Kılıçdaroğlu Ve Uysal’dan Ortak Basın Açıklaması: Erken Seçim Çağrısı

Demokrat Partisi Genel Başkanı Gültekin Uysal, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nu CHP Genel Merkezi’nde ziyaret etti. İki lideri görüşmenin ardından kameralar karşısına geçerek açıklamalarda bulundu.

Haber Merkezi / CHP Lideri Kılıçdaroğlu, erken seçim çağrısında bulunarak, “Ne konuşursa konuşsun Erdoğan ülkeyi yönetemez. Yönetimiyor zaten. Bir ülke bilgi, birikim, adaletle yönetilir. Devleti almışsın bir kişiye teslim etmişsin bir kişi istediğini yapıyor. TÜİK’e telefon ediyor, rakamı şöyle beyan edeceksiniz diyor. Kimsenin umutsuz olmasına gerek yok. Kalınan her günün maliyeti artıyor, onun için bir an önce sandığı getirin diyoruz. Bu millet daha fazla zulüm görmesin. İnsanlar biraz nefes alsın. Dostlarımızla yapacağız.” dedi.

DP Lideri Uysal ise, “Bu ülkede bugün herkes konuşacak. Sorumluluk birinci derece sadece siyasetçilerin, muhalefet partilerinin liderlerinin değil geniş örgütlü kesimleri temsil eden tüm yapıların konuşması gerek. Bir büyük facia yaşıyoruz.” ifadelerini kullandı.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satırbaşları şöyle;

“Türkiye ciddi sorunlarla karşı karşıya. Bu sorunlar hepimizin ortak çözüm açısından kafa yormamız gereken sorunlar ve bunların bir şekliyle aşılması lazım. Doğal olarak sorunları çözecek olan, sorunları aşmak için mücadele edecek olan siyasi partilerdir. Sayın Genel Başkan ve arkadaşlarıyla ekonomiyi, sosyal yapıyı, gelişmeleri, dış politikayı bütün bunları bir şekliyle masaya yatırdık ve görüştük. Kendilerine ve arkadaşlarına yürekten teşekkür ederim.

Şunu özet olarak ifade etmek isterim. Hiç kimse umutsuzluğa kapılmasın hiç kimse. Türkiye’nin çözülemeyecek hiçbir sorunu yoktur. Bütün sorunları çözülebilir. Akılla, bilgiyle, birikimle bu sorunların üstesinden geleceğiz ve gelmekte de kararlıyız. Bu konuda da görüş birliği içindeyiz. Dolayısıyla ben tekrar Sayın Genel Başkana ve arkadaşlarına yürekten teşekkür ederim. Şeref verdiler, onur verdiler.”

DP Lideri Uysal’ın açıklamaları şöyle;

“Çok teşekkür ederim. Sayın Genel Başkan, çok değerli basın mensupları, bende öncelikle en derin saygılarımla hepinizi selamlamak isterim. Kabulleri için Sayın Genel Başkanın şahsında tüm Cumhuriyet Halk Partisi camiasına hem teşekkür ediyorum, hem saygılarımızı sunuyoruz.

Nasılsınız demekten bile imtina ettiğimiz günleri üzülerek yaşıyoruz. Derin bir sistematik çöküşün içerisindeyiz. Sağır Sultanlar gözlerini, kulaklarını kapatsalar da milyonlarca insanımız büyük bedelleri her gün sofrasında, hanesinde yaşıyor ve bedelini ödüyor. Aleni yanlışlara bu süreç içerisinde suç ortağı yapılmış kimi kurumsal yapılar ve aktörler hikmetler arasa da milletimizin gözü önünde bu hadiseler gerçekleşiyor. Bir büyük tarihin içerisinden gelmişiz, pek çok zorlukları aşmışız. Bugün aşılabilecek bütün olumsuzluklara rağmen gümüz var ama çok kısa sürede kaybettiklerimizi on yıllara sari bir şekilde telafi edebilmek mümkün mü bunu da ister istemez düşünüyoruz.

Bugün maalesef cesaretleri cehaletlerinin önünde giden bir kadronun, korkuları vicdanlarının önünde giden bir kadronun Türkiye’yi rehin aldığı bir portre. Aldıkları bir takım hezeyan içerisindeki tez diye millete yutturulmaya çalışılan, deneme yanılma metoduyla milyonların üzerinden kumar oynanıyor. 300 yıl ömrümüz olsa deneme yanılma metotlarını öğrenme maliyetlerine katlanacağız fakat bu büyük ülkenin zamanın hızla aktığı böyle bir dönemde yeni yeni güç merkezlerinin yükseldiği böyle bir dönemde pozitif bir şekilde gelişen dünyadan da ayrışabileceği bir iklim varken biz maalesef çok katmerli bir şekilde olumsuz olarak ayrışıyoruz. Bu kadar kısa süreye bu kadar büyük gafleti nasıl sığdırdılar bizlerde merak ediyoruz.

Ama Sayın Genel Başkan da altını çizdi biz bu ülkenin büyüklüğüne, bu ülkenin evsafına denk bir siyasi akıl ve programla bu sürecin içerisinden çıkılabileceğine kati bir inancımız ve hükmümüz var. Milletimiz nasıl bir asır evvel milletin azim ve kararlılığı makus talihini değiştirmişse bugün yine milletin makus kaderini değiştirmek milletin temsilcileri olarak bu süreçte ortak irade koymuş tüm sorumluluk sahibi siyasi aktörlerindir. O açıdan bu süreç içerisinde Sayın Kılıçdaroğlu’nun kurumsal olarak hem tarihi geçmişi hem de bugün TBMM’nin ikinci büyük grubu olarak aldığı inisiyatif çok önemli.

Bizlerde Demokrat Parti olarak herkesin hukukundan emin olduğu bir Türkiye’yi inşa edebilmek, herkesin eşit fırsatlara sahip olduğu bir Türkiye’yi hep beraber ortaya çıkarabilmek için aklı, fikri, enerjimizi, irademizi ortaya koymaya gayret gösteriyoruz. Tabi adeta ülkede Gogol’un Bir Delinin Hatıra Defteri romanından uyarlanmış bir tiyatro oynanıyor. Her günümüz sabah afakanlarla kalkıyoruz o güne derj ediliyor. Bunun üzüntüsü içerisindeyiz. Umarız bugün akletmeyenler akleder bu iktidarın iklim değişikliğinin ihtiyaç olduğu böyle bir dönemde iktidarını sürdürmesi milletimizin ödeyeceği bedelleri katmerlendireceğini görüyoruz. O açıdan bu yanlış yoldan, bu çıkmaz sokaktan Türkiye’nin çıkması ümit ederiz inşallah demokratik meşruiyet içerisinde olacaktır.

Önümüzde Türk demokrasisinin en zor sınavı var. Önümüzde en uzun yüzyılımız gibi en uzun seçim dönemimiz var. O açıdan da bilerek ve istenerek sokağa düşsün isteniyor. Kriminalize edelim, bir takım dini, milli hamasi argümanlarla kitleleri etkileyelim ama insanımızın sağduyusu bu zamana kadar müsaade etmedi bundan sonrada müsaade etmeyecek. Bu süreç içerisinde siyasi partilerin ortak bir paydada her zamankinden daha fazla buluşma iradesi var, mecburiyeti var. Biz de bu sorumluluk duygusu içerisinde bugün burada Sayın Genel Başkanın her zamanki hüsnükabulleriyle misafir edildik. O açıdan kendilerine de tüm Cumhuriyet Halk Partisi camiasına da minnet duygularımızı ifade ediyorum. Tekrar saygılarımı sunuyorum.”

Soru / Cevap

Soru: Sorum her iki Genel Başkana da. TÜİSAD’ın bir açıklaması olmuştu. Sonrasında dün akşam Cumhurbaşkanı Erdoğan TÜSİAD’ı hedef aldı. Siz üretim yapın, yatırım yapın, bizimle mücadele etmeye kalkmayın bizimle mücadele edemezsiniz dedi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TÜSİAD’a yönelik bu sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Kemal Kılıçdaroğlu: Bu ülkede yaşayan, bu ülkede üretim yapan, üretim yapmayıp çalışan, çiftçisi, işçisi, köylüsü, emeklisi, sanayicisi, tüccarı herkesin konuşmaya hakkı var. Siz konuşmayın ben konuşacağım diyor. Sonra da kalkıyor dünyaya demokrasi dersi vermeye kalkıyor. Demokrasinin D’sinden dahi haberi yok. Üretim yapan insanlar gidin kime sorarsanız sorun en büyük dertleri şu, önümüzü göremiyoruz diyor. Nasıl karar alacağımızı bilmiyoruz diyor. Dolar ne olacak bilmiyoruz diyor. Rakam ortaya çıksın, bir belirsin biz ona göre yatırım yapacağız diyor, ona göre maliyetlerimizi oluşturacağız diyor. Beyefendi sarayda olduğu için, sarayın dışını görmediği için, üretimle olan bağları koptuğu için sadece ve sadece sarayı ve çevresini gördüğü için dünyadaki gelişmeleri de, Türkiye’deki gelişmeleri de izleyemiyor, bilmiyor. Kendisini aslında uyarıyorlar yapmayın böyle bu yanlıştır diyor. Söyledikleri ne? Ekonomi biliminin gereğini yapın diyorlar. Bilime vurgu yapıyorlar. Bilime vurgu yapmak bile rahatsız ediyor onu ve akıl alacak şey değil yani. Devlet akılla yönetilir, bilgiyle yönetilir. Hatta ona şunu söyleyeyim, sevgili peygamberimizin ne güzel sözü var “İlim Çin’de bile olsa gidin öğrenin” diyor. Sana bilim vurgusu yapılıyor sen karşı çıkıyorsun. Ahlak vurgusu yapılıyor ona da karşı çıkıyor. Devleti yönetemiyorlar. Yönetemediklerini artık sokaktaki sade vatandaşta görüyor ve biliyor. İşin özü bu yönetemiyorlar.

Gültekin Uysal: Demokrasiyi ne kadar içselleştirdiklerini bu sözlerden bile anlayabiliyoruz. 20 yıllık icraatları demokrasiyi bir konjonktürel program olarak telakki ettiklerini zaten göstermişti. Ele geçirmek mantığıyla sadece devletin kurumları değil, sivil organizasyonlarda bu süreç içerisinde bir psikolojik harekat unsuru gördü. MÜSİAD’ın açıklaması var beraberinde. Akılla mantıkla izah edilir değil ruhuna cümlelerin baktığınızda o çekingenliği de görebiliyoruz. Ama bugün bu ülkede herkes konuşacak. Sadece birinci derecede sorumluluk siyasetçilerin, muhalefet partilerinin, liderlerinin değil geniş örgütlü kesimleri temsil eden tüm örgütlü yapıların konuşması gerekir. Bir büyük facia yaşıyoruz. TOBB Başkanı sadece yasak savma kabilinden açıklamalar yapıyor. 19 yıllık uygulanan programla beraber Türkiye’de tarım tasfiye edilmiş, Ziraat Odaları Birliği yasak savma kabilinden kısık ses tonuyla bir takım beyanlarda bulunuyorlar. Türkiye’de yine en önemli zararı bu süreçte görmüş yapısal olarak esnaf teşkilatının birliği bu hususlarda cılız bir ses veriyor. O açıdan sadece sorumluluk siyasetin değil TÜSİAD’da, TOBB’da, Ziraat Odaları Birliği de, TESK’de, konfederasyonlarda bu sese kulak vermeli. Çürümüşlük sadece iktidar sahasında değil maalesef bu alanlarda. TÜSİAD’ın çok sınırlı bir değerlendirmeyle çok net bir açıklaması var. Akılla izah edilemeyecek bir takım fikirlerin bu ülkede yani fiiliyattan teze gidiyoruz. Yani fiiliyatı, realiteyi akıl almaz tez diye ortaya konulan, asgari düzeyde ekonomi okur yazarlığı olmayan birisinin maalesef memleketi rehin aldık diyerek deneme yanılma metoduyla bir denemesi var. O açıdan ben açıklamayı gayet normal bir açıklama olarak hatta daha yüksek ses tonundan olması gerekir. O açıdan bunu değerlendirirken iktidarın meseleyi en küçük tenkiti bir tehdit olarak değil bilakis yararlanacak çünkü Tanzimat’ın meşhur paşası Ali paşanın güzel bir sözü var “Tenkitten ancak hatalarını düzeltmek istemeyen iktidarlar ve aktörler korkar” der. Bu yanlışı düzeltmek isteyenler bu tenkitlerden korkmazlar. Bu açıdan değerlendiriyorum.

Soru: Cumhurbaşkanı Erdoğan faiz indirimiyle ilgili ısrarını sürdürürken milleti faize ezdirmeyeceğim demişti Nas suresini işaret etmişti. Bu konu hakkındaki değerlendirmenizi alabilir miyiz?

Kemal Kılıçdaroğlu: Hangi faiz indi? Çiftçinin faizi indi mi? Hayır. Esnafın faizi indi mi? Hayır. Tüccarın faizi indi mi? Hayır. Kredi kartı kullanıp bankalardan en azından kredi kartı dolayısıyla bankalara borçlanan sade vatandaşın faizi indi mi? Hayır hiç kimsenin faizi inmedi. Kimin faizi indi? Merkez Bankası bankalara kredi açarsa onun faizi indi. İyi de vatandaşa yansıyan bir şey yok. Merkez Bankası kredi açıyor düşük faizle, bankalar o krediyi alıyorlar, hazine borçlanmak istiyor yüzde 14’ten aldığı krediyi yüzde 22’den hazineye satıyor. Banka hiçbir şey yapmıyor 14’ten alıyor 22’den satıyor. Kim kazanıyor? Bankalar kazanıyor. Kime hizmet ediliyor? Bir avuç insana hizmet ediliyor. Faiz mi indi? Hayır efendim faizin falan indiği yok. Hayal aleminde yaşıyor bunlar. Faizi indireceğim. Londra’daki tefecilere dünyanın faizini ödeyen kim? Türkiye’deki tefecilere yani dolar baronlarına dünyanın parasını ödeyen kim? Bu zat değil mi, bu kişi değil mi? Emin olun yani soru sormasanız bu alanlara girmeyeceğim. Erdoğan’ı muhatap almak bile yanlış aslında. Akli melekeleri yerinde mi orada da ciddi endişelerim var. Bir insan ülkesine bu kadar büyük bir ihanet yapamaz, ihanet içinde olamaz. Bir organize kötülükle karşı karşıyayız. 84 milyon perişan vaziyette. Görmüyor 84 milyonu. 84 milyona kötülük yapılıyor. Kime iyilik yapıldı? Dolayısıyla yönetilmeyen bir ülkenin yarın ne olacak? Hatta bırakın yarını bir saat sonra ne olacağını kimse bilmiyor. Böyle bir tabloda Türkiye yönetilir mi? Getirmişiz koskoca devasa bir Türkiye’yi bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak söze teslim ediyoruz. Yok böyle bir şey. Hele hele 21.yüzyılda yok böyle bir şey. Ortaçağda bile yoktu.

Soru: Geçtiğimiz günlerde iktidara yakın olan holdinglerin temsilcilerinin CHP ve İYİ Partiden randevu talep ettiği yönünde iddialar vardı. Bunlar, Cengiz Holding, Limak Holding, Kalyon Holding ve Kolin Holding olduğu yönünde çeşitli gazeteciler tarafından da bu dillendirildi. CHP’ye böyle bir randevu talebi geldi mi? Geldiyse içeriği neydi?

Kemal Kılıçdaroğlu: Yo hayır. Benim bilgim yok ama belki böyle bir talep oldu mu, olmadı mı bilemiyorum ama bize yansıyan bir talep yok.

Soru: Efendim MÜSİAD’dan da bir açıklama geldi TÜSİAD’ın zıttı bir açıklamaydı. Düşük faiz odaklı politikamızın destekçisi olduğumuzu yeniden ifade ediyoruz dedi. Bu açıklamada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın TÜSİAD’ı eleştirmesinin ardından geldi. Nasıl değerlendirirsiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu: Herkes düşük faiz ister arkadaşlar. Düşük faiz ister, sanayicide düşük faiz ister, yatırımcı ister, tüccar ister, esnaf ister, vatandaş ister. Ama düşük faiz yok ortada.

Soru: TÜİK’in enflasyon rakamlarıyla çarşı pazardaki enflasyon rakamları muhalefetinde, sokağında tartışma konusu birbiriyle tutmuyor diye. Dün Çalışma Bakanına soruldu bu soru şöyle bir cevap verdi Çalışma Bakanı. TÜİK’in sepetinde binlerce ürün var, TÜİK’in ölçümü farklı çarşı pazardaki enflasyon farklıdır dedi. Yani TÜİK’in ölçtüğüyle çarşı pazardaki enflasyonun farklı olduğunu söyledi. Sizler nasıl değerlendirirsiniz?

Gültekin Uysal: Sayın Bakan akademik birikimini inkar etmiş. Üzüntü verici. Türkiye illüzyon kurumu haline gelmiş TÜİK’in bu ölçümleri uzun süredir bir parti devletine dönüşmüş, devletin bir kurumu haline gelmiş siyaset ihtiyaçlarını karşılamak için kağıt üzerinde bir takım ölçüm metotları geliştiriyor. Onlara başarılar diliyoruz. Ama sokakta, pazarda bir zam tsunamisi içerisinde insanlarımız enflasyonu hayatlarında zaten görüyor. Sadece TÜİK değil yakınlarda Milli Güvenlik Kurulu da bir açıklama yaptı biliyorsunuz. Bu tez diye ortaya atılan Sayın Erdoğan’ın Çin modeli dediği, bir başka bakanın Kore modeli dediği, bir başka bakanın Türkiye modeli dediği ortada bir tezin olmadığı bu uygulanacak programla ilgili güya bir tehdit değerlendirmesi yapmış Milli Güvenlik Kurulu hem bugün hem yarınla ilgili. Ona da bu fırsatla ifade etmek isterim. Asıl Milli Güvenlik Kurulunun değerlendirdiği tehdidi bugün Türk ekonomisi yaşıyor. TL’nin ucuzlaması dolayısıyla milli varlıklarımız el değiştirme riskiyle karşı karşıya. Esas bunu değerlendirmeli. Esas yolsuzların bir sistematik usul haline geldiği bu ülkede yolsuzluk milli güvenliğimizi tehdit ediyor, bunu gündemine almalı, bütün bunları değerlendirmeli. 80 yıllık cumhuriyete bir devri sabık anlayışıyla muamele çekenler elbette bu yaptıkları yanlışı iktisadi, siyasi olarak bu ülkeyi bağışıklık sistemini çökerterek yaşattıklarını eninde sonunda hem siyasi hem hukuk yoluyla da karşılığını göreceklerdir. O açıdan en azından biz kendi fikrimizi ifade ediyoruz. Bu yanlışı yapanlara milletimizin toplumsal talebi olarak bir devri sabık yaşatılmalı. Hukuk önünde, siyaset yoluyla da hesabını vermeliler. O açıdan TÜİK’in rakamlarına hakem kuruluş olarak sadece vatandaşlarımız değil devletin kurumları, şirketler değil uluslararası anlamda kabul görür bir kurum haline gelmeli, bağımsızlığından kaynaklı o güveni tesis etmeli ama bugün ne Merkez Bankasının, ne TÜİK’in bir iradesi yok, bir aklı yok, kurumsal derinliği sıfırlanmış, hiçleştirilmiş bir kurum olarak bu bedeli milletimiz ödüyor üzülerek söylüyorum.

Kemal Kılıçdaroğlu: Eğer devlette liyakati yok ederseniz yani işi ehline vermezseniz, yani o işi en iyi bilen kişiyi o işin başına getirmezseniz devlette çürüme başlar. Çürümenin en tipik örneği de TÜİK’tir yani Türkiye İstatistik Kurumudur. Vatandaş alışveriş yapıyor Türkiye İstatistik Kurumunun yayınladığı rakamların ne kadar yanlış olduğunu zaten görüyor, her gün tanığı oluyor. Dolayısıyla o kuruma duyulan güven sıfırlanmış vaziyette. Çürüme baştan başlamıştır, aşağıya doğru bu çürüme gidiyor. Ama inşallah bu çürümeyi sonlandıracağız. Beraber birlikte sonlandıracağız.

Soru: Efendim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Nas suresini dillendirmesini sık sık bu konuyla ilgili neler söylersiniz?

Kemal Kılıçdaroğlu: Neyse arkadaşlar Erdoğan’la bugün çok fazla konuştuk. Ne konuşursa konuşsun Erdoğan ülkeyi yönetemez, yönetemiyor zaten. Bir ülke deneme, sınamayla yönetilmez arkadaşlar. Bir ülke az önce söyledim bilgiyle, birikimle, en azından adaletle yönetilir. Adaleti bitirdiniz siz, liyakati bitirdiniz, istişareyi bitirdiniz, danışmayı bitirdiniz. Devleti almışsın bir kişiye teslim etmişsin o bir kişi ne istiyorsa onu yapıyor. TÜİK’e telefon ediyor rakamı şöyle beyan edeceksiniz diyor. Sokaktaki vatandaş görmüyor mu, pazara giden vatandaş görmüyor mu, alışveriş yapan vatandaş görmüyor mu? Görüyor zaten. Ama onun için söyledim kimsenin umutsuzluğa kapılmaya hakkı yok. Gidecekler, göndereceğiz. Demokratik kurallar içerisinde göndereceğiz. Kalınan her günün maliyeti artıyor. Vatandaş bu maliyeti görüyor zaten. O nedenle biran önce sandığın gelmesini istiyoruz. Sandığı getirin dememizin temel nedeni ülkenin çıkarını savunduğumuz içindir. Bu millet artık daha fazla zulüm görmesin. Getirsinler sandığı devleti adaletle yönetmek istiyoruz, hakla, hukukla yönetmek istiyoruz devleti. Devlette insanlar bir nefes alsınlar ya, oh desinler ya biraz rahat ettik desinler. Oh desinler ben mevcut hükümeti, iktidarı istediğim gibi eleştirebiliyorum desinler. İktidarı eleştirdiğim için başımıza bir bela gelmeyecek diye düşünsünler. Biz böyle bir Türkiye istiyoruz. Ve bunu yapacağız, kararlıyız. Birlikte yapacağız. Dostlarımızla birlikte yapacağız. Bir dostumuzla zaten şimdi birlikteyiz.

Paylaşın

Süper Lig’de 18. Haftanın Hakemleri Açıklandı

Türkiye Futbol Federasyonu (TFF), Süper Lig’de 18. Hafta karşılaşmalarını yönetecek hakemleri açıkladı. Buna göre, ligin zirvesini ilgilendiren Altay – Trabzonspor maçında Ali Şansalan düdük çalacak.

Haber Merkezi / Yine ligde üst sıraları ilgilendiren Fatih Karagümrük – Fenerbahçe karşılaşmasını Erkan Özdamar, Beşiktaş  – Göztepe maçını Ümit Öztürk, Adana Demirspor – Galatasaray karşılaşmasını ise Arda Kardeşler yönetecek.

İşte Süper Lig’de 18. haftanın maçlarını yönetecek hakemler:

21 Aralık Salı

17:00 Antalyaspor – Kasımpaşa: Yaşar Kemal Uğurlu

17:00 Başakşehir – Giresunspor: Alper Ulusoy

20:00 Adana Demirspor – Galatasaray: Arda kardeşler

20:00 Altay – Trabzonspor: Ali Şansalan

22 Aralık Çarşamba

17:00 Demir Grup Sivasspor – Çaykur Rizespor: Atilla Karaoğlan

17:00 Hatayspor – Konyaspor: Halil Umut Meler

20:00 Gaziantep FK – AAlanyaspor: Tugay Kaan Numanoğlu

20:00 Fatih Karagümrük – Fenerbahçe : Erkan Özdamar

23 Aralık Perşembe

17:00 Yeni Malatyaspor – Kayserispor: Hüseyin Göçek

20:00 Beşiktaş  – Göztepe: Ümit Öztürk

Paylaşın

2021’de ‘Kömürden Elektrik Üretimi’ Zirveye Ulaştı

Uluslararası Enerji Ajansı (IEA) 2021’deki elektrik üretimine ilişkin verileri içeren bir rapor yayımladı. Buna göre, hızlı ekonomik toparlanma, küresel kömürlü elektrik üretimini bu yıl rekor seviyeye ve toplam kömür talebini 2022’ye kadar tüm zamanların en yüksek potansiyeline ulaştırdı.

Rapora göre, kömürlü termik santrallerden üretilen elektrik miktarı, fosil yakıt talebindeki artıştan sonra bu yıl yüzde 9 arttı.

Pandemi küresel ekonomik yavaşlamaya neden olduğu için 2020’de kömürden elektrik üretimi yüzde 4 düştü, ancak IEA bu ​​yıl elektrik talebinin düşük karbonlu kaynaklardaki büyümeyi geride bıraktığını ve birçok zengin ekonominin fosil yakıtlı enerji santrallarına daha fazla güvenmesine yol açtığını tespit etti.

IEA raporuna göre, dünya çapında rekor fiyatlara neden olan küresel gaz arzı daralması da kömür talebini yeniden canlandırmaya yardımcı oldu. Ajans, çimento ve çelik üretimi de dahil olmak üzere küresel kömür talebinin bu yıl genel olarak yüzde 6 arttığını tespit etti.

IEA raporuna göre, kömür talebindeki artışın ekonomik büyüme ve hava şartlarına bağlı olarak 2022’de tüm zamanların en yüksek seviyesine ulaşacağı hesaplanıyor. Küresel kömür talebinin 2 yıl bu seviyede kalması bekleniyor.

Ülkelerde durum ne?

Rapor, Hindistan’ın bu yıl kömürle çalışan elektrik üretimini yüzde 12 büyütme yolunda olduğunu, Çin’in ise son aylarda keskin bir yavaşlamaya rağmen kömür santralı kullanımını yüzde 9’a kadar artıracağını tahmin ediyor.

IEA, bunun, güneş ve rüzgar enerjisi projelerinin “etkileyici” bir şekilde sunulmasına rağmen, her iki ülkede de tüm zamanların en yüksek seviyesine işaret edeceğini bildirdi.

Kömürden elektrik üretiminin ABD’de ve Avrupa Birliği’nde yüzde 20 artacağı öngörülürken, bu piyasalarda gelecek yıldan itibaren üretimde düşüş bekleniyor. Bu düşüşte, elektrik talebinin yavaşlaması ve yenilenebilir enerji alternatiflerinin genişlemesinin devam etmesi rol oynayacak.

“Küresel emisyonlar için endişe verici”

IEA Başkanı Fatih Birol, rapora ilişkin değerlendirmesinde, kömürün küresel karbon emisyonlarının en büyük kaynağı olduğunu belirterek şunları söyledi:

“Bu yıl kömürden elektrik üretimindeki tarihi yüksek seviyeler, dünyanın emisyonları düşürmek çabalarında yoldan ne kadar uzak olduğunun endişe verici bir göstergesi. Kömür kaynaklı emisyonları adil ve güvenli bir şekilde düşürmek için güçlü ve acil politikalar olmadan, küresel ısınmayı 1,5 dereceyle sınırlandırmak için çok küçük bir şansımız olacak. O şansımız da kaldıysa.”

Kömürden çıkış “azaltım” olmuştu

Rapor, kömürden çıkış taahhüdü konusunda bir anlaşmazlıkla sonuçlanan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 26. Taraflar Konferansı’nın (COP26) iklim müzakerelerinin sonuçlanmasından haftalar sonra geldi. Hindistan’ın son dakika müdahalesi ile anlaşmanın dili “kademeli çıkış”tan “kademeli azaltım”a çevrilmişti.

COP26 Başkanı Alok Sharma, geçen ay Glasgow’da yapılan görüşmelerden sonra, Hindistan ve Çin’in Glasgow İklim Paktı’nı sulandırmalarının nedenini yoksul ülkelere açıklamak zorunda kalacaklarını ve eylemlerinin kendisini “derin bir şekilde hüsrana uğrattığını” söylemişti.

Çin ve Hindistan’da kömür 

İklim değişikliği düşünce kuruluşu olan E3G’nin (Third Generation Environmentalism – Üçüncü Nesil Çevrecilik) raporuna göre, Paris Anlaşması’nın imzalandığı 2015’ten bu yana yapımı planlanan yeni kömürlü santral kapasitesinde yüzde 76’lık azalma oldu ve yeni kömürlü santraller sona yaklaştı.

Rapora göre, sadece altı ülkenin harekete geçmesiyle, dünya genelinde inşaat öncesi planlama aşamasındaki projelerin yüzde 82’si tamamen iptal edilebilir. Bu altı ülkenin içinde Türkiye de bulunuyor.

Rapora göre 41 ülke, yapımı planlanan kömürlü santralleri iptal etti. 42 ülke zaten halihazırda yeni kömürlü santral projesinde bulunmayacağını duyurmuştu. Küresel ölçekte yapımı planlanan kömürlü santrallerin yüzde 55’i sadece Çin’de. Çin’i Hindistan, Vietnam, Endonezya, Türkiye ve Bangladeş takip ediyor.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

CHP’li Karabıyık: Bir Kişinin İnadıyla Ekonomi Yönetilemez

İktidarın mevcut ekonomi politikasını bianet’ten Hikmet Adal’a değerlendiren CHP’li Karabıyık düşük faiz uygulamasıyla ilgili “Böyle bir iktisat teorisi yok” dedi. Karabıyık, Erdoğan’ın düşük faiz politikasını kastederek “Bir kişinin inadıyla bu şekilde ekonomi yönetilmez” diye konuştu.

Türk Lirasındaki geçen haftaki tarihi değer kaybının ardından piyasaların kapalı olduğu hafta sonunda da ekonomi cephesinden peşi sıra açıklamalar geldi.

Önce CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu Türk Sanayicileri ve İş İnsanları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Simone Kaslowski’yi aradığını açıkladı. Bu açıklama sonrası TÜSİAD’dan hükümete “Genel kabul görmüş iktisat bilimi kurallarına hızla dönülmeli” çağrısı geldi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’sa çağrıya “Ey TÜSİAD ve yavruları… Size sesleniyorum. Sizin tek göreviniz var, yatırım, üretim, istihdam ve büyüme. Siz bunda ne yapıyorsunuz önce onu ortaya koyun. Kalkıp da hükümete saldırmanın değişik yollarını aramayın, bizimle mücadele edemezsiniz. Sizin cinsinizi de cibilliyetinizi de gayet iyi biliyoruz” diyerek karşılık verdi.

İktidara yakınlığıyla bilinen Müstakil Sanayici ve İş Adamları Derneği de (MÜSİAD) Erdoğan’a destek vererek düşük faiz odaklı politikayı savundu. Türkiye ekonomisinin ayakta olduğunu söyledi.

“Faiz düşüyor ama Türkiye’nin borcu katlanıyor”

Açıklamaları ve iktidarın mevcut ekonomi politikasını bianet’ten Hikmet Adal’a değerlendiren CHP Genel Başkan Yardımcısı ve finans profesörü Lale Karabıyık düşük faiz uygulamasıyla ilgili “Böyle bir iktisat teorisi yok” dedi.

Karabıyık, Erdoğan’ın düşük faiz politikasını kastederek “Bir kişinin inadıyla bu şekilde ekonomi yönetilmez” diye konuştu.

Merkezi yönetiminin borçlarının yüzde 80’inin faize ve dövize endeksli, borcun yüzde 60’ının da döviz cinsinden olduğunu dile getiren Karabıyık, iktidarın Türkiye’yi borca batırdığını söyledi. Tek çözüm olarak erken seçime işaret eden Prof. Dr. Lale Karabıyık şöyle konuştu:

“Mevcut siyasal rejimin ve onun alt yapısı olarak ekonomik sistemin çöktüğü artık daha net görülebiliyoruz. Merkez Bankası’nın attığı her adım Türkiye’yi daha kötüye götürüyor. Faiz indiriyor, dolar yükseliyor. Erdoğan faizi eleştiriyor ama Merkez Bankası, bankalardan aldığı borca karşılık daha fazla faiz ödemesi yapıyor. Politika faizi düşüyor ama Türkiye’nin borcu katlanıyor.

“Şu anki durumda, Merkez Bankası’nı yerden yere vurup üstünde tepiniyorlar. Merkez Bankası’nı perişan ediyorlar. Yani bir tarafta faiz indirimi, diğer tarafta daha çok borçlanma. Sırf yanlış politikalar yüzünden merkezi yönetimin brüt borç stoku son birkaç ayda 2.2 trilyon TL’ye çıktı.

“Elbette hiçbir yönetim yüksek faiz istemez, biz de istemeyiz yüksek faiz. Ama bu politikalarla değil. Faiz böyle düşürülmez. Öncelikle doğru bir ekonomi politikası inşa edeceksiniz. Bunu çok iyi ayrıntılandırıp anlatacaksınız, düzen telkin edeceksiniz. O güven üzerine yeni bir ekonomi inşa edeceksiniz. Ancak bu şekilde faiz indirebilirsiniz. Eğer bunları yapmadan indirirseniz, maliyeti bu şekilde olur, halk öder, hepimiz öderiz.”

“İhracatta da dışa bağımlıyız”

Faiz indiriminin, ihracatı artırma amacı taşıdığı iddialarına ilişkin de konuşan Karabıyık “Türkiye için kur yükselişi ihracatla direkt ilgili değil…” dedi.

Geçmiş senelerden örnek veren Karabıyık “8 yılın ortalamasında döviz sepetindeki 1 birimlik artış, ihracata 0,33 birim olarak yansımış. Kaldı ki Türkiye’nin ihracatı ithalata bağlı. Normal ihracatta yüzde 70-71. Petro-kimyada yüzde 95 oranında dışa bağımlıyız. Her faiz indirimi maliyeti yükseliyor. Faizi indirip, kuru yükseltecekmişiz, ihracat artacakmış ya… Söyledikleri gibi bir iktisat teorisi yok” diye konuştu.

“Fakirden zengine sermaye transferi”

Karabıyık, TÜSİAD’ın ve İstanbul Sanayi Odası (İSO) Başkanı Erdal Bahçıvan’ın ekonomi politikasından duydukları rahatsızlığı son derece açık bir şekilde dile getirdiğini kaydetti ve şöyle devam etti:

“İktidar Türk Lirasını doların önüne attı, pul etti. Varlık Fonu’nun içerisindeki mal varlığı 34.5 milyar dolardan 22.5 milyar dolarlara düştü. Bir haftada oldu bu.

“2004’ten bugüne 24 paket açıkladılar. 17’si istihdam teşvik paketi, 7’si ekonomi paketi. 24 paket sonucunda ortada hiçbir şey yok. Halk artık bunların yalan olduğu, iktidara inanılmayacağını, güvenilmeyeceğini biliyor.

“Ülkenin yarısı asgari ücretle geçinmeye çalışıyor. Fakirden zengine doğru sermaye transferi yapılıyor. Parası olan dolarına dolar katıyor veya ranttan bir gecede malının değerini katlıyor. Diğer insanlar küçük maaşlarıyla geçinmeye çalışıyor.

“Halk peynire yeniden zam gelmesin, nohuta yeniden zam gelmesin, alayım stoklayayım derdinde. Stoklanacak şey var, stoklanamayacak şey var. Ama insanlar bugün alabildikleri şeyi yarın alıp alamayacaklarını bildikleri için kaygı duyuyor. Bütçesini yapamıyor. Asgari ücret güya artı ama alım gücünü her geçen gün eriyor. Dolar artıyor, kirada oturarak geçinmeye çalışan yoksul kesim her geçen gün fakirleşiyor.

“Tek çare erken seçim”

Karabıyık “Buradan bir dönüş istiyorsak erken seçim tek çare. Çünkü bu iktidar bu ekonomiyi düzeltemez. Halk artık her şeyin göstermelik olduğunu gördü. Orta Vadeli Program yapılıyor, içindekiler bir öncekinin kopyası. Artık güveni kaybettiler. Ekonomi yönetimi doğru adımları atsa bile artık güven telkin edecek pozisyonda değil. Onun için yepyeni bir iktidar, yepyeni teoriler, yepyeni kadrolar, güven verecek yöneticiler lazım. Dış ilişkilerde düzelme, hukukun üstünlüğünde geri dönüş lazım” sözleriyle konuşmasını sonlandırdı.

Paylaşın

Türkiye’nin Kara Lekesi: Maraş Katliamı

19-26 Aralık 1978’de Maraş’ta Alevilere yönelik gerçekleşen katliamda resmi rakamlara göre 120 insan öldürüldü, yüzlerce kişi yaralandı. Resmi olmayan, olayın tanıkların aktarımına göre ise katliamda 500’ün üstünde insan yaşamını yitirdi.

MİT”in belgelerine göre Maraş katliamı MHP Maraş il örgütünde ÜGD (Ülkücü Gençlik Derneği) ile yapılan toplantıda planlandı ve ‘sağcı-solcu veya Alevi-Sünni meselesinden ziyade Türk-Kürt meselesi görünümü’ verildi.

Katliamla ilgili 804 kişi hakkında dava açıldı; sanıklardan 29’u idam, 7’si müebbet hapisle, 321 kişi de 1-24 yıl arasında hapisle cezalandırıldı. Sıkıyönetim mahkemelerinde açılan davalar 1991 yılına kadar sürdü. İdam ve müebbet dışında hapse mahkum edilenlere 1/6 oranında indirim uygulanarak cezalar azaltıldı. Sıkı yönetim mahkemesinin idam kararları da Yargıtay tarafından bozuldu.

Nasıl başladı?

12 Eylül darbesine giden sürecin başlangıcı olarak kabul edilen katliam döneminde iktidarda CHP vardı, Baş­bakan Bülent Ecevit’ti.

19 Aralık günü Çiçek Sineması’nda Sovyetler Birliği’ndeki “komünist zulmü” anlatan, Cüneyt Arkın ve Oya Aydoğan’ın baş rollerini oynadıkları, Mehmet Kılıç’ın yönettiği “Güneş Ne Zaman Doğacak?” isimli filmin ara­sında bir ses bombası patladı.

Gece yarısı patla­yan bombanın ardından filmi izlemek için salonda toplanan ülkücüler sokağa dö­küldü. “Kanımız aksa da zafer İslam’ın!” sloganı­nı atan kişiler Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) il binasına saldırdılar.

Şehirde “Komünistler, Al­lahsız Aleviler şehir suyuna zehir kattılar”, “Sinemayı komünistler bombaladı” söy­lentilerinin yayılmasının ardından ertesi gün Alevilerin oturduğu bir kahvehane bombalandı.

21 Aralık günü Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği (TÖB-DER) üyesi iki öğretmen, Hacı Çolak ve Mustafa Yüzbaşıoğlu öldürüldü. 22 Aralık’ta iki öğretme­nin cenaze törenine on bin kişi katıldı.

Alevilerin evleri işyerleri yakıldı

Ülkücüler, bu kez “Komünistlerin ve Alevilerin cenaze namazı kılınmaz!” sloganı eşliğinde cenaze kortejine saldırdı. Maraş çarşısına doğ­ru yürüyüşe geçenler, CHP’li ve Alevi olan yurt­taşlara ait işyerleri yağmalanıp yakıldı. Çatışmalarda üç kişi daha yaşamını yitirdi. Daha önceden belirle­nen evler ve işyerleri Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ya da Ülkücü Gençlik Derneği (ÜGD) yazılarıyla, “Üç Hilal” işaretleriyle donatıldı.

23 Aralık’ta Be­lediye hoparlörlerinden ve Ulucami minarelerin­den “Alevi kafirler, Yörükselim”de birçok din kardeşimizi şehit ediyorlar. Al­lah’ını seven Müslümanlar hazır olsunlar!” sözleriyle katliamın çağrısı yapıldı.

Kadınlar, çocuklar, bebekler öldürüldü

Başta Yörükselim olmak üzere Alevilerin yaşadı­ğı Serintepe, Mağarah ve Yenimahalle semtlerinde evlere saldırıldı. Uzun menzilli silahlarla taranan evler, bombalandı ve yakıldı. Çocuk, bebek, kadın, erkek demeden Aleviler öldürüldü. Ellerinde silahlar, taşlar, sopalar, keserler, bal­talarla saldıran kişiler katli­am yaptı.

24 Aralık sabahı şehirde sokağa çıkma yasağı ilan edildi. Ancak sokağa çıkma yasağına sadece Alevi yurttaşlar ve polisler uydu. Olaylar sırasında saldırganlar ara­sında polislerin de bulunması nedeniyle, polis gö­rev dışı bırakıldı.

120 kişi öldürüldü

25 Aralık günü de devam eden olaylar ancak ge­ce yarısında sona erdi. 19 Aralık”ta başlayan olaylarda resmi rakamlara göre 120 kişi yaşamını yitir­miş, binin üzerinde insan yaralanmış, 552 ev ve 289 işyeri tahrip edilip, yakıldı.

Bu katliamın so­rumluları olarak ilk günlerde sadece 75 kişi yakalandı. 16 Nisan 1979’da askeri mahkeme­de başlayan dava ise; 8 Ağustos 1980’de sonuçlandı. Yargıtay’a giden davanın sanıkları, 1991’de çı­karılan Terörle Mücadele Kanunu nedeniyle serbest kaldı. Davanın bir numaralı sanığı Ökkeş Kenger -sonradan soyadını değiştirerek Şendiler oldu – be­raat ederek daha sonra 1991 yılında MHP’den mil­letvekili oldu.

Ökkeş Şendiler yıllar sonra katliama ilişkin “Kahramanmaraş’ta Alevi-Sünni çatışması olmamıştır. Aleviler kimseyle çatışmamış, katledilmişlerdir” dedi.

13 ilde sıkıyönetim kararı

Ecevit ise; Maraş’ta yaşanan katliamı, “Kah­ramanmaraş Toplumsal Olayları” olarak nitelendi­rdi ve “sıkıyönetim” ilan etti. 25 Aralık gecesi toplanan Bakanlar Kurulu, Genelkurmay Başkanı Kenan Evren ile Kara Kuv­vetleri Komutanı Orgeneral Nurettin Ersin’in de katıldığı toplantıda “yaygın şiddet eylemlerini” en­gellemek için 13 ilde sıkıyönetim kararı alındı.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

CHP’nin ‘Belediye Başkanları Çalıştayı’ndan Beş Madde Çıktı

CHP Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun, Kayseri’de düzenlenen “Belediye Başkanları Çalıştayı”nın sonuç bildirgesini açıkladı. Torun, belediye başkanlarının önce saha çalışmaları ile başladığını, ardından dün belli bilgilendirme toplantıları yapıldığını, hem kara kış fonunu hem de diğer sorunları konuştuklarını, bugün de çok farklı konularda bilgilendirme yapıldığını anlattı.

Haber Merkezi / İktidarın CHP’li belediyelere olabildiğince engel olma çabasına değinen Torun, beş madde sayarak çalıştayda yapılan değerlendirmeleri özetledi. Torun’un özetlediği Çalıştay Sonuç Bildirgesi’nde şu açıklamalara yer verildi:

1- Siyasi  iktidarın politikaları ülkemizi ekonomik buhran ile karşı karşıya bırakıştır. Giderek daha fazla hane sosyal yardımlara muhtaç hale gelmiştir. CHP Genel Başkanımız Kemal Kılıçdaroğlu Kara Kış Fonu kurulması çağrısında bulunsa da iktidar bunu dikkate almadı. CHP Kara Kış Fonu’nu belediyelerde hayata geçirmiş, 3 Kasım 17 Aralık 1 milyon 472 bin haneye  216 milyon 228 bin lira destek sağlanmıştır.

2-Siyasi iktidar yerel yönetimlere ayrılan devlet kaynalarını partizanca kullanarak, ayrımcılık yapmaktadır. Özellikle Çevre Bakanlığı desteklerini neredeyse tamamını Cumhur İttifakı belediyelerine aktarmaktadır. Ayrıca tüm belediyelere eşit destek amacıyla kanunla kurulan, bütçesinin yarısından fazlasının CHP’li belediyelerde kesilen paylarla oluşturulan Türkiye Beldiyeler Birliği kaynaklarının tamamına Cumhur İttifakı belediyelerine ayrılmaktadır. Her türlü demokratik ve hukuki hakkımızı kullanacağız.

3-CHP’li Belediyeler vatandaşa hizmet götürürken iktidarın sayısız engellemeleri ve hukuksuz soruşturmalarıyla karşılaşmaktadır.Çalıştayımızda tüm bu tehditler değerlendirilmektedir. Vatandaşımız müsterih olsun, bunları aşmaya devam edeceğiz.

4- Yerel yönetimler ile ilgili yasal üzenlemelerin Anayasa’nın 127. maddesinde tarif edilen çerçeveyi kapsamadığı açıktır. Belediyeler, idari ve mali açıdan pek çok sorunla karşı karşıya bırakılmıştır. Belediyelerin pek çok yetki ve gelirleri ellerinden alınmıştır. Anayasa’da öngörülen yerinden yönetim ilkesine uyumlu hale getirilmesi ve günün ihtiyaçlarına cevap verecek şekilde düzenlenmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu kapsamda CHP tarafından yürütülen yasal düzenleme çalışmaları diğer siyasi partileri kapsamak üzere genişletilecek, konuyla ilgili tüm kesimelerin görüşleri alınarak kanun teklifi hazırlanacak ve Meclis’ sunulacaktır.

5-CHP’li belediyelerde vatandaşlarımız ucuz ve hızlı etkinliklere erişmiş, nefes almıştır. Beldiyelerimizde ortaya konulan yönetim becerisi, iktidarın beceriksizliğiyle ortaya çıkan fark tüm vatandaşlarımız tarafından görülmektedir. Bu kapsamda belediyelerdeki yönetim başarısının ülke geneline yayılması, yerel yönetimleri baskı altına alan anlayışın giderilmesi ve kamu kaynaklarının toplumun tüm kesimlerine adil şekilde dağıtılması önündeki tek engel iktidarın yönetim anlayışıdır. İktidarın açtığı yaraların sarılması için genel seçime gidilmesi ve milletin kararına saygı duyulması genel zorunluluktur.

Paylaşın

Fenerbahçe İle Beşiktaş Yenişemedi

Fenerbahçe, Süper Lig’in 17. haftasında Beşiktaş’ı Kadıköy’de konuk etti.  Fırat Aydınus’un yönettiği ılın son derbisi 2-2 eşitlikle sona erdi. Fenerbahçe, bu sonuçla puanını 28’e yükseltirken, Beşiktaş ise puanını 25 yaptı.

Haber Merkezi / Fenerbahçe’nin golleri Mesut Özil (pen-14′) ve Berisha’dan (30′) gelirken, Beşiktaş’ın gollerini Josef de Souza (25′-59′) kaydetti.

Karşılaşmadan dakikalar;

3. dakikada Bceza sahası dışı sağ çaprazından Ghezzal’ın direkt kaleye vurduğu serbest vuruşta top direğin yanından auta gitti.

11. dakikada Fenerbahçe atağında top ceza sahası içinde savunmadan sekip yükseklik kazandı. Larin ve Rossi topa doğru yükseldi. Hakem topun Larin’in eline çarptığını gerekçe göstererek penaltı noktasını gösterdi. 13′ Mesut Özil penaltıda hata yapmadı, Fenerbahçe’yi 1-0 öne geçirdi.

25. dakikada Beşiktaş atağında Batshuayi ile paslaşan Josef’in ceza sahası içi sol çaprazından yaptığı plase vuruşta top filelere gitti (1-1).

27. dakikada Sarı-Lacivertliler tehlikeli geldi. Mesut’un sol kanattan ortasında kafalardan seken top penaltı noktası üzerindeki Berisha’ya geldi. Bersiha gelişine kötü vurdu. Top üstten dışarda.

29. dakikada Vida’nın büyük hatası pahalıya patladı. Hırvat stoperin pası kısa düştü, Rossi araya girdi. Rossi, Berisha’yı gördü, Alman forvet bu kez gelişine düzgün vurdu ve Ersin’i avladı (2-1).

45+1. dakikada ceza sahası içi sol çaprazından Batshuayi’nin yaptığı vuruşta topu kaleci Berke kornere çeldi. 49. dakikada Pjanic’in soldan kullandığı köşe vuruşunda Vida topa kafayla vurdu, meşin yuvarlak az farkla üstten auta gitti.

59. dakikada Rıdvan sol kanattan ceza sahası içine adrese teslim bir orta yaptı, Josef de şık bir kafa vuruşuyla skora bir kez daha beraberliği getirdi. (2 – 2)

85. dakikada Savunmadan seken topu önünde bulan Serdar Dursun, ceza sahası yayı içinden dönerek şutunu çekti. Ersin soluna uzanarak bu topu kontrol etti. 88. dakikada Ceza sahasının sol çaprazında topla buluşan Serdar Dursun’un yakın direk dibine doğru yaptığı vuruşta Ersin topu kontrol etti.

Stat: Ülker

Hakemler: Fırat Aydınus, Aleks Taşcıoğlu, Erdem Bayık

Fenerbahçe: Berke Özer, Kim Min-jae, Serdar Aziz, Szalai (Dk. 90+2 Nazım Sangare), Novak, Osayi-Samuel (Dk. 90+2 Valencia), Crespo, Zajc (Dk. 65 Mert Hakan Yandaş), Rossi (Dk. 65 İrfan Can Kahveci), Mesut Özil, Berisha (Dk. 71 Serdar Dursun)

Beşiktaş: Ersin Destanoğlu, Rosier, Necip Uysal (Dk. 22 Serdar Saatçı), Vida, Rıdvan Yılmaz, Josef, Can Bozdoğan (Dk. 46 Oğuzhan Özyakup), Ghezzal (Dk. 90+1 Gökhan Töre), Pjanic, Larin (Dk. 78 Güven Yalçın), Batshuayi

Goller: Dk. 14 Mesut Özil (Penaltıdan), Dk. 30 Berisha (Fenerbahçe), Dk. 25 ve Dk. 59 Josef (Beşiktaş)

Paylaşın

Kılıçdaroğlu: Saray Hükümeti Organize Kötülük Yapıyor

Kayseri’de gerçekleşen Belediye Başkanları Çalıştayı’nda konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, “Biz, ‘128 milyar dolar nerede’ derken bugünleri düşünerek söyledik. Arka kapıdan, kanunlara aykırı olarak kayınpeder-damat parayı yok ettiler. Borç aldılar, borçla dolara müdahale ediyorlar. Nereye kadar? Bunun adı organize kötülüktür. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti halkında var olan saray hükümeti organize kötülük yapıyorlar” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında, “Yeni ekonomik model uyguluyoruz’ diyorlar. Bizim stratejiye ihtiyacımız var. Türkiye’nin kalkınma, büyüme stratejisi nedir? Yarın sabahı göremeyenler strateji üretemezler. Ülkesini sevmeyenler strateji üretemezler. Üniversitelere değer vermeyenler strateji üretemezler. İthalata bağlı bir sanayi yaratanlar strateji üretemezler. Fiyatlarda istikrarı sağlama görevi Merkez Bankası’nın ama yapamıyor çünkü müdahale ediliyor.” dedi.

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, konuşmasına, “Korkunun ecele faydası yok. Hepinizin huzurunda, hepinize ve bu ülkenin insanlarına söz veriyorum. Organize kötülükle sonuna kadar mücadele edeceğim. Mücadele etmezseniz halkınızı sevmiyorsunuz, organize kötülüğe boyun eğiyorsunuz demektir. Mücadele edeceğim, etmeyen namerttir. Her bir vatandaşımın sorumluluğu var. Her birimizin sorumluluğu var. Bizim sorumluluğumuz daha fazladır. Halka gitmek, dinlemek, çözümü anlatmak.” ifadeleriyle devam etti.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kayseri’de Belediye Başkanları Çalıştayı’na katıldı. Çalıştayda açıklama yapan Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

“Değerli yol arkadaşlarım, Türkiye’nin çok zor koşullardan geçtiğini görüyoruz. Benim taşıdığım karamsarlığı, eminim sizler de taşıyorsunuz. Bizim taşıdığımız karamsarlığı, 84 milyon da taşıyor. İşçisiyle görüşüyorum, çiftçisiyle görüşüyorum, emeklisiyle görüşüyorum, tüccarıyla görüşüyorum, sanayicisiyle görüşüyorum, ihracatçısıyla görüşüyorum, ithalatçısıyla görüşüyorum, turizmcisiyle görüşüyorum, emeklisiyle görüşüyorum. Hepsinde aynı kaygı var, hepsinin sorduğu ortak bir soru var. “Nereye gidiyoruz, ne olacak halimiz, bir çıkış var mıdır” diye soruyorlar? Tek tek görüşmenin dışında ayrıca bu grupların temsil ettiği odalarla, birliklerle de görüşüyorum, onların tepe yöneticileriyle de görüşüyorum; kaygı taşıyorlar, ekonomi nereye gidecek diyorlar ve bu endişeyi nasıl gidereceğiz diye soruyorlar.

Değerli yol arkadaşlarım, değerli belediye başkanı arkadaşlarım; görüştüğüm herkese şunu söylüyorum: “Bizim ülkeyi nasıl kaliteli ve nitelikli yöneteceğimizi görmek istiyorsanız, belediye başkanlarımızın uygulamalarına bakın. Her bir belediye başkanımız kendi bölgesinde, beldesinde, ilinde, ilçesinde bütün engellemelere rağmen başaralı bir performans sergiliyorlar ve biz bu performansı Türkiye genelinde genel yönetim olarak sergilemek istiyoruz” diyorum. O zaman içlerine biraz su serpiliyor.

Çözümsüzlüğün olmadığını, çözümün olduğunu görüyorlar. Ve biz onlara şunu da söylüyoruz: Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, hiçbir zaman devlet bir kişinin iki dudağına teslim edilmedi, devlet bir kişinin iki dudağı arasından çıkacak bir söze, bir cümleye teslim edilmedi. Var olan sistem zaten Türkiye’yi bu hale getirdi. O zaman yapmamız gereken geniş bir kucaklaşmayı, geniş bir helalleşmeyi bu topraklarda hayata geçirmektir. Eski kavgalardan arınarak daha güzel bir geleceğe, daha güvenli bir geleceğe ve hepimizin memnun olacağı bir geleceğe toplumu hazırlamaktır. Bu bizim görevimizdir. Bütün vatanseverlerin görevidir. Kimliği, inancı ve yaşam tarzı ne olursa olsun, hatta siyasi görüşü ne olursa olsun bütün vatanseverlerin ortak görüşü Türkiye’yi huzura kavuşturmaktır. Bu mücadeleyi yapacağız.

Belediye başkanı arkadaşlarım şunu çok iyi biliyorlar. Önlerine engel çıkarıldığını biz de biliyoruz, onlar da biliyorlar. Bu engellerin bazılarının yasadışı olduğunu ben de biliyorum, onlar da biliyorlar. Ama çok güzel bir şey yapıyorsunuz. Şikayet etmeden o engelleri aşıyorsunuz. Bu davranış; şikayete sığınma değil, topluma hizmet yolunda kararlılığınızı gösteriyor. Çok önemli bir adım attığınızın bilmem farkında mısınız? Şikayet etmiyoruz ama engeli aşmasını biliyoruz ve kararlıyız. O zaman bulunduğunuz beldedeki topluma güven veriyorsunuz. Şikayetin arkasına saklanmak aslında biraz beceriksizliktir. Ama şikayeti kararlılıkla yıkıp aşmak ve doğrudan halka ulaşmak, el sıkışmak, tokalaşmak bir güven unsurunun pekişmesine yol açıyor. Bu kararlılığı hep birlikte sürdüreceğiz, hep beraber sürdüreceğiz.

Değerli arkadaşlarım; Kayseri’de yapıyoruz bu toplantıyı, dikkat buyurunuz, bir tek belediye başkanımızın olmadığı ilde yapıyoruz. Ve dün belediye başkanı arkadaşlarım alanlara çıktılar. Az önce Ticaret Odasını ve Sanayi Odasını ve yöneticilerini ziyaret ettik. Onlara da söyledim, bir belediye başkanımız bile yok. Ama biz burada toplantı yapıyoruz, Kayseri’de toplantı yapıyoruz; çünkü Kayseri’yi önemsiyoruz, Anadolu’nun kalbi Kayseri. Eğer Kayseri’den sadece bir milletvekili çıkarabiliyorsak ve Kayseri’den hiç belediye başkanı çıkaramıyorsak sorun Kayserililerde değil, sorun bizde.

Kayserilileri kucaklayacağız, daha fazla geleceğiz, daha fazla ilişki kuracağız, daha fazla kendimizi anlatacağız. Şikayeti değil çözümü, nasıl yapacağımızı, hangi yollarla sorunları aşacağımızı anlatacağız. Esnafın, çiftçinin, emeklinin masasına oturacağız, sanayicinin masasına oturacağız, tüccarın masasına oturacağız; çayını, kahvesini içeceğiz, bir siyasi propaganda yapmadan sadece sorunları dinleyeceğiz. Bize çözümünüz nedir diye sorduklarında da çözümlerimizi anlatacağız. Bizim çözümlerimiz, yani Cumhuriyet Halk Partisinin çözümleri, yani sosyal demokratların çözümleri, yani vatanseverlerin çözümleri bizim çözümlerimiz halktan yanadır, hukuktan yanadır, adaletten yanadır, insandan yanadır, sevgiden yanadır, Yunus’tan yanadır özetle.

“Bu millet nasıl geçinecek?”

Ve biz bu topraklarda hiçbir çocuğun yatağa aç girmesini istemiyoruz. Zam furyasıyla millet karşı karşıya kalırken çıkıp şunu seslendirdim: “Önümüzde bir kara kış gelecek. Her şeye yağmur gibi zam geldi. Elektrikten doğalgaza, kömüre, oduna kadar. Ekmek fiyatlarından tutun her türlü besine kadar. Bu millet nasıl geçinecek? İktidar sahiplerine çağrı yaptık, ya bir kara kış fonu kurun kardeşim, bu milleti perişan etmeyin” dedik. Dinlemediler. Ama sizler olağanüstü bir çaba gösterdiniz.

Bulunduğunuz beldede eğer bir çocuk yatağa aç giriyorsa şöyle düşüneceksiniz. Benim çocuğum yatağa aç girdiğinde ben nasıl hangi duygularla karşılaşıyorsam bir çocuk yatağa aç girdiğinde bende aynı duygularla karşılaşacağım, aynı duyguları taşıyacağım. Ve benim belediye başkanlığı yaptığım yerde hiçbir çocuğun yatağa aç girmesini istemeyeceğim ve bunu asla ve asla sağlamayacağım. Her çocuk yatağa tok girecek ve anne çocuğunu huzur içinde yatağa yatıracak. Her bir Cumhuriyet Halk Partili belediye başkanının temel görevi bu olmalıdır. Yüksek siyaseti bir tarafa bırakıyoruz, bir çocuk yatağa aç giriyorsa bulunduğunuz beldede, oranın en yüksek siyaseti o çocuğun karnını doyurmaktır. Bütün arkadaşlarımın bunu böyle bilmesini isterim.

Ve biz Türkiye tarihine önemli bir not düşüyoruz. Bütün baskılara ve bütün engellemelere rağmen çok önemli bir not düşüyoruz. Onların yapamadığını, iktidar olarak ellerinde devasa bir bütçe olmasına rağmen yapamadıklarını, sizler mütevazı bütçelerinizle hayata geçiriyorsunuz. Onlar devasa bütçeleri dolayısıyla halka hesap veremezken, sizler mütevazı bütçelerinizle her kuruşun hesabını millete veriyorsunuz. Aramızda siyahla beyaz kadar fark var. Bizim gri tonumuz yok. Her birimiz ak, her birimiz temiziz, her birimiz mücadele ediyoruz, her birimiz halk için çalışıyoruz, her birimiz bu ülkenin büyümesi ve kalkınması için çalışıyoruz.

“Onların yapamadığını yaptık”

Değerli arkadaşlarım; toplu rakamları verdiler bana o konuda da bilgi vereyim, kamuoyunun da duyması çok önemli. 3 Kasım’la 17 Aralık arasında değerli arkadaşlarım; 80 bin 450 aileye nakdi yardım yapılmış vaziyette, 455 bin 630 aileye gıda yardımı yapılmış, 420 bin 580 aileye ısınma yardımı, 210 bin 420 öğrenciye eğitim ve kırtasiye yardımı, 290 bin 850 aileye ulaşım yardımı yapılmış. 2 bin 562 ailenin elektrik faturası ödenmiş. 12 bin 144 ailenin su faturası karşılanmış. 3 Kasım’la 17 Aralık arasında, 1 milyon 472 bin 636 aileye karakış fonundan yardım yapıldı bütün belediye başkanlarımız tarafından. Bunun toplamı 216 milyon 228 bin 320 lira. Onların yapamadığını yaptık. Önemli bir çalışmayı yapıyoruz. Bulunduğunuz belde de huzuru sağlıyorsunuz. Toplumsal barışı sağlıyorsunuz.

Yine iktidar sahipleri duysunlar, belediye başkanlarımız bu yardımları yaparken A partili, B partili diye ayırmıyorlar. Belediye başkanlarımız bu yardımı yaparken kimsenin etnik kimliğine, kimsenin yaşam tarzına, kimsenin inancına bakmıyorlar. Biz onlar gibi değiliz, ayrımcı değiliz, toplumun tamamını kucaklıyoruz. Yeni bir siyaset anlayışını, Ahi Evran’dan gelen, Yunus Emre’den gelen yeni bir siyaset anlayışını, yeni bir insan sevgisi anlayışını bu topraklarda yeşertmeye çalışıyoruz bütün karalamalara rağmen.

Değerli arkadaşlarım; eleştiriyoruz, ülkenin kötüye gittiğini de biliyoruz. Devletin kaynaklarının büyük bir kısmının, bir avuç insana aktarıldığını biliyoruz. Adeta 84 milyon insan, bir avuç insan için çalışıyor. Özet olarak; 5’li çete için çalışıyor adeta, 84 milyondan kesilen vergiler, kesilen kaynaklar büyük ölçüde buraya gidiyor. Dün TBMM’de AK Parti ve MHP milletvekillerinin oylarıyla 2022 bütçesi kabul edildi. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde, yoksuldan alıp zengine kaynak aktaran bir bütçedir bu bütçe. 84 milyonun, dar bir kesime kaynak aktardığı bir bütçedir bu bütçe. En büyük gelir transferini yapan, haksız gelir transferini yapan bir bütçedir.

Gittiğim yerlerde bazen soruyorlar: Siz olsanız ne yapardınız? Öyle ya bunlar böyle yaptılar, siz bize onu anlatın diyorlar. Onu anlatayım. Allah’ın izniyle olacağız, Allah’ın izniyle bu ülkeyi yöneteceğiz. Adaletle yöneteceğiz, hakla ve hukukla yöneteceğiz, ayrımcılık yapmayacağız. İlk yapacağımız iş, mağdur olan bütün kesimleri dinlemektir. Rahmetli Ecevit’in kurduğu Ekonomik Sosyal Konsey vardı; işçisinden sanayicisine kadar, çiftçisinden emeklisine kadar herkesin temsil edildiği Ekonomik ve Sosyal Konsey. Sonra bir anayasal kurum oldu bu. Sayın Başkanlar; bu konsey en son 5 Şubat 2009’da toplandı, 2022 yılına girmek üzereyiz hiç toplanmadı. İlk yapacağımız iş; Ekonomik ve Sosyal Konseyi süratle toplamak, tarafları dinlemek, var mı derdiniz kardeşim anlatın demek. Karşılarına da bakanları dizeceğiz, sorunlar aktarılacak, bakanlar da çözümlerini önerecekler.

Ve bir uygulama birliği sağlamak zorundayız. Bir toplumsal uzlaşmayı sağlamak zorundayız. Onların yapamadığını yapacağız. Benim dediğim doğrudur anlayışından bu toplumu uzaklaştıracağız. Bu anlayış olmaz. Benim dediğim değil, bizim dediğimiz doğrudur. Toplumsal kesimler var ve siyaset var, sorunları çözecek olan siyaset kurumudur. Ama siyaset kurumu sorunları akılla, bilgiyle, birikimle ve istişareyle çözer. Çağıracaksınız, dertlerini anlatacaklar. O dertlerin nasıl çözüleceğini de anlatacağız. Sadece anlatmayacağız, karşı tarafı da ikna edeceğiz, evet bu böyle olursa bu sorun çözülür denecek. Biz öyle yapacağız. Kayserili sanayici de, Kayserili esnaf da, Kayserili tüccar da bunu böyle bilsin, Kayserili çiftçi de böyle bilsin. Dayatma kültürü olmaz siyasette, “Akıl akıldan üstündür” demiş atalarımız, aynı kuralı uygulayacağız, önce onları dinleyeceğiz, sonra onlara çözümlerimizi anlatacağız, sonra beraber tartışacağız ve doğru yolu bulacağız.

Ne dedik? Devlet adaletle yönetilir, bilgiyle yönetilir, erdemle yönetilir. Dayatma kültürüyle bir devleti yönetemezsiniz ama yönetmeye kalkıyorlar ve Türkiye’yi bu hale getirdiler. Türk lirasını erittiler, milli paramız; bir taraftan kendilerine biz milliyetçiyiz diyorlar, bir taraftan da Türk lirasının değerini pula döndürdüler. Bütün Kayserilere, Türkiye’deki yaşayan bütün vatandaşlarıma ve özellikle de kendisini milliyetçi olarak tanımlayan bütün milliyetçi, ülkücü kardeşlerime sesleniyorum; milliyetçi arıyorsanız gelin kardeşim, Cumhuriyet Halk Partisinin çatısı altında tamamının milliyetçi olduğunu göreceksiniz.

Milliyetçilik; vatanseverliktir, bayrağını sevendir, parasını pul etmeyendir, egemen güçlerin karşısında diz çökmeyendir. Milliyetçilik kavramı sıradan bir kavram değildir ve hiç kimse unutmasın altı okumuzdan birisi milliyetçiliktir. Parayı pul edeceksin, doları kontrol edemeyeceksin, eloğlundan aldığın dolarla acaba ben doların değerini nasıl düşürürüm diye piyasaya para salacaksın, borç üstüne borç alacaksın, egemen güçler talimat verecek, talimatını yapacaksın, sonra çıkıp piyasaya ben milliyetçiyim diye gezeceksin. Olmaz, olmaz böyle milliyetçilik. Demek ki önce kendi vatandaşını dinleyeceksin. Sorunun nasıl çözüleceğini masaya yatıracaksın ve tartışacaksın.

Yeter mi? Yetmez. Devletin bağımsız kurumları vardır; Sermaye Piyasası Kurulu gibi, Bankacılık Düzenleme Denetleme Kurulu gibi, Kamu İhale Kurumu gibi. Buralara liyakatli insanları getireceksiniz, işini bilen insanlar. Liyakati devletten yok ederseniz adaleti yok etmiş olursunuz.

“Türkiye’nin refahını ve huzurunu istiyorsanız oyunuzun rengini değiştirmek zorundasınız”

Kayserili kardeşlerime sesleneyim. Tüccarına da, esnafına da, çiftçisine de, sesleneyim; Türkiye’deki esnafı, çiftçisi, sanayicisine, bankacısına sesleneyim: Banka Yönetim Kurulunda güreşçinin ne işi var Allah aşkına? Sizin kredi notunuzu bir güreşçi nasıl belirleyecek? İşi bitmiş siyasetçilerin, bankacılığın B’sini bilmeyen siyasetçilerin, banka yönetim kurullarında ne işleri var? İki maaş alsınlar, üç maaş alsınlar, dört maaş alsınlar, beş maaş alsınlar diye mi? Sizin vicdanınız kabul ediyorsa gidin yine oy verin. Benim vicdanım kabul etmiyor diyorsanız oyunuzun rengini değiştirmek zorundasınız. Türkiye’nin refahını ve huzurunu istiyorsanız oyunuzun rengini değiştirmek zorundasınız. Bunu yapacağız. Devletin bağımsız kurumlarına gerçekten de liyakatli insanları atayacağız ve sıcak siyaset oraya müdahale etmeyecek. Kamu İhale Kurumunu kurmuşsunuz uyduruktan bir kuruma dönüşmüş. Çağırıyorsunuz 5’li çeteden birisini şu işi sana verdim diyorsunuz. İhale? İhale yok. Bizim belediye başkanı arkadaşlarımız, yani sizler Facebook üzerinden ihaleler yapınca, onlar da siz de Facebook üzerinden yayınlayın demeye başladılar. Sen bırak kardeşim, sen tepede o büyük milyar dolarlık ihaleleri kime verdin sen, kimlere verdin sen, önce onu bir açıkla bakalım.

Değerli arkadaşlarım, bir özelliğimiz daha var onu da yapacağız. Sizler nasıl israftan kaçınıyorsanız, devleti yönetenlerin de israftan kaçınması lazım. “İsraf haramdır…” Güzel. İsraf haramsa bu israfı neden yapıyorsun kardeşim, fakirin fukaranın hakkını neden yiyorsun? Bu vatandaşın yatırım için sana ödediği vergileri neden israf için harcıyorsun? Defalarca söyledim, bir israf genelgesi çıkar kardeşim israfı yasakla diye. Yasaklayamıyor. Çünkü genelge çıkarsa kendisine dokunacak. Eskiden bizim bakanlıkların binaları vardı şimdi bakanlıkların büyük bir kısmı kirada oturuyor. Niçin? Yapmışlar güzel binalar, bakanlıklara diyorlar ki eski binaları boşaltın, gelin burada kirada oturun. Niçin, hangi gerekçeyle? Milletin vergisini niye oraya ödüyorsunuz, hangi gerekçeyle ödüyorsunuz!

Döviz garantili ihaleler Türkiye’nin soygun düzeni. Milliyetçiyim diyorsun, milli paramız diyorsun, milli paramız bayrağımız diyorsun. Kardeşim işi alan Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, işin yapıldığı yer Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yapıyorsun ihaleyi Türk lirasıyla değil Amerikan dolarıyla veya Avrupa’nın avrosuyla. Neden kardeşim? Güvence veriyorsun, garanti veriyorsun yine Amerikan dolarıyla, Avrupa’nın avrosuyla. Bunlar yetmiyor öyle bir soygun düzeni kurmuşlar ki değerli arkadaşlarım, değerli belediye başkanı arkadaşlarım; gerçekten de şeytanın aklına bile gelmez. Amerika’da efendim enflasyon olursa o enflasyon da buradaki fiyatlara yansıyor. AB’de enflasyon olursa onlar da bu fiyata yansıyor. Şeytanın aklına gelir mi? Zaten dolarla vermişsin, zaten istediğin adama vermişsin, zaten güvenceyi de dolarla vermişsin, o ülkenin enflasyonunu 84 milyon insanın sırtına nasıl yıkıyorsun, hangi vicdanla, hangi ahlakla, hangi yasal düzenlemeyle? Söz verdim, bunların tamamını bitireceğim, beşli çeteyi de bitireceğim, kesinlikle tamamını Türk lirasına çevireceğim.

Devletin saydam olması lazım, şeffaf olması lazım. Devlet dediğiniz kurum vatandaştan topladığı vergiyi harcar. Devleti yönetenler bunu yaparlar. Devletin yöneten kişi cebinden para vermez. Dolayısıyla harcanan her kuruşun hesabını vermek zorundadır. Biz bunu yapacağız, sizlerin yaptığı gibi yapacağız, her kuruşun hesabını millete vereceğiz. Görecekler Türkiye’nin nasıl büyüdüğünü, nasıl kalkındığını, nasıl ahlaki temeller üzerinde yükseldiğini, adaletin nasıl geldiğini göstereceğiz. Sadece onlara değil, bütün dünyaya göstereceğiz. Bütün dünya öğrenecek bunu.

“Kim kazanıyor?”

Değerli arkadaşlarım, faizleri kesinlikle düşüreceğiz. Şöyle bir aldatmacayla karşı karşıyayız bilmenizi isterim. Efendim Merkez Bankasının faizi 100 puan düştü. 1 puan düşüyor. Kim için bu düşen faiz? Merkez Bankası bankalara para verirken bir puan düşürüyor. Çiftçinin faizi hiç düşmüyor. Esnafın hiç düşmüyor, emeklinin kredi kartı hiç düşmez, vatandaşın kredi kartı hiç düşmez. Onlar hiç düşmüyor. Kim kazanıyor? Cebinde dolar tutanlar, bunlar kazanıyorlar.

Öyle bir hale geldi ki, yabancı bir banka düşünün, Merkez Bankasından düşük faizle parayı çekiyor, yüzde 14. Hazine diyor borçlanmak istiyorum. Götürüyor Hazineye, yüzde 22’yle Hazineye veriyor. Taş atıp kolu bile yorulmuyor. Yüzde 14’le alıyor Merkez Bankasından, yüzde 22’yle devlete satıyor. Bunun adı da faiz düşüşü oluyor. Siz bu milleti çocuk mu sanıyorsunuz, bu millet bu gerçekleri bilmiyor mu sanıyorsunuz! Faizin düştüğü falan yok, egemen güçlere hizmet ediyorlar bunlar. Türkiye Cumhuriyeti tarihinde böyle bir rezalet hiç görülmemiştir. Hiç ama. Tarihin en büyük kaynak transferleri, yani fakirden alıp zengine veren kaynak transferleri ilk kez yapılıyor Türkiye’de. Bu kadar büyük kaynak transferi Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiç olmamıştı, ilk kez yapıyorlar bu kadar büyük kaynak transferlerini. Öyle bir haldeler ki, düşük faizle parayı alan koşuyor dolar alıyor. Dolar alan da sürekli kazanıyor, garibanlar hep kaybediyor, vatandaşlar hep kaybediyor.

Siyaset bir güven sorunudur. Bulunduğunuz ilde, beldede vatandaşla aranızda kurduğunuz güven sizin oyunuzu artırır. Güvenin olmadığı bir yerde kaybeder insanlar. Şu anda var olan iktidara toplumun en az yüzde 63’ü hiç güvenmiyor. Diyeceksiniz ki, yüzde 63’ünü nasıl buldunuz? Bugün bankalardaki mevzuat hesabının yüzde 63’ü döviz arkadaşlar, Türk lirası değil. Türkiye Cumhuriyeti Devletinde bankalardaki mevduatın yüzde 63’ü döviz, diğerleri de garibanların Türk Lirası, küçük paralar.

“Fakirin, fukaranın nasıl soyulduğunu görmesi lazım”

Bu, ne demektir? Biz bu iktidara güvenmiyoruz, aldığı ekonomik kararlara güvenmiyoruz, dolarımızı, paramızı, tasarrufumuzu dolar olarak tutuyoruz ve böylece kendimizi güvence altına alıyoruz. Bunun unutulmaması lazım. Elin parasını getirdiler swap diye borç aldılar, Merkez Bankasına koydular. Aslında Merkez Bankasının gerçek rezervi eksi 34 milyar dolar. Borç aldıkları parayı dolar yükselmesin diye müdahale ediyorlar, satıyorlar. Doları alan keyfini çıkarıyor, bir saat sonra tekrar dolar yükselmeye başlıyor. 4,5 – 5 milyar dolar böyle gitti. Başkasının parası. Bunu herkesin bilmesini isterim. Özellikle de Kayserili kardeşlerimin bilmesini isterim. Ticareti en iyi bilenler Kayserililer. Kayserilinin de nasıl soyulduğunu görmesi lazım. Fakirin, fukaranın nasıl soyulduğunu görmesi lazım.

Biz, “128 milyar dolar nerede” derken bugünleri düşünerek söyledik. Arka kapıdan, kanunlara aykırı olarak 128 milyar doları kayınpeder-damat yok ettiler. Paranın nereye gittiğini kimse bilmiyor. Borç aldılar, borçla dolara müdahale ediyorlar yükselmesin diye, borçla nereye kadar mücadele edeceksin! Bunun adı organize kötülüktür. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti halkına var olan saray hükümeti organize kötülük yapıyor. Bunları bilmiyorlar mı? Elbette biliyorlar. Bunları söyleyen birisi yok mu? Elbette söyleyen birisi var. Ama kötülükten geri durmuyorlar.

“Efendim yeni ekonomik model uyguluyoruz” diyorlar. Bizim modele değil, bizim stratejiye ihtiyacımız var. Türkiye’nin büyüme stratejisi nedir, kalkınma stratejisi nedir, sosyal devlet stratejisi nedir? Katma değeri yüksek ürün üreteceksek bunun stratejisi nedir? Yarın sabahı göremeyenler strateji üretemezler. İstikrarı sağlayamayanlar strateji üretemezler. Ülkesini sevmeyenler strateji üretemezler. Üniversitelere değer vermeyenler strateji üretemezler. İthalata bağımlı bir sanayi yaratanlar strateji üretemezler. Strateji üretmek istikrar içinde olur. Fiyatlarda istikrarı sağlama görevi kimin? Merkez Bankası’nın. Merkez Bankası bunu yapamıyor çünkü müdahale ediliyor. Merkez Bankasının bağımsızlığı da yok.

Değerli arkadaşlar, korkunun ecele faydası yok. Hepinizin huzurunda, hepinize ve bu ülkenin saygıdeğer insanlarına söz veriyorum. Organize kötülükle sonuna kadar mücadele edeceğim. Mücadele edeceğim ve bu mücadeleyi sürdüreceğim. Mücadele etmezseniz halkınızı sevmiyorsunuz demektir, mücadele etmezseniz organize kötülüğe boyun eğiyorsunuz demektir. O nedenle organize kötülükle mücadele edeceğim, etmeyen de namerttir. Edeceğim sonuna kadar.

Her bir vatandaşımın sorumluluğu var. Tüccarın, esnafın, emeklinin, sanayicinin, çiftçinin herkesin sorumluluğu var, her birimizin sorumluluğu var. Bizim sorumluluğumuz tabi doğal olarak daha fazladır; halka gitmek dinlemek, sorununu dinlemek ve çözümü ona anlatmak.

Kayseri Sanayi Odası’nda anlattım. Önemli bir projemiz var. Samandağ’dan başlayıp Mersin’e kadar Doğu Akdeniz’in ve hatta Akdeniz’in en güçlü ülkesine haline getireceğiz Türkiye’yi. Doğu Akdeniz’in karbon yataklarını Türkiye üzerinden Avrupa’ya göndereceğiz. Katma değeri yüksek ürünler üretilecek orada. 5 yıl içinde Kayseri, 2 büyük Kayseri olacak. Sivas 2 büyük Sivas olacak. Maraş 2 büyük Maraş olacak. Antep 2 büyük Antep olacak. Urfa 2 büyük Şanlıurfa olacak; hızla büyüteceğiz.

Nükleer Enerji alıyorlar; Akkuyu’yu yaptılar, kilowatt-saati KDV hariç 13,5 sent. Dünyanın en büyük, en pahalı enerjisini satıyorlar bizim sanayiciye. 13,5 sent KDV hariç. Allah’ın izniyle iktidar olacağız, ürettiğimiz elektriğin maliyeti 5 senti aşmayacak. 13,5 sent, 5 sent. Bunu yapacağız. Katma değeri yüksek ürün üreteceğiz. 5 yıl içinde İstanbul’un nüfusu 2.5 milyon düşecek; Ekrem Başkan, rahat edeceksin, rahat edecek, göreceksin 5 yıl içinde düşecek.

“Türkiye’yi büyütmüyorlar. Türkiye’yi küçültüyorlar”

Ne diyorlardı? Türkiye’yi büyütüyoruz. Türkiye’yi büyütmüyorlar. Türkiye’yi küçültüyorlar. Kişi başına geliri de düşürdüler. 7 yıldır arka arkaya kişi başına gelir düşüyor. Anadolu’da gerçek anlamda Anadolu Kaplanlarını yaratacağız. Gerçek anlamda büyüteceğiz. Boşalttıkları Anadolu’nun içini sanayiyle, bilgili insanlarla dolduracağız, üretimle dolduracağız. İster Trabzon’da olsun ister Kayseri’de, ister Hakkari’de olsun, ister Çankırı’da veya Çorum’da fabrikada üretilen mallar, demir yolu ile Mersin’e geldiği zaman bütün nakliye masraflarını karşılayacağız. Dolayısıyla fabrika illa deniz kenarında olmayacak; Çankırı’da üreteceksin demiryoluyla getireceksin, hiçbir maliyetin olmayacak ve malını oradan ihraç edeceksin.

Göreceksiniz, en kısa zamanda cari açık sorununu tamamen bitireceğiz. Kişi başına gelir 5 yıl içinde iki katı olacak. Yeni bir Türkiye, güzel bir Türkiye, güçlü bir Türkiye, bağımsız bir Türkiye, kimsenin önünde diz çökmeyen bir Türkiye, bölgenin en güçlü ülkesi olan Türkiye, üniversiteleri güçlü olan, bilgi üreten bir Türkiye’yi inşa edeceğiz. Beraber yapacağız, birlikte yapacağız. Şunu da söyleyeyim, gücümüzü sizden alıyoruz, yeri geldiği zaman sizi örnek gösteriyoruz. Uygulama diyorlar. Gidin bakın belediye başkanlarımıza diyoruz, söylüyoruz, bulundukları beldede vatandaşa sorun diyoruz, aynısını Türkiye’de yapacağız diyoruz.

Asla umudunuzu bozmayın, umutsuzluğa kapılmayın. Türkiye güzel bir ülke, Türkiye güçlü bir ülke. Türkiye’de olağanüstü yaratıcı insanlar var. Gençler müthiş, geliyor o gençler de. Müthiş gençlerimiz var. Taşı sıksa suyunu çıkaracak, bilgisiyle birikimiyle gerçekten de ülkeye önder olacak gençlerimiz var. Umudu büyütün, beraber büyüteceğiz. Onun için diyoruz, “geliyor gelmekte olan…” Kimse çekinmesin, hep beraber yapacağız, birlikte yapacağız, beraber Türkiye’yi büyüteceğiz.”

Paylaşın

ABB Başkanı Yavaş’tan Gençlere: Çıkar Telefonunu

ABB Başkanı Mansur Yavaş, kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyen gençlere “Çıkar telefonunu, hani öyle diyorlar ya” diyerek espri yaptı. Yavaş, o anları sosyal medya hesabından paylaştı.

Haber Merkezi / Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş, sosyal hesabından gençlere yönelik videolu bir paylaşımda bulundu.

Yavaş, kendisiyle fotoğraf çektirmek isteyen gençlere “Çıkar telefonunu, hani öyle diyorlar ya” ifadelerini kullandı.

ABB Başkanı Yavaş paylaşımında ise, “Sorumluluğumuz çıkardığınız telefona göre bahane bulmak değil, gelecek kaygınızı giderecek çözümler üretmek. İstediğiniz gibi çıkarın telefonlarınızı” ifadelerini kullandı.

Yavaş’ın paylaşımı kısa sürede binlerce beğeni aldı. Paylaşım aynı zamanda binlerce kişi tarafından da retweet edildi.

Paylaşın

Washington Post: Türkiye’de Sultan Çıplak Ama Danışmanları Ona Söylemeyecek

The Washington Post gazetesinde, “Eleştirmenler ‘Türkiye’de sultan çıplak’ diyor, ama danışmanları ona söylemeyecek” başlığıyla çıkan bir makalede, kötüye giden ekonomiyle ilgili Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın danışmanlarının kendisine doğruları söyleyemediği yorumu yapıldı.

Anthony Failo tarafından kaleme alınan makalede Türk lirasının değer kaybı ve giderek artan yüksek enflasyon oranına dikkat çekilerek, uzmanların görüşlerinin tersine “Erdoğan’ın kur krizinde faizleri düşürerek, adeta ateşin üzerine benzin attığı” değerlendirmesinde bulunuldu.

Erdoğan’ın kendisini ekonomist olarak tanımladığı ve bu konuları iyi bildiği yolundaki görüşlerine de yer verilen yazıda, Erdoğan’ın vatandaşların “sabırlı” olmasını istediğini ve düşük faizin ihracatı ve istihdamı artırıp enflasyonu düşüreceği görüşünde ısrar ettiği aktarıldı.

“Danışmanlar doğruları söyleyemiyor”

Erdoğan’ın iktidarı boyunca hükümet içinde kendisini eleştirenleri görevden aldığı kaydedilen yazıda, eleştirmenlere göre Erdoğan’ın etrafındaki kişilerin kendisine doğruları söylemekte zorlandığı yorumu yapıldı. Yine eleştirmenlere göre, Erdoğan’ın etrafını “evet efendimciler” sardı.

Erdoğan’ın kendisini dinlemeyen üç Merkez Bankası başkanını görevden aldığı hatırlatılan yazıda, etrafında “Sultanın üzerinde elbise yok diyecek kimse kalmadığı” yorumu yapıldı. Makalede, Erdoğan’ın önemli ölçüde oy kaybı yaşadığı ve rakiplerinin oylarını artırdığı belirtilerek, dünyada ekonomik krizle birlikte iktidarını kaybeden otokratik liderlerden örnekler verildi.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın