Kılıçdaroğlu: Devletin Bu Kadar Çürüdüğünü İlk Kez Görüyorum

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Ukrayna operasyonu sonrası düzenlenen ‘Güvenlik Zirvesi’ni eleştirerek, “Sayın Erdoğan Güvenlik Zirvesi’ni topladı. Kimse değinmedi ama merak ettim, Güvenlik Zirvesi hangi yasaya dayanıyor? Güvenlik Zirvesi diye bir kuruluş hiç hatırlamıyorum. AK Parti’nin Parti Sözcüsü devlet adına nasıl konuşur ya? Devletin bu kadar çürüdüğünü ilk kez görüyorum. Devlet ayaklar altına alınamaz.” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, konuya ilişkin yaptığı açıklamanın devamında “Çok mu zor oradan Milli Savunma Bakanı’nı görevlendirmek. Devletin tüm kurumlarını bir kişinin iki dudağına teslim ederseniz gelinen tablo budur. Milli Güvenlik Kurulu ne demek? Devletin anayasal düzeninin bütünlüğünün milletler arasında bütün menfaatlerinin her türlü tehdit karşı korunmasını ifade eder. MGK toplansaydı tüm siyasiler gerçekleri öğrenirlerdi.” ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu, “Sen oraya grup başkanını çağırmışsın, ne kadar işe yaramaz var çağırmışsın, ondan sonra Milli Güvenlik Zirvesi diyorsun. Devletin bütün istihbaratı gelir sana bilgi verir MGK’yı toplarsan. Devlet aklı olmayana teslim edilen bir Türkiye var. Devlet geleneğimizi çürüttüler.” sözleriyle konuya ilişkin değerlendirmesini sonlandırdı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamaları şöyle;

Bütün CHP’liler 84 milyonu kucaklıyor. Hedefimiz o. Ayrımcılık yapmadan, kimsenin kimliğine, inancına, yaşam tarzına bakmadan 84 milyonu kucaklamak istiyoruz ve kucaklıyoruz. Bize sağlıklı eleştiriler yapanlara da saygı duyuyoruz. Siyasetçinin övgüden çok sağlıklı, tutarlı eleştiriye ihtiyacı var. Bizim görmediğimizi sade bir yurttaş görebilir. Biz her türlü eleştiriye demokrasinin gereği olarak açık bir partiyiz. Çünkü biz ülkemize demokrasiyi, sevgiyi, barışı getirmek istiyoruz. Kutuplaşmayı değil kucaklaşmayı istiyoruz. Bir arada, huzur içinde yaşamayı istiyoruz. Bu arzumuz için elbette mücadele edeceğiz, çalışacağız. Bozmak isteyenler olabilir ama oyunbozanlara asla izin vermememiz lazım.

Devlet nasıl çalışmalı? Devlet dediğiniz bir organ var. Bir tüzel kişiliktir. Devletin kuruluşunda acı, kan, dramlar, kahramanlıklar, şehitler, gaziler vardır. Hepiniz kollarınızda kol saati taşıyabilirsiniz. Gördüğünüz bir ekrandır, akreptir, yelkovandır. O ekranın arkasında birden fazla çarklar vardır. Her çark öngörülen şekliyle döner. Ne kadar sağlıklı çalışırsa o kadar doğru gösterir. Devletin çalışması da böyledir. Görünen bir yüzü vardır. Cumhurbaşkanları, bakanlar, STK’lar vardır.

Eğer bunlar bir saat gibi dengeli çalışıyorlarsa o zaman o ülkede huzur vardır. O zaman o ülkede bir gelecek umudu vardır. Mesela Belçika’da aylarca hükümet kurulamadı. Bir Allah’ın kulu çıkıp ‘Mahvolduk, devlet bitti’ falan demedi. Devletin bütün kurumları saatin çarkları gibi zaten çalışıyordu. Almanya’da koalisyon için 4-5 ay beklediler. Hiç kimse ‘Almanya’da paranın değeri düştü’ diye bir şey söylemedi. Her şey kendi kurallarına göre çalışıyordu. Devletin bir kuralı, yasaları var. Herkes yasalarla öngörülen görevini yerine getirdiği sürece hiçbir sorun olmaz. Böyle bakmamız lazım. Devleti yapmak istediğimiz yapı da böyle olmalıdır.

Neden böyle bir giriş yaptım? Malum hemen yanımızda, Rusya ile Ukrayna arasında çatışma.. Savaş veya çatışma.. Bu olay olduğunda Denizli’deydim. Toplantıya girmeden önce Grup Başkanvekilimiz Engin Altay’ı aradım. ‘Önemli bir olay var. Bir gerilim var. TBMM’nin acilen toplanması lazım’ dedim. Sonra sayın Akşener’i aradım ve ittifakın diğer bileşenlerini sayın Karamollaoğlu’nu sayın Davutoğlu’nu sayın Babacan’ı ve Gültekin’in beyi arayıp onlara da aynı düşüncelerimi ilettim. Sayın Erdoğan güvenlik zirvesini topladı. Güvenlik zirvesi hangi yasaya dayanıyor? Güvenlik zirvesinin bir alt yapısı var mı? Devletin temeli adaletse adaletin temeli de hukuktur.

Güvenlik Zirvesi diye bir kuruluş hatırlamıyorum. Kimler katıldı ona baktım. Cumhurbaşkanı Yardımcısı, Milli Savunma Bakanı, İçişleri Bakanı, AK Parti Genel Başkanvekili, AK Parti Grup Başkanı, AK Parti Sözcüsü, MİT Başkanı, İletişim Başkanı ve Genelkurmay Başkanı. Siz bir zirve topluyorsunuz eğer zirve devletin bir zirvesiyse bunun kurulu var. Milli Güvenlik Kurulu bunun toplanması lazım. Siz bu kurumu bir tarafa bırakıp bir paralel yapı inşa ediyorsanız, ve bu yapıyı partilileştirmişseniz ciddi bir sorunumuz var demektir.

Dışişleri Bakanı Kazakistan’da katılmamış. Bir buçuk saat zirve sürüyor. Dışişleri Bakanlığı’ndan kimse yok. Böyle bir tabloyu hiç görmedim. Dış politika görüşülüyor Dışişleri Bakanı Kazakistan’da. Bu işlerde dirsek çürütmüş çok kişi vardır. Deneyimli bürokratlar vardır davet edersiniz gelirler. Güvenlik Zirvesi partinin zirvesi midir? Aynı gün parti sözcüsü açıklama yapıyor. Kardeşim sen devlet misin? Sen AK Parti’nin Grup Sözcüsüsün. Kalkıyorsun devlet adına konuşuyorsun. Dışişleri’nden biri konuşur anlarım. MSB’den biri konuşur eyvallah dersin. Ben devletin bu duruma düşürülmesinden büyük bir üzüntü duyduğumu ifade edeyim.

Devletin bu kadar çürüdüğünü, bu kadar ayaklar altına alındığını ilk kez görüyorum. Milli iradeye saygı duymuyorlar. Hadi muhalefete saygı duymuyorsun, Cumhur İttifakı’nın milletvekillerine saygı duy. Nasıl oluyor da bu kadar TBMM devre dışı bırakılıyor? AK Parti’nin bir matematik dahisi var ya Akbaşoğlu o bir açıklama yapıyor. Ben böyle bir tablonun Türkiye açısından kaldırılmaz olduğunu düşünen birisiyim. Devletin bir saygınlığı, kurumsal bir yapısı vardır. Burnumuzun dibinde bir savaş var. En çok etkilenen ülkelerden birisiyiz. Güvenlik Zirvesi diye toplayacaksın, TBMM’yi, Dışişleri Bakanlığı’nı tamamen devre dışı bırakacaksın oturacak partinin sözcüsü devlet adına açıklama yapacak.

Erdoğan cuma namazından çıkıyor gazeteciler soru soruyor. Rusya-Ukrayna gelişmeleri… ‘Parti Sözcümüzün yaptığı açıklama çok açık ve net’ diyor. Tarafsız olması gereken ve namusu ve şerefi üzerine ant içen bir kişi devletin kurumlarını ayaklar altına alamaz. O zirvede akıl olmadığı için ve o zirvede bütün olaylar net tartışılmadığı için zikzaklar işlemeye başladı. Erdoğan, ‘Rusya’nın Ukrayna’ya başlattığı askeri harekatı kabul edilemez bulduğumuzu belirtiyorum’ diyor. Avrupa Konseyi’nde gidiyorsun çekimser davranıyorsun. Niçin? Milli Güvenlik Kurulu’nu toplasaydın böyle zikzaklar çizmezdin. Milli Güvenlik Kurulu bir anayasal kuruldur.

