‘Gıda Fiyatlarında Yüzde 20’ye Kadar Artış Olabilir’ Uyarısı

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO), Ukrayna’daki çatışmalar nedeniyle uluslararası gıda ve yem fiyatlarının yüzde 8 ila yüzde 20 arasında artabileceği uyarısında bulundu. FAO, ayrıca Ukrayna’da savaşın uzaması durumunda mahsullerin hasadı ve Rusya’nın gıda ihracatına yönelik belirsizlik olduğunu belirtti.

FAO, fiyatlardaki artışın yetersiz beslenme ile karşı karşıya kalan insanların sayısını da artırabileceğini kaydetti. FAO Genel Direktörü Qu Dongyu, “Temel gıda ürünleri ihracatında bu iki önemli ülkenin tarımsal faaliyetlerinde oluşabilecek aksaklıklar, dünya genelinde gıda güvensizliğini ciddi olarak artıracak” şeklinde konuştu.

FAO’nun verdiği bilgilere göre, dünyada buğday ihraç eden ülkeler arasında Rusya ilk, Ukrayna ise beşinci sırada yer alıyor. Dünyada arpa arzının yüzde 19’u Ukrayna ve Rusya tarafından karşılanıyor. Dünyadaki buğday arzının yüzde 14’ünü karşılayan bu iki ülke, mısır arzının ise yüzde 4’ünü tedarik ediyor. Dünyadaki toplam tahıl ihracatının üçte birinden fazlası bu iki ülke tarafından yapılıyor.

Zelenskiy’den çiftçilere çağrı

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Cuma günü yaptığı açıklamada, Ukraynalı çiftçilere Rus işgaline rağmen mümkün olduğunda çok tahıl ekme çağrısında bulundu. Zelenskiy, “Bu ilkbaharda da, her ilkbaharda olduğu gibi, kapsamlı bir tohum ekme kampanyası yürütmeliyiz” diye konuştu.

Ukrayna’da tarlaları ekme faaliyetleri geleneksel olarak Şubat sonu veya Mart ayının başında başlıyor. Çiftçiler de, mümkün olan en kısa süre içinde güvenli bölgelerde tarlaların ekilmesine başlayacaklarını duyurdu. Ancak Tarım Bakan Yardımcısı Taras Vysotskiy, çiftçilerin yeterli tohumunun olduğunu ancak savaş nedeniyle yaşanan yakıt sıkıntısının çiftçiler için büyük bir sorun olduğuna dikkat çekti.

Afrika ülkeleri olumsuz etkilenebilir

Buğday ithal eden ülkelerin başında ise Kuzey Afrika ülkeleri ile Türkiye ve bazı Asya ülkeleri yer alıyor. Almanya’nın Kiel kentinde bulunan Dünya Ekonomisi Enstitüsü’nün (IfW) yaptığı bir araştırma ise Ukrayna’daki savaş nedeniyle ortaya çıkacak arz açığının özellikle Afrika ülkelerinin durumunu kötüleştireceğini ortaya koydu.

IfW’nin ticaret araştırmaları uzmanı Hendrik Mahlkow, Ukrayna’daki durumu “Savaşın bir sonucu olarak Ukrayna’nın dünya ekonomisi ile bağlantısı kesilebilir- ticaret yolları kapatılabilir, alt yapı hasar görüyor ve geriye kalan bütün üretim güçleri savaş ekonomisine yönelebilir” sözleriyle değerlendirdi.

Mahlkow, bu durumun Afrika ülkeleri için muhtemel sonuçlarını ise şu sözlerle aktardı: “Ülke özellikle de Afrika kıtası için dünyanın en önemli tahıl ihracatçılarından biri olması nedeniyle, buradaki arz durumu oldukça kötüleşecek.” Enstitü’nün tahminlerine göre, Ukrayna’dan buğday ihracatının durması halinde Tunus’un ithal ettiği buğday uzun vadede yüzde 15 azalacak. IfW, Mısır’ın buğday ithalatının yüzde 17, diğer tahıl ürünlerinin ithalatının ise yüzde 19 azalacağını tahmin ediyor.

FAO’nun verdiği bilgilere göre, aralarında az gelişmiş ülkelerin de bulunduğu 50 ülke, buğday sevkiyatının en az yüzde 30’unun karşılanmasında Rusya ve Ukrayna’ya bağımlı durumda. FAO, raporunda “2022-2033 döneminde dünya genelinde yetersiz beslenenlerin sayısı 8 milyondan 13 milyona çıkabilir” denildi. Raporda, bu durumdan özellikle Asya-Pasifik bölgesinin, Sahra Altı Afrika ülkelerinin, Ortadoğu’nun ve Kuzey Afrika’nın etkilenebileceği kaydedildi.

Paylaşın

Hindistan, Yanlışlıkla Pakistan’a Füze Fırlattı

Hindistan, Pakistan’a yanlışlıkla füze fırlattığını, bunun bakım çalışmaları sırasında gerçekleşen bir “teknik arızadan” kaynaklandığını açıkladı. Delhi, olaydan “büyük pişmanlık duyduklarını” ve kimsenin zarar görmemesinden teselli bulduklarını belirtti.

Pakistan ordusu, füzenin ülkenin doğusundaki Mian Channu kenti yakınlarına düştüğünü ve rotasının bölgeden geçen uçakları tehdit ettiğini duyurmuştu.

Konu hakkında bir açıklama yapan Hindistan Savunma Bakanlığı, “9 Mart 2022’de rutin bakım işlemleri sırasında gerçekleşen teknik bir arıza, bir roketin yanlışlıkla fırlatılmasına yol açtı” dedi ve ekledi: Hindistan Hükümeti bu olayın ciddiyetinin farkında ve en üst seviyede inceleme gerçekleştiriyor.

Pakistan “Bu tür bir sorumsuzluğun nahoş sonuçlara yol açabileceği” konusunda Hindistan’ı uyardı. Füzenin Hindistan’ın Haryana eyaletindeki Sirsa kentinden fırlatıldığı açıklandı.

Pakistan Hava Kuvvetleri’nin açıklamasına göre füze sesten üç kat hızlı bir şekilde, saatte 3 bin 700 kilometre hızla, yerden 12 kilometre yüksekten uçtu. Füzenin Pakistan hava sahasında 124 kilometre boyunca uçtuğu belirtildi..

Pakistan Silahlı Kuvvetleri Sözcüsü Tümgeneral Babar İftikharon “Bu nesnenin uçuş rotası hem Hindistan hem Pakistan hava sahasında çok sayıda ulusal ve uluslararası uçuşu tehdit etti. Ayrıca düştüğü bölgedeki insanlar ve yapılara da tehlike oluşturdu” dedi.

Pakistan Dışişleri Bakanlığı bugün konuyla ilgili Hindistan maslahatgüzarını görüşmeye çağırdı. Pakistan, konuyla ilgili soruşturmanın sonucunun da paylaşılmasını talep etti. Hindistan Çarşamba günü Pakistan’a yanlışlıkla füze fırlattığını, bunun bakım çalışmaları sırasında gerçekleşen bir “teknik arızadan” kaynaklandığını açıkladı.

Paylaşın

Hekimler Ve Sağlık Çalışanları Eylemdeydi

Sağlık çalışanları, yeni tip koronavirüs (Kovid 19) salgınının ikinci yıl dönümünde “Pandeminin Ağır Sonuçlarının Sorumlularını Biliyoruz” sloganıyla Sağlık Bakanlığı ve il sağlık müdürlükleri önünde açıklama yaptılar.

Ankara’da Türk Tabipleri Birliği (TTB), Türk Diş Hekimleri Birliği (THB), Türk Hemşireler Derneği (THD), Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES), Dev Sağlık-İş, Tüm Radyoloji Teknisyenleri ve Teknikerleri Derneği, Sosyal Hizmet Uzmanları Derneği ve Psikologlar Derneği,  Sağlık Bakanlığı önünde ortak basın açıklaması gerçekleştirdi.

Eyleme, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Ankara Milletvekili Murat Emir, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu ve HDP Antalya Milletvekili Kemal Bülbül de destek verdi.

Ankara

Açıklamada ilk sözü alan Ankara Diş Hekimleri Odası Başkanı Serhat Özsoy, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “son 17 yılda ülkemizin temel hizmet alanlarında ve altyapısında gerçekleştirdiğimiz büyük dönüşüm sayesinde hamdolsun Türkiye, bu sürece olabilecek en hazırlıklı şekilde yakalanmıştır” sözlerini hatırlattı ve salgının Erdoğan’ın söylediği gibi yönetilmediğini belirtti.

Özsoy, ilk vakanın ardından geçen iki yıl sonunda Türkiye’nin 14,5 milyon vakayla dünyada dokuzuncu sırada yer aldığını ve salgını en ağır yaşayan ülkelerden biri olduğunu söyledi.

Sağlık Bakanlığı’nın ölümlere dair açıkladığı verilerin bile yüksek olduğunu belirten Özsoy, gerçek ölüm rakamının 250 binin üzerinde olduğunu söyledi.

Pandemi döneminde hükümetin işçilerin çalışmaya devam etmesi yönündeki “çarklar dönecek üretim sürecek” şeklindeki ısrarını hatırlatan Özsoy, çalışmanın durdurulması ve ekonomik destek yönündeki çağrılara karşı hükümetin bu ısrarının sermayeye destek ancak emekçiye açlık ve ölüm olarak döndüğünü söyledi.

Hekimler, 14-16 Mart arasında gerçekleştirecekleri greve ilişkin dayanışma çağrısını yaptıktan sonra, “Yaşamak, yaşatmak istiyoruz”, “Buradaydık, buradayız, gitmiyoruz” sloganlarıyla açıklamalarını sonlandırdı.

İzmir

İzmir Sağlık Platformu,  İzmir İl Sağlık Müdürlüğü önünde basın açıklaması yaptı. Açıklamada, koronavirüsten dolayı yaşamını yitiren sağlık çalışanları anısına saygı duruşunda bulunuldu.

Platform adına açıklamayı yapan İzmir Tabip Odası Başkanı Lütfi Çamlı, koronavirüs salgının üzerinden 2 yıl geçtiğini anımsatarak, 14.5 milyon vakayla dünyada dokuzuncu sırada yer alan Türkiye’nin salgını en ağır yaşayan ülkelerden biri olduğunu vurguladı.

Mersin

Sağlık çalışanlarının Mersin’deki eylemine Emek ve Demokrasi Platformu bileşenleri de destek verdi. “Gidecek olan Hekimler değil”, “Pandeminin ağır sonuçlarının sorumlularını biliyoruz” pankartlarının ve “Yönetemiyorsunuz, tükeniyoruz” dövizinin açıldığı açıklamada, “Herkese sağlık güvenli gelecek” sloganı atıldı. Ortak açıklamayı Mersin’de ise Mersin Tabip Odası Başkanı Mehmet Antmen yaptı.

Diyarbakır

Amed Sağlık Platformu’nun Diyarbakır İl Sağlık Müdürlüğü önünde yaptığı açıklamaya Halkların Demokratik Partisi (HDP) İl Eşbaşkanı Gülistan Atasoy, KESK ve DİSK üyeleri de katıldı. Açıklamayı SES Diyarbakır Şube Eş Başkanı Yıldız Ok Orak yaptı. Eylem “Haklıyız, susmuyoruz, hiçbir yere gitmiyoruz” sloganı ve alkışlarla son buldu.

Şebnem Korur Fincancı

Urfa

Urfa’da TTB, SES ve Diş Hekimleri Odası, Mehmet Akin İnan Eğitim ve Araştırma Hastanesi önünde açıklama yaptı. Urfa TTB Odası Başkanı Osman Yüksekyayla, yanlış yürütülen politikalar, alınmayan önlemler nedeniyle pandemi sürecinde sağlıkçıların yaşamlarından olduğunu söyledi. Yüksekyayla,”Sorumluları biliyoruz, affetmiyoruz” dedi.

Ardından konuşan SES Şube Eşbaşkanı Salih Karataş ise, maskeyi dağıtamayanların sağlık emekçilerinin ölümüne neden olduğunu ifade etti. Karataş, “Bir yere gitmiyoruz. Mücadeleye devam edeceğiz. Gidecek olan biri varsa ilk seçimlerde hükümettir, hükümetin yandaşlarıdır” dedi. Açıklamanın ardından 2 yıllık pandemi sürecinde yaşamını yitiren sağlıkçılar için saygı duruşunda bulunuldu.

Mardin

Mardin Tabip Odası, Mardin Diş Hekimleri Odası ile Sağlık ve Sosyal Hizmet Emekçileri Sendikası (SES) Mardin Şubesi, Mardin Devlet Hastanesi önünde açıklama yaptı. Açıklamaya TTB Merkez Konsey üyesi Dr. Halis Yerlikaya da katıldı.

Yerlikaya, 11 Mart 2020’den bu yana pandeminin nasıl yönetilmesi gerektiğini anlatmaya çalıştıklarını ancak salgının yönetilemediğini söyledi. Yerlikaya, “Resmi rakamlara göre; 93 bin ölüm var. Ama biz biliyoruz ki; sadece Covid-19’a bağlı değil, Covid-19 dışı hastalıklar nedeniyle de fazladan ölümler yaşandı. Bu süreçte 250 bin insanımızı yitirdik. Bunları yitirmeyebilirdik” dedi.

Ardından Mardin Tabip Odası Başkanı Dr. Mustafa Volkan Binbaş, açıklama yaptı. Binbaş, “Salgın döneminde siyasi rant hedefiyle politikalar üretildi. Eksik, yanlış, tutarsız salgın yönetimi hayatları karatmaya devam etti” dedi.

Adana

Adana Tabip Odası ve SES Adana Şubesi, İl Sağlık Müdürlüğü önünde açıklama yaptı. Açıklamaya TİP Milletvekili Ahmet Şık, HDP Adana İl Eşbaşkanları Helin Kaya ve Mehmet Karakış da destek verdi. Türkiye’de her gün 40 binler civarı yeni vaka ve 150 civarı ölüm olduğunu ifade eden Adana Tabip Odası Başkanı Selahattin Menteş, “Tüm önlemler artık kaldırılmış ve pandemi kendi haline bırakılmıştır. Aşı sayıları gittikçe düşmüştür. Pandemi sürüyor! Önlemlere devam edilmelidir” dedi.

Hatay

Hatay Tabip Odası ve SES Hatay Şubesi, Hatay Tabip Odası’nda açıklama yaptı. SES Hatay Şubesi Eşbaşkanı Meryem Avcı, “Destek sermayeye, açlık emekçiye düştü. Salgın tabii ki bitecek. Bu günlere nasıl gelindi kısa özeti budur. Sorumluları biliyoruz” diye konuştu.

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: 123 Can Kaybı

Kovid 19’da son 24 saatte 25 bin 401 yeni vaka tespit edilirken, 123 kişi hayatını kaybetti. 18 yaş ve üstü nüfusta ikinci doz aşı uygulananların oranı yüzde 85,22 birinci doz aşı yapılanların oranı yüzde 93,01 olarak kayıtlara geçti.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 342 bin 365 test yapılırken, 25 bin 401 yeni vaka tespit edildi. 123 kişi hayatını kaybederken, 52 bin 269 kişi sağlığına kavuştu.

Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan tabloda, 2 doz aşılama verilerine de yer verildi. En az 2 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfusu kapsayan verilere göre Türkiye’de 2. doz aşılama ortalama yüzde 85,22 oldu. 1. doz ortalaması yüzde 93,01 olurken, 1., 2. ve 3. doz aşısını olan vatandaşların sayısı toplamda 146 milyon 222 bin 195’e yükseldi.

Tabloda, aşılamada önde giden illere de yer verildi. Bakanlığın tablosuna göre en çok aşılamanın gerçekleştirildiği Osmaniye’yi Ordu, Amasya, Muğla, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Balıkesir, Zonguldak ve Manisa takip etti. Bakanlığın tablosuna göre en az aşılamanın gerçekleştirildiği Şanlıurfa’yı sırasıyla Batman, Siirt, Diyarbakır, Bingöl, Muş, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Elazığ takip etti.

Bakanlığın açıkladığı 10 Mart Perşembe gününe ait verilere göre, 29 bin 492 vaka tespit edilirken 140 kişi yaşamını yitirmişti. Dün, 358 bin 846 test yapılmış ve 62 bin 245 kişi iyileşmişti.

Paylaşın

Tansu Çiller Siyasete Dönüyor; Büyük Türkiye Partisi

Türkiye’nin ilk ve tek kadın başbakanı olan Tansu Çiller’in ismi bugünlerde yeniden gündemde. Çiller aktif siyasete dönüyor. 2002 yılında aktif siyasetten çekilen Çiller’in 20 yılın ardından bugünlerde yeniden merkez sağ için nabız yokladığı, bazı partilerin liderleri ile görüşmeler yaptığı belirtilmişti.

DW Türkçe’den Gülsen Solaker’in Tansu Çiller’e yakın isimlerden edindiği bilgiye göre, Çiller yeni bir parti kurmayacak ve 2020 yılında kurulan Bizim Parti’nin ismi değiştirilecek. Partinin yeni yüzü için Büyük Türkiye Partisi ismi konuşuluyor. Şu anda eski DYP’li isimlerle ve şu anda başka partilerde görev almış siyasetçilerle Çiller’in ekibine katılım için görüşmeler sürüyor.

Çiller de geçtiğimiz günlerde hükümete yakın bir televizyon kanalının etkinliğinde geri dönüş sinyali vererek, “Ben milletimi özledim. Kim ne kadar isterse, o kadarını alır. Bu benim bir borcum. Bu benim üstümde bir vebal. Yani karar vermiş durumda değilim. Ama neye karar verirsem vereyim bunu koltuk için yapmayacağım, bunu bir ikbal için yapmayacağım” demişti.

Çiller’in siyasette adım adım yükselişi

Türkiye’nin 1990’lı yıllarındaki çalkantılı zamanlarına damga vuran isimlerden olan Çiller, ilk dönemlerde aldığı iyi eğitim ve kadın olması nedeniyle bazı kesimlerde Türkiye’nin yeni yüzü olarak görülmüştü.

