Kılıçdaroğlu: Tek Adam Rejimine Son Veriyoruz

Katıldığı bir televizyon programında açıklamalarda bulunan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, altı partinin imzaladığı mutabakat için, “Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile Türkiye Cumhuriyeti devletinde hukuku yeniden inşa ediyoruz. Tek adam rejimine son veriyoruz.” dedi.

Açıklamasında, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin önemini kavradığını belirten Kılıçdaroğlu, “Dolayısıyla Kanal İstanbul’u da bir kenara bırakacaktır diye düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, FOX TV’de İsmail Küçükkaya’nın sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından satır başları şöyle:

“Ülkeyi biz yönetsek Montrö sözleşmesinin gereğini yerine getirir, asla ve asla tartışmaya açmazdık. Geçmişte hatırlarsanız “Savaş gemileri gerekirse Kanal İstanbul’dan geçer” şeklinde Erdoğan’ın bir açıklaması var.

Erdoğan tarihi bilmediği için,  Boğazlar’ın ne kadar güvenli olması gerektiğini bilmediği için, Karadeniz’in anahtarının Montrö olduğunu bilmediği için bunları söylemiştir. Ama artık eminim o da anladı ve Montrö’nün önemini kavradı. Dolayısıyla Kanal İstanbul’u da bir kenara bırakacaktır diye düşünüyorum.

Elektrik faturamı ödemiyorum, hazirana kadar en azından KDV’yi sıfır yapmasını istiyorum. Ülkeyi ileri götüreceğiz. Bugün AK Parti’den veya MHP’den beri Türkiye’nin sorularını dile getirebilir mi? Asla dile getiremez. Parlamentonun özgür iradesi yok.

Milletin vekilini millet seçmeli. Yeni bir Türkiye, yarının Türkiye’si diyoruz buna. Bugünün veya geçmişin Türkiye’sinde gençler geleceğini yurt dışında arıyorsa bir problem var demektir. Ülkede Allah aşkına adalet var mı? Adalet çürürse demokrasi çürür.

Cumhurbaşkanı tarafsız olmalı. İlişkilerinde tarafsız olmalı, her gün konuşmaması lazım.  6 siyasi parti olarak programlarımız, dünyaya bakışımız farklı belki ama 6 siyasi parti Türkiye’nin geleceği açısından ortak hedefler belirlemek zorundaydık.

Demokrasimiz daha güçlü olmalı. Türkiye dünyada itibar kaybediyor. 6 saygın siyasi lidere bir tarihsel görev düşüyor. Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ile Türkiye Cumhuriyeti devletinde hukuku yeniden inşa ediyoruz. Tek adam rejimine son veriyoruz.”

Paylaşın

AB’nin Rusya Yaptırımları: Neyi Kapsıyor, Neyi Amaçlıyor?

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali beşinci gününe girerken hükümetlerin ve kuruluşların açıkladığı yaptırımlara her geçen gün yenileri ekleniyor. Avrupa Birliği (AB) bu kapsamda bir bilgilendirme metni yayınlayarak yaptırımların kapsamını ve amaçlarının ne olduğu konusunda bilgilendirme yaptı.

Şimdiye kadarki en sert kısıtlayıcı tedbir paketini olduğu belirtilen yaptırımların amacını AB;

  • Kremlin’in savaşı finanse etme kabiliyetini kırmak;
  • Rusya’nın işgalden sorumlu siyasi elitlerine açık ekonomik ve siyasi bedeller ödetmek ve;
  • Rusya’nın ekonomik temellerini zayıflatmak.

olarak sıraladı.

Yaptırımların hedefinde Rus siyasi elitler bulunurken, Devlet Başkanı Vladimir Putin ile Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov dahil 654 kişi ve 52 kuruluş yaptırım listesinde.

Bu kişi ve kuruluşların üzerinde de seyahat yasağı, varlıkların dondurulması ve fon sağlama yasağı var. Ayrıca AB şu an yaptırım listesine alma kriterlerinin genişletilmesi için çalışıyor.

İlk hedef finans sektörü

AB, finans sektörü yaptırımlarıyla Rusya’nın sermaye piyasalarına erişimini kesmek istiyor. Böylelikle yaptırım uygulanan kuruluşlar için borçlanma maliyetlerinin arttırılmasını ve Rusya’nın sanayi tabanının kademeli olarak aşındırılmasını hedefliyor. AB’nin finans sektörü yaptırımları şunları içeriyor:

  • Rus bankaları ve hükümeti (Merkez Bankası dâhil) tarafından her türlü menkul kıymet ödünç verme ve satın alma işleminin yasaklanması;
  • Üç önemli Rus bankasının tüm varlıklarının dondurulması ve bunlara finansal yasak getirilmesi;
  • Yaptırım uygulanan devlet şirketlerinin listesinin genişletilmesi;
  • Paralarını AB’de saklamalarını önlemek amacıyla Rus elitlerinin AB bankalarındaki mevduatlarının yasaklanması

Bu yaptırımlarla birlikte Rus bankacılık sisteminin (varlıklar itibariyle), hükümetin ve önemli devlet şirketlerinin yüzde 70’i artık AB sermaye piyasalarında finansman işlemi yapamayacak.

Enerji sektörü yaptırımları petrol fiyatlarını yükseltecek

AB, 2014’ten beri uygulanan mevcut petrol ekipmanı yasağını belirli rafineri teknolojilerinin ihracatını kapsayacak şekilde genişletti. AB, bu yaptırımla Rusya’nın petrol rafinerilerini yenilemesinin zorlaştırılmasını ve daha maliyetli hale gelmesini amaçlıyor.

AB’ye rafine petrol ihracatı 2019’da Rusya’ya 24 Milyar Euro kazandırmıştı.

Ticari hava filosunun dörtte üçü yurtdışından 

AB’nin ulaştırma sektörü yaptırımları Rusya’ya tüm uçak, uçak parçaları, teçhizatı ve ilgili tüm onarım, bakım ve finansal hizmetlerin ihracatının, satışının, tedarikinin ve transferinin yasaklanmasını içeriyor.

Rusya’nın mevcut ticari hava filosunun dörtte üçü AB, ABD ve Kanada yapımı. AB, söz konusu yaptırımlarla, Rusya’nın filosunu uluslararası standartlarda tutamamasını amaçlıyor.

AB, Rusya’nın teknolojik olarak geriye düşmesini istiyor 

AB, Rusya’nın önemli teknolojilere erişimini engelleyerek zamanla teknolojik kabiliyetini yitirmesini için de bir dizi yaptırım kararı aldı. Rusya’nın ileri teknolojilere erişiminin sınırlandıran yasaklar listesi şöyle:

  • İnsansız hava araçları ve bunların yazılımları;
  • Şifreleme cihazı yazılımları;
  • Yarı iletkenler ve gelişmiş elektronik ürünler

Vize tedbirleri

Son olarak vize tedbirleri. Diplomatlar için vizesiz seyahatin ile hizmet pasaportu sahipleri ve iş insanları için vize kolaylığının askıya alınmasını gündemde. Belirlenen vize politikasına göre;

  • Rus diplomatik pasaport hamilleri artık AB’ye vizesiz seyahatten yararlanamayacak
  • Rus hükümet yetkilileri ve iş insanları artık vize başvurusunda bulunurken daha düşük vize ücreti gibi kolaylıklardan faydalanamayacak
  • Ancak bu durum şu anda Vize Kolaylaştırma Anlaşması kapsamında aynı faydalardan istifade etmeye devam edecek olan Rus vatandaşlarını etkilemeyecek.

Donetsk ve Luhansk da listede

AB, 23 Şubat’ta da hâlihazırda hükümetin kontrolü dışındaki iki alan olan Donetsk ve Luhansk oblastları ve AB arasındaki ticareti hedef almıştı. Bu anlamda, AB şu yasak ve kısıtlamalar getirmişti:

  • Bu bölgelerden mal ithalatı yasağı;
  • Belirli ekonomik sektörlerle ilgili ticaret ve yatırımlar üzerindeki kısıtlamalar;
  • Turizm hizmetleri sağlama yasağı;
  • Belirli mal ve teknolojiler için ihracat yasağı.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

İHD: Pandemi Ve Ekonomik Kriz Hak İhlallerini Arttırdı

2021 yılında Doğu ve Güneydoğu’da yaşanan insan hakları ihlalleriyle ilgili raporunu açıklayan İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, pandemi ve ekonomik krizin ihaleleri arttırdığını vurguladı.

İHD İl Binası’nda düzenlenen basın toplantısında konuşan İHD Genel Başkan Yardımcısı Rahşan Bataray, 2021 yılı içerisinde de insan hakları ihlallerinin sistematik bir şekilde artarak devam ettiğini belirtti. Pandeminin özellikle kadınlara yönelik şiddeti arttırdığına dikkat çeken Bataray, Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesinin de ihlallere yol açtığını söyledi.

Kadına yönelik şiddetin artmasındaki en önemli etkenin, şiddet uygulayan erkeklerin pandemi sürecinde serbest kalmaları olduğunu ifade eden Bataray, “Bilindiği üzere 2020 yılının Mart ayında Kovid 19 salgını ile birlikte aile içi kadına yönelik şiddetin tırmandığı bir dönem yaşanmıştır. Evde kalma sürelerinin artması ve bu süreçte İnfaz Yasası’nda yapılan değişiklikler sonucu şiddet uygulayan erkeklerin serbest kalması ile birlikte kadınların şiddete maruz kalma oranları da artmıştır.

Artan kadın cinayetlerine yoğunlaşılması gerekirken, kadını bir nevi şiddete karşı güvence altına alan İstanbul Sözleşmesi’nden Türkiye’nin imzasını geri çekmesi kabul edilebilir bir durum değildir. 2014 yılından bu yana, pratikte uygulama sorunları yaşansa da İstanbul Sözleşmesi kadınlar için hep bir umut yarattı. Ne yazık ki sözleşmeden çekildiği süreçten bu yana 2021 yılı içerisinde 32 kadın maruz kaldıkları şiddet sonucu yaşamını yitirirken, 21 kadın ise intihar etti” dedi.

