Türk Lirası, Dolar Karşısında Yüzde 1,27 Değer Kaybetti

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Luhansk ve Donetsk’in bağımsızlığını tanıma kararıyla tırmanan Ukrayna-Rusya krizi sonrası Türk lirası ABD doları karşısında yüzde 1,27 değer kaybetti.

Dün 13.67 seviyesinde kapanan dolar/TL kuru 22 Şubat sabahı 13.80 üzerini test ettikten sonra 13.75’e geriledi ancak öğleden sonra satışlar devam etti ve kur 13.85 üzerinde seyrediyor.

Küresel piyasalar

Krizin etkisiyle küresel piyasalarda risk iştahı düştü, borsalar inişe geçti, güvenli liman olarak görülen Japon Yeni ve İsviçre Frangı değer kazandı. Altının ons fiyatı 1.910 dolara dayanırken Haziran 2021’den bu yana en yüksek seviyesini gördü.

Asya borsalarında düşüşler yüzde 2’yi geçti, ABD vadelilerinde yüzde 1,5 civarında düşüş kaydedildi. Bitcoin ve Ethereum fiyatı yüzde 5 ile 7 arasında değer kaybetti. Petrol fiyatları ise arz endişeleri nedeniyle 98 dolarla son yedi yılın zirvesine çıktı.

Ekonomist İbrahim Aksoy gelişmeleri sosyal medya hesabından değerlendirdi. Aksoy petrol fiyatlarındaki yükselişin ve turizm gelirindeki zayıflamanın Türkiye’nin cari açık fazlası hedefini riske attığını belirtti. Aksoy Rus ve Ukraynalı turistlerin Türkiye’ye gelen toplam turistlerin yüzde 27’sini ve toplam turizm gelirinin de yüzde 14’üne tekabül ettiğine dikkat çekti.

Enerjide dışa bağımlı

Enerji kaynakları açısından fakir olan Türkiye  yıllık doğalgaz ihtiyacının yaklaşık yüzde 99,7’sini ve petrol ihtiyacının yüzde 95’ini ithal ediyor. Türkiye’nin enerjide en çok bağımlı olduğu ülkeler doğalgazda Rusya ve petrolde Irak olarak sıralanıyor. Petrol fiyatları ve kurlar artış gösterdiği zaman bu durum Türkiye’nin enerji faturasına ve dolayısıyla cari dengeye yansıyor.

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Koca’dan ‘Kendimizi Koruyalım’ Çağrısı

Kovid 19’da son 24 saatte 86 bin 70 yeni vaka tespit edilirken, 271 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Kayıplarımızı genellikle 65 yaş üstünden, hâlihazırda bir veya birden çok hastalığı olanlardan veriyoruz. Kendimizi koruyalım.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 463 bin 335 test yapılırken, 86 bin 70 yeni vaka tespit edildi. 271 kişi hayatını kaybederken, 98 bin 199 kişi sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan uyarı

Güncel verilerle ilgili değerlendirmesini sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı; Varyantın güçlü olduğu, aşınınsa bulunmadığı veya yaygınlaşmadığı dönemde Covid-19, sağlıklı ve genç kişilerde de ölüm sebebi olabiliyordu. Bu dönemdeyse kayıplarımızı genellikle 65 yaş üstünden, hâlihazırda bir veya birden çok hastalığı olanlardan veriyoruz. Kendimizi koruyalım.

Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan tabloda, 2 doz aşılama verilerine de yer verildi. En az 2 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfusu kapsayan verilere göre Türkiye’de 2. doz aşılama ortalama yüzde 84,98 oldu. 1. doz ortalaması yüzde 92,87 olurken, 1., 2. ve 3. doz aşısını olan vatandaş sayısı toplamda 145 milyon 128 bin 369’e yükseldi.

Verilerde, aşılamada önde giden illere de yer verildi. Bakanlığın tablosuna göre yüzde 89,1 ile Türkiye’de en çok aşılamanın gerçekleştirildiği Osmaniye’yi Ordu, Amasya, Muğla, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Balıkesir, Zonguldak ve Manisa takip etti. Bakanlığın tablosuna göre yüzde 62,1 ile Türkiye’de en az aşılamanın gerçekleştirildiği Şanlıurfa’yı sırasıyla Batman, Siirt, Diyarbakır, Bingöl, Muş, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Elazığ takip etti.

Paylaşın

Pervin Buldan, İktidara Seslendi: Bizi Yıldıramayacaksınız

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genl Başkanı Buldan, “Buradan bir kez daha net bir biçimde tane tane söylüyorum. Partimize karşı saldırılarınızla asla bizi yıldıramayacaksınız biz bu saldırılara asla alışmayacağız. Her gün yapılan siyasi soykırım operasyonlarınıza, il-ilçe binalarımıza düzenlenen saldırılar karşısında asla boyun eğmeyeceğiz, geri adım atmayacağız! Ne yaparsanız yapın! Başaramayacaksınız!” dedi.

Haber Merkezi / Partisinin Yüreğin ilçesine yönelik saldırıya ilişkin değerlendirmede bulunan Pervin Buldan, “Geçen hafta biliyorsunuz Adana-Yüreğir ilçe binamıza saldırı gerçekleşti. Bu saldırı da tıpkı İzmir il binamızda Deniz Poyraz yoldaşımızın katledildiği İzmir saldırısının bir devamıdır. İstanbul-Bahçelievler’deki silahlı ve bıçaklı saldırı gibi, özellikle 2015’ten bu yana belli odaklar tarafından yürürlüğe konulan planlı-sistematik saldırıların bir parçasıdır” ifadelerini kullandı.

‘Demokrasi İttifakı’ hakkında da konuşan Buldan, “Hep birlikte ezildiğimize, hep birlikte zulme uğradığımıza göre, kurtuluşu da ancak hep birlikte, yan yana durarak, omuz omuza gelerek başarabiliriz. Demokrasi İttifakı, mücadele ittifakı karanlıktan aydınlığa giden yolun birleşmesidir. Yeni bir yaşam kurmak isteyenlerin ittifakıdır. Bu ittifakın en güçlü sahibi elbette ki halkımızdır, halklarımızdır” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Meclis’te partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. HDP grubuna Dersim’de 5 Ocak 2020’den bu yana kaybolan Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku’nun annesi Bedriye, babası Halit ve ablası Aygül Doku da katıldı.

Buldan, 21 Şubat Dünya Anadil Günü’nü Kürtçe konuşarak, kutladı. Buldan, “Dilimiz yaşamımızdır. Dilimiz özgürlüğümüzdür. Bütün diller özgür olmalıdır” dedi.