Süleyman Demirel’in davetiyle 1990 yılında Doğru Yol Partisi’nde (DYP) siyasete giren Çiller, 1991 seçimlerinde İstanbul’dan milletvekili seçildi. Ekonomi alanındaki altyapısı ile 1991 seçimlerinde kamuoyunun da iyi hatırladığı “herkese iki anahtar” vaadiyle partisini koalisyon ortağı yaparken kendisi de Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı oldu.

Ancak gerek “iki anahtar” gerekse Ulusal Dinamik Denge Modeli isimli diğer ekonomi vaadini hayata geçiremeyen Çiller, 1993’te Turgut Özal’ın ani ölümü ve ardından Demirel’in Cumhurbaşkanı olmasıyla DYP’nin başına geçti.

Çiller daha sonra dönemin Cumhurbaşkanı Demirel tarafından hükûmeti kurmakla görevlendirildi ve böylelikle 25 Haziran 1993’te ikinci DYP-SHP koalisyon hükümetinde Türkiye’nin ilk kadın başbakanı oldu.

Çiller ve 1990’lı yıllar

Çiller’in Haziran 1993’de başbakan olarak göreve başlamasını takip eden iki hafta içinde 2 Temmuz’da Sivas, 6 Temmuz’da ise Başbağlar katliamları yaşandı. Bunlar türbülanslı bir dönemin de bir nevi işareti oldu.

1993’ün yaz ayları Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde kanlı olayların ve PKK saldırılarının arttığı bir dönem oldu. Çiller ise 10 Ekim 1993′te Avrupa Konseyi toplantısı için bulunduğu Viyana’da Kürt sorunu için Bask modelinin uygulanabileceğini söyledi. Ancak bu sözler başta Demirel olmak üzere bazı kesimlerde olumsuz yankılandı.

Bu açıklamaların hemen ardından Diyarbakır Jandarma Bölge Komutanı Tuğgeneral Bahtiyar Aydın, 22 Ekim 1993’te Lice Tugay Komutanlığı bahçesinde uzun namlulu silahla alnından vurularak öldürüldü. Resmi makamlar saldırıyı PKK’nın işlediğini söylerken PKK’nın üstlenmediği saldırı için JİTEM’i işaret edenler oldu.

Şiddet olaylarından sonra önce Bask modelinden bahseden Çiller, sonra 180 derece farklı politikasının işaretini “Bu terör ya bitecek ya bitecek” sözüyle verdi. Kasım 1993’te ise karanlık bir dönemin kapılarını aralayan “Elimizde PKK’ya yardım eden 60 Kürt iş adamının listesi var. Devlet, PKK ile olduğu gibi PKK’ya mali destek sağlayanlarla da her biçimde mücadele edecektir” açıklamasını yaptı.

Bu açıklamadan sonra 24 Ocak 1994’te Liceli iş adamı Behçet Cantürk kaçırılarak öldürüldü. Cantürk’le başlayan cinayetler serisi, ünlü Kürt iş adamlarıyla devam etti. Failler ise bulunamadı. PKK’ya karşı başlatılan sert önlemler de yaygın insan hakları ihlallerine neden oldu.

1994’te de bir yandan şiddet olayları tırmanırken, diğer yandan HEP’in kapatılmasından sonra kurulan Demokrasi Partisi’ne (DEP) geçen Kürt siyasetçilerin dokunulmazlıkları TBMM’de kaldırıldı. Orhan Doğan ve Hatip Dicle Meclis’te polis tarafından gözaltına alınarak götürüldü.

Ekonomide 5 Nisan kararları

Çiller her ne kadar iyi bir ekonomi eğitimi almış olsa da Türkiye’nin yaşadığı en önemli ekonomik buhranlardan birisine neden olmuş bir isim olarak gösterilir.

Başbakan olmasının ardından ekonomiyi doğrudan ya da dolaylı olarak yönlendiren tüm kamu kuruluşlarını kendisine bağlayan Çiller’in faizleri doğal yöntemlerle değil emirle düşürme girişiminde bulunması ülkeyi büyük bir krize sürükledi. 1994 yılındaki bu krizin etkilerini yumuşatmak için 5 Nisan kararları açıklandı ve bu kapsamda TL’de yüzde 51 oranla cumhuriyet tarihinin üçüncü en büyük devalüasyonu gerçekleşti.

Başta TEKEL ve akaryakıt olmaz üzere çeşitli vergilerde çok yüksek oranlarda artış yapılırken, IMF ile stand-by anlaşması imzalanarak maddi destek sağlandı.

DYP oyları eriyor, Parsadan dolandırıyor

1995 genel seçimleri Çiller’in genel başkan olarak katıldığı ilk genel seçim olurken, 1991 seçim sonuçları kıyaslandığında partisi DYP’ye yüzde 30 oranında oy kaybettirdiği gözlenir.

O günlerde yaşanan bir gelişme ise Çillerli yılları hafızalara kazıyan bir diğer olay oldu. 1995 seçimlerinden önce Çiller’i arayan Selçuk Parsadan, emekli Orgeneral Necdet Öztorun’un adını kullanarak “emekli ve muvazzaf askerlerin seçimlerde DYP’ye çalışmak istediklerini” belirterek kendisinden para talebinde bulundu. Bu talebin Çiller tarafından olumlu karşılanmasıyla Başbakanlık örtülü ödeneğinden Parsadan’a 5,5 milyar TL ödeme yapıldı.

Seçimden sonra Mayıs 1996’da patlak veren bu skandal nedeniyle Parsadan dolandırıcılıktan dolayı yargılandı ve mahkûm oldu.

“Kurşun atan da kurşun yiyen de…”

3 Kasım 1996’da Susurluk’ta meydana gelen trafik kazası ise Çiller dönemindeki devlet-siyaset-mafya ilişkilerini ortaya sermesi açısından kritik bir gelişmeydi.

Kaza olduğu sırada Refah Partisi ile DYP’nin koalisyon hükümeti iktidardaydı ve Çiller başbakan yardımcısıydı. DYP’nin Şanlıurfa Milletvekili Sedat Bucak yaralı kurtulurken, polis müdürü Hüseyin Kocadağ, kırmızı bültenle aranan cinayet sanığı ülkücü Abdullah Çatlı ve Çatlı’nın sevgilisi Gonca Us adlı kadın hayatını kaybetti.

Bu kişilerin aynı arabada olması uzun süre tartışıldı. Dönemin İçişleri Bakanı Mehmet Ağar, Çatlı’yı koruduğu gerekçesiyle sert eleştirilerin hedefi oldu ve istifa etmek zorunda kaldı.

Çiller ise parti grubunda yaptığı konuşmada “Bu ülke, millet ve devlet uğruna kurşun atan da kurşun yiyen de bizim için saygıyla anılır; onlar şereflidirler” diyerek Susurluk’a adı karışanlara sahip çıktı.

Kazadan iki yıl sonra Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş’ın hazırladığı raporda Susurluk meselesinin “bir bütün ve olaylar zincirinden ibaret” olduğu belirtilerek suikast ve bombalama gibi bir dizi faili meçhul olayların Susurluk kazası sonrası “adeta bıçakla kesilir gibi durduğuna” dikkat çekildi.

Yenikapı’da yeniden sahneye çıkış

Uzun bir süre aktif siyasetten uzak olan Çiller’in 24 Haziran 2018 seçimlerine günler kala AKP’nin Yenikapı’da düzenlediği Büyük İstanbul Mitingine katılması çoğu kişi için sürpriz oldu.

İYİ Parti yetkilileri, Çiller’in Erdoğan’ın talimatıyla Meral Akşener’in oylarını düşürme amaçlı bir oluşum içinde olduğunu savundu. Akşener ile Çiller’in yolları 1990’lı yıllarda kesişmişti ve Akşener, Susurluk kazası sonrasında istifa eden Mehmet Ağar’ın yerine İçişleri Bakanı olmuştu.

Paylaşın

Akaryakıtta Verginin Kaldırılması İçin Kanun Teklifi

HDP ve CHP’li vekiller bugün ayrı ayrı akaryakıtla ilgili kanun teklifleri verdi. HDP Ekonomi Komisyonu verdiği teklifte akaryakıttan alınan verginin kaldırılmasını isterken, CHP İzmir Milletvekili Murat Bakan toplu ulaşımda kullanılan akaryakıttan KDV ve ÖTV’nin alınmamasını istedi.

HDP’li Vekiller Garo Paylan, Necdet İpekyüz, Erol Katırcıoğlu ve Serpil Kemalbay söz konusu kanun tekliflerini şöyle gerekçelendirdi:

Benzin ve mazota gelen fahiş zamlar yurttaşlarımızın belini bükmüştür. İktidar, Rusya-Ukrayna savaşını bahane ederek, neredeyse her gün akaryakıta zam yağdırmaktadır. Petrol küresel piyasalarda son altı ayda yaklaşık yüzde 60 yükselirken, ülkemizde bu dönemde benzine yüzde 160, mazota yüzde 220 zam yapılmıştır.

Benzin ve mazota yağdırılan zamlar sonucunda dar gelirli yurttaşlarımız için kontak çevirmek iyice imkânsız hale gelmiştir.  Son yapılan zamlarla, benzinin litre fiyatı 20 TL’yi, motorinin litre fiyatı 23 TL’yi geçmiştir. Başta çiftçiler olmak üzere; kamyon, otobüs, minibüs, taksi esnafı akaryakıt maliyetlerine isyan etmektedir. Çiftçi tarlasını süremez, kamyon esnafı yük taşıyamaz haldedir. Fiyatların bu seviyede kalması, gıda krizinin ve ekonomik krizin derinleşmesine neden olacaktır.

Akaryakıt zamları, iğneden ipliğe bütün ürünlerin zamlanmasına neden olmaktadır. Akaryakıta yapılan fahiş zamlar yurttaşlara yüksek enflasyon, düşük alım gücü olarak yansıyacaktır. TÜİK’e göre bile yüzde 50’yi aşan enflasyon, zamlar geri alınmazsa önümüzdeki aylarda kontrolden çıkacaktır. Bu duruma karşı TBMM mutlaka sorumluluk almalıdır.

HDP Ekonomi Komisyonu olarak hazırladığımız yasa teklifiyle, akaryakıtta KDV ve ÖTV’nin sıfırlanmasını öneriyoruz. Bu sayede benzin ve mazot fiyatları yaklaşık 6’şar TL düşecektir. Teklifimizin yasalaşması, dar gelirli yurttaşlarımıza bir nebze nefes aldıracaktır.

CHP toplu taşıma için teklif verdi

CHP’li Murat Bakan da verdiği kanun teklifinde Katma Değer Vergisi Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanunu’nda değişiklik yapılarak toplu ulaşımda kullanılan akaryakıtta KDV ve ÖTV’nin kaldırılmasını önerdi.

Bakan, teklifinin gerekçesinde “Vatandaşlarımız öylesine yoksullaşmıştır ki, Anayasa ile de güvence altına alınmış gıda dahil en temel insani ihtiyaçlarını karşılayamaz noktaya gelmiş, işe gitmek okula gitmek gibi en zorunlu seyahat haklarını dahi kullanamaz hale gelmiştir” dedi.

Bakan, toplu ulaşımda kullanılan akaryakıtta KDV ve ÖTV’nin kaldırılmasının hem toplu taşıma hizmetinin fahiş akaryakıt fiyatları nedeniyle içinde bulunduğu krizden kurtulmasına önemli bir katkı sağlanacağını hem de yurttaşların toplu taşımayı daha ucuza kullanabileceğini vurguladı.

Yüzde 24’ü vergi

Bugün her benzin ve motorinden yüzde 24 oranında vergi (ÖTV + KDV) alıyor. 20,35 TL’lik benzine tüketici 5,63 TL vergi ödüyor.

Paylaşın

“Ukrayna’daki Savaş Rusya İle NATO Arasındaki Bir Savaşa Dönüşmemeli”

Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, Antalya Diplomasi Forumu’nda yaptığı konuşmada Ukrayna üzerinde uçuşa yasak bölge ilan etmenin bölgedeki savaşı NATO ile Rusya arasında bir savaşa dönüştüreceğini söyledi. 

Haber Merkezi / NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, “Bu çatışmanın Ukrayna sınırlarını aşarak Rusya ile NATO arasında tam teşekküllü bir savaşa dönüşmesini engellemek sorumluluklarımızdan biri” diye konuştu.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in nükleer silahlarla ilgili sözlerinin “tehlikeli” ve “sorumsuzca” olduğunu belirten Stoltenberg, NATO’nun Ukrayna’ya askeri birlik ya da savaş jeti göndermeyeceğini de bir kez daha ifade etti.

Çatışmaların yaşandığı kentlerden sivillerin tahliyesi için insani koridorlar oluşturulmasının “en asgari” şart olduğunu belirten Stoltenberg, “Siyasi, diplomatik çözüm için sıkı bir biçimde çalışmanın önemli olduğuna inanmayı sürdürüyorum” diyerek, “En asgari olan, insanların çıkabileceği ve insani yardımın girebileceği insani koridorlar oluşturmaktır” söyleminde bulundu.

NATO Genel Sekreteri Stoltenberg Türkiye’nin Rusya’dan satın aldığı S-400 füze savunma sistemlerine ilişkin de Ukrayna işgalinin NATO müttefiklerinin Rus askeri teçhizatına bağımlı olmamasının önemini gösterdiğini dile getirdi.

AB’den Ukrayna’ya 500 milyon euro ek askeri yardım hazırlığı

Avrupa Birliği Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell, AB’nin Ukrayna’ya 500 milyon euro ek askeri yardım teklifi hazırladığını açıkladı. Borrell Avrupa Birliği’ne üye ülkelerin liderlerinin Fransa’nın Versailles kentindeki zirvesinde teklifin kabul edileceğinden “emin” olduğunu söyledi.

Putin’den Ukrayna güçlerine karşı savaşmak isteyen gönüllülere izin 

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Güvenlik Konseyi toplantısında yaptığı konuşmada Ukrayna güçlerine karşı savaşmak isteyen gönüllüleri memnuniyetle karşıladıklarını ve savaş bölgelerine ulaşmalarına yardımcı olacaklarını söyledi. Putin ayrıca Ukrayna’ya Batı ülkelerinden gönderilen ve kendilerinin ele geçirdikleri roketatarları Rusya yanlısı ayrılıkçılara vereceklerini belirtti.

Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Amerikan yapımı Javelin ve Stinger gibi anti-tank sistemlerinin Luhansk ve Donetsk’teki ayrılıkçılara verilmesini teklif etmişti. Şoygu ayrıca, Ortadoğu’da Rusya yanlısı ayrılıkçı güçlerle birlikte savaşmaya istekli 16 bin gönüllü olduğu bilgisini verdi.

Paylaşın

Ukrayna’dan Kaçanların Sayısı 2,5 Milyonu Geçti

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) açıklamasına göre 24 Şubat tarihinde başlayan Rusya işgalinde Ukrayna’dan kaçanların sayısı 2,5 milyonu geçti. Öte yandan son iki günde 100 bin kişi kentlerden tahliye edildi.

UNHCR Başkanı Filippo Grandi “Yaklaşık 2 milyon kişinin de Ukrayna içinde yerini değiştirdiğini tahmin ediyoruz. Milyonlar bu anlamsız savaş nedeniyle evlerini terk etmek zorunda kalıyor” dedi. BM’ye bağlı Uluslararası Göç Örgütü de Ukrayna’yı terk edenler arasında 116 bin başka ülke vatandaşı bulunduğu bilgisini paylaştı. Ukrayna’nın nüfusu savaştan önce yaklaşık 37 milyondu.

Şimdiye kadar 549 sivil ölüm kaydedildi

Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği 24 Şubat tarihinde başlayan Ukrayna savaşında şimdiye kadar 549 sivil ölüm kaydettiklerini açıkladı. 957 sivilin de çatışmalarda yaralandığını açıklayan kuruluş “insani acıların” artarak sürdüğünü ifade etti.

Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) de savaşta şimdiye kadar sağlık kuruluşu, sağlık çalışanı ve ambulanslara yönelik 29 saldırı kaydettiklerini açıkladı. Bu saldırılar arasında Rus güçlerinin Mariupol’deki çocuk ve doğum hastanesi binasına Çarşamba günü düzenlediği saldırı da sayıldı. DSÖ Sözcüsü Margaret Harris saldırıda 12 kişinin hayatını kaybettiğini ve 34 kişinin yaralandığını aktardı.

Savaşın Ukrayna’ya şu anki maliyeti 119 milyar dolar

Ukrayna Ekonomi Bakan Yardımcısı Denis Kudin 24 Şubat tarihinde başlayan savaşın Ukrayna’ya şimdiye kadar olan maliyetini 119 milyar dolar olarak açıkladı. Ukrayna resmi haber ajansı Ukrinform’un haberine göre Kudin, maliyetin savaşın sürdüğü her gün daha da arttığını belirtti. Çatışma bölgelerinin bölgelerinde firmaların yüzde 75’inin ekonomik faaliyetlerini sonlandırdığını belirten Kudin hesaplamalarında doğrudan zararların yanı sıra ekonominin gerilemesiyle kaydedilen dolaylı kayıpları da dikkate aldıklarını söyledi.

Son iki günde 100 bin kişi kentlerden tahliye edildi

Ukrayna Devlet Başkanı Volodomir Zelenskiy, son iki gün içinde 100 bin insanın çatışmaların olduğu kentlerden tahliye edildiğini açıkladı. Zelenskiy’nin verdiği bilgilere göre, Perşembe günü tahliye edilenlerin sayısı 40 bini geçti. Bunların çoğunun başkent Kiev’in etrafındaki yerleşim yerleri ile kuzeydoğudaki Sumi ve doğudaki İzyum’dan tahliye edildiği belirtiliyor.

Zelenskiy gece yarısı yayınladığı görüntülü mesajda Rusya’nın Mariupol ve Volnavaha’da ise tahliye koridorları oluşturulmasını engellediğini ifade etti. Rus ordusunun Mariupol’de bir kaçış koridoruna saldırı düzenlediğini belirten Zelenskiy, “Rus birlikleri ateşi kesmedi. Yine de Mariupol’e gıda, su ve ilaç taşıyan bir araç konvoyu gönderilmesi kararını verdim. Ancak işgalciler bu koridorun geçeceği yerde bir tank saldırısı başlattı” dedi.

Azov Denizi kıyısında yer alan ve stratejik önemi yüksek olan Mariupol’de insanlar 10 gündür abluka altında bulunuyor. Mariupol Belediye Başkanı Vadim Boyçenko Rus savaş uçaklarının perşembe günü kentteki yerleşim yerlerini “30 dakikada bir” bombardımana tuttuğunu ve “sivilleri, yaşlıları, kadın ve çocukları öldürdüğünü” söyledi.

Yardım kuruluşları kentte durumun dramatik bir hal aldığını ve yaklaşık 300 bin sivilin kentte su ve elektrik olmadan hayatlarını sürdürmeye çalıştıklarını belirtiyor. Geçen haftalarda da Mariupol’de tahliye girişimleri başarısız olmuş, Ukrayna ve Rusya durumdan birbirlerini suçlamıştı.

Bu arada Ukrayna’nın pek çok bölgesinde çatışmalar dün gece de devam etti. Ukrayna ordusundan yapılan açıklamaya göre Rus güçleri Kiev’i abluka altına almak için saldırılarını başkentin batı ve kuzeybatısında yoğunlaştırdı. Ayrıca Çernihiv ve Harkiv ile güneydoğudaki Severodonetsk’te de çatışmalar yoğunlaştı.

Paylaşın

Cari Açık, Son 4 Yılın En Yüksek Seviyesinde

Merkez Bankası’nın verilerine göre, cari açık, bir önceki yılın aynı ayına göre 5,34 milyar dolar artarak 7,11 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bunun sonucunda on iki aylık cari işlemler açığı 20,22 milyar dolar oldu. Cari denge Ocak’ta 7,11 milyar dolar açık verdi. Böylelikle 2017 Aralık ayından bu yana en yüksek cari açık kaydedilmiş oldu.

Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası (TCMB) bu gelişmeyi dış ticaret açığının artmasına bağlıyor. TCMB’nin değerlendirmesi, bu gelişmede, ödemeler dengesi tanımlı dış ticaret açığının 6,43 milyar dolar artarak 8,33 milyar dolara yükselmesinin etkili olduğu şeklinde.

Ocak ayında portföy yatırımlarında ise 766 milyon dolar tutarında net çıkış görüldü. Alt kalemler itibarıyla yurt dışı yerleşiklerin hisse senedi piyasasında 352 milyon dolar net satış ve devlet iç borçlanma senetleri piyasasında 98 milyon dolar net satış yaptığı belirlendi.

TCMB’nin açıkladığı rakamlar, ekonomistlerin beklentileriyle de uyumlu. Piyasanın beklentisi, ortalama olarak 7 milyar 200 milyon dolar açık verileceği yönündeydi.

Petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki yükseliş etkili oldu

Cari açığı azaltmak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın büyüme, ihracat, istihdam ve düşük faiz oranlarına ağırlık veren yeni ekonomi programının başlıca hedeflerinden biri.

TCMB, Erdoğan’ın ekonomi programı uyarınca politika faizini Eylül’den bu yana 500 baz puan indirdi. Bunun üzerine TL, geçen yıl ABD doları karşısında yüzde 44 değer kaybına uğradı.

Enflasyon da Şubat ayında yaklaşık yüzde 55’e yükseldi. Ocak ayında cari açıkta meydana gelen artışta, Rusya’nın Ukrayna’yı işgali üzerine petrol ve doğal gaz fiyatlarındaki yükseliş de etkili oldu.

Rusya-Ukrayna krizinin Türkiye’nin turizm gelirlerini de etkilemesi bekleniyor. Reuter ajansına görüş bildiren ekonomistler, Rusya’nın Ukrayna’ya girmesinden sonra yıl sonu beklentilerini değiştirdi.

Sekiz ekonomistin 2022 için yıllık cari açık beklentisi ortalama 29 milyar dolar düzeyinde. Hükümetin ekonomik programında ise bu açığın 18,6 milyar dolar olması öngörülüyor.

Cari açık bu yıl 30 milyar doları aşabilir

Ekonomist Haluk Bürümcekçi’nin değerlendirmesine göre Ocak ayına dair veriler, kötüleşme eğilimininin devam ettiğini yansıtıyor.

Son dönemde TL’nin değer kaybının beklenen ithalat azalışını getirmediğine dikkat çeken Bürümcekçi, buna karşılık doğal gaz ve petrol fiyatlarındaki belirgin artışla enerji ithalatı tutarlarının ciddi boyutta artarak cari açıktaki kötüleşmeyi hızlandırdığını ifade etti.

Bürümcekçi’ye göre, ilk aylardaki eğilimler korunursa bu yıl cari açık 30 milyar doları aşabilir. Tera Yatırım’dan Enver Erkan da Ukrayna’daki savaş durumu nedeniyle petrol fiyatlarındaki hızlı yükselişin enerji faturasını artıracağına dikkat çekiyor.

Bunun ağırlıklı etkisinin Mart ayından sonraki dönemde gözlemleneceğini belirten Erkan, kriz yaz aylarına doğru çözülmezse turizmden kaynaklı gelirlerin düşmesinin de hizmetler dengesi katkısını azaltacağını belirtiyor.

Erkan, yıllık bazda bakıldığında cari açık/GSYH oranının büyük olasılıkla 2020 seviyelerine doğru gerçekleşme eğiliminde olacağı yorumunu yapıyor.

Emtia fiyatlarındaki artış baskı yaratıyor

FX Pro’dan mali analist Alex Kuptsikevich de TL üzerindeki baskının Türkiye’nin buğday başta olmak üzere tarım ürünleri, gaz ve petrolde büyük ölçüde dışa bağımlı olmasından kaynaklandığını ifade ediyor.

Kuptsikevich, “Şubat ayında ve Mart başında emtia fiyatlarında daha karamsar bir tablo görüyoruz ve bunun ödemeler dengesi üzerinde daha da fazla baskı oluşturacağı kesin” diyor.

Temel emtia fiyatlarındaki artış, sanayi üretiminde düşüşe neden oluyor ve durumun önümüzdeki aylarda daha da kötüleşebileceği belirtiliyor.

Kuptsikevich’e göre bu durumda döviz kuru, müdahaleler veya ciddi sermaye kontrolleriyle yapay olarak belli bir düzeyde tutulmadığı sürece bir doğal damping mekanizması işlevini görüyor. Kuptsikevich sermaye kontrollerinin ise ekonominin zamanla duruma uyum sağlaması sürecini uzattığını söylüyor.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

“Pandemi Bitmedi, Tehlikeli Yeni Varyantlar Kaçınılmaz”

Türkiye’de ilk Kovid 19 vakasının açıklanmasının üzerinden tam iki yıl geçti. Resmi verilere göre; ilk vakanın açıklandığı 11 Mart 2020’den bugüne kadar Türkiye’de 14,5 milyon vaka görüldü. Yaklaşık 96 bin insan hayatını kaybetti.

Salgınla geçen bu iki yılda virüs binlerce kez mutasyon geçirdi. Beta, Delta, Delta Plus, Omicron gibi her yeni varyant Türkiye’de de kendini gösterdi. Omicron varyantı nedeniyle vaka ve ölüm sayıları yine tepe noktaya çıktı.

Ancak 50 binin üstünde vakanın, 130-150 arasında ölümlerin yaşandığı bir dönemde Sağlık Bakanlığı ve Bilim Kurulu tedbirleri kaldırma kararı aldı.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca,  2 Mart’ta tedbirlerin kaldırıldığını açıkladı. Bakan Koca, tedbirlere artık bireysel olarak devam edileceğini, açık alanlarda maske takma  zorunluluğunun kaldırılacağını ifade etmişti.  Kapalı alanlarda ise mesafe ve havalandırma uygunsa maske çıkartılabileceğini belirtmişti. Ayrıca stadyumlara giriş de dahil olmak üzere HES kodu sorulması uygulamasına son verilmişti.

“Yeni varyantlar çıkabilir”

“İki yılın sonunda tedbirler kaldırıldı, pandemi bitti mi, Türkiye süreci tamamladı mı?” Türk Tabipleri Birliği (TTB) Genel Sekreteri İmmunoloji Uzmanı Prof. Dr. Vedat Bulut,  pandemi ile geçen iki yılı ve tedbirlerin kaldırılmasını bianet’e değerlendirdi.

Prof. Dr. Bulut, pandeminin sona ermediğini, hatta daha tehlikeli yeni varyantlar ortaya çıkabileceğini söyledi.

Dünyadaki aşılama oranına dikkat çeken Prof. Dr. Bulut, “Şu an dünya nüfusunun sadece yüzde 54’ü aşılanmış durumda, bu nedenle önümüzdeki aylarda ve yıllarda yeni varyantlar ortaya çıkacak, bu kaçınılmaz. Eğer aşı patenti kaldırılsaydı ve aşıya erişim sağlanmış olsaydı şu an tüm dünyada pandemi sorunu ortadan kalkmış olacaktı. Bunu yapabilmenin koşulu da vardı ancak yapılmadı ve hala pandemiyle yaşamaya devam ediyoruz” dedi.

“Yoksul ülkelerde aşılama düşük”

Prof. Dr. Bulut, özellikle yoksul ülkelerdeki aşılama oranının çok düşük olduğunu söyledi ve ekledi: “Afrika veya diğer yoksul ülkelerde yeni varyantlar çıkabilir. Yoksul ülkelerde aşılama yapılmadığı için aşılama oranını en üst seviyeye çıkaran ülkelerde de virüs sürekli kendini gösteriyor bumerang gibi tekrar ediyor.  Mesela Suudi Arabistan aşılamayı yüzde 99’a çıkardı, Kanada yine aşılamanın çok yüksek olduğu bir ülke ama buna rağmen hastalık görülebiliyor.”

“Risk hâlâ devam ediyor”

Omicron’un  son varyant olmadığını özellikle vurgulayan Prof. Dr. Bulut, Türkiye’nin tedbirleri kaldırmasıyla ilgili ise; “Risk hâlâ devam ediyor, aşılamada da yeterli seviyeye ulaşılamadı durum böyleyken tedbirlerin kaldırılması Türkiye’yi büyük bir risk altına sokmak demektir” tespitini yaptı.

Türkiye’nin yanılgıya kapıldığını ifade eden Prof. Dr. Bulut, şöyle devam etti: “Omicron’un bulaş hızı çok yüksek ve hemen herkes hastalığa yakalandı. Hasta olanların tamamını izole etmek büyük bir iş gücü kaybına neden olacaktı.

“Hastalık zaten hafif atlatılıyor gibi bir algı da yaratıldı ve tedbirler kaldırıldı. Aslında kapitalizm Omicron’a diyebiliriz. Ama hâlâ her gün 140-150 insanın öldüğünü unutmamamız gerekiyor. Bu kadar insan ölürken hastalık yokmuş gibi davranmak insanların hayatını hiçe saymak anlamına geliyor.

Ayrıca Türkiye bu şekilde toplumsal bağışıklık sağlayabileceğini düşünüyor. Ama şu unutuluyor; hastalığı geçirenlerde oluşan antikor sadece o varyanta karşı koruyor, bu durum aşılamada da böyle oluyor. Yani yeni bir varyant geldiğinde ona karşı bağışıklık sağlamada ya da korumada daha yetersiz kalıyor. Moderna, Pfizer, Sputnik aşılarının tamamında koruyuculuk yeni çıkan varyantlarda düştü. Aşıları geliştirme yoluna gittiler.  Yani tedbirler kaldırılarak bağışıklık sağlanmış olmayacak.”

(Kaynak: bianet)

Paylaşın