“Ekonomik kriz de hak ihlallerini arttırdı”

Bataray, ekonomik krizin de hak ihlallerine yol açtığına değinerek, şunları söyledi: “Son dönemde iktidarın yanlış politikalarıyla beraber artan ekonomik kriz, ciddi hak ihlallerine yol açmıştır. Zorunlu temel yaşam ürünlerinde sürekli yapılan fahiş artışlar insan onuruna yaraşır bir hayatı imkansız hale getirmiştir.

Buna yönelik gerçekleştirilmek istenen demokratik gösteri ve yürüyüşler ise kolluk tarafından şiddet kullanılarak engellenmeye çalışılmıştır. Yine belirtmek gerekir ki günden güne büyüyen ekonomik kriz ile beraber tüm toplumda yer alan yoksulluk sonrası hak ihlalleri için çalışan kurumlara hemen her gün ekonomik destek için başvurularda bulunmaya başlanılmıştır.”

2021’de 513 ölüm

Raporun ayrıntıları daha sonra İHD Bölge Temsilcisi Mehmet Tahir Saçaklıdır tarafından açıklandı. 2021 yılında 513 ölüm, hak ihlali olarak rapora geçti. Raporda yer alan bazı veriler şöyle:

“Keyfi öldürme, silah kullanma yetkisinin ihlali veya ‘Dur’ ihtarına uymadığı gerekçesiyle, güvenlik güçleri tarafından vurulan 2 kişi yaşamını yitirdi, 8 kişi yaralandı. Hapishanelerde 2 hasta mahpus yaşamını yitirdi. İntihar ettikleri iddia edilerek şüpheli bir şekilde 2 mahpus yaşamını yitirdi, 1 mahpus yaralandı. 8 asker ve polis, intihar ettikleri iddia edilerek şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi.

Resmi hata ve ihmal sonucu 5 kişi yaşamını yitirdi, 2 kişi ise yaralandı. Bölge kentlerinde gerçekleşen silahlı çatışmalarda; 45 kolluk görevlisi yaşamını yitirirken, 53’ü de yaralandı. 272 silahlı örgüt militanı yaşamını yitirirken, en az 2 örgüt militanı yaralandı. 2 sivil yurttaş yaşamını yitirdi. Sınır hatlarında 1 kişi vurularak yaşamını yitirdi, 2 kişi ise vurularak yaralandı. 1 kişi ise donarak ölü bulundu. Mayın patlamalarında 2 çocuk, 2 yetişkin yaşamını yitirdi. Toplam 51 kişi, kuşkulu bir biçimde ölü olarak bulundu. “

Örgütün değişik tarihlerde rehin aldığı 12 güvenlik görevlisi ve bir Irak vatandaşının, Irak Kürt Bölgesi’ne Türk Silahlı Kuvvetleri’nin düzenlediği operasyon sırasında, PKK tarafından öldürülmesi de raporda hak ihlali olarak yer aldı. Sağlık çalışanlarına yönelik şiddet de raporun dikkat çeken bölümlerindendi. Rapora göre 2 doktor ve 15 sağlık görevlisi, saldırılarda yaralandı.

Raporda ayrıca, 21 kadının intihar, 32 kadının aile içi şiddet, 10 kadının saldırı sonucu yaşamını yitirdiği vurgulanırken, 18 kadının cinsel saldırıya maruz kaldığı, 15 kadının ise fuhuş yapmaya zorlandığı belirtildi.

Raporun çocuklara yönelik ihlaller başlığında ise 12 çocuğun intihar, 4 çocuğun aile içi şiddet, 4 çocuğun toplumsal yaşamda maruz kaldığı şiddet sonucu yaşamını yitirdiğine dikkat çekildi. 22 kişinin ölümü ise iş kazası olarak rapora yansıdı. 307 işkence iddiası da raporda yer alırken geçen yıl 29’u çocuk bin 741 kişinin gözaltına alındığı, 1’i çocuk 312 kişinin tutuklandığı vurgulandı.

“Umut muhalif kesimlerde”

Basın toplantısının ardından VOA Türkçe’nin sorularını yanıtlayan İHD Şube Başkanı Abdullah Zeytun, mevcut iktidarın insan hakları konusunda adım atmasını beklemediklerini söyledi.

Tablonun düzelmesinin muhalefetin ihlallere karşı mücadele etmesine bağlı olduğunu ifade eden Zeytun, “Muhalefetin, toplumsal muhalif kesimlerin ne dediğine odaklanmak gerektiğini düşünüyoruz. Bizler İnsan Hakları Derneği olarak insan hakları açısından Türkiye’deki temel demokratik kurum ve kitlelerinin bu konuya daha duyarlı ve mücadele içinde olması gerektiğini düşünüyoruz. Böylelikle Türkiye’de devam eden demokratik hukuk ve insan hakları krizinin, bu politika değişikliği ile çözümlenebileceğini, ihlallerini azalabileceğini düşünüyoruz” diye konuştu.

(Kaynak: VOA Türkçe)

Paylaşın

İsrail Askerleri, 3 Filistinliyi Öldürdü

İşgal altındaki Batı Şeria’da yaşanan iki ayrı olayda üç Filistinli, İsrail askerleri tarafından öldürüldü. Filistinli yetkililer ve İslami Cihat Örgütü öldürülen iki kişinin örgüte mensup olduğunu açıkladı.

Batı Şeria’daki Cenin mülteci kampında yaşanan olayda iki kişinin sivil giyimli Filistinli askerlerin açtığı ateş sonucu öldüğü bildirildi.

İsrail sınır kuvvetleri olayın “terörist faaliyet”le ilgili bir şüpheliyi tutuklamak için kampta düzenledikleri operasyon sırasında gerçekleştiğini duyurdu. İsrail güçleri tetikçinin yakalanmasının ardından kendilerine ateş açıldığını ve 150 kadar Filistinli’den oluşan kalabalığın üzerlerine yangın bombası, taş ve el yapımı patlayıcılarla saldırdığını bildirdi.

İsrail güçlerinin gerçek mermi ile karşılık verdiği olayda yaralanan olmadığını belirtildi, ancak Filinstin Sağlık Bakanlığı biri 18, diğeri 22 yaşında iki Filistinlinin hayatını kaybettiğini duyurdu.

Bakanlık, Beytüllahim’de de bir Filistinlinin İsrail askerlerince açılan ateş sonucu öldürüldüğünü açıkladı, ancak olayla ilgili ayrıntı vermedi. İsrail Ordu Radyosu ise öldürülen kişinin ikaz ateşlerine rağmen İsrail askerlerine taş atmayı sürdürdüğünü kaydetti.

El-Halil’deki protestolarda üç Filistinli yaralandı

Öte yandan Batı Şeria’nın güneyindeki El Halil’de düzenlenen protesto gösterilerinde Filistinli eylemcilerle İsrail askerleri arasında çatışma çıktı. İsrail hapishanelerindeki Filistinlilerle dayanışma için düzenlenen eylem sırasında üç Filistinlinin yaralandığı bildirildi.

Batı Şeria’da 475 bin Yahudi yerleşimci ve 2,9 milyon Filistinli yaşıyor. Bu bölgedeki Yahudi yerleşimleri uluslararası hukuka göre yasadışı olarak kabul ediliyor.

İsrail’in 1967 Ortadoğu Savaşı’nda ele geçirdiği Batı Şeria, Gazze Şeridi ve Doğu Kudüs’te İsrail’in Filistinlilere yönelik tutumu 2014’teki barış görüşmelerinin başarısız olmasının ardından uluslararası camiada giderek daha büyük tepki topluyor.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

HDP’li Semra Güzel’in Dokunulmazlığı Kaldırıldı

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Diyarbakır Milletvekili Semra Güzel’in dokunulmazlığı, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulu’nda yapılan oylamayla kaldırıldı. Oylama öncesinde HDP milletvekilleri TBMM bahçesinde bir protesto yürüyüşü gerçekleştirdi.

Güzel hakkında hazırlanan iki fezlekeye dair dokunulmazlığın kaldırılması yönünde Karma Komisyon’da alınan karar, Meclis Genel Kurulu’nda görüşüldü. HDP Eş Genel Başkanları Pervin Buldan ve Mithat Sancar da Genel Kurul’a katıldı.

HDP’li milletvekili Güzel adına Grup Başkanvekili Saruhan Oluç savunma yaptı. Oluç’un savunma konuşması 3 saat sürdü. Saruhan Oluç savunmasında: Kürt kadın siyasetçilere olan kininiz ve öfkeniz -buradakileri tenzih ederek söyleyeyim hadi- bitmiyor. Hem Kürt düşmanlığı var hem erkek egemen anlayış var… ” dedi

“Leyla Zana’nın iki cümlesine üç rengine tahammül edemedi bu Meclis, siz yoktunuz o zaman ama edemedi. Aysel Tuğluk’a yönelik nefretiniz sağlık koşullarının cezaevinde tutulmasına izin vermediği dönemde bile sürüyor. Gültan Kışanak, Kürt, kadın, bir de Alevi olarak karşınıza çıktı, Sebahat Tuncel, Gülser Yıldırım; say say bitmez ama o kızgınlıkla, o öfkeyle onları cezaevinde rehin tutuyorsunuz.” diye sürdürdü konuşmasını.

Derdiniz mücadeleleriyle Kürt kadınlarına örnek olan, onların evden çıkmasına, sosyal ve siyasal hayata katılmalarına ön ayak olanlara tahammül edemiyorsunuz çünkü çok büyük ve dinamik bir Kürt kadın hareketi ortaya çıktı. “Kadın, yaşam, özgürlük.” diyor, “Jin, jiyan azadi…” söylemiyle [bu Kürtçe ifade Meclis tutanağına alınmadı]. Buna tahammül edemiyorsunuz. Bunun verdiği rahatsızlıktır işte Semra Güzel’e davranış da.

“Dokunulmazlığa sizin de ihtiyacınız olacak”

“Okumuş, özgürleşmiş, doktor olmuş, siyasete atılmış, köy köy geziyor; atın cezaevine. Kürt sorunu budur işte, bunu anlatmaya çalışıyoruz. Ortada hukuk yok, Anayasa çiğneniyor. Yasama dokunulmazlığının amacı milletvekillerini keyfî ve asılsız ceza kovuşturmalarından ve tutuklamalarından korumaktır. Diğer bir ifadeyle yasama dokunulmazlığının amacı milletvekillerinin iktidar tarafından tahrik edilebilecek keyfî, zamansız ve esassız ceza kovuşturmalarıyla geçici bir süre için de olsa yasama çalışmalarından alıkonulmasını önlemek içindir.

Oluç kou”Dokunulmazlık bunun için var, bu durum için yazılmış bu dokunulmazlık maddeleri. Yani sizin tam da şimdi yapmak istediğiniz, yapılmasın diye yazılmış Anayasa’daki dokunulmazlık maddeleri ama siz oy çokluğuyla bunu çiğneyeceksiniz. Yarın öbür gün sizin de ihtiyacınız olacaktır bu dokunulmazlık maddelerine.

“Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılması Kürt halkının iradesini yok saymaktır”

Oluç konuşmasının son bölümünde “Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılması Kürt halkının nezdinde iradelerinin yok sayılmasıdır; siyasi çıkar amaçlıdır, iktidarın bekasıyla bağlantılıdır.” dedi.

Muhalefete seslendi: “Muhalefetin de bu hakikati iyi görmesi gerekir. Bu, Semra Güzel şahsında gerçekleşen bir kumpastır. Dokunulmazlığın kaldırılması için verilen her oy bu kumpası desteklemek, demokratik siyasete karşı darbeci ve baskıcı bir siyaseti ve anlayışı onaylamak anlamına gelmektedir.”

Oluç savunmasını şöyle sonuçlandırdı:

“HDP geleceği aydınlıkla buluşturmanın güvencesidir. Özgür toplumu, demokratik yaşamı hep birlikte kuracağız. Başta Kürt halkı olmak üzere bütün halkların ortak iradesiyle kuracağız. Emekçilerin, ötekileştirilenlerin ve ezilenlerin ortak mücadelesiyle kuracağız.

HDP’nin fikrini, politikalarını, seçmenlerini demokratik siyasetten tasfiye edemezsiniz. Kararlı duruşumuzu sürdüreceğiz. İktidarın bütün hukuki ve fiilî saldırıları karşısında demokratik siyasetten asla taviz vermeyeceğiz. Kürt halkının ve Türkiye demokrasi güçlerinin nefes borusunu kesme çabalarınıza asla boyun eğmeyeceğiz.

Kürt halkının ve Türkiye demokrasi güçlerinin siyasi temsilini engellemek ve sesini, sözünü kesmek için baskılarınız karşısında asla diz çökmeyeceğiz, boyun eğmeyeceğiz. Bir kez daha bu Mecliste herkese barış elimizi uzatıyoruz. Bizler varız; hem ortağıyız hem de sahibiyiz bu toprakların. Geleceği birlikte kurma çağrımız herkesedir.”

HDP Genel Kurulu terk etti

Savunmanın ardından oylamaya geçildi. Elektronik sistemle yapılan oylamada Güzel’in dokunulmazlığı oy çokluğu ile kaldırıldı. Diyarbakır Milletvekili’nin ikinci yasama dokunulmazlığının kaldırılması için yapılan oylama da da kullanılan 379’dan 327 kabul ve 52 ret oyu kullanıldı. Kararı protesto eden HDP milletvekilleri alkışlarla Genel Kurulu terk etti. Dokunulmazlığının kaldırılması ardından dosya Adalet Bakanlığı’na gönderilecek. Bakanlığın savcılığa gönderilmesi ardından yargı süreci yolu da açılmış olacak.

Paylaşın

Trabzonspor, Kupa’da Yoluna Devam Ediyor

Ziraat Türkiye Kupası çeyrek finalinde Trabzonspor sahasında Antalyaspor ile karşı karşıya geldi. Karşılaşmayı 2-0 kazanan Trabzonspor Türkiye Kupası’nda yarı finale yükseldi.

Haber Merkezi / Trabzonspor’a galibiyeti getiren golü 12. dakikada Edin Visca ve 89. dakikada Berat Özdemir kaydetti. Trabzonspor’un yarı finaldeki rakibi, Beşiktaş – Yukatel Kayserispor eşleşmesinin galibi olacak.

Karşılaşmadan dakikalar

11. dakikada ani gelişen Trabzonspor atağından Visca sağ taraftan koşu yapan Djaniny gördü. Djaniny penaltı noktasına doğru gönderdiği topu iyi takip eden Visca meşin yuvarlağı kaleci Sousa’nın solundan ağalarla buluşturdu. 1-0

28. dakikada Kouassi’nin pasında topla buluşan Djaniny sağ çaprazdan sert vuruşunda savunmaya çarpan meşin yuvarlak üst direğe çarparak kornere çıktı. 40′ Luiz Adriano’nın ceza sahası içinde pasında topla buluşan Ndao’nun vuruşunda kaleci Uğurcan meşin yuvarlağı kornere çıkardı.

62. dakikada Bakasetas ceza alanı içinde vurdu, Naldo’dan sekti top, bu topa da sağ ayağının dışıyla vurdu şutu üst direkten döndü, Kouassi tamamlamak istedi, onun şutu da direkten oyun alanına döndü ve Antalyaspor savunması topu uzaklaştırdı.

70. dakikada Visca orta alana yakın bir noktadan serbest vuruşu kullandı, Djaniny ceza alanı içinde gelişine vurdu, kaleci Diogo başarılı. 85. dakikada Orta alanın sağından ceza alanına şişirilen topa Wright gelişine vurdu ancak top Uğurcan’ın kucağında kaldı.

88. dakikada Antalyaspor çıkarken topu kaybetti, Abdülkadir Ömür aradan Cornelius’u gördü, kaleci Diogo kalesinden çıktı, Berat boş kaleye topu gönderdi ve skoru 2-0’a getirdi.

Stat: Medical Park

Hakemler: Atilla Karaoğlan, Volkan Ahmet Narinç, Candaş Elbil

Trabzonspor: Uğurcan Çakır, Serkan Asan (Peres dk. 81), Denswil, Hugo (Ahmetcan Kaplan dk. 85), Puchacz, Berat, Siopis, Bakasetas (Cornelius dk. 64), Kouassi (Abdulkadir Ömür dk. 64), Visca, Djaniny (Yusuf Erdoğan dk. 81)

Antalyaspor: Diogo Sousa, Bünyamin (Sinan Gümüş dk. 78), Naldo, Kudryashov, Güray, Fredy (Hakan Özmert dk. 57), Fernando, Ndao (Ghacha dk. 58), Admir Mehmedi (Wright dk. 67), Doğukan Sinik (Gökdeniz dk. 67), Luiz Adriano

Goller: Vısca (dk. 11), Berat (dk. 89) (Trabzonspor)

Paylaşın

NATO’dan Ukrayna Açıklaması: Çatışmanın Parçası Olmayacağız

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, “Rusya’nın saldırdığı Ukrayna’da çatışmanın parçası olmayacaklarını, asker göndermeyeceklerini ve Ukrayna hava sahasında NATO uçaklarını uçurmayacaklarını” söyledi.

ABD’ye ait F-15 savaş uçaklarının da konuşlandığı Polonya’daki Lask Hava Üssü’nü ziyaret eden Stoltenberg, Polonya Cumhurbaşkanı Andrzej Duda ile ortak basın toplantısı düzenledi.

Ukrayna’nın NATO’dan istediği uçakların gönderilip gönderilmediği ve NATO üslerinin Ukrayna’ya açılıp açılmayacağı sorulan Stoltenberg, şu karşılığı verdi:

“NATO müttefikleri çeşitli askeri destekler veriyor. Bunlar arasında anti tank silahları, hava savunma sistemleri ve diğer askeri ekipmanların yanı sıra insani yardımlar ve mali destek bulunuyor. Ancak NATO çatışmanın parçası olmayacak. NATO, Ukrayna’ya asker göndermeyecek veya Ukrayna hava sahasında uçak uçurmayacak.”

Polonya Cumhurbaşkanı Duda ise ülkesinin Ukrayna’ya savaş uçağı göndermediğini belirterek, “Çünkü böyle bir şey Ukrayna’daki çatışmaya askeri müdahale anlamına gelir. Biz bu çatışmaya katılmıyoruz. NATO, bu çatışmanın parçası değildir. Ukrayna’ya insani yardım yapıyoruz ancak Ukrayna hava sahasına savaş uçağı göndermiyoruz” dedi.

Rusya: Operasyonlar sürecek

Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, “Rusya’nın hedeflerine ulaşana kadar Ukrayna’daki operasyonunu sürdüreceğini” söyledi. Şoygu, “Moskova’nın ana hedefi kendini Batı’nın yarattığı tehditlerden korumaktır” dedi ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmediğini öne sürdü.

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov da “Batılı ülkelerin, NATO üyesi olmayan eski SSCB ülkelerinde askeri tesislerin oluşturulmasından vazgeçmesi gerekiyor” açıklamasını yaptı.

Rusya ve Ukrayna, taraflar arasındaki müzakerelerin ikinci turunu yarın (2 Mart) gerçekleştirecek. İlk görüşmenin ardından, bu ikinci görüşmenin Belarus-Polonya sınırında yapılacağı açıklanmıştı.

Paylaşın

Türk Tabipleri Birliği’nden 10 Acil Talep

Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve tabip odaları, “Emek Bizim Söz Bizim” başlıklı mücadele programı kapsamında 14-15 Mart 2022 Büyük G(ö)REV eylemi öncesi 10 acil talebini açıkladı.

İstanbul Tabip Odası (İTO) Sevinç Özgüner Toplantı Salonu’ndaki basın toplantısına, TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, İTO Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip ve İTO Genel Sekreteri Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu katıldı.

Adana, Adıyaman, Ankara, Antalya, Aydın, Balıkesir, Bolu-Düzce, Bursa, Çanakkale, Burdur-Isparta, Denizli, Diyarbakır, Eskişehir-Bilecik, Gaziantep-Kilis, Hatay, İzmir, Kocaeli, Mersin, Muğla, Samsun, Şanlıurfa, Tekirdağ, Van-Hakkari ve Zonguldak tabip odalarının yöneticileri de çevrimiçi olarak toplantıya katıldı.

“Haklarımız için mücadeleye devam ediyoruz”

TTB’nin uzun zamandır bir eylem sürecinde olduğunu söyleyerek söze başlayan TTB Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, “Haklarımız için yıllardır mücadele ettik, mücadeleye devam ediyoruz. Geçmişten aldığımız güç ile geleceğe yürüyoruz” dedi.

Hekimlerin, G(ö)REV eylemleri nedeniyle herhangi bir sorun yaşamaları halinde başvuru adresinin TTB ve tabip odaları olduğunu da anımsatan Korur Fincancı, toplumun da bu hak mücadelesinin bir parçası olması gerektiğinin altını çizdi.

Tabip odalarının yöneticileri de basın toplantısında söz aldı. “Emek Bizim, Söz Bizim” başlıklı mücadele programında Beyaz Yürüyüş, Beyaz Forum, 15 Aralık G(ö)REV’i, Beyaz Nöbet ve Beyaz G(ö)REV süreçlerini hatırlatan tabip odaları yöneticileri, hem sağlık çalışanlarının hakları hem de toplumun sağlık hakkı için bu mücadeleyi sürdüreceklerini belirtti.

Hekimler taleplerini sıraladı

İTO Başkanı Prof. Dr. Pınar Saip, 10 acil taleplerini şöyle sıraladı:

  • TTB’nin önerdiği “Sağlıkta Şiddet Yasası” acilen yasalaşmalı; cezalar tutuksuz yargılanma ve “hükmün açıklanmasının geri bırakılması” düzenlemelerinin uygulandığı sınırların üzerine çıkarılmalıdır.
  • Kamu hastanelerinde göreve yeni başlayan pratisyen ve asistan hekimler için temel ücret (maaş+sabit ek ödeme) yoksulluk sınırının en az iki katı, uzman hekimler için yoksulluk sınırının en az iki buçuk katı olmalı; sabit ek ödemeler genel bütçeden karşılanmalıdır.
  • Özel sağlık sektöründe çalışan hekimlerin sosyal güvenlik primleri “prim ödeme tavanı” üzerinden çalıştıkları kurumlar tarafından ödenmeli; ücretleri en az yoksulluk sınırının iki buçuk katı olmalıdır.
  • Aile hekimi maaşları en az yoksulluk sınırının iki katına yükseltilmeli; tüm ASM binaları kamu tarafından inşa edilmeli, aynı standartlarda donanımı kamu tarafından sağlanmalı, bütün giderleri Sağlık Bakanlığı’nca karşılanmalı; Aile Hekimliği Ceza Yönetmeliği geri çekilmelidir.
  • OSGB’lerde çalışan işyeri hekimlerinin ücretleri Türk Tabipleri Birliği’nin belirlediği asgari ücret üzerinden ödenmelidir.
  • Emekli Sandığı, SSK, BAĞ-KUR farkı gözetilmeksizin bütün emekli hekim maaşları (25 yılda emeklilik baz alınarak) pratisyen hekimler için asgari 15.000 TL, uzman hekimler için asgari 18.000 TL’ye çıkarılmalıdır.
  • Çalışma ortamlarımız ve koşullarımız iyileştirilmeli, başta asistanlar olmak üzere bütün hekimlere nöbet ücreti kesilmeden nöbet ertesi izin hakkı tanınmalı, intörn hekim ücretleri en az asgari ücret düzeyine çıkarılmalıdır.
  • COVID-19 “illiyet bağı” aranmaksızın meslek hastalığı sayılmalı, pandemide çalışılan her yıl için 120 gün yıpranma payı uygulanmalı, hekimler için ek gösterge 7.200 olmalıdır.
  • Sağlık sistemi ve kurumsal sorunlar kaynaklı malpraktis davaları ile hekimleri ödeyemeyecekleri tazminatlara mahkûm eden uygulamaların önlenmesi için yasal düzenlemeler yapılmalıdır.
  • Hekimleri de hastaları da mağdur eden, hekimlere karşı şiddet kaynağı olan, halkın sağlığını tehlikeye atan 5 dakikada muayene dayatmasından vazgeçilmeli, hasta randevuları her hastaya en az 20 dakika ayrılacak şekilde düzenlenmelidir.
Paylaşın

HDP’li Buldan’dan Dikkat Çeken ‘İttifak’ Açıklaması

TBMM’de Parlamento Kadın Grubunda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulunan HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, “Hep söyledik, bir kez daha altını çiziyorum. Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan, başta cinsiyet eşitsizliği olmak üzere her türlü eşitsizliği onaylayan, işçinin, emekçinin, gençlerin sorunlarını görmeyen kadınların sözünün içerisinde olmadığı hiçbir ittifakı asla kabul etmiyoruz” dedi.

Haber Merkezi / Pervin Buldan, konuya ilişkin değerlendirmesinin devamında, “Toplumu kutuplaştıran iki seçenek varmış gibi dayatan anlayışlara karşı üçüncü yolda ‘demokrasi ittifakı’ dedik. Partimizin 27 Eylül’de yayınladığı deklarasyonla da tutumumuzu net bir şekilde bir kez daha ortaya koyduk.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Parlamento Kadın Grubunda gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapsamında Parlamento Kadın Grup toplantısında konuşan Pervin Buldan, “Kadın mücadelesine omuz vermiş, ömür vermiş bütün dünya kadınlarını bir kez daha selamlamak istiyorum” dedi.

Birçok, siyasi parti, sivil toplum örgütü ve meslek örgütünün kadın temsilcilerinin katıldığı toplantıda HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan’ın konuşmasının ardından Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) Eşbaşkanı Şükran Kablan ve Kadınlar Birlikte Güçlü’den Özgül Saki konuşma yaptı.

HDP sıralarında İzmir İl Örgütü’nde öldürülen Deniz Poyraz ve hasta tutuklu Aysel Tuğluk’un fotoğraflarının yanı sıra Kürtçe ve Türkçe “Eşbaşkanlık mor çizgimizdir”, “Birlikte değiştireceğiz, emek sömürüsüne son vereceğiz”, “Birlikte değiştireceğiz kadın yoksulluğuna hayır” yazılı dövizler konuldu.

HDP Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, konuşmasında şunları söyledi:

“8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla bugün kadın grubumuzu toplamış bulunmaktayız. Konuşmama başlamadan evvel hepinizi sevgi, saygı ve dayanışma duygularımla selamlıyorum. Hepiniz hoş geldiniz, güç verdiniz. Jinen delal, mehwanen hêja, dayiken bi rumet û gelême yê ezîz; Ez we hemîyan bi rezdarî û heskirin slav dîkım. Hun hemû xwêr hatin, ser seran û ser çawan hatin. Bizler, HDP olarak bu yılki 8 Mart’ı Deniz Poyraz’a ve Garibe Gezer’e adadık. Ben Deniz’in bağlılığını, Garibe’nin direnişini ve onların bu yolda mücadele yürütürken ölümsüzleşen bütün yoldaşlarını, onurlu mücadelesini bağlılık sözümle selamlıyorum. Her birini minnetle, özlemle anıyorum. Anıları mücadelemize her daim güç katacak, ışık tutacaktır. Yine 8 Mart Dünya Kadınlar Günü meşalesini yakan, 1857 yılında ABD’nin New York kentinde bir tekstil fabrikasında haklarını aradıkları için yakılarak katledilen 127 kadını da saygıyla anıyorum.

“Kadın mücadelesini sürdüren kadınları selamlıyorum”

Çalışma koşullarının düzeltilmesi için başlattıkları direniş o güne kadar ortaya konulmuş en büyük eylemlerden biriydi. İşte o gün o alevler arasından yükselen çığlık bugüne kadar hiç susmadı. Mücadele çığlığı olarak daha da büyüdü, daha da yayıldı. Kadınların hak ve özgürlük mücadelesinin evrensel ortaklığına dönüşen bir güne ismini verdi. Ben bu vesileyle kadın mücadelesine omuz vermiş, ömür vermiş bütün dünya kadınlarını bu kürsüden bir kez daha selamlıyorum. Yine ülkemizde yarım asırdır kadın mücadelesini yeşerten, büyüten, en etkili muhalefet gücünü bugüne kadar ulaştıran cezaevlerindeki bütün kadın yoldaşlarımı, kadın örgütlerinin değerli temsilcilerini ve emektarlarını, evde, ofiste, fabrikada, tarlada durmadan üreten kadınları, hiç usanmadan bütün kararlılığıyla adalet arayışında olan kadınları, her türlü talana karşı ekolojiyi, köyünü, suyunu savunan cesur kadınları en derin duygularımla selamlıyorum.

“Erkek iktidara karşı itirazlarımızı hep birlikte haykırıyoruz”

Bu hafta eşitlik taleplerimizi, her gün emek verdiğimiz hak ve adalet mücadelemizi bütün dünya kadınları olarak hep bir ağızdan haykırıyoruz. Azimli mücadelemizle elde ettiğimiz kazanımlarımızı hep birlikte kutluyoruz. Kazanımlarımıza saldıranlara karşı; biz kadınlara eşitsiz bir yaşamı, sömürüyü, şiddeti, baskıyı, ölümü, yoksulluğu dayatan erkek iktidara karşı itirazlarımızı hep birlikte haykırıyoruz. 8 Mart, bütün dünya kadınları olarak ortak taleplerimiz için buluştuğumuz, bu güçlü buluşmayı zılgıtlarımızla, halaylarımızla, danslarımızla ve mücadele kararlılığımızla kutladığımız bir gündür. Sizlere ve bütün dünya kadınlarına kutlu olsun diyorum.

“Ukrayna halkının acısını paylaşıyor, dayanışma duygularımızı iletiyorum”

8 Mart aynı zamanda bütün dünya kadınları olarak emperyalist savaşlara hayır dediğimiz de bir gündür. İşte ne yazık ki tam da bugünlerde Rusya’nın başlattığı işgal hareketiyle gelişen bir savaşa üzüntüyle tanıklık etmekteyiz. Ben öncelikle bu savaşta şimdiye kadar yaşamlarını yitirenlerin yakınlarına başsağlığı diliyor, tüm Ukrayna halkının acısını paylaşıyor, dayanışma duygularımızı iletiyorum. Bu savaş halklara ölüm ve yıkım dışında başka bir şey getirmeyecektir. HDP olarak daha önce de söyledik; Ukrayna’da yaşananlar sadece iki ülke arasındaki bir gerilim-çatışma değildir; esas olarak NATO ve Rusya arasındaki egemenlik mücadelesidir, güç savaşıdır.

“İşgal kabul edilemez, diyalog ve müzakere yolları açılmalıdır”

Ne NATO’nun ne de Rusya’nın askeri yayılmacılığı bu soruna asla çözüm değildir. Ancak şu nettir; Rusya’nın uluslararası hukuku ihlal ederek başlattığı askeri müdahale kesinlikle kabul edilemezdir. Taraflar müzakere ve diyalog yollarını tekrar açmalıdır. Acil olarak bir ateşkesin ilan edilmesi için Birleşmiş Milletler ve uluslararası toplum devreye girmelidir. Uluslararası kurumlar da insani trajedilerin önlenmesi için sorumluluk almalıdır.

“Hükümeti uyarıyoruz: Halkımızı savaşın mağduru haline getirmeyin”

AKP hükümetinin içerideki ve dışarıdaki savaş politikalarını nasıl bugüne kadar reddettiysek dünyanın herhangi bir yerindeki savaşı da aynı şekilde reddediyoruz, kabul etmiyoruz ve kınıyoruz. HDP olarak, kadınlar olarak halkların bir arada özgür ve barış içerisinde yaşayabileceği koşulların sağlanması yönündeki her türlü barışçıl adımı desteklemeye devam edeceğiz. Sürekli krizlerden beslenen AKP hükümeti şayet bu savaşta da barışın ve uzlaşının tarafında saf tutmazsa, hali hazırda büyük bir ekonomik krizin altında ezilen halkımız çok daha ağır bedeller ödeyecektir. Halkımızın daha da zor durumlara düşürülmemesini önemsiyor ve hükümeti de bu konuda önemle uyarıyoruz. İçeride sizin zamlarınıza, sömürünüze, baskılarınıza karşı zaten mücadele vermekte olan halkımızı dışarıdaki savaşın da mağduru haline getirmeyin diye bir kez daha uyarıyoruz.

“Krizin ağırlığını kadınlar her gün daha da dayanılmaz bir şekilde hissediyor”

Ülkedeki ekonomik krizin ağırlığını özellikle biz kadınlar her geçen gün daha da dayanılmaz bir şekilde hissediyoruz. Bir yandan işsizlik, bir yandan eşit işe eşit ücret alamamak, bir yandan can yakan zamlar ve faturalar, ağır vergiler… Bunun adı artık yoksulluk değildir. Derin yoksulluktur, yani açlıktır. Kadınlar çoğu kez aynı işi yaptıkları halde erkeklerin aldığı ücretin neredeyse yarısını almaktadır. Türkiye’de 30 milyon kadının yalnızca 10 milyonu kayıtlı çalışmaktadır. Kayıtsız çalışanların sayısına dair bir tahminimiz bile yoktur. Sonuç olarak ülkedeki kadınların yüzde 70’i ekonomik olarak bir başkasına bağımlı olarak yaşamaktadır. Sadece son iki yıl içerisinde sosyal yardıma muhtaç insanların sayısı iki katına çıkmıştır. Yani nüfusun üçte biri sosyal yardımlarla yaşayabilmektedir. Peki, bu sosyal yardımlardan kadınlara ne veriyorlar? 300 lira, taş çatlasa 500 lira. Bu ekonomik şartlarda 500 lira kimin neyine yetecektir? Kadınlar bununla kişisel ihtiyaçlarını mı karşılayacak, kirasını mı ödeyecek, faturasını mı ödeyecek, eczaneden ilacını mı alacak, gıdasını mı yoksa ihtiyacı olan ilacını mı alacaktır?

“Ülkeyi ekonomik olarak Ruanda’nın gerisine çekmeyi başardılar”

Bugün için 4 kişilik bir ailenin yeterli beslenebilmesi için aylık gıda harcaması olarak gerekli tutar 4 bin 250 TL’dir. Diğer yaşamsal ihtiyaçlar ile birlikte toplam tutar 13 bin 843 TL’dir. Yani yoksulluk sınırı. Yani bir eve iki tane asgari ücret girse dahi yoksulluk sınırına bile ulaşamamaktadırlar. Yetmez sevgili kadınlar; giderlerimizi minimuma indirsek de yine yetmez. Yemesek, içmesek yine yetmez. Milyonerlerin vergi borçlarını silenler, halklara gelince yastık altındakileri ekonomiye kazandırın diyor. Hangi ekonomi? Hangi yastığın altı? Ekonomi mi bıraktınız. Bu ülkede artık ekonomi diye bir şey kalmadı. Zamanında kadınlara, “beğenmiyorsanız Ruanda’ya gidin” diyenler bugün ekonomik olarak ülkeyi Ruanda’nın gerisine çekmeyi başardılar. Cumhurbaşkanı çıkıyor, dalga geçer gibi “Her gün bir öncekinden daha iyi olacak.” diyor. Millet sokaklara döküldü, dükkânlarının camlarında ödeyemeyecekleri faturalar var. Esnaf iflasın eşiğinde. En son bu karşılaştırmayı yapanları hatırlarsınız, daha o zamanlardan beri ekonomi bayır aşağı gidiyor.

“Saray’a günde 10 milyondan fazla harcanırken milyonlarca yurttaş geçim derdiyle boğuşmaktadır”

Bunlar vergisi, bakımı, yakıtı halkın cebinden karşılanan 125 bin makam aracını yandaşlarının hizmetine sunarken, uçan saraylarla seyahat ederken, Diyanet İşleri Başkanı bile özel jetle geziye giderken hemen her gece yakıta yapılan zamlarla insanlar araçlarına yakıt koyamaz oldu, seyahat bileti alamaz oldu. Çiftçi tarlasını süremez oldu. Yandaşları ile 5’li çetesi ile hazineyi boşaltanlar, başka başka ülkelerde para aklayanlar şatafat içerisinde yaşarken, tek adamın sarayına halkın cebinden günde 10 milyondan fazla para harcanırken, milyonlarca yurttaş geçim derdiyle boğuşmaktadır. En basiti SMA’lı çocuklar hayata bağlanabilecekleri ilaçlara, olanaklara erişememektedirler. Aileler artık kilit altına alınmış bebek mamasını, bebek bezini, yine engelli bireyler ve yatalak hastalar temel ihtiyaçlarını karşılayamaz durumdadır. Ataması yapılmayan öğretmenlerin her gün yaşamları solarken, umutları tükenirken, kadınların ve gençlerin yarısı işsizlikle boğuşurken tek adam iktidarının evlatları, yandaşları üçlü, beşli, on beşli maaşlarla çalışmaktadır. Halkın çocukları üniversitelerde barınacak yer bulamazken, öğrenim kredilerini ödeyemezken bir de bakıyoruz ki tek adam iktidarının biricikleri milyonluk burslarla üstelik de yine halkın kesesinden yurt dışında okutulmaktadır. Bu saydıklarım en göz önünde olanları. Daha sayamadığım milyar dolarlık vurgunlar da bir yana dursun.

“Yakındır ya gideceksiniz ya gideceksiniz ve biz kadınlar hep birlikte geleceğiz”

Şimdi soruyorum iktidara biz aynı gemide miyiz? Doğrudur aynı gemideyiz fakat siz saltanat katındasınız; halk ise sefalet katında, kadınlar sefalet katında. Bunun altını önemle çizmek istiyorum. Ve bu gemiyi batırmaya kararlı bir kaptan olduğundan bu kaptanın bir an önce değişmesi lazım. Sefalete de saltanata da bir an önce son verilmesi lazım. Buna biz kadınlar öncülük edeceğiz. Yakındır, ya gideceksiniz ya gideceksiniz. Biz kadınlar hep birlikte geleceğiz, birlikte değiştireceğiz. Kadınlar kabul etmiyor, kadınlar bu sömürüye asla sessiz kalmıyor, kalmayacaktır. Biliyorsunuz birçok yerde işçi direnişleri var. Yakın zamanda başarıya ulaşmış Migros işçileri, haklarını kazanmış Xiaomi’de yüzlerce kadın, hakları için sermayeye karşı direndi ve kazandı. Farplas’ta ve daha birçok yerde direniş devam ediyor. Selam olsun direnen işçi kadınlara! Direnişiniz direnişimizdir. Buluştuğumuz, konuştuğumuz, dertleştiğimiz ve mücadelemizi birleştirerek büyüttüğümüz her kadını buradan bir kez daha selamlıyorum. Biz HDP olarak, kadınların bu mücadele kararlılığından güç alıyoruz. Kamusal kaynakların toplumda adil ve eşit paylaşımını sağlamak için, vergide adalet için var gücümüzle mücadele edeceğimizin buradan bir kez daha sözünü veriyoruz.

“Şiddetin en büyük mağduru kadınlardır”

Değerli Kadınlar,

Eşitsizlik ve adaletsizlik en büyük şiddettir, bütün şiddet türlerine kaynaklık eder. Şiddeti besler, büyütür. AKP-MHP erkek iktidarı tarafından mevcut eşitsizliğin daha da çok derinleştirilmesi, adalet sisteminin çökertildiği şu ortamda toplumu bir bütün olarak şiddet sarmalının içerisine itmiştir. Bu şiddettin en büyük mağduru ise malumunuz kadınlardır. Çünkü bu ülke, kadınları yok sayan her fırsatta kadınlara saldırmayı kendine misyon edinmiş erkek bir iktidar tarafından yönetilmektedir. Kadın katillerini salıveren, cezasızlık politikasıyla koruyan, kadın kurumlarına her gün baskın düzenleyen, kadın mücadelesini engellemeye çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız. Bakınız sadece geçtiğimiz Ocak ayı içerisinde 26 kadın katledildi ve 28 kadın ise şüpheli bir şekilde ölü bulundu. Sayılarla ifade etmek kolay ama her ay istikrarlı bir şekilde ve daha da artarak kadınlar katlediliyor, yok ediliyor, sömürüye ve şiddete maruz bırakılıyor. İktidarın başı, tek adam ve şürekâsı her seferinde muhalefet olan her kadına şiddet diliyle saldırmaya ve cesur kadınları hedef haline getirmeye devam ediyor.

“Size ve tehditlerinize meydan okuyan kadınlarız ve sizi korkutacak kadar çoğuz”

İnsan hakları savunucusu Eren Keskin, TTB Başkanı Şebnem Korur Fincancı, sanatçılar Ezgi Mola, Sezen Aksu… Onlar ve benzer saldırılara uğrayan her bir kadın arkadaşıma buradan özel olarak selamlarımı gönderiyor, dayanışma duygularımı iletiyorum. Bunların hepsi aslında kadınlara gözdağı vermek amaçlıdır. Kadınlara karşı işledikleri ne kadar suç varsa eleştirilmesin, dile getirilmesin, herkes sussun mesajıdır. Ancak şunu iyi bilsinler ki hakikatleri ve hakikatleri savunma cesaretini terk edecek kadınlar değiliz biz. Size ve tehditlerinize meydan okuyan kadınlarız biz ve bizler oldukça çoğuz. Sizi korkutacak kadar çoğuz. Durmadan bizimle uğraştıracak kadar da güçlüyüz. Bu gücümüzü de alanlardaki kadınlardan alıyoruz.

“İktidar nafakayı tamamen ortadan kaldırmaya çalışmaktadır”

Yeni Adalet Bakanı kadın cinayetlerini seferberlikle çözeceklerini iddia ediyor. Ya biz kadınlar çok uzun yıllardır sözümüzle, taleplerimizle, siyasetimizle, eylemlerimizle bir seferberlik ilan etmişiz zaten! Bunun karşısında o bakanın iktidarı ne yapmış? Bu seferberlikte kadınlarla ortaklaşacağı ve çözümün bir parçası olacağına bu iktidar, kadın mücadelesine karşı baskı savaşı açmış, eşbaşkanlıkla yönetilen kadın belediyelerimize kayyum atamış, kadınların haklarını korumak ve geliştirmek üzere açtığımız bütün kurumlarımızı kapatmış, kadın siyasetçileri tutuklamış, İstanbul Sözleşmesini fesih etmiştir. Eşit temsiliyete dayalı siyaseti, yani eşbaşkanlık kazanımımızı suç ilan etmiştir. Şimdi de gözlerini başka kazanımlarımıza dikmiş durumdalar. Kadınların bir kazanımı olan nafaka hakkını yine gündemlerine aldılar. Nedir peki buradaki meramları? En açık haliyle kadınların nafaka hakkını gasp etmektir. İktidarınız nafaka hakkını adil bir şekilde hesaplayıp ödenmesini sağlamaya çalışmalıydı ama nafakayı neredeyse tamamen ortadan kaldırmaya çalışıyor. Biz kadınlar bunun farkındayız. Kadınların güçlü mücadelesiyle şimdiye kadar buna geçit vermedik ama her seferinde farklı bir bahane, farklı bir ‘yasal düzenleme’ adı altında gündeme getirmektesiniz.

Adalet Bakanı’na buradan sesleniyorum, seferberlik ilanınızda gerçekten kararlıysanız buyurun ilk olarak şuradan başlayın:

-Toplumsal cinsiyet eşitliğine, eşit temsiliyete tam destek verin ve eşbaşkanlığı suç ilan etmekten vazgeçin.

-Kadın hak mücadelesine karşı verilen hukuk mücadelesini durdurun.

-İstanbul Sözleşmesinin fesih kararını geri çekerek İstanbul Sözleşmesini fiilen işletin. 6284 sayılı koruma kanununu etkin bir şekilde uygulamaya geçirin.

-Kadına ve çocuklara yönelik suçlarda etkin soruşturma yürütün ve “kesin bir şekilde bu suçlarda indirime gidilmez ve de bu suçları işleyenler hiçbir şekilde aftan yararlanamaz” ibaresini yasalaştırın. Biz de tam destek verelim.

-Kadın siyasetçiler, düşünürler ve gazeteciler cezaevlerinde, öncelikle onları serbest bırakın. Hür düşünce nasıl tutuklanır bir kez olsun kendinize sorun.

-İktidarın gücüne dayanarak kadınlara karşı suç işleyen yandaşların, siyasetçilerin ve özellikle de kolluk kuvvetlerinin hukuki dokunulmazlığını kaldırın, adalet önünde hesap vermelerini ve hak ettikleri cezayı almalarını sağlayın.

-“Çocuklarımı katledenler bugün ellerini kollarını sallayarak dışarıdalar. Ben dört mevsimdir, yani bir yıldır Urfa Adliyesinin önündeyim. Artık bu zulmü kaldıramıyorum.” diyen Emine Şenyaşar’ın çığlığını artık duyun. İktidarınızın katillere tanıdığı hukuksuz, vicdansız imtiyazı kaldırın. Adaletin gereğini yerine getirin. Emine annenin dediği gibi onu susturamazsınız, yok sayamazsınız çünkü bütün dünya biliyor Emine Şenyaşar haklıdır.

-Yine Dersim’de iki yılı aşkın süredir kaybedilen Gülistan Doku’nun bulunması için faillerin koruma zırhını kaldırın, etkin bir soruşturma yürütün ve bu konuda kamuoyunu bilgilendirin.

“Semra Güzel’e düzenlenen kumpas kadının siyasetteki yerine, kimliğine yapılan bir saldırıdır”

Kadının varlığını ve haklarını tanımayan erkek iktidar, kadının siyasette yükselen gücü olan bizlere saldırıyor ve saldırmaya devam edecek. Sevgili Deniz Poyraz’a bu amaçla suikast düzenlendiğini çok iyi biliyoruz. Deniz’in şahsında kadının demokratik siyasetteki konumu ve rolü hedef alınmıştır. Ancak bu katliam bırakın bizi sindirmeyi demokratik siyasetin etrafında daha fazla kenetlenmemize bir başka gerekçe daha yaratmıştır. Biz kadınlar, kadına şiddet yönetimleriyle ve katliamcılıkla yönelen her anlayıştan alacaklıyız. Deniz’in ve yoldaşlarının hesabını hem hukuk karşısında hem de tarih önünde mutlaka ama mutlaka soracağız. Yine en son Semra Güzel vekilimize düzenlenen kumpas da kadının siyasetteki yerine, kimliğine yapılan bir saldırıdır. Semra vekilimizin dokunulmazlığının kaldırılması meselesi, Kürtlerin ve kadınların siyaset dışı bırakılması politikasının bir parçasıdır. Kürt kadınlarının ortak hakikatini yok saymadır.

Semra Güzel’in dokunulmazlığını kaldırmaya sizin parmaklarınızın gücü yetmez. Çünkü Semra Güzel halkın ve kadınların vekilidir, iradesidir. Biz gücümüzü haklılığımızdan alıyoruz. Biz gücümüzü kadınlardan, gençlerden, ezilen milyonlardan alıyoruz. O nedenle dokunulmazlıkları kaldırsanız dahi mücadelemizle hiçbir zaman baş edemeyeceksiniz. Tıpkı partimize açılan kapatma davasında olduğu gibi, Kobanî Kumpas Davasında olduğu gibi yargılayan sizler değil bizler olacağız.

“Kadınlar AKP’nin iktidarda kalmak için son biletini yırtıp attı”

Partimizle siyaseten yarışamayan, bu topraklarda çözüm ve demokrasi umudunu yeşerten mücadelemizle baş edemeyen AKP-MHP iktidarının yargı sopasını ve Meclis çoğunluğu sopasını kullanması beyhude bir çabadır. Bu beyhude çaba, kapatma davasında da Kobanî Kumpas Davasında da çok net görülmüştür. Kobani Kumpas Davası aslında çoktan çökmüş ve çökertilmiştir. Yalanları ifşa edilmiş bir dosyadır. Hem dosyadaki hem de yargılama aşamasındaki hukuksuzlukları defaatle dile getirdik. Kumpas yargılamasının AKP’nin iktidarda kalmak için son bileti olduğunu da söylüyoruz ve söylemeye devam edeceğiz. Ama o bileti biz kadınlar çoktan yaktık, haberleri yok! Kobani Kumpas Davasında bir kısmı tutuklu olmak üzere tam 55 kadın siyasetçi yargılanıyor. Kapatma davasında da kadını demokratik siyasetten silmeye yemin etmişçesine 168 kadına yönelik hukuki saldırı vardır. Zira 168 kadın siyasetçiye siyaset yasağı talep edilmektedir.

“DEP milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırıldığı günden daha kalabalık ve güçlüyüz”

Kadınlara siyaset yasağını getirmeyi amaçlayan erkek iktidar şunu çok iyi bilsin ki onca zulüm ve ölüm kadınları siyasetten silemedi, hukuk dışı bir iddianame de asla silemeyecektir. Yarın, 2 Mart. 1994’te DEP milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının yıl dönümü. O günkü iktidar siyasetçilerinin bugünkü mirasçılarına hatırlatmak isterim; bugün o günden çok daha kalabalığız, çok daha büyüğüz, çok daha güçlüyüz. O gün bu parlamentodan atılan 1 kadın milletvekilimiz vardı şimdi her alanda her yerde örgütlenen kadın meclislerimiz var. İyi ki var diyoruz. Siyaset üreten parlamento grubumuz var. Cezaevinde ve parlamentoda onlarca kadın milletvekilimiz var. Belediye eşbaşkanlarımız var. Sizi temin ederim ki tarihin tanık olduğu üzere yarınımız da bugünümüzden güçlü olacak. Daha kararlı olacak ve bu mücadele hiç bitmeyecek. Hedeflediğimiz o eşitlik, barış ve adalet düzenini kuracak güç biz kadınlarda her zaman olacak.

“Bu karanlığı asla kabul etmiyoruz, mücadelede kararlıyız”

Bu ülke yalanıyla ve zorbalığıyla meşhur nice iktidarlar gördü. Ancak yalan ve talan siyasetinde bu denli kariyer yapanı hiç görmedi. Söylemleri, siyasetleri, icraatları tamamen hakikati yok etme üzerine kurulu bir iktidarla karşı karşıyayız. Yine iktidarın kurumları da aynı şekilde gerçek dışı bilgi ve rakamlarla kamuoyunu yanıltma yöntemine başvurmaktadır. Merkez Bankasından tutalım üniversitelere, belediyelerden tutalım bakanlıklara kadar… Örneğin TÜİK gerçek enflasyon oranlarını, işsizlik verilerini hesap oyunlarıyla gerçeğin kat be kat altında gösteren bir çarpıtma kurumu olarak faaliyet yürütmektedir. Uluslararası hukukun ve sözleşmelerin gereğini yerine getirmeyen ve mahpusların infazlarını türlü oyunlarla yakan mahkemeler, gizli tanıklar ve Saray’dan verilen kararlarla hüküm vererek hukuk sistemini tam bir adaletsizlik mekanizmasına dönüştürmüştür. Yine ağır demans hastası olan yoldaşımız, arkadaşımız Aysel Tuğluk ve bugün için yaşamını cezaevinde sürdüremeyecek durumda olan bütün ağır hasta mahpuslar için “cezaevinde kalabilir” raporu veren Adli Tıp Kurumu ölümcül hastalıkları yok saymaya devam etmektedir. İktidarı ve kurumlarıyla hukukun üstünlüğünü ve temel insan haklarını hiçe sayan, muhalif tüm kesimlere karşı düşman hukukunu işleten bu anlayış ülkeyi karanlık bir döneme götürmektedir. Bu hukuksuzlukları, bu karanlığı asla kabul etmiyoruz ve sonuna kadar da mücadelemizi sürdürmeye kararlıyız.

“Kötülükte de yavuzdurlar bunlar; kılık değişmiştir ama zulüm değişmemiştir”

Nasıl ki her gün en az bir kadın öldürülüyorsa, hapishanelerden de neredeyse her gün bir cenaze çıkmaktadır. Amaçları cezaevlerini ölüm evlerine dönüştürmektir. Kötülükte de yavuzdurlar bunlar. İlk eş genel başkanımız Aysel Tuğluk arkadaşımız bu ağır hastalığa cezaevi koşullarında yakalanmıştır. Hastalığının eriştiği şu aşamada bir an evvel tahliye edilmesi gerekirken Adli Tıp utanç verici kararlarından birini daha Aysel Tuğluk için vermiştir. Ve bir hasta mahpusu daha ölüme yakınlaştırma uygulamasını ortaya koymuştur. Ki Adli Tıp’ın daha önce bu şekilde verdiği onlarca kararın sonucu ölüm olmuştur. Onların bu özel işkence yöntemi, kadının özgür iradesini kırmayı ve arkadaşlarımız şahsında kadın mücadelesini yıldırmayı amaçlamaktadır. Bunu farkındayız, biliyoruz. Fakat buradan iktidara şunu net bir şekilde söylüyorum: 38 katliamında Dersim’in kadınlarını uçurumlardan atlamaya zorlayan, Dersimin kızlarını kaybeden cuntacı zihniyet ile bugün yine Dersimin onurlu kızı Aysel’i cezaevinde yok etmek isteyen zihniyet aynıdır. Kılık değişmiş fakat zulüm değişmemiştir. Aynı yöntemlerle de devam etmektedir. Biz ne Aysel’in ne de başka hasta tutsağın göz göre göre ölüme terk edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Biz açık görüşte ailelerine uzaktan selam verdikleri için haklarında disiplin soruşturması açılan Rozerin Kurt ve Alev Yaşar’ın selamını da ailesine ve herkese ulaştıracağız.

“Cezaevlerindeki hak ihlalleri sona erene kadar mücadele edeceğiz”

Biz Leyla Güven’e kendisini tehdit eden gardiyanla tartıştığı için verilen 11 günlük hücre cezasını asla kabul etmeyeceğiz. Kadınları bu cezalarla yıldıramadığınızın altını bir kez daha çiziyoruz. Bu hukuksuzlukları yapanların gerçek hukuk ve adalet önüne mutlaka çıkacağı günlerin yakın olduğunu da özellikle belirtiyoruz. Biz 80 darbesi döneminde hapishanedeki oğlu Kamber’e anadili Kürtçe yasaklı olduğu için dakikalarca “Kamber Ateş nasılsın?” diye Türkçe seslenmek zorunda bırakılan İpek Ateş’i hep sevgiyle anacağız. Biz HDP olarak cezaevlerindeki hak ihlalleri sona erene kadar adalet ve hakikat mücadelemizi sürdürmeye, hukuksuzlukları teşhir etmeye, mahpusların ve ailelerinin yanında olmaya devam edeceğiz. Biz kadınlar; işkenceye karşı insanlık onurunu, karanlığa karşı hakikati, hukuksuzluğa karşı adaleti, tecride karşı barışı her zaman ve her yerde savunmaya devam edeceğiz!

“Kadınların sözünün içinde yer bulmadığı hiçbir ittifakı asla kabul etmiyoruz”

Üzerinde önemle durduğumuz konulardan biri de elbette ki ittifaklar meselesidir. Bizler tekçi erkek rejimine karşı çoğulculuğu, demokrasiyi, eşitliği, gerçek bir adalet sistemini, bir arada ortak yaşamı esas aldığımızı hep söyledik. Bir kez daha altını çiziyorum. Kürt sorununda çözümsüzlüğü dayatan, başta cinsiyet eşitsizliği olmak üzere her türlü eşitsizliği onaylayan, işçinin, emekçinin, gençlerin sorunlarını görmeyen, kadınların sözünün içerisinde olmadığı hiçbir ittifakı asla kabul etmiyoruz. Toplumu kutuplaştıran iki seçenek varmış gibi dayatan anlayışlara karşı Üçüncü Yolda demokrasi ittifakı dedik. Partimizin 27 Eylül’de yayınladığı deklarasyonla da tutumumuzu net bir şekilde bir kez daha ortaya koyduk.

Kadınlara dayatılan yoksulluk, işsizlik ve her türlü emek sömürüsüne karşı örgütlülüğümüzü, dayanışmamızı büyütme zamanıdır. Haklarımıza ve kazanımlarımıza yönelik saldırılar karşısında mücadeleyi daha da fazla büyütmenin zamanıdır. Üçüncü Yolda buluşmanın, yeni yaşamı kadın öncülüğünde inşa etmenin zamanıdır. Üçüncü Yol kadın özgürlük mücadelesinin yoludur. Üçüncü Yol farklılıkları yok sayanlara karşı bir arada ortak yaşamın yoludur. Kürt sorununu diyalog ve müzakere yoluyla çözmekten yana olanların yoludur. Kirli savaş siyasetine karşı barışı en güçlü şekilde savunanların yoludur. Kadın ittifakıyla, kadın dayanışmasıyla Üçüncü Yolda demokrasi ittifakında buluşacağız. Kadın sözü ve kararıyla bu ittifaka yön verecek, öncülük edecek olan da yine bizleriz.

“Çoklu saldırılara karşı kadın mücadelesini çok boyutlu yürüteceğiz”

Elbette ki biz kadınların ittifakı kısa vadeli ve seçim odaklı değildir. Bizler zaten kadın örgütlülüğümüzü ve mücadelemizi tüm kadın yapılarıyla ortaklaşarak büyüttük, buna da devam edeceğiz. Gün bu kararlı mücadeleyi daha fazla büyütme ve sözümüzü birleştirme günüdür. Bu ittifakı, bu dayanışmayı büyütmek için çok fazla gerekçemiz var. Kadın özgürlük mücadelesinde yaşamını yitiren kadınlara sözümüz var. Erkek devlet şiddeti ile katledilen arkadaşlarımıza sözümüz var. Susmadığı için, biat etmediği için cezaevlerinde rehin tutulan arkadaşlarımıza, yoldaşlarımıza sözümüz var. Aysel’e, Garibe ’ye, Deniz’e, Pınar’a, İpek Ateş’e ve daha nice yoldaşımıza sözümüzü buradan bir kez daha yineliyoruz: Erkek egemen iktidarın kadınlara ve kazanımlarına yönelik çoklu saldırısı karşısında mücadelemizi çok boyutlu büyüteceğiz, yürüteceğiz. Kadın ittifakı ve dayanışmasıyla biz kadınlar kazanacağız, başaracağız. Amelia Earhart’ın dediği gibi; “En zoru harekete geçmektir, gerisi kararlılıktır.”

En zoru geçeli çok oldu. Şimdi kararlılıkla yolumuza devam etme zamanı. Ve biz kadınlar bu yolda asla durmayacağız, pes etmeyeceğiz, geri adım atmayacağız. Ben bu vesileyle buradan bütün kadınlara bir çağrıda bulunmak istiyorum. Bu hafta boyunca 8 Mart etkinliklerimiz devam edecek. Hepinizi kadınların bu değerli buluşmasına davet ediyorum. Gelin hep birlikte taleplerimizi hep bir ağızdan bir kez daha haykıralım, ellerimizi birleştirelim, günümüzü kutlayalım. Birlikte değiştireceğiz, şimdi kadın zamanı! Jin, jiyan,azadî!”

KESK Eş Genel Başkanı Şükran Kablan Yeşil: Meclis’i ve sokakları mora boyayacağız

“Çok sevgili kadın yoldaşlarım, sizlerle burada olmaktan, bu güzel yürüyüşte siz kadınlarla bir arada olmaktan dolayı çok heyecanlanıyor ve çok coşku duyuyorum. Sizleri bu coşkuyla selamlıyorum. Erkek-devlet şiddeti ile faşizmin katlettiği Garibe Gezer ve Deniz Poyraz şahsında bütün dünyada ve coğrafyamızda halkların geleceği ve yaşamı için, bedeni ve kimliği için mücadele eden bütün kadınları selamlamak istiyorum. Bu kadar acıyı, baskıyı biz kadınlara yönelik zorlamayı, yok sayılmayı, ötekileştirmeyi nasıl ifade edebilirim diye heyecanlandım, kaygılandım. Bu coğrafya başta olmak üzere yeryüzünde yaşadığımız tüm acılara rağmen inandığımız ve büyüttüğümüz umutla, isyanımızla ve direnişimizle güçlendirdiğimiz bu meclisi mora, bütün sokakları, işyerlerini, evleri kısacası yaşamın her alanını mora boyayacağımızı bir kez daha görüyorum. Yine aynı heyecanla hepinizi tekrar selamlıyorum.

“8 Mart’ta en güçlü sesi yükselteceğiz”

Bizler KESK olarak bu yıl 8 Mart şiarımızı “isyandan direnişe, direnişten özgürlüğe” olarak belirledik. Öyle bir korku salıyor ki isyan ve direniş sözlerinin yan yana oluşu. Bizlere ilk olarak Diyarbakır’da Amed’de müdahale ettiler, ifadeye çağırdılar. O kadar çok korkuyorlar ki, İzmir’deki kadın arkadaşlarımızı taciz etmeye, bu şiarı kullanmayın baskısı yapmaya başladılar. Biz isyanı ve direnişi bir arada kullanacak, bize yönetilen tüm saldırılara karşı bu direnişi büyüteceğiz. Söylenecek çok şey var ama bütün dünyada dayanışma ve birlik günü olarak kutladığımız 8 Mart’ta savaşa, yoksulluğu, homofobiye, kapitalizmin krizini kadınların sırtına yüklemesine karşı en güçlü sesi yükselteceğiz. Mücadeleyi büyüten bütün kadın arkadaşlarımı selamlıyorum. Unutmasınlar ki hem faşizme karşı savaşta hem sokakta en başta biz kadınlar yer almışızdır, hem de işçi emekçi direnişlerinde makineleri ilk kapatan biz kadınlar olmuşuzdur. Yeni bir yaşamı ve direnişi inşa etme inancıyla hepinizi saygı, sevgi ve inançla selamlıyorum. ”

Kadınlar Birlikte Güçlü ve Sosyalist Feminist Kollektif’ten Özgül Saki: Kadınların birlikte güçlü olduğunu burada hissediyorum

“Evet, Kadınlar Birlikte Güçlü’denim, feminist bir takım kolektifler içindeyim ama aramızda bir temsiliyet ilişkisi yok. Burada bağımsız, feminist bir kadın olarak konuşuyorum. Birlikte olmasak bile mücadelemizin birlikte olduğunu hissediyorum. Kadınların birlikte güçlü olduğunu hissediyorum. Feminist hareketin, kadın hareketin gündeminde şu anda ne var? Güncel olmayan gündemde baki; ‘‘patriyarka ve ona karşı isyan, direniş ve mücadele.” Bu da feminist bir dünya kuruncaya kadar bitmeyecek. Güncel olmayan, patriyarkal kapitalizmi yıkıncaya kadar sürecek olan emeğimizim, bedenimiz, cinsel kimliğimiz, kimliğimiz bizimdir. Ne devlet ne erkek ne de Diyanet onun üzerinde söz hakkına sahiptir. Son zamanlarda medeni yasa tartışmalarında, boşanmada, nafakada ısrarla Diyanet’i de bir çözüm odağıymış gibi iktidarın önümüze sürmesine karşı da yapabileceklerimizi birlikte konuşuyoruz.

“Ritmik şekilde zıplayarak devleti tehdit etmekten yargılanıyor kadınlar”

Güncele gelirsek, güncelde ne var gündemimizde tabii ki 8 Mart var. 8 Mart’ta birçok ilde artık feminist gece yürüyüşlerinde bütün coşku heyecanımızla, tüm farklılık ve çeşitliliğimizle alanlardayız. Bugün İstanbul’da geçen yıl yürüyüşü örgütleyen arkadaşlarımız yargılanıyor. Yargılanma sebepleri ise ritmik şekilde zıplayarak devleti tehdit etmek, devlete hakaret etmek. Bu eğer suç ise bu yıl da ritmik bir şekilde zıplayarak patriyarkaya baş kaldıracağız, üzgünüz. Her sene 8 Mart gece yürüyüşleri gerçekleştiriyoruz. Aynı zamanda 6 Mart’ta birçok ilde kadın buluşmaları ve mitingler yapıyoruz. Tabii ki baskılar var ama şimdiye kadar “susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz” dedik ve yine bütün coşkumuzla alanlarda olacağız.

“Kadınlar her yerde direnişte ve yalnız değil”

Başka hangi gündemlerimiz var. Sürekli olarak hapishanelerde baskı ve şiddet hiç bitmedi. Ama bir bütün olarak kadın mücadelesindeki hapishanedeki kadın arkadaşlarımıza, LGBTİ arkadaşlarımıza yürütülen şiddet gün geçtikçe artıyor. Sürekli mücadele arkadaşlarımızla nasıl ortak dayanışma örgütleyip, onların sesine bütün zeminlerimizde ses olabiliriz, onların hapishanedeki yaşamlarına biraz alan açabiliriz diye gündemlerimiz devam ediyor. Erkek devlet şiddeti var tabii ki. Ev içindeki karşılıksız el konulan emeğimize ve kamusal alanda iş yaşamında, ucuz işgücü olarak görülmemize, kriz anında ilk gözden çıkarılacak olarak görülmemize karşı mücadelemiz var. Cinsiyetçi iş bölümünün her türlüsüne, hem kendi örgütlerimizde hem kamusal alanda hem ev içinde baş kaldırımız var. Ve Fatma Altınmakas var. Biliyorsunuz 2 gün önce mahkemesi oldu ve bizler davayı takip etmeye karar verdik. Daha geniş bir dayanışmayı örgütlenmenin vesilesi olabilir diye düşünüyoruz. Bir sürü gündemimiz var ama genel olarak kadınlar her yerde direnişte, mücadelede ve yalnız değil. Birlikte güçlüyüz. Latin Amerika’da, Şili’de, Arjantin’de, Meksika’da, Kolombiya’da daha yeni birçok kazanım elde ediyor kadınlar. Bunlar kadınların mücadelesiyle oluyor. Bu yıl İstanbul’daki 8 Mart pankartında feminist bir dünya kuruluncaya kadar bu isyan bitmeyecek” dedik. Bu isyanımızla ve coşkuyla birlikte enerjimizi güçlendirerek meydanlarda olacağız.”

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: Koca’dan Risk Grubuna Uyarı

Kovid 19’da son 24 saatte 59 bin 885 yeni vaka tespit edilirken, 203 kişi hayatını kaybetti. Verileri yorumlayan Bakan Koca, “Risk grubunda olan yakınlarımıza karşı koruyucu olmalı, zamanı gelen aşımız olup olmadığını birbirimize hatırlatmalıyız.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 403 bin 117 test yapılırken, 59 bin 885 yeni vaka tespit edildi. 203 kişi hayatını kaybederken, 71 bin 545 kişi sağlığına kavuştu.

Bakan Koca’dan uyarı

Güncel verilerle ilgili değerlendirmesini sosyal medya hesabından paylaşan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, şu ifadeleri kullandı; Salgının azalan etkilerine bağlı olarak dünya genelinde kısıtlamalar kaldırılıyor. Virüse karşı yaygın mücadele artık aşıyla veriliyor. Risk grubunda olan yakınlarımıza karşı koruyucu olmalı, zamanı gelen aşımız olup olmadığını birbirimize hatırlatmalıyız.

18 yaş ve üzeri nüfusun aşılanması verilerinde 1’inci doz Türkiye ortalaması yüzde 92,94, 2’nci doz ortalaması yüzde 85,10 olarak ölçüldü. Ayrıca, 1’inci dozda 57 milyon 690 bin 44, 2’nci dozda 52 milyon 821 bin 88 ve 3’üncü dozda 27 milyon 136 bin 202 olmak üzere toplam 145 milyon 719 bin 490 aşı uygulandı.

Bakanlığın açıkladığı 28 Şubat Pazartesi gününe ait verilere göre, 64 bin 275 vaka tespit edilirken 213 kişi yaşamını yitirmişti. Dün, 410 bin 435 test yapılmış ve 76 bin 832 kişi sağlığına kavuşmuştu.

Paylaşın