“HDP toplumsal cesarettir”

Dillere yönelik her türlü saldırı ve asimilasyon girişimi insanlığın varlığına yönelik bir saldırı olduğunu ifade eden Buldan’ın konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

HDP’ye baskılar: Mahkeme salonlarından alanlara kadar her alanda mücadeleyi yükseltmeye devam ediyoruz. Durmuyoruz. Yaşamın her alanında haksızlığa uğrayan, hak talep eden insanların yanında olmaya, seslerine ses, itirazlarına itiraz olmaya çalışıyoruz.

Tüm bunlarla birlikte, tabi ki çalışmalarımızın önemli bir aşaması olan kongreler sürecimizi de tüm hızıyla sürdürüyoruz. İki gün önce Mersin kongremizi gerçekleştirdik, çok büyük bir coşkuyla gerçekleştirdik büyük bir kalabalıkla gerçekleştirdik. Bir önceki hafta da İzmir kongremizi yaptık.

Demokrasi ve halk şölenine dönüşen kongrelerimiz de göstermektedir ki; HDP Türkiye’nin dört bir yanında büyüyen bir umuttur! HDP, korku duvarlarını yıkan toplumsal cesarettir. HDP, Türkiye’yi içine sürüklendiği çöküşten kurtaracak en güçlü demokratik alternatiftir. Onurlu bir barışın da, demokratik çözümün de, adaletin ve demokrasinin de teminatı HDP’dir!

“Adalet umudunu karartmak istiyorlar”

AKP -MHP: Bir toplumu ve ülkeyi çökertmenin ilk yolu önce umudu çökertmektir. Dikkat ederseniz, AKP-MHP iktidarının tüm politikaları halkın umudunu hedef almaktadır.

Cezaevlerinde ölüme terk etme politikasıyla insanların umut hakkını yok etmeye çalışıyorlar! Tahliye edilmesi gerekirken cezaevinde tutulan hasta tutsakların ölüm haberleri gelmeye devam ediyor. İçeriden sağ çıkma umudu ağır saldırı altındadır. Açlıkla, yoksullukla, işsizlikle insanların refah içindeki bir gelecek umudunu hedef alıyorlar.

Tecritle, çözümsüzlük ve çatışma siyasetiyle barış umudunu saldırı altında tuttuklarını görüyoruz! Hak ve özgürlükleri hedef alarak demokrasi umudunu söndürmek istiyorlar. Bunun farkındayız. Hukuksuzluğa yayarak, adalet umudunu karartmak istiyorlar.

“Doku ailesini duyun”

Gülistan Doku’ya adalet: 780 gündür kayıp olan Gülistan Doku’nun ailesi bugün Meclis’te, burada bizimle, aramızdalar. Karanlıkta bırakılan Gülistan’ın bulunması için Meclis’i göreve çağırmak üzere ailemiz burada. Feryatlarının duyulmasını istiyorlar. Bu feryat hepimizin ortak çığlığıdır.

Buradan ben de bir kez daha soruyorum: Gülistan Doku 780 gündür nerededir? Buradan parlamentoyu göreve çağırıyorum, göreve davet ediyorum. Bu ailenin çığlığına kayıtsız kalmayın. Karartmaya ortak olmayın diyorum! Arkadaşlarımız yarın bir araştırma önergesi vererek Doku’nun kaybolmasının araştırılması yönünde bir teklifte bulunacak. Burada bütün partilere sesleniyorum, bu araştırma önergesini destekleyin ve araştırma komisyonu kurulsun.

“AKP adına seçim kampanyası yürütüyorlar”

Yüreğin ilçesine saldırı: Geçen hafta biliyorsunuz Adana-Yüreğir ilçe binamıza saldırı gerçekleşti. Bu saldırı da tıpkı İzmir il binamızda Deniz Poyraz yoldaşımızın katledildiği İzmir saldırısının bir devamıdır. İstanbul-Bahçelievler’deki silahlı ve bıçaklı saldırı gibi, özellikle 2015’ten bu yana belli odaklar tarafından yürürlüğe konulan planlı-sistematik saldırıların bir parçasıdır.

Yine Bingöl Karlıova’da ve daha birçok yerde sabahın köründe evlere baskın yaparak insanlarımızı darp ettiler. Arkadaşlarımızı hukuksuz bir şekilde tutukladılar. Bu saldırıların amacını gayet iyi biliyoruz. Korkutma, sindirme, toplumu susturma ve iktidarın politikalarına boyun eğdirmedir.

Parti binalarımıza yapılan baskınlar, düzenlenen saldırılar, açılan kumpas davaları ve hukuksuz tutuklamalar aynı zamanda iktidarın bir seçim çalışmasıdır. Yürüttüğü bir seçim kampanyasıdır. İktidarın talimatıyla hukuku çiğneyerek o baskınları düzenleyenler, iktidarın siyasi militanlarıdır ve AKP adına seçim çalışması yürütmektedirler.

“Bizi yıldıramayacaksınız” 

Seçimler: Siyasetin bir çözüm aracı olduğuna inanıyorsanız, rekabet ettiğiniz siyasetin karşısına siyasetle çıkarsınız. Öyle yargı gücüyle, devlet gücüyle, hedef göstererek, tehdit ederek, saldırtarak, seçilmiş iradeye kayyım atayarak siyaset yapılmaz. Bunun adı siyaset olmaz, olamaz.

Varsa bir siyasetiniz, varsa siyasi cesaretiniz HDP’nin karşısına siyasetle çıkarsınız! Kabiliyetiniz varsa, bizim söylediklerimizi siyaseten çürütürsünüz.

Bunlar, HDP’ye siyasi cevap veremiyorlar, veremezler. Çünkü siyasetleri yoktur. HDP’yi tasfiye edersek iktidarın ömrünü uzatırız diye düşünüyorlar. Avucunuzu yalarsanız. Siz kendinizi darı ambarında görmeye devam edin. HDP gümbür gümbür geliyor. Halkımız gümbür gümbür geliyor. HDP’yle değişecek diyen, demokrasi ve adalet isteyen milyonlar gümbür gümbür geliyor.

Buradan bir kez daha net bir biçimde tane tane söylüyorum. Partimize karşı saldırılarınızla asla bizi yıldıramayacaksınız biz bu saldırılara asla alışmayacağız. Her gün yapılan siyasi soykırım operasyonlarınıza, il-ilçe binalarımıza düzenlenen saldırılar karşısında asla boyun eğmeyeceğiz, geri adım atmayacağız! Ne yaparsanız yapın! Başaramayacaksınız! Mersin kongremizde söyledim buradan tekrarlıyorum.

