Akaryakıta Zamlar Devam Ediyor!

Rusya – Ukrayna krizi kaynaklı 130 doları aşan Brent petrol fiyatları nedeniyle bu gece yarısından itibaren geçerli olacak şekilde benzine 1 lira 7 kuruş, motorine 1 lira 59 kuruş zam yapıldı.

Haber Merkezi / Enerji Petrol Gaz İkmal İstasyonları İşveren Sendikası’nın (EPGİS) yaptığı duyuruya göre, bu gece yarısından itibaren geçerli olacak şekilde benzinin litre satış fiyatına 1 lira 7 kuruş, motorinin litresine de 1 lira 59 kuruş zam yapıldı.

Fiyat artışının ardından benzinin litre satış fiyatı İstanbul’da ortalama 19,27 liradan 20,34 liraya, Ankara’da 19,37 liradan 20,44 liraya, İzmir’de ise 19,39 liradan 20,46 liraya yükselecek.

Motorin fiyatları ise ortalama İstanbul’da 21,21 liradan 22,80 liraya, Ankara’da 21,31 liradan 22,90 liraya ve İzmir’de 21,31 liradan 22,90 liraya çıkacak.

Akaryakıt fiyatları, Türkiye’nin de dahil olduğu Akdeniz piyasasındaki işlenmiş ürün fiyatlarının ortalaması ile dolar kurundaki değişiklikler baz alınarak rafineriler tarafından hesaplanıyor.

Bu hesaplanma sonucunda dağıtım firmalarınca uygulanan fiyatlar, rekabet ve serbesti nedeniyle şirketler ve kentlere göre küçük değişiklikler gösterebiliyor.

Tarihi zirveyi görebilir

Dün sabah 122,79 dolardan güne başlayan Brent petrolün varil fiyatı, gün içinde 139 doların üzerine çıktı. Daha sonra gerileyerek, itibarıyla yüzde 10,13 artarak 130,08 dolardan işlem gördü.

Petrol fiyatları savaşın seyrine göre tüm zamanların zirvesi olan 147,50 doları görebilir. Bazı analistler Ukrayna krizinin jeopolitik etkisi nedeniyle temmuz 2008’de ulaşılan zirvenin aşılabileceğini düşünüyor.

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Enflasyon Sopasını Fakirin Fukaranın Sırtında Kırdılar

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, AK Parti hükümetini yüksek fiyatlar ve gıda krizi karşısında önlem almamakla eleştirerek, “Aylardır söyledim, önlem alın diye uyardım. Bunlar tam tersini yaptılar zam üstüne zam yaptılar. Enflasyon sopasını fakirin fukaranın sırtında kırdılar.” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü’nde gerçekleştirdiği grup toplantısında, “Tasada ve kıvançta beraber olacağımız, kadın-erkek ayrımı olmayan, hiçbir kimsenin ötekileştirilmedi bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz. Bunun sözünü veriyorum, mutlaka Türkiye kucaklaşacaktır, mutlaka Türkiye helalleşecektir, büyüyecektir, mutlaka Türkiye’ye demokrasi gelecektir, mutlaka İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girecektir” ifadelerini kullandı. CHP lideri Kılıçdaroğlu, “Bir iktidar göreve geliyorsa sözünü tutacak. Bu sözü en tepedeki insan vermişse bu sözün arkasında durması lazım. ’19 Ocak’ta muhtar maaşlarını asgari ücret seviyesine yükseltme kararı aldık’ diyor hala yok, niye yok?” dedi.

“Anadolu’nun içi boşalıyor” diye sözlerini sürdüren Kılıçdaroğlu, “Eskiden Anadolu Kaplanları vardı. Yatırım batıya kaydı. Sınırları ticaretinde ciddi kısıtlama gelmiş vaziyette. Buradan bütün Vanlı kardeşlerime sesleniyorum; Van’ın tarihini de ekonomisini de büyüteceğiz. Van’ı gerçek anlamda büyütmeye söz veriyorum” ifadelerini kullandı. Sağlık çalışanlarına verilecek desteği hatırlatan Kılıçdaroğlu, “Bir politikacı verdiği sözü tutmuyorsa, o partiye oy vermeyeceksiniz. Yine gidip oy veriyorsanız; o zaman demokrasi yok, özgürlük yok, geçinemiyorum diye dert yanmayacaksınız” dedi.

Birbiri ardına gelen zamları hatırlatan Kılıçdaroğlu, son açıklanan büyüme rakamına da dikkati çektiği konuşmasında,  “Kim büyüdü? Esnaf büyümemiş, apartman görevlisi büyümemiş, taksi şoförü ‘Hayır’ diyor, kamyon şoförü ‘ne büyümesi mazot aldık eziliyoruz’ diyor. Çiftçi ‘dalga mı geçiyorsunuz, gübreye ödediğimiz faturaları biliyor musunuz’ diyorlar. Kim büyüdü? Beşli çete!” ifadelerini kullandı.

“Bütün bunların sorumlusu kim?” diye soran CHP lideri, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın iktidara gelmeden önce bir televizyon kanalında söylediği “Benim Anadolu’daki hafta  pazarlarını atıklarını eve götürüyorsa, meydanlar açız açız diye bağırıyorsa, evinin suyunun elektriğinin parasını ödeyemiyorsa ve artık ‘yandım Allah’ diyorsa benim vatandaşım, yüzde 25’i açlık sınırının altındaysa, yüzde 50’si yoksulluk sınırının altındaysa bu hale Türkiye’yi kim getirdi? Bu hükûmet getirmedi mi?” sözleriyle yanıt verdi. Kılıçdaroğlu Erdoğan’ın videosunu izlettikten sonra, ” Ben söylemiyorum, en yetkili kişi söylüyor. Bu itiraf son derece değerlidir” dedi.

Öte yandan ana muhalefet partisi lideri Erdoğan’ın AKP’li milletvekillerine yaptığı “Yaptıklarımızı vatandaşlarımıza anlatın” talimatına da, “Nasıl senin yaptıklarını anlatsınlar. Kasaba gittin elektriğe yüzde 102 zam yaptık memnun musun? Akıl alçak şey değil. Çiftçiye gittin gübreye yüzde 450 zam yaptık engel tokalaşalım. Bunlarda akıl da yok. Yönetim nedir onu da biliyorlar” diyerek yanıt verdi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu partisinin grup toplantısında konuştu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:

Bütün vatandaşlarımızı yürekten kucaklıyoruz. Onlara güzel bir Türkiye vadediyoruz. Tasada ve kıvançta beraber olacağımız, kadın-erkek ayrımı olmayan, hiçbir kimsenin ötekileştirilmedi bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz. Bunun sözünü veriyorum, mutlaka Türkiye kucaklaşacaktır, mutlaka Türkiye helalleşecektir, büyüyecektir, mutlaka Türkiye’ye demokrasi gelecektir, mutlaka İstanbul Sözleşmesi yürürlüğe girecektir.

Bayburtlu kardeşlerin milletvekili istiyorum sizden. Bayburt’un gerçek anlamda il olmasını istiyorsanız, Bayburt’ta işsizlik olmasın diye düşünüyorsanız oyunuzun rengini değiştireceksiniz. Millet İttifakı’nın bileşenlerine oy vereceksiniz. O zaman göreceksiniz Bayburt tarihteki görkemli günlerine mutlaka kavuşacaktır.

“En temel sorun verilen sözlerin tutulmamasıdır”

Bir siyasal iktidar halkın oylarıyla gelip iktidar olursa verdiğiniz sözleri tutması lazım. En temel sorun verilen sözlerin tutulmamasıdır. Bu vatandaşla siyasetçi arasındaki güveni temelden sarsar. 19 Ocak 2022, muhtarlar toplantısı yapılıyor, ‘Muhtar maaşlarının asgari ücretin altında kalmasına gönlümüz razı olmadı, 4250 liraya yükseltme kararı aldık’ diyor. Hâlâ yok. Niye yok? Bize asgari ücret maaşı sözü vermiştiniz  bugüne kadar gerçekleşmedi bir yerde bir aksama mı var yoksa siz unuttunuz mu parayı başkalarına mı kaptırdınız diye bir sorun bakalım dedim.

Anadolu’nun işi boşalıyor. Yatırım büyük ölçüde Batı’ya kaydı. Eskiden Anadolu Kaplanları vardı. Van diye görkemli bir ilimiz vardır. Biraz boynu bükük. Çünkü sınır ticaretinde ciddi kısıtlamalar gelmiş vaziyette. Bütün sınırlarda bulunan illerimizin diğer ülkelerle sınır ticareti yapmasını isteriz. Kilis bunun çok tipik bir örneğidir. Bunun yasal bir zemine oturması bizim açımızdan değerlidir. Bu kısıtlamalar var. Vanlı kardeşlerime sesleniyorum hiç meraklanmayın Van’ın tarihini de coğrafyasını da turizm alanında yükselteceğiz. Van’ın kahvaltısını her yabancının da tatmasını isterim. Van’ı gerçek anlamsa büyütmeye bu kürsüden söz veriyorum.

Muhtarların üzerine bir görev düşüyor, sandığa gittikleri zaman sözünde durmayan politikacıya asla oy vermem diyecek. Bugün beni yarın toplumun çok daha büyük bir kesimini  kandırabilir diyecek. Sağlıkçılar için de bütçeden önce bir torba kanun gelmişti. Sayın Sağlık Bakanı aradı, genel kurulda görüşülecek biz genel kurulda görüşülürken malum pandemi dolayısıyla sağlıkçılar büyük özveride bulundular, onların aylıklarına zam yapalım dediler. Çok güzel.

Biz tamam dedik, eksiklik var normalde bütün sağlık çalışanlarını karşılaması lazım ama biz buna destek vereceğiz dedik. Geldi biz desteğimizi açıkladık, fakat dediler ki bunu bir görüşmemiz lazım. Bütün sağlık çalışanlarını kapsasın dendi, eyvallah, çok daha güzel bir tablo çıkar. Gitti komisyona komisyondan çıkmadı. Hatta komisyondan gelir diye cuma- cumartesi, pazar da parlamento açık kaldı. Sağlıkçılarla ilgili maddeler tamamıyla çıkarıldı. Ve torba kanun o şekilde geçti. Tam 4 ay geçti. Sağlıkçılarla ilgili verdikleri sözü tutmadılar.

Bütün sağlıkçı kardeşlerimize söylüyorum bir politikası verdiği sözü tutmazsa o politikacının mensup olduğu partiye oy vermeyeceksiniz kardeşim. Biz kandırılmaya alıştık diyorsanız o zaman  devam edin. O zaman demokrasi yok, özgürlük yok, geçinemiyorum diye dert yanmayacaksınız! Kendi geleceğinizi kendi iradenizle belirleyeceksiniz. Sizi kandıran siyasetçiye izin vermeyeceksiniz. Ak Parti’nin bu zeytin ağaçlarına karşı bir alerjisi var. Kanunla yapamadıklarını bir yönetmelikle yaptılar. Şimdi bunun üzerine bütün STK’lar davalar açtı bizler de dikkatle değerlendiriyoruz.

Nükleer enerji düzenlemesi: AYM’ye itiraz dilekçemizi hazırlayacağız

İnsan bazen şaşırıyor. Nükleer enerji düzenlemesi vardı. Orada CHP’lilerin yaptığı ciddi itirazlar vardı. Bir nükleer enerji komisyonu kurulacak ve bu kurumun da liyakat sahibi olmaları lazım. Bu konuda önergelerimiz verildi. Fakat her seferinde reddedildi. Kaboğlu ‘Ya bunlar  bunu böyle yaptı ama ya bunlar bir yönetmelikle veya KHK ile kendilerine yönelik bir kurum oluştururlarsa’ dediğinde, Özgür Özel kardeşimiz ‘Hayır yapamazlar’ demiş.

Nitekim kanunun yayınlandığı gün nükleer düzenleme kurumuyla ilgili düzenleme de Resmi Gazete’de yayımlandı. Şuanda nükleer kelimesinin n’sini dahi bilmeyen bir kişiyi oraya atamak mümkün. Ya devlette adalet liyakat unutulmuş vaziyette. AYM iptal kararı vermişti .Bunun için de yine Kaboğlu hocamıza görev düşüyor. AYM’ye itiraz dilekçemizi hazırlayacağız. Devlet böyle yönetilmez, devlet bilgi, birikim, adaletle yönetilir. Ama bunlara böyle yapıyorlar. Ama hiç kimse merak etmesin hepsini aşacağız.

Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü. Hayatın kahrını çeken kadınlar, evladı işsiz olduğu için iş arayan kadınlar, gece sokağa rahat çıkamayan kadınlar, yılın sadece 1 günü bütün kadınlar acaba  bir araya gelip yürüyüş yapabilir miyiz, kendi haklarımızı, beklentilerimizi topluma duyurmak için bir yürüyüş  yapabilir miyiz diye düşünen kadınlara yasak getiren erkekler.

Demokrasinin ne olduğunu bilmeyenler. Kadının haklarını ellerinden almaya çalışanlar. Ve Ukraynalı kadınlar. Bu dramı dünya insanlık hak etmiyor. Tarafların bir araya gelerek anlaşması lazım. Silahla öldürülüyorlar, bomba ile öldürülüyorlar. 21. yüzyılın dünyasında böyle bir vahşeti kabul etmiyoruz. Kadınlar hayatın kahrını çekiyorlar ama dirençle hayata sarılmasını, zorlukları aşmasını da biliyorlar. Kadınların hayatın her alanından güçlü bir şekilde yer almalarını istedik.

Parlamentonun yarısı kadın yarısı erkek olsun. Siyasi partiler yasasını değiştirelim, parlamentonun yapısı bizim nüfus yapımızı göstermiş olsun. Teklif hazırlandı, 400!e yakın kadın kuruluşuna gönderildi, öneriler geldi, teklif son şeklini aldı genel kurula indirdik, açık ve net ifade edeyim size sağlamak istediğimiz bu teklifi AK Parti ve MHP’nin kadın milletvekilleri de dahil reddettiler. Kadınlara şikâyet ediyorum.

Hayat pahalılığını en çok yaşayan kadınlardır. Evladını yatağa aç yatıran, ekmek arasına bir şey koyamadığı için salça sürüp evladına veren annenin dramını kimse anlayamaz. Türkiye’nin bu acı tablodan süratle kurtulması lazım. Bunun için de sandığın gelmesi gerekiyor. Direniyorlar ama gün olacak sandık gelecek ve biz Türkiye’nin kaderini kadın-erkek hep birlikte değiştireceğiz.

Aylardır söyledim, gıda krizi geliyor, önlem alın diye. Gıda krizinin geleceğini görmüyorlar. Kış ayları geliyor bakın insanlar faturalarını ödeyemeyecekler aman bir kara-kış fonu kurun diye defalarca söyledim yine yapmadılar. Ama CHP’li belediyeler bunların tamamını yaptılar. Faturasını ödeyemeyecek durumdaki ailelerin faturalarını ödediler. Ben yine tekrar hepinizin huzurunda CHP’nin aldığı bu kararı uygulayan, kendi sınırları içindeki hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir tabloyu yaratan belediye başkanlarımıza teşekkür ederim. Ne diyorlardı sakın CHP’ye oy vermeyin yardımlar kesilir.’ Bütün bu algının nasıl yıkıldığını nasıl yok olduğunu hepimiz gördük ve bu yanlış algının da tanığı olduk. Bunlar tam tersini yaptılar zam üstüne zam yaptılar enflasyon sopasını fakirin fukaranın sırtında kırdılar.

“Bütün bunların sorumlusu kim?”

Türkiye yüzde 11 büyüdü diye rakamları yayımladılar. Kim büyüdü? Esnaf büyümemiş, apartman görevlisi büyümemiş, taksi şoförü ‘Hayır’ diyor, kamyon şoförü ‘ne büyümesi mazot aldık eziliyoruz’ diyor. Çiftçi ‘dalga mı geçiyorsunuz, gübreye ödediğimiz faturaları biliyor musunuz’ diyorlar. Kim büyüdü? Beşli çete! Bu beşli çeteler yüzde 300 bunlar büyüdüler. Milyonlar fakirleşirken maalesef onlar büyüdüler. Bütün bunların sorumlusu kim? (Erdoğan’ın iktidara gelmeden önce katıldığı bir televizyon programındaki hükümete ilişkin eleştirilerini izletti) Ben söylemiyorum, en yetkili kişi söylüyor.

Bu itiraf son derece değerlidir. Bunu özellikle AK Parti’ye oy veren kardeşlerimin dikkatle birkaç kez dinlemesini isterim. MHP’ye oy veren kardeşlerimin de dikkatle dinlemesini isterim. Bu işin sorumlusu bunlar. Aylardır söylüyorum yanlış yapıyorsunuz diyorum. Önlem alın diyorum. Yaparsan sen kârlı çıkarsın diyorum, sen yapacaksın sen yönetiyorsun bu ülkeyi diyorum. Şu soru akla gelebilir. Eskiden böyle değildi son zamanlarda böyle oldu’ İlk geldiklerinde satmadıkları fabrika bırakmadılar.

Telekom’undan Sümer Bank’ından iletişim hataları tamamını sattılar. Yetmedi. Milyarlarca vergi topladılar. Yetmedi. Merkez Bankası’nın 128 milyar doları var onu da hiç ettiler. İşin doğrusu deniz bitti kara görüldü. Satacak bir şey kalmadı. Milli Piyangoyu da en son sattılar şimdi arazileri sattılar. Haydan gelen huya gider diye bir sözümüz var. Devleti yönetemiyorlar. Şehir hastaneleri yaptık diyecekleri siz yapmadınız bizim paralarımızla yapıldı, bizim çocuklarımız bile ödeyecek bu paraları.

Erdoğan’a öneriler

Bu müfettiş, zabıta tayfasını derhal geri çekeceksiniz bu bir. İki; tarım kanununda çok açık bir hüküm var. Diyor k, her yıl milli gelirin en az yüzde 1 oranında çiftçiye destek verilir. Bunu vereceksin kardeşim. Çiftçinin bu hükümetlerden 229 milyar lira alacağı var. Nasıl vereceksin? Bütçeye  koyacaksın, Ziraat Odaları Birliği Başkanı’nı çağıracaksın  bu paranın kimlere nasıl harcandığının hesabını Ziraat Odaları Birliği’ne vereceksin.

Üç; çiftçinin tarım kredi kooperatifi ve bankalardan çektiği krediler var. İlk yapacağı iş çiftçinin bu kredilerin faizlerini dileceksin. Ben bunu nasıl sileceğim diyorsan alacağından mahsup edersin. Dört; verdiğim sözün arkasında her zaman durum deyip traktöre dolacak mazotun yarısını sen yarısını ben ödeyeceğim diyeceksin. Beş; tarımsal sulamada kullanılan elektrik. Alma kardeşim ya bedava ver.

Diyarbakır’a gidecek orada da aynı şeyi söyleyeceğim. Çitçiye güneş enerjisi üzerinden elektriği bedava vereceğiz. Nasıl yaptığımı öğrenmek istiyorsan bakanlık engel olmasın, bütün taleplerimizi yerine getirsin seni de davet edeceğiz beraber açacağız. Sen yönetmeyi bilmiyorsun. Altı; devlet destekleme alımlarında yeni bir yöntem. Artık öyle taban fiyat falan öyle değil .Yapılacak uygulama çok basit maliyet artı makul kâr eşittir taban fiyat.”

Erdoğan’ın sözlerine yanıt

Yaptıklarımızı vatandaşlarımıza anlatın. Nasıl senin yaptıklarını anlatsınlar. Kasaba gittin elektriğe yüzde 102 zam yaptık memnun musun? Akıl alçak şey değil. Çiftçiye gittin gübreye yüzde 450 zam yaptık engel tokalaşalım. Bunlarda akıl da yok. Yönetim nedir onu da biliyorlar. AK Partili milletvekilleri televizyonlara çıkamıyorlar, onların yerine kalemlerini saraya kiraya vermiş gazetecileri çıkarıyorlar. Onlar da inadına ya da neyse parasına savunuyorlar. Parayla düşünce ifade etmek ahlaki değildir.”

Paylaşın

Osman Kavala’nın Avukatlarından Müebbet İstenen Mütalaaya Tepki

Gezi davasında Savcı Edip Şahiner’in “cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçlamamasıyla hakkında ağırlaştırılmış müebbet hapis istediği Osman Kavala’nın avukatları yazılı bir açıklama yaptı.

Mütalaaya tepki gösteren avukatlar Osman Kavala üzerindeki “casusluk” suçlamasının sadece tutuklamanın sürdürülmesine yönelik bir hukuki argüman olarak kullanıldığının itiraf edildiğini söyledi.

Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) kararı ile Uluslararası Ceza Hukuku’na ilişkin karar ve normların ısrarla yok hükmünde addedildiği belirtti.

Osman Kavala’nın avukatlarının açıklaması şöyle:

Osman Kavala hakkında İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülmekte olan davada:

İddia makamı, 4 Mart 2022 tarihinde esas hakkında mütalaasını sunmuş ve Osman Kavala’nın Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesi (“cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’ni ortadan kaldırmak veya görevlerini yapmasını tamamen ya da kısmen engellemek”) uyarınca ağırlaştırılmış müebbet cezasıyla cezalandırılmasını talep etmiştir.

Söz konusu mütalaa gereğince;

Osman Kavala hakkında “15 Temmuz darbe girişimini desteklemek” (TCK 309) ve iki yıldır tutukluluk gerekçesi yapılan “Casusluk” (TCK 328) suçlamalarının konusuz kaldığı imza altına alınmış, özellikle casusluk suçlamasının sadece tutuklamanın sürdürülmesine yönelik bir hukuki argüman olarak kullanıldığı açıkça itiraf edilmiştir

Yine aynı mütalaa uyarınca;

Osman Kavala ve diğer Gezi sanıkları beraat etmiş oldukları Gezi ile ilgili davalardan aynı delillerle yeniden cezalandırılmak istenmiş, TCK 312. madde ile ilgili tutukluluğu değerlendiren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin “somut ve meşru delillere dayanmadığı” yolundaki kararı açıkça hiçe sayılarak, Uluslararası Ceza Hukuku’na ilişkin karar ve normlar ısrarla yok hükmünde addedilmiştir.

Mütalaada ne vardı?

Gezi davasında Savcı Edip Şahiner, Cuma günü celse arasında verdiği mütalaada Osman Kavala ve Mücella Yapıcı’nın, “Cebir ve şiddet kullanarak Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırılmasını istedi.

Kavala’nın “dosyanın gelmiş olduğu aşama, mevcut delil durumu ve suçun sübutu halinde alması muhtemel ceza karşısında kaçma şüphesinin mevcudiyeti de dikkate alınarak, hükümle birlikte TCK’nin 312. maddesinde işlemiş olduğu suç kapsamında tutukluluğunun devamı” talebinde bulundu.

Şahiner diğer sanıklar Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Şerafettin Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi’nin ise hükümetini ortadan kaldırmaya teşebbüse yardım etme suçundan 15’er yıldan 20’şer yıla kadar hapisle cezalandırılması istendi.

Mütalaada, yurtdışında olan sanıklar Ayşe Pınar Alabora, Henry Jack Barkey, Can Dündar, Gökçe Yılmaz, Handan Meltem Arıkan, Hanzade Hikmet Germiyanoğlu, Mehmet Ali Alabora, Yiğit Aksakoğlu ve İnanç Ekmekçi’nin ise dosyalarının ayrılmasını talep etti.

Davada bir sonraki duruşma 21 Mart’ta görülecek.

Paylaşın

Cumhurbaşkanı Erdoğan Gidişattan Rahatsız!

Cumhuriyet yazarı Mustafa Balbay, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın gidişattın rahatsız olduğu ve Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’ye “Verdiğin sözleri tut” dediğini söyledi.

Adalet Bakanlığı’nda Abdulhamit Gül’ün yerine Bekir Bozdağ’ın atamasının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, “Gerekirse kabinede yeni değişiklikler yapabiliriz” diyerek revizyon mesajı vermesi siyasi kulisleri hareketlendirdi.

Mustafa Balbay, Ankara kulislerinden aldığı yeni parti ve görevden alma bilgilerini, Cumhuriyet TV’ye anlattı.

Görevden alınma iddialarıyla ilgili konuşan Balbay, Cumhurbaşkanlığı’nın AKP’nin genel durumundan rahatsız olduğunu söyledi. Balbay, “Pek çok alandaki başarısızlığın o alana bakan bakanlara fatura edilerek görüleceği anlaşılıyor. Bu anlamda, Sağlık Bakanı’nın da böyle bir durumla karşı karşıya olduğunu görüyorum” dedi.

Balbay, açıklamasının devamında “Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı’nda da böyle bir durum gözüküyor” ifadelerini kullandı.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın iki ayrı bakanlığa bölünebileceğini belirten Balbay, “Kültür ve turizm anlamında iki bakanlık olarak değerlendirmek gibi iki anlayış olduğunu görmekteyiz” diye konuştu.

Ekonomik gidişattan rahatsızlık olduğunu belirten Balbay, Erdoğan’ın Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati’ye son Bakanlar Kurulu toplantısında ‘verdiğin sözleri tut’ dediğini aktardı. Balbay, toplantıda yaşananları şu şekilde anlattı:

“Nebati’nin zor durumda kaldığını bir kulis bilgisi olarak paylaşmak isterim. Son Bakanlar Kurulu toplantısında, Erdoğan, Nebati’ye ‘verdiğin sözleri tut’ dedi. Nebati ise Erdoğan’a ‘Rusya-Ukrayna meselesinin beklemediği, o nedenle bunların zor olduğunu’ söyledi. Erdoğan’ın karşılık olarak ise ‘Hayır bizi verdiğin sözleri ilgilendiriyor’ dediği bilgisi var.”

Paylaşın

Meral Akşener: O Sandık Elbet Gelecek

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan İYİ Parti Lideri Akşener,  “Biz bu milletin çocuklarını onların haram düzenine ezdirmeyeceğiz. Çaldıkları gibi verecek, geldikleri gibi gidecekler. Şimdiden ilan ediyorum, o sandık gelecek, biz de bir seçim yapacağız. Bu seçim sadece Cumhurbaşkanı veya milletvekillerini belirleyeceğimiz bir seçim olmayacak. Helal ile haram arasında olacak, millet iradesi ile rantçı vesayeti arasında olacak, iyi ile kötü arasında olacak” dedi.

Haber Merkezi / Konuşmasında hükümete eleştirilerini sürdüren Meral Akşener, “Bu saray adeta masalsı bir dünya. Gece gelen rantçıları var, aynı diş perisi gibi. Sarayın da rant perileri var. Çünkü bu periler biliyor ki Sayın Erdoğan, elinde geceleri kalemle bekliyor. Rant perisi geliyor, diyor ki ‘Geçerken uğradık, şöyle bir rantımız var’ diyene haşmetli basıyor imzayı. O kalemi bir gün millet için kullanmayı akıl etmiyor. Bugün gelinen noktada biz bir siyasi parti ile mücadele etmiyoruz, kötülükle mücadele ediyoruz. Bu mücadele haklı ile zalimin, mazlum ile zalimin mücadelesi” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti lideri Meral Akşener, 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için “Bir kocaman kuyruklu yalan vardır, ‘Türk kadını mücadele etmedi’ diye, hadi oradan. Bunu söyleyenler bu kadınların bu ülke için verdiği mücadelenin fitresini karşılayamazlar. Bu ülkenin kadınının ayağının altını öpmelisiniz kereste adamlar!” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde yaptığı grup toplantısına partili kadınlar da katıldı. Akşener’in açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

Biliyorsunuz, Bay Kriz ve arkadaşlarının en büyük özelliği, beceriksizliklerinin sorumluluğunu, asla kabul etmemeleridir. Kendilerinden başka, herkes ve her şey, herhangi bir konudaki kötüye gidişin, sorumlusu olabilir.

Bir tek kendileri, “Ak” kaşıktır… Bunun psikolojik çözümlemesine, hiç girmeyeceğim, sonra mahkemelik oluyoruz Biliyorsunuz, Bay Kriz’in beceriksizliğinin son yansıması, enflasyon. Milletimiz uçan fiyatlar, gün aşırı gelen zamlar, astronomik faturalar altında, çile çekiyor.

Bu arkadaşlar da, bir süredir, enflasyon canavarının sorumluluğunu, atacak bir şey arıyorlar. Her hafta, başka bir sorumlu uyduruyorlar, ama bir türlü tutunamıyorlar. Nitekim, son olarak, “Dünyada enerji fiyatları yükseliyor, o yüzden enflasyon yüksek.” demeye başladılar.

Ne var ki bu, fütursuzca uydurulmuş, koskoca bir yalan. Belli ki artık, söyleyecek yalanları da kalmamış… Başka ülkeler, enerji ithal etmiyor mu? Sadece biz mi, enerji satın alıyoruz? Dünyadaki ülkelerin, en az yarısında, yıllık enflasyon, bizim aylık enflasyonumuzdan, daha düşük.

Bir tek, Venezüella, Sudan, Surinam ve Zimbabve’de enflasyon bizden yüksek… İşte size, Bay Kriz’in üstün ekonomi politikalarının sonucu. Surinam’la, Zimbabve’yle rekabet eden Türkiye… Gerçekten ibretlik. Bu milletin, artık bu masallara karnı tok. Her şeye rağmen, dünyada enflasyon bu kadar düşükken, bizde yüksek olması, beceriksizlikten başka bir şey değildir. Lafı dolandırmanın alemi yok. Bu fiyat artışlarının nedeni, yolsuzluktur.

Bay Kriz ve ekibinin kötü yönetimidir. Saçma sapan politikalarla, bir yıl içerisinde, Türk Lirası’nın değerini, yüzde yüz düşürürseniz, bir de bunu, rekabetçi kur diye ambalajlamaya kalkarsanız, olacağı budur. Bu kadar basit. Buradan, iktidardakilere seslenmek istiyorum; Sizin enflasyonu düşürmeye niyetiniz de, gücünüz de, bilginiz de, ekibiniz de yok.

Bunu biliyoruz. Ancak yine de, sorumlu siyaset anlayışımızın, bir gereği olarak, size bazı önerilerde bulunacağım: Önce; ekonomide güven ortamı oluşturacaksınız. Para ve maliye politikasını, koordineli ve etkin bir şekilde kullanacaksınız. Türk Lirası’na itibar kazandıracaksınız. Merkez Bankası’na müdahale etmeyeceksiniz.

Politika faizini etkisizleştirmeyi değil, etkili kılmayı hedef alacaksınız. Sonrasında ise;Bütçede israfı, şatafatı, saray sefasını keseceksiniz. Hortumlamayı bırakacaksınız. Bay Kriz’in 5 atlısının, dolar üzerinden olan sözleşmelerini feshedeceksiniz. Söylemesi bile gülünç ama;

Tüm bunların yanında, bir de, saçma sapan açıklamalarda bulunmayacaksınız. Az konuşup çok iş yapacaksınız. Bir gün bir model, ertesi gün başka model denemeyeceksiniz. Mazot 20 lira. Gübrenin kilosu, en az 10 lira. Yemin kilosu, 5 buçuk lira. Silaj 1, kuru yonca, 2 buçuk lira.

Çiftçilerimizin, bankalara ve finans kurumlarına borcu, 178 milyar lira. Piyasa borçlarını da katarsak, 228 milyar lira. Süt/Yem paritesi, tarihte ilk defa, 1’in altına düşmüş. Piyasada, en az 70-75 lira olan, karkas kırmızı et kesim fiyatı,

Et ve Süt Kurumu’nda, hâlâ 55-60 lira. Damızlık inekler, düveler kesime gidiyor. Kurban’da 100 malı olan çiftçinin, bugün 50 malı yok. Hayvancılık işletmelerinin birçoğu, ya boş, ya da yarı kapasite çalışıyor. Çiftçiden, 2 lira 25 kuruşa alınan buğday, neredeyse 6 liraya ithal ediliyor.

Kışın ortasına gelmişiz, hala Buğday ihtiyacı karşılanmamış. Ayçiçek yağı kuyrukları da, artık ülkemizin acı bir gerçeği… İşte size, üstün liyakat nişanını hak eden, bir bakanlık performansı. İşte size, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin, tarımda oluşturduğu enkazın ibretlik resmi. Yazıklar olsun. Buradan, tarımdaki bu enkazı devralan yeni bakana, hayırlı olsun diyor,

Kendisini, acilen bazı adımları, atmaya davet ediyorum: Sayın Bakan; Çiftçinin, kışlık ekim için kullanamadığı gübreyi, hiç olmazsa, bahar gübresi olarak kullanabilmesi için, ihtiyacı olan gübrenin, yarısını karşılayın. Tarım Kredi ve bankalarda, yapılandırması yapılan çiftçilerin, üretimde kalmalarını sağlayın. Bunun için sicil affı dahil, ödedikleri kadar, yeni işletme kredisi almalarının, önünü açın.

Her ne kadar, 2021 hak edişleri için konulmuş olsa da, ekim-dikim-üretim sezonu öncesi, 2022 toplam destekleme tutarının, en az yarısını, avans olarak ödeyin. Yani, en geç Nisan sonuna kadar, 29 milyar liranın yarısını ödemiş olun. Kalan kısmını ise, en geç Ekim ayında ödeyeceğinizi duyurun. Çiftçilerin kullanacağı mazottan, hiç olmazsa bu yıl için, vergileri kaldırın.

Böylece mazot fiyatını, yarıya düşürmüş olun. Çiğ süt fiyatını, en az 1,30 paritesine güncelleyin. Prim hariç, en az 6 buçuk lira fiyat verin. Süt sanayicisine, elektrik desteği sağlayın. Karkas et fiyatını, ESK fiyatı olarak, en az 75 lira yapın. Çiğ süt ve kırmızı et fiyatlarını, belirli dönemlerde güncelleyin.

Güncelleme tarihlerini önceden ilan edip piyasaya güven telkin edin. Bu vesileyle; Sayın üretici düşmanı Bakan’a hayatta başarılar diliyor; Aynı, ziyadesiyle feyz aldığı, eski Damat Bakan’ın yaptığı gibi, yandaş yayınlardan çıkaracağı, “66 adımda Türk Tarımı” isimli kitabını, sabırsızlıkla beklediğimi, huzurunuzda ifade etmek istiyorum.

Memleket, taksit taksit sevilmez. Memleketini seven, insanını da, toprağını da, doğasını da, ağacını da sever. Memleketini seven, üç beş yandaşı için, memleketin zenginliklerine, memleketin suyuna, memleketin toprağına, memleketin ağacına, düşmanlık etmez.

Ancak maalesef, artık iyice anladık ki, bu iktidarın, bir kötülük ajandası var. Belli ki bu ekip, her hafta toplanıp, “Acaba bu hafta, memlekete ne kötülük yapsak?” diye istişare ediyorlar. Toplantıdan çıkınca da;Ya, ekonomiyi batıracak, yeni kararlar alıyorlar. Ya, yine bir yandaşı ihya ediyorlar.

Ya da, haritadan seçip, memleketin bir başka sahilini, ırmağını, dağını, ormanını, talan ediyorlar. *Nitekim geçen hafta, bu ajandaya zeytinlikleri almışlar. Bunun sonucunda da, zeytinlerimizin talan kararnamesi, bütün yasa ve yetkiler çiğnenerek, anında önümüze konuverdi.

Sayın Erdoğan; Hani, “Nass” vardı? Ne oldu Nass’a? Hazreti Nuh’un gemisine konan güvercinin ağzında, zeytin dalı var. Yüce Rabbim Kuran’da, o ağaç üstüne yemin ediyor. Bu zalimliğe yol verirken, Sure-i Tin hiç mi aklına gelmedi?

Bu talanı, bu kaçak, bu hukuksuz kararı imzalarken, hiç mi vicdanın sızlamadı? “Bir tek yüzüğüm var.” dediğin, fakirlik günlerinde, sofranda bulunduğunda, mutlu olduğun zeytin tanelerinin, hiç mi hatırı yoktu da, imzayı basıp, zeytinlikleri, gözü dönmüş rantçıların yağmasına açtın? Yazıklar olsun.

Bu saray, çok acayip bir yer. Adeta, masalsı bir dünya… Mesela, geceleri gelen rantçıları var. Aynı diş perisi gibi, sarayın da rant perileri var. Çünkü bu periler biliyor ki; Sayın Erdoğan, geceleri elinde kalemle bekliyor. “Geçerken uğradık, şöyle bir rantımız var.” diyene, basıyor imzayı…

Ancak gariptir, O kalemi bir gün de, milletin menfaatine kullanmayı akıl etmiyor, edemiyor. Çünkü bu arkadaşımız artık milletin değil, rantçıların adamı. Onun için, bugün gelinen noktada biz artık, bir siyasi partiyle mücadele etmiyoruz. Biz, artık kötülükle mücadele ediyoruz. Bu mücadele artık, iyiyle kötünün, hakla batılın, haklıyla zalimin mücadelesi.

Kardeşlerim; Biz, “Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.” diyerek büyümüş bir nesiliz. Biz, “Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.” diyerek, evlat yetiştirmiş bir nesiliz. O mübarek ağaçlar da, o varlığın bir parçasıdır. Bizim davamız, bizim yeminimiz, kendini, devletine ve milletine adamaktır.

Varlığını, Türk varlığına adayanlar, milleti yoklukla, yoksullukla boğuşurken, yazlık saray peşinde koşmaz. İşi gücü bırakıp, kupon arazi kovalamaz. Servet peşinde koşanlar için alınan, haram kararlara, sessiz kalmaz, kalamaz.

Çünkü; “Varlığım, Türk varlığına armağan olsun.” diyenlerin, en büyük serveti, Rantçılardan alacağı alkış değil, Milletinden alacağı hayır duadır. Varsın onlar, Allah’ın huzurunda, hesap vermeyecekmiş gibi yaşasınlar. Varsın onlar, çocuklarına, harcayamayacakları kadar büyük, servetler bıraksınlar.

” O sandık, er ya da geç gelecek”

Varsın onlar, seçim yokmuş gibi, saray sefasına devam etsinler. Biz, bu milletin çocuklarını, onların haram düzenine ezdirmeyeceğiz. Çaldıkları gibi geri verecek, geldikleri gibi gidecekler. Şimdiden ilan ediyorum; O sandık, er ya da geç gelecek. Ve o sandık geldiğinde, biz de bir seçim yapacağız.

Bu seçim, sadece Cumhurbaşkanını veya milletvekillerini belirleyeceğimiz, bir seçim olmayacak. Bu seçim, helal ile haram arasında olacak. Bu seçim, millet iradesi ile rantçı vesayeti arasında olacak. Ez cümle; bu seçim, İYİ ile kötü arasında olacak. Ve o gün geldiğinde, İYİler mutlaka kazanacak!

Toplumuzun her kesimini hızla fakirleştiren bu sistemin verdiği zarar sadece yoksullukla sınırlı kalmadı. 2022 Türkiye’sinde artık yokluk da yaşanmaya başladı. Yeni yokluğumuz ilaç yokluğu. Vatandaş eczacıyı suçluyor, eczacı ilaç firmalarını, firmalar döviz kurunu suçluyor.

Döviz kurunun dili olsa da konuşsa görsek kim suçlu… Yanlış yürütülen ilaç ve geri ödeme planları vatandaşlarımızın en kritik hastalıklarında ilaçsız kalmasına neden oluyor. İlaç fiyatları da tıpkı elektrik, akaryakıt gibi dövize bağlı olarak ilerliyor. 14 Şubat’ta ilaç üreticilerimize fiyat belirlerken ‘1 avroyu 6 lira 29 kuruş kabul ediyorum ona göre fiyatınızı belirledim ya bu fiyata satarsınız ya da bu fiyata satarsınız’ dendi.

Madem devlet olarak ilacı alırken avroyu 6.29 kabul ediyorsunuz o zaman akaryakıt, elektrik fiyatlarında da avroyu 6.29 liraya sabitleyin bakalım. Hodri meydan. Bay krizin bunu yapamayacağını biliyorum. Isparta’yı karanlıkta bırakan, şehir hastaneleri üzerinden milletin sırtına yapışan beşli çeteye kıyamaz da ondan.

Derhal bu saçmalığa son verin. Derhal adım atın. Yıl sonunu beklemeden ilaç fiyatlarının belirlenmesindeki yeni düzenlemeyi yapın. Bugün bol miktarda sahte gülüşler göreceğimiz, hamasi sözler duyup içi boş vaatler dinleyeceğimiz bir gün.

Bugün her dakika, her saat yaşanan acı gerçeklerimizin sadece bir günlüğüne hatırlanacağı gün. 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü kutlu olsun. Bugünün kadınlar atfedilmesi bile esasında bir mücadeleyi ve bir acıyı işaret eder. Kadınların yaşadığı önyargılar ve baskılar dünyanın her yerinde aynıyken verilen mücadeleler farklı mı?

Elbette değil. Kadınları sürekli olarak bir şeyler için mücadele ederken görürüz. Mesela aydınlanma ile başlayan insan haklarında kadınlara pek yer yoktur. Kadınlar sanki biyolojik olarak farklı, korunması, kollanması ve idare edilmesi gereken ayrı bir tür olarak kabul ediliyordu. Kadınların ilk savaşı burada başladı.

Sonra kadınlar demokrasi için mücadele etti. Stalin’in Doğu Avrupa’yı ele geçirme planını da ilk önce kadınlar itiraz etti. ABD’de ayrımcılığa ve ırkçılığa karşı başlatılan sivil haklar hareketinin kalbinde de yine kadınlar vardı. Berlin Duvarı yıkılırken, İran’da çalınan seçimlere tepki gösterilirken yine kadınlar ön saftaydı. Bu kadınlar birbirlerini hiç tanımadılar ama aslında hepsi kardeşti. Bedel ödemeyi göze aldılar.

Birçok erkeğin ılıman iklim meyvesi gibi her mevsim çiçek dağıtmasının aksine kadınlar adeta sert ve soğuk çınar gibi karakterli ve dimdik durdular. Dünyanın her yerinde kadınlar haklarını korumak için mücadele verirken Türk kadınları kaderlerine razı mı geldi? Elbette gelmedi. Türk kadının verdiği mücadele belki de dünyanın başka hiçbir yerinde görülmedi.

Osmanlı’nın yıkılış döneminde kadınlar hak mücadelesine başladı. İstanbul’un 93 Harbiden itibaren İstanbul’un ekonomisini götürenler kadınlar. Bunu ABD’li ve Avrupalı birer kadın gazeteciler söylüyor. Bahçe ekonomisi… Takas üzerinden açların doyurulduğu, üstlerinin giydirildiği bir süreç bu. Beyaz Konferanslar…

Hem Kurtuluş mücadelesinin içinde herkesten önce yer alan, Atatürk’ün arkasında, yanında saf tutan buna karşılık aynı zamanda onun diplomatik mücadelesini veren kadınlardan bahsediyorum. Peki dünyanın her yerinde kadınlar haklarını korumak için, mücadeleler verirken Türk kadınları kaderlerine razı mı geldi? Elbette gelmedi… Siz iktidardakilerin, uyduruk erkek egemen diskurlarına bakmayın. Türk kadının verdiği mücadele, belki de dünyanın başka hiçbir yerinde görülmedi.

Peki dünyanın her yerinde kadınlar haklarını korumak için, mücadeleler verirken Türk kadınları kaderlerine razı mı geldi? Elbette gelmedi… Siz iktidardakilerin, uyduruk erkek egemen diskurlarına bakmayın. Türk kadının verdiği mücadele, belki de dünyanın başka hiçbir yerinde görülmedi.”

Bu ülkenin kadının ayağının altını öpmelisiniz kereste adamlar! Utanmadan sıkılmadan hiçbir şeyi hak etmediğimizi söylüyorsunuz. Bu ülkenin kadını her şeyi hak etti. Bileğinin yüreğinin gücü ile hak etti. Tercihlere zorlanmasıyla hak etti. Ve ailesini ülkesini milletini sağ ve ayakta tutmasıyla gösterdiği gayretle hak etti.

Bir kocaman kuyruklu yalan vardır. Türk kadını mücadele etmedi diye. Hadi oradan be. Bunu söyleyenler o kadınların bu ülke için verdiği emeğin fitresini karşılayamazlar. Zekatı fazla gelir. Emeklerinin fitresini karşılayamazlar.

Top mermileri, ıslanmasın diye kazağını, mermilerin üzerine örten ve donarak şehit düşen Şerife Bacı’nın sırtında yükselen cumhuriyetimiz… Düşmanın korkulu rüyası olan Fatma Seher’in Gördesli Makbule’nin Nene Hatun’un cesaretiyle kurulan cumhuriyetimiz… *Genç, yaşlı, çocuk, kadın, erkek fark etmeksizin; verdiğimiz o kutlu kurtuluş mücadelesinin, nişanesi olan cumhuriyetimiz… Ve bugün burada yüce Meclisimiz altında buluşabilmemizi sağlayan cumhuriyetimiz…

Paylaşın

Ekonomi Odaklı Seçmen AK Parti’den Koptu

MAK Danışmanlık’ın Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Kulat, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada, AK Parti hükümetinin ekonomi yönetiminin de anketlere göre çok başarısız olduğuna dikkat çekti.

Haber Merkezi / Son seçim anketleri sonuçlarında hayat pahalılığı meselesinin uzak ara en ciddi şikâyet konusu olduğunu vurgulayan Mehmet Ali Kulat, oy tercihlerinin değişimi noktasında aynı oranda olmadığını söyledi.

Mehmet Ali Kulat’ın sosyal medya hesabından paylaşımları şöyle:

“Hayat pahalılığı yapılan tüm kamuoyu araştırmalarında uzak ara en ciddi şikayet konusu ve ülkenin birinci çözülmesi gereken konusu olarak çıkmaktadır. Hükümetin ekonomi yönetimi de anketlere göre çok başarısız çıkmaktadır.

Ancak bu durumun oy tercihlerini değiştirmeye etkisi bu konudaki şikayetler oranında olmamaktadır. Çünkü bu anlamda ekonomi odaklı seçmen zaten Ak Parti’den önemli oranda koptu. Şimdi çekirdek seçmen kaldı, bu seçmen %25 bandında.

Seçmenin oy tercih değişimi için olması gereken kötü yönetim eleştirisi kadar muhalefetin daha iyi yöneteceğine inanmasıdır. İktidar şu an biz kötü yönetiyoruz ama muhalefet çok daha kötü yönetir tezini işlemektedir.

Kötüyü bilmekle tercih değişse; zararı kutusunun üzerinde yazan sigara tüketiminin bitmesi gerekirdi. Demek ki sadece bilmek tercih değişimi için yeterli olmuyor. Ülke sorunlarını daha hızlı çözeceği, gerçekten alternatif olduğu konusunda muhalefet halkı inandırmalıdır.”

Paylaşın

Zelensky’den Batı’ya Tepki: 13 Gündür Sadece Laf Duyuyoruz

Batı ülkelerine tepki gösteren Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelensky, “On üç gündür sözler duyuyoruz. On üç gündür bize yardım edecekleri, havada uçakların olacağı, onları bize teslim edecekleri söylendi. Ancak bunun sorumluluğu da Batı’da 13 gündür karar veremeyenlerde ve Ukrayna semalarını Rus saldırılarından koruyamayanlarda.” dedi.

Haber Merkezi / Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky, Batılı ülkeleri, Ukrayna’yı Rus saldırılarından korumak için dile getirdiği sözleri tutmamakla eleştirdi.

Telegram’da yayınlanan bir videoda Zelensky, “On üç gündür sözler duyuyoruz. On üç gündür bize yardım edecekleri, havada uçakların olacağı, onları bize teslim edecekleri söylendi. Ancak bunun sorumluluğu da Batı’da 13 gündür karar veremeyenlerde ve Ukrayna semalarını Rus saldırılarından koruyamayanlarda.” dedi.

Zelensky, ısrarla Ukrayna hava sahasının uçuşa yasak bölge ilan edilmesini istiyor. Ancak NATO, böylesi bir uygulamanın NATO’yu Rusya ile doğrudan bir savaşa sokacağı gerekçesiyle talebi reddediyor.

Son olarak Polonya’nın göndermeyi planladığı savaş uçaklarını göndermeme kararı aldığı belirtilmişti. ABD ve İngiliz hükümet yetkilileri, Polonya’nın olası uçak gönderme kararına saygı duyacağı yönünde açıklamalar yaptı.

Zelensky: İşgal altında olan ve tanınmayan topraklar konusunu müzakere edebiliriz

Ayrıca ABC News kanalına konuşan Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky, Rusya’nın Ukrayna’nın doğusunda işgal ettiği topraklar ve ‘tanınmayan cumhuriyetler’ konusunu Moskova ile müzakere edebileceklerini söyledi.

Interfax haber ajansının aktardığına göre Zelensky, “Güvenlik konusundaki garantilerle ilgili konuşuyorum. Bence geçici olarak işgal edilen ve Rusya Federasyonu dışında tanınmayan cumhuriyetlerin tanınması konusunu müzakere edebilir ve bir anlaşmaya varabiliriz.” dedi.

Zelensky ayrıca, NATO’ya üyelik konusunda ise “NATO’nun Ukrayna’yı kabul etmeye hazır olmadığını anladıktan sonra bu konuya olan ilgimi kaybettim. NATO, çelişkili şeylerden ve Rusya Federasyonu ile karşı karşıya gelmekten korkuyor.” diye konuştu.

Rusya, Ukrayna’dan NATO’ya üye olmayacağını anayasa değişikliği ile garanti altına almasını, Kırım’ı Rus toprağı olarak kabul etmesini ve işgal altındaki toprakları da tanımasını talep ediyor.

Ukrayna’dan kaçanların sayısı 2 milyon sınırında

Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği, Ukrayna’daki savaştan kaçanların sayısının “bugün veya yarın” 2 milyonu geçmesinin beklendiğini açıkladı. Örgütün başkanı Filippo Grandi Oslo’da yaptığı açıklamada, “2 milyon eşiğini bugün ya da en geç yarın geçeceğimizi düşünüyorum” dedi.

BM’nin verilerine göre, Rusya’nın işgalinin ardından Ukrayna’dan şimdiye kadar yaklaşık 1 milyon 700 bin kişi ayrıldı. Grandi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın ilk kez bu kadar kısa sürede böylesine yoğun bir göçle karşılaştığını söyledi.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Ukrayna’da savaşın devam etmesi halinde ikinci mülteci dalgasının çok daha savunmasız kişilerden oluşacağı uyarısında bulundu.

UNHCR Başkanı Filippo Grandi, “Savaş devam ederse kaynakları ve bağlantıları olmayan insanlar göreceğiz” dedi. Avrupa için bu durumu yönetmenin daha zor olacağını belirten Grandi, “Avrupa ve ötesindeki herkesin daha fazla dayanışma göstermesi gerekecek” dedi.

Paylaşın

ABD, Ukrayna’ya Nasıl Yardım Edebilir?

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Rusya’nın uzun süreli bir savaş stratejisine sahip olduğunu düşünüyor ve Washington, Kiev’in direnmesine yardım etmek istiyor, ancak ‘Üçüncü Dünya Savaşı’nı kışkırtabilecek adımlardan kaçınılıyor. Böyle bir senaryoyu önlemek adına çatışmayı Ukrayna ile sınırlı tutmak hedefleniyor.

Euronews’ta yer alan habere göre, Amerikalı liderlerin kamuoyuna yaptığı açıklamalar ve bazı anonim yetkililerin AFP’ye yaptığı açıklamalara göre, Pentagon durumu dengelemeye ve olası bir nükleer gerginliği önlemeye çalışırken ‘ince bir ip üzerinde yürümek zorunda kalıyor’.

Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Avrupa’ya yaptığı son ziyarette, “çatışma hemen yakında bitmeyebilir” diye uyardı.

ABD istihbarat kaynakları, başlangıçta Kiev’in birkaç gün içinde düşmesine neden olacak bir yıldırım saldırısı olacağını düşünmüşlerdi ancak Pentagon, lojistik sorunlar ve Ukrayna’nın şiddetli direnişi nedeniyle Rusya ordusunun savaş planında oldukça geri kaldığını kısa sürede fark etti.

Ancak yine de Pentagon’a göre Rusya’nın devasa ve üstün askeri kapasitesi sonunda Kiev’i alt edebileceği varsayımı çok daha yüksek.

Üst düzey bir ABD savunma yetkilisi, “Moskova’nın kapasitesini küçümsememiz gerektiğini düşünüyorum.” diyor ancak Rusya Devlet Başkanı Vladimi Putin’in uzun vadede ‘kaybetmeye mahkum’ olduğu da düşünülüyor. Bizzat Blinken “Putin kaybetmeye mahkum” şeklinde açıklamalar yaptı.

“Acılar iyileşmeden önce kötüleşecek”

Ancak Blinken yaraların ve acının “iyileşmeden önce muhtemelen daha da kötüleşeceği” konusunda uyarılarda da bulundu.

ABD’li yetkililer uzun vade stratejilerini de buna göre uyarlıyorlar. İlk öncelikleri, bazı şehirler düşmeye başlasa bile, Ukrayna’nın direnişine devam edebilmesi için büyük yardım sağlamaya devam etmek.

Bir diplomat, özellikle Rusya’nın bazı saldırılarını engellemek adına uçaksavar savunmasını etkinleştirmek için “Ukrayna ile sağlam bilgi ve istihbarat paylaşımını” devreye soktuklarını açıkladı.

Şubat ayı sonlarında açıklanan benzeri görülmemiş 350 milyon dolarlık acil askeri yardım, Ukrayna kuvvetlerine Stinger uçaksavar füzeleri ve taşınabilir Javelin tanksavar füzeleri teslim edildi.

Washington, daha fazla silah ve mühimmatın yanı sıra ekonomik ve insani yardım da dahil olmak üzere 10 milyar dolarlık devasa bir paket yayınlamayı da planlıyor.

Bir başka üst düzey ABD’li yetkili, ağır saldırı silahları içermediği sürece askeri yardımın “sınırının” olmadığını vurguladı.

Amerikalıların en büyük korkusu, Putin’in, kendisini kışkırtılmış hissetmesi halinde, ABD ve NATO müttefikleriyle doğrudan karşı karşıya gelme riskini alarak, çatışmayı Ukrayna’nın ötesine taşıyabilecek olması.

Putin’i kontrol altında tutmak birincil öncelik

ABD’li bir yetkili, bu nedenle, “Rusya Devlet Başkanı’nı kontrol altına alma” ihtiyacının birincil direktif haline geldiğini söylüyor.

Rusya’nın işgalinden önce bile, nükleer bir karşı karşıya gelme tehdidinin son derece farkında olan Başkan Joe Biden, ABD’nin Ukrayna’ya herhangi bir doğrudan müdahalesinin bir “dünya savaşını” kışkırtacağı konusu üzerine birçok defa açıklamalarda bulundu ve bundan sakındıklarını ifade etti. Amerikan müdahalesinin kapasitesini sınırlayarak, böyle bir gerginlikten kaçınmak için direktifler verdiği belirtiliyor.

Bu nedenle Washington, Blinken ve ABD Genelkurmay Başkanı General Mark Milley tarafından ziyaret edilen, Rusya’nın komşusu olan NATO ülkelerinde sadece önleyici ve caydırıcı askeri konuşlandırmalar ele alınıyor.

Ancak Moskova’nın herhangi bir NATO ülkesini Ukrayna’nın “ortak-savaşçısı” olarak damgalamaması için de çok dikkatli hareket ediliyor ve Putin tarafından kışkırtma olarak yorumlanabilecek seçenekler reddediliyor.

Herhangi bir NATO ülkesinin müdahil olması çok riskli

Ruslar tek bir NATO ülkesinin kuvvetlerine bile saldırırsa, ABD dahil olmak üzere transatlantik ittifakın tüm üyeleri, kendilerini birleştiren ve bağlayan Kuzey Atlantik Anlaşması’nın 5. maddesi uyarınca askeri olarak yardımına koşmak zorunda kalacaklar. Bu madde NATO’nun varoluş sebebi ve üye ülkelerin bu sorumluluğu reddetme lüksü bulunmuyor.

Cumhurbaşkanı Vladimir Zelenskiy’nin istediği Ukrayna üzerinde uçuşa yasak bölge kurulması fakat bu elbette kabul edilmedi çünkü böyle bir durum NATO kuvvetleri ile Rus kuvvetlerinin havada direk teması anlamına gelecek.

Blinken, NATO uçaklarının Rus savaşçıları vurmaya hazır olması gerektiğini ve bunun “tam teşekküllü bir savaşa yol açabileceğini” söyledi.

Putin, uçuşa yasak bölge uygulanması halinde Avrupa ve daha geniş dünya için “devasa ve feci sonuçlar” tehdidinde bulundu.

Polonya’nın savaş uçağı vermesi isteniyor mu istenmiyor mu?

Bu tür gerilimler ve dengeler nedeniyle Washington, Ukraynalı pilotların eğitim aldığı Sovyet yapımı savaş uçaklarının Polonya gibi ülkeler aracılığıyla Kiev’e teslim edilmesi için çaba sarf ediyor ama bir yandan da süreci yavaşlatacak adımlar atarak tansiyonu arttırmaktan kaçınmaya çalışıyor.

Biden yönetimi, bu planın “aktif olarak” incelediğini kabul etti ancak kesin bir taahhüt veya bir zaman çizelgesi sunulmuş değil.

Washington’daki bazı diplomatlar, Ukrayna hava sahasında güç dengesini önemli ölçüde değiştirmeyecek olan böyle bir jestin boş yere ABD ile Rusya çatışmasını doruk noktasına çıkarmak için yeterli olacağından endişe ediyor.

Hayatını kaybetmiş olan sivillerin görüntüleri uluslararası kamuoyunu vicdanını rahatsız ettikçe daha güçlü Batı müdahalesi çağrıları artıyor ama başta ABD olmak üzere Batılı liderler hassas dengeleri gözetmeye devam ediyorlar. Yaptırımlarla Kremlin üzerindeki baskıyı artırmanın, sonunda Putin’in savaşın geri çekilmekten daha maliyetli olduğu sonucuna varmasına neden olacağını umuyorlar. Bunun için de diplomatik kanalların ona “çıkışlar” sunmak adına açık tutulması gerektiğini düşünüyorlar.

24 Şubat’tan bu yana Ruslarla tüm üst düzey temasları kesen Amerikalılar, başkalarını Putin’le konuşmaya teşvik ediyor. İsrail ve Türkiye gibi ülkelerin arabuluculuk girişimlerinden bu süreçte yararlanılabileceği tahmin ediliyor.

Benzer şekilde, Pekin’in Moskova ile “çok sağlam” dostluğuyla övündüğü bir zamanda Blinken’in Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı telefon görüşmesi, Çin’in de arabulucu rol oynama olasılığını güçlendiriyor.

Paylaşın

İstanbul Sözleşmesi’nin Feshi Kadın Cinayeti Davalarını Nasıl Etkiledi?

Türkiye’nin 20 Mart 2021’de Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile İstanbul Sözleşmesi’nden resmi olarak çıkmasının üzerinden yaklaşık bir yıl geçti. Her ne kadar hükümet iç hukuk “kadına yönelik şiddetle mücadelede yeterli” dese de, bu süre zarfında kadın cinayetlerinin önüne geçilemedi.

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun verilerine göre, Türkiye’de 2021 yılında 280 kadın öldürüldü, 217 kadın ise şüpheli şekilde ölü bulundu. 2020 yılında erkekler tarafından öldürülen kadın sayısı ise 300.

Kadın cinayetleri davalarına bakan mahkemeler de iyi hal indirimleri vermeye devam etti. O nedenle her geçen gün artan kadın cinayetleriyle birlikte, duruşmalarda erkekler lehine verilen kararlar ve indirimler daha çok tartışılır hale geldi.

Euronews’e konuşan Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu avukatlarına göre İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli kazanımı olan 6284 sayılı kanun metninin koruyuculuğu var. Fakat uygulama noktasında tıkanmalar yaşanıyor.

Avukat Esin Yeşilırmak polis, savcılık makamı ve aile mahkemelerinin 6284 sayılı kanun yürürlükte olmasına rağmen İstanbul Sözleşmesi kaldırıldıktan sonra bu kanunu da uygulamamaya başladıklarını söylüyor. Ve mahkeme salonlarının sokak kadar umut verici olmadığını hatta umudu kıran yerler olduğunu ekleyen Yeşilırmak, açıklamasının devamında şunları dile getirdi;

“Kadın cinayetleri adli bir olay değil, her gün üç kadın öldürülüyorsa bu toplumsal bir sorundur. İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli kazanımı 6284 sayılı kanun metniydi. Bu bir tedbir kanunu ve uygulanmak zorunda. Ama polis gibi ilk uygulayıcılar vatandaşa yardımcı olmamaya devam ediyor. Var olan sorunlar itirazlarımızla kaldırılıyor ama yaklaşım nasılsa İstanbul Sözleşmesi kalktı, ‘uygulamıyoruza’ döndü. Fakat bu kararlar, metinler kadınların kazanımları. Hiç bir devlet ben kadınlara haklar vereyim diye imzalamadı, kadınların kazanımıydı bu. Biz Danıştay’a başvurduk, üst mahkemelere de başvuracağız. Yani biz kadınlar için yok hükmünde. Kadın mücadelesiyle mahkeme salonlarına hala baskı yapabiliyoruz. O nedenle kadın mücadelesi değerli ama yargı mekanizması ve devletin politikası kadın düşmanı şeklinde ilerliyor.”

İstanbul Sözleşmesi’nin en önemli görevlerinden biri de devlete kadın cinayetleri ve aile içi şiddeti önleme konusunda hem önleyici hem de koruyucu tedbirler yüklemesiydi. Ayrıca devlete bu konuda politika üretme yükümlülüğü de yüklüyordu.”

Avukat Esin Yeşilırmak’a göre İstanbul Sözleşmesi’nin kaldırılmasıyla devlet politikasının kadın aleyhine kurulduğu da ortaya konulduğunu belirterek, “Bunu mahkeme, polis ve kanun uygulayıcıları da biliyor. Bu nedenle hala iç hukukumuzda uygulanması gereken kanunlar olmasına rağmen, nasıl olsa devlet politikası kadına karşı olduğu için, biz de istediğimiz gibi davranabilir ve herhangi bir sorumluluğumuz doğmaz diye düşünüp bu kadar fevri kararlar verebiliyorlar. İstanbul sözleşmesi devlete kadın lehine politika üret diyordu, devlet buradan imzasını çekerek aslında politikasını da göstermiş oldu.’’ ifadelerini kullandı.

”Yargı kararlarında ‘kadın cinayeti’ terimi kullanılmıyor…”

Türkiye’de uygulayıcıların verdikleri kararlar nedeniyle çok büyük bir cezasızlık politikasının hakim olduğunu ifade eden Avukat Yeşilırmak, yargı kararlarında kadın cinayetleri tanınmıyor, bilinmiyor ve hatta kadın cinayeti teriminin kullanılmadığını vurguluyor.

“Yargılamalarda kadın mağdurların özel yaşamlarının anlatıldığını ve tartışıldığını suç ve suç fiilinin tartışılmadığını söyleyen KCDP avukatlarında Esin Yeşilırmak, bir kadının öldürülmesinin ağırlaştırılmış hal sayılmasını, hakimlerin takdir yetkilerinin kısıtlanmasını ve kadın cinayeti tabirinin tanınmasını istiyor.” diyen Yeşilırmak, açıklamasının devamında ise şunları söyledi;

“Mesela, Anayasa Mahkemesi’nin bireysel başvuru kararlarını incelerken aratabileceğiniz kelimeler var. Nedir bunlar? İşkence, kötü muamele gibi kelimeler… Ama kadın cinayeti yazdığınızda karşınıza hiçbir şey çıkmıyor. Çünkü öyle bir kategori yok. Veya Yargıtay’da kadın cinayeti diye arattığınızda böyle bir kategori yok. Yani devlet bunu tanımıyor. Sebebi ne? İstatistik tutulmuyor. Ve böylece de çözüm üretilmiyor. Bunların hepsi devletin yükümlülükleri içinde ve biz bunların yapılmadığını görüyoruz.’’

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu avukatı Hasret Adıgüzel ise sistemin tıkandığı görüşünde. Adıgüzel, bu tıkanma en başta karakollarda başladığını belirterek, daha sonra savcılık, mahkeme ve karar aşamalarında devam ediyor. Yani kadınlar ilk başvuru yaptıkları karakollardan bir netice alamazlarsa mağduriyetin katlanarak büyüdüğünü söylüyor.

Avukat Hasret Adıgüzel, İstanbul Sözleşmesi varken mahkemelerin kanuna ve sözleşmeye tabi olarak karar vermek zorunda olduğunu hatta sadece karar aşamasında değil, yargılama aşamasında da etkin bir soruşturma ve kovuşturma yürütmekle yükümlü olduklarını ifade ediyor.

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıyla mahkemelerin üstlerinde bu tür bir baskı kalmadı ve mekanizma yavaşladığını belirten Adıgüzel, devamında, “Cinayet bir sürü emarelerle geliyor aslında. Bazen kadınlar bir sonuç alamayacağı düşüncesiyle ilk başvuruyu yapamıyor, ses çıkaramıyor. Bazen de ses çıkarsalar dahi gereği gibi soruşturulmadığı ya da dosya bir şekilde savsaklandığı için çok daha büyük sonuçlara yol açabiliyor. Yargılama safhasına gelinmeden önce ilk başvurunun iyi karşılanmamasından dolayı, kadına yönelik bu bakış açısı ya da olayın kadın cinayeti olacağının düşünülmemesinden ve de normal bir cinayet ile aynı görülmesinden kaynaklı sorun.’’ ifadelerini kullandı.

İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasıyla 6284 sayılı yasanın çıplak kaldığını düşünüyor Adıgüzel. 6284 sayılı yasanın tabi olduğu kısıtlı şeyler var diyen Avukat Hasret Adıgüzel’e göre İstanbul Sözleşmesi koruyucu bir şemsiyeydi.

Adıgüzel, açıklamasının devamında, “Mahkemelerin kadına karşı olan bakış açısının ve de kadının yaptığı başvurular ya da ifadelerine karşı tutumlarının değiştiğini gözlemliyoruz. Çünkü artık o koruyucu şemsiyenin kalktığının yargı, polis hatta sanığı getiren jandarmalar bile farkında. Sözleşme kalkınca en başa döndük, kadınların çabaları kenara atıldı. Kadınlar da bu nedenle tepkili, bu sözleşmenin koruduğunu biliyorlar. Sözleşmenin tek amacı cinsiyetinden dolayı kimsenin ayrımcılığa uğramamasıydı. Gerçekten yaptırımları vardı. Mevcut olan düzenin ya değiştirilmesi ya da olayların etkin bir şekilde soruşturulması ve kadınların ses çıkarmaları gerekiyor.’’ dedi.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

Ukrayna’dan Kaçanların Sayısı 2 Milyon Sınırında

Birleşmiş Milletler (BM) Mülteciler Yüksek Komiserliği, Ukrayna’daki savaştan kaçanların sayısının “bugün veya yarın” 2 milyonu geçmesinin beklendiğini açıkladı. Örgütün başkanı Filippo Grandi Oslo’da yaptığı açıklamada, “2 milyon eşiğini bugün ya da en geç yarın geçeceğimizi düşünüyorum” dedi.

Haber Merkezi / BM’nin verilerine göre, Rusya’nın işgalinin ardından Ukrayna’dan şimdiye kadar yaklaşık 1 milyon 700 bin kişi ayrıldı. Grandi, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’nın ilk kez bu kadar kısa sürede böylesine yoğun bir göçle karşılaştığını söyledi.

İkinci mülteci dalgası uyarısı

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR), Ukrayna’da savaşın devam etmesi halinde ikinci mülteci dalgasının çok daha savunmasız kişilerden oluşacağı uyarısında bulundu.

UNHCR Başkanı Filippo Grandi, “Savaş devam ederse kaynakları ve bağlantıları olmayan insanlar göreceğiz” dedi. Avrupa için bu durumu yönetmenin daha zor olacağını belirten Grandi, “Avrupa ve ötesindeki herkesin daha fazla dayanışma göstermesi gerekecek” dedi.

Sumi ve İrpin’den tahliyeler başladı

Ukraynalı yetkililer, Sumi ve başkent Kiev yakınlarındaki İrpin kentlerinden sivillerin tahliyesine başlandığını açıkladı. Kiev Bölge Valisi Oleksiy Kuleba, “9.30 (yerel saat ile) dolayında 150’den fazla kişi tahliye edildi ve tahliye faaliyetleri sürüyor” açıklamasında bulundu.

Vali ayrıca, kent sakinleriyle birlikte yabancı öğrencilerin de ilk konvoyda Sumi’den ayrıldığını duyurdu. Ukrayna Dışişleri Bakanlığı, Sumi’den ayrılan konvoyun Poltava kentine doğru yola çıktığını açıkladı. Bakanlık, Rusya’yı diğer insani koridorların oluşturulmasına da onay vermeye çağırdı.

Rusya bugün Ukrayna’nın Kiev, Harkiv, Çernigiv, Sumi ve Mariupol kentlerinden sivillerin tahliyesi için geçici ateşkes ilan edileceğini açıklamıştı.

Zelensky: İşgal altında olan ve tanınmayan topraklar konusunu müzakere edebiliriz

ABC News kanalına konuşan Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky, Rusya’nın Ukrayna’nın doğusunda işgal ettiği topraklar ve ‘tanınmayan cumhuriyetler’ konusunu Moskova ile müzakere edebileceklerini söyledi.

Interfax haber ajansının aktardığına göre Zelensky, “Güvenlik konusundaki garantilerle ilgili konuşuyorum. Bence geçici olarak işgal edilen ve Rusya Federasyonu dışında tanınmayan cumhuriyetlerin tanınması konusunu müzakere edebilir ve bir anlaşmaya varabiliriz.” dedi.

Zelensky ayrıca, NATO’ya üyelik konusunda ise “NATO’nun Ukrayna’yı kabul etmeye hazır olmadığını anladıktan sonra bu konuya olan ilgimi kaybettim. NATO, çelişkili şeylerden ve Rusya Federasyonu ile karşı karşıya gelmekten korkuyor.” diye konuştu.

Rusya, Ukrayna’dan NATO’ya üye olmayacağını anayasa değişikliği ile garanti altına almasını, Kırım’ı Rus toprağı olarak kabul etmesini ve işgal altındaki toprakları da tanımasını talep ediyor.

Zelensky’den Batı’ya tepki: 13 gündür sadece laf duyuyoruz

Ukrayna Devlet Başkanı Zelensky, Batılı ülkeleri, Ukrayna’yı Rus saldırılarından korumak için dile getirdiği sözleri tutmamakla eleştirdi.

Telegram’da yayınlanan bir videoda Zelensky, “On üç gündür sözler duyuyoruz. On üç gündür bize yardım edecekleri, havada uçakların olacağı, onları bize teslim edecekleri söylendi. Ancak bunun sorumluluğu da Batı’da 13 gündür karar veremeyenlerde ve Ukrayna semalarını Rus saldırılarından koruyamayanlarda.” dedi.

Zelensky, ısrarla Ukrayna hava sahasının uçuşa yasak bölge ilan edilmesini istiyor. Ancak NATO, böylesi bir uygulamanın NATO’yu Rusya ile doğrudan bir savaşa sokacağı gerekçesiyle talebi reddediyor.

Son olarak Polonya’nın göndermeyi planladığı savaş uçaklarını göndermeme kararı aldığı belirtilmişti. ABD ve İngiliz hükümet yetkilileri, Polonya’nın olası uçak gönderme kararına saygı duyacağı yönünde açıklamalar yaptı.

Paylaşın