Kılıçdaroğlu’ndan ‘Aday Alacak Mısınız’ Sorusuna Dikkat Çeken Yanıt

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Diyarbakır’da kendisine yöneltilen “Aday olacak mısınız” sorusuna “Altı liderden biri olacak ama kimin olacağı belli değil. Herkes ile uzlaşan ve görüşebilen biri olacaktır. Ama yetkiyi vereceğimiz kişinin önünü açabilmek için o verdiğimiz yetkinin düzenlemesini yapmamız gerekir. Altı liderin bu konuda uzlaşması gerekecek” şeklinde yanıt verdi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır ziyareti yakından takip edildi. Kılıçdaroğlu, Diyarbakır programının ilk gününde (10 Mart) 11 kadınla kahvaltıda bir araya geldi.

Medyascope’tan Ferit Aslan’ın haberine göre; görüşmeye, 28 Kasım 2015’te öldürülen Diyarbakır Barosu Başkanı Tahir Elçi’nin eşi avukat Türkan Elçi, yerine kayyum atanan ve 22 Ekim 2019’dan bu yana cezaevinde tutulan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Selçuk Mızraklı’nın eşi emekli öğretmen Zeynep Mızraklı, 13 Ocak 1993’te faili meçhul cinayet sonucu öldürülen öğretmen Zübeyir Akkoç’un eşi KAMER Vakfı Başkanı Nebahat Akkoç, “çocuklar ölmesin” dediği için cezaevinde yatan öğretmen Ayşe Çelik, Diyarbakır Barosu Kadın ve Çocuk Hakları Merkezi kurucusu avukat Remziye Tanrıkulu, önceki dönem Diyarbakır Barosu Başkan Yardımcısı avukat Zülal Erdoğan, önceki dönem DBP Eş Genel Başkan Yardımcısı ve avukat Feride Laçin, Sanayi Odası Kadın Meclisi Başkanı sanayici Nevin İl, Doğu ve Güneydoğu İş Kadınları Derneği Başkanı eczacı Rojda Kaya, arkeolog, araştırmacı ve yazar Nevin Soyukaya, avukat ve Artı Gerçek yazarı Nurcan Kaya katıldı.

“Altı liderden biri olacak ama kimin olacağı belli değil”

Görüşmede Kılıçdaroğlu’na cumhurbaşkanı adayı olup olmayacağını da soruldu. Kılıçdaroğlu bu soruyu, “Altı liderden biri olacak ama kimin olacağı belli değil. Herkes ile uzlaşan ve görüşebilen biri olacaktır. Ama yetkiyi vereceğimiz kişinin önünü açabilmek için o verdiğimiz yetkinin düzenlemesini yapmamız gerekir. Altı liderin bu konuda uzlaşması gerekecek” diye yanıtladı.

Katılımcılar, altı muhalefet partisi liderinin buluştuğu masada neden HDP ve başka Kürt partilerin olmadığını sordu ve Kürtler olmadan başarılı olamayacaklarını söyledi. Bunun üzerine Kılıçdaroğlu HDP ile bir sorunları olmadığını, HDP Eş Başkanı Mithat Sancar ile gerektiğinde görüştüklerini söyledi.

“Demirtaş’ı da, Osman Kavala’yı da serbest bırakacağız”

Kemal Kılıçdaroğlu, programları dahilinde gençlerle basına kapalı bir araya geldi. Kılıçdaroğlu, öğrencilerden gelen 50 soruyu tek tek cevapladı. Kılıçdaroğlu, Selahattin Demirtaş sorusuna, “Selahattin Demirtaş’ı da, Osman Kavala’yı da, askeri öğrencileri de, gazetecileri de, ne kadar haksızlığa uğramış onlara göre düşünce mahkumları varsa, tamamını serbest bırakacağız” dedi.

2016 yılında bir anayasa değişikliği geldiğini belirten Kılıçdaroğlu, “Diyelim ki Kemal Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığını kaldıracağız. Getirirler Meclis’e, Meclis’te yarıdan fazlası el kaldırsa otomatikman dokunulmazlık kalkar. Dolayısıyla Selahattin Bey’in içeride tutulmasının temel nedeni şu, hiçbir suçu yok. Hiçbir günahı yok. Zaten yargı da bunu kabul etti. ‘Cumhurbaşkanı adayı bile olabilirsiniz’ dedi. ‘Ben seni başkan yaptırmayacağım’ dedi. Madem öyle söyledin. Ben de seni içeride tuttururum dedi. Selahattin Demirtaş’ı da, Osman Kavala’yı da, askeri öğrencileri de, gazetecileri de ne kadar haksızlığa uğramış onlara göre düşünce mahkumları varsa, tamamını serbest bırakacağız. Selahattin Demirtaş ile en fazla görüşen milletvekilleri de CHP’li vekillerdir. Onu da bilmenizi isterim” dedi.

“PKK bir terör örgütüdür”

Bir gencin ‘PKK terör örgütü müdür?’ sorusunu cevaplayan Kılıçdaroğlu, “Bizim partimizin düşüncesine göre, PKK bir terör örgütüdür. Sadece bizim partimize göre değil, pek çok ülkede de terör örgütü olarak geçmektedir. Bir arkadaşımız ‘bir HDP’li vekilin dokunulmazlığı kaldırıldı, neden CHP’li vekiller el kaldırdı’ dedi. Bir milletvekilinin elinde uzun namlulu silahlarla fotoğraf çektirmesi doğru değil. Ben de yapsam suçtur.

Siz de yapsanız suçtur. Dolayısıyla böyle bir tablo hukukun üstünlüğünün tartışıldığı bir yerde kabul edilemez. Suriye ile ilişkilerimizi kesinlikle düzelteceğiz. Türkiye’de yaklaşık 6 milyon 300 bin civarında Suriyeli kardeşimiz var. Kendi özgür iradeleriyle ülkelerine göndereceğiz. Ülkelerine gidecekler. Bunun alt yapısını oluşturduk. En son Gara operasyonuna karşı çıktık. Ama ülkemize karşı da bir tehdit varsa buna da karşı çıkacağız. Benim de, partimizin de düşüncesi bu” diye konuştu.

“Diyarbakır’a gelmedik ve gelmemenin de bedelini ödedik”

12 yıldır Diyarbakır’a gelmediniz sorusunu cevaplayan Kılıçdaroğlu, sözlerini şöyle sürdürdü: “Aslında birkaç sefer Diyarbakır’a gelmiştim. Ama demek ki o zaman ortam çok müsait değildi. Benim açımdan müsait değildi. Belki Diyarbakırlılar açısından müsait değildi. Bir dönem biz göğsümüze CHP rozetini takıp değil Diyarbakır’a, Sivas’ın bu tarafına bile geçemiyorduk. Son 10 yılda değişimi yaşayan parti Cumhuriyet Halk Partisidir. Diyarbakır’a gelmedik ve gelmemenin de bedelini ödedik. Bir milletvekilimiz bile yok. Kabahat bizim. Nur arkadaşımız, ‘6 parti var.

HDP’yi neden çağırmadınız?’ dedi. Güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışması içinde HDP yoktu. Güçlendirilmiş parlamenter sistemin çalışması yaklaşık 3-4 aydır devam ediyor. 6 partinin genel başkan yardımcıları vardı, HDP yoktu. HDP’nin katkı vermediği, çalışmasında bulunmadığı bir masaya HDP’yi nasıl çağıralım. HDP diyecek ki, ben hiç bakmadım, görmedim. HDP şimdi üçüncü ittifakı kuruyor. Üçüncü ittifakı kurmasını isteriz. İki ayrı toplantı yaptılar. Biz HDP ile bütün siyasi partilerle görüşen tek partiyiz. HDP ile de görüşürüz. HDP’nin kapatılmasına, kayyum atanmasına karşıyız. Seçimle gelen seçimle gider dedik.”

Paylaşın

Akşener: Millet İttifakı’nın Adayı 13. Cumhurbaşkanı Olacak

İYİ Parti Lideri Akşener, katıldığı bir televizyon programında yaptığı açıklamada, “İster 2023’te ister daha önce yapılacak seçimde Cumhurbaşkanlığı makamı değişecek. Millet İttifakı’nın adayı 13. Cumhurbaşkanı olacak” ifadelerini kullandı.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İstanbul’da etkili olan kar yağışıyla ilgili uyarıda bulundu. Fox TV’de İsmail Küçükkaya’ya konuk olan Akşener, FOX binasına gelmeden önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nu aradığını belirterek, “Kendisinin AKOM’da çalışmalara devam ettiğini, vatandaşlardan çok zorunlu olmadıkça bugün yarın trafiğe çıkmamasını rica etti” dedi.

Ocak ayının sonunda İstanbul’da yaşanan yoğun kar yağışındaki mağduriyetleri hatırlatan Akşener, “Karayollarında iktidar-muhalefet diye bakılmaz. Muhalefet iktidardan, iktidar muhalefetin sisteminden güç insanların zararından artı değer devşirmesi doğru değildir. Bu defaki karda umarım koordinasyon oluşur. Sahadaki insanlardan Allah razı olsun. Felaketlerde zorluklarda afetlerde bu tür kolektif çalışmayı gerektiren zamanlarda biz geçtiğimiz karda yanlışlıklar zinciri gördük. Bu sefer öncesinden de bilgilendirildiği için vatandaş inşallah böyle bir şey olmaz. Yüksek katlarda da bu işin koordinasyonlu yürümesini eski bir bakan olarak söylüyorum” diye konuştu.

Akşener Rusya-Ukrayna kriziyle ilgili Türkiye için, “Buradaki yapılan iş yanlış. Türkiye bu yapılan işin yanlışlığı konusunda bir tutum almalı. Biz eğer buraya göz yumarsak yarın Çin’de benzer bir yönetim anlayışı var onun neticesinde Asya Pasifik’te neler olacağını anlayamayız” ifadelerini kullandı.

Akşener’in açıklamasından öne çıkanlar şöyle:

Türkiye Putin’in karşısında, yaptırımların yanında yer almalıydı ama Türkiye’nin dış politikası kişisel bir dış politika olduğu için ve dış politika iç politikanın da bir malzemesi olduğu için asimetrik bir ilişki var. Enerjini önemli bir noktasını bağlamışsınız bütün yumurtaları aynı sepete koymuşsunuz. Bu bir yanlışsınız. Putin’in karşısında ağzınızı açamıyorsunuz. Bu dış politika çok problemli dış politika. Ukrayna olan ilişkinizin silah ve savunma sanayinizin önemli bir partneri.

Şimdi dengede götürebilirsiniz ona itirazım yok Ama bir yandan SİHA, İHA’yı satacaksınız, onun yanındayız biz destekliyoruz, ama diğer taraftan birilerini göndereceksiniz Rusya’ya, Putin’den özür dilemek midir artık ne olduğunu anlamadım televizyonlara çıkacaklar İHA’ları SİHA’ları tarıma su atmak için gönderdiğinizi söyleyeceksiniz. Buna dünya güler. Bu asimetrik ilişki nedeniyle bir şey yapamazsınız. Dengeli politikasını götürmekle alakalı bir sıkıntı yok. Bizim belli tavırları koyabilmemiz lazım.

