ENAG, Şubat Ayı Enflasyon Raporunu Yayımladı

Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG), şubat ayına ilişkin enflasyon raporunu internet siteleri üzerinden yayınladı. ENAG’a göre, Tüketici Fiyat Fiyat Endeksi (E-TÜFE) şubat ayında yüzde 5.44 arttı. E-TÜFE’nin son 12 aylık artışı ise yüzde 123.80 olarak gerçekleşti. 

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) ise, yıllık enflasyonu yüzde 54,44 açıklarken, şubatta yurtiçi Üretici Fiyat Endeksi (ÜFE) de yüzde 7,22 arttı. ÜFE’de yıllık bazda artış yüzde 105,01 oldu. Şubat ayında yıllık çekirdek enflasyon ise yüzde 44,05 açıklandı.

Enflasyonu üç haneli olarak açıklayan ENAG’ın raporuna göre, ”Yaşanan bölgesel savaşın finansal riskleri giderek daha da artıracağı ve söz konusu riskler tüm ekonomileri etkileyecek niteliklere sahiptir ve başta da Türkiye ekonomisini derinden etkileyecek kalıcı ve yapışkan bazı sorunlara yol açacağı çok açıktır” denildi.

ENAG’ın şubat ayı enflayon raporu şöyle:

Raporda, ”Emtia piyasasında petrol, doğalgaz ve değerli metallerin fiyatlarındaki artışın tüm grubun fiyatlarını enerji maliyetlerindeki artışa paralel olarak yükselttiğini gözlemliyoruz. Savaş sürecinin seyrine göre hem FED hem de ECB tarafında Mart ayı ve daha sonrasında beklenen faiz artışlarının daha büyük bir likidite krizine sebep olmaması için faiz politikasının yeniden gözden geçirilme olasılığının da ortada olduğunu belirtebiliriz” denildi.

ENAG’a göre, ”Yeni sistemik risklerin oluşması ile birlikte imkânsız üçlünün yani enflasyon, kur ve faizi aynı anda baskılamanın/hedeflemenin adından da anlaşılacağı üzere imkânsız olması, yaşanan kur şokunun etkilerini artan fiyatlar ve yükselen nominal faiz oranlarıyla gözlemlemeye devam ediyoruz.

Öte yandan, döviz kurunu döviz arzıyla baskılamanın ise sonucunun bütçe dağınıklığı ile yüksek enflasyon oranı olduğu aşikardır. Derecelendirme kuruluşu Fitch’in, Türkiye’nin kredi notunu ‘BB-‘den ‘B+’ya indirdiğini ve not görünümünü ‘negatif’e çekmesi yabancı finansal yatırımlar yanında doğrudan yabancı sermaye yatırımlarını da olumsuz bir şekilde etkileyecektir.

Önümüzdeki aylarda en büyük ihracat ve ithalat ortaklarımızdan olan Rusya ile ekonomik bağların ciddi bir sınavdan geçeceğini ve buradaki herhangi bir dengesizlik halinin tüm ekonomi kalemlerinde baskı oluşturabileceğini ve bu baskının da kur, enflasyon ve faizler üzerindeki negatif  etkisinin daha da etkin bir şekilde hissedileceğine dikkat çekmek isteriz” şeklinde belirtildi.

Paylaşın

Erdoğan / Herzog Görüşmesiyle İlgili Çarpıcı Analiz

2003’ten beri ilk kez bir İsrail Cumhurbaşkanı bu çarşamba Türkiye’ye geliyor… İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ve eşiyle birlikte İsrail’den bir heyet Türkiye’de temaslarda bulunacak. İki günlük ziyarette Ankara’da Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşecek Herzog’un bu ziyareti İsrail kamuoyunun gündeminden düşmüyor.

Sözcü’nün aktardığına göre; İsrail’in çok okunan gazetelerinden Jerusalem Post, bir dönem Türkiye’de de görev alan deneyimli diplomat Dr. Alon Liel’in iki ülke arasındaki normalleşme sürecini mercek altına aldığı yorumları okurlarıyla paylaştı.

Liel, 2008’den beri Türkiye’ye ziyaret edecek ilk İsrailli lider Herzog’un ziyaretinin kritik bir önemi olduğunu söyledi. Liel, Türkiye’nin son bir buçuk yıldır İsrail’le yakınlaşma çabası içinde olduğunu söylerken, “İsrail yönetimi Erdoğan’ın attığı bazı adımlara basitçe inanmadı. Fakat Herzog’un geçen yılın Temmuz ayında göreve gelmesiyle bu durum değişti” yorumunu yaptı.

“Erdoğan, izolasyondan kaçması gerektiğini hissetti”

Geçen yıl Türkiye’de gözaltına alınan İsrailli turistlerin serbest bırakılmasıyla birlikte iki ülke arasındaki ilişkilerde yumuşama sinyalinin verildiğine dikkat çeken Liel, “Son birkaç ayda Herzog, normalleşmeye ikna olmaya başladı ve denemeye karar verdi. Şimdi de durum bu noktada” derken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bazı bölgesel ve küresel hatalar yaparak bölgede yalnızlaştığına da dikkat çekerken, “Bölgesel yalnızlık da ekonomiyi kötü etkiledi. Erdoğan, bu izolasyondan kaçması gerektiğini hissetti. İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn’in yakınlaşmasının Erdoğan’ın ülkesinin kapılarını Herzog’a açmasında rol oynadı” dedi.

“Erdoğan fark etti”

Deneyimli diplomat, “Erdoğan bölgesel olarak geriye düşerken İsrail de ilişkileriyle yükselmeye başladı. Erdoğan Orta Doğu piramidinde İsrail’in Türkiye’nin üstünde olduğunu fark etti ve birinin yakalaması umuduyla bir halat fırlattı” yorumunu yaptı. İsrail’in bu ziyaretten kaybedecek bir şeyi olmadığını dile getiren Liel, “Kazanç sağlanabilecek bazı alanlar var. Sonuçta Türkiye halen ekonomik açıdan büyük bir ülke. Ekonomi alanında ve Suriye konusunda kazanç elde edebiliriz. Ayrıca ilişkiler normalleşirse Orta Doğu’da diplomatik açıdan büyük atılımlar da elde edilebilir. Türkiye, İsrail tarafına katılırsa İran-Katar ekseninin karşısında büyük bir etki yaratabilir” dedi.

Liel sözlerini, “Bence bizim kaybedecek bir şeyimiz yok. Şu anda elimiz muslukta. Erdoğan bize yakınlık gösterdi, biz de musluğu açtık. İsrail şimdi Türkiye’nin yakınlığındaki ciddiyeti test edecek. Eğer Erdoğan bizim beklentimizi karşılamazsa ya da sözlerini tutmazsa bu musluğu kapatırız” diyerek sonlandırdı.

Paylaşın

Rusya, Kiev’e Saldırmak İçin Tüm Kaynaklarını Topluyor

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırılarının 12’nci gününde Ukrayna Genelkurmay Başkanlığı’ndan bir uyarı geldi. Genelkurmay Başkanlığı, Facebook’tan yayınlanan mesajında Rusya’nın başkent Kiev’e bir saldırı düzenlemek için “tüm kaynaklarını topladığı” uyarısında bulundu.

Diğer yandan Ukraynalı yetkililer, Pazar günü başkent Kiev’in çevresinde şiddetli çatışmaların yaşandığını ve Rus birliklerinin, başkent Kiev yakınlarındaki İrpin ile Buça’da kontrolü ele geçirmeyi çalıştığı belirtildi.

Gönüllülerden oluşan birliğin bir üyesi AFP haber ajansına yaptığı açıklamada Rus ordusunun kente ilerlediğinin fark edilmesi halinde Kiev’i batıya bağlayan son köprünün havaya uçurulacağını söyleyerek, “Yukarıdan bir emir alırsak ve Rusların yaklaştığını görürsek o köprüyü imha edeceğiz” dedi ve olası bir patlama ile olabildiğince çok sayıda Rus tankının yok edilmesini planladıklarını ifade etti.

Harkiv’de sivil hedefler vuruldu

Kiev’e yönelik endişeler büyürken Rus ordusunun Ukrayna’nın ikinci büyük kenti Harkiv’e yönelik hava saldırıları dün gece de tüm şiddetiyle devam etti. AFP, söz konusu saldırılarda üniversiteye ait bir spor kompleksi ile çok katlı bir binanın hedef alındığını ve saldırıda birçok kişinin hayatını kaybettiğini bildirdi.

Stratejik öneme sahip liman kenti Mariupol’de de Rusya’nın ablukası sürüyor. Hafta sonu Rusya’nın kentten sivillerin insani koridor oluşturularak tahliye edilmesi için ateşkes ilan ettiği bildirilmişti. Ancak Ukrayna tarafı Rusya’nın ateşkese uymadığı ve sivillerin güvenliğinin tehlikeye girdiğini belirterek tahliyeleri durdurmuştu. Mariupol’de gıda ve su sıkıntısının başgösterdiği bildiriliyor. Kentten ayrılanlar sokaklarda Rus ve Ukraynalıların cesetlerinin bulunduğuna dikkat çekiyor.

“Rusya Odessa’yı vurmaya hazırlanıyor”

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy ise Rusya’nın Karadeniz’deki liman kenti Odessa’yı bombalamaya hazırlandığını söyledi. Ukrayna ordusu sözcülerinden Sergey Bratçuk, denizden fırlatılan roketlerin Odessa bölgesindeki bir köyü hedef aldığını açıkladı. Saldırının “altyapı açısından önemli bir merkezi” hedef aldığını belirten yetkili, ölü veya yaralı olmadığını belirtti.

“Suriyeli savaşçılar kullanılacak”

Öte yandan Amerikan Wall Street Journal gazetesi, Kremlin’in şehir savaşlarında yararlanmak için Suriyeli savaşçıları Ukrayna’ya götürmeye hazırlandığın öne sürdü. Amerikalı yetkililere dayandırılan haberde, söz konusu Suriyeli savaşçıların bir kısmının Ukrayna’ya götürülmek üzere Rusya’da bekletildiği belirtildi. Ukrayna Dışişleri Bakanı Dimitro Kuleba ise gönüllü birliklere katılmak için 20 bin yabancı askerin ülkeye geldiğini belirtti.

Müzakerelerin üçüncü turu bugün

Rusya ile Ukrayna müzakerelerinin üçüncü turunun bugün yapılması bekleniyor. Ancak Rusya Devlet Başkanı Putin’in Ukrayna’nın askerden arındırılması ve nötr bir statüye kavuşturulmasının da aralarında bulunduğu tüm şartlarının Ukrayna tarafından kabul edilmesini olası bir barışçıl çözümün ön koşulu olarak öne sürmesi nedeniyle müzakere sürecinden sonuç çıkması beklenmiyor.

Birleşmiş Milletler’in (BM) verilerine göre, şu ana kadar savaşta yüzlerce sivil hayatını kaybetti. Yaklaşık 1,5 milyon Ukraynalı da yurt dışına kaçtı.

Paylaşın

Bakan Koca Açıkladı: İşte İllere Göre Haftalık Vaka Sayıları

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, sosyal medya hesabından vaka yoğunluğu bir önceki haftaya göre en çok artan 10 ilin Kırşehir, Aksaray, Eskişehir, Bolu, Bilecik, Ardahan, Sivas, Ankara, Isparta, İstanbul olduğunu açıkladı.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, 19-25 Şubat 2022 tarihleri arasında illere göre her 100 bin kişide görülen korona virüsü vaka sayılarının haritasını paylaştı.

Buna göre, 19-25 Şubat haftasında 100 binde Kovid 19 vaka sayısı İstanbul’da 646,49, Ankara’da 1275,52, İzmir’de ise 662,39 oldu.

Vaka yoğunluğu bir önceki haftaya göre en çok artan 10 il ise şöyle: Kırşehir, Aksaray, Eskişehir, Bolu, Bilecik, Ardahan, Sivas, Ankara, Isparta, İstanbul.

Vaka yoğunluğu 12 Şubat 18 Şubat tarihleri arasında en çok artan 10 il ise sırasıyla; Amasya, Kırşehir, Aksaray, Denizli, Yozgat, Çorum, Samsun, Tunceli, Eskişehir, Artvin

Vaka yoğunluğu 5 Şubat 11 Şubat tarihleri arasında en çok artan 10 il Amasya, Osmaniye, Karaman, Burdur, Adıyaman, Çorum, Kırşehir, Hatay, Kayseri, Samsun olmuştu.

Vaka yoğunluğu 29 Ocak-4 Şubat tarihleri arasında en çok artan 10 ilin Samsun, Tokat, Ordu, Uşak, Artvin, Giresun, Karabük, Amasya, Çorum ve Adana olduğu açıklanmıştı.

Vaka yoğunluğu 22-28 Ocak tarihleri arasında en çok artan 10 il Elazığ, Uşak, Iğdır, Tokat, Kırklareli, Rize, Kırıkkale, Isparta, Bayburt, Manisa olmuştu.

Bakan Koca’nın paylaştığı verilere göre 15-21 Ocak arasında vaka yoğunluğu bir önceki haftaya göre en çok Erzurum, Bursa, Çankırı, Yalova, Erzincan, Uşak, Batman, Elazığ, Siirt, Bayburt’ta artmıştı.

Bir önceki hafta vaka yoğunluğuna göre en çok artış Bingöl, İstanbul, Bolu, Rize, Kocaeli, Erzurum, Ankara, Bilecik, Tunceli ve Trabzon olmuştu.

Paylaşın

Turizmde Savaş Korkusu: Rusya Ve Ukrayna’dan Talep Durdu

Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’yı işgalinden itibaren Ukraynalılar ve Ruslar seyahat rezervasyonlarını iptal etmeye başladı. Bu, pandemi öncesinde turizmin, GSYİH’nın yüzde 10’unu oluşturduğu Türkiye için yeni bir sıkıntı anlamına geliyor.

Turizmin canlanması için 2022’ye büyük umutlar bağlanmıştı. Keza geçen yıl Türk lirasının önemli ölçüde değer kaybetmesi ve enflasyonun şubat ayında yüzde 50’nin üzerine çıkmasıyla sektör hareketlenmeyi bekliyordu.

Turizm Bakanlığı rakamlarına göre, Ukrayna ve Rusya’dan gelen ziyaretçiler, geçen yıl Türkiye’ye gelen tüm turistlerin dörtte birinden fazlasını oluşturuyor ve genellikle Akdeniz ve Ege’deki turkuaz plajları tercih ediyor.

Türkiye Seyahat Acenteleri Birliği (TÜRSAB) Yönetim Kurulu Üyesi Hamit Kuk, “Rusya ve Ukrayna bizim için çok önemli pazarlar.” diyor.

Geçen yıl yaklaşık 4 buçuk milyon Rus ve iki milyon Ukraynalı turist Türkiye’yi ziyaret etmişti. TURSAB bu yıl 7 milyon Rus ve 2 buçuk milyon Ukraynalı bekliyordu, ancak Kuk ‘bu rakamların muhtemelen yeniden gözden geçirilmek zorunda kalacağını’ söylüyor.

“Hem insani hem de ticari açıdan Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş buradaki herkesi tedirgin ediyor.” diyen Kuk, “Normalde mart ayında, yaz rezervasyonlarında yoğunluk olurdu ancak talep durdu.” ifadelerini kullanıyor.

TÜRSAB Başkanı Firuz Bağlıkaya da “Böyle devam ederse çok ciddi bir sorun olacak” uyarısında bulunuyor. Ayrıca Bağlıkaya, “Olabildiğince sakin bir şekilde beklemeye çalışıyoruz.” sözleriyle sektörün ‘beklemede’ olduğuna işaret ediyor.

Turist olarak gelip mülteci konumuna düştüler

Bu arada Ayasofya Camii’nin önünden geçen Rus turistler ise rehberlerini takip ediyor, başlarını öne eğiyor ve röportaj taleplerini reddediyor. Hatta aralarında Kiev’den gelen genç bir çift de dahil olmak üzere birkaç Ukraynalı da bulunuyor.

‘Turist olarak gelip mülteci durumuna düşen’ ve gözyaşları içerisinde şimdi üçüncü bir ülkeye gitmek istediklerini belirten genç çift, “Belki de ABD olur” diyor. Gençler, isimlerinin açıklanmasını istemiyor.

Ruslara uygulanan yaptırımlar Türk acenteleri etkiledi

Batı’nın Rusya’ya uyguladığı yaptırımlar nedeniyle durum, İsmail Yitmen’in olduğu gibi Türk seyahat acenteleri açısından oldukça zor. Ayasofya’nın karşısında bulunan ofisinde konuşan Yitmen, kapıldığı umutsuzluğu şu sözlerle ifade ediyor:

“Benim gibi Rusya ile çalışan seyahat acenteleri şu anda gerçekten sıkıntı çekiyor. Oteller için ödediğim depozit miktarını hesaba katarsak, şu ana kadar zararım 12 bin dolardan fazla.”

Eğer daha fazla grup rezervasyonunu iptal ederse Yitmen’in kaybı 75 bin dolara kadar çıkabilir. Yitmen, “İki ay sonra bir grubun Türkiye’ye gelmesi gerekiyordu ama SWIFT transferleri durdurulduğu ve parayı alamadığımız için iptal edildi. Otellerin parasını çoktan ödemiştik.” diye konuştu.

Bazı Rus bankaları, bankalararası işlemlerde hızlı ve güvenli bir şekilde iletişim kurulmasını sağlayan SWIFT mesajlaşma sisteminden de çıkarıldı. Ankara, NATO üyesi olmasına rağmen Rusya’ya yaptırım uygulamadı ve diğer birçok ülkenin aksine Türkiye hava sahasını Rus uçaklarına kapatmadı.

Koronavirüs pandemisi başlamadan önce turizm sektörü, 2015 ve 2016 yıllarında meydana gelen terör saldırıları nedeniyle yara almıştı. Ayrıca Türkiye’nin turizm endüstrisi, güneydoğu sınırındaki Suriye ve Irak’taki savaşların etkisinden uzun süre kurtulamadı.

“Rus füzeleri sizi de vurabilir”

Arkadaşlarıyla birlikte halı dükkanının hemen arkasında oturan Hasan Düzen, “Irak ve Suriye’de savaş başladığında çok yakın olduğumuzu düşündükleri için Avrupalı ve Amerikalı turistler gelmez oldu.” diye konuştu.

Aynı durumun Rusya’nın, Ukrayna işgalinden sonra da olacağına inandığını söyleyen Düzen, “Haritaya baktıklarında Karadeniz’i görecekler ve çok yakın olduğumuzu düşünecekler. Neden risk alsınlar ki?” sorusunu yöneltiyor.

Kendi ülkelerindeki savaşın Türkiye’ye de sıçramasından korktuklarını belirten Ukraynalı çift, endişelerini şu sözlerle anlatıyor: Burada kalamayız, burası güvenli değil, çok yakın. Rusların füzeleri sizi de vurabilir.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

Danıştay, Kanal İstanbul’un Bir İhalesini İptal Etti

Danıştay 13. Daire, Kanal İstanbul projesi kapsamında “Halkalı-Ispartakule Arası Demiryolu Hattı İnşaatı” ihalesini hukuka aykırı bularak iptal etti. “Pazarlık usulü” yöntemiyle yapılan ihalede gerekli açıklık ve rekabetin sağlanmadığı belirtilen kararda, ihalenin Kamu İhale Kanunu’nun 21/b fıkrasında aranan “ivedilik şartını” taşımadığı vurgulandı.

Danıştay, kararın “kesin nitelik” taşıdığına dikkat çekerek “karar düzeltme yolu”nun da kapalı olduğuna hükmetti. Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı Altyapı Yatırımları Genel Müdürlüğü, “Halkalı-Kapıkule Yeni Demiryolu İnşaatı Kapsamında Halkalı-Ispartakule Arası (Kanal İstanbul Geçişi) Demiryolu Hattı İnşaatı ile Elektromekanik Sistemlerinin Temini ve Yapımı” ihalesini 28 Haziran 2021 tarihinde gerçekleştirmişti.

DW Türkçe’den Alican Uludağ’ın haberine göre; İhalede doğal afet, salgın hastalık, can veya mal kaybı tehlikesi gibi ani ve beklenmeyen veya yapım tekniği açısından özellik arz eden durumlarda uygulanan 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun 21/b maddesi kapsamında ilansız olarak pazarlık usulü yöntemi uygulandı. İhale konusu yapım işi, “ivedi” olarak yapılması zorunlu olan işler arasında gösterildi.

Bakanlık, bu kapsamda ihaleye 9 firma davet ederken 5 firma da teklif verdi. Ekonomik açıdan en uygun teklif, 3 milyar 111 milyon 362 bin 15 TL bedelle Gülermak-Yapı ve Yapı-Taşyapı ortaklığından geldi. İhaleyi, bu ortaklık kazandı. Söz konusu hattın, Küçükçekmece Gölü ile ileride yapılacak Kanal İstanbul projesinin altından geçecek şeklinde çift tüp tünel şeklinde yapılması planlandı.

Ancak Modifalt İnşaat Makina Sanayi ve Ticaret Ltd. Şti, işin açık ihale ile yapılmamasının yasaya aykırı olduğu iddiasıyla dava açtı. Ankara 18. İdare Mahkemesi, 14 Ekim 2021 tarihinde ihalenin iptali talebini reddetti. İşin yapım tekniği açısından özellik arz eden bir iş olduğunu ve ivedilik şartının gerçekleştiğini vurgulayan mahkeme, bu nedenle pazarlık usulü yapılmasında hukuka aykırılık olmadığını savundu. Ancak davacı şirket, bu karara itiraz etti.

Bakanlığın gönderdiği savunma

Danıştay’a savunma gönderen Bakanlık, ihalenin yapım tekniği açısından özellik arz ettiğini belirterek özel teknolojik/teknik ekipmanların temin süresinin uzun olduğunu iddia etti.

Halkalı-Kapıkule demiryolu hattının tüm fazlarıyla tek bir entegre demiryolu sistemi olarak açılmasının planlandığını belirten Bakanlık, aksi takdirde projenin tamamlanan kısımlarının atıl olarak bekleme riski bulunduğunu savundu. Bakanlık, tüneli barındıran bu hat kesiminin yapımının diğer işlere yetiştirilmesinin devam eden işlerin kredi sözleşmelerinde idarece taahhüt edildiğini de kaydetti.

Danıştay ihaleyi iptal etti

İtirazı görüşen Danıştay 13. Daire, oyçokluğuyla dava konusu işlemin iptaline ve idare mahkemesinin kararının kaldırılmasına hükmetti. Danıştay, “kesin” olarak verilen karara karşı “düzeltme yolu”nun da kapalı olduğunu karara yazdı.

Kararın gerekçesinde, pazarlık usulünün uygulanabilmesi için 21. maddenin (b) bendinde sayılan şartlardan bağımsız olarak bunlarla birlikte aranması gereken şartlardan olan “ivedilikten” kastın, hem ihale sürecinin bir an önce tamamlanması hem de ihale konusu işin kamu hizmetinin kesintiye uğramaması için mümkün olan en kısa zamanda bitirilmesi anlamı taşıdığı ve yapım tekniği açısından özellik arz ettiği ileri sürülen işlerde de aynı şartın birlikte aranacağı belirtildi.

Bu bakımdan dava konusu işin bitirilme süresinin “1170” gün olarak belirlenmesinin ivedilik şartı ile bağdaşmadığı vurgulanan kararda, “Davalı idarenin pazarlık usulü ile ihale yapma gerekçelerinin işin süresinin 1170 gün olarak belirlenmesi hususu göz önüne alındığında istisnai bir yöntem olan pazarlık usulü ile ihaleye çıkılması için geçerli sebep olarak görülemeyeceği anlaşılmaktadır” denildi.

“Rekabetin sağlanmasında kamu yararı var”

Bu itibarla ihtiyaçların en iyi şekilde, uygun şartlarda ve zamanınında karşılanabilmesi için açıklık ve rekabetin sağlanmasının kamu yararı açısından gerekli olduğu ifade edilen kararda, “4734 sayılı Kanun’un 21/b maddesinde belirtilen şartların oluştuğuna dair hukuken geçerli bir neden gösterilmeksizin söz konusu ihalenin pazarlık usulü ile gerçekleştirilmesinde hukuka uygunluk bulunmadığı sonucuna varıldığından, davanın reddi yönündeki İdare Mahkemesi kararında hukuki isabet görülmemiştir” sonucuna varıldı.

Paylaşın

Ukrayna İşgalinde 25’i Çocuk En Az 364 Sivil Hayatını Kaybetti

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Ofisi, 24 Şubat’ta Rusya’nın işgali başladığından bu yana Ukrayna’da ölen sivillerle ilgili verisini güncelledi. BM, 25’i çocuk en az 364 sivilin hayatını kaybettiğini; 759 kişinin de yaralandığını teyit ettiğini duyurdu.

BM İnsan Hakları Ofisi, sivil kayıplarının, hava saldırıları ve top ve füze sistemleri dahil bombardıman ile gerçekleştiğini duyurdu. Ancak girilemeyen çatışma bölgelerinde de ölüler ve yaralılar bulunduğu belirtilen açıklamada, gerçek sayısının “muhtemelen çok daha yüksek olduğu” ifade edildi.

Mariupol’da tahliyeler durduruldu

Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC), Ukrayna’nın Mariupol kentinde dün başlayacağı belirtilen yaklaşık 200 bin sivilin tahliyesinin durdurulduğunu açıkladı.

Ukraynalı yetkililer, 5 Mart Cumartesi günü Rus tarafının ateşkes ihlali nedeniyle Mariupol ve Volnovaha kentlerinden tahliyelerin durdurulduğunu açıklamıştı. ICRC’den yapılan yazılı açıklamada, “Mariupol’den sivillerin güvenli geçişi ikinci günde de durduruldu; ICRC, tarafları (sivillerin tahliyesi için) belirli şartlarda anlaşmaya çağırıyor” ifadesi kullanıldı.

Sivil tahliyede saldırı

Rus askerlerinin ilerleyişlerinin sürdüğü Kiev’e yaklaşık 25 kilometre uzaklıktaki Irpin’de, sivil halk tahliye sırasında bombardırman arasında kaldı.

Savaştan kaçan anne, baba ve iki çocukları topçu ateşinde hayatını kaybetti. Ukrayna Devlet Başkanı Volodymir Zelenskiy, sivilleri hedef alan saldırıları kınadı ve bunların affedilmeyeceğini söyledi. Kremlin ise sivil yerleşimlere saldırı yapıldığı haberlerini yalanladı.

En az 1,5 milyon göç

Birleşmiş Milletler Müteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi, 24 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna’yı işgali başladığından bu yana 1,5 milyondan fazla Ukraynalının ülkeyi terk ettiğini; bu sayının 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana 10 günde görülen en yüksek sayı olduğunu açıkladı. Polonya sınır görevlilerine göre 24 Şubat’tan bu yana Ukrayna’dan 922 bin 400 kişi Polonya’ya geçti.

Moldova’ya geçen Ukraynalıların sayısı ise 201 bin 133’e ulaştı. Moldova, bölgede nüfus yoğunluğu anlamında en büyük oranda mülteciye ev sahipliği yapan ülke oldu. Bunların 100 bininin Romanya’ya geçtiği tahmin ediliyor. Romanya son 10 günde 227 bin 446 Ukraynalıya kapılarını açtı. 50 bin Ukraynalı Çek Cumhuriyeti’ne geçiş yaparken Macaristan ve Slovakya’ya geçenlerin sayısı da binleri buluyor.

Dünya Sağlık Örgütü, Moldova, Polonya ve Romanya’ya ek çalışan göndererek mültecilerin sağlık hizmetlerinin sağlanması; aynı zamanda buralardan Ukrayna hükümetine sağlık konusunda destek vermek için çabalarını artırdı.

Rusya’da savaşı protesto

Rusya’da cezaevindeki muhalif lider Aleksey Navalni’nin savaş karşıtlarına protesto gösterileri düzenleme çağrısı yapmasının ardından 21 şehirde gösteriler düzenlendi. İzleme grubu OVD-Info’ya göre, Rusya genelinde 600’den fazla kişi gözaltına alındı.

24 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna’yı işgali başladığından bu yana yapılan savaş karşıtı gösterilerde OVD-Info’ya göre 8 binin üzerinde kişi gözaltına alındı.

Paylaşın

Petrolün Varil Fiyatı 139 Doları Gördü

Rusya’nun Ukrayna’yı işgali nedeniyle artan petrol fiyatları, olası bir yasaklama ihtimali ile de hareketlenmiş durumda. Brent ham petrolün varil fiyatı da 2008 yılından bu yana en yüksek seviye olan 140 dolara yaklaştıktan sonra bir miktar geriledi.

ABD, Avrupa Birliği ve İngiltere başta olmak üzere birçok ülke, Rusya’ya 24 Şubat’tan bu yana yıpratıcı ekonomik yaptırımlar uyguluyor. Rusya’nın büyük gelir elde ettiği enerji alanında ise yaptırımların güç olduğu belirtiliyordu.

Ancak Reuters haber ajansına konuşan Birlik içinden bir kaynak, son 24 saatte yasaklama fikrine daha açık bir konuma gelindiğini söyledi. Benzer bir yasak için ABD Kongresi de bir adım atabilir.

ABD Temsilciler Meclisi’nin Demorkat Başkanı Nancy Pelosi, Rus petrollerinin alımını yasaklayabilecek bir yasa tasarısı konusunda araştırma yapıldığını söyledi.

İşgal nedeniyle artan petrol fiyatları, olası bir yasaklama ihtimali ile de hareketlenmiş durumda. ABD ham petrolünün fiyatı yüzde 8 yükselerek Pazar gecesi 130.50 dolar seviyesini gördü. Brent ham petrolün varil fiyatı da 2008 yılından bu yana en yüksek seviye olan 140 dolara yaklaştıktan sonra bir miktar geriledi.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın haftasonu başladığı Avrupa turunda önemli gündem maddelerinden biri bu olası yasak olacak. Blinken, Avrupa ve ABD’nin, Rus petrolünü hedef alacak bir yaptırım konusunda “etkin bir tartışma” yürüttüğünü söyledi.

‘Rus gazı ve petrolü Ukrayna kanı kokuyor’

Ancak Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, bu adımın “sürdürülebilir” olmadığı gerekçesiyle anlamsız olduğu görüşünü savundu.

Alman medyasına konuşan Baerbock, “Üç hafta sonra Almanya’da kullanılacak birkaç günlük elektriğimiz kaldığını görürsek bu yaptırımın bir yararı olmaz” diyerek durumun ülkesi açısından kırılganlığını dile getirdi.

Baerbock, ülkesinin ağır bir ekonomik bedel ödemeye hazır olduğunu söyledi ve şöyle devam etti: “Eğer yarın Almanya’da ve Avrupa’da elektrikler giderse bu tankları durdurmaz.”

Almanya, petrolünün yüzde 42’sini, doğalgazın ise yüzde 55’ini Rusya’dan ithal ediyor. Rusya petrolünü halen alan şirketlerden Shell, elde ettiği kârı Ukrayna’ya yardım için kullanacağını duyurdu.

Ukrayna Dışişleri Bakanı Dmytro Kuleba, Pazar günü CNN’e verdiği röportajda, Shell ve diğer enerji devlerinden, Rusya petrolünü almamasını istedi. Kuleba, “Rus gazı ve petrolü Ukraynalı kanı kokuyor” dedi.

Paylaşın

Babacan, Erdoğan’a Kendi Sözlerini Hatırlattı

Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yıllar önce söylediği “Akaryakıt darlığı halkı perişan etti. Aylardır tüpgaz alamayanlar geceleri de kuyruklarda geçiriyor” sözlerini hatırlatan DEVA Lideri Babacan, “Sayıyla un alıyoruz, zam korkusuyla kuyruklara giriyoruz” ifadelerini kullandı.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, sosyal medya hesabından paylaştığı video ile Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yıllar önce kurduğu söylemlerini hatırlattı.

Erdoğan’ın “Akaryakıt darlığı halkı perişan etti. Aylardır tüpgaz alamayanlar geceleri de kuyruklarda geçirmeye başladı” sözlerine karşı, “Artık bu memlekette bayat ekmek ve benzin kuyrukları var” diye konuştu.