HDP’siz bir Türkiye, HDP’siz bir siyaset, HDP’siz bir parlamento, HDP’siz yerel yönetimler, HDP’siz bir yaşam hayalleriniz çöp olmaya devam edecektir! HDP’nin yürüttüğü demokratik siyaset, Türkiye halklarının orak demokratik çıkış yoludur. Bu yolu kapatmanıza asla izin vermeyeceğiz! Halkımız da demokrasi güçleri de buna izin vermeyecektir!

“Bu ittifakın en güçlü sahibi halklarımızdır”

Demokrasi ittifakı: Kürt sorunundan demokrasi sorununa, Alevi toplumunun sorunlarından emek sömürüsüne, kadınlardan gençlere varıncaya kadar tüm toplumsal sorunlar ortak sorunlarımızdır. Çözüm de ortaktır.

Yolumuz da ortaktır. Kendisi de bir ittifak partisi olan partimiz demokrasi ittifakını büyütmek için hayata emekten ve demokrasiden bakan güçlerle, toplumsal muhalefetle bir araya gelmekte ve ittifakı büyütme yollarını aramaktadır.

Hep birlikte ezildiğimize, hep birlikte zulme uğradığımıza göre, kurtuluşu da ancak hep birlikte, yan yana durarak, omuz omuza gelerek başarabiliriz. Demokrasi İttifakı, mücadele ittifakı karanlıktan aydınlığa giden yolun birleşmesidir. Yeni bir yaşam kurmak isteyenlerin ittifakıdır. Bu ittifakın en güçlü sahibi elbette ki halkımızdır, halklarımızdır.

Evet. Kadınların eşitliğe ve özgürlüğüne kavuştuğu, sokaklarda katledilmediği, emekçilerin, emeklilerin, işçilerin insanlık onuruna uygun, alınteri ve emeğinin karşılığını aldığı, kimsenin yoksul kalmadığı, açlık yaşamadığı, ülke kaynaklarının eşitçe paylaşıldığı, herkesin doyduğu, işçilerin özgürce örgütlenebildiği, sendikalaşabildiği, gençlerin kendi gelecekleri hakkında söz, yetki ve karar sahibi olduğu, Kürt sorununun diyalog ve müzakereyle çözüldüğü, onurlu bir barışın sağlandığı, Alevilerin, tüm inançların inanç özgürlüğünü yaşadığı, doğanın, suyun, ağaçların hakları olacak, derelerimizin özgürce aktığı, kutuplaşmanın değil, kucaklaşmanın, nefretin değil sevginin kazanacağı, başka bir Türkiye mümkündür ve bunu hep birlikte başaracağız diyoruz.

Kazanacağımız günler yakındır. Bu yolun sonunda, halklarımızın özlediği bir demokrasi ülkesini hep birlikte yaratacağız. Yeter ki umutlu olalım! İnanın ki bu günler geççek. Ev roj jî wê derbas bibin.”

Aygül Doku: Herkes Gülistan’ın karanlığına sahip çıkmalı

Buldan’ın konuşması ardından kaybedilen Gülistan Doku’nun ablası Aygül Doku da şöyle dedi:

Tuncay Sonel dönemin valisi. İlla kızınız intihar etti dedi. Hadi öyle diyelim. Gülistan Doku intihar ettiyse savcılığın bizzat gönderdiği kriminal belgesi sonucunda suya atılan bir nesnenin olmadığı belirtiliyor.

İkincisi bu çocuk, baş şüpheli Zainal Abarakov gözaltına alınmadı. Defalarca dile getirdik korunuyor dedik sesimizi duyuramadık. Baş şüphelinin annesi CİMER’e dilekçe yazmış ve ‘Benim oğlum bizzat valinin eliyle Rusya’ya gönderildi’ demiş. Bütün savcılara çağrımdır, vicdani olarak düşünsünler, bir düşünsünler mülki amirinin görevi baş şüphelinin kentten çıkışını engellemek mi yoksa kendi eliyle çıkarmak mıdır?

Kürt kimliği, Türk kimliği taşıyan bütün kardeşlerime çağrı yapıyorum” diyen Doku, “Sevgili kardeşlerim ben bu süreçte o kadar acı çektim ki. 5 Ocak’tan önce böyle olayları bilmezdim. Siz olsaydınız, siz de bunlara maruz kalırdınız.

Yarın öbür gün Gülistan’ınızı karanlıkta aramayın diye benim yaşadıklarımdan dolayı sesleniyorum. Kimliğiniz, ırkınız ne olursa olsun yarın siz de bu acıyı yaşayacaksınız belki. Bunu üzülerek söylüyorum.

Devlet yetkililerine de çağrıda bulunmak istiyorum. Evet Gülistan sizin kızınız değil, hangi cümleyi kurarsam kurayım, sizin yüreğinize dokunamayacağım. Benim tek istediğim, 21 yaşında gencecik bir kadını karanlıkta bırakmamanızdır.

Herkes Gülistan’ın karanlığına sahip çıkmalı, Gülistan’ı karanlıkta bırakırsak umudumuzu tüketeceğiz. Ben bu acıya teslim olduğum gün öleceğim. Ama şunu bilin ben size bunun hesabını sormadan antolsun ki ölmeyeceğim.

Paylaşın

Almanya’dan ‘Kuzey Akım 2 Projesi’ni Durdurma Kararı

Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Rusya’nın Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk bölgelerinin bağımsızlığını tanıma kararına tepki olarak Rus doğal gazını Almanya’ya taşıması planlanan Kuzey Akım 2 projesinin onay sürecini durdurma kararını aldıklarını duyurdu.

Yapımına 2017 yılında başlanan proje, ABD’nin yaptırım tehditleri nedeniyle dört yıl gecikmeli olarak geçen yıl Eylül ayında tamamlanmış, ancak hattın faaliyete geçmesi için gerekli onayı verecek olan Federal Şebeke Dairesi, onay sürecini Kasım ayında dondurmuştu. Onay ile ilgili kararın yaz aylarına doğru çıkması bekleniyordu.

Scholz, bugün Berlin’de yaptığı açıklamada, Ekonomi Bakanlığından idari onay sürecinin en baştan başlatılmasını istediğini bildirdi. Kuzey Akım 2’nin sertifikalandırılmadan hayata geçemeyeceğini vurgulayan Scholz, sürecin ne kadar zamanda tamamlanabileceği ile ilgili bir soruyu da “Kesinlikle zaman alacaktır” diye yanıtladı.

Rusya’nın Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk bölgelerinin bağımsızlığını tanımasının “temelden yeni bir durum yarattığını” belirten Almanya Başbakanı, “Bu nedenle son gelişmeler ışığında bu yeni durumu yeniden değerlendirmek zorundayız. Bu, Kuzey Akım 2 için de geçerli” diye konuştu.

Süreç nasıl işleyecek?

Scholz’un açıklaması, faaliyete hazır durumdaki Kuzey Akım 2’nin belirsiz bir süre için rafa kaldırılması anlamına geliyor. Alman Ekonomi Bakanlığı, geçen yıl Ekim ayında projenin arz güvenliğiyle ilgili olumlu rapor vermiş ve proje onay için Federal Şebeke Dairesine taşınmıştı. Şimdi Ekonomi Bakanlığının olumlu raporunu geri çekerek raporlama sürecini yeniden başlatması gerekiyor.

Scholz, Ekonomi Bakanlığı raporunun geri çekilmesinin “Boru hattının sertifikalandırılmaması için gerekli idari bir adım olduğunu” kaydetti ve Bakanlık’ın değişen koşullar ışığında arz güvenliği ile ilgili yeni bir değerlendirme yapacağını belirtti.

“Putin muhtemelen tüm Ukrayna’yı işgal etmek istiyor”

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Donetsk ve Luhansk bölgelerinin bağımsızlığını tanıması ve bu bölgelere barış gücü gönderme kararını da eleştiren Scholz, bunun devletler hukukunun ihlali olduğunu, Putin’in bu şekilde sadece Minsk anlaşmalarını ihlal etmekle kalmayıp Rusya’nın on yıllardır taraf olduğu devletler hukuku çerçevesindeki tüm anlaşmaları ve Birleşmiş Milletler ilkelerini ihlal ettiğini kaydetti.

Putin’i tüm Ukrayna’yı işgal etmek istemekle suçlayan Scholz, İkinci Dünya Savaşı’ndan yaklaşık 80 yıl sonra Avrupa’nın doğusunda bir savaş tehlikesi baş gösterdiğine işaret ederek “Şu an Avrupa için çok zorlu günler ve saatlere tanık oluyoruz. Bu tür bir felaketi önlemek hepimizin görevi ve buna yardımcı olması için Rusya’ya yeniden çağrıda bulunuyorum” ifadelerini kullandı.

Paylaşın

Kılıçdaroğlu’ndan İktidara ‘Sandık’ Çağrısı

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “İktidar sahipleri sorunları çözemiyorsa yapacakları şey sandığı milletin önüne koymak. Sorunların çözüm vaatlerini dinleye dinleye millet perişan oldu. Çıkan milletin önüne şu sorunu şöyle çözeceğiz deyin bilelim. Bekleye bekleye millet perişan oldu. Demokrasilerde yapılacak güzel bir şey vardır, sandığı getirirsin. Millet oy verirse devam edersin” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, açıklamasının devamında, “Vatandaşın tercihinden korkmamak lazım. Kuralların gereğini yapacaksınız. Onları tıpış tıpış milletin iradesiyle göndereceğiz. Gitmez diyorlar, kim diyor gitmez. Bu lafı kullanmak kadar yanlış bir şey yok. Dünya kime baki kaldı. Sorunları çözemiyorlar, çözme kapasiteleri yok. Biz bunları göndereceğiz. ” ifadelerini kullandı.

Ukrayna-Rusya gerilimi üzerinden Montrö Boğazlar Sözleşmesi üzerine yapılan tartışmalara da  değinen CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Doğalgaz ithalatının yüzde 40, petrolün yüzde 25’i Rusya’dan ithal ediliyor. Montrö sözleşmesini tartışmaya açmanın nasıl bi ihanet olduğunu gösteriyor. Bölgenin güvenliği açısından son derece önemli. Bunun doğuracağı vehameti 84 milyon iyi bilmeli. Dış politikada sağduyu ile harekete etmemiz lazım.” dedi.

Cumhur İttifakı’nın ortağı MHP’yi vatandaşın dertleriyle ilgilenmemekle eleştiren Kılıçdaroğlu, “Onların tek görevi Saray’dan aldıkları talimatlara göre “19 Mayıs” hareketleri yapıp, el kaldırıp indirmek. Bu hareketleri kiminle yapıyorlar? AKP milletvekilleriyle…” ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu, konuşmasında EYT’liler sorununa da değinerek, “Uzun süre sizin sorunlarına kulaklarını tıkadılar. En tepedeki zat sizin için “türedi” lafını kullandı. Bunu unutmadık. Hiç meraklanmayın az kaldı, sizin sorunlarınızı çözeceğiz.” dedi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“Muhtarlar için verdiğimiz önerge AKP ve MHP oylarıyla reddedildi. Önümüzdeki süreçte muhtarları demokrasinin temel taşı yapacak parti CHP’dir. AKP’den bir şey beklemeyin. Zaten MHP toplumla hiç ilgilenmiyor.

Siz hiç MHP’nin, esnafın derdiyle ilgili bir sorunu gündeme getirdiğini duydunuz mu? Duyamazsınız. İşsizlerin dertlerini dile getirdiklerini duydunuz mu? Onların tek görevi Saray’dan aldıkları talimatlara göre “19 Mayıs” hareketleri yapıp, el kaldırıp indirmek. Bu hareketleri kiminle yapıyorlar? AKP milletvekilleriyle.

Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın. Türkiye’nin çözülemeyecek sorunu yoktur. Yeter ki sorunları çözecek kişilerin göreve gelmesidir. İktidar sahipleri sorunu çözemiyorsa sandığı milletin önüne getirmelidir. Millet bekleye bekleye perişan oldu.

Baharı bekleyin, kış geçsin, sonbaharı bekleyin diye diye bekletiyorlar. Sorunları hep çözeceğiz diye vaatleri var. Yeter artık! Demokrasinin kurallarını işleteceksiniz.

Millet oy verirse yine devam edersin. Sorunları çözmekte iddialı olan bir muhalefet var. Bir de onu izleyin. “Bunlar asla gitmez” diyorlar. Ne demek asla gitmez! Onları tıpış tıpış milletin iradesiyle göndereceğiz.

Demokrasi konusunda sorunumuz olduğunu hepimiz biliyoruz. AYM kararı uygulanmaz, Anayasa’nın hükümleri uygulanmaz, üst mahkemenin verdiği karara alt mahkeme uymaz. Çünkü süreç intikam duygusuyla çalışıyor.

Birisi iktidarı eleştiriyorsa tutuklanması ve aylarca hapiste kalması tablosuyla karşılaşıyoruz. Sedef Kabaş onlardan biridir. Ülkede hukuk olmadığı için hapiste tutuluyor. Sadece o da değil Selahattin Demirtaş da öyle Osman Kavala da öyle…

Dünyanın izlediği Ukrayna krizi var. Bölgemizde bir savaş istemiyoruz. Tarafları sağduyuya davet etmek zorundayız. Bölgedeki savaş Türkiye’ye büyük zarar verir. Doğalgaz, petrol fiyatları artıyor ve bu da Rusya’nın işine geliyor. Montrö Sözleşmesi’ni tartışmaya açmak ihanettir.

Hayat pahalılığını herkes biliyor. Herkes yakınıyor. Asgari ücrette bir artış oldu. Şubat ayı içinde bir anket yapıldı. “Daha rahat geçiniyorum” diyenlerin oranı yüzde 9.2, “Daha zor geçiniyorum” diyenlerin oranı yüzde 57.2! Milletin yüzde 57.2’si daha zor geçiniyorum diyorsa iktidarın düşünmesi gerekir.

4 milyon 122 bin vatandaşımız bankalara borcunu ödeyemedi. İcra sayıları da arttı. Bu tablo evlerde yangına yol açıyor. Ama biz belediye başkanlarımızı örgütledik. Ciddi engeller çıkarıyorlarsa da elimizden geleni yapıyoruz.

Fakire gidecek paraya el koyuyorlar. Belediye başkanlarımız çalışmalarını sürdürüyorlar. 1 milyon 97 bin aileye gıda yardımı yapıldı. 1 milyonu aşkın aileye ısınma yardımı yaptılar. 846 bin kişiye ulaşım yardımı yaptılar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne vatandaşlara yardım amacıyla bağışlanan 6 milyon liraya el koydular. Bunun adı vicdansızlıktır.

Diyorlardı ki “Sakın ha CHP’ye oy vermeyin, sosyal yardımlar kesilir.” Ne oldu? Sosyal yardımlar arttı. CHP’li belediyelerin olduğu hiçbir yerde çocuklar yatağa aç girmedi. Belediye başkanlarımıza teşekkür ediyorum.

Erdoğan, “Muhtarların aylıklarını asgari ücret seviyesine çıkaracağız” dedi. Bekledik, Aralık geçti, Ocak geçti maaşlar yattı ama asgari ücret seviyesinden yatmadı. Hani ne söz vermişti? Bugüne kadar hangi sözünde durdu ki bu sözünde dursun!”

Paylaşın

Etna Yanardağı, Bir Ay İçinde İkinci Kez Patladı

İtalya’nın aktif yanardağlarından Etna, kısa süreli sessizliğin ardından tekrar faaliyete geçti. Ülkenin güneyindeki Sicilya Adası’nda 3 bin 200 metre yüksekliğinde olan yanardağda, 10 Şubat’taki yoğun volkanik hareketliliğin ardından ikinci kez lav püskürtmeye başladı.

Avrupa’nın en aktif yanardağları arasındaki Etna, Doğu Sicilya’nın üzerine de 12 kilometrelik yüksek bir volkanik kül bulutu gönderdi.

İtalya Ulusal Jeofizik ve Vulkanoloji Enstitüsü dün yaptığı açıklamada, Etna’dan gelen lav akışının dağın güneydoğu yamacındaki krater etrafında toplandığını söyledi. Ayrıca bölgede çok sayıda volkanik depremin de yaşandığını kaydetti.

Yetkililer kül bulutu sebebiyle yanardağın etrafında hava sahasının kapandığını, Katanya Fontanarossa Havaalanı’nda da hava ulaşımının tedbiren durdurulduğu duyurdu. Yoğun kül püskürtmesi sebebiyle yanardağa yakın yerleşim yerlerinde evlerin üzerine kül yağdığını belirtti.

Buna rağmen yürüyüşçüler, kayakçılar ve diğer turistler arasında popüler olan yanardağın yamaçlarını çevreleyen yerleşim yerlerinde herhangi bir yaralanma veya maddi hasar bildirilmedi. Etna Yanardağı’nda geçen yıl 50’den fazla volkanik faaliyet gözlenmişti.

Etna, tarihinde çok sayıda bilinen patlama yaşadı. Yanardağın bilinen en kötü patlaması 1669’da oldu. Adanın en büyük şehri Katanya’nın bir bölümünü yok etti, düzinelerce köyü de yıktı.

Daha yakın zamanlarda 1983’te, lav tehdidi altındaki kasabaları kurtarmak için İtalyalı yetkililer dinamit kullanıldı. 1992’de de ordu, Etna’dan aylarca akan lavları tutmak için topraktan bir duvar inşa ederek dağın yamacındaki köylerin kurtarılmasını sağladı.

Paylaşın

Avrupa Birliği’nden Rusya İçin İlk Yaptırım Teklifi

Avrupa Birliği (AB), Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna sınırları içindeki Donetsk ve Luhansk’ın bağımsızlığını tanımasının ardından Moskova’ya yönelik yaptırımlar istedi.

Euronews’ta yer alan habere göre; Yaptırımların ilk adımı olarak, AB, Rus bankalarının hedef alınmasını ve Rusya’nın Avrupa pazarlarına erişiminin önlenmesini istedi.

AB Komisyonu ve AB Konseyi tarafından ortak yapılan açıklamada Rus yetkililerin AB pazar ve finans hizmetlerine erişiminin engelenmesi istenirken, Ukrayna’da ayrılık yanlıların kontrol ettiği bölgelerdeki Rus askeri operasyonlarını finanse eden bankaların hedef alınması istendi.

Açıklamada, “kabul edilemez ve yasa dışı ilan edilen” tanımayla ilgisi olanlara yaptırım uygulanması istenirken, ayrılık yanlısı bölgelerle ticaret yapanlara da yine yaptırım uygulanması çağrısı yapıldı.

Yaptırım önerileri Paris’te bugün toplanacak AB dışişileri bakanlarının onayına sunulacak.

ABD, dün ilk yaptırımları açıklamıştı

ABD Başkanı Joe Biden, dün akşam geç saatlerde Rusya’nın “bağımsızlığını tanıdığını” açıkladığı Donetsk ve Luhansk Halk Cumhuriyetleri ile ABD’li kişi ve kurumların tüm ticari ve finansal ilişkilerini yasaklayan bir kararname yayımlamıştı.

Beyaz Saray’dan yapılan yazılı açıklamaya göre, Biden “Rusya’nın Ukrayna’nın egemenliği ve toprak bütünlüğünü zedelemek için yürüttüğü faaliyetlere karşılık belirli kişilerin mal varlıklarının dondurulması ve belirli işlerin yasaklanması” başlıklı bir kararname imzaladı.

Söz konusu kararname ile Rusya’nın bağımsızlığını tanıdığı Donesk ve Luhansk Halk Cumhuriyetlerine yatırım yapılması, bu bölgelerden ABD’ye doğrudan ya da dolaylı yollarla ithalat ya da ihracat yapılması yasaklandı.

Paylaşın

HDP’li Sancar: Hedefimiz En Geniş Demokrasi İttifakını Oluşturmak

Siyasetin uzun süredir gündeminde olan ittifaklar konusu ve gündeme ilişkin açıklamalarda bulunan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, “Biz, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini birbirinden ayırıyoruz. Çünkü ikisinin dinamikleri de işleyişi de farklı. Öncelikli hedefimiz en geniş demokrasi ittifakını oluşturmaktır ve bu hedef seçime odaklı değildir.” dedi.

Mithat Sancar, açıklamasının devamında, “Ancak seçim diye bir gerçeklik var ve önümüzdeki seçimlerin de Türkiye için tarihi önem taşıdığı herkes tarafından kabul ediliyor. O zaman seçime ilişkin stratejimizi de şimdiden ilan etme kararı aldık. Parlamento seçimlerine kendi ittifaklarımızla katılacağız.” ifadelerini kullandı.

Güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışmasında bir araya gelen 6 partinin “geçiş süreci”nin öncesini ve süreci de konuşmaya başlamışsa, HDP ile müzakere yapmaları gerektiğini belirten Sancar, ortak aday fikrine açık olduklarını sözlerine ilişkin de “Eğer ortak aday konusunda HDP’nin içerisinde yer alacağı bir mutabakat hedefliyorlarsa, hangi aşamada gerekli görürlerse bizimle müzakere etmeleri lazım” dedi.

Sancar 26 Şubat’ta sol-sosyalist partilerle başkanlar düzeyinde yapacakları toplantının gündeminin ise ortak mücadele yolunun nasıl yürüneceğini somutlaştırmak olduğu dile getirdi.

HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Evrensel’den Birkan Bulut’un sorularını yanıtladı.

6 muhalefet partisi pazartesi günü güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışmasını açıklayacak. Bu masada HDP’nin olmaması ilk buluşmadan beri çok tartışıldı. Siz nasıl değerlendiriyorsunuz?

HDP’nin, 6 muhalefet partisinin gerçekleştirdiği toplantıya katılma talebi olmadı. Bu partiler,  güçlendirilmiş parlamenter sistem (GPS) çalışması başlatmışlardı.

Parti genel başkanları ortaya çıkan taslağı konuşup, onayladıklarını ilan edeceklerdi. Biz bu buluşma öncesinde muhalefet partilerinin bir çoğuyla görüşme turları gerçekleştirdik. Bu turlarda Millet İttifakı dışında kalan partiler de mevcuttu. Dört partiyle başkanlar düzeyinde görüşmeler yaptık. Özellikle CHP, yaptıkları çalışma (GPS) hakkında bize bilgi verdi. Biz de onlardan bu çalışmayı bize kamuoyuna duyurarak iletmeleri halinde görüşümüzü bildireceğimizi belirttik. Ancak bize bir dönüş olmadı.

“Parlamento seçimlerine kendi ittifaklarımızla katılacağız”

Biz, parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini birbirinden ayırıyoruz. Çünkü ikisinin dinamikleri de işleyişi de farklı. Öncelikli hedefimiz en geniş demokrasi ittifakını oluşturmaktır ve bu hedef seçime odaklı değildir. Ancak seçim diye bir gerçeklik var ve önümüzdeki seçimlerin de Türkiye için tarihi önem taşıdığı herkes tarafından kabul ediliyor. O zaman seçime ilişkin stratejimizi de şimdiden ilan etme kararı aldık. Parlamento seçimlerine kendi ittifaklarımızla katılacağız.

“Mesele sadece iktidarı yenmek değil”

Cumhurbaşkanlığı seçiminde ise muhalefet partileri ile ortak aday seçeneğine açık olduğumuz yönünde çağrıda bulunduk. Kastettiğimiz üç aşamalı diyalog ve müzakeredir. İlk olarak bizimle doğrudan ve açık bir müzakere yürütülmelidir. Seçimlere kadar olan aşamada neler yapılabilir, bunlar ele alınmalıdır ki bu aşamada birkaç başlık var: Seçim güvenliği ve faaliyet özgürlüğü konularında ciddi sıkıntılar yaşanabileceğini yakın tarihteki tecrübelerden biliyoruz. Gerekli önlemler hakkında tartışma yürütülmelidir. Ayrıca iktidarın çeşitli kaos planlarını devreye sokma ihtimaline karşı ortak iradeyle çalışma sürdürülmelidir. İkincisi seçimde adayın belirlenmesi konusunda adayın şahsının değil, hangi temel ilkelere dayanacağını müzakere edilmelidir.

Üçüncüsü mesele sadece iktidarı yenmek değil. Ortada bir rejim var ve Erdoğan’dan daha fazlasını ifade ediyor. MHP ve çeşitli güçlerle giderek kurumsallaştırılmak istenen faşizan bir yönetim anlayışı var. Burada demokrasiye geçiş nasıl olacak müzakere edelim istiyoruz. Bir mutabakat oluşursa, ortak aday fikri içerisinde oluruz. Eğer 6 muhalefet partisi geçiş sürecinin öncesini ve süreci de konuşmaya başlamışsa, bizimle müzakere yapmaları gerektiğini ifade ediyoruz. Eğer ortak aday konusunda HDP’nin içerisinde yer alacağı bir mutabakat hedefliyorlarsa, hangi aşamada gerekli görürlerse bizimle müzakere etmeleri lazım.

“Güçlendirilmiş parlamenter sistem bir seçenek”

Millet İttifakı kanadında Cumhurbaşkanı yetkilerinin bir süre kullanılması, güçlendirilmiş parlamenter sistemin fiilen uygulanması yönünde öneriler de ortaya atıldı. Bu konuyu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu konuda neler tartıştıklarını kendilerinden duymuş değiliz. Geçiş sürecinin nasıl olacağı karmaşık bir mesele. Sadece güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçeceğiz demekle iş çözülmüyor. Güçlendirilmiş parlamenter sistem bir seçenek; biz de deklarasyonumuzda bunu hedeflediğimizi söyledik ama rejim bundan ibaret değil. Ayrıca bu geçiş için anayasa değişikliği dahil pek çok yeniliğe ihtiyaç. Cumhurbaşkanının mevcut Anayasal çerçeve içerisindeki hangi yetkileri, ne kadar sürede kullanmaya devam edeceği, kullanmaktan ne zaman vazgeçeceği çok önemli konulardır.