Ukrayna Rusya savaşında Rusya’ya ne kadar bağımlı olduğumuz ortaya çıktı. Ayçiçek yetiştirebilirsiniz. Ama çiftçi ‘bunu pahalıya satıyor’ diyerek dışardan almaya başladınız. Gelecek nokta bu. Covidle ders alırlar sandık. Önerilerde bulunduk. Yapmadılar. Eylem planları hazırladık. Bunun üzerine siz 300-500 yıllık araçları sökeceksiniz maden için sonra da yerine dikeceksiniz. Birisinin böyle bir şey olabileceğini söylemesi insanlara hakarettir. Erdoğan her şeyi biliyorum dediği için tarım bakanı gitti. Yeni bakan umarım gözlerin kapatıldığı her şeyi yeniden düzeltir ve çiftçiye destek olur.

Erdoğan çıkıp ‘milletim özür dilerim elimi soktum bu işe olmadı’ demeli. MB ve ekonominin başına hesap verebilir insanlar getirmeli ve hiçbir şeye karışmıyorum demeli. Göreceksiniz her şey düzelir. Arkadaşımız ‘bay uzman.’

En son doktorlar işte. Erdoğan düzenli olarak düşman ilan eder. 2002’de doktorların hiçbir işe yaramadığını iğnelerini hemşerilere yaptırdığını söylemişti. Daha düşük alan doktorlarla diğerlerini karşı karşıya getiriyor. ‘Giderlerse gitsinler’ diyen bir Cumhurbaşkanı var. İnanamadım. Bu bilinçli yapılan bir iş.

Akaryakıt zamları

Rusya’nın yayılmacı politikası var. Bunu yapabilmek için 650 milyar dolara yakın bir parayı kenara koydu diye okuyoruz. Bizim böyle zor bir durumda kaldığımızda ihtiyat akçemiz gitti. Merkez Bankası’nın rezervleri gitti ama daha ilginç bir şey var. Böyle durumlarda vatandaşı koruyabilmek amaçlı dereye sokabileceğimiz bir fon vardı, o da gitti. Gelinen noktada dolar x lira artıyor aynı anda zam geliyor. Çünkü bu aradaki mekanizmalar olmadığı için. Bütün bunların özü iş bilmezlik, savurganlık, israf ve yolsuzluklardır.

Türkiye her türlü üretimden çıktı. Elektriğe, mazota gelen bu zamlarla sanayici neyi üretebilir? Ucuz üretim yapsın ki satsın denilen bir mantık var. Halbuki ucuz üretim yerine tam tersi marka ürettiği, katma değerli ürün ürettiği bir sisteme geçmemiz lazım. Peki bütün bunlara baktığınızda o paranın bol olduğu zamanlarda Türkiye betona yatırım yaptı. Betonla beraber 5 tane şirket ortaya çıktı. Bunun neticesinde de her şeyin üstünde korunan bir insan grubu ortaya çıktı.

Kılıçdaroğlu’nun Diyarbakır ziyareti

Türkiye’nin her bir şehri kıymetli. Bu şehirlerde yaşayanlar birinci sınıf vatandaş. Türkiye’nin her bir vatandaşının cebinden çıkardığı nüfus kağıdı bu ülkenin tapu senedi. O nüfus kağıdında ağa da paşa da sensin. Dolayısıyla biz böyle bakıyoruz ve bu ziyaret güzel bir şey. Burada vatandaşın ayağına gidilmesi önemli.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem

İster 2023’te ister daha önce yapılacak seçimde Cumhurbaşkanlığı makamı değişecek. Millet İttifakı’nın adayı 13. Cumhurbaşkanı olacak. İkinci adım ise bu seçimde biz aynı zamanda Millet İttifakı’nın bileşenleri olarak -ki şu anda iki parti bu sistemin içinde henüz değil, çünkü Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem konusunda anlaştık. Ama diyelim ki bu noktada beraber olundu, parlamentoda da 300 civarında bu senaryoları çalışmamız lazım.

Çoğunluğu alacağız. 300-360 ya da 400 milletvekili alındığında hem parlamenter sisteme geçiş, hem de Cumhurbaşkanlığı alındıktan sonra ki yapılacak işleri planlayacak, bunların ayrı ayrı senaryolarının üstünde çalışılacak durumdayız. Yeni hem Meclisi alacağız hem de Cumhurbaşkanlığını alacağız.

Ancak bir hata yapılmasın, hatalı bir düşünceye girilmesin Cumhurbaşkanlığına yeni bir Erdoğan seçmeyeceğiz. Benim kişisel önerim bu, tek adayla gidilmesi lazım geldiğini söylüyorum. Her şeyi Cumhurbaşkanı olacak kişi üzerinden tanımlarsak bu ucube sistemin değişmesi gerektiğini atlarız. Önemli olan bu ucube sistemin değişmesi. Biz bunları başaracağız.

Kılıçdaroğlu’nun başbakan adayı Akşener sözleri

Kendisine teşekkür ediyorum ama şöyle biri durum var. Ben ‘Başbakan olacağım’ iddiasını ortaya koyduğumda ‘Cumhurbaşkanı adayı değilim’ dedim. Başbakan adaylığını da seçim sonrasında İYİ Parti’nin alacağı oylara bağladım. Yani milletimizin kararına göre başbakan adayı olabileceğim. Dolayısıyla burada bir pazarlık söz konusu değil ama Sayın Kılıçdaroğlu’na gerçekten çok teşekkür ediyorum.

Paylaşın

Jet Hızıyla Yargılama; Sedef Kabaş Hakkında Tahliye Kararı

‘Cumhurbaşkanına hakaret’ ve iki bakana karşı da ‘kamu görevlisine görevinden dolayı alenen hakaret’ suçlamasıyla hakkında 12 yıl 10 ay hapis cezası istenen gazeteci Sedef Kabaş 49 günlük tutukluluğun ardından bugün ilk kez hakim karşısına çıktı.

Çağlayan’daki İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada savcı Kabaş’ın cezalandırılması yönünde mütalaa verdi. Mahkeme ilk duruşmada kararını açıkladı. Sedef Kabaş’ın “kamu görevlisine hakaret” suçlamasından beraat ettirdi. “Cumhurbaşkanına hakaret” suçlamasındansa 2 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum etti ve tahliyesine karar verdi.

Kısıtlı izleyici alındı

Salonun küçük olması ve pandemi tedbirlerini gerekçe gösteren mahkeme, duruşma salonuna sınırlı sayıda gazeteci ve gözlemci aldı. Sınır Tanımayan Gazeteciler (RSF) Türkiye Temsilcisi Erol Önderoğlu, Sanatçı Melike Demirağ, CHP Milletvekili Utku Çakırözer ile İstanbul Barosu Başkanı Mahmet Durakoğlu duruşmayı takip edenler arasında.

Sedef Kabaş’ın Bakırköy Cezaevi’nden getirildiği duruşmada avukatları Uğur Poyraz ve Kerem Altıparmak hazır bulundu. Ayrıca duruşmaya Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Süleyman Soylu’nun avukatları da katıldı.

Hakimden Kabaş’a: Kendini anlatma

Kimlik tespitinin ardından Kabaş iddianameye karşı savunma yaparak başladı. “Mevcut iktidarın bana ve bize yaşattıklarına rağmen gerçekleri söylemeye devam edeceğim. Yurt dışında aldığım eğitimlerden sonra kendi isteğiyle yurda dönmüş bir gazeteciyim” diyen Kabaş’ın sözlerini hakim “Kendini anlatma” diyerek kesti.

Ardından Kabaş şu savunmayı yaptı:

Gazeteci olmak dışında bir eğitmen olarak öğrenciler yetiştirdim, konferanslar vermiş, danışmanlık yapmış biriyim. Geçtiğimiz yıllarda başka bir konuşmam AKP’liler tarafından montajlanarak yayınlanmıştı.

Konuşmamın içeriği kasıtlı bir şekilde çarpıtılmış ve kamuoyuna izletildi. Goebbels yöntemlerini eleştirdiğim konuşmam, Goebbels yöntemleriyle hedef gösterildi. Bu kişiler şimdi de atasözünden hakaret çıkarıp cezalandırılmamı istiyorlar. Ben bugün IŞİD üyesi olup, emniyetin canlı bomba listesinde olsaydım serbest olacaktım, uyuşturucu ticareti yapsaydım rahat rahat dolaşacaktım.

Otele, devlet ihalelerine çöküp millete küfretseydim suçlu olmayacaktım. Merak ediyorum acaba hukuk karşısında hakkımı aramak bu husumetin sebebi midir?

Cumhurbaşkanına hakaret etmedim, etmem, edilmesini de onaylamam. İktidarı gerekirse en ağır şekilde eleştiririm ve takdir edersiniz ki bunlar ifade özgürlüğü kapsamındadır ve bir gazetecinin görevidir. Sözlerimde Erdoğan’ın ismini bile kullanmadım ama üzerine alındı. Bunların hepsi eleştiri, hakaret olarak kabul edilemez. Aksi halkın haber alma hakkını gasp etmek anlamına gelir.

Dünyanın hiçbir hukuk devletinde yaşanmayacakları yaşattılar bana. Yatarı belki birkaç saat olan bir suçtan bile hapis yatırdılar. Nasıl bir suç işlemiş olabilirim ki 13 yıla yakın hapis yatmamı talep ediyorlar. Sözü ve kalemi dışında gücü olmayan bir kadına iktidarın gücünü kullanarak saldırdılar.

Bunca saldırının öfkenin karşısında yüce Türk adaletine sığınıyorum. İddia edilen suçları kesinlikle kabul etmiyorum, beraatımı ve tahliye edilmeyi talep ediyorum. Kabaş ayrıca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasını (HAGB/ 5 yıl içinde başka bir suç işlememesi halinde cezanın ertelenmesi) kabul etmediğini beyan etti.

Erdoğan ve Soylu’nun avukatlarından katılma talebi

Kabaş’ın savunmasının ardından Süleyman Soylu ve Erdoğan’ın avukatları şikayetçi olduklarını ve davaya katılmak istediklerini söyledi. Duruşma savcısı da Soylu ve Erdoğan’ın ‘suçtan zarar görme’ ihtimaline karşın davaya katılması talebinin mahkemece kabulüne karar verilmesini istedi.

Ardından Kabaş’ın avukatı Uğur Poyraz söz aldı. Ancak hakim, Poyraz usul hukukuna ilişkin konuşurken sık sık araya girdi ve “Biz de biliyoruz” diyerek Poyraz’ın savunmasını böldü. Poyraz savunmasında “Bu ülkede Tayyip Erdoğan’ın talebine karşı duracak bir hakim var mıdır? Bu kararı verecek hakimin sürülmeyi göze alması gerekir. Bu dava burada bitmeyecek.” dedi.