Babacan’ın paylaştığı videoda Erdoğan, “Akaryakıt darlığı halkı perişan etti. Aylardır tüpgaz alamayanlar geceleri de kuyruklarda geçirmeye başladılar. Devülasyon piyasaya kara bulut gibi çöktü. Fiyat artışları önlenemiyor. Dün de sabun, zeytinyağı, deri ve kösele fiyatlarına zam geldi. Akaryakıt zammı yürürlüğe girdi. Şeker satışları dün durduruldu. Var mı böyle bir şey?” sözlerini söyledi.

Erdoğan’ın yıllar önceki sözlerine Babacan, “Artık var. Ülkede işlerin iyi gittiği dönemde ne yapıyor? 1970’lerdeki, 1990’lardaki kötü günleri hatırlatıyor. Ama artık bu memlekette bayat ekmek kuyrukları var. Sık sık gelen zamlardan önce depolarını bir an önce doldurmak isteyenlerin oluşturduğu benzin kuyrukları var. Marketlerde miktar sınırı uyarılarıyla satılan ürünler var. Un, kahve asmışlar, ‘Bir paketten fazla alamazsın’ diyor. Bu bolluk ülkesini yokluk ülkesine çevirdiler. Bu ülkeyi o eski karne döndürüyorlar hızla. Sayıyla un alıyoruz, zam korkusuyla kuyruklara giriyoruz. 2009’da bizlerin işin içinde olduğu ortak aklın, istişarenin olduğu dönemde 1970’leri 1990’ları hatırlatıp o günün başarılarıyla övünen Sayın Erdoğan, bugün işte ülkeyi 2009’lardan alıyor 70’lerin 90’ların ülkesi yapıyor.” diyerek karşılık verdi.

Babacan’ın sosyal medya hesabından “Sabah #ekmekkuyruğu, öğlen #yağkuyruğu, akşam #benzinkuyruğu. Bu yokluğun tek sorumlusu iktidardaki otoriter ittifak. Önümüzdeki seçim; yokluk ile bolluk arasında olacak” notunu kullanarak paylaştığı video şöyle:

Paylaşın

HDP’li Sancar’dan Dikkat Çeken ‘Üçüncü Yol’ Açıklaması

Partisinin Hatay kongresinde konuşan HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, Demokrasi İttifakı’nı ortak mücadeleyle inşa edeceklerini belirterek, “Üçüncü Yol, ülkeye demokratik cumhuriyetin yolunu açar” dedi.

Haber Merkezi / Sancar, konuşmasında, ülkede kalıcı barışın ancak demokrasiyle sağlanabileceğinin altını çizerek, “Demokrasi ancak Kürt sorununa demokratik çözüm ile kurulabilir. O nedenle biz bu ülkeyi demokratikleştirecek, cumhuriyeti demokrasi ile buluşturacak büyük barışı hedefliyoruz. Büyük barış için yürüyoruz. Barış ve demokrasi birbirinden koparılamaz. Demokratik çözüm ve bu ülkede özgür yaşam birbirinin parçalarıdır birbirinden koparılamayacak şekilde bağlıdır. Bu nedenle mücadelemizi demokrasi ve barış ekmek ve özgürlük üzerine kurduk. Halkların ortak demokrasi mücadelesi üzerine kurduk. Demokrasi İttifakını da bu ortaklığın ana politikası olarak belirledik” ifadelerini kullandı.

Sancar, konuşmasının devamında, “Öyle bir zihniyet ve iktidarla karşı karşıyayız ki, on yıllardır bu ülkeye yıkımı yoksulluğu, savaşı ve talanı dayatıyor. AKP ve MHP faşist bloğu bu ülkede son 5-6 yılda savaş politikalarının her türünü devreye soktu. Suriye iç savaşında IŞİD gibi diğer yıkıcı örgütleri destekledi, yol verdi ve yıkımın ortakları arasında yer aldı. IŞİD zihniyeti her türlü farklılığı yok sayan, herkesi tek bir kalıba sokmaya çalışan ve bunun içinde bütün zulüm yöntemlerini vahşet yollarını kullanabilen bir zihniyettir” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hatay İl Örgütü’nün 4’üncü Olağan Kongresi’ni gerçekleştirdi. HDP Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, kongrede bir konuşma yaptı. Sancar’ın konuşması şöyle;

“Kongremize coşkuyla, heyecanla bu havayı taşıyan bütün değerli yoldaşlar, hepiniz hoş geldiniz, hepinizi yürekten selamlıyorum. Antakya’da bulunmak her zaman beni heyecanlandırır. Antakya HDP fikriyatının filiz verdiği, boy attığı topraklardandır. Tıpkı benim büyüdüğüm Mardin gibi. Ne zaman Mardin’i düşünsem Antakya gelir aklıma ne zaman Antakya’yı düşünsem Mardin’i düşünürüm. Halkların, inançların, kültürlerin birlikteliği, barış içinde yaşamı bu topraklarda örnek bir model oluşturmuştur. Bugüne kadar bu topraklar bu kültürel zenginliği, kardeşliği korumuştur. Bütün düşmanlaştırma çabalarına rağmen, ayrıştırmalara rağmen, nefret diline, saldırılara komplolara rağmen. Bu inançtan, bu amaçtan bu toprakta yaşayanlar vazgeçmemiştir. Onun için buralar barışın, eşit gönüllü birlikteliğin topraklarıdır. Tıpkı HDP fikriyatının ruhu gibi. Bu nedenle Antakya’da bulunmak, sizlere seslenmek, sevginizi ve desteğinizi almak büyük bir şereftir. Tam da dünyada savaş tamtamları bütün hızıyla çalmaya devam ederken Antakya gibi şehirlerimizde Mardin gibi topraklarımızda kardeşliğin, barış içinde birlikte yaşamanın nasıl değerli olduğunu çok daha fazla anlamış olmamız gerekiyor.

“Bizler, barışın halkların güçlü buluşması ve eşit birlikteliği ile mümkün olacağını söylüyoruz”

Yıllardır HDP olarak biz barışın ancak eşit gönüllü birliktelik ve halkların dayanışması ile kurulabileceğini söylüyoruz. Biz barış derken bazıları bizlere dudak büküyordu. Bunlar da durmadan barış diyorlar, nedir barış, ne istiyorlar, ne demek barış? Barışı anlamak için maalesef bazen savaşın yani barışın karşıtı olan savaşın yıkıcılığını yaşamak gerekiyor. Şimdi bu yıkım dünyayı tehdit ediyor. Bölgemizde, ülkemizde yıllardır sürdürülen savaş politikalarına karşı barışın sesi olmak için her alanda çalıştık, asla bu mücadeleden taviz vermedik, bu hedeften vazgeçmedik. Ve barışın ancak halkların güçlü buluşması ve eşit birlikteliği ile mümkün olacağını söyledik. Bunda ne kadar haklı olduğumuzu bir kez daha savaşın yıkımı canlı bir şekilde bütün dünyanın gözleri önüne serdi. Bu ülkede barış ancak demokrasi ile gelir. Demokrasi ancak Kürt Sorununa demokratik çözüm ile kurulabilir. O nedenle biz bu ülkeyi demokratikleştirmek, cumhuriyeti demokrasi ile buluşturacak büyük barışı hedefliyoruz. Büyük barış için yürüyoruz. Barış ve demokrasi birbirinden koparılamaz. Demokratik çözüm ve bu ülkede özgür yaşam birbirinin parçalarıdır, birbirinden koparılamayacak şekilde bağlıdır. Bu nedenle mücadelemizi demokrasi ve barış ekmek ve özgürlük üzerine kurduk. Halkların ortak demokrasi mücadelesi üzerine kurduk. Demokrasi ittifakını da bu ortaklığın ana politikası olarak belirledik.

“AKP ve MHP faşist bloku son 5-6 yılda savaş politikalarının her türünü devreye soktu”

Öyle bir zihniyet ve iktidarla karşı karşıyayız ki on yıllardır bu ülkeye yıkımı, yoksulluğu, savaşı, talanı dayatıyor. AKP ve MHP faşist bloku bu ülkede son 5-6 yılda savaş politikalarının her türünü devreye soktu. Suriye iç savaşında IŞİD gibi diğer yıkıcı örgütleri destekledi, yol verdi, yıkımın ortakları arasında yer aldı. IŞİD zihniyeti her türlü farklılığı yok sayan, herkesi tek bir kalıba sokmaya çalışan, bunun için de bütün zulüm yöntemlerini vahşet yollarını kullanabilen bir zihniyettir. Buna karşı halkların özgürlük ve demokrasi mücadelesi yer alıyor. Bunun karşısında birlikte, gönüllü, eşit özgür yaşam ideali yer alıyor. İşte bu topraklarda asıl mücadele bu iki zihniyet arasındadır. Tekçi baskıcı zalim zihniyet mi? Özgürlükçü, eşitlikçi ve demokrasiyi kendi yaşamının vazgeçilmez temeli sayan anlayış mı? Bu ülkede asıl kazanacak olan işte bu ikinci zihniyettir. Nitekim Suriye’de, Rojava’da IŞİD zihniyetine vurulan büyük darbe, bu tekçi, zalim ve vahşi anlayışın bölgeyi sarmasına, egemenlik altına almasına dur demiştir.

“Ülkeyi savaş politikalarıyla rant ve talan ekonomisiyle yıkım noktasına getirdiler” 

İşte AKP-MHP iktidarının bütün hırçınlığı, bu bölgeye ve ülkeye bu zihniyeti getirmek için uğraşanlara karşı büyük direniş gösteren halkların özgürlük mücadelesidir. Öfkesi bu zihniyeti yenilgiye uğratan mücadelenin kararlılığındandır. HDP’ye saldırırken asıl bu kararlılığa ve mücadeleye saldırmaktır. O saldırılar aynı zamanda bir intikam operasyonudur. Öfke kin operaysonlarıdır. Biz yolumuza aynı hedefle kararlılıkla devam ediyoruz. Baskılar bizi yıldıramıyor. Ülkeyi savaş politikalarıyla rant ve talan ekonomisiyle yıkım noktasına getirdiler. Felaketten felakete sürüklüyorlar. Emekçilerin haklarını, ekmeklerini her geçen gün daha fazla gasp ediyorlar, doğayı talan ediyorlar. Yandaşa peşkeş çekiyorlar. Kadınların şiddete uğramasına, katledilmesine zemin hazırlıyorlar. Gençlerin geleceğini, umutlarını, neşelerini gasp ediyorlar. İşte buna karşı asıl yapılması gereken nedir? Buna karşı bütün bu saydığım mazlumların, mağdurların, Kürt halkının özgürlük mücadelesi başta olmak üzere kadınların eşit hak mücadelesi, gençlerin özgür gelecek mücadelesi, emekçilerin ekmek ve onur mücadelesi birleştiğinde bu iktidar mutlaka son bulacaktır. Bu zihniyet mutlaka yenilecektir ve yeni bir başlangıç inşa edilecektir.

“Halklar bu talan politikasına dur diyecek güçtedir, mücadele ortaklığı bu talanı durduracak kuvvettir”

Yıllardır sürdürdükleri rant politikalarının, talan politikalarının yol açtığı sonuçları Türkiye’nin dört bir köşesinde yaşıyoruz. Antakya da bu yıkımı yaşayan şehirlerimizdendir. Bakın şimdi de zeytinlikleri maden şirketlerine peşkeş çekmek için yönetmeliklerden çıkarıyorlar. Ayçiçek ekim tarlalarını Trakya’da imara, ranta açtılar, ayçiçeği üretimi bitme noktasına geldi. Şimdi bu ülkede yağ kuyrukları oluşuyor. Sıraya zeytinlikleri koydular, bin yıllık ağaçların, barışın, verimin sembolü olan zeytinlikleri 3-5 maden şirketine peşkeş çekmek için yok etmeye niyetlendiler. Ama halklar direniyor. Halklar bu talan politikasına dur diyecek güçtedir. Mücadele ortaklığı bu talanı durduracak kuvvettir, her türlü talana, sömürüye, her türlü zulme karşı şimdi olduğu gibi yarın da hep birlikte mücadele etmeyi asla bir kenara bırakmamalı, ihmal etmemeliyiz. Ortak mücadeleden ve buradan çıkacak gücün bu ülkeyi özgürlüğe, eşitliğe, barışa ve demokrasiye götüreceğinden asla şüphe duymalıyız. Antakya aynı zamanda bir direniş ve direniş coğrafyasıdır. Haksızlığa boyun eğmeyen, onurunu her şart altında koruyan bir geleneğin kentidir. Arkadaşlarımız isimlerini saydılar ama ben yine de Ali İsmail Korkmazları bir kez daha anayım, Abdullah Cömertleri bir kez daha saygıyla anayım, Ahmet Atakanlara buradan bir kez daha minnet ve saygı göndereyim. Ve daha nicelerine buradan mücadeleye hayatları pahasına verdikleri o değerli katkıdan dolayı saygılarımızı sizin aracılığıyla iletelim.

“Onlar saldırdıkça biz büyüyoruz çünkü yolumuz doğru, davamız haklıdır”

Boşuna ödenmiyor bu bedeller; bedel ödüyoruz, yoldaşlarımızı cezaevlerine koyuyorlar, doğrudur. Her gün yeni yöntemlerle bizleri sindirmeye çalışıyorlar bu da doğrudur. Semra vekilimizin dokunulmazlığını kaldırıyorlar, Aysel Tuğluk arkadaşımızı hücrede ölüme mahkum eder şekilde rehin tutmaya devam ediyorlar. Onun gibi hasta pek çok mahpusa fiilen idam cezasını uyguluyorlar, doğrudur. Ama asıl büyük doğru şudur; baş eğmeyeceğiz, boyun eğmeyeceğiz asla teslim olmayacağız. Onlar saldırdıkça biz büyüyoruz, çünkü yolumuz doğru, davamız haklıdır.

“Sermayedarlar savaşlarda servetlerine servet kadar ama olan halklara, emekçilere olur”

Dünyada savaş tehdidi yayılmaya devam ediyor. Rusya Ukrayna’yı işgal ediyor ve NATO, ABD yayılmacı, kışkırtıcı politikalarıyla savaşın zeminini hazırlıyor. Bizler sadece ülkemizde değil bölgemizde de bütün dünyada da barış istiyoruz. Savaşa bütün inancımız ve kararlılığımızla hayır diyoruz. Çünkü savaş yıkım demektir, savaşın faturasını en çok yoksul halklar öderleri bir avuç savaş baronu, silah baronu, bir avuç sermayedar savaşlarda servetlerine servet katar ama yoksulun canı gider ekmeği gider, toprağı yurdu gider. O nedenle savaş, halkların emekçilerin yararına değildir. O nedenle savaşa her yerde şart altında karşı çıkmak en başta ezilenlerin emekçilerin, yoksulların görevidir.

“Suriye’de savaş, Ortadoğu’da işgal politikaları güden bir iktidarın barış kelimesini ağzına almaya hakkı yoktur”

Bizler burada barış derken bizimle dalga geçenler, ya da bize dudak bükenler şimdi barış havarisi kesilmişler. Suriye’de savaş politikaları, Ortadoğu’da işgal politikaları güden bir iktidarın ve onun yandaşlarının barış kelimesini ağızlarına almaya hakları yoktur. Eğer barış diyeceksek her yerde diyeceğiz, eğer işgale karşı isek her yerde işgale karşı çıkacağız. Ukrayna’da işgale karşı çıktığımız gibi Afrin’deki işgale de karşı çıkacağız. Serêkaniyê’deki işgale de karşı çıkacağız. Bütün işgal ve savaş politikalarına hep birlikte her yerde karşı çıkacağız. Savaşa her yerde hayır diyeceğiz. Barış hemen şimdi ve her yerde diye haykırmaya devam edeceğiz. Biliyoruz ki bu ülkeye de bu bölgeye de barışı ancak halkların ortak mücadelesi getirebilir. O nedenle demokrasi ittifakı ile emekçilerin haklarını mazlumların ortak mücadelesi üzerinden inşa etmeye devam ediyoruz. Ne inkarcı, imhacı, sömürücü, talancı zihniyete yol bırakacağız ne de bunun karşısına sadece küçük düzeltmelerle alternatif adı altında seçenek sunduğunu iddia edenlere meydanı boş bırakacağız. Hayır başka bir imkan, başka bir seçenek var; 3’üncü yol ve halkların ortak mücadelesi. Ancak bu yol bizi bu ülkede yeni bir başlangıca götürebilir, ancak bu yol bizi yeni bir inşa için güçlendirir. Yeni inşa, yeni başlangıç eski zihniyeti, inkarcı, imhacı, sömürücü, talancı, rantçı, yalancı, kancı zihniyetten kurtarır, ülkeye demokratik cumhuriyetin ve büyük barışın yolunu açar. Bunda kararlılıyız.

“Kürt halkının dimdik duruşunu Türkiye halklarının ortak iradesi ile buluşturacağız “

Antakya, demokrasi ittifakının ve 3’üncü yolun nasıl başarılı olabileceğini mücadelesiyle göstermiştir. Seçimlerde iradesiyle de göstermiştir. Burada ortaya çıkan bu barış şimdi bütün ülkeye yayılacaktır. Mücadalede kararlılığımızla yayılacaktır, inancımızla yayılacaktır ve güçlenerek, yürüyüşümüzü sürdürürek yayılacaktır. Bundan kimsenin şüphesi olmasın, biz gerçek demokrasi, güçlü demokrasi, kalıcı barış peşindeyiz. Düşmanlaştıran, halkları birbirine kırdıran, halklar arası nefreti yaygınlaştıran her türlü zihniyete nerede olursa olsun, kimden gelirse gelsin karşı duracağız. Ülkeye gerçek demokrasiyi, ortak ve eşit yaşamı, eşit vatandaşlığı mutlaka getireceğiz. Halklar kimliklerini özgürce yaşayacak, inançlar eşit olacak. Ayrımcılık son bulacak, emekçi alın terininin hakkını alacak, bu ülkenin kaynakları eşitçe bölüşülecek. İşte bizim bu ülkeye vaat ettiğimiz asıl gelecek budur, bu geleceği kuracak gücümüz vardır. Bu gücün varlığına inanalım, yolumuzda kararlılıkla yürümeye devam edelim. Yürüdükçe büyüyoruz, güçleniyoruz ve yeni bir başlangıcı gerçek anlamda sağlayacak yolu sonuna kadar açıyoruz. O nedenle kendimize güvenelim, inanalım birbirimizle omuz omuza, el ele, kol kola yürümeye devam edelim. Bu yol bu ülkeye güçlü demokrasiyi, büyük barışı mutlaka getirecektir. Antakya’dan yükselen halkların eşit ortak yaşam ideali mutlaka gerçekleştirilecektir. Antakya’dan yükselen onur ve özgürlük ekmek ve barış demokrasi ve iş aş hedeflerine, bunların birbirleriyle bağlı olduğu gerçeğine mutlaka daha fazla ve kuvvetli bir şekilde sarılmalıyız. Bunların hiç birini birbirinden koparmamalıyız. Kürt halkının 10 yıllardır her türlü zulme rağmen dimdik duruşunu, Türkiye halklarının ve emekçilerinin ortak iradesi ile buluşturacağız. İşte bu buluşma gerçek özgürlük, güçlü demokrasi ve büyük barışı da getirecektir. Buna inancımız sonsuzdur. Bu yolda yürüyüşümüz mutlaka başarı getirecektir. Mutlaka kazanacağız, hepinizi bu inançla, kararlılıkla bir kez daha selamlıyorum.”

Paylaşın