Anayasa değişikliği gereken konularda en az 360 oy (referandum için) gerekir ki bunlar, sayısal ve siyasal olarak mümkün kılacak zemini yaratmakla mümkün olur. Geçiş sürecinde sayısal ve siyasal olarak önemli bir role sahibiz. Bizimle müzakere edilmeden bu yolda ilerlemek mümkün görünmüyor. Ayrıca muhalefet, seçmene vaat ettiği değişiklikleri nasıl gerçekleştireceğini açıklamakla yükümlü. HDP olmadan da 360 milletvekili buluruz, Anayasa’yı değiştiririz diye düşünülüyorsa ciddi riskler barındırdığını söylemeliyim. Bu hesap, toplumda oluşan değişim beklentisine zarar verir.

Biz bu yolu, demokrasi ittifakında yer alacak güçlerle de tartışarak yürüyeceğiz; fakat diğer muhalefet partileri bizimle bunları açıkça konuşmadan, müzakere etmeden, mutabakat aramadan nasıl yapacaklarını, toplumun geniş kesimlerini ikna edecek biçimde cevaplamalıdır.

Ortak aday fikrine açık olduğunuzu söylemiştiniz. Sizin cumhurbaşkanı adaylığı konusunda olmazsa olmaz dediğiniz ilkeler nelerdir?

Bunların müzakere konusu olarak ele alınması gerektiğini söylüyoruz. Biraz önce tarif ettiğim başlık ve aşamalar üzerine bir müzakere yürütülürse ve mutabakat ortaya çıkarsa kim olacağı daha kolay belirlenir. Şayet mutabakat sağlanmazsa bizim de seçeneklerimiz var. Demokrasi ittifakı ve bunun çeşitli ayaklarını örüyoruz. Öte yandan cumhurbaşkanlığı seçimi için son noktaya kadar tartışmayı sürdürmek, müzakere fikrini canlı tutmak istiyoruz.

Kendi adayımızı çıkarma seçeneğimiz ise “HDP’nin adayı” olarak anlaşılmamalıdır. Demokrasi ittifakı o zamana kadar olgunlaşmış olursa da ittifakımızın bileşenleriyle müzakere ederek kendi adayımızla cumhurbaşkanı seçimine girme ihtimalimizi saklı tutuyoruz.

“Toplumun en geniş kesimlerini kapsayacak bir çalışma içindeyiz”

26 Şubat’ta sol-sosyalist partilerle mücadele ortaklığı konusunda ikinci toplantınız olacak. Masada neler var?

İlk toplantıda üç konuda mutabakat sağlandı ve kamuoyuna duyuruldu. Birincisi bundan sonra nasıl yol yürüneceğini belirlemek ve daha somutlaştırmak, ikincisi bu zemini nasıl genişletebileceğimizi konuşmak; o gün bu masada yer almayan başka sol-sosyalist yapıların da dahil edilmesini sağlamak. Üçüncüsü de görüşmeleri sürdürecek mekanizmaları oluşturmak. İkinci toplantı bu başlıklar etrafında gerçekleşecek.

Bu toplantılar seçim ittifakı hedefiyle yapılan toplantılardan ziyade, bütün katılımcıların da kabul ettiği üzere ortak mücadele zeminini yaratmak ve güçlendirmek amacıyla yapılan toplantılardır. Seçim meselesi de buna dahildir fakat esas tartıştığımız konu seçime nasıl girileceği veya kim ne kadar temsil edilecek meselesi değil. Bu toplantılar öncelikle ortak mücadeleyi nasıl öreceğimize cevap aradığımız toplantılardır. Ortak mücadele zemini genişledikçe seçimlerde nasıl bir yol izleneceğine dair bir strateji de şekillenecektir.

Biz demokrasi ittifakını çok daha geniş bir çerçevede tanımlıyoruz. Zamanla aktörlerin birlikte daha  rahat hareket edeceği mekanizmalar ortaya konulacaktır. Mesela Kürdi partilerle de ittifak çalışmalarımız var; keza emek ve meslek örgütleri, inanç grupları ve yöre dernekleriyle de görüşmelerimiz sürüyor. Toplumun en geniş kesimlerini kapsayacak bir çalışma içindeyiz. Dolayısıyla biz Türkiye’de sömürülen, dışlanan ötekileştirilen, mazlum ve mağdur olan bütün kesimlerle bir arada ortak bir mücadele yürütmek, mümkünse bu ortak mücadele zemininde seçime birlikte girmek istiyoruz. Sol-sosyalist parti ve oluşumlarla yürüttüğümüz çalışma bu noktada önemli bir boyuttur.

Bu mücadele ortaklığının büyümesinden bahsettiniz. HDP’nin bu konuda yaklaşımı ne olacak?

Toplantıdan önce bir açıklama yapmam doğru olmaz. Bu yol, 26 Şubat’ta yapacağımız toplantıda birlikte belirlenecek. HDP’nin ne istediğinin dile getirilmesi yerine, toplantıda birlikte bir yol haritası oluşturulmaya çalışılacak. Her bir parti ve oluşum farklı önerilerle gelebilir.

Kürdi partilerle ittifakınız hangi durumda, pozisyonu ne olacak?

2019 yerel seçimlerine beş Kürdi partiyle birlikte girdik. Şimdi o zemini genişletmek istiyoruz. Başka parti ve oluşumların dahil olması için bölgede özgün çalışma sürdüren bir heyetimiz var. Bu beş parti ve çeşitli çevrelerle farklı dönemlerde bir araya geldik, Kürtçenin resmi dil ve eğitim dili olması konusunda çalışmalar yürüttük, yürütüyoruz. Bu  Kürdi aktörlerin tümünü ittifak başlığı altında bir araya getirmeyi hedefliyoruz. Somut kararlar ortaya çıktıkça hem görüştüğümüz diğer parti ve çevrelerle paylaşacağız, hem de kamuoyuna duyuracağız.

Paylaşın

Avrupa Basını: Kulağa Savaş İlanı Gibi Geliyor

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçı bölgeler Donetsk ve Luhansk’ın bağımsızlığını tanıma kararı Avrupa basınında geniş yer buldu. Yorumlarda öne çıkan çıkan ise bu kararın bir savaş ilanı olduğu.

İngiltere’de yayımlanan The Guardian gazetesi Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’nın ayrılıkçı bölgelerinin bağımsızlığını tanıması ve ardından yaptığı açıklamalara dair yorumunda şu satırlara yer veriyor:

“Tanıma kararı bazı soruları yanıtlıyor, ancak diğerleri yanıtsız kalıyor. Putin’in iki cumhuriyeti “oldukları gibi” tanıması ihtimali var. Bu, aylarca süren kıyamet senaryolarından sonra, muhtemelen Ukrayna ve batı tarafından kendi aralarında iyi bir sonuç olarak kabul edilecektir.

Ancak Putin’in aklında, Ukrayna’nın doğusundan bir parça kemirmekten ve halihazırda fiilen kontrol ettiği bölgeler için resmi sorumluluk almaktan çok daha fazlası var gibi görünüyor. Putin’in, Kiev’in şiddeti durdurmaması halinde “takip eden katliamın” sorumluluğunu üstleneceklerine dair son sözleri aşırı derecede kaygı vericiydi. Aslına bakılırsa kulağa bir savaş ilanı gibi geliyordu.”

İsviçre’de yayımlanan Neue Zürcher Zeitung Rusya’nın gerilimi tırmandırmasına yönelik olarak yaptığı değerlendirmede şu ifadelere yer veriyor:

“Putin ya birçok cephede verilecek topyekün bir savaş mı planlıyor yoksa sınırlı, seçici bir askeri harekat mı olacak? ABD’ye göre Rusya Kiev’i de kıskaca alacak büyük bir operasyon planlanıyor. Putin, uzun vadede Ukrayna’yı tamamen ezmek ve Kiev’de Moskova yanlısı yeni bir hükümet kurmak isterse böyle bir hareket tarzı seçecektir. Ama bu aynı zamanda büyük riskler almak anlamına da geliyor.

Zira yüksek bir zayiat ve kesinlikle popüler olmayan işgalci güç olarak daha uzun süre yönetimde kalması gerekir. Ukrayna silahlı kuvvetlerine kısa, kanlı bir ders vermek için, sınırlı askeri müdahale yeterli olacaktır. Doğu Ukrayna’daki ayrılıkçı bölgeleri Rusya’ya daha yakından bağlamak için, hatta resmi olarak dahil etmek için, ilhak yasası kapsamında bir imzanın yeterli olması gibi. Her iki durumda da Moskova Batı’nın sert yaptırımlar uygulamaya karar vermemesini umacaktır.”

Hollanda’da yayımlanan De Telegraaf gazetesi değerlendirmesinde Rusya lideri Vladimir Putin’in konuya bakış açısını eleştiriliyor.

“Putin Ukraynalıların kötü niyetli komşularına mesafe koyarak Rusya’nın saldırganlığından dolayı NATO’nun üyesi olmak istemesi fikrinden hoşlanmıyor. Fikir tanıdık: Putin’in hatırasında Rusya’ya bağlı olan ve tarihi olarak büyüyen bir bölge, ellerinden kayma tehdidi altında. Ve O da çok geç olmadan müdahale ediyor. ABD ve NATO ile diplomatik çekişme ve NATO’nun geri itildiği “güvenlik garantileri”, Ukrayna sınırında üç aydır birliklerin birikmesinin ardından görünüşe göre sadece bir oyalama manevrasıydı.

Rusya Devlet Başkanı uluslararası hukuk dünyasında yaşamıyor ki ihtiyaç duyduğunda aynı uluslararası hukuka atıfta bulunuyor ancak kendi dünya görüşüne uymadığında da bu kurallar ayağına takılıyor. Putin genellikle 19. Yüzyıl stili bir lider olarak anılır. Ve onun Çarlık İmparatorluğu’nun sınırlarında hiçbir egemen devlet varlığından emin olamaz.”

Almanya’nın Magdeburg kentinde yayımlanan Volksstimme gazetesi Batı’nın Rusya’ya karşı derhal harekete geçmesi gerektiğini belirtiyor.

“Hayır, Rusya-Ukrayna krizinde ulaşılan zirve şaşırtmıyor. Vladimir Putin aylardır tırmandırma kitabındaki bütün bölümleri tek tek gerçekleştirdi. Önce 150 bin askeri bölgeye intikal ettirdi ve Ukrayna’yı esir aldı. Sonra Ukrayna’nın doğusundaki ayrılıkçıların “yardım çağrılarına” yanıt verdi.

Ve Kiev hükümeti Rusya Donetsk ve Luhansk’ı belki de sonsuza dek topraklarından koparırken bütün bu olanları çaresiz bir şekilde izlemek zorunda kaldı. Batı’nın tepkisini bekleyen tek ülke Rusya değil. Almanya, ABD ve AB ağır ekonomik yaptırımlarla ve askeri caydırıcılıkla Kremlin’e karşı derhal harekete geçmezse Putin Ukrayna’nın geri kalanı için de durmayacaktır. Yeni müttefiki Şi Jinping de Tayvan’ı ilhak etmek için cesaret toplayacaktır.”

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

Saadet Partisi’nde ‘İttifak’ Çatlağı

Saadet Partisi (SP) Genel İdare Kurulu Üyesi Dr. Abdullah Sevim, parti tabanının CHP ile birlikte görünmekten rahatsız olduğunu ifade etti. Sevim, ayrıca, “Saadet Partisi yöneticileri olarak bizim bunu görmemiz gerek” ifadelerini kullandı.

12 Şubat’ta CHP, DEVA Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi, İYİ Partisi liderleri ile birlikte Ahlatlıbel zirvesinde yer alan Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu “Uzunca bir süredir ülkemizin hasret kaldığı uzlaşı, hoşgörü ve diyalog iklimi yeniden yeşermiştir. 6 siyasi partinin genel başkanları olarak bir araya geldiğimiz o masa, umudun ve çözümün adresi olmuştur” demişti.

Saadet Partisi Genel İdare Kurulu Üyesi Dr. Abdullah Sevim ise parti tabanının CHP ile birlikte görünmekten rahatsız olduğunu söyledi, “Saadet Partisi yöneticileri olarak bizim bunu görmemiz gerek” dedi.

Konya’nın yerel televizyon kanalı Kanal 42’de konuk olan Sevim, şu ifadeleri kullandı:

“Üçüncü bir ittifakı bizim oluşturmamız lazım. Bizim oluşturacağımız bu üçüncü ittifakın Türkiye’nin normalleşmesine büyük oranda hizmet edeceğini düşünüyorum. Saadet Partisi’nin geleceği açısından da bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bizim tabanımız CHP ile HDP ile bir algılamamızdan, görünmemizden hoşnut değil.

Bunu bizim Saadet Partisi yönetici olarak görmemiz ve bundan sonra Saadet Partisi’nin nerede durması gerektiğiyle ilgili hem ülkemizin menfaatini hem de partimizin geleceğini düşünerek karar vermemiz gerekir.”

Twitter’dan da paylaştı

Sevim, bu sözlerinin yer aldığı videoyu da Twitter hesabı üzerinden “Saadet Partisi olarak eğer illa ki bir ittifakın içerisinde olacaksak bunun 3. ittifak olması gerek! Bu hem ülkemiz hem de partimiz açısından en doğru karar olacaktır…” ifadeleriyle paylaştı.

Paylaşın