Böylesine olağanüstü bir olayla karşılaştığımızda devletin ilk toplaması gereken kuruldur. Sen oraya parti sözcünü, grup başkanvekilini, ne kadar işe yaramaz adam varsa çağırmışsın sonra güvenlik zirvesi diyorsun. Evet, tarafsız kalmamız lazım. Dış politikada ağzımızdan çıkan sözü ölçerek, tartarak konuşmamız lazım. İç politika gibi değildir. Bunlar dış politikayı da iç politika haline getirdiler. Büyük büyük laflar ediyorsun gidiyorsun çekimser oy kullanıyorsun. Niye? Rusya’yı kızdırmayalım diye. 100 yıl devlet geleneğimizi çürüttüler. Bu ülkenin insanının ferasetine güveniyorum.

Devleti yönetemiyorlar. Karar alırken nasıl alacaklarını da bilmiyorlar. Devlet aklını sıfırladılar, bürokraside liyakati bitirdiler çünkü. Elektriğe zam geldi. Zam öncesi ‘Yılbaşından itibaren elektrikte, doğalgaz fiyat artışı mümkün olabilecek en alt seviyede yapıldı’ dedi Erdoğan. En alt seviyeye bak… Dünyada bizim dışımızda yüzde 127 zam yapan başka bir ülke görmedim. Sanıyorlar ki bu millet dünyayı bilmiyor. Devlet yönetiminde ne kadar gerideler. Dünya ortaçağı geçti kardeşim… Erdoğan söylediklerini geri aldı. Yüzde 18 olan KDV’yi yüzde 8’e indireceğiz dediler. Yüzde 127 zammı yüzde 100’e indirdiler. Bizim sosyal tarifemizi kabul etti. Bu ne demektir?

Biz devleti, vatandaşı ondan daha iyi tanıyoruz. Biz ülkemizi ondan daha iyi biliyoruz. Bütün dünya duysun diye elektrik faturalarını ödeyemeyenler adına ‘Elektrik faturamı ödemeyeceğim’ dedim. Bunu da ifade ettim duysun diye. Şimdi, KDV’yi baştan sıfırla dedik yüzde 8 yaptı. KDV’yi sıfırla kardeşim. O zammı bir parça daha indir. Eğer bunu yaparsa protestomu kaldıracağım ortadan. Kur Korumalı Mevduat Sistemi getirdiler. Aradaki farkı nerden ödeyecek? Fakir fukaranın vergilerinden üst gelir kurumuna aktaracak. Yüzde 11 büyümüşüz… Kim büyüdü? Beşli çete büyüdü. Bankada dolarları, avroları olanlar, bir değil beş maaş alanlar büyüdü. Onlar büyüdükçe milyonlar fakirleşti. Kimsenin umutsuzluğa kapılma hakkı, lüksü yok. Yönetemiyorlar, sandık gelecek Türkiye’yi sağlıklı, tutarlı yönetecek iktidar çözecek.

Tarihin bize yüklediği bir sorumluluk var. Eğer Türkiye büyük açmazlarla karşı karşıyaysa bu ülkenin siyasetçilerine düşen bir görev var. Ülkenin siyasetçileri Türkiye’nin gidişinden rahatsızlık duyuyorlarsa bir araya gelmeliler. Bizler demokrasiyi, insan haklarını savunmalıyız. Demokrasiyi getirmeliyiz. Güzel bir sistem getirmeliyiz. Yeniden huzur getirmeliyiz bu ülkeye. 6 siyasi parti bir araya geldik. Önce genel başkan yardımcılarımız uzun uzun konuştular. Önce Ahlatlıbel’de bir araya geldik sonra dün 6 genel başkan kamuoyunun önüne çıkarak Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem dolayısıyla neleri yapacağımızın altına imzamızı attık ve taahhüt ettik.

Bu taahhüt Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli bir belgesi olarak tarihte yerini alacaktır. Yarının Türkiye’si. Güzel, umut dolu bir Türkiye. Gençlerimizin geleceklerini yurtdışında değil kendi ülkelerinde aramaları gerektiğinin altyapısını oluşturan bir çalışmaydı bu çalışma. Halkın iktidarında göreceksiniz Millet İttifakı çalışacak sizler de göreceksiniz. Sevgiyi, hoşgörüyü göreceksiniz.

Partili Cumhurbaşkanı olur mu? Tarafsız davranacağına namusun şerefin üzerine yemin ediyorsun sonra sırtını dönüp namustan şereften vazgeçiyorsun gidiyorsun bir partiye genel başkan oluyorsun. Olmaz, yanlış. Cumhurbaşkanı partiyi değil 84 milyonu temsil eder. Cumhurbaşkanı partiler üstü olmalı. Cumhurbaşkanı dediğimiz kişi kısır tartışmalarının içinde olamaz. Cumhurbaşkanı konuştuğu zaman 84 milyon dinler. Uzlaşmacı olur, uzlaşmanın zeminini hazırlar. Baraj yüzde 3 olsun diyoruz.

Yüzde 10 barajını darbeciler getirdi. Hem darbeye karşıyım diyeceksin hem darbecilerin getirdiği kanuna evet diyeceksin. Bu nasıl karşı olmaktadır? Biz darbeye de darbecilere de karşıyız. Milli iradenin Meclis’e yansıması lazım. Yurtdışındaki işçileri düşünün. Seçimlerde oy kullanıyorsunuz ama bulunduğunuz yerde milletvekili seçilemiyorsunuz. Seçme hakkınız var ama seçilme hakkınız yok. Bu garabeti değiştireceğiz. Milli iradeye gerçek anlamda sahip çıkan Millet İttifakı.

Torba kanun uygulamalarına da son vereceğiz. Tamamen kaldıracağız. Bütçe hakkı kutsaldır, devredilemez. Biz götürdük devrettik, bunu da kaldıracağız. Adalet istiyoruz. Adaletin olmadığı yerde hakkınızı arayamazsınız. AYM, AİHM kararı uygulamıyorum diyen hakimin kulağında tutacağız kapının önüne koyacağız. O hakim, hakim değildir. Talimatla karar veren hakim mi olur? Çoklu Baro sistemi. Baro bir tanedir. Beraber olmak varken neden ayrışıyoruz, kutuplaşıyoruz? Kadın-Erkek eşitliğini sağlayacağız. Bu konu dün sunuş yapılırken en çok alkış alan bölümdü. Devlet yönetiminde liyakati getireceğiz. Bunun taahhüdünü 6 parti veriyorsa çok kıymetlidir.

AK Parti’ye veya MHP’ye geçmişte oy vermiş kardeşlerime seslenmek isterim. Senin vergin haksızca birilerine peşkeş çekilmesini istiyor musun? İstemiyorsan devam et kardeşim. İstemiyorsan oyunun rengini değiştireceksin. Açık şöyleyeyim geleceksin CHP’ye oy vereceksin. Namuslu, dürüst bir siyaset mi istiyorsun geleceksin. Bir dene gör. Yerel yönetimleri, belediyeleri güçlendireceğiz. Kayyum uygulamasına son vereceğiz. Seçimle gelen, seçimle gidecek. Parlamentonun kirlilikten arınması için Siyasi Etik Yasası çıkartacağız. Ayda 10 bin dolar rüşvet alanları bu parlamentoda istemiyoruz. TBMM’de Kesin Hesap Komisyonu kuruyoruz.

Kesin Hesap Komisyonu’nun başkanı ana muhalefet partisinden olacak. Ne kadar kendimize güveniyoruz. İktidarız, geleceğiz ve ana muhalefet partisine hesap vereceğiz. Türkiye’ye gerçek anlamda demokrasi gelecek. İnsanların yüzü gülecek. Vergilerin doğru yerde kullanıldığını görecekler. Demokrasi ekmektir, iştir, saygınlıktır. Biz cebimize atmayacağız, milletin parası iş için aş için kullanacağız. Hakimler gerçekten liyakatli olacaklar. Sevgili gençler, bu ülkenin size ihtiyacı var. Sıkıntılarınız var biliyorum. İşsizlik ciddi boyutlarda biliyorum. Biraz sabredin, geliyor gelmekte olan. Demokrasiyi milletimizle beraber, Millet İttifakı olarak getireceğiz.

Paylaşın

“Türkiye Kadın İşsizlik Oranının En Yüksek Olduğu Ülkeler Arasında”

Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) / Genel-İş Araştırma Dairesi her yıl hazırladığı Kadın Emeği Raporu’nu paylaştı. Sendikanın Araştırma Dairesi Emar’ın (Emek Araştırma) her yıl 8 Mart’ta hazırladığı Kadın Emeği Raporu, eşitsizlikle mücadele etmek zorunda bırakılan kadınların iş yaşamını mercek altına alıyor.

Kadın Emeği Raporunda şu ifadeler yer alıyor:

“Türkiye’de kadınların istihdama katılım oranı, AB ve OECD ülkelerinin oldukça altındadır. Yıllar içerisinde birçok ülkede kadınların istihdama katılımını artırmaya dönük politikaların etkisi ile kadın istihdamı artarken, ülkemizde bu oran oldukça sınırlı bir artış göstermiştir. Türkiye istihdamda cinsiyet açığının en yüksek olduğu ülkelerin başında gelmektedir.

Cinsiyete göre ülkelerin işsizlik oranına bakıldığında; Türkiye’nin kadın işsizlik oranının, birçok ülkeye göre yüksek olduğu görülmektedir. Yıllar içerisinde dar tanımlı kadın işsizlik oranına bakıldığında kadınların işsizlik oranlarının daha da yükseldiği ve kadın erkek işsizlik farkının kadınlar aleyhine daha da açıldığı görülmektedir.

İşsizlikten en fazla genç kadınlar etkileniyor. TÜİK 2021 yılı 4. çeyrek verilerine göre, 15-24 yaş arası genç kadın işsizliği 493 bin kişi ile yüzde 27,2’dir. Oysaki geniş tanımlı genç kadın işsizliği 943 bin kişi ile yüzde 42,7’dir ve dar tanımlı işsizliğin iki katıdır.”

Bazı veriler şöyle sıralandı:

  • OECD ülkeleri ortalamasında istihdamda cinsiyet açığı yüzde 14,5; AB ülkeleri ortalamasında yüzde 10 iken,
  • Türkiye’de yüzde 39,1.
  • Türkiye kadın işsizlik oranının en yüksek olduğu ülkelerden biri.
  • İşsiz kadın sayısı her geçen gün artıyor: 2020 yılında geniş tanımlı kadın işsiz oranı yüzde 36,6 oldu.
  • Genç kadın işsizliği resmi verilerin 2 katı.
  • 13,3 milyon kadın ücretsiz bakım emeği verdiği için çalışma hayatına katılamıyor.
  • Her 10 kadından 3’ü kayıt dışı çalıştırılıyor. 1,2 milyondan fazla kadın ise hem yarı zamanlı hem de kayıt dışı çalıştırılıyor.
  • Erkekler, kadınlardan yüzde 27,4 daha fazla kazanıyor.
  • Her 10 kadın işçiden sadece biri sendikalı: Kadın işçilerin sendikalaşma oranı yüzde 10 iken, erkeklerin yüzde 15,7’dir.
  • Kadınların en çok sendikalı olduğu işkolu: Sağlık ve sosyal hizmetler.
  • Genel işler işkolunda sendikalı kadın işçi oranı yüzde 34,5.
  • Kamu görevlileri sendikalarında kadınların sendikalaşma oranı yüzde 56,6’dır.

Raporun tamamı için burayı TIKLAYIN

Paylaşın

6 Partinin ‘Mutabakat Metni’ Financial Times’ın Dikkatini Çekti

CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Gelecek Partisi, Demokrat Parti ve DEVA Partisi’nin bir araya gelerek hazırladığı mutabakat, dış basının da dikkatini çekti. İngiliz Financial Times gazetesi, Ankara’da gerçekleşen toplantıyla ilgili bir değerlendirme yaptı.

Financial Times muhabiri Laura Pitel imzalı haberde, “Türkiye’de muhalefet Erdoğan’ı yenmek için ‘tarihi’ anlaşmayı sundu” başlığını kullanırken, “Çeşitli taraflardan oluşan birlik yıllarca bozulma yaşayan kurum ve yapıları düzeltme vaadinde bulundu” ifadesine yer verdi.

Altı siyasi partinin bir araya gelmesiyle ilgili, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın neredeyse 20 yıllık iktidarını bitirmek için bir araya geldiler. Toplantıda kritik bir parti olan HDP’nin haricindeki büyük siyasi partilerin liderleri vardı ve onlar Erdoğan’ın rolünü sınırlamaya ve hukuku yeniden sağlamaya söz verdiler” denildi.

Makalede, “Kılıçdaroğlu ve Akşener de paktta yer alan isimlerdi ve bu Erdoğan’a karşı 5 yıl önce bir araya gelmeye başlayan muhalefetin en önemli anıydı” yorumu da yapıldı. Financial Times’taki haberde, “Bu deklarasyon, artan enflasyon sebebiyle ekonomik krizden etkilenen halkta memnuniyetsizliğin oluştuğu ve Erdoğan ve AKP’ye desteğin eridiği bir dönemde geldi” denildi.

HDP’ye dikkat çektiler

Makalede, “Uzmanlar, muhalefetin seçmeni ekonomiyi düzelteceğine ikna etmesi gerektiğini söylüyor. Birlik gösterisine rağmen, muhalefetin ortak aday olarak kimi çıkaracağı üzerinde gerilim devam ediyor” yorumu yapıldı.

Financial Times’ın kapsamlı haberi ise, “Pazartesi günkü etkinlikte dikkat çeken bir eksiklik HDP’ydi. Ülkenin Kürt nüfusuyla güçlü bir bağı olan solcu parti, Türkiye’nin 2019’daki yerel seçimlerde muhalefetin kritik şehirlerini ele geçirmesine yardımı olmuştu. Partinin seçmeni, Erdoğan’ı yenme konusunda kritik bir rol üstlenecek fakat muhalefette resmi görev alma konusunda çok ayrıştırıcı olarak görülüyor” ifadeleriyle sonlandı.

Paylaşın

Ukrayna’daki Savaş Hakkında Bilmemiz Gereken 10 Konu Başlığı

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal girişimi altıncı gününe girerken, Ukrayna’da birçok şehrin Rus askeri güçleri tarafından vurulduğu bildiriliyor. Bölgeden henüz olumlu bir haber gelmezken, Belarus’ta dün taraflar arasında başlayan görüşmelerde şu ana kadar bir sonuç çıkmadı.

Bütün dünyaya siyasi ve ekonomik açıdan önemli yansımaları olan Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle ilgili önemli gelişmeler şu şekilde:

1. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna’yı işgalle ilgili geri adım atmazken Moskova’nın giderek artan bir şekilde dünyadan tecridi sürüyor. Rusya’nın bombardımanı onlarca can kaybına yol açarken, ülke dışına göç dalgası sürüyor. BM, 500 binden fazla Ukrayna vatandaşının ülkeyi terk ettiğini duyurdu.

2. Birleşmiş Milletler (BM) Genel Konseyi’nin, Rusya’yı daha fazla tecrit etmek için bu hafta yapılacak oylama öncesinde krizle ilgili düzenlediği toplantı başladı. ABD, Rusya’nın BM misyonunda çalışan 12 Rus diplomatın “istihbarat elemanı” olduğunu ve bu nedenle sınır dışı edileceklerini duyurdu.

3. ABD ve AB Avrupa Birliği, Rusya Merkez Bankası’nın rezerv ve varlıklarının yönetimi ile ilgili işlemleri yasaklama kararı aldı. ABD ve Avrupa, Rusya’nın 640 milyar doları bulan rezervlerini de hedefe aldı. Rusya rezervlerinin yaklaşık yarısı Batı ülkelerinde bulunuyordu. Rusya’nın söz konusu rezervlerine erişimi kesilmiş oldu.

4. ABD’li kişilerin Rusya Merkez Bankası, Rusya Ulusal Varlık Fonu ve Rusya Maliye Bakanlığı ile işlem yapması yasaklandı.

5. Batı ülkelerinin yaptırımlarından sonra Rus rublesi rekor seviyede değer kaybetti. Rusya Merkez Bankası, faiz oranını iki kat artırarak yüzde 20’ye çıkardı.

6. ABD ve Avrupa ülkeleri, Rus bankalarının uluslararası para transferi sağlayan SWIFT sisteminden çıkarılması yönünde çalışmalar başlattı.

7. ABD, ayrılıkçı yönetimlerin bulunduğu Donetsk ve Luhansk’la tüm ticari ve finansal ilişkileri yasakladı. Bu bölgelerden ithalat ya da ihracat yapılmasını engelledi. Rus bankaları Vnesheconombank (VEB) ve Promsvyazbank (PSB) ile 42 iştirakini yaptırım listesine aldı. Bu kuruluşların ABD’deki varlıkları donduruldu ve ABD’li bireyler ve işletmelerle herhangi bir işlem yapmaları yasaklandı. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in yakın çevresindeki 5 kişi yaptırım listesine eklendi. Kuzey Akım 2 projesini yapan firma ile yetkilileri de yaptırım kapsamına alındı.

8. Avrupa Birliği, Ukrayna’ya 500 milyon Euro’luk askeri yardım bütçesi onayladı. Avrupa Birliği (AB), aralarında tanınmış oligarklar, gazeteciler, hükümet ve ordu yetkililerinin bulunduğu 26 Rus vatandaşına yaptırım uygulama kararı aldı. AB Komisyonu, Ukrayna ve Moldova’nın en kısa sürede Avrupa elektrik şebekesine bağlanacağını açıkladı..

9. Ukrayna Devlet Başkanı Vladimir Zelenskiy, ülkesinin Avrupa Birliğine (AB) katılımı için başvuru dilekçesini imzaladı.

10. Rusya, Avrupa devletlerinin Rus uçaklarına hava sahasını kapatmasına cevap olarak, Almanya ve Fransa dahil 36 ülkenin uçaklarına hava sahasını kapattı.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

Demokrasi İttifakı: Savaşa Karşı Barış, Hemen Şimdi Ve Her Yerde

HDP, EMEP, EHP, Halkevleri, HDP, SMF, TİP ve TÖP’ün oluşturduğu Demokrasi İttifakı, “Savaşa Karşı Barış, Hemen Şimdi ve Her Yerde” başlığıyla Rusya ile Ukrayna arasında yaşanan savaşa dair ortak açıklama yaptı.

Haber Merkezi / Donetsk, Lugansk ve Ukrayna’da sivillerin hayatını kaybettiği, halklar yerinden yurdundan edilerek kitlesel göçe maruz kaldığı belirtilen açıklamada, “Bütün savaş ve işgal güçleri bölgeden çekilmeli, halklara kendi kaderini tayin hakkı tanınmalıdır. Emperyalizm ve faşizm, verilen talimatlardan da görüldüğü üzere; nükleer silahları dahi devreye sokacak kadar gözü dönmüş ve çılgındır. Hiroşima, Nagazaki, Vietnam ve Halepçe bu vahşetin tarihsel vesikalarıdır. Bu vahşete seyirci kalmayacağız! Savaşa karşı, barış ve kardeşlik için şimdi seslerimizi yükseltme zamanı!” ifadelerine yer verildi.

“Dünya pandeminin yaralarını sarmaya çalışırken büyük ve yeni bir savaş tehdidiyle karşı karşıya kaldı. Kapitalizm insanlığın ekmeğini, sağlığını düşünmüyor; enerji ve silah tekellerinin çıkarları için halkların boğazlaştığı yeni bir savaşa alan açıyor.” cümleleriyle başlayan açıklamanın devamında şu ifadeler kullanıldı;

Donbas üzerinden tırmanan Ukrayna-Rusya gerilimiyle başlayan savaş ve işgalin arkasında esas olarak bu gerçeklik vardır. Rusya ve ABD öncülüğündeki NATO’nun halkların iradesini yok sayan yayılmacı politikalarının tarafı değiliz. Halklar, bu iki odaktan birine taraf olmak zorunda değildir. Haksız savaşları ve savaşa güç toplama çağrılarını reddediyoruz. Tarafımız barıştır, tarafımız bütün dünyada savaşa karşı ayağa kalkan halklarla aynıdır.

Türkiye’de “Barış hemen şimdi!” diyerek sokaklara çıkan emek ve demokrasi güçlerini selamlıyoruz. Savaş aygıtlarının küresel tahkimatına karşı küresel barışın hayat bulması için tüm halklarımızı alanları doldurmaya çağırıyoruz. Türkiye, 3. Dünya savaşının ateşini fitilleme ihtimali olan bir kamplaşmanın ve çatışmanın tarafı olmamalıdır. Dış politikasında uzunca bir dönemdir küresel ve bölgesel güçlerle işbirliği halinde agresif ve komşu halklarla sürekli çatışma pozisyonunda olan AKP iktidarını uyarıyoruz. Türkiye ne NATO’nun ne de Rusya’nın savaş blokuna dahil edilemez. Barış isteyen halklar da buna geçit vermeyecektir.

Savaş, eşitlik ve insanca bir yaşam için mücadele eden emekçinin düşmanıdır. Savaşların en büyük kaybedeni emekçiler, yoksullar, kadınlar ve gençlerdir. Ülkemizin bütün halkları, işçi ve emekçileri savaşa, militarizme ve şovenizme karşı birleşmelidir. Savaş aynı zamanda demokrasinin düşmanıdır. Diktatörlüğe, otokrasiye, oligarşiye giden en kestirme yol savaşlardır. Savaş kadınlar için daha çok göç, taciz ve tecavüzdür. Savaş doğanın yıkımıdır. Sadece insanların değil tüm canlıların yaşamlarına kast eder. Ülkemizde demokrasi için mücadele eden tüm kesimler savaşa karşı birleşmeli, halkların boğazlanmasından ve savaş baronlarının daha da güçlenmesinden başka hiçbir işe yaramayacak bu savaşı bertaraf etmek için büyük bir dayanışma göstermek demokrasi mücadelesinin zorunlu bir parçasıdır.

Donetsk, Lugansk ve Ukrayna’da siviller hayatını kaybediyor, halklar yerinden yurdundan edilerek kitlesel göçe maruz kalıyor. Bütün savaş ve işgal güçleri bölgeden çekilmeli, halklara kendi kaderini tayin hakkı tanınmalıdır. Emperyalizm ve faşizm, verilen talimatlardan da görüldüğü üzere; nükleer silahları dahi devreye sokacak kadar gözü dönmüş ve çılgındır. Hiroşima, Nagazaki, Vietnam ve Halepçe bu vahşetin tarihsel vesikalarıdır. Bu vahşete seyirci kalmayacağız! Savaşa karşı, barış ve kardeşlik için şimdi seslerimizi yükseltme zamanı!”

Paylaşın

Rusya, Ukrayna’da Yeni Hücum Planlıyor

Ukrayna’nın başkenti Kiev’e yönelik kapsamlı bir Rus saldırısına dair endişeler artıyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD) merkezli uydu görüntüleri sağlayıcısı Maxar’ın yayınladığı görsellerde 60 kilometre uzunluğunda bir Rus askeri konvoyonun Ukrayna’nın kuzeyinden Kiev’e doğru ilerlediği görülüyor. Buna göre konvoyun başı Kiev’in 25 kilometre kuzeyindeki Antonov Havalimanı yakınlarına ulaşmış durumda.

Maxar’dan yapılan açıklamada, yüzlerce askeri aracın Ukrayna kırsalında ilerlediği ve “bazı araçların birbirine uzak, bazı araçların ise ikili ya da üçlü gruplar halinde yol aldığı” kaydedildi. Görüntülerin bir kısmında yandığı düşünülen binalardan duman yükseldiği dikkat çekerken, diğer görüntülerde Belarus’ta, Ukrayna sınırına 30 kilometre mesafede yeni bir grup saldırı helikopterleri ile askeri araçların intikal ettirildiği anlaşılıyor.

Ukraynalı yetkililer, geçen Perşembe günü başlayan Rus saldırısının ardından Ukrayna birliklerinin başkent Kiev’e yönelik Rus saldırılarını püskürttüğünü ve Kiev’in dışındaki Antonov Havalimanı civarında büyük çatışmalar olduğunu aktardı. Batılı yetkililere göre de Ukraynalıların direnişi Rus saldırılarını yavaşlatmış durumda. Öte yandan Ukraynalı kaynaklar, Rus ordusunun ülkenin en büyük kentlerine birliklerini intikal ettirmeye ve füze atmaya devam ettiğini bildiriyor.

Rusya Salı gecesi yeni hücum planlıyor iddiası

AFP haber ajansının diplomatik kaynaklar ve savunma çevrelerinden aldığı bilgiye göre Moskova Salı gecesi yeni bir saldırı planlıyor. ABD Savunma Bakanlığı yetkilileri, Rus birliklerinin Pazartesi günü Kiev’e doğru “beş kilometre daha” ilerleyerek şehre “25 kilometre mesafeye kadar” yaklaştı.

Ukrayna Silahlı Kuvvetleri de, Facebook hesabından yaptığı açıklamada, “Kiev’i ve Ukrayna’nın diğer önemli şehirlerini kuşatmak ve kontrollerine almak için” Rus güçlerinin son 24 saattir tekrar gruplandığını ve zırhlı araçlar ile ağır silahları bir araya topladığını duyurdu.

Ukrayna’nın kentlerinde Rus istilası

Ukraynalı yetkililer Pazartesi günü ülkenin ikinci büyük kenti Harkiv’de büyük bir patlama olduğunu ve 11 kişinin yaşamını yitirdiğini aktardı. Şehrin Belediye Başkanı Ihor Terekhov, Rus tankları ve zırhlı araçlarının “her yerde” görüldüğünü dile getirdi.

Ukrayna’nın güneyinde bulunan Herson kentinin Belediye Başkanı Ihor Kolychaev de Rus ordusunun şehrin tüm çıkışlarına kontrol noktası kurduğunu ancak buna rağmen şehrin “Ukraynalı kaldığını” ve “direnmeye devam ettiğini” kaydetti.

Bu arada Avrupa Güvenlik ve İş Birliği Teşkilatı (AGİT) gözlemci grubu bu iki şehir ve çevresinde Pazartesi günü birden fazla patlama olduğunu açıkladı. Interfax Ukrayna ajansına göre farklı kentlerde konutların topa tutulması sonucu çok sayıda sivil yaşamını yitirdi.

Ukrayna ordu yetkilisi Valery Salujny, Rus birliklerinin işgalin başlangıcından bu yana 113 taktik füze attığını açıkladı.

Can kayıpları artıyor

Birleşmiş Milletler (BM) tarafından Pazartesi günü yapılan açıklamada, Ukrayna Savaşı’nın ilk beş gününde resmi rakamlara göre 102 sivilin öldüğü, 304 sivilin de yaralandığı bildirilmiş ancak gerçek rakamın büyük olasılıkla çok daha yüksek olduğu ifade edilmişti. Ukrayna hükümeti ise, Rus işgali sonucu 352 sivilin hayatını kaybettiğini ve 2 bin 40 kişinin de yaralandığını aktarmış ancak öte yandan binlerce Rus askerinin de öldüğünü öne sürmüştü. Rus hükümeti ise can kayıpları konusunda henüz bir açıklama yapmış değil.

Başkent Kiev’de bulunan gazeteciler Pazartesi akşamı şehirde patlama sesleri duyulduğunu bildirdi. Kiev’de birçok kişinin Rus saldırısına karşı barikat kurduğu belirtiliyor. Rus ordusu ise sivil halka, otoyolunu kullanarak Kiev’i terk etme çağrısında bulundu.

Zelenskiy’den “Rusya’yı durdurun” çağrısı

Öte yandan Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy sosyal medyada paylaştığı bir video mesajında Rusya’nın durdurulması ve Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nden çıkarılması çağrısında bulundu.

Zelenskiy, “Sivillere karşı savaş suçu işleyen bir ülke Güvenlik Konseyi üyesi olamaz. Burası Ukrayna. Burası Avrupa. 2022 yılındayız. Füzelerle, bombalarla ve toplarla silahlanmış şeytan derhal durdurulmalı. Ekonomik olarak yok edilmeli. İnsanlığın kendini savunabildiği gösterilmeli” söyleminde bulundu.

(Kaynak: DW Türkçe)

Paylaşın

BM Genel Sekreteri Guterres: Büyük Bir Bölgesel Krizle Karşı Karşıyayız

Rusya-Ukrayna krizine dair değerlendirmelerde bulunan BM Genel Sekreteri Guterres, “Ukrayna için bir trajedi ile karşı karşıyayız. Aynı anda hepimiz için potansiyel olarak feci sonuçları olabilecek büyük bir bölgesel krizle karşı karşıyayız” dedi.

Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, Ukrayna’da devam eden savaş nedeniyle olağanüstü toplanan BM Genel Kurul toplantısında üye devletlerin temsilcilerine hitap etti.

Ukrayna’daki savaşın bir an önce durması gerektiğini belirten Guterres, “Çocuklar da dahil olmak üzere sivillerin ölümüyle sonuçlanan bu artan şiddet kesinlikle kabul edilemez. Yeter artık. Askerlerin kışlalarına geri dönmeleri gerekiyor. Liderlerin barışa gitmesi gerekiyor” dedi.

Guterres, Rusya’da nükleer kuvvetlerin yüksek alarma geçirilmesini de “ürpertici bir gelişme” olarak niteleyerek, “Ukrayna için bir trajedi ile karşı karşıyayız, aynı zamanda hepimiz için potansiyel olarak feci sonuçları olabilecek büyük bir bölgesel krizle karşı karşıyayız.” uyarısında bulundu. Yüz binlerce Ukraynalının savaştan kaçmak için ülke içinde yerinden edildiğini ve sınırları geçtiğini belirten Guterres, “Her dakika artan mültecilerle, kolayca Avrupa’nın on yıllardır en kötü insani krizi haline gelebilecek bir durumla yüz yüzeyiz” ifadesini kullandı.

“BM, Ukrayna halkını terk etmeyecek”

Guterres, güvenlik arayışı içindeki Ukraynalılara kapılarını açan komşu ülkelere gösterdikleri şefkat ve cömertlik için minnettar olduğunu kaydederek, bu dayanışmanın ırk, din, etnik köken ayrımı yapılmaksızın yaygınlaştırılmasının önemli olduğunu vurguladı. BM’nin Ukrayna halkını terk etmeyeceğini ve insani yardımları arttırma konusunda kararlı olduklarını aktaran Guterres, bu konuda şimdiye kadar atılan adımlara ek olarak yarın Ukrayna içindeki yerinden edilenlerin ve sınırları geçenlerin ihtiyaçlarını kapsayacak yeni bir eşgüdümlü iki acil durum çağrısı başlatacaklarını bildirdi.

Guterres konuşmasına şöyle devam etti: “İnsani yardım, hayati önem taşımaktadır ama bu bir çözüm değil. Sadece çatışmanın en kötü etkilerini tedavi ediyor. Tek gerçek çözüm barıştır. Ukrayna’ya yönelik saldırı, uluslararası hukuka ve BM Şartı’na dayanan çok taraflı sisteme meydan okuyor. Kötüleşen çatışmaların olası sonuçlarından bazıları üzerinde düşünmek bile ürkütücüdür. Bölgesel tansiyon yükseliyor. En son güvenlik önlemleri, herkes için yüksek risklerin altını çiziyor. Krizin ekonomik yansımaları yaygın bir etki yapacaktır.”

BM’ye üye her devletin BM şartı ilkelerine göre hareket etmesi gerektiğini hatırlatan Guterres, “Şimdi silahlar konuşuyor ama diyalog yolu her zaman açık kalmalı. İyi niyetli müzakerelere girmek ve tüm sorunları barışçıl bir şekilde ele almak için asla geç değildir.” diye konuştu.

Guterres, dünyanın birçok farklı şehirlerinde yapılan savaş karşıtı gösterilere de değinerek, Ukrayna ve Rus halkının barış istediğini sözlerine ekledi.

Paylaşın

HDP’li Buldan: Güçlü Parlamento Üçüncü Yol İle Mümkün

Üçüncü Yol siyasetini benimseyen Halkların Demokratik Partisi’nin (HDP) çağrısıyla 18 Ocak’ta ilki gerçekleştirilen “ortak mücadele” toplantısının ikincisi, 26 Şubat’ta gerçekleştirildi. Ankara’da yapılan ikinci toplantıda, 7 siyasi parti ve örgüt temsilcilerinden oluşan bir koordinasyon kurulması yönünde kararlaşmaya gidildi.

Demokrasi kitle örgütleri ve siyasi partilerin katılımıyla genişlemesi ve büyütülmesi planlanan ittifak görüşmelerinin nereye evrileceğini HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan ile konuştuk. Buldan, yeni oluşturulan koordinasyonun ilk olarak savaşa karşı duracak bir çalışma önüne koyduğunu belirtti. Buldan, gerçekleştirdikleri ittifak görüşmelerine dair Nisan ya da Mayıs ayında kamuoyuna bir deklarasyon açıklayacaklarını söyledi.

Buldan, Cumhurbaşkanlığı seçimleri için kapıları çalacak parti ya da ittifaklarla yapılacak olası bir müzakere koşullarının 27 Eylül’de açıkladıkları “Demokrasiye, Adalete, Barışa Çağrı Deklarasyonu” olduğunun altını çizdi.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, ittifak görüşmeleri, 6 muhalif partinin açıkladığı ve imzaladığı metin, Ukrayna savaşı ve güncel gelişmelere dair Mezopotamya Ajansı’nın (MA) sorularını yanıtladı.

Demokrasi İttifakı çalışmalarınız siyasetin de halkın da gündeminde. Bu ittifak kapsamında bir koordinasyon kurulduğunu deklare ettiniz. Bu koordinasyon nasıl bir çalışma önüne koydu, neler yapacak?

Mücadele ortaklığıyla yapılan ilk toplantının önemli bir sinerji yarattığını hep birlikte gördük. Özellikle Türkiye demokrasi güçleri tarafından önemsenen bir buluşma olduğunu yazanlar, çizenler oldu. Yaratılan sinerjiyi daha da büyütmek, Türkiye toplumuna sirayet etmesini sağlamak amacıyla ikinci toplantıyı yaptık ve amacımıza ulaştık. İkinci toplantıda koordinasyon kuruldu. Koordinasyon, 7 parti ve kuruluşun birer temsilcisinden oluşacak. Koordinasyon belli periyotlarla bir araya gelecek, gündemler oluşturacak. Koordinasyonda yer alan temsilcilerde bunları kendi yapılarıyla paylaşacak.

İlk etapta koordinasyonun önüne koyduğu gündem, Ukrayna savaşı başta olmak üzere savaşlara karşı barış çağrılarının yapılacağı bir çalışma başlatılması. Birkaç gün içerisinde hepimizin ortak imzasıyla bu savaşa karşı çıktığımızı, -daha doğrusu bütün savaşlara karşı olduğumuzu- barışın ne kadar önemli olduğunu ifade eden bir metinle ilk çalışmamızı başlatmış olacağız. Türkiye toplumunu yakından ilgilendiren zamlar, enflasyonla birlikte yaşanan derin yoksulluğa karşı da özellikle ortak bir metin ve çalışmayla tavrımızı, tutumuzu kamuoyu ile paylaşacağız. 8 Mart, Newroz ve akabinde de 1 Mayıs’ta, tüm bu etkinliklerde ortak görüntülerle sesimizi, mesajlarımızı vereceğiz. Mart ayından sonra, 1 Mayıs’tan önce de olabilir, bir lansmanla ittifakın adını koyarak, Türkiye toplumuna deklare edilmesini planlıyoruz. Şu an itibariyle ağırlıklı olarak ortak mücadele yapıldığı ve yapılacağı bir çalışma sistematiği olacak.

Yeni parti ve örgütlerin de ittifaka katılması için bir çabanız olduğu biliniyor. Yeni katılımlara dair nasıl bir yol izlenecek?

Bunu değerlendirdik. Şu an bir beklenti içerisinde olan ve bu ittifakın içerisinde yer almak isteyen birçok kesim var. Oluşturulan koordinasyon bunun da bir taslağını çıkaracak. Hangi kurum, kuruluşlarla, meslek örgütleriyle ya da siyasi partilerle görüşmeler yapılacağına dair bir hazırlık yapacaklar. Bundan sonraki toplantı da o da değerlendirilecek. Kurulacak olan komisyonlarla da bu görüşmeler bir ete kemiğe bürünecek. Daha sonra bunlarda bir şekilde bu ittifakın içerisine almak için çalışmalar sürecek. Biz başından beri sadece şu an bir araya gelen partilerle sınırlı olmayan çok daha büyük ve geniş bir kesimle bir ittifak kurulması gerektiğini söyledik. Bu ittifak çok daha büyütülmeli, bu ittifaka girmek isteyen çok sayıda kurum ve kuruluş var. Bize iletilen talepler de var. Newroz öncesi Kürdistani partilerle de bir araya gelip, onlarla da ittifakımızın ne aşamada olduğunu değerlendiren bir toplantı yapmayı planlıyoruz. Biz, 2019 yılında Kürdistani partilerle stratejik olarak ittifak gerçekleştirmiştik ancak buna dair de ortak bir görüntüye ihtiyaç var. Bunun da hazırlıkları yapılacak.

Koordinasyon mu yeni katılımları belirleyecek?

Yeni partilerin ittifaka dahil edilmesine ilişkin koordinasyon bir hazırlık yapacak, yapacağımız ortak toplantılarla ortak kararla bunlar dahil edilecek.

Türkiye’nin demokrasisi için Üçüncü Yol siyasetine vurgu yapıyorsunuz. Üçüncü Yol’un Türkiye için önemi nedir, bunun için neye ihtiyaç var?

Türkiye’nin demokratik yapıya ve demokrasi güçlerinin meydanlarda ve alanlarda ortak duruşuna ihtiyacı var. Mücadele ortaklığında bir engel yok. Fakat sadece mücadele ortaklığıyla sınırlı tutmak yerine, bunu yeri ve zamanı geldiğinde farklı ortaklıklarla da beslemek, hayata geçirmek gerekiyor. Önümüzde bir seçim var. Erken seçim olmazsa bile, bir sene sonra seçimle karşı karşıyayız. Biz, ezilenlerin, ötekileştirilenlerin, mağduriyet yaşayanların, mazlumların, direnenlerin bu üçüncü yol içerisinde yer almalarının önemli olduğunu düşünüyoruz. Seçimlere de özellikle Üçüncü Yol ile girmeyi düşünüyoruz. Parlamento seçimleri aslında Cumhurbaşkanlığı seçiminden çok daha önem arz ediyor. Çıkarılan yasaların, kanun tekliflerinin parlamentodan geçebilmesi için HDP’nin gücünün, ağırlığının önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu anlamda kaybettirmek üzere, yani AKP’nin koltuk sayısını daha aza indirerek, HDP’nin güçlü bir biçimde parlamentoya girmesi ve etkin bir rol üstlenmesinin Üçüncü Yol’un genişlemesi ve parlamentoya girmesiyle mümkün olacağını biliyoruz. O yüzden çalışmalarımızı ağırlıklı olarak parlamento seçimlerini ‘Nasıl daha güçlü kazanabiliriz?’, ‘Nasıl farklı kesimleri daha güçlü parlamentoya taşıyabiliriz?’ üzerine yürütüyoruz. AKP’ye daha az sandalye kazandırma, HDP’nin ittifaklarıyla, demokrasi güçleriyle birlikte güçlü bir şekilde parlamento da temsiliyetinin sağlanmasının öneminin bilinmesi gerekir.

Toplantınızdan iki gün sonra, 6 muhalefet partisi de “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem” metnini açıkladı ve genel başkanlar imzaladı. Metini okudunuz mu, nasıl değerlendirdiniz?

İYİ Parti hariç mutabakat metnine imza atan diğer partilerle daha önce görüşmeler gerçekleştirdik. Bu görüşmelerimizde Türkiye’nin bir geçiş sürecine ihtiyacı olduğunu ve bu geçiş sürecinde nelerin yapılmasına dair görüşlerimizi partilerle paylaşmıştık. Bugün 6 siyasi parti tarafından yapılan açıklamanın genel hatlarıyla olumlu olduğunu düşünüyorum. Yargının bağımsızlığı, kayyım, kadın-erkek fırsat eşitliği meseleleri bizimde savunduğumuz konular. Her partinin böylesi durumlarda kendi mutabakatlarını ve deklarasyonlarını açıklaması Türkiye’nin demokratikleşmesi açısından önemlidir. Bizim de bir mutabakat metnimiz var. Bu mutabakat metnimizin müzakere ve diyaloga açık olduğunu söylemiştik. Belki zamanı gelince bizimle görüşmek isterseler. Her iki mutabakat metni de ortaklaştırılabilir. Bunun için şu an için fazla bir şey söylemeyi doğru bulmuyorum.

6 muhalefet partisinden mutabakat metni ya da Cumhurbaşkanlığı seçimleri üzerine bir görüşme talebi olursa, nasıl bir tutum izleyeceksiniz?

Bir kere kesinlikle açık ve şeffaf bir müzakere olacak. Hiçbir konuda ve hiçbir mesele üzerinde kapalı kapılar ardından anlaşmaların yapılacağı bir parti değiliz. Kamuoyuna ne söylüyorsak, hep açıkça anlatıyoruz. Kesinlikle tabanımızın istemediği ve reddettiği konular üzerinden kimse ile görüşme yapmayız. Böyle bir mutabakatı destekleme ya da mutabakat üzerinde görüşme için bizimle bir randevu talep edilirse, bunu kamuoyu ile paylaşarak, açık şeffaf yürütmeyi esas alırız.

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde müzakereye açık olduğunuzu birçok kez dile getirdiniz. HDP’nin müzakere koşulları nelerdir?

Cumhurbaşkanlığı seçimi için tavrımız net. Ankara’da Eylül ayında bir deklarasyon yayınladık. Deklarasyon da müzakereye açık bir metin var. Dolayısıyla bu metni müzakere edecek kesimlere kapımız açıktır. Cumhurbaşkanlığı adayının, özellikle Millet İttifakı’nın adayı henüz belli değil ama müzakere yapılır ve deklarasyon üzerinde ortaklaşma sağlanırsa, elbette ki tavrımızı o zamanki koşullara göre belirleriz. Ama şu an itibariyle herhangi bir parti ve ittifakın adayının destekleme tavrımız yok. Elimizde güçlü bir mutabakat metnimiz var. Bu mutabakat metni kim, hangi aday tarafından dikkate alınırsa ve gerçekten “bu mutabakatı kabul ediyoruz”, “metinde yer alan 11 maddeyi hayata geçirme konusunda onaylıyoruz” derlerse, o zaman tüm mekanizmalarımızda bunu tartışarak, bir karar veririz. Şu an böyle bir şey yok.

Röportajın tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Rusya’ya Uygulanan SWIFT Yaptırımı Türkiye’yi Nasıl Etkiler?

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesi ile birlikte uluslararası kamuoyundan ardı ardına yaptırım açıklamaları geldi. Ancak bu yaptırımların arasında en etkili konu başlıklarından biri Rusya’nın SWIFT sisteminden çıkartılma kararı oldu.

Society for Worldwide Interbank Financial Telecommunication’ın kısaltması olan SWIFT için en doğru tanım uluslararası ödemeler ağı olarak öne çıkıyor.

Bu sistem tüm dünya ticaretinde kilit bir role sahip. Bu yüzden Rusya’nın sistem dışında kalması hem ticari hem de finansal hizmetlerin büyük oranda durmasına neden olabilir. Bu da Rusya üzerindeki ekonomik baskıyı arttıracak.

Ancak burada Türkiye’yi de çok yakından ilgilendiren bir ilişki var. O da Türkiye’nin enerjiden gıdaya, turizmden tekstile kadar çok sayıda sektörde Rusya ile olan güçlü ticareti. Geçtiğimiz yıl Rusya ile ikili ticarette yaklaşık 35 milyar dolarlık bir hacim yakalayan Türkiye için bu aynı zamanda büyük bir ekonomik zorluk sürecini de beraberinde getirebilir.

DW Türkçe’den Emre Eser’e değerlendirmelerde bulunan Hazine ve Maliye Bakanlığı Gelir Politikaları eski Genel Müdürü ve eski IMF Ekonomisti Dr. Burcu Aydın Özüdoğru’ya göre Rusya ekonomisindeki bir daralma veya yaptırım Türkiye’yi de yakından ilgilendiriyor. Gıda, turizm ve müteahhitlik gibi alanlarda çok büyük bir ticari ilişkinin bulunduğunu belirten Özüdoğru, “Rusya’nın ödeme sistemleri konusunda yaşayacağı problemler Türk şirketlerinin ihracat yapma kapasitesini zorlayabilir ve tahsilat süreçlerini geciktirebilir” diyor.

Rusya ile Türkiye’nin ikili ticaretinde ilk akla gelen sektörler turizm ve gıda oluyor.

Alternatif pazar arayışı

Rusya’nın Türkiye’nin gıda ithalatında çok önemli bir yere sahip olduğunu belirten Tayaş Gıda Yönetim Kurulu Başkanı Kazım Taycı, “SWIFT engeli bizim Rusya olan ticaretimizi ciddi ölçüde engeller. Bugün itibarıyla Rusya’dan ithalat konusunda ciddi bir sıkıntı yaşamıyoruz. Ruslar ile şu an görüşüyoruz. Ama bu kararların daha kapsamlı uygulanması bizim için uzun vadede büyük bir problem oluşturacaktır. Sonuçta bir un fabrikası Rusya’dan buğday alıyor ve onun ödemesini bu sistem üzerinden yapıyor. İç tüketim için bir sıkıntı görülmese de biz şimdiden alternatif pazar arayışına girdik. B ve C planlarımızı devreye almak için çalışıyoruz. Buğday ithalatı yapabileceğimiz ülkeler üzerine yoğunlaşıyoruz” diye konuştu.

Gıda sektörü alternatif pazar arayışına girerken turizmciler ise Rusya pazarının yerinin Türkiye için çok stratejik olduğunu başka bir ülke ile doldurulamayacağını ifade ediyor.

Turizmci nasıl ödeme alacak?

Türkiye Seyahat Acentaları Birliği (TÜRSAB) Batı Akdeniz Bölge Temsil Kurulu Başkanı Özgen Uysal, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmesiyle beraber rezervasyonların durduğunu söyledi. Yeni rezervasyon alamadıklarını belirten Uysal, “Turizm sektörü için çok kritik bir pazar. Ülkenin SWIFT sisteminden çıkarılması demek turizmcinin verdiği hizmetin ödemesini alamaması demek. Nasıl olacak? Eskisi gibi çanta ticareti mi yapacağız? Kripto para ile mi ödeme olacak? Bunlarla ticaret olmaz. Büyük bir belirsizlik var” ifadelerini kullandı.

Turizmciler Rus halkının ekonomik endişelerinin artmasının ve Ruble’nin hızla değer kaybetmesinin de Türkiye turizmi için olumsuz bir fotoğraf ortaya çıkaracağını düşünüyor.

“Hava sahası kapanırsa biteriz”

Üstelik Uysal, turizmcinin asıl endişesinin hava sahası sorunu olduğunu söylüyor. Buna göre turizme en büyük darbeyi Türkiye’nin de diğer Avrupa ülkeleri gibi hava sahasını Rus uçaklarına kapatması vurabilir. “İşte o zaman turizmciler dükkân kapatır. Biteriz” diyen Uysal, “Tek umudumuz bu işgalin ve savaş halinin sonlanması. Ukrayna ve Rusya’daki olayların Türkiye’yi etkilememesi imkânsız. Gözlerimiz yapılan toplantılarda. Umarız savaş en kısa sürede sonlanır. Durum hızla normale döner ve etkilerini daha fazla yaşamayız” şeklinde konuştu.

Türkiye’yi yakından ilgilendiriyor

Rusya ekonomisinde yaşanan sıkıntıların Türkiye’yi her alanda etkileyebileceğini anlatan ekonomist Dr. Burcu Aydın Özüdoğru şöyle konuştu:

“Bu etkilerden birisi de finansal kırılganlık göstergeleri. Aslında bunu da görmeye başladık. Geçtiğimiz hafta Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile beraber Türk Lirası Dolar karşısında hızla değer kaybetti. Şu an biraz toparlanma olsa da önemli bir riski işaret ediyor. Ayrıca şu aşamada önemli risklerden birisi de kur korumalı mevduat sistemi üzerinden üstlenilen garantiler. Son verilere göre sistemde yaklaşık 470 milyar lira birikti. Örnek vermek gerekirse kur veya altına karşı verilen garantilerde mevduat faiz oranı yüzde 14-17. Orada kurun her bir puanlık yükselişi kamu maliyesi açısından 5 milyar dolarlık maliyet demek.”

“Enflasyonu tetikler”

Doğalgaz, petrol ve kurdaki yukarı yönlü çıkışın enflasyon üzerindeki baskıyı arttıracağını belirten Özüdoğru, Türkiye’nin, Rusya ve Ukrayna’dan önemli ölçüde tahıl ithal ettiğini hatırlattı. Her ülkede uzun sürecek sıkıntıların Türkiye’deki gıda fiyatlarının üzerinde de olumsuz etkisi olabileceğini söyleyen Özüdoğru, “Ayrıca turizmde de önemli bir kayıp söz konusu. Tüm bunlar ekonominin her alanında kendini gösterebilir” dedi.

Peki Rusya ile ticarette yerel parayla ticaret bu konuda bir rahatlama sağlayabilir mi?

“Yerel para ile daha zor”

Dolar ve Euro’nun uluslararası ticarette vazgeçilmez bir ağırlığının bulunduğunu dile getiren Özüdoğru, şöyle konuştu:

“Hatırlarsanız İran’a uygulanan yaptırımlar nedeniyle Halkbank ABD’de ciddi suçlamalarla karşı karşıya kalmıştı. Ticarette buna dikkat edilecektir. Türkiye, Ruble gibi farklı para birimlerine yönelebilir ama burada Dolar ve Euro’nun dışına çıkması da kısa vadede pek mümkün değil gibi görünüyor. Bu geçiş çok kolay olmayacaktır.”

“Rusya’nın üzerinde ciddi etkisi olacak”

Son olarak Rusya’ya uygulanacak yaptırımların Rus finansal sistemi üzerindeki ciddi etki bırakacağını vurgulayan Özüdoğru bunları şöyle açıkladı:

“Rusya Merkez Bankası faiz oranlarını yüzde 9.5 seviyesinden yüzde 20’ye çıkardı. Ama buna rağmen Ruble, Dolara karşı yüzde 30’a yakın değer kaybetti. Yaptırımlar, Rus halkının bankacılık sistemine olan güvenini de etkileyecek. Özellikle SWIFT engellemesi bu konuda bir bankacılık krizine ve Ruble’nin daha da hızlı değer kaybetmesine neden olabilir. Ama dileğimiz barış müzakerelerinin başlaması ve bu etkilerin de yaşanmaması” diye konuştu.

Paylaşın

3. Dünya Savaşı’nın Başlangıcına Mı Tanık Oluyoruz?

Hemen kritik soruyu sorarak başlayalım: 3. Dünya Savaşı’nın başlangıcına mı tanık oluyoruz? Şu anda pek çok insan Kremlin’in Ukrayna konusundaki eylemlerinin ışığında, haklı bir şekilde bu soruyu soruyor. Kremlin’in eylem ve söylemleri, Batı’dan gelen bir kınama ve yaptırım bombardımanını tetikledi.

Bu sorunun yanıtı hayır. Rusya-Ukrayna sınırındaki durum ne kadar kötü olursa olsun şu anda NATO ile Rusya arasında doğrudan bir askeri çatışmayı başlatacak seviyede değil.

İşin aslı ABD ve İngiltere, Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmeye yetecek büyüklükte bir askeri gücü sınır boyunca yığmasını dehşet içinde izlerken, bölgede bulunan az sayıdaki askeri eğitmen ve danışmanını hızla geri çekti.

ABD Başkanı Joe Biden bu ayın başlarında, “Amerikalılar ve Ruslar birbirlerine ateş ediyorsa bu bir dünya savaşıdır” dedi ve hiçbir koşulda Ukrayna’ya Amerikan askerlerinin konuşlandırılmayacağını söyledi.

Ne kadar endişelenmeniz gerektiğiyse, kim olduğunuz, nerede olduğunuz ve Rusya’nın bundan sonra ne yapacağı gibi bir dizi faktöre bağlı.

Ukrayna’nın doğusundaki cephe hattında Ukraynalı bir askerseniz durumun son derece tehlikeli olduğu açık. Milyonlarca Ukraynalı için krizin günlük yaşamlarını nasıl etkileyeceği konusundaki korkular baki.

Sadece Başkan Putin ve güvendiği yakın çevresi, birliklerini Ukrayna’nın ne kadar içlerine göndermeyi planladığını biliyor.

Rusya’nın potansiyel işgal gücü sınırlarda yığılmaya devam ettiği sürece Ukrayna’nın başkenti Kiev ve diğer şehirleri de saldırılara karşı güvende olmayacak.

Ancak NATO ve Batı için mutlak kırmızı çizgi, Rusya’nın bir NATO üyesi ülkeyi tehdit etmesi.

NATO’nun 5. maddesi uyarınca Batı’nın askeri ittifakının tümü, askeri saldırıya uğrayan herhangi bir üye devleti savunmak zorunda.

Ukrayna NATO üyesi değil ama pakta katılmak istediğini açıklamıştı. Bu, Putin’in engellemeye kararlı olduğu bir girişim.

Sovyet döneminde Moskova’nın yörüngesindeki Estonya, Letonya, Litvanya veya Polonya gibi Doğu Avrupa ülkelerinin hepsi artık NATO üyesi.

Rus kuvvetlerinin Ukrayna’da kalmayacağı ve bunun yerine Baltık’taki etnik Rus azınlıkların “yardımına gelmek” ve bu bölgeleri de işgal etmek için bunu bir bahane olarak kullanacağı konusunda belirgin bir endişe var.

Bu nedenle NATO son dönemde Doğu Avrupalı ​​üyelerine caydırıcı önlem olarak takviye kuvvetler gönderdi.

Ne kadar endişelenmeli?

Rusya ile NATO arasında doğrudan bir çatışma olmadığı sürece bu krizin, ne kadar kötü olursa olsun, büyük çaplı bir dünya savaşına dönüşmesi için hiçbir neden yok.

Rusya ve Amerika’nın toplamda 8 binden fazla konuşlandırılabilir nükleer savaş başlığı olduğunu unutmayalım. Bu nedenle risk seviyesi olağanüstü yüksek. Soğuk Savaş döneminin Karşılıklı Garantili İmha anlamındaki (mutually assured distruction – MAD) özdeyişi hâlâ geçerli.

Geçen hafta salı günü üst düzey bir İngiliz askeri kaynağı, “Putin NATO’ya saldırmak üzere değil. O sadece Ukrayna’yı Belarus gibi bir uydu devlete dönüştürmek istiyor.” dedi.

‘Öfkeli bir diktatöre benziyor’

Ancak buradaki öngörülmesi zor kısım Putin’in aklından neler geçtiği. Bir satranç oyuncusu ve judo dövüşçüsü olarak genellikle soğukkanlı ve hesapçı karakteriyle tanınmasına rağmen Putin’in geçen hafta pazartesi yaptığı konuşma, kurnaz bir stratejistten çok öfkeli bir diktatöre benziyordu.

NATO’yu “şer” olarak nitelendirdi ve Ukrayna’ya Rusya’dan bağımsız egemen bir ulus olarak var olma hakkının bulunmadığını net bir şekilde söyledi. Bu endişe verici.

Rusya’yı yaptırımlarla cezalandıran tek ülke İngiltere değil. ABD bu konuda daha da ileri gitti, son olarak AB de ciddi yaptırımlar açıkladı. Almanya, bunların tümünden önce Rusya’dan gelen devasa Kuzey Akımı 2 gaz boru hattına yeşil ışık yakmayı erteledi. Ancak İngiltere Rusya’nın cezalandırılması için en çok baskı yapan ülkelerden biri oldu.

Rusya kesinlikle bir şekilde misilleme yapacak. Rusya’daki Batılı işletmeler muhtemelen zarar görecek ancak Putin’in vereceği emirlere göre durum daha da kötüleşebilir.

Ulusal Siber Güvenlik Merkezi’nin uyardığı gibi “intikam” siber saldırı şeklinde gelebilir.

Genellikle nereden geldiği tespit edilmesi zor olan bu saldırılar, bankaları, işletmeleri, bireyleri ve hatta kritik ulusal altyapıyı hedef alabilir.

Şu anda sorun, Rusya muhaliflerinin Birleşik Krallık topraklarında zehirlenmesi de dahil olmak üzere, Moskova ile yıllarca zayıflayan ilişkilerden sonra, Rusya ile Batı arasında karşılıklı güvenin neredeyse sıfırlanmış olması.

Ve bu yüzden zemin, Ukrayna’da sürmekte olan krizden kimin sorumlu tutulacağı konusunda kamuoyunda devam eden hararetli tartışmalar için tehlikeli.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın