Kadına Şiddete Cezaları Artıran Teklif Meclis’te

Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti), kadına ve sağlık çalışanlarına şiddet suçlarında cezai yaptırımı artıran yasa teklifini Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Başkanlığı’na sundu.

Teklifle “ısrarlı takip” ilk kez müstakil suç olarak Türk Ceza Kanunu’na girerken, hakimin takdirine bağlı verilen “iyi hal indirimi”ne sınırlama getiriliyor.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre yasa teklifi ile getirilen bazı önemli düzenlemeler şöyle: İyi hal indirimine sınırlama ve pişmanlık koşulu.

Türk Ceza Yasası’nın 62. Maddesinde düzenlenen ve cezanın hafifletilmesi nedeni sayılan hakimin “takdiri indirimi” için pişmanlık koşulu getiriliyor.

Kamuoyunda “iyi hal indirimi” olarak da bilinen sözkonusu maddedede, hakime ucu açık takdir yetkisi veren, “failin geçmişi, sosyal ilişkileri, cezanın failin geleceği üzerindeki olası etkileri gibi hususlar” hükmünden “gibi hususlar” ifadesi çıkarılarak sınırlanıyor.

Ayrıca, failin fiilden sonraki ve yargılama sürecindeki davranışları” yerine, “pişmanlığını gösteren davranışları”na göre takdiri indirim hakkının kullanılabileceği hükme bağlanıyor.

Kadını öldürmeye ağırlaştırılmış müebbet

Kadına karşı şiddet suçları “nitelikli hal” kapsamına alınarak, ağırlaştırma nedeni haline getiriliyor.

Buna göre, kasten öldürme suçu kadına karşı işlenmesi halinde müebbet ceza yerine “ağırlaştırılmış müebbet hapis” cezası öngörülürken, kasten yaralamada alt sınır 4 aydan 6 ay hapse, tehditte 6 aydan 9 aya, işkence suçlarında 3 yıldan 5 yıla, eziyet etme halinde ise cezanın alt sınırı 2 yıldan 2 yıl 6 ay hapis cezasına çıkarılıyor.

Şiddet mağduru kadınlara talep etmeleri halinde baro tarafından ücretiz avukat görevlendirilecek.

Israrlı takip, yasaya giriyor

Teklif ile getirilen bir başka önemli düzenleme ise en çok şikayet konusu olan fiillerin başında gelen “ısrarlı takibin” ilk kez müstakil suç olarak düzenlenip ceza yasasına girmesi.

Buna göre, “ısrarlı şekilde” fiziken takip etmek, haberleşme ve iletişim araçlarını, bilişim sistemlerini veya üçüncü kişileri kullanarak temas kurmaya çalışmak, fiillerinin, mağdurda ciddi bir huzursuzluk oluşmasına ya da mağdurun kendisinin veya yakınlarından birinin güvenliğinden endişe duymasına neden olması hali, ısrarlı takip suçu olarak düzenleniyor.

Israrlı takip suçuna 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Bu suçun çocuğa, ayrılık kararı verilen veya boşanılan eşe karşı işlenmesi; mağdurun okulunu, işyerini, konutunu terk etmesine neden olması, hakkında uzaklaştırma kararı verilen fail tarafından işlenmesi halinde ise cezanın 1 yıldan 3 yıla kadar artırılması öngörülüyor.

Ayrıca, ısrarlı takip suçları, “uzlaştırma” kapsamı dışında tutuluyor.

Sağlıkçılara şiddet de katalog suç kapsamına alınıyor

Kadına karşı, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye karşı işlenen kasten yaralama suçu, “canavarca hisle işlenen suçlar” ile sağlık çalışanlarına görevi sırasında veya görevleri dolayısıyla işlenen kasten yaralama suçu da “tutuklama nedeni” sayılan “katalog suçlar” kapsamına alınıyor.

Kamu, özel sektör veya vakıf üniversitelerinde görev yapan sağlık çalışanları hakkında yaptıkları muayene, teşhis, tedaviye ilişkin tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle soruşturma açılması “izne” bağlanıyor.

Tıbbi işlem ve uygulamalar nedeniyle soruşturma yapılabilmesi, Sağlık Bakanlığı bünyesinde kurulacak olan “Mesleki Sorumluluk Kurulu”nun iznine bağlı olacak.

Kamu kurumları ile devlet üniversitelerinde görev yapan sağlık çalışanlarının tıbbi işlem ve uygulamalarından kaynaklı zararların tazmini için açılan davaların, ilgilisine rücusu konusunda da kurul yetkili olacak.

Paylaşın

HDP’den Demokrasi Krizinin Ekonomik Maliyeti Raporu

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Ekonomi Komisyonu “Demokratik Gerilemenin Maliyeti” üzerine bir rapor hazırladı. Hazırlanan raporu da milletvekilleri Garo Paylan, Erol Katırcıoğlu, Serpil Kemalbay ve Necdet İpekyüz Meclis’te yaptıkları basın toplantısında kamuoyuyla paylaştı.

Toplantıda konuşan Erol Katırcıoğlu demokrasinin bir yönetim biçimi olmasına rağmen ekonomiyle doğrudan ilişkilidir olduğunu söyledi. Economist Intelligence Unit’in oluşturduğu Demokrasi Endeksinden bahseden Katırcıoğlu, Türkiye’nin Uganda, Zambiya, Senegal,  Bangladeş, Kenya ve Fas gibi ülkelerin gerisinde olduğunu anlattı.

2015’te Çözüm Sürecinin, 2016’da darbe girişimi ve ardından ilan edilen OHAL’in ve 2018 sonrası Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemininin Türkiye demokrasisinin gerilemesine neden olduğunu belirten Katırcıoğlu, “85 milyon insanın hayatını ilgilendiren kararları, bu sistemle çok az sayıda insan verir hale gelmiştir ve dolayısıyla bu kararların yanlış olma olasılığı da artmıştır” dedi.

Raporda dört değişkene baktıklarını ifade eden Katırcıoğlu bunları

  • Hukuki güvencelerin azalması,
  • Politik sorunların demokratik çözüm arayışlarından uzaklaşılması,
  • Siyasi ve ekonomik özgürlüklerin kısıtlanması,
  • Siyasal katılımın önüne engellerin konması.

olarak sıraladı ve şöyle konuştu:

Hukuk endeksi. Bu endekse göre, 2015-2021 yılları arasında Türkiye’nin değeri 80. sıradan 117’nci sıraya geriledi. Hukuki güvencelerin azalması, sermayenin ülkeye giriş maliyetlerini yükseltti. 2015- 2021 arasında faiz giderleri 53 milyardan 181 milyar liraya yükseldi.

2015’te 215 olan ülke risk primi, 2022’de 686’ya dayandı. Güvenlik politikalarını arttırarak ülke sorunlarını çözmeye çalışmak demokraside gerilemeye neden oldu. Bütçe geliri üç buçuk kat atmasına rağmen güvenlik harcamaları 4.6 kat attı. Bu da borç yükü ortaya çıkardı.

Demokrasi neden ekonomi sonuç

Hukukun çökmesi, ekonomik yapının giderek bozulmasının sonuçları ekonomik özgürlük endeksinde de sonuçlarını gösteriyor. Türkiye’nin 2015’te 70 olan değeri, 2021’de 107’ye yükseldi.

TÜİK’in mutluluk endeksinde de bu görülüyor. Gençlerimizin çoğunun yani yüzde 75’inin yurt dışına gitme talepleri olduğunu görüyoruz. Şöyle bir yere varıyoruz; demokraside gerileme, bir ülkede farklılıkların taleplerini yansıtması gereken demokrasinin giderek daha az sayıda insan tarafından alınır olmasının getirdiği çarpıklıklar ekonomide bugün yaşadığımız sonuçlara neden oluyor.

“Her şey ekonomiye yansıyor”

Özetlemek gerekirse; 2015’ten itibaren Türkiye demokrasindeki gerileme ekonomiye yansıyor. Bugün bakıldığında Türkiye’nin asıl sorunun demokrasi olduğunu görüyoruz. Bizim gibi ülkelerde yönetimin sorunları ekonominin sorunlarından daha baskındır. Türkiye inanılmaz bir kriz yaşamaktadır, bu da demokrasinin krizidir.”

Katırcıoğlu’ndan sonra söz alan Necdet İpekyüz’se “HDP olarak; demokrasi, adalet ve özgürlük beraber ele alındığında ve birçok sorunu konuşabildiğimizde refahın artabileceğini, yüksek zamlar ve enflasyon yerine daha mutlu bir yaşamdan söz edebileceğimizi söylüyoruz” dedi.

İpekyüz “Kürt illerinde bir geri bırakılmışlık varsa, yer altı ve yer üstü zenginliği olan bir bölgede halen işsizlik konuşuluyorsa, halen baskıcı bir yönetim konuşuluyorsa, özgürlüklerin kısıtlanması söz konusuysa eğer siyasetin özgür olmadığı bir yerde ekonomiye de yansımakta” diye konