Vatandaşın Yüzde 53’ü Erken Seçim İstiyor

Yöneylem Araştırma’nın 27 ilde gerçekleştirdiği anket sonuçlarına göre, vatandaşın yüzde 53’ü erken seçim istiyor; seçmenin yüzde 60’ı ise “Parlamenter sisteme geri dönülmeli” diyor. “Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olması durumunda Erdoğan’a oy verir misiniz” sorusuna “Asla oy vermem” diyenlerin oranı yüzde 54 oldu.

Yöneylem Araştırma 3-6 Mart tarihleri arasında yaptığı Türkiye’nin Siyaset Paneli araştırmasının sonuçlarını paylaştı. 27 ilde yapılan ankette seçmenlere “Bu pazar milletvekili seçimi olsa kime oy verirdiniz?”, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın oy potansiyeli”, “Türkiye’nin en büyük sorunu nedir?” gibi sorular soruldu.

Kararsızlar yüzde 10.1

Araştırmanın ilk ayağında katılımcılara “Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olması durumunda Erdoğan’a oy verir misiniz” sorusu yöneltildi. Yüzde 54 “Asla oy vermem” dedi. “Kesinlikle oy veririm” diyenler ise yüzde 34 olarak belirlendi. “Oy kullanmam” diyen katılımcılar ise yüzde 1.9’luk dilimde kaldı. Kararsızlar yüzde 10.1 olarak kayıtlara geçti.

Milletvekilliği seçimi

Ankete göre bu pazar milletvekilliği seçimi olsa partilerin oy oranı kararsızlar dağıtıldıktan sonra ise şöyle: AKP yüzde 32.0. CHP yüzde 30.3, HDP yüzde 9.8, MHP yüzde 6.9, İYİ Parti yüzde 12.9, Saadet yüzde 1.0, Gelecek Partisi yüzde 0.4, Deva Partisi ise yüzde 2.8.

Hangi İttifaka oy verirsiniz?

“Hangi İttifaka oy verirsiniz?” sorusuna verilen cevapta Millet İttifakı 4 puan önde. Vatandaşların yüzde 38.1’i Millet İttifakı derken, yüzde 34.2 Cumhur İttifakı’na oy vereceğini açıkladı. İttifaklar dışında partilerden birine oy vereceklerin oranı ise yüzde 16.

Yöneylem’in anketinde seçim tartışmaları da soruldu. “Erken seçim yapılsın” diyenlerin oranı yüzde 53.2 olarak ölçüldü. Ankete katılanların yüzde 60’ı parlamenter sisteme dönülmesi istedi. Mevcut sisteme destek verenlerin oranı yüzde 32’de kaldı.

“Cumhurbaşkanlığı seçimi 2. tura kalırsa oyunuzu kime verirsiniz” sorusuna, katılanların yüzde 38.6 Recep Tayyip Erdoğan, yüzde 40.1 ise Kemal Kılıçdaroğlu cevabını verdi. Rakip Ekrem İmamoğlu olursa, Erdoğan’ın oy oranı yüzde 37.6’ya gerilerken, muhalefetin adayına verilecek destek yüzde 49.6’a yükseldi.

“Türkiye’nin acilen çözülmesi gereken sorunu” ekonomik kriz

Yöneylem’in anketine göre “Türkiye’nin acilen çözülmesi gereken sorunu” ekonomik kriz. Vatandaşların yüzde 66.1’i ülkenin ilk sorununu ekonomik kriz olarak cevaplandırırken, yüzde 29.1 ikinci sıraya “enflasyon hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısını” koydu.

Ülkenin çözülmesi gereken sorunlarından birinin “adaletsizlik” olduğunu söyleyenlerin oranı ise 11.2. Hemen arkasından ise yüzde 10.6 ile işsizlik sorunu geliyor. “Eğitim sistemindeki sorunlar hemen çözülmeli” diyenlerin oranı ise 8.4. Elektrik/doğalgaz gibi faturaları acilen çözülmesi gereken sorunlar arasında görenler ise yüzde 5.3.

“Türkiye nasıl yönetiliyor?” sorusuna ise katılımcıların yüzde 55.5’i “Kötü yönetiliyor” yüzde 24.5’i “İyi yönetilmiyor” yüzde 18.6’sı “Ne iyi ne kötü yönetiliyor” cevabını verdi. Rusya Ukrayna savaşının Türkiye ekonomisini olumsuz etkileyeceğini düşünenlerin oranı yüzde 80.3. Bir etkisinin olmayacağını düşünenlerin oranı ise yüzde 5.6.

Paylaşın

HDP’li Feleknas Uca Hakkında ‘Kürdistan’ Fezlekesi

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Batman Milletvekili Feleknas Uca hakkında “Kürdistan” fezlekesi hazırlandı. Fezleke de “Kürdistan ve Kürdistan şehirleri” sözleriyle “Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik” ettiği öne sürüldü.

Haber Merkezi / Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı Parlamenterler Bürosu tarafından hazırlanan ve Meclis Başkanlığı’na gönderilen fezlekede, Uca’nın “İstismara, İnfaza, Kayyıma Karşı Biz Varız, Kadın Mücadelesi Her Yerde” kapsamında Aydın’da 12 Temmuz 2020 tarihinde katıldığı etkinlikte sarf ettiği “…Ege’de, Marmara’da, Kürdistan’da bütün Kürdistan şehirlerinde ve Türkiye’de biz istedik ki annelerimize, bacılarımıza, yoldaşlarımıza ulaşalım…” sözleri suçlama konusu yapıldı.

Aydın Cumhuriyet Başsavcılığı’nın başlattığı ve yetkisizlik kararıyla Ankara’ya gönderilen fezleke de “Kürdistan ve Kürdistan şehirleri” sözleriyle “Halkı kin ve düşmanlığa alenen tahrik” ettiği öne sürüldü. Fezlekenin gerekçesinde ise “Kürt orijinli vatandaşlarımızın yaşadığı bölgeler Abdullah Öcalan tarafından Kürdistan olarak adlandırılmıştır” denildi.

Savcılık tarafından hazırlanan 5 sayfalık fezlekenin yarısında PKK, iki sayfasında yasama dokunulmazlığına dair mevzuat yer alırken, son yarım sayfa ise Uca’nın kimlik bilgileri, katıldığı etkinlik, suçlama gerekçesi ve tek cümle iki kelimelik suç unsuru sayılan ifadeleri yer aldı.

Süreç nasıl işliyor?

Hakkında suç isnadı bulunan milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılıp kaldırılmamasına ilişkin talepler, Adalet Bakanlığına sunuluyor. Bakanlık, talebi gerekçeli bir yazıyla Cumhurbaşkanlığına, Cumhurbaşkanlığı ise TBMM Başkanlığına iletiyor.

Meclis Başkanlığına gelen fezlekelerin gündeme alınmasındaki süreç, İçtüzüğe göre işliyor. Milletvekili dokunulmazlığı, İçtüzüğün “Yasama Dokunulmazlığı ve Üyeliğin Düşmesi” başlıklı dokuzuncu kısmının “yasama dokunulmazlığı” alt başlıklı birinci bölümünde düzenleniyor.

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması hakkındaki istemler, TBMM Başkanlığınca “Gelen Kağıtlar” listesinde yayınlanarak Anayasa ve Adalet Komisyonu Üyelerinden Kurulu Karma Komisyona havale ediliyor.

Söz konusu fezleke ile Meclis’teki mevcut fezlekeler, sevk edildikleri Karma Komisyonda bekletilebiliyor ya da komisyonda gündeme alınabiliyor. Fezlekelerin gündeme alınması halinde süreç başlıyor. Karma Komisyon toplanıyor ve hangi fezlekeye ait dosyayı değerlendireceğine karar veriyor.

Hazırlık Komisyonu kuruluyor

Hazırlık Komisyonu, kurulduğu andan itibaren en geç 1 ay içinde dosyayı inceleyerek raporunu hazırlıyor. Bu komisyon bütün kağıtları inceleyip gerekirse o milletvekilini dinliyor ancak tanık dinleyemiyor.

Hazırlık Komisyonu, yasama dokunulmazlığının kaldırılması yönünde karar alırsa dosya Karma Komisyona havale ediliyor. Karma Komisyon da 1 ay içinde Hazırlık Komisyonu raporunu ve eklerini görüşerek sonuçlandırıyor.

Karma Komisyon, dokunulmazlığın kaldırılmasına veya kovuşturmanın milletvekilliği sıfatının sona ermesine kadar ertelenmesine karar veriyor.

Karma Komisyon kovuşturmanın ertelenmesini kararlaştırmışsa bu yöndeki raporu Genel Kurulda okunarak bilgiye sunuluyor. Bu rapora milletvekilleri tarafından 10 gün içinde itiraz edilmezse kesinleşiyor, itiraz edilmesi halinde ise rapor Genel Kurul gündemine alınıyor. İtiraz edilmeyen dosyalar Cumhurbaşkanlığına gönderiliyor.

Dokunulmazlığın kaldırılması yönündeki Karma Komisyon raporları, doğrudan Genel Kurul gündemine giriyor. Genel Kurul, raporu kabul ederek dokunulmazlığın kaldırılmasını kararlaştırabileceği gibi, raporu reddederek yargılamanın dönem sonuna ertelenmesine de karar verebiliyor.

Kovuşturma ertelenmiş ve bu karar Genel Kurulca kaldırılmamış ise dönem yenilenmiş olsa bile milletvekilliği sıfatı devam ettiği sürece ilgili hakkında kovuşturma yapılamıyor.

Genel Kurul aşaması

Milletvekillerine dağıtılan Karma Komisyon raporu, Genel Kurulda okunarak görüşülüyor. Biri lehte diğeri de aleyhte olmak üzere, iki milletvekili rapor üzerinde konuşma yapıyor.

Fezlekesi olan milletvekili isterse Hazırlık Komisyonunda, Karma Komisyonda veya Genel Kurulda kendi savunmasını yapabiliyor ya da başka bir milletvekili arkadaşına savunma yapması için bu hakkını verebiliyor.

Söz ve savunma talebi yoksa görüşmeler tamamlanıyor. Daha sonra Karma Komisyonun yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına dair raporu oylamaya sunuluyor. Genel uygulamaya göre açık oylama yapılıyor. Genel Kurulda dokunulmazlıkların kaldırılmasına ilişkin oylamada, karar yeter sayısı (151) yeterli oluyor.

Her dosya için ayrı oylama yapılıyor

Genel Kuruldaki oylamada, her milletvekili ve fezleke için ayrı oylama yapılıyor. Bir milletvekili hakkında iki dosya varsa iki dosya ayrı ayrı oylanıp karara bağlanıyor. Dokunulmazlık hangi dosya hakkında kaldırıldıysa yalnızca o fezleke hakkında yargılama yapılabiliyor. Milletvekilinin dönem sonuna bırakılan dosyası hakkındaki dokunulmazlığı devam ediyor.

Genel Kurul kararından sonra milletvekilinin dokunulmazlığı, söz konusu dosya için kaldırılmış oluyor.

Meclis Başkanlığı, dosyayı Cumhurbaşkanlığı aracılığıyla Adalet Bakanlığına gönderiyor. Bakanlık da dokunulmazlığı kaldırılan milletvekili hakkında gereğinin yapılması için dosyası ilgili savcılığa havale ediyor.

Savcılık da dosyanın ulaşmasının ardından soruşturmaya kaldığı yerden devam ediyor, söz konusu milletvekilini tutuklanması talebiyle mahkemeye de sevk edebiliyor ya da tutuksuz olarak yargılanmasına da devam edebiliyor.

Dokunulmazlık kalkıyor, vekillik devam ediyor

Bir milletvekilinin dokunulmazlığının kalkmasıyla milletvekilliği düşmüyor, devam ediyor. Milletvekili maaşını alıyor ve diğer sosyal haklarından yararlanıyor. Tutuklanmamışsa Meclise gelerek yasama çalışmalarına da katılabiliyor.

Ancak milletvekili hakkındaki ceza kesinleştikten sonra Genel Kurulda okunuyor ve o zaman milletvekilliği düşürülüyor.

Milletvekilinin yasama dokunulmazlığının kaldırılmasına veya milletvekilliğinin düşmesine karar verilmesi halinde, Genel Kurul kararının alındığı tarihten itibaren 7 gün içinde ilgili milletvekili veya bir diğer milletvekili, kararın Anayasaya, kanuna veya İçtüzüğe aykırılığı iddiasıyla iptal için Anayasa Mahkemesine başvurabiliyor. Anayasa Mahkemesi, iptal istemini 15 gün içinde kesin karara bağlıyor.

Paylaşın

TÜİK Açıkladı: İşsizlik Yüzde 11,4

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Ocak 2022 İşgücü İstatistiklerini açıkladı. Açıklanan verilere göre, mevsim etkisinden arındırılmış işsizlik oranını Ocak ayında yüzde 11,4 olarak gerçekleşti.

Haber Merkezi / Verilere göre, 15 ve daha yukarı yaştaki kişilerde işsiz sayısı Ocak’da Aralık’a göre 21 bin kişi arttı ve 3 milyon 859 bin kişi oldu.

Erkeklerde işsizlik oranı yüzde 10,3, kadınlarda ise yüzde 13,6 olarak kayda geçti.

İstihdam oranı yüzde 46,5

İstihdam edilenlerin sayısı ise Ocak’ta bir önceki aya göre 43 bin kişi azalarak 29 milyon 910 bin kişiye geriledi.

İstihdam oranı 0,2 puanlık azalış ile yüzde 46,5 oldu. Bu oran erkeklerde yüzde 63,8 iken kadınlarda yüzde 29,7 olarak gerçekleşti.

İşgücüne katılma yüzde 52,6

İşgücü de bu ayda 22 bin kişi azalarak 33 milyon 769 bin kişiye düştü. İşgücüne katılma oranı 0,1 puanlık azalış ile yüzde 52,6 olarak gerçekleşti.

İşgücüne katılma oranı erkeklerde yüzde 71,1, kadınlarda ise yüzde 34,4 oldu.

Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 21,6

15-24 yaş grubunu kapsayan genç nüfusta işsizlik oranı bir önceki aya göre değişim göstermeyerek yüzde 21,6 seviyesinde kaldı.

Bu yaş grubunda işsizlik oranı; erkeklerde yüzde 18,4, kadınlarda ise yüzde 27,6 olarak tahmin edildi.

Haftalık ortalama fiili çalışma süresi 45,3 saat

İstihdam edilenlerden referans döneminde işbaşında olanların, mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış haftalık ortalama fiili çalışma süresi Ocak’ta bir önceki aya göre 0,2 saat artarak 45,3 saat olarak gerçekleşti.

Geniş tanımlı işsizlik oranı yüzde 22,9

Zamana bağlı eksik istihdam, potansiyel işgücü ve işsizlerden oluşan atıl işgücü oranı Ocak’ta bir önceki aya göre 0,1 puan artarak yüzde 22,9 oldu.

Zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 15,7 iken potansiyel işgücü ve işsizlerin bütünleşik oranı yüzde 19 olarak tahmin edildi.

Paylaşın

Ukrayna Devlet Başkanı Zelenskiy: Rusya İle Uzlaşmaya Hazırım

Rusya ile Perşembe günü Türkiye’de yapılacak görüşme öncesinde açıklamalarda bulunan Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Rusya ile uzlaşmaya hazır olduklarını söyledi. Zelenskiy, ayrıca, ‘karşı tarafın da uzlaşmaya yanaşması gerektiğini’ belirtti.

Haber Merkezi / Alman Bild gazetesine konuşan Zelenskiy, “Her müzakerede hedefim Rusya ile savaşını sona erdirmek” dedi. “Uzlaşmaya varılabilir ama bu ülkeme ihanet olamaz” diyen Zelenskiy, karşı tarafın da uzlaşmaya yanaşması gerektiğinin altını çizdi.

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarını başlatmasından bu yana iki ülke arasındaki üst düzey ilk görüşme Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Ukraynalı mevkidaşı Dimitro Kuleba arasında Perşembe günü Antalya’da yapılacak. Lavrov’un Antalya’ya geldiği bildirildi.

Zelenskiy iki bakan arasında yapılacak görüşmeye ilişkin ayrıntılar hakkında “henüz konuşmak istemediğini” belirtti. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ile henüz doğrudan teması olmadığını belirten Zelenskiy, “Sadece iki devlet başkanı arasındaki doğrudan görüşmeler ile bu savaşı bitirebiliriz” diye konuştu.

“Antalya’daki buluşma çok önemli”

Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ile Ukrayna Dışişleri Bakanı Dimitro Kuleba arasında 10 Mart tarihinde Antalya Diplomasi Forumu’nda yapılması planlanan görüşmenin “çok önemli” olduğunu söyledi.

“Dışişleri bakanlarının toplantısıyla ilgili olarak; bu, müzakere sürecinin sürdürülmesidir ki bu da çok önemlidir” diyen Peskov “Önceden davranmayalım. Görüşmeleri bekleyelim” diye konuştu.

Kuleba ise görüşmeye dair büyük umutlar taşımadığını belirtti. Beklentilerinin düşük olduğunu söyleyen Kuleba “Ateşkesi, topraklarımızın kurtarılmasını önemsiyoruz ve üçüncü nokta da tüm insani sorunların çözümü” dedi.

Müzakerelerde Rusya’nın iki temel talebi ise 2014’te ilhak ettiği Kırım Yarımadası’nın Rus toprağı olarak tanınması ve Dohetsk ile Luhansk’taki “halk cumhuriyetlerinin” bağımsızlığının Ukrayna tarafından kabul edilmesi.

Antalya’daki buluşma, 24 Şubat’ta başlayan savaşta taraflar arasında hükümet düzeyinde ilk resmi görüşme olma niteliği taşıyor. Şimdiye kadar Rus ve Ukrayna heyetleri üç kez Belarus’un sınır bölgesinde bir araya geldi. Müzakerelerde siviller için kaçış koridorları oluşturulması kararı alındı ancak bunların hayata geçirilmesi sırasında da sıkıntılar yaşandı.

“Ukrayna hükümetini ‘devirmeye’ çalışmıyoruz”

Rusya Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Maria Zaharova, Ukrayna’da niyetlerinin hükümeti devirmek olmadığını açıkladı. Rus ordusunun misyonunun “mevcut hükümeti devirmek” olmadığını belirten Zaharova, Rusya ile Ukrayna heyetlerinin işgalin başlamasından bu yana üç kez bir araya geldiğini hatırlatarak, bu müzakerelerde kısmen ilerleme sağlandığını ifade etti.

Zaharova ayrıca, yaklaşık 140 bin Ukraynalının Rusya’ya kaçtığı bilgisini paylaştı. Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk ve Luhansk’ta sivillerin tahliyesine Rusya’nın işgali başlamadan önce start verilmişti.

Paylaşın

Babacan: Tek Adam Rejimleri; İstikrarsızlık Ve Yoksulluk Anlamına Gelir

Partisinin genel merkezinde düzenlediği basın toplantısında konuşan DEVA Lideri Babacan, “Putin’i kendine rol model olarak alan Sayın Erdoğan’ı gözledik. Bugün geldiğimiz noktada Putin, iktidarın bir kişinin elinde toplanmasının ne kadar tehlikeli boyutlara ulaştığının bir örneği oldu. İstihbarat biriminin başındaki kişiyi kendi istediğini söyletene kadar yerin dibine batırdı.” dedi.

Haber Merkezi / Ali Babacan, konuşmasının devamında, “Tek adam rejimlerinin, istikrarsızlık ve yoksulluk anlamına geldiği bir kez daha gözler önüne sermiş durumdayız. Sözüm ona güçlü liderlerin, kendi ülkesine, halkına ve dünyaya ne büyük bedeller ödettiğini çok net, canlı olarak gördük, görüyoruz. İşte o yüzden biz bu sisteme format atacağız. Bu sistemi silip, özgür ve demokratik bir hukuk devleti kuracağız.” ifadelerini kullandı.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin genel merkezinde düzenlediği haftalık değerlendirme toplantısında konuştu. Partisinin kuruluşunun ikinci yıl dönümünü kutlayan Babacan’ın gündeminde Erdoğan’ın sözleri vardı. Babacan şu ifadeleri kullandı:

“DEVA Partisi’nin kuruluşu herhangi bir olay değildir. 9 Mart 2020 günü, önümüzdeki on yılların takvim yapraklarına Türkiye’nin dönüm noktası olarak geçecektir. Çünkü DEVA Partisi’nin kuruluşu; krizlere ‘yeter artık’ diyerek ‘istikrarlı günlere’ kavuşmak isteyen kadroların harekete geçişidir. DEVA Partisi; kayırmacılığa karşı hakkaniyetin sesidir. DEVA Partisi; Türkiye’nin gece yarısı karanlığında, keyfi kararlarla, bir çadır devleti gibi yönetilmesini, içine sindiremeyenlerin hareketidir. Bizim davamız adalet davasıdır.

DEVA Partisi’nin üye sayısını bir yılda 5’e katlayarak, tarihi bir başarının altına imzamızı attık.Birinci yaşımızda 25 bin olan üye sayımızı, ikinci yaşımızı doldurduğumuz bugün 131 bine yükselttik. Altı ayrı alanda eylem planlarımızı açıkladık.  Şairin dediği gibi, ‘içimizde bir iş görmenin saadetiyle’ ilerliyoruz. Kadrolar hazır, çözümler hazır, bu pazar seçim olsa DEVA hazır.

Krizlerin ortağı Bahçeli, grup toplantısına giderken arabasının camından afişimizi okumuş. ‘Pazar günü seçim yok’ demiş. Hızlı geçerken anlamadı mı, Türkçe sorunu mu var onu anlamadık ama ‘Önümüzdeki pazar günü seçim yapılacak’ demedik. Seçim yapılsa hazırız diyoruz. Tabii dikkatini çeken kelime muhtemelen ‘seçim’. Çünkü siyasetle tek ilgisi seçim günleri… Erken seçim çağrısında bulunup ondan sonra kayboluyor. Sayın Bahçeli; Türkiye’nin hangi sorununu nasıl çözeceğinizi çıkın anlatın. Ama hamaset, küfür, hakaret, aşağılama, boş laf kullanmadan, temiz bir dille anlatın.

Babacan’dan Erdoğan’a art arda yanıtlar

Dikkat edin, her defasında sayısı sınırlı bir toplum kesimini hedef alıyor. 84 milyon vatandaşı, sayısı sınırlı olan gruba karşı kışkırtıyor. Neymiş? Doktorlar özel sektöre geçmek istiyormuş. Özel sektörü bırakın. Bu ülkenin doktorları mümkünse başka bir ülkede çalışmak istiyorlar. Kendilerine ve mesleklerine saygı duyan hükûmetlerin olduğu ülkelere gitmek istiyorlar. ‘Giderlerse gitsinler’ diyor. Düşün şu doktorların yakasından. Bu ülkede ‘sağlıkta şiddet’ diye bir sorun varsa, bunun en önemli sebeplerinden birisi Sayın Erdoğan’ın sürekli doktorlarımızı ve hekimlik mesleğini küçümseyen tutumudur.

Biz, hekimlerimizi ve tüm sağlık çalışanlarımızı, onurlu bir hayat için verdikleri bu mücadelede, sonuna kadar destekliyoruz. Uzun nöbetlerle, ağır çalışma koşullarıyla sistemin tüm yükünün sağlık çalışanlarımızın omuzlarında olduğunu biliyoruz. Dönüp bir teşekkür et. Bu insanlar pandemi döneminde gece gündüz demedi. Kendi canını, ailesinin, küçük çocuğunun sağlığını riske atarak hayat kurtarmak için mücadele etti.

Doktorlar dahil olmak üzere tüm vatandaşlarımızın, maddi ve manevi kaygılar hissetmeden yaşama hakkı vardır. Sene olmuş 2022. Biz, ülkenin Cumhurbaşkanı’na, insanların hayat pahalılığı karşısında ezilmeden yaşaması, işinden zevk alarak çalışması, çoluğuyla çocuğuyla vakit geçirecek zamanın da olması gerektiğini anlatıyoruz. Gidecek olan hekimler değil, kendisi.

28 Şubat ittifakı diye bir şey uydurdu. Sağına Bahçeli’yi, soluna Perinçek’i alan sensin. 28 Şubatçıyı sağında solunda taşıyan sensin. Hatta ‘Bu ittifakın rotasını biz çiziyoruz’ diyorlar. AK Parti yanına Bahçeli’yi almasa iktidar olabiliyor mu? Koalisyona laf ediyor, kendisi koalisyonla idare ediyor. Sadece algı yönetimi.

‘Kur korumalı mevduat hesaplarında 550 milyar liraya ulaştık’ diyor. Aferin, bu ülkeyi batırma projesini büyütmüş… Kur korumalı mevduat hesabı diye davul zurna çala çala getirdikleri sistem. Yüzde 6’lık kur artışı sebebiyle mevduat sahiplerine ödenecek para 33 milyar. Bu ülkenin bütün tarımına verilecek desteğin tamamı 29 milyar. Niye az sayıda mevduat sahibini koruyorsunuz da çiftçimizi koruyamıyorsunuz?

‘Ekonomimiz yüzde 11 büyüdü’ diyor fakat gruptan fazla alkış yok. Kendi milletvekilleri ‘Ne zaman büyüdük’ diye bakıyor. Kendi açıkladıklarına kendileri inanmıyor. Yüzde 100-150 enflasyonun üzerinde refahı artan kaç kişi var? Beştepe ve etrafındakilerin şahsi ekonomisi büyümüş olabilir, vatandaşımızın ekonomisi küçüldü. Asgari ücretin satın alma gücü ortada.

‘Büyük projelere son verecekler’ demiş. Hiç merak etmeyin. Biz Türkiye’nin layık olduğu en büyük altyapı projelerini yaparız. Üstelik sizden de çok daha ucuza mâl ederiz. Milyar dolarlık projeleri iki üç kişiden telefonla davetle yapmayız. Bunu siz yaparsınız. Büyük proje güçlü ekonomiyle olur.

‘Bunlar ülkeyi IMF’ye teslim edecekler’ diyor. Ya IMF’ye son taksiti ben ödedim. O sürecin zorluğunu yaşayan kadroyuz. Siz ne yapıyorsunuz? 4.5 milyar dolar için gidip 15 Temmuz hain darbe teşebbüsünün arkasında olduğunu iddia ettiğiniz Birleşik Arap Emirlikleri ile sarmaş dolaş olmuyor musunuz? ‘Bunlar IMF ile iş yapacak’ diyen kendisi gidip 3 milyar dolar oradan, 5 milyar dolar oradan para toplamaya çalışmıyor mu? Kapı kapı SWAP dileniyor.

Çıkmış hâlâ stokçularla kavga ediyor. Her gün enflasyonun suçlusunu arıyor. Aynaya baksa yetecek. Sayın Erdoğan, eğri oturup doğru konuşalım. Farkında olmayabilirsiniz ama vatandaşlarımız bu kadar pahalanmış ürünleri almaya meraklı değil. Sadece daha fazla zam geleceğinden korktukları için kuyruklar oluşturuyorlar. Bugün raflarda var, yarın bulamazsam diye endişe ettikleri için sırada bekliyorlar. Cebinde parası olmayan, kuyrukta bekleyenlere imreniyor. Vatandaş sizin fiyatları indiremeyeceğinizi biliyor. Güvenini kaybettiğiniz insanlar seçimlerde, sizi müsait bir yerde indirecekler.”

“Tek adam rejimleri; istikrarsızlık ve yoksulluk anlamına gelir”

Putin’i kendine rol model olarak alan Sayın Erdoğan’ı gözledik. Bugün geldiğimiz noktada Putin, iktidarın bir kişinin elinde toplanmasının ne kadar tehlikeli boyutlara ulaştığının bir örneği oldu. İstihbarat biriminin başındaki kişiyi kendi istediğini söyletene kadar yerin dibine batırdı. Tek adam rejimlerinin, istikrarsızlık ve yoksulluk anlamına geldiği bir kez daha gözler önüne sermiş durumdayız. Sözüm ona güçlü liderlerin, kendi ülkesine, halkına ve dünyaya ne büyük bedeller ödettiğini çok net, canlı olarak gördük, görüyoruz. İşte o yüzden biz bu sisteme format atacağız. Bu sistemi silip, özgür ve demokratik bir hukuk devleti kuracağız.”

Paylaşın

CHP, Kürt Seçmeni Kazanabilecek Mi?

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, iki kez ertelenen ziyaretini gerçekleştirmek üzere Diyarbakır’a geliyor. CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun programına göre kentte miting yapılmayacak. Ancak CHP liderini yoğun bir program bekliyor.

Perşembe günü kanaat önderleri ve kadınlarla kahvaltı programında buluşacak olan Kılıçdaroğlu, daha sonra Sur ilçesinde esnaf ziyareti yapacak. Üye katılım törenine katılacak olan Kılıçdaroğlu, STK temsilcileri, muhtarlar ve kanaat önderleri ile buluşmasında bir konuşma yapacak.

Bin 200 kişilik bir yemek programı ve özel bir ziyaret de gerçekleştirecek olan Kılıçdaroğlu, gençlik buluşmaları toplantısına katılacak. Cuma günü Yamaç Aşireti ile biraraya gelecek olan Kılıçdaroğlu, Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi’nin düzenlediği Tigris Söyleşileri Toplantısı’na da katılacak. Kılıçdaroğlu, Şanlıurfa’nın Siverek ilçesinde üye katılım törenine katıldıktan sonra uçakla İstanbul’a gidecek.

Ziyaret heyecan yaratmadı

Kılıçdaroğlu’nun ziyareti öncesinde CHP Diyarbakır İl Başkanlığı’nda hummalı çalışmalar var. Kentte bazı yerlere Kılıçdaroğlu’nun ziyareti ile ilgili afişler asıldı, bazı CHP milletvekilleri de hazırlıkları takip etmek üzere Diyarbakır’a geldi.

Ancak Kılıçdaroğlu’nun ziyareti HDP’nin son yıllarda her seçimi açık ara farkla kazandığı iki milyon nüfuslu kentte pek heyecan yaratmadı. CHP liderinin miting yapmaması buna sebep gösterilirken Kürt seçmenin CHP’ye mesafeli duruşuna dikkat çekenler de var.

Kürtler neden CHP’ye mesafeli?

Bölgedeki Kürt seçmenin CHP ile mesafeli ilişkisi herkes tarafından bilinen bir gerçek. Bunun en temel gerekçeleri arasında cumhuriyetin ilk yıllarında Şeyh Said, Seyid Rıza gibi Kürt önderlerinin idamı, Kürt diline karşı geliştirilen yasaklar, CHP’nin geçmişte Kürt varlığını reddetmesi veya yok sayması gibi bazı argümanlar yer alıyor. Neredeyse Cumhuriyet ile yaşıt olan Kürt meselesinin çözümsüz bırakılmasında da geçmişteki CHP kadrolarının rolü olduğuna dair yaygın bir kanaat var. Dindar Kürtlerin ise ek olarak bazı dini gerekçeleri de bulunuyor.

DW Türkçe’den Felat Bozarslan’a açıklamada bulunan Dicle Toplumsal Araştırmalar Merkezi (DİTAM) Başkanı Mehmet Vural, 100 yıllık bir sorunu artık CHP’nin de görmezden gelme şansı olmadığını söylüyor:

“Cumhuriyet’in başından beri CHP Kürtlere mesafe koydu. CHP Kürt seçmeni bir türlü kabullenemedi, Kürt halkının varlığını kabullenemedi. Eğer Kürt meselesi bugün bu çıkmazdaysa CHP’nin büyük bir rolü var. CHP kadroları isterse bu olumsuzlukları elinin tersiyle itebilir ve yeni bir kapı açabilir. Eğer böyle yaparsa başta kendisi için en hayırlı olanı yapar. Çünkü CHP’nin geçmişi çok da Kürtlerle barışık değildir.”

“Kürt seçmeninin desteği belirleyici olacak”

Kürt siyasi hareketinin partileşmeden önce kurduğu ittifaklar dışında Kürt seçmenler genellikle CHP’ye mesafeli durdu. Mart 2019’da tekrarlanan İstanbul seçimlerinde ise Kürt seçmenler ile CHP arasındaki buzlar erimeye başladı. PKK lideri Abdullah Öcalan’ın “Tarafsız kalın” mesajına rağmen İstanbul’da yaşayan Kürtler, Ekrem İmamoğlu’na oy verdi. Bölgede, İmamoğlu’nun seçimi Kürt oyları sayesinde kazandığına ilişkin de yaygın bir kanaat var.

Peki CHP bundan sonra atacağı adımlarla Kürt seçmeni kazanabilecek mi?

Dicle Üniversitesi Öğretim Görevlisi Doç. Dr. Vahap Coşkun’a göre, Kılıçdaroğlu tam da bu sebeple uzun süredir CHP’nin ilişki kuramadığı toplumsal kesimlerle ilişki kurmaya çalışıyor. Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır ziyaretini de buna bağlayan Coşkun, gelecek seçimlerde Kürt seçmenin seçimi kazanacak olanı belirleyecek bir konumda olduğunu belirtiyor:

“Parlamento seçiminde Kürt seçmenin büyük kısmının HDP’ye oy verdiği belli. Bu tercihlerini şu aşamada değiştirebilecek bir işaret görünmüyor. CHP’ye bölgede ilginin arttığı da belli. Ama bu ilginin kısa vedede bir seçmen desteğine dönüşmesi zor. CHP açısından önemli olan ise Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’nin adayına Kürt seçmenin desteğini sağlamak. Kürt seçmeninin Cumhurbaşkanlığı adaylarından birisine vereceği destek, o adayın seçimi kazanması konusunda çok büyük bir olanak sağlayacak.”

Kentin gündemi ekonomi

Diyarbakır’ın en işlek yeri olarak bilinen Sur ilçesindeki Gazi Caddesi’nde herkesin gündemi ekonomi. İşsizlik, kötüleşen ekonomik koşullar, hayat pahalılığı ve enerjiye yapılan zamlar, siyasetten daha çok konuşuluyor.

Felat Bozarslan’ın konuştuğu çoğu kişi, olası bir iktidar değişikliğinin kötü gidişatı durduracağı görüşünde. Ancak, alternatifin hangi parti olacağı konusunda kimsenin bir fikri veya inandığı bir siyasi hareket yok gibi görünüyor. Kılıçdaroğlu’ndan umutlu olanlar da var. Ancak çoğu kişi oy tercihini HDP’nin göstereceği adaydan yana kullanacağını söylüyor.

HDP’nin ittifaka dâhil edilmemesi nasıl bir etki yaratacak?

Kılıçdaroğlu’nun Ocak ayında yaptığı, “Demokrasinin yolu Diyarbakır’dan geçer” açıklaması bölgede memnuniyet yaratmıştı. Ancak, altı muhalefet partisinin güçlendirilmiş parlamenter sisteme ilişkin imzaladığı mutabakata HDP’nin dâhil edilmemesi bir nebze de olsa hayal kırıklığı yarattı. CHP liderinin bu tartışmanın gölgesinde yapacağı Diyarbakır ziyaretinde vereceği mesajlar ise merakla bekleniyor.

Doç. Dr. Vahap Coşkun, parlamento seçimlerinde herhangi bir ittifaka girmeye ihtiyacı olmadığını ifade ediyor. HDP seçmeninin ittifak konusuna realist yaklaştığını belirten Coşkun’a göre, Kürt seçmen canlarını daha fazla yakan sorunlar konusunda bu partilerin nasıl tavır alacaklarını görmek isteyecek. Mutabakat metninin Kürtlerin bütün sorunlarını karşılayan bir metin olmamasına rağmen bir tartışma zemini yarattığına dikkat çeken Coşkun, HDP’nin de altılı ittifaktan beklentileri olduğunu belirtiyor:

“İki konuda beklentileri var. Geçiş döneminin planlanmasında HDP’nin görüşlerinin dikkate alınması ve özellikle Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi, eğer bu ortak bir aday olacaksa burada da HDP ile istişare edilmesi. Önümüzdeki dönemlerde bu yönde atılacak adımlar HDP ile bu ittifak arasındaki ilişkeleri de sıklaştırabilir veya gerginleştirebilir.”

“En çok da Kemal Kılıçdaroğlu’ndan bekler”

DİTAM Başkanı Mehmet Vural ise Kürt seçmenin de kendine göre bir hesabı olduğunu belirtiyor. Kürt toplumunun beklentisinin öncelikle kimliğinin tanınması olduğunu ifade eden Vural’a göre yüzleşme veya helalleşme olacaksa Kürtlerle helalleşmek en doğru seçim olacak:

“Umarım yüzleşilirse Kürtler de bir bütün olarak bu ülkede varlığını kendi kimlekleri ile sürdürürse herkes için güzel olur. Türkiye’nen dörtte biri Kürt. Bunu reddedemezsiniz. Bütün bunların kimliğiyle, varlığıyla kabul edilmesi lazım. Kürtler bunu bekler. Bunu herkesten bekler ve en çok da Kemal Kılıçdaroğlu’ndan bekler.”

Kürt seçmenin CHP’den beklentileri

Doç. Dr. Vahap Coşkun, CHP ile Kürt seçmen arasında derin ve yapısal sorunlar olduğunu ifade ediyor. HDP seçmeninin kısa sürede kendisine CHP’yi adres olarak belirlemesinin mümkün görünmediğine dikkat çeken Coşkun’a göre, CHP ve Kürt seçmen arasında açılan mesafenin daraltılması için ciddi bir çaba sarf edilmeli. Bunun kısa vadede atılacak birkaç sembolik adımla gerçekleşemeyeceğini belirten Coşkun, CHP’nin bu yapısal sorunları çözmek için bazı girişimlerde bulunduğunu vurguluyor. Bunların olumlu adımlar olduğuna, ancak kısa sürede CHP’yi bölgede ağırlık merkezi haline getiremeyeceğine dikkat çeken Coşkun, Kürt seçmenin de beklentileri olduğunu ifade ediyor:

“İlk etapta bütün seçmenler gibi Kürt seçmenlerin de asıl beklentisi bir normalleşmenin olması ve asıl meseleleri konuşabileceğimiz bir toplumsal zeminin oluşturulması. Ondan sonra Kürt meselesinin çeşitli konu başlıkları var. Bunlar Kürtlerin her daim talep ettiği hususlar. Ama asıl şu andaki önemli beklenti bir normalleşme, sorunları konuşabileceğimiz bir hukuk zeminin inşaası.”

Paylaşın

Akaryakıta Gelecek Zamlar Geri Çekildi

Gün içerisinde benzinin litre fiyatına 79 kuruş, motorinin litre fiyatına ise 2 lira 25 kuruş zam geleceğini duyuran EPGİS, zamların ‘ürün fiyatlarının büyük oranlı düşüş göstermesi doğrultusunda kaynağından iptal edildiği’ bildirildi.

Haber Merkezi / Enerji Petrol Gaz İkmal İstasyonları İşveren Sendikası (EPGİS), 10 Mart 2022 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere getirilen zamların iptal edildiği bildirildi.

Açıklamada, “Akaryakıt Ürünlerinde Fiyat Değişim İptali 10/03/2022 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere; Benzinde 0,79 Motorinde 2,25 TL/LT olarak yapılan zamlar ürün fiyatlarının bugün büyük oranlı düşüş göstermesi doğrultusunda kaynağından iptal edilmiştir” denildi.

EPGİS, gün içerisinde benzinde 79 kuruş, motorinde ise 2 lira 25 kuruş zam geleceğini duyurmuştu.

Akaryakıt fiyatları, Türkiye’nin de dahil olduğu Akdeniz piyasasındaki işlenmiş ürün fiyatlarının ortalaması ile dolar kurundaki değişiklikler baz alınarak rafineriler tarafından hesaplanıyor.

Bu hesaplanma sonucunda dağıtım firmalarınca uygulanan fiyatlar, rekabet ve serbesti nedeniyle şirketler ve kentlere göre küçük değişiklikler gösterebiliyor.

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: 143 Can Kaybı

Kovid 19’da son 24 saatte 33 bin 243 yeni vaka tespit edilirken, 143 kişi hayatını kaybetti. 18 yaş ve üstü nüfusta ikinci doz aşı uygulananların oranı yüzde 85.20 birinci doz aşı yapılanların oranı yüzde 93 olarak kayıtlara geçti.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 366 bin 536 test yapılırken, 33 bin 243 yeni vaka tespit edildi. 143 kişi hayatını kaybederken, 68 bin 822 kişi sağlığına kavuştu.

Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan tabloda, 2 doz aşılama verilerine de yer verildi. En az 2 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfusu kapsayan verilere göre Türkiye’de 2. doz aşılama ortalama yüzde 85,20 oldu. 1. doz ortalaması yüzde 93,00 olurken, 1., 2. ve 3. doz aşısını olan vatandaş sayısı toplamda 146 milyon 097 bin 881’e yükseldi.

Verilerde, aşılamada önde giden illere de yer verildi. Bakanlığın tablosuna göre yüzde 89,2 ile Türkiye’de en çok aşılamanın gerçekleştirildiği Osmaniye’yi Ordu, Amasya, Muğla, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Balıkesir, Zonguldak ve Manisa takip etti.

Bakanlığın tablosuna göre yüzde 62,3 ile Türkiye’de en az aşılamanın gerçekleştirildiği Şanlıurfa’yı sırasıyla Batman, Siirt, Diyarbakır, Bingöl, Muş, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Elazığ takip etti.

Bakanlığın açıkladığı 8 Mart Salı gününe ait verilere göre, 365 bin 005 test yapılırken, 37 bin 407 yeni vaka tespit edildi. 130 kişi hayatını kaybederken, 69 bin 294 kişi sağlığına kavuşmuştu.

Paylaşın

HDP’li Mithat Sancar: Çıkış Yolu Demokrasi İttifakı’dır

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Sancar, HDP bu toplumda eşitliği, adaleti, ekmeği, aşı, barışı ve demokrasiyi sağlamak için yola çıkmıştır bu inançla her politikasını örmüştür, geleceği görmüştür çareleri ortaya koymuştur. Çağırılarımızın ne kadar önemli olduğu bu yangın ortamı büyüdüğünde hep birlikte daha fazla görmüş olduk. Çağrılarımızı bıkmadan usanmadan yenileyeceğiz, çalışmalarımızı da hızlandıracağız. Nitekim hızlandırıyoruz.” dedi.

Mithat Sancar konuşmasının devamında, “Demokrasi bloku ve ittifakını her alanda inşa etmek için programlarımızı hayata geçirmeye ve sonuç almaya gidiyoruz. Bu konuda hiç kimsenin bahane, mazeret üretmeye hakkı yoktur. Ülke felakete gitmektedir, felaket büyümektedir ve fatura yoksul halka, emekçilere, kadınlara, gençlere çıkmaktadır. Bütün emekçiler her türlü zulme maruz kalan bütün toplum kesim bu gerçekliğin farkına her geçen gün daha fazla varmaktadır. Kurtuluş buradadır çıkış yolu budur.” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Mithat Sancar, partisinin grup toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu. Sancar’ın açıklamaları şöyle;

“Eşitlik, özgürlük umudunu ve cesaretini büyüten kadınların mücadelesini, onurlu direnişlerini selamlayarak başlamak istiyorum. 8 Mart Dünya Kadınlar Günüydü dün. Dünya Kadınlar Günü, aynı zamanda ve esas olarak kadınların mücadele günüdür. Özgürlük, eşitlik ve demokrasi için kadınların bitmek bilmeyen, baş eğmeyen, dur durak tanımayan mücadelelerinin günüdür. Dün bunu her yerde bir kez daha gösterdiler. Meydanlarda, fabrikalarda barikatları tanımayarak, polisin gaz bombalarına aldırmayarak yürüyüşlerini gerçekleştirdiler. Selam olsun hepsine!

“Kadınlar özgürlük mücadelesi nasıl yürütülür bize öğretiyor

Kadın mücadelesi bize yol gösteriyor, bize ışık tutuyor; direniş nasıl yapılır, özgürlük mücadelesi birlikte nasıl yürütülür bunu öğretiyor. Demokrasi ittifakı dediğimiz hedefe nasıl verebileceğimizi her gün ve her alanda bir kez daha ortaya koyuyor. Hepsine buradan bir kez daha selam gönderiyorum. Deniz Poyraz ve Garibe Gezer şahsında baskıya, zulme, ayrımcılığa, ırkçılığa, ataerkilliğe ve erkek şiddetine karşı özgürlük mücadelesi yürüten ve bu uğurda yaşamını yitiren bütün kadınların önünde de saygıyla eğiliyorum.

“Kadınlar boyun eğmediği için ceberut iktidarın hedefi oluyor”

Bugün özgür bir toplum inşasının ancak kadın özgürlüğüyle mümkün olacağına inanan binlerce kadın arkadaşımız rehin tutulmuş durumdadır. Siyasetçiler, seçilmişler, parti mensupları hepsi cezaevinde, bu faşist erkek iktidar rejimi tarafından rehin alınmıştır. 8 Mart vesilesiyle cezaevlerinde bulunan bütün kadın yoldaşlara özel selam ve sevgilerimizi yolluyoruz. Aysel Tuğluk’a, Ayşe Gökkan’a, Rojbin Çetin’e, Gültan Kışanak’a, Figen Yüksekdağ’a, Sebahat Tuncel’e ve adını sayamadığımız bütün kadın yoldaşlarımıza bir kez daha selam olsun. Kadınlar boyun eğmiyor, o nedenle bu ceberut devletin, bu erkek zihniyetin hedefi olmaya devam ediyor. Son örnek de Diyarbakır Milletvekilimiz Semra Güzel’in bir linç kampanyası sonrası dokunulmazlığının kaldırılmasıdır. Burada siyasi mücadeleyi hedef alan bir siyasi operasyon, partimize karşı bir kumpas söz konusu ama seçilen kişi kadın ve kadın mücadelesinde emeği olan bir yoldaşımız. Bu da tesadüf değil.

“Muhalefetin hukuksuzluklarda iktidarla ortaklaşması kabul edilemez”

İktidarın HDP ve kadın düşmanlığını zaten biliyoruz. Ancak iktidarın hukuksuzluklarından söz eden muhalefetin de mesele HDP olunca hukuk varmış gibi davranması ve hukuksuzlukta iktidarla ortaklaşması asla kabul edilemez. Bu tutum mutlaka demokratik kamuoyunda ve vicdanlarda kaydını bulmuştur. Kadınlar bunu unutmayacaktır ve bunun faturasını bütün bu güçlere birlikte çıkaracaktır. Sevgili Semra Güzel’in dokunulmazlığının kaldırılması aynı zamanda kadın iradesinin ceberut erkek iktidarı tarafından yok sayılması anlamına gelmektedir. Kadınlar bunu böyle okumakta ve mücadeleyi bu eksende yürütmektedir. Ne yaparlarsa yapsınlar HDP yolundan ayrılmayacak ve hedefinden şaşmayacaktır. Demokratik siyaset bizim hayat alanımız, var oluş zeminimizdir. Bütün bu zulme, baskıya, her türlü yıldırma girişimine karşı kadın mücadelesinin bize tuttuğu ışıkla yolumuza devam edeceğiz, bu düzeni ve bu rejimi mutlaka hep birlikte değiştireceğiz.

“Yaşanan zamlar ayçiceği ve buğday tarlalarının inşaat alanına dönüştürülmesinden”

Ekonomi Komisyonumuz geçen hafta Cumhurbaşkanı Hükümet Sisteminin zam raporunu açıkladı; bu sistemin zamlarla nasıl bir talan rejimine dönüştürüldüğünü, yaşamın her alanında nasıl bir yıkıma neden olduğunu ayrıntılarıyla ortaya koydu. Zamlar arka arkaya geliyor. Sofra yangın yeri, açlık ve yoksulluk ülkenin neredeyse yüzde 99’unu sarmış durumda. Bir avuç sermayedar, rantçı, talancı dışında halk yoksullaşıyor açlığa mahkum ediliyor. TÜİK’in manipüle ettiği verilere göre bile 2018 Temmuz ile 2022 Şubat arasında yani Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin yürürlüğe girdiği günden bugüne kadar elektriğe yüzde 237, doğalgaza ise yüzde 133 zam yapıldı. Benzer şekilde son 3 yılda temel gıda maddelerinde yapılan zamlar öyle yıkıcı ki etkilerini hafta sonu gördük. Ayçiçek yağında stokların tükenmesi ve fiyatların daha da artması riski mevcuttur. İnsanlarımız bu tehlike ile karşı karşıyadır. O nedenle marketlere akın ettiler, kuyruklar oluştu. Çünkü yağ satışı sınırlanmıştı. Yarın öbür gün başka gıda maddelerinde de aynı sorunları yaşayacağımız kesin. Ayçiçek yağında Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sisteminin yürürlüğe girdiği günden beri yapılan zam yüzde 200’ü bulmuştur. Şu an yaşananlar uçsuz bucaksız ayçiçeği ve buğday tarlalarını birer çöle ve inşaat alanına çeviren iktidarın rant ve talan politikalarının sonucudur.

“Talancı ve rantçı politikaların temelinde savaş zihniyeti vardır”

Yıllardır söylüyoruz; tarımın desteklenmesi gerekiyor, doğayla ve toprakla barışık bir tarım politikasının izlenmesi gerekiyor. Ancak iktidar tarım alanlarını rantçılara, şantiyecilere, inşaatçılara hepsi de yandaş olan sermaye gruplarına peşkeş çekiyor. Böylece kendine gıdada yeten, ülkeyi doyurabilecek olan bu toplum buğdaya, ayçiçeğine muhtaç hale getiriliyor, ithalata mahkum ediliyor. Bize bu tabloyu yaşatan bu iktidarın talancı ve rantçı politikalarıdır. Bu politikaların temelinde savaş zihniyeti vardır. Her alanda her şeye savaş açmış bir iktidar gerçekliği var. Biz de bu gerçekliği görmeli, bu politikalara karşı en geniş birliktelikleri oluşturmalı, mücadeleyi yükseltmeli ve kazanmaya giden yolu açmalıyız. Buna gücümüz yetiyor, buna hep birlikte inanalım. Kaç zamandır bu çağrıları yapıyoruz, bunu yaptığımızda bize dudak bükenler ise bugün daha fazla kulak kabartıyorlar sesimize.

“Ülke felakete gitmektedir; HDP geleceği görmüş ve çareleri ortaya koymuştur”

Çünkü HDP bu toplumda eşitliği, adaleti, ekmeği, aşı, barışı ve demokrasiyi sağlamak için yola çıkmıştır. Bu inançla her politikasını örmüştür, geleceği görmüştür ve çareleri ortaya koymuştur. Çağırılarımızın ne kadar önemli olduğunu bu yangın ortamı büyüdüğünde hep birlikte daha fazla görmüş olduk. Çağrılarımızı bıkmadan usanmadan yenileyeceğiz, çalışmalarımızı da hızlandıracağız. Nitekim hızlandırıyoruz. Demokrasi bloku ve ittifakını her alanda inşa etmek için programlarımızı hayata geçirmeye ve sonuç almaya gidiyoruz. Bu konuda hiç kimsenin bahane ve mazeret üretmeye hakkı yoktur. Ülke felakete gitmektedir, felaket büyümektedir ve fatura yoksul halka çıkmaktadır. Bütün emekçiler, her türlü zulme maruz kalan bütün toplum kesimleri bu gerçekliğin farkına her geçen gün daha fazla varmaktadır. Kurtuluş buradadır, çıkış yolu budur.

“AKP’nin yalanlarını artık kimse yutmuyor”

Biraz önce AKP Genel Başkanını dinlediniz. Yine bütün sorunların kaynağını başka faktörlere bağladı, özellikle dış gelişmelere bağladı. Kendilerinin hiçbir şeyde sorumluluğu yok. 20 yıldır iktidardalar ama hiçbir sorunun sorumluluğunu üstlenecek basireti, dirayeti, samimiyeti ve dürüstlüğü göstermiyorlar. İyi bir şey olduğunda kendileri bunun sahibi ama her türlü felaket ve sorun onların dışındaki sebeplerden kaynaklanıyor. Anlayış bu ama ortada büyük bir yalan var. Toplumu bu yalanla kandıracaklarını sanıyorlarsa büyük yanılıyorlar. Bu yalanları artık kimse yutmuyor. Kendilerini neyle aklamaya çalışıyorlar. “Ukrayna savaşı çıktı, küresel piyasalarda kriz var, enflasyon sadece bu ülkenin değil dünyanın gerçeği” diyerek kendilerini aklamaya çalışıyorlar.

“Ayçiçek tarlaları yetmedi zeytinlikleri talana açtılar, izin vermeyeceğiz”

Peki, o zaman soralım. 31 Aralık gecesi tarihin en büyük zamanları yapıldı. O zaman Ukrayna savaşı var mıydı? Verimli tarım arazilerini ağır maliyet nedeniyle ekilip biçilemez hale getirerek üretici ve çiftçiyi tasfiye edip yerlerine ithalat vurguncularının önünü açarken Ukrayna savaşı mı vardı? 3 yıl önceki tanzim satış kuyruklarında Ukrayna savaşı mı vardı? Askıda ekmek sırasında Ukrayna savaşı mı vardı? Kendisine fazlasıyla yeten bir ülkeyi dışa bağımlı hale getiren bu iktidardır. Daha geçen hafta zeytin bahçelerini talana açtılar. Ayçiçek tarlaları yetmedi, doğayı her alanda tahrip etmek yetmedi, şimdi asırlık zeytin ağaçlarını rantçıların talanına açmak için yönetmelik çıkardılar. Şimdi de gözlerini zeytinliklere diktiler ama halkımız direniyor. İnsanlarımız bu talana karşı çıkmaya kararlı. Bu yönetmeliği uygulatmayacağız değerli halkımız. Zeytinliklerine sahip çıkacağız. Bu ülkenin toprağına, suyuna, derelerine, üretimine, verimine, emeğine hep birlikte sahip çıkacağız.

“Petrol fiyatlarının dünyadaki artışı ile Türkiye’deki artışı arasında 5 kat fark var”

Yaptıkları tam bir kriz fırsatçılığıdır. Evet, dünyada kriz var ama bu iktidarda esas zihniyet krizi fırsata çevirmektir. Bunu daha önce defalarca tecrübe ettik. Nerede kriz varsa iktidar oradan fırsatçılık devşirmeye çalışıyor. Şimdi petrol fiyatlarında her gün yeni zamlar ilan ediliyor. Bunun gerçekten küresel piyasalarındaki petrol fiyatlarının artışıyla bağı nedir bakalım fiyatlara. Geçen Ekim ayında petrolün varil fiyatı 80 dolardı. Bir litre mazot 8 lira. Petrolün varili bugün 130 dolar civarında. Yani dünya petrol fiyatlarında artış yüzde 60. Peki, motorinin litresi bugün ne kadar 23 TL, o da şimdilik. Her gün yeni zamanlar geliyor. Ekim ayına göre artış ne kadar, yüzde 300. Küresel piyasalarda petrolün varil fiyatı 4-5 ayda yüzde 60’a yakın artmışken bu ülkede özellikle motorin yüzde 300’ün üzerinde artmış. Daha da artacak. Motorin fiyatının artması en başta çiftçileri vuruyor. Petrol fiyatlarındaki bu büyük artış her alana zam olarak yansıyor. Gördüğünüz gibi temelinde soygun zihniyeti var, fırsatçılık var. Dünyadaki gelişmeleri örnek gösteriyorlar, gerekçe olarak bu artışı ortaya koyuyorlar ama arada 5 kat fark var. Petrol fiyatlarının dünyadaki artışı ile Türkiye’deki artışı arasında 5 kat fark var. Nereye gidiyor bu fark? Bu fark rantçılara, talancılara gidiyor. Faturayı çiftimiz, halkımız, yoksulumuz, bu ülkenin yüzde 99’u ödüyor. Yüzde 1’in refahı artıyor, yüzde 99 açlığa ve sefalete mahkum ediliyor. Bu düzen böyle gidemez, sefaleti bitireceğiz, ranta son vereceğiz. Bunun sözünü buradan bütün halkımıza bir kez daha veriyoruz.

“Yaşanan çoklu kriz yönetim sistemiyle doğrudan ilişkili”

Karşımızda çoklu bir kriz var. Bu çoklu krizin, yönetim sistemiyle doğrudan ilişkisi olduğunu verilerle ortaya koyuyoruz. Daha fazlası da var. Bu ülkede bu hükümet sistemini ve bunu besleyen yapısal nedenler var. Bu ülkede Kürt sorunu diye bir gerçeklik var. Kürt sorununda çözümsüzlük güvenlikçi ve savaş politikaları demektir. Savaş politikaları, güvenlikçi politikalar aynı zamanda bu ülkede düşmanlaştırma, ayrıştırma, talan ve yoksulluk demektir. O nedenle bu ülkeye barışı getirmek gibi büyük bir görevimiz olduğunu söylüyoruz. Bunun ön şartı şüphesiz savaşlara hep birlikte karşı çıkmaktır. Savaş politikalarına, savaş zihniyetine, ayrıştırma düşmanlaştırma uygulamalarına hep birlikte karşı çıkabilirsek o zaman bu iktidarın dayandığı temel sütunu ortadan kaldırırız. Çünkü bu iktidar bu sütun üzerinde duruyor. O sütünü çekin bu iktidar çökecektir. Ancak iktidar çökerken bunun yerine gelecek olanların aynı zihniyeti farklı yöntemlerle sürdürmelerinin önüne de geçeceğiz.

“Hem bu iktidarı göndereceğiz hem de bu rejimi değiştireceğiz”

Eğer biz yapısal nedenlere ve tarihsel köklere iyi bakarsak, sorunları yaratan tarihsel ve yapısal sorunları iyi görürsek sadece bu iktidarı ve bu iktidarın dayandığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini değil, bu ikisini besleyen rejim unsurlarını da değiştiririz. Bizim hedefimiz, bizim amacımız budur. Sadece iktidarı değil sadece bu iktidarın dayandığı Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini değil, bu ülkeyi yüzyıldır savaşa, ayrıştırmaya, yoksulluğa mahkum eden rejim unsurlarını da değiştirmek istiyoruz. Yeni başlangıç, yeni bir inşa derken bunu kast ediyoruz. Güçlü demokrasi, büyük demokrasi diyoruz. Bunlar olmadan yeni bir bir başlangıç ve inşa mümkün değildir. Biz de yeni başlangıcın, yeni inşanın temelini demokrasi ittifakı ile oluşturmaya çalışıyoruz. Öyle sağlam bir temel atmak istiyoruz ki hem bu iktidarı göndereceğiz hem de bu rejimi değiştireceğiz. En azından  bu rejimin devamının yollarını tıkayacağız, yeni bir yolun açılmasını sağlayacağız. HDP ve birlikte hareket ettiği demokrasi güçlerinin bundan sonra ve geleceğe ilişkin en büyük vaadi budur. Gerçek demokrasi, güçlü demokrasi, büyük barış, herkese eşitlik, eşit yurttaşlık ve her alanda özgürlük. İşte bunun için yürüyoruz.

“Kimse bir yere gitmiyor; biz birlikte yürüyeceğiz onlar gidiyor”

HDP olarak ülkemizin karşı karşıya kaldığı bu büyük krize yönelik çözüm önerilerimizi de her vesileyle sizlerle paylaşıyoruz. Gıda krizine, açlık ve sefalete karşı ne gibi tedbirler alınması gerektiğini açıkladık, Meclis’te de girişimlerimiz oldu. Bu tedbirleri başlıklar şeklinde paylaşacağım. Acil tedbirler bunlar. Elbette her soruna yönelik çözüm önerilerimiz var, olacak. Gerçek alternatifi bizler ortaya koyuyoruz. Bu iktidarın zihniyetine, politikalarına ve varoluş temellerine karşı gerçek alternatif yaratmadan bu iktidar gitti gidiyor diye bağırıp çağırmanın fazla bir inandırıcılığı olmaz. Bu iktidar gidiyor. Hani hekimlere varsınlar, gitsinler diyor ya. Sevgili hekim arkadaşlarım kimse bir yere gitmiyor, onlar gidiyor. Biz birlikte yürüyeceğiz onlar gidecek.

