ Anayasa Mahkemesi de kapatılsın’’ söylemi Cumhur İttifakının hukukun üstünlüğüne, hukuk devleti ilkesine nasıl yaklaştıklarını göstermesi açısından önemli bir örnek olarak tarihe geçti. HDP’nin kapatılması iddiasıyla hazırlanan iddianamenin Anayasa Mahkemesine verildiği 17 Mart tarihinde milletvekilimiz Ömer Faruk Gergerlioğlu’nun milletvekilliği, daha sonra Anayasa Mahkemesince ihlal ve yeniden yargılama kararı verilecek olan hukuksuz karara dayanılarak düşürüldü. Karara karşı TBMM’deki HDP Grubunda protesto eylemi yaparken sabaha karşı polislerce Meclis’ten çıkarılan Gergerlioğlu sonrasında tutuklandı. İktidarın vesayeti altındaki yargı mensupları tarafından HDP’lilere, kadın hakları aktivistlerine, gazetecilere, kötü çalışma koşullarını protesto eden sağlık çalışanlarına, üniversite öğrencilerine, muhalif duruş sergileyen vatandaşlara ilişkin gözaltılara, tutuklamalara ve davalara 2021 yılında da devam edildi. Binlerce muhalif vatandaşın hukuksuzca gözaltına alındığı 2021 yılının hukuksuz gözaltılara ilişkin özeti, İçişleri Bakanı Soylu’nun 15 Şubat’ta 40 ilde yapılan eş zamanlı operasyonlarda bir günde 718 kişinin gözaltına alındığını gururla (!) duyurması oldu.

AİHM kararları uygulanmıyor, siyasetçilerimiz halen rehin olarak tutuluyor

Hukuka aykırı tutuklamalar devam ederken AİHM tarafından derhal serbest bırakılmaları yönünde karar verilen Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala, iktidarın vesayeti altındaki yargıçların hukuk tanımaz tutumu nedeniyle 2021 yılını da cezaevinde geçirdi. Binlerce muhalife de yargılandıkları mahkemelerce akıl almaz cezalar verildi. HDP milletvekili Leyla Güven’e siyasi faaliyetlerinden dolayı verilen 22 yıl 3 ay, TJA Sözcüsü Ayşe Gökkan’a kadın mücadelesi faaliyetlerinden dolayı 30 yıl ceza ve tutuklama kararı verilirken, Siirt’te 18 yaşındaki İpek Er’i nitelikli cinsel saldırıya maruz bırakarak intihara sürükleyen Uzman Çavuş Musa Orhan’a 10 yıl hapis cezası verildi ve tutuklanmasına ilişkin talep mahkeme tarafından reddedildi. Elbette Cumhur İttifakı yargısının adaletinden milletvekilleri de nasibini aldı. 27’inci dönemde Meclis’e toplam 1467 fezleke gönderildi. Bu 1392 fezlekenin 1041’i ise 60 HDP’li milletvekili hakkındaydı.

Cezaevleri ihlal merkezi haline getirildi

Yıl boyunca hak ihlallerinin en yoğun yaşandığı alan cezaevleri oldu. Pandemiyi de” Allah’ın lütfu” olarak değerlendiren iktidar, 7242 sayılı yasada yaptığı değişiklikler ve Cumhurbaşkanlığı tarafından yayınlanan yönetmelikteki düzenlemelerle cezaevlerini özellikle siyasi tutsaklar açısından işkence ve kötü muamelenin kesintisiz sürdürüldüğü mekanlar haline getirdi. Çete liderlerinin yüzü suyu hürmetine topluma karşı suç işleyenler ödüllendirilerek salıverilirken, siyasi tutsaklar ve muhalifler cezaevlerinde tutulmaya devam edildi. Siyasi tutsaklar en temel hakları olan sosyal, sportif etkinlikleri ile havalandırma imkanı, sağlığa erişim hakkı, aile ve avukat görüş hakkı gibi temel haklarından yararlanamaz hale geldi. Ailelerinden yüzlerce kilometre uzaktaki cezaevlerine sürgün edilen siyasi tutsaklar daha cezaevi girişinde çıplak arama dayatması ve işkenceyle karşılanıp keyfi disiplin cezaları verilerek kısıtlı sosyal imkanlardan ve iletişim imkanlarından mahrum bırakılmış, hücre cezası rutin haline getirilmiş ve bu disiplin cezaları bahane edilerek tutsakların infazları yakılmış, denetimli serbestlik kurumundan yararlanmaları engellenerek ceza içinde ceza uygulaması devam ettirilmiştir. Yaşadıkları hak ihlallerine ilişkin dilekçeleri kayda alınmayan tutsaklara ayrıca bu dilekçeleri yazmış olmaları sebebiyle disiplin cezaları verilmiştir. Muhalif yayınlara erişebilme ve radyo kullanma olanakları ellerinden alınan tutsaklara Kürtçe kitaplar verilmedi, ailesiyle anadilinde konuşan mahpusların telefonları kesildi. Batman Cezaevinde tutuklu oğlunun görüşüne giden ve başka bir tutukluya Kürtçe selam veren Fatime Demir’e 6 aylık görüş yasağı verildi.

Hasta tutsaklar ölüme terk edildi 

2021 yılında cezaevlerinde hak ihlallerinden en çok zarar gören kesim yine hasta tutsaklar oldu. Hastalıkları ağırlaşmasına ve yaşları ilerlemesine rağmen Adalet Bakanlığı ya da cezaevi yönetimleri hasta tutsakları cezaevlerinden tahliye etmedi, yakınlarıyla vedalaşma hakkı tanımadı. Mide kanseri olan ve “cezaevinde kalamaz” raporu verilen Hadi Yalçın ile akciğer kanseri olan 65 yaşındaki Hayrettin Yılmaz 2021 yılında kaybettiğimiz hasta tutsaklardan sadece ikisi olurken, 26 yıldır haksız yere cezaevinde tutulan ve 10 farklı ağır hastalığı olmasına rağmen bugüne kadar Adli Tıp Kurumuna sevk edilmemiş olan M. Emin Özkan pandemi koşullarında gerekli tedbirler alınmadığı için Korona Virüse yakalandı ve şimdi yoğun bakımda yaşam mücadelesi veriyor. DTP Eş Genel Başkanlığı, HDP Eş Genel Başkan Yardımcılığı ve milletvekilliği görevlerini yürütmüş olan Aysel Tuğluk, Kocaeli Tıp Fakültesi Adli Tıp Kurumunun “cezaevinde tedavi olamaz ve tek başına yaşamını idame ettiremez” raporuna karşın iktidarın vesayeti altındaki İstanbul Adli Tıp Kurumunun “cezaevinde kalabilir” raporu vermesi sebebiyle tahliye edilmedi.”

Paylaşın

Merkez Bankası’ndan Piyasalara Üçüncü Müdahale

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) bugün yaptığı açıklama ile bir kez daha “doğrudan döviz müdahalesinde bulunulduğunu” duyurdu. Bu geçen haftaki müdahalelerin ardından üçüncü müdahale.

Haber Merkezi / TCMB’den yapılan açıklamada, “Döviz kurlarında görülen sağlıksız fiyat oluşumları nedeniyle piyasaya satım yönünde doğrudan müdahale edilmektedir” ifadesine yer verildi.

Dolar/TL kuru bugün Merkez Bankası’nın piyasa katılımcılarının beklentilerini derlediği anketinde enflasyon beklentilerindeki yükselişin sürdüğünün görülmesi üzerine tırmanışa geçti.

Hafta boyunca tarihi zirvesinin altında seyreden dolar/TL, haftanın son işlem gününde 13.95’in üzerini gördü. Euro ise rekorunu 15,75 seviyesine taşıdı. Müdahalenin ardından dolar 13.82’ye, euro 15.58’e geriledi.

TCMB 1 Aralık’ta dolar/TL kurunun 13’95’i görmesi üzerine kurlara 2014 yılından bu yana ilk kez doğrudan müdahalede bulunmuştu.

Daha sonra 3 Aralık’ta bir doğrudan müdahale daha gelmişti. Ancak enflasyondaki yükseliş trendi ve gevşek para politikasının devam edeceği beklentisiyle kurlardaki yükseliş sürüyor.

Paylaşın

WhatsApp’ta Kripto Para Transferi Dönemi Başlıyor

Meta Platforms Inc’in sahibi olduğu mesajlaşma sistemi WhatsApp üzerinden kullanıcıların kripto para transferi yapmaya başlayacakları açıklandı. Eski adı Facebook olan şirkete ait kripto para cüzdanı Novi’nin WhatsApp’a entegre edilmesi sayesinde kullanıcılar mesaj yazar gibi para gönderip alabilecek.

Dijital cüzdan Novi ABD Doları’na sabitlenmiş bir kripto para olan Pax Dollars (USDP) kullanılarak para transferi yapılmasına olanak tanıyor. Novi Başkanı Stephane Kasriel paylaştığı iletide, altı hafta önce başlatılan pilot programın ilk aşamada ABD ile sınırlı olacağını ve belirli sayıda kişiye açık şekilde yürütüleceğini söyledi.

Novi’nin WhatsApp’ta mesaj atar gibi basitlikte kullanılacağının altını çizen Kasriel, uygulamanın WhatsApp’ın kişisel mesajlar ve aramalar konusundaki gizlilik protokolünü değiştirmeyeceğini söyledi. İşlemlerin güvenli, anlık ve komisyon alınmadan gerçekleşeceğini de belirten Kasriel, Amerika’nın ardından hizmetin diğer ülkelerdeki kullanıcılara da sunulacağını söyledi.

Eski adı Facebook olan Meta Platforms’un birkaç aydır cüzdan uygulaması üzerinde çalıştığı biliniyordu. Mevzuat konusundaki endişeler nedeniyle Meta, Diem adlı bir dijital para birimini piyasaya sürmeye yönelik küresel planlarını küçültme yoluna gitmişti.

Para nasıl gönderilecek?

Para gönderme seçeneğine Android işletim sistemi kullanılan telefonlarda WhatsApp’ta ataç simgesine, iOS’ta ise “+” simgesi aracılığıyla erişilebilecek. Ardından açılacak menüden “Ödeme” seçeneğine tıklanacak.

Paylaşın