Ardından söz alan Kerem Altıparmak da “Cumhurbaşkanının avukatı müvekkilinin buraya gelmeyeceğini söyleyerek açıkça ayrıcalık istiyor. Zarar gören kişilerin gelip mahkeme salonunda şikayetini anlatması gerekir. Eğer Anayasaya’yı ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ni (AİHS) tanıyorsanız bu katılma taleplerini kabul edemezsiniz” dedi.

Savcı Kabaş’a ceza istedi

Hakim ise Soylu ve Erdoğan’ın katılma taleplerini kabul etti. Ardından da duruşma savcısı esas hakkındaki mütalaasını sundu. Kabaş’ın “cumhurbaşkanına hakaret” ve Süleyman Soylu hakkındaki sözleri için “kamu görevlisine hakaret” suçlamalarından cezalandırılmasını istedi. Cezaların üst sınırdan verilmesini talep etti.

Savcı, Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu açısından da hakaret suçu oluşmadığı gerekçesiyle Kabaş’ın bu suçlamadan beraatına karar verilmesini istedi. Ayrıca Savcı Kabaş’ın tutukluluğunun devamına karar verilmesini talep etti. Hakim mütalaasının ardından duruşmaya 15 dakika ara verdi.

Aranın ardından konuşan Kabaş’ın avukatlarından Bahar Ünlüer “Müvekkilin bakmakla yükümlü olduğu 12 yaşında bir oğlu var. 49 gündür tutuklu olması nedeniyle annesinin bakım ve şefkatinden uzak. Parkinson hastası büyük annesinin yanında kalıyor.” dedi.

Kerem Altıparmak’sa “Burada çok ciddi bir aile hayatına müdahale var. Tutukluluğun devam etmesi bunu etkileyecektir. Katılanların avukatı AİHM’e başvurmayı tehdit olarak dile getirdi. Vedat Şorli kararı kesindir, bakanlar kuruluna yollanmıştır ve siz de buna uymak zorundasınız” dedi.

İlk duruşmada karar

Mahkeme bu beyanların ardından duruşmaya bir yarım saat daha ara verdi. Aranın ardından kararını açıklayan mahkeme Sedef Kabaş’ın “kamu görevlisine hakaret” suçlamalarından beraat kararı verdi. Kabaş’ın “cumhurbaşkanına hakaret” suçunu işlediği sabit olduğu gerekçesiyle 2 yıl 4 ay hapis cezasına mahkum etti ve tahliyesine karar verdi.

(Kaynak: bianet)

Paylaşın

IMF: Ukrayna Savaşı Küresel Büyümeyi Etkileyebilir, Revizyon Gerekiyor

Uluslararası Para Fonu (IMF) Başkanı Kristalina Georgieva, Ukrayna’daki savaş ve Rusya’ya uygulanan yaptırımların küresel ekonomik büyüme tahmininde düşüşe neden olabileceğini bildirdi.

Euronews’ta yer alan habere göre; IMF Başkanı Georgieva, basın mensuplarına yaptığı açıklamada, Ukrayna’daki savaşın önemli bir ekonomik bedeli olduğuna dikkati çekti. Çatışmalar şimdi sona erecek olsa bile Ukrayna’yı kurtarma ve yeniden inşa maliyetlerinin halihazırda çok büyük olduğuna işaret eden Georgieva, IMF personelinin 24 Şubat’tan bu yana Ukraynalı yetkililerle sürekli temas halinde olduğunu aktardı.

IMF Başkanı Georgieva, IMF yönetim kurulunun 1,4 milyar dolarlık acil durum finansmanını dün onayladığını belirterek, bu paranın Ukrayna’nın özel çekme hakkı (SDR) hesabına yatırıldığını kaydetti. Benzeri görülmemiş yaptırımların ise Rus ekonomisinde ani bir daralmaya neden olduğunu aktaran Georgieva, ülkenin para birimindeki büyük değer kaybının enflasyonu yükselttiğini ifade etti.

Georgieva, bu durumun Rusya halkının büyük bir çoğunluğunun satın alma gücünü ve yaşam standardını ciddi şekilde düşürdüğünü vurguladı. Savaşın etkilerinin komşu ülkelere özellikle de Ukrayna ve Rusya ekonomileriyle entegre olan ülkelere yayılabileceğine dikkati çeken Georgieva, bu yayılmanın ticaret, işçi dövizlerindeki kesintiler ve mülteci akınıyla bağlantılı olduğunu anlattı.

Küresel finansal koşullar daha hızlı sıkılaşabilir

IMF Başkanı Georgieva, savaşın küresel ekonomi üzerindeki etkilerini 3 başlıkta toplayarak, bunlardan ilki ve en etkilisinin yüksek emtia fiyatları, ikincisinin enflasyon nedeniyle reel geliri düşürmesi ve bunun reel ekonomiye yansıması, üçüncüsünün ise finansal koşullar ile iş güveni üzerindeki etkisi olduğunu ifade etti.

Enerji ve diğer emtia fiyatlarının birçok ülkede halihazırda yüksek olan enflasyona katkıda bulunmasının dünyanın pek çok yerinde ciddi endişelere yol açtığını aktaran Georgieva, reel ekonomiye bakıldığında ticarette daralma görüldüğünü, aynı zamanda tüketici güveni ile satın alma gücü üzerinde de etkisi olduğunu kaydetti.

Georgieva, özellikle petrol ve gaz fiyatlarından gelen baskıyla birçok ülkede finansal koşulların sıkılaştığına işaret ederek, “Enflasyonda, bu sıkılaşma önlemlerinin daha hızlı ilerlediğini ve daha da ileri gittiğini görebiliriz.” değerlendirmesinde bulundu.

Bu gelişmelerin dünya ekonomik görünümü üzerindeki muhtemel etkisini gördüklerini belirten Georgieva, “Gelecek ay büyüme tahminlerimizi aşağı yönlü revize edeceğiz.” ifadesini kullandı. IMF’nin yılda iki defa yayınladığı Dünya Ekonomik Görünüm raporunun ilkini önümüzdeki ay yayınlaması bekleniyor.

IMF Başkanı Georgieva, Kovid 19 salgınıyla benzeri olmayan bir krizin atlatıldığını ancak şimdi daha da şok edici bir durumda olunduğuna dikkati çekerek, düşünülmez olanının gerçekleştiğini ve artık Avrupa’da bir savaşın olduğunu kaydetti.

Paylaşın

Kovid 19 Kaynaklı Can Kaybı Resmi Verilerin 3 Katından Fazla

Araştırmacılar, dünya çapında Kovid nedeniyle hayatını kaybedenlerin sayısının, resmi verilerin üç katı olan 18 milyondan fazla olduğunu değerlendiriyor. Araştırma, ABD’deki Washington Üniversitesi bünyesindeki ‘Kovid 19 ek ölümler ekibi’ tarafından yapıldı.

BBC Türkçe’de yer alan habere göre; 191 ülkeyi kapsayan çalışmaya, küresel gerçek ölüm verisi adı verildi. Çalışmada direkt virüs kaynaklı ölümler kadar ve enfeksiyona bağlı ölümler dikkate alındı. Bunun nedeni olarak da, mevcut hastalıkların Kovid nedeniyle kötüleşebilmesi gösterildi.

Araştırma, salgın öncesi yılların ölüm ortalamaları ile salgın dönemindeki ölüm ortalamalarının karşılaştırılması üzerine kuruldu. Bu hesabı yapabilmek için ekip, Dünya Ölüm Veritabanı, Avrupa İstatistik Kurumu gibi resmi kurum verilerini kullandı.

Elde edilen veriler ülke ve bölge bazlı olarak dramatik farklılıklar gösterse de, küresel olarak ölüm oranı, 100 bin kişide 120 kişi olarak tespit edildi. Bu, 2020’nin başından 2021’in sonuna kadar olan iki yıllık sürede 18.2 milyon kişinin Kovid nedeniyle hayatını kaybettiğini gösterdi.

Açıklanan resmi veriler küresel çapta, 5.9 milyon kişinin hastalık nedeniyle öldüğünü ortaya koyuyordu. Lancet dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, en yüksek ölüm oranları, daha düşük gelire sahip Latin Amerika ülkeleri, Avrupa ve Sahra altı Afrikasında kaydedildi.

Ek ölümlerin en fazla tespit edildiği 5 ülke şunlar

  • Bolivya
  • Bulgaristan
  • Esvatini
  • Kuzey Makedonya
  • Lesotho

Ek ölümlerin en az olduğu ülkeler

  • İzlanda
  • Avustralya
  • Singapur
  • Yeni Zelanda
  • Tayvan

İngiltere için ise elde edilen ek ölüm verileri, resmi verilerle paralellik gösteriyor. 173 bin ölüm açıklanan İngiltere’de, ek ölüm ortalaması 100 bin kişide 130 olarak hesaplanıyor. Araştırmayı yapan ekibin başı olan Doktor Haidong Wang, ölüm verilerinin doğu açıklanmasının kamu sağlığı kararlarının etkili olarak alınmasında önemli olduğunu kaydediyor.

24 Eylül 2020 tarihinde yayımlan bir araştırma haber de 2020’deki ölüm artışlarında koronavirüs salgınının önemli rol oynadığını gösteriyordu. Epidemiyolojide, ek ölüm kavramı, normal veya kriz dışı koşullar altında beklenenden daha fazla gerçekleşen ölümleri tanımlıyor.

Bunun hesaplaması da geçmiş yılların ölüm ortalamalarına ve yıllık beklenen artışlara bakılarak yapılıyor. En yaygın kullanılan basit yöntemlerden birisi de belli bir tarih aralığında mevcut yılın ölüm sayısı ile son beş yıllık ortalama arasındaki farka bakmak.

Paylaşın

Türk Telekom’un Çoğunluk Hissesi Artık Varlık Fonu’nun

Türkiye Varlık Fonu (TVF) 2005’te özelleştirilen Türk Telekom’un çoğunluk hisselerini satın aldı. TVV ile LYY Telekomünikasyon AŞ arasında, Türk Telekomünikasyon AŞ’nin toplam sermayesinin yüzde 55’ini temsil eden paylarını satın almak için Pay Satın Alım Sözleşmesi imzalandı.

LYY Telekomünikasyon AŞ, 2018 yılında Levent Yapılandırma Yönetimi AŞ olarak Türk Telekom’un yönetimini üstlenmesi amacıyla özel amaçlı ortak girişim şirketi olarak kurulmuştu.

Türk Telekom tarafından Kamuoyu Aydınlatma Platformu’na yapılan açıklamada bu hisselerin karşılığı olarak LYY’ye 1 milyar 650 milyon dolar ödeneceği belirtildi. Düzenleyici kurumların onayına bağlı olan anlaşma kapsamında LYY’ye 2021 temettü tutarı da ödenecek.

Türkiye Varlık Fonu Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Üyesi Arda Ermut konuyla ilgili yaptığı açıklamada, “Türkiye Varlık Fonu olarak ülkemizin teknolojik alt yapısını daha da güçlendirme çalışmalarına odaklanırken, dijitalleşme sürecine katkı vererek telekomünikasyon sektörüne ilave değer katacağımıza inanıyoruz” dedi.

1994 yılında kurulan Türk Telekom, mobil, internet, telefon ve televizyon alanlarında hizmet veren bir şirket. Türk Telekom 2005’te özelleştirilmiş ve 2008’de halka arz edilmişti.

Türk Telekom’un hisselerinin yüzde 55’i LYY Telekomünikasyon A.Ş.’ye, %25’i Hazine ve Maliye Bakanlığı’na ve %5’i Türkiye Varlık Fonu’na aitti. Geriye kalan yüzde 15’lik hissesi ise halka arz edilmiş durumda.

Türk Telekom hisseleri Mayıs 2008 itibarıyla Borsa İstanbul’da (BİST) işlem görmekte. Türk Telekom, geçtiğimiz yıllarda ödeyemediği borçlarıyla gündeme gelmişti.

En büyük özelleştirmeydi

2005 yılında özelleştirildiğinde Türk Telekom, Türkiye tarihinin en büyük ve en önemli özelleştirmelerinden biri olarak görülüyordu. 2018 yılında Türk Telekom’un en büyük hissedarının borcunu ödeyememesi dolayısıyla ortaya çıkan düğüm, şirketin hisselerinin devredilmesiyle çözülmüştü.

2005 yılında Türk Telekom’un özelleştirilmesi kapsamında şirketin yüzde 55 hissesi, Lübnanlı Hariri ailesine ait olan Saudi Oger’e bağlı Oger Telecom’un bu amaçla kurduğu Ojer Telekomünikasyon AŞ olan OTAŞ’a geçmişti. 6 milyar 550 milyon dolara gerçekleşen devir, o dönem cumhuriyet tarihinin en büyük ihalesi olmuştu.

Borç yüzünden kurulan şirkete devredildi

OTAŞ, 2013 yılında sahibi olduğu Türk Telekom hisselerini ödemek amacıyla, Türk bankaları ağırlıklı bir konsorsiyumdan 4,75 milyar dolar tutarında kredi aldı. Fakat 2016 yılının Eylül ayında bu kredi kapsamında yapması gereken 290 milyon dolar tutarındaki ödemeyi yapamadı ve daha sonraki iki ödemesini de kaçırdı.

OTAŞ’ın hisseleri 2018’de özel amaçlı ortak girişim şirketine (SPV – Special Purpose Vehicle) devredildi. Levent Yapılandırma Yönetimi AŞ olarak adlandırılan bu şirket, OTAŞ’a kredi veren bankalar olarak Türkiye İş Bankası, Garanti Bankası ve Akbank tarafından kurulmuş oldu.

Bu şirkete Akbank tarafından yüzde 35,5, Garanti Bankası tarafından yüzde 22 ve İş Bankası tarafından yüzde 11 oranlarında iştirak etti. 2029 yılında ise Türk Telekom hisselerini satışa çıkaran bankalar, şirketin yüzde 55 hissesinin devredildiği Levent Yapılandırma’nın ticaret unvanını LYY Telekomünikasyon olarak değiştirdi.

Üç banka, LYY’nin sermayesinin tamamının ortak alacaklarından karşılanmak üzere, 3,98 milyar TL tutarında ayni olarak artırılmasına karar verildiğini duyurdu.

Paylaşın

Ukrayna, Gerçekten Rusya İşgalini Engellemeyi Başardı Mı?

Rusya’nın 24 Şubat’ta Ukrayna’ya yönelik saldırısının başlamasından on iki gün sonra, 2014 yılında Rusya tarafından ilhak edilen Kırım’dan ilerleme kaydedilen güney cephesi dışındaki tüm cephelerde büyük bir durgunluk söz konusu.

Ruslar ve müttefikleri, ayrılıkçı Luhansk ve Donetsk bölgelerindeki doğu cephesinde fazla ilerleme kaydedemediler. Kiev cephesinde ise, 40 mil uzunluğundaki devasa askeri konvoyun başkente doğru hareket etmeden günlerdir park halinde beklediği kuzeyde de Rusya’nın çok yavaş bir ilerleme kaydettiği görülüyor.

Cephelere dair bu tablo, Moskova’nın planının saat gibi işlediğine dair güvenceler vermesine rağmen aslında istenen sonuçlara ulaşılamadığını gösteriyor.

O halde Ukraynalılar gerçekten Rus işgalini engellemeyi başardılar mı? Başardılarsa nasıl başardılar? Rusya’nın savaş planları nerede başarısız oldu? Moskova’dan beklenen bir sonraki askeri adım ne?

Grey Hare Media Başkanı, güvenlik ve istihbarat konularında uzman, eski İngiliz askeri istihbarat üyesi Albay Philip Ingram bu soruları Londra’da yayınlanan Orta Doğu’ya odaklı Şarku’l Avsat için yanıtladı:

Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik işgali gerçekten durduysa saldırı planlarının neresinde yanlış yapıldı?

Rusya’nın saldırı planlarında birçok hata vardı. Bunlardan birincisi, (Rusya Devlet Başkanı Vladimir) Putin’in, ülkelerini savunan Ukraynalıların kararlılığını ve yeteneklerinin yanı sıra Batılı çok sayıda ülke tarafından Ukrayna’ya sunulan modern silah sistemleriyle desteklenen savunmalarını hafife aldı. Rus istihbaratı, Putin’e Ukraynalıların Rusya’nın ülkelerine müdahale etmesini istemediklerini bildirmedi.

İkinci olarak Ruslar askeri kabiliyetlerini yanlış değerlendirdiler. Teçhizatları olması gerektiği kadar güvenilir değildi. Karmaşık ekipmanların rutin bakım ve ayarlamalarının yanı sıra lojistik destek de yetersiz. Bunun yanında Rus güçlerinin komuta ve kontrol operasyonları her düzeyde zayıf görünüyor. Tüm askeri operasyonların karmaşık bir süreç olmalarının yanı sıra operasyonların komutanları da yeterince yetkin değiller.

Daha da kötüsü, adamlarının profesyonel bir orduda olması gerektiği gibi kararlılık ve motivasyon gibi unsurlara sahip olmamalarıdır. Öyle görünüyor ki (Rus askerleri) yürüttükleri operasyona inanmıyorlar. Ayrıca Putin, havada üstünlük sağlayamadı. Hava üstünlüğünün olmaması, saldıran tarafın serbestçe hareket etme yeteneğini sınırlarken Ukraynalıların engellenmesine de imkan tanımadı. Buna rağmen Rusya askerlerini sahaya sürdü. Bu başlı başına ve açıkça bir hatadır .

Üçüncüsü ise Putin, uluslararası toplumun kararlılığını ve tek ses halinde birlik olma yeteneğini küçümsedi ve ona siyasi, diplomatik ve ekonomik olarak zarar verdi. Uluslararası toplumun Ukraynalılara modern silahlar şeklinde ölümcül askeri destek sağlama konusundaki istekliliğini hafife aldı.

Putin, uluslararası toplumun kararlılığını ve tek ses halinde birlik olunmasını da küçümsedi. Bu tavrı, ona siyasi, diplomatik ve ekonomik olarak zarar verdi. Uluslararası toplumun Ukraynalılara modern silahlar göndermek gibi askeri destek sağlamadaki kararlılığını hafife aldı.

Ukrayna tarafından yanmış Rus tankları ve düşürülen uçaklara ait görüntüler yayınlanıyor. Ukraynalılar Rus ordusuna nasıl bu kadar zarar verdi? Özellikle ABD ve İngiltere’den temin edilen silahların Rusları püskürtmedeki rolü nedir?

Ukraynalılar, Rus güçlerine zarar vermek için çeşitli taktikler kullanıyorlar. Bu taktikler, geleneksel tanklara karşı geleneksel tankların kullanımından, tanksavar ve uçaksavar füzelerle donatılmış küçük çaplı askeri araç gruplarının kullanımına kadar uzanıyor. Avrupa Birliği (AB) üyesi çeşitli ülkelerin yanı sıra ABD ve İngiltere tarafından sağlanan silahların çok etkili olduğu da kanıtlandı.

İngiltere, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden önce Ukraynalılara binlerce (İngiliz-İsveç yapımı) NLAW model tanksavar füzesi tedarik etti ve Ukraynalıların bunları etkili bir şekilde kullanmaları için eğitmenler gönderdi. Ukraynalılar, bu füzelerle Rus zırhlılarını yok edebileceklerini defalarca kez kanıtladılar. Ayrıca karadan havaya füzelerle helikopterleri hedef alabiliyorlar.

Şimdiye kadar yapılan analizler sonucunda Rusya’nın saldırı planı, güneyde Kırım’dan başlayıp (Mariupol ve Donbass yönünde) doğuya doğru, (Odessa yönünde) batıya doğru, Donetsk ve Luhansk bölgelerinden batıya doğru genişleyen üç cepheye dayanıyor gibi görünüyor. Anlaşılan batıdan ve doğudan ilerleyerek Kiev kuşatılmaya çalışılıyor. Bu üç cephedeki durumu nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce Rusya’nın planındaki bir sonraki adım ne?

Rusların, bu üç cepheden Kiev’e odaklandığı açık. Putin ve (Rusya Dışişleri Bakanı) Sergey Lavrov, kamuoyuna yaptıkları açıklamalarda, Kiev’deki mevcut hükümeti devirmek için harekete geçme niyetlerinden bahsettiler. Ancak cephede başarısız oldu. İkinci cephe ise Kırım’ı tartışmalı Donbas Bölgesi’ne bağlayan bir kara köprüsü haline getirmeye yönelikti ve Ruslar bu cephede ilerleme kaydetmiş görünüyor.

Ancak burada da yavaş ilerliyorlar. Sık sık durmak zorunda kalıyorlar. Donetsk ve Luhansk bölgelerinden batıya doğru kaydedilen son ilerleme, Kiev’e ve ülkenin batısına doğru yeni bir cephe açmadan önce Ukrayna’nın doğusunun tamamını kontrol etmeyi amaçlıyordu. Bu cephede herhangi bir hareket ve köprüler ve havalimanları gibi önemli noktaları kontrol etme girişimleri olmamasına şaşırdım.

Rusların, Suriye’de Halep ve Çeçenistan’da Grozni gibi müdahale ettikleri diğer bölgelerde yaptıklarına benzer şekilde, artık Ukrayna’nın şehirlerini de zorla ele geçirmek amacıyla bombardımana başvurmalarından korkuyor musunuz?

Rusya sahadaki üstünlüğünü kaybetti ve askeri anlamda durgunlaştı. Putin’in komutanlarının üstünlüğü yeniden ele geçirmesi gerekiyor. Bu, operasyon çerçevesinde şehirleri ve sivilleri hedef almak anlamına gelse bile, kendilerine karşı çıkan güçleri kuşatmak ve boyun eğmek zorunda kalana kadar bombalamaya devam etmek onların tarihsel taktiğidir. Bunun gerçekten olmaya başladığından korkuyorum.

Çeçen güçlerinin Kiev’e doğru ilerleyen güçlerin başında olduklarına dair bir takım görüntülere şahit olduk. Sizce Ukrayna başkent Kiev’in ele geçirilmesi savaşında Çeçenistan’ın rolü ne?

Ukrayna’da Çeçenistan’ın ve seçkin güçlerinin müthiş bir itibara sahip birimlerinin kullanılması, gerçek savaş çerçevesinde olduğu kadar bilgi savaşı çerçevesine de giriyor. Burada amaç, yerel savaşçıların ve halkın kalplerinde korku yaratmaktır.

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu’ndan ‘Kürt Sorunu’ Açıklaması

Diyarbakır’da “Kanaat Önderleri, Muhtarlar ve STK Buluşmaları”na katılan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Türkiye’nin içinde bulunduğu sorununun herkesin ortak sorunu olduğunu belirterek, “O zaman var olan sorunları nasıl çözeriz? Bunun anahtarı demokrasidir. Oturup konuşmalıyız. Oturup, konuşurken sağlıklı bir zeminde tartışmamız lazım. Sadece benim dediklerim doğrudur dersek o zaman sorunları çözemeyiz” dedi.

Haber Merkezi / Kılıçdaroğlu, “Kimlikler bizim şerefimizdir, onurumuzdur. Kimlikleri siyasete bulaştırmak doğru değildir. Öyle bir noktaya getirdiler ki her birimiz komşumuzu sorgulamaya başladık. 6 siyasi partinin genel başkanı bunları bir tarafa bırakacak ülkenin temel sorunlarına odaklanarak sorunları aşmak istiyoruz. Yapacağımız birliktelik Türkiye’yi aydınlığa çıkarabilir, kucaklaştırabilirsek emin olun sadece Türkiye için değil dünyada siyaset tarihini yazan bütün kitaplara bu konu girecektir” ifadelerini kullandı.

Kılıçdaroğlu, konuşmasının devamında ekonomideki gidişat ve kentin ekonomik durumu üzerine durdu. Bölge kentlerine yatırımın az yapıldığına dikkati çeken Kılıçdaroğlu, Helalleşmeden söz ettim. toplum olarak helalleşmek zorundayız. Sıkıntılarımız var. Diyarbakır çok yaşadı. Bu bölge büyük sıkıntılar yaşadı. Diyarbakır Hapishanesi’ndeki acılar unutuldu mu? Unutulmadı. Oradaki insanlarla helalleşmemiz lazım. Bunu yapmazsak barışamayız. Haksızlığa uğrayan kişiyle helalleşmemiz lazım. Diyarbakır Hapishanesinin insan hakları müzesine dönüştürülmesi lazım” diye kaydetti.

Kılıçdaroğlu, “Pek çok haksızlık görüyoruz. Özgürce tartışamazsak sorunları çözemeyiz. Sorun yoktur. ‘Kürt sorunu yoktur (Erdoğan’a) diyor. Ona göre yok. Vatandaşa sor bakalım. Var mı yok mu? Sorunu yaşayan biliyorsa, onu dinleyeceksin. Çözeceksin. Sorunu yaşayanı dinlemezseniz sorunu çözemezsiniz.” açıklamasında bulundu. CHP Lideri Kılıçdaroğlu, kayyım atamalarına da değinerek, “Seçimle gelen seçimle gider. Bunu yasal güvenceye bağlamışsanız, bir başka yönetici gelip, belediye başkanını yerine kayyum atayamazsınız” dedi.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Diyarbakır’da muhtarlar, kanaat önderleri ve sivil toplum kuruluşu temsilcileri ile bir araya geldi. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, toplantıda yaptığı konuşmada şunları söyledi:

“Efendim güzel bir kentte, tarihi derinliği olan kadim bir kentte, dostlarla, kanaat önderleriyle buluşmak benim için onur ve şeref. Önce bunun altını özenle çizmek isterim. Kanaat önderleriyle beraberiz, muhtarlarımızla beraberiz, saygıdeğer siyasi partilerimizin temsilcileri var burada, hep birlikteyiz, muhtarlarımız burada. Güzel bir sohbet yapacağız. Türkiye’nin içinde bulunduğu sorun sadece benim sorunum değil hepimizin ortak sorunu. O zaman var olan sorunları nasıl çözebiliriz, var olan sorunları nasıl aşabiliriz? Elbette ki, bunun anahtarı demokrasidir. Demokratik yollarla aşmamız lazım, oturup konuşmamız lazım. Oturup konuşurken de elbette ki, sağlıklı bir zeminde tartışmamızda lazım. Sadece benim dediğim doğrudur, diğerlerinin tümünün dediği yanlıştır dersek farklı bir pencereden bakarsak o zaman sorunları çözemeyiz.

Bakın, biz 6 partinin Genel Başkanı olarak bir araya geldik. Ne için geldik? Demokrasi için geldik, insan hakları için geldik, ekmek için geldik, aş için geldik, işsizliği nasıl çözeriz onun için geldik. Var olan derin yoksulluğu nasıl giderebiliriz onun için geldik. Sıkıntılar var mı? Evet var. Dert var mı? Evet var. Esnafı geziyorsun var, çiftçiye bakıyorsun var, sanayiciye bakıyorsun var. Meydanlar? Meydanlarda işsizlerle dolu. Diyarbakır’da bile küçük bir esnaf ziyareti yaptım cebim kağıt doldu evlatlarım işsiz diye. Ne olacak peki? Buna bir çözüm bulmamız lazım. Çözümü kim bulacak? Çözümü siyaset kurumu bulacak başka bir yer değil.

Yani devleti yönetmeye talip olanların çözüm üretmeleri gerekiyor. Ama biz öyle bir noktada mıyız? Hayır öyle bir noktada değiliz. Öyle bir noktaya bizi getirmediler. Tam tersine beraber olmamız gereken bir atmosferde bizi ayrıştırdılar, farklı kamplara böldüler. Efendim kimliğin ne, inancın ne, yaşam tarzınız ne? Sana ne kardeşim insanın kimliğinden, sana ne kardeşim insanın inancından, sana ne kardeşim insanın yaşam tarzından. Kişinin kimliği siyasete malzeme olabilir mi? Kim anne, babasını seçme özgürlüğüne sahip? O zaman hepimiz belli bir kimliğin, belli bir değerin içinde doğarız. Kimlikler bizim şerefimizdir, onurumuzdur. Kimlikleri siyasete malzeme etmek asla doğru değildir. İnancımız, kimin yüce Yaradan’a yakın olup olmadığını kim bilebilir yüce Yaradan’dan gayrı. Öyle bir noktaya taşındık ki, öyle bir noktaya getirdiler ki, her birimiz komşumuzu sorgulamaya başladık, komşumuzun inancı ne, kimliği ne bunu sorgulamaya başladık.

6 siyasi partinin Genel Başkanı bunları bir tarafa bırakarak ülkenin temel sorunlarına odaklanıp sorunları aşmak istiyoruz, beraber aşmak istiyoruz, birlikte aşmak istiyoruz. Ve yapacağımız birliktelik Türkiye’yi aydınlığa çıkarabilirsek, Türkiye’yi kucaklaştırabilirsek, Türkiye’de yeni bir atmosferi beraber yaratabilirsek emin olun sadece Türkiye için değil dünyada siyaset tarihini yazan bütün kitaplara bu konu girecektir. Dünyada siyaset tarihini kim yazıyorsa, dünyanın neresinde yazılıyorsa o siyaset kitabına girecektir bu. Üniversitelerde ders olarak okutulacaktır. Ben bundan eminim. Dolayısıyla bu çerçevede olaya bakıp değerlendirmek istiyorum.

Diyarbakır evet tarihi bir kent, kadim bir kent. Sokaklarını gezerken, caddelerini gezerken, insanlarla karşılaşırken zaten kadim bir kent olduğunu biliyorsunuz. Mezopotamya, buğdayın keşfedildiği yer. Herkesin karnının doyması gerekirken açların yoğun olduğu bir yer. Nasıl olurda bereketli topraklar nasıl bereketsiz bir atmosfere dönüşebilir, nasıl böyle bir tablo çıkabilir ortaya? Tabloyu ortaya çıkaranlar kim? Bu kadar acımasız bir gerçeği toplumun önüne koyanlar kim her birimizin tek tek düşünmesi lazım.

Kanaat önderleriyle toplantı yapıyoruz, muhtarlarımızla toplantı yapıyoruz, sivil toplum kuruluşlarının önderleriyle, liderleriyle toplantı yapıyoruz. Sizlerle yaptığımız toplantı sıradan bir toplantı değil en azından ben öyle görüyorum. Çünkü kanaat önderi olmak, ben kanaat önderiyim diye ortaya çıktığınızda olmazsınız. Sizi kanaat önderi yapan toplumun kendisidir. Başı sıkışan, bir dertle karşılaşan kişi gelir size sorar benim böyle bir derdim var nasıl çözeceğim diye. O nedenle sizinle yapacağımız görüşme, sizinle yapacağımız toplantı benim için son derece önemlidir. Beraber, birlikte eğer varsa bir sorun bu sorunu çözmemiz lazım. Demokratik yollarla çözmemiz lazım.

Mezopotamya gayet güzel, Dicle’si, Fırat’ı var gayet güzel. Bereketli toprakları var gayet güzel. Surlarınız var, bahçeleriniz var gayet güzel. Peki bakalım bu Mezopotamya toprağında Diyarbakır’da ne oldu acaba? 2002 yılında çiftçi sayısı 50 bin 81 kişi. Tam rakamı veriyorum size çiftçi sayısı 50 bin 81 kişi çiftçilikle uğraşıyor. 2021 yılında 50 binden sayı 33 bin 163 kişiye düşmüş niçin? En temel sorun değerli arkadaşlarım. 16 bin 918 çiftçi üretim yapmaktan vazgeçmiş toprağı ekmiyor. Devleti yönetenlerin düşünmesi gerekmez mi ya ne oldu da 19 bin kişi yaklaşık 20 bin kişi topraktan elini ayağını çekti ne oldu da, niye böyle oldu diye bunu düşünmesi gerekmez mi? Düşünmesi gerekir. Bunun olması gerekir.

Başka bir şey daha. 2004 yılında işlenen tarım alanı. 7 milyon 981 bin dekar. 2004’ten 2021 yılına 7 milyon dekarlık tarım alanı 5 milyon dekara düşüyor. Tam rakamı veriyim, 2 milyon 248 bin dekar alan ekilmiyor. Diyoruz memlekette yoksulluk var. Diyoruz ki yağ yok, diyoruz ki buğday dışarıdan geliyor, nohut dışarıdan geliyor, arpa dışarıdan geliyor, et dışarıdan geliyor, canlı hayvan dışarıdan geliyor. Ne oluyor da dışardan geliyor insan mı yok? Var. Toprak mı yok? Var. Güneş mi yok? Var. Hava mı yok, su mu yok? Var. Niye dışarıdan geliyor, hangi gerekçeyle dışarıdan geliyor? Ben bu soruları soruyorum kendi vicdanıma sizin de sormanız lazım. Benim sorumluluğum var ben bunun farkındayım ama kanaat önderleri olarak, muhtarlar olarak, sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri olarak sizin de sorumluluğunuz var. Her birimizin düşünmesi lazım.

Değerli arkadaşlarım, güzel bir haberde vereyim ipek kozasının yüzde 56’sını sadece Kulp üretiyor. Olağanüstü güzel bir şey. Diyarbakır’ın karpuzu vardı değil mi? Karpuz eksildi, dışarıdan karpuz ithal ediyoruz. Benim Diyarbakırlılara sözümdür bir tarafa yazın lütfen. Diyarbakırlılara sözümdür, Diyarbakır’ın karpuzu piyasaya çıkmadığı sürece bu memlekete bir tek karpuz bile ithal etmeyeceğiz. Karpuz var dünyanın en mükemmel karpuzu var.

Kardeşim getiriyorsun başka yerden karpuzu mağdur olan kim? Diyarbakırlı çiftçi. Niye mağdur olsun, hangi gerekçeyle mağdur olsun? Sen kendi vatandaşının hakkını hukukunu mu koruyacaksın başka birisinin hakkını hukukunu mu koruyacaksın? Vatanseverlik? Evet vatanseverlik budur. Benim ülkemde karpuzu eken kazanmalı, buğdayı eken kazanmalı, herkes kazanmalı. Çiftçi zarar eder mi? Bakın tarım sektörü dünyanın bütün ülkelerinde stratejik sektördür. Eviniz, buzdolabınız olmayabilir ama günde iki sefer, üç sefer yemek yemek zorundasınız, karnımızı doyurmak zorundayız. Dolayısıyla tarıma değer, tarıma önem vermemiz lazım. İşin özeti budur değerli arkadaşlarım.

Şimdi sanayiye girmeyim onu daha sonra yarın bir başka toplantıda aktarıyım sizlere. Şanlıurfa’ya gittim, Şanlıurfa’da da çiftçilerle buluştuk, onlarında pek çok sıkıntıları vardı. Zaten Diyarbakır, Şanlıurfa, Mardin, Şırnak aşağı yukarı aynı coğrafyada aynı sorunlarla karşı karşıya olan illerimiz. Şanlıurfa’da bir konuşma yaptım ve dedim ki onlara, Şanlıurfa Büyükşehir Belediye Başkanlığını bize verin Şanlıurfa’daki bütün çiftçilere elektriği bedava vereceğiz dedim.

Bakın ne oldu şimdi izleyelim hep beraber bakalım ne oldu? CHP Genel Başkanı geçtiğimiz haftalarda Şanlıurfa’ya gitti ve dedi ki, çiftçiye elektriği bedava vereceğiz dedi. Şimdi aynı şeyi sadece Şanlıurfa için demiyorum 6 il saydık orada. Şanlıurfa’dan, Diyarbakır, Mardin, Siirt, Şırnak bunların hepsini saydık 6 il. 6 ile güneş enerjisi yapacağız. Güneşe para veriyor musunuz? Vermiyorsunuz. Paneller üretiliyor mu? Evet üretiliyor. Hesabını yaptım, bu 6 ile çiftçiye elektriği bedava vermek ve artan elektriği de satmak kaydıyla 5 bin megavatlık bir yatırım yapmak mümkün. Yatırımın maliyeti 3 milyar dolar.

Bunlar kalktılar Ruslarla işbirliği yaptılar Mersin’de Akkuyu nükleer santralini kurdular. Güzel nükleer teknolojiyi de bize vermiyor Ruslar. Sadece fabrikayı kurdular bize elektriği satacaklar garanti vermişiz elektriği de satın alacağız. Nükleer santralin maliyeti ne kadar? 20 milyar dolar bugünkü daha henüz tamamlanmadan 20 milyar dolar. Biz kaça yapacağız? 3 milyar dolar. 20 milyar dolarlık yatırım yapıyorlar nükleer santrale 13,35 centten kilovatsaatini satacaklar. Dünyanın en pahalı elektriği. Güneş tarlaları var mı? Var. Boş arazi var mı? Var. Binlerce dönüm var mı? Var. Binlerce dönüm üzerinde bunları kurmak mümkün mü? Mümkün. 3 milyar dolar? Evet 3 milyar dolar. Çiftçiye bedava mı? Evet bu 6 ilde çiftçiye bedava. Artan? Artan enerjiden de dünyanın parasını kazanacağız.

Bakın değerli arkadaşlar, 10 yılda bu yatırım kendisini amorti edecek. 2 yılı ödemesiz 10 yılda kendisini amorti edecek. Dolaylı veya doğrudan 665 bin kişiye istihdam sağlayacak. İşsizlik yok mu? Var. 6 ilde 665 bin kişiye doğrudan veya dolaylı istihdam sağlayacak. Erdoğan diyor ya elini tutan mı var? Elimi tutan sensin. Eğer delikanlıysan, Diyarbakır’da söylüyorum, Diyarbakırlıların huzurunda söylüyorum, eğer sen delikanlıysan, benim elimi tutmazsan bana bizim kuracağımız şirkete, bizim belediyelerimizin kuracağı şirkete arazi tahsis edeceksin 6 ilde. Diyeceksin ki burası taşlık arazidir, burayı kullanmıyoruz… Sen demiyor muydun şu kadar elektrik üreteceğim diye. Gel kardeşim tahsis et. Güzel birinci adım. İkincisi, teşvik açısından burası 6. bölge. Burada hangi teşvikler sanayi için uygulanıyorsa aynı teşvikleri bize de vereceksin kardeşim.

Üç, gerekli üretim ve dağıtım işleri için istediğim lisansı diğer şirketlere hangi lisansı verdiysen aynı lisansı bize de vereceksin. Biz bunu yapacağız görecek o. Onlar 20 milyar dolara yapıyorlar, biz 3 milyar dolara yapacağız, onlar 13 küsur centten satacaklar biz çiftçimize bedava vereceğiz. Ayrıca paramızı kazanacağız. Ayrıca çok kazanacağız. Bütün bunların hepsinin çalışmaları yapıldı. Bütün bu çalışmalar yapılırken bu konuda dünyada yatırım yapan büyük firmaların tamamıyla görüşüldü hepsiyle tek tek. Bu yapılır mı? Evet yapılır. Diyarbakır’ı, Mardin’i, Şanlıurfa’yı bir üretim üssüne dönüştüreceğiz.

Bakın şimdi, yatırımlar nereye yapılıyor? İstanbul’a, Ankara’ya, Bursa’ya, İzmir’e, Denizli’ye. Diyarbakır’ı yok mu bu ülkeni, bu ülkenin Tunceli’si yok mu, bu ülkenin Elazığ’ı yok mu, bu ülkenin Sivas’ı yok mu, bu ülkenin Kayseri’si yok mu? Büyük yerlere oralara gidiyor ve bu bölgelerde yatırım yapılmıyor. Büyük sıkıntı var. İşsizlik? Sizin evlatlarınız büyükşehirlerin varoşlarında asgari ücretle nasıl iş bulabilirim diye çalışıyorlar, uğraşıyorlar ve acaba asgari ücretle bir iş bulabilir miyim diye büyük kentlerin varoşlarında hayatlarını sürdürüyorlar. Bir daha ifade edeyim, Diyarbakır’dan Erdoğan’a gayet açık, gayet net herkesin anlayacağı dille söylüyorum, elimi tutan sensin, delikanlıysan benim istediklerimin tamamını verirsin ilk yatırımı geleceğiz Şanlıurfa ve Diyarbakır’da yapacağız hepiniz göreceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, eğer üretirse bir toplum mutlu olur. Eğer alın terinin karşılığını alırsa bir toplum mutlu olur. Eğer evlatlarımız iş bulursa, çalışırsa, evlerine helal ekmek getirebilirlerse o toplum mutlu olur, o toplumda huzur olur, bereket olur, mutfaklarda bereket olur, evlerde bereket olur, sokaklarında bereket olur. Esnafa gidiyorsun alışveriş daha henüz yapan siftah yapmadık diyor. İyi de siftah yapacak vatandaşın cebinde para yok ki. Para olacak ki gidip alışveriş yapsın. Yatırım kadar, üretim kadar değerli bir şey yoktur. Bütün bunlar yapılabilir mi? Hepsi yapılabilir. Maliyeti kuruşuna kadar hesaplandı hepsi mümkün.

Hatta biz elimizi, cebimize atmadan bunların tamamını yapmak mümkün. Tamamını götürürsünüz gelir firma bunun tamamını yapar bu garantileri yeter ki verin siz. O zaman çiftçi ne Urfa’nın çiftçisi, ne Diyarbakır’ın, ne Mardin’in çiftçisi yok kuyudan elektrik çektim, elektrik fiyatı şudur, elektrik çok pahalı diye sokaklara dökülmez, meydanlara dökülmez. Elektriği alacak istediği kadar kullanacak tamamı da bedava olacak. Artan kısım doğrudan doğruya entegre sistemle enterkonnekte sistem içinde dağıtılacak yani Türkiye’ye dağıtılacak oradan da ayrıca para kazanılacak. İyi para kazanılacak onun da altını çiziyim.

Değerli arkadaşlarım, bir parantez açmak isterim. İşsizlik bütün kötülüklerin anasıdır. Derler ya Allah kimseyi açlıkla terbiye etmesin diye. İşiniz varsa böyle bir pozisyonla karşılaşmazsınız. Dolayısıyla istihdam önemlidir, çalışmak önemlidir. Ama bir de işi olanlarında huzur içinde çalışması lazım. İşim var ama huzur içinde çalışmalıyım, rahat çalışmalıyım. Doktorları kastediyorum. Her birimiz hastalandığımızda ilk başvurduğumuz kişi doktorlardır, sağlık çalışanlarıdır. Pandemi döneminde caddelere çıktık, sokaklara çıktık doktorlarımızı alkışladık, onlara teşekkür ettik, onlara dedik ki iyi ki varsınız dedik. Onlara dedik ki, senin çalışma koşullarını düzelteceğiz dedik. Söz verdik size daha iyi aylıklar, daha iyi mali imkanlar sağlayacağız diye.

Ama bunların hiçbirisi olmadı değerli arkadaşlar, yapılmadı. Ve dendi ki doktorlara, madem yurtdışına gitmek istiyorsunuz çekin gidin dediler. Bir doktor, iyi yetişmiş bir doktor nasıl olur da bir siyasi iktidarın yarattığı atmosfer içinde geleceğini Türkiye’de değil de geleceğini yurtdışında arar? Hepimizin düşünmesi lazım. Sıradan bir meslek değil doktorluk. Ama nasıl bir atmosfer yaratıyorsunuz ki, o kişi burayı değil yurtdışını tercih ediyor ve o kişi doktor oluncaya kadar da bütün masraflarını yani maliyetini ailesi çekiyor, toplum çekiyor. Yurtdışına gittiği zaman o ülke o doktor için 1 lira bile harcamış değildir. Ama hazır doktor gelmiştir ve çalışıyordur. Böyle bakmak lazım.

Bu bağlamda 14 Mart Tıp Bayramı dolayısıyla üç noktada yine siyasi iktidarın dikkatini çekmek isterim. Birincisi, sağlık çalışanlarına şiddet uygulanıyor düzenleme sağlık çalışanlarının istediği gibi olsun siyasetçilerin istediği gibi olmasın. Çağıracaksınız doktorları, ebeleri, hemşireleri nasıl bir şey istiyorsanız biz öyle bir düzenleme yapalım diyeceksiniz. İkincisi, doktorların ve sağlık çalışanlarının özlük haklarını iyileştireceğim sözü verdiniz sözünüzü tutunuz ve gereğini yapınız. Üçüncüsü, hakimlere verilen güvencenin hekimlere de verilmesi lazım. 1915’te o dönemin tıp fakültesinde öğrenciler savaşa gittiler Çanakkale’ye ve 1921 yılında mektebi tıbbiye mezun vermedi arkadaşlar hepsi şehit oldukları için. Dolayısıyla doktorluk mesleği aynı zamanda bu kadar değerli bir meslektir. Bunun üzerinde de hepimizin durması lazım.

Şimdi geleyim başka bir konuya. Helalleşmeden söz ettim. Toplum olarak helalleşmek zorundasınız. Sıkıntılarımız var mı var evet. Diyarbakır yaşadı mı evet Diyarbakır çok yaşadı. Bu bölge yaşadı mı büyük sıkıntılar evet bu bölge büyük sıkıntılar yaşadı. Diyarbakır hapishanesindeki işkenceler unutuldu mu unutulmadı. Oradaki insanlarla bizim helalleşmemiz lazım mı evet helalleşmemiz lazım. Bunu yapmazsak barışamayız arkadaşlar. Haksızlığa uğrayan bir kişiyle bizim helalleşmemiz lazım. Diyarbakır hapishanesinin de insan hakları müzesine dönüştürülmesi lazım.

Değerli arkadaşlarım, Roboski de öldürülen gencecik evlatlarımız vardı o ailelerle de helalleşmek lazım. Helalleşmek yüzleşmektir. Haksızlıkla yüzleşmektir helalleşmek. Eğer siz bir karar almış bir kişinin hakkını, hukukunu ihlal etmişseniz sizin onunla helalleşmeniz lazım. Af çıkarmak değil helalleşmeniz lazım. Bu şu anlama gelmesin bazen soruyorlar bana efendim işte bilmem geldi bir sürü devleti soydu falan ben onunla helalleşecek miyim veya gitti 5 kişiyi öldürdü helalleşecek miyim? Yok kardeşim o ayrı o hukukun işidir. Benim söylediğim yönetenlerin yaptığı haksızlıklarla onların yüzleşmesidir.

O zaman biz bu ülkede barışı, huzuru sağlayabiliriz, beraber olabiliriz, birlikte olabiliriz ve birisi haksızlığa uğradığı zamanda hep birlikte daha güçlü bir ses çıkarabiliriz. Helalleşme aynı zamanda adalettir arkadaşlar, adaleti sağlamaktır. Ne diyoruz? Devletin dini adalettir. Devletin dini adaletse adaletin üzerine hepimizin titremesi lazım. Yine önemli bir bilgin diyor ki, adalet kutup yıldızı gibidir yerinde sabit durur ama bütün kainat onun etrafında döner. Demek ki yüce yaradan kainatı da adalet üzerine inşa etmiştir. Peki ülkede adalet var mı? Kanaat önderleri olarak, muhtarlar olarak, sivil toplum örgütlerinin başkanları olarak sormamız gerekiyor ülkede gerçekten adalet var mı? Adaleti inşa edeceğiz. Adaleti inşa etmenin anahtarı demokrasiden geçer.

Düşünce özgürlüğümüz olması lazım. Ben düşündüğümü ifade etmeliyim, sizlerde düşündüğünüzü ifade etmelisiniz ama siz düşündüğünüzü ifade ettiniz diye sizi benim hapse atmamam lazım, tutuklamamam lazım, gözaltına almamam lazım. Eğer bu olursa o zaman demokrasi yoktur, o zaman adalette yoktur. Bu bağlamda düşündüğünüz zaman pek çok haksızlık, pek çok hukuksuzluğu görüyoruz ve bunun da tanığı oluyoruz. Bunu bilmenizi isterim.

Değerli arkadaşlarım, özgürce tartışamazsak sorunları çözemeyiz. Efendim sorun yoktur mesela deniyor. Kürt sorunu yoktur diyor Sayın Erdoğan. Ona göre yoktur. Vatandaşa sor bakalım var mı yok mu? Var diyorsa kardeşim sen mi bileceksin sorunu yaşayan mı bilecek? Sorunu yaşayan biliyorsa ve böyle bir haksızlıkla karşı karşıyaysa onu dinleyeceksin kardeşim bu kadar açık. Nedir yaşadığın sorun ve çözeceksin. Çözme makamında olanların ilk yapacakları iş sorunu yaşayanı dinlemektir. Sorunu yaşayanı dinlemezseniz sorunu çözemezsiniz. Hatta soruna vakıf bile olamazsınız. Önce sorunu yaşayanı dinlememiz lazım.

Güçlendirilmiş parlamenter sistemi açıkladık. 6 Genel Başkan olarak bir araya geldik açıkladık. Demokrasi bütün haksızlıkları ortaya çıkarmanın ve haksızlığa uğramış kişilerin hakkını teslim etmenin anahtarıdır demokrasi. Yani milli iradeye saygı duymamız gereken kural demokrasidir. Milli irade demokraside tecelli eder, yeri bellidir TBMM’dir. Şimdi biz 6 lider olarak güçlendirilmiş parlamenter sistemin bize göre ilkelerini belirledik.

Eskiye dönme anlamında değil. Eskinin de çok hataları, kusurları vardı. Yeni güçlendirilmiş bir parlamenter sistem. Millet iradesinin üzerinde vesayetin olmadığı bir sistemi oluşturuyoruz ve bunun için mücadele ediyoruz ve bunun için çalışacağız. Seçimle gelen seçimle gider doğru mu? Evet doğru. Seçimle gelen seçimle gidiyorsa ve bunu siz bir yasal güvenceye bağlamışsanız bir başka yönetici gelip belediye başkanını alıp yerine kayyum atayamaz. Çünkü neden? Seçimle gelen seçimle gider ilkesini vardır. Böyle olması lazım.

Değerli arkadaşlarım, seçim barajı yüzde 10 dünyada hiç yok örneği. Biz 6 lider oturduk anlaştık yüzde 3 olsun dedik. Yüzde 3 oy alan partinin temsilcisi de TBMM’ye gelsin o da çıksın kürsüden derdi varsa derdini anlatsın ne olacak yani. Dışarıda konuşacağına mademki yüzde 3 civarında bir oy almış gelsin meclise Genel Başkanı gelsin meclise veya herhangi birisi gelsin meclise otursun konuşsun, derdini anlatsın.

Değerli arkadaşlarım, insan hakları ve eşitlik kurumu kuracağız. Bu konuda da 6 siyasi parti olarak anlaştık ve orada da gereğini büyük ölçüde yerine getireceğiz. Bizim haksızlıklar konusunda ve demokrasinin yeniden inşası konusunda yaptığımız mücadelede sizlerin desteğini istiyoruz. Sizlerin desteği önemlidir, milletin desteği önemlidir. Desteğinizi verdiğiniz takdirde bütün bunların gerçekleşmesi mümkündür.

Önümüze sandık gelecek, önümüze nasıl olsa seçimler gelecek oturacağız, düşüneceğiz, tartışacağız ve bu sorunu bir şekliyle çözmüş olacağız.

Değerli arkadaşlarım, aramızda muhtar kardeşlerimde var. Muhtar kardeşlerime şunu söyleyeyim, gittiğim her yerde derim ki, muhtarlar demokrasinin temel taşıdır. Neden biliyor musunuz? Bu topraklarda yapılan ilk seçim Kastamonu’nun Taşköprü ilçesinde yapılan bir muhtarlık seçimidir. Yani milletvekilliğinden çok çok daha önce bu memlekette bu topraklarda muhtarlık seçimi yapılmıştır. Muhtarlık kurumu ne kadar güçlü olursa demokrasi de o kadar güçlü olur. Muhtarlık kurumu ne kadar güçlü olursa toplumla muhtar arasındaki dayanışma ilişkisi o kadar artmış olur. Muhtarlık ne kadar güçlü olursa demokrasiden olan beklentilerimiz, sorunların bir şekliyle yukarıya yansıması veya aşağıda çözülmesi de o kadar kuvvetli olur.

Değerli arkadaşlarım, muhtarlık kurumuna gerekli önem veriliyor mu? Hayır. Zorlamamamla sizin biraz aylıklarınız artırıldı. En son dediler ki, asgari ücret kadar vereceğiz onu da vermediler. Ama takipçisiyim asgari ücret kadar en az aylık alacaksınız onun takipçisiyim unutmayın bunu. İki, birleşik oy pusulası sizde yok. Niye yok sizde? Muhtarlarda niye birleşik oy pusulası yok? Diğer partilerde var. Giriyorsunuz kabine beğenmediğiniz bir muhtar varsa onun oy pusulasını alıp cebinize koyuyorsunuz giren kişi oy pusulasını da bulamıyor. Bunları kaldıracağız. Birleşik oy pusulası olacak milletvekilleri gibi, diğerleri gibi olacak ve dolayısıyla vatandaş hangi muhtarı seçiyorsa gidecek oyunu, mührünü basacak ve muhtarı seçecek.

Muhtarlık bütçesi, ben muhtarlara aylık demiştim kıyameti koparmışlardı sonunda oldu. Her muhtarlığın bütçesinin olması lazım özellikle kentlerde. Diyeceksiniz ki, muhtarlık bütçesi ne kadar güzel söylüyorsun da parayı nereden bulacaksın? Bu kardeşiniz 27,5 yılını maliyeye verdi. Para nasıl toplanır, vergi nasıl toplanır, bütçe nasıl yapılır, kaynaklar nasıl tahsis edilir 27,5 yılım böyle geçti. Diyarbakır’ın bir mahallesini Bağlar semtini alalım gayet güzel, muhtarlarımız var o da gayet güzel. Oradakiler emlak vergisi ödüyor mu? Ödüyorlar. Kim alıyor? Belediye alıyor. Belediye aldığı emlak vergisinden yüzde 1’i muhtarlara verse ne olur kıyamet mi kopar? Hayır. Belediye başkanı da hizmet ediyor, muhtarda hizmet ediyor. Muhtar hizmet ediyor ama belediye başkanına vatandaş ulaşamaz ama en rahat ulaşacağı kişi mahallenin muhtarıdır rahat ulaşır ona.

Şimdi muhtar olarak fakir bir kadın geldiğinde size, çocuğum imtihanı kazandı Adana’ya gidecek otobüs parası bulamıyoruz dediği zaman çıkaracaksınız otobüs biletini alacaksınız göndereceksiniz gelecek. Kadın memnun mu? Kadın memnun. Siz? Sizde memnunsunuz. Devletin size tahsis ettiği ödenek hakça harcandı mı? Evet hakça harcandı. Bu kötü bir şey mi? Hayır son derece iyi bir şey. Bekle ki vatandaş belediye başkanına ulaşacak, milletvekiline ulaşacak. Ulaşma şansı yok.

Başka bir şey daha, sosyal yardımlar. Sosyal yardımların muhtarlar aracılığıyla dağıtılması lazım. Bir mahallede kim fakirdir, kim zengindir iki kişi bilir. Bir mahallenin bakkalı, iki mahallenin muhtarı. Tek tek sayarlar. Dolayısıyla eğer sosyal yardım yapılacaksa sosyal yardımlarında muhtarlar aracılığıyla dağıtılması lazım.

Değerli arkadaşlarım, birazdan yerime oturacağım sizler soru soracaksınız. Bir sefer şunu düşünün, zaman zaman televizyonlarda veya başka yerlerde izlemiş olabilirsiniz, izlerken de içinizden geçmiş olabilir ya şu Genel Başkan bir yanımda olsaydı da şu soruyu da ben sorsaydım bakalım nasıl cevap verecek. Şimdi buradayım bana istediğiniz soruyu sorun. Şundan da emin olun öyle promter falanda yok yani istediğiniz soruyu rahatlıkla sorun. İki, ya acaba bu soruda Genel Başkana sorulur mu? Düşünmeyin rahatlıkla sorabilirsiniz.

Çünkü eğer biz bu memleketin yönetimine talipsek vatandaşın bize yönelttiği eleştirileri de bizim ufkumuz açılsın diye önerdiği önerileri de dinlemek zorundayız. Aksi halde biz memleketi iyi yönetemeyiz. Sizler soracaksınız ben cevabını vereceğim. Şundan da emin olmanızı isterim. Öyle acaba bu soruyu nasıl atlatabilirim alttan, üstten, yukarıdan yok öyle bir şey. Açık ve net cevabını vereceğim samimi olacağız. Ben samimi olacağım ve sizlerde diyeceksiniz ki evet bu insan samimi. Benim verdiğim cevabı beğenmeyebilirsiniz o ayrı bir şey veya bu cevap yetersizdir diye düşünebilirsiniz ama verdiğim her cevabın samimi olduğuna da inanmanızı isterim. Hepinize en içten sevgiler, saygılar sunuyorum, sağolun, var olun diyorum.”

Paylaşın

Rusya: Siviller İçin Her Sabah İnsani Koridor Açılacak

Rusya Savunma Bakanlığı Ukrayna’da sivillerin Rusya’ya tahliyesi için her gün sabah 10:00’dan itibaren tek taraflı olarak insani koridorlar açacaklarını duyurdu. Çatışma bölgelerinden 400 binden fazla sivilin tahliye edildiğini açıkladı.

Ukrayna’dan Rusya yönüne olan insani koridorların Kiev’le koordine edilmeden açılacağını söyleyen Savunma Yönetimi Ulusal Merkezi Başkanı Tümgeneral Mihail Mizintsev, diğer yönlere dönük koridorlar için Kiev’in mutabakatının alınacağını kaydetti.

BM, Ukrayna işgalinde 549 sivilin yaşamını yitirdiğini belgeledi

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Rusya’nın Ukrayna işgalinde şimdiye kadar 549 sivilin yaşamını yitirdiğini belgeledi. Cenevre’deki merkezden yapılan açıklamada bu sivillerin 41’inin çocuk olduğu kaydedildi. BM’nin elinde 957 kişinin yaralandığına ilişkin doğrulanmış bilgi bulunduğu aktarıldı.

BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet gerçek sayıların kesinlikle önemli ölçüde daha yüksek olduğunu söyledi. Bachelet çalışanların kurbanların sayısını doğrulamak için süreye ihtiyacı olduğunu kaydetti. Yüksek Komiserlik sadece bağımsız olarak doğrulayabildiği rakamları açıklıyor.

Antalya’daki dışişleri bakanları görüşmesinden sonuç alınamadı

Türkiye’nin arabuluculuğunda Rusya ile Ukrayna arasında Antalya’da düzenlenen dışişleri bakanları toplantısı sona erdi. Ukrayna Dışişleri Bakanı Dimitro Kuleba toplantı sonrasında yaptığı açıklamada ateşkes konusunda ilerleme sağlanamadığını, Rusya’nın şu anda bir ateşkese hazır olmadığını söyledi.

En sıkıntılı durumun Ukrayna’nın liman kenti Mariupol’de yaşandığını belirten Kuleba, Rus mevkidaşı Sergey Lavrov’un insani koridorlar konusunda bir taahhütte bulunmadığını kaydetti. Kuleba, Rusya’nın Mariupol’de kaçış koridorlarına izin vereceğini ümit ettiğini söyledi.

Kuleba ayrıca aynı formatta Rusya ile tekrar görüşmeye hazır olduklarını belirtti. NATO’nun tam üyesi olma hedefini koruduklarını söyleyen Kuleba, “Ancak bunun yakında ya da yakın gelecek içinde olmayacağını anlıyoruz” diye konuştu.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ise Batı’nın Ukrayna’daki tutumunu “tehlikeli” olarak niteledi. Batı’nın Ukrayna’ya ölümcül silahlar temin ettiğini belirten Lavrov, verilen bu silahların kimlerin eline geçebileceğinin belirsiz olduğunu kaydetti. “Ukrayna’nın militarizasyonunu istemiyoruz” diyen Lavrov “Ukrayna’nın nötr olmasını istiyoruz” diye konuştu.

Sonuç alınamamasından dolayı Ukrayna tarafını da suçlayan Lavrov, Ukrayna hükümetinin “görüşmek için görüştüğünü” söyleyerek Ukrayna’dan önerilerine yanıt istediklerini söyledi.

Lavrov Mariupol’de vurulan hastaneye ilişkin de buranın radikal savaşçılardan oluşan Azov Tugayı tarafından kullanıldığını söyledi. Lavrov 7 Mart tarihinde Birleşmiş Milletler’i eski hastanede tıp personeli olmadığı konusunda bilgilendirdiklerini belirtti.

Paylaşın

Rusya’nın Ukrayna İşgalinde 549 Sivilin Yaşamını Yitirdiği Belgelendi

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Rusya’nın Ukrayna işgalinde şimdiye kadar 549 sivilin yaşamını yitirdiğini belgeledi. Cenevre’deki merkezden yapılan açıklamada bu sivillerin 41’inin çocuk olduğu kaydedildi.

BM’nin elinde 957 kişinin yaralandığına ilişkin doğrulanmış bilgi bulunduğu aktarıldı. BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachelet gerçek sayıların kesinlikle önemli ölçüde daha yüksek olduğunu söyledi. Bachelet çalışanların kurbanların sayısını doğrulamak için süreye ihtiyacı olduğunu kaydetti. Yüksek Komiserlik sadece bağımsız olarak doğrulayabildiği rakamları açıklıyor.

“En az 71 çocuk öldürüldü”

Ukrayna parlamentosu İnsan Hakları Görevlisi Lyudmila Denisova, Rusya’nın saldırılara başladığı 24 Şubat’tan beri ülkede en az 71 çocuğun hayatını kaybettiğini açıkladı. Denisova Telegram kanalından yaptığı açıklamada, 100’den fazla çocuğun da yaralandığını bildirdi.

Mariupol kentindeki çocuk hastanesi ve doğumevine yönelik dün düzenlenen saldırıda da biri çocuk, üç kişi yaşamını yitirdi, 17 kişi de yaralandı. Hastane saldırısına uluslararası toplum tepki gösterdi. Hastanenin hedef alındığını yalanlamayan Rusya ancak “Ukraynalı milliyetçi taburların” binayı çatışmalarda kullanabilmek için hastaları ve personeli tahliye ettiğini iddia ediyor.

Antalya’daki dışişleri bakanları görüşmesinden sonuç alınamadı

Türkiye’nin arabuluculuğunda Rusya ile Ukrayna arasında Antalya’da düzenlenen dışişleri bakanları toplantısı sona erdi. Ukrayna Dışişleri Bakanı Dimitro Kuleba toplantı sonrasında yaptığı açıklamada ateşkes konusunda ilerleme sağlanamadığını, Rusya’nın şu anda bir ateşkese hazır olmadığını söyledi.

En sıkıntılı durumun Ukrayna’nın liman kenti Mariupol’de yaşandığını belirten Kuleba, Rus mevkidaşı Sergey Lavrov’un insani koridorlar konusunda bir taahhütte bulunmadığını kaydetti. Kuleba, Rusya’nın Mariupol’de kaçış koridorlarına izin vereceğini ümit ettiğini söyledi.

Kuleba ayrıca aynı formatta Rusya ile tekrar görüşmeye hazır olduklarını belirtti. NATO’nun tam üyesi olma hedefini koruduklarını söyleyen Kuleba, “Ancak bunun yakında ya da yakın gelecek içinde olmayacağını anlıyoruz” diye konuştu.

Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov ise Batı’nın Ukrayna’daki tutumunu “tehlikeli” olarak niteledi. Batı’nın Ukrayna’ya ölümcül silahlar temin ettiğini belirten Lavrov, verilen bu silahların kimlerin eline geçebileceğinin belirsiz olduğunu kaydetti. “Ukrayna’nın militarizasyonunu istemiyoruz” diyen Lavrov “Ukrayna’nın nötr olmasını istiyoruz” diye konuştu.

Sonuç alınamamasından dolayı Ukrayna tarafını da suçlayan Lavrov, Ukrayna hükümetinin “görüşmek için görüştüğünü” söyleyerek Ukrayna’dan önerilerine yanıt istediklerini söyledi.

Lavrov Mariupol’de vurulan hastaneye ilişkin de buranın radikal savaşçılardan oluşan Azov Tugayı tarafından kullanıldığını söyledi. Lavrov 7 Mart tarihinde Birleşmiş Milletler’i eski hastanede tıp personeli olmadığı konusunda bilgilendirdiklerini belirtti.

Paylaşın