“Tüm kalemlerde ÖTV hemen kaldırılmalı ve zamlar geri alınmalıdır”

Şimdi ne gibi acil tedbirler alınması gerektiğini sizlere aktaracağım. Öncelikle bu gıda krizinin aşılması için acil olarak tarımsal üretimi artıracak politikaların devreye sokulması gerekiyor. Bunun için çiftçilerin üretime dönebilmesinin sağlanması amacıyla tohum, gübre, mazot, elektrik ve sulama giderlerinin ihtiyaç sınırlarına kadar kamu tarafından karşılanması gerekiyor. Bunun için derhal bir düzenleme Meclis’e getirilmeli. Bizler sunuyoruz, Meclis derhal harekete geçmeli. Çiftçiye verilen destek güncel döviz kuru baz alınarak iki katına çıkarılmalıdır. Çiftçilerin Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatiflerine olan 100 bin TL’ye kadar olan borçları hemen silinmeli, kalan borçlar faizsiz olarak yeniden yapılandırılmalıdır. Akaryakıt başta olmak üzere tüm kalemlerde ÖTV hemen kaldırılmalı ve yapılan tüm zamlar geri alınmalıdır. Vergide adaletin sağlanması için Kurumlar Vergisi artırılmalı ve servete duyarlı vergilendirme hayata geçirilmelidir.

“Elektrik, doğalgaz, su, telefon ve internet ücretsiz olmalıdır”

Geriye dönük vergi affı ve istisnaları gözden geçirilmeli ve bu yolla elde edilen haksız kazançların hepsi geri alınmalıdır. Elektrik, doğalgaz, su, telefon internet gibi temel ihtiyaçlar tek hane için ihtiyaç sınırına kadar ücretsiz verilmelidir. Derhal elektrik dağıtım hizmetleri kamulaştırılmalıdır. Yandaşlara peşkeş çekilen kamu ihaleleri derhal iptal edilmelidir. Köprü ve otoyollar için yandaş şirketlere yapılan ödemeler hemen durdurulmalı ve buralar acilen kamulaştırılarak ücretsiz hale getirilmelidir. Gerçek ve tüzel kişilerin kredi kartı ve ihtiyaç kredisi ve tüm borçlarının faizleri silinerek 2023 yılının sonuna kadar ertelenmelidir. Kamu bütçesinden işsizlere ve asgari ücretin altında geliri olanlara güncel açlık sınırını tamamlayacak şekilde temel yurttaşlık geliri sağlanmalıdır. Asgari ücret insan onuruna yaraşır bir düzeyde acil olarak yeniden belirlenmelidir.

“Dün kadınların meydanlardaki güçlü ve onurlu mücadelesini örnek alalım”

Ekonomik kaynakları kara delik gibi yutan savaş ve çatışma politikalarına bir an önce son verilmelidir. Bunlar hayata geçirilmesi zor işler değil, yeter ki yönetim halkı düşünsün. Yönetim halkı düşünmüyorsa o zaman halk yönetimi buna zorlamalıdır. Her alanda mücadeleyi büyüterek, birlikte güçlenerek yürürsek iktidarı değiştirmeden de bu talepleri hayata geçiririz ve iktidarı da göndeririz. Bu iktidarı gönderdikten sonra adil ve demokratik bir yaşamı hayata geçirecek gücü ve yönetimi taşırız. Hep birlikte ülkeyi büyük barış ve demokrasi ile yönetelim. Buna inanalım, gücümüze inanalım. Yayılan umutsuzluk politikalarına aldırış etmeyelim. Dün kadınların meydanlardaki güçlü ve onurlu mücadelesini örnek alalım. Bu mücadele azmini bütün ülkeye yayalım. O zaman göreceksiniz mutlaka kazanacağız.

“Hep birlikte mücadele, başka yolu yok”

Tüm Emekliler Sendikasın yöneticileri de seslerini ve taleplerini duyurmak için aramızda. Bu ülkede sefaletten en büyük payı alan toplum kesiminin emekliler olduğunu biliyoruz. İktidarın politikalarının bu sonucu yarattığını hep birlikte görüyoruz. Emekliler örgütlü mücadele için on yıllardır çalışıyorlar. İlk kuruluş çalışmalarını birlikte yaptığımız zamanlardan bugüne binbir engelle karşılaştılar ama vazgeçmediler. HDP gibi, direnişçi toplum kesimleri gibi emekliler de mücadelesini sürdürüyorlar. Zulme boyun edemeyeceklerini gösteriyorlar. Kendilerine buradan bir kez daha selam gönderiyoruz. Bütün emekliler ülkeyi değiştirecek en önemli dinamiklerdendir. Hep birlikte mücadele, hep kazanma. Başka yolu yok.

“İşgale karşı çıkıp çözümü göstermek boynumuzun borcudur”

Dünya halklarının sesine kulaklarını tıkayanlar güç ve egemenlik savaşı yürütüyorlar. Ukrayna savaşı bir birikimin savaşı ama Rusya’nın müdahalesinin kabul edilemez bir işgal operasyonu olduğu açıkça ortada. Ancak küresel zeminde savaşların zeminini yaratan bir düzenin hakim olduğunu görmemiz gerekiyor. Ortadoğu’da savaş Ukrayna’da savaş, daha önce de Kafkasya’da savaş… Bu durum küresel egemenlik mücadelelerinim ve paylaşım çabalarının sonucudur. Somut bir askeri operasyona karşı somut tavrımız açıktır. Kim ki uluslararası hukuka aykırı işgal politikası yürütürse onu en net şekilde reddederiz, ona karşı çıkarız. Fakat çözümün nerede olduğunu da göstermek görevimizdir, boynumuzun borcudur. Savaş yıkım demektir bunu biliyoruz. Bunu bu ülkeden biliyoruz, bu coğrafyadan biliyoruz.

“Burada da Suriye’de de Ukrayna’da da işgal politikalarına karşı çıkmaya ihtiyaç var”

Bu iktidarın savaş politikalarıyla ayakta durduğunu söyledik. İşgal politikaları yürütüyor. Evet, Efrîn bu iktidarın işgal ettiği bir topraktır. Serêkaniyê de öyledir. Kendilerinin, iktidarlarının, devletlerinin işgal politikalarına sessiz kalanların başka yerde işgal politikalarına itiraz etmeleri inandırıcı olmuyor. Barış mücadelesi çok değerli bir ilke mücadelesidir. Savaşa karşı çıkma bir ilke meselesidir. Savaşlara her yerde karşı çıkmak gerekiyor. Eğer benim desteklediğim iktidar savaş politikaları yürütürken sessiz kalıp başka yerde savaşlara karşı barış diye bağırırsam inandırıcı olmaz. Tabii ki böyle yapınca savaşlarda bitmiyor. O nedenle diyoruz ki; bu ülkede samimi, ilkeli, güçlü bir savaş karşıtı koalisyona ihtiyaç var, savaş karşıtı duruşa ihtiyaç var. İşgal politikalarına karşı çıkmaya ihtiyaç var. Burada da Suriye’de de Ukrayna’da da aynı tavrı, aynı samimiyeti kararlılıkla göstermeye ihtiyaç var.

“Büyük barış hareketine ihtiyaç var, bizler bunun için varız”

HDP demokrasi ittifakını büyük barış koalisyonuna dönüştürmek için her türlü çalışmayı yürütüyor, yürütecektir. Çünkü biz biliyoruz ki savaşların en önemli nedeni küresel çapta paylaşım mücadeleleri ve ülkelerdeki nefret, ayrımcılık, diktatörlük politikalarıdır. Bir ülkede eğer halkların, emekçilerin, toplum kesimlerinin özgürlüklerini tanımayan bir iktidar varsa, bu iktidarın bu ülkeye eninde sonunda getireceği felaket savaştan başka bir şey değildir. Sadece kendi ülkelerinde değil, diktatörler ve despotlar aynı zamanda bulundukları bölgede de imkan bulduklarında savaş çıkarmayı mutlaka isterler. Varlıkları ancak böyle güven altına alınabilir. Ayrıştırma ve düşmanlaştırmayı düşünürler. Büyük barış hareketine, büyük barış buluşmasına ihtiyaç var. Bizler bunun için varız. Barış aynı zamanda adalet, demokrasi ve refah demektir. Aynı zamanda sömürüye ve zulme karşı çıkmak demektir. O nedenle barış mücadelesini sonuna kadar sürdürmekten başka şansımız yok. Barışı da dar çerçevede anlamıyoruz. Büyük barışı da ancak tabandan, toplumdan kurabileceğimizi söylüyoruz. Barış toplumdan, tabandan kurulabilir. Barış halkların birbiriyle eşit ilişkisiyle kurulabilir. Halklar arası düşmanlıkları ortadan kaldıracak müzakere, diyalog ve özgürlük hedefiyle kurulur. Birbirimizin haklarına saygı, birbirimizin özgürlüğünü sahiplenme becerisi gösterebilirsek barışı toplumda inşa etmek mümkündür, kolaydır ve hatta kesindir. O nedenle her alanda barışa odaklanmamız lazım. Çünkü her alanda savaş zihniyeti ve politikalarıyla yürüyen bir iktidar var.

“Bu iktidar her şeyle savaş halinde”

Ortadoğu’da, Suriye’de savaş politikalarını yürütüyor. Bu ülkede Kürt sorununda çözümsüzlük politikalarının zorunlu sonucu savaş politikalarıdır ve çözümsüzlük savaşa götürür. Bu şimdiki iktidar için de bundan sonra iktidara talip olanlar içinde geçerlidir. Savaş politikalarına açık ve net tavır koymadan bu ülkeye barışı ve demokrasiyi getirmek mümkün değildir. Bunun için de Kürt sorununda demokratik çözümün yolunu açacak, bu ülkede ve bölgede halkların birlikte ve eşit yaşamasını hedefleyecek bir anlayışa ihtiyaç var. Sadece bununla yetinmiyoruz. Bu önemli ama bu iktidar her şeyle savaş halinde. Bu iktidar toprakla savaşıyor, toprağı talan ediyor, toprağın ürün vermesini engellemek için her türlü yöntemle toprağa savaş açıyor. Doğa ile savaş halinde bu iktidar. Ağaçlarla, ormanlarla, derelerle savaş halinde. Kürtlerle, kadınlarla, gençlerle, emekçilerle, yoksullarla savaş halinde.

“Savaş politikalarına hayır diyecek büyük barış koalisyonunu kurmak zorundayız”

Biz de diyoruz ki işçiyle, esnafla, üreticiyle, herkesle; toprakla, ağaçla, dereyle savaş halinde olan bu iktidara ve savaşa dayanan bu rejime karşı büyük barışı hedeflemeliyiz. Büyük barış toprakla barıştır, halkların barışıdır, halkların eşit ortak yaşamını hedefleyen özgür bir düzenin inşasıdır. Büyük barış çölleştirilen, üretimsiz bırakılan topraklarla barışmayı gerektirir. Üreticiyle, çifçiyle, esnafla, emekçiyle, doğayla bütün toplumsal kesimlerle barışmayı gerektirir büyük barış. Savaşın sonucu yıkımdır, yaşamın ve toprağın çölleşmesidir. Barış ise rehaftır, özgürlüktür, demokrasidir, huzurdur, adil paylaşımdır ve güçlü üretimdir. Bu yüzden büyük barış diyoruz. Bütün bu saydığım alanlarda talan ve savaş politikalarına hayır diyecek büyük barış koalisyonunu kurmak zorundayız. Aksi durumda ekmeğimizden de aşımızdan da özgürlüğümüzden de haklarımızdan da olmamız neredeyse mukadderdir. Eğer ekmeği demokrasiyle, toprağı üretim ve refahla, doğayı eşitlik ve saygıyla ele alırsak; özgürlüğü, eşitliği her alanda hakim kılacak politikaları sonuna kadar ilkeli ve kararlı bir şekilde savunursak işte o zaman büyük barışı kuracağız. Büyük barışı kurmak da neredeyse mukadderdir. Büyük barış bizim tam da orada, bu karanlık tünelin ucunda bekleyen güneşimizdir, ışığımızdır. Yürüyüşümüz orayadır. Mutlaka bu karanlık tünelden hep birlikte geçeceğiz, aydınlığa birlikte çıkacağız.

“Halkın sofrası yangın yerine dönmüştür, birlikte çözüm üretelim”

Bu krizleri hep birlikte çözelim istiyoruz. Krizleri önceden gördük uyardık; mitinglerimizle, demokratik kitle örgütleri ve emek örgütleriyle bir araya gelerek, halkımızla birlikte çözümler üretmek için çalışmalar yürüttük. Bugün ise durum daha vahimdir. Halkın sofrası, hakları ve özgürlüğü tam bir yangın yerine dönmüştür. Bu krizden halkı nasıl çıkarırız, bu enkazdan halkı nasıl koruruz birlikte konuşalım, birlikte tartışalım, birlikte çözüm üretelim. Bunu yarına, seçime erteleyemeyiz, çünkü yangın her tarafı sarmış durumda. Her tarafımız yanmaktayken biz itfaiyenin bir yıl sonra yetişeceği bir zamana erteleyemeyiz. İtfaiye biziz, bu yangını söndürecek su bizim ortak irademizdir, birlikte mücadelemizdir.

“Gelin bu merkezi ceberut yönetime son verecek alternatifleri ortaya koyalım”

Büyük barış ve güçlü demokrasi temel hedefimizdir. Bakın bu gıda krizinin, daha önce yaz aylarında yaşadığımız felaketlerin, kışın karşımıza çıkan yıkımların, doğa felaketlerinin ve bunların halka zarar vermesinin temelinde merkezi yönetim ve anti demokratik zihniyet yatıyor. Biz diyoruz ki gelin bu merkezi ceberut yönetime son verecek alternatifleri doğru ortaya koyalım. Nedir bu adres? Yerel demokrasi. Toprağa neyin ekilip biçileceğine o toprakta yaşayan insanlar karar vermelidir. Yerel yönetimler o nedenle önemlidir. Yerel yönetimlerin güçlü yetkilerle donatılması ve kaynaklarla beslenmesi o nedenle önemlidir. Güçlü demokrasi derken biz bu merkezi ceberut yönetimi değiştirmek kadar yerel demokrasiyi de hedefliyoruz. İşte o zaman bu toprağın, doğanın, derenin, suyun talanına çok daha kuvvetle karşı koyabiliriz. Bu sistem değişmedikçe, yerel demokrasi ile tamamlanmış güçlü demokrasi gelmedikçe bu sorunlar dönüp dolaşıp yeniden karşımıza çıkacak. O nedenle diyoruz sadece bugünün meselelerine değil geleceğin inşasına da odaklanalım. Sorunların yeniden yaşanmasını mümkün kılacak bütün unsurları dönüştürmeyi hedef alalım. Bunu bugünden yarına toptan gerçekleştiremeyebiliriz ama yolumuza ve önümüze görev olarak bunu koymamız lazım.

“Ölüme karşı yaşamı, talana karşı emeği, zulme karşı özgürlüğü savunacağız”

Halkların ve barış ve demokrasiden yana güçlerin ortak mücadelesi savaşları durduracaktır. İnsanlığın başına bela olan bu savaş siyasetini her yerde durdurmanın yolu saydığım programdan geçiyor. Halkların barış ihtiyacından ve iradesinden geçiyor. Yaşam siyasetine inanan, ölüm siyasetine boyun eğmeyen mücadele güçlerine burada asıl görev düşüyor. Ölüme karşı yaşamı, talana karşı emeği, zulme karşı özgürlüğü, ayrımcılığa karşı eşit yurttaşlığı savunacağız ve barışarak kazanacağız. Barışarak büyüyeceğiz, barışarak güçleneceğiz. Barışarak hep birlikte yöneteceğiz. Başka bir ülke mümkündür, başka bir dünya mümkündür. Yolumuz açıktır, hepinizi kalpten selamlıyorum.”

Paylaşın

CHP’li Başevirgen: Her 100 Aileden 17’si İcralık

CHP Manisa Milletvekili Bekir Başevirgen, Türkiye’de insanların ekonomik zorluklar nedeniyle borçla yaşamaya çalıştıklarını belirten bir açıklama yaptı. Özellikle düşük gelir grubundaki kişilerin, gelir ve gider dengesini sağlayamadıklarını söyleyen Başevirgen, ödenemeyen borçlar nedeniyle her 100 aileden 17’sinin icralık olduğunu söyledi.

Vatandaşların sadece bankalara olan kredi kartı ve tüketici kredisi borçlarının 1 trilyon 33 milyar liraya ulaştığını ifade eden Başevirgen şöyle devam etti:

“Bireylerin bankalara ve finansman şirketlerine olan konut, taşıt, ihtiyaç ve kredi kartı borcu takiptekiler de dahil bir haftada 4,7 milyar lira daha artarak 1 trilyon 34 milyar liraya yükseldi. Bu borcun 812,2 milyar lirası bireysel kredilerden, 221 milyar lirası da kredi kartlarından kaynaklanıyor.

“Son hafta tüketici kredilerinde 2 milyar, kredi kartı borçlarında ise 2,7 milyar liralık artış yaşandı. Cebinde parası olmayan vatandaş mecburen yüksek faizli kredi kartlarını ve varsa kredili mevduat hesaplarını kullanmak zorunda kalıyor. Günü kurtarayım derken de yüksek bir faiz yükü altına daha giriyor.

“Bankalar tarafından son beş yılda kara listede olduğu için takibe alınan ve 2021 yılı sonu itibariyle borcu devam edenlerin sayısı geçen yıl 650 bin 504 kişi artarak 4 milyon 121 bin 998 kişiye ulaştı. Türkiye’de yaklaşık 24 milyon aile bulunduğu dikkate alındığında her 100 aileden yaklaşık 17’sinin icralık olduğu söylenebilir.”

“4 Milyon 122 bin kişi bankalara borcunu ödeyemiyor”

Bekir Başevirgen, 2021 verilerini de hatırlatarak, “Geçen yıl 1 milyon 354 bin kişi tüketici kredisi, 732 bin kişi de kredi kartı borcunu süresinde ödeyemediği için icra takibine alınmıştı. Bankalar tarafından son beş yılda takibe alınan ve 2021 sonu itibariyle borcu devam edenlerin sayısı geçen yıl 650 bin 504 kişi artarak 4 milyon 121 bin 998 kişi oldu. Birden fazla bankaya hem kredi kartı hem de tüketici kredisi borcunu ödeyemediği için takibe alınanlar tek kişi sayıldığında ise 2021’de toplam 1 milyon 704 bin 412 vatandaş bankalar tarafından icraya verildi.” dedi.

“Açlık sınırı asgari ücretin 300 TL üzerinde”

Türk-İş verilerine göre, Şubat 2022’de açlık sınırının, asgari ücretin 300 TL üzerine çıkarak 4 bin 552 TL’ye yükseldiğini söyleyen Bekir Başevirgen şöyle devam etti:

“Şubat’ta yoksulluk sınırı 15 bin lirayı aştı. Türk-İş’in açlık ve yoksulluk sınırı verileri, açlık sınırının yılın daha ikinci ayında asgari ücreti geçtiğini ortaya koydu. Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı şu an 4 bin 552,56 TL. Bir ailenin aylık gıda harcamasının yanı sıra kira, faturalar, ulaşım, eğitim gibi tüm aylık harcamalarını kapsayan yoksulluk sınırı ise Şubat’ta 15 bin 139 TL’ye çıktı.

Türk-İş, mutfak enflasyonundaki artışın aylık yüzde 7,12, son 12 ayda ise yüzde 66,38 olduğunu açıkladı. Bu tabloda karını doyurup evini geçindiremez halde olan vatandaşın, bankalara olan borçlarını ödeyebilmeleri de imkansız. Korkarım ki önümüzdeki günlerde borcundan dolayı kara listeye alınan ve evine haciz gönderilen vatandaşlarımızın sayısında büyük bir artış yaşanacak. İcralar yoluyla vatandaşın elinde ne var ne yoksa alınacak.”

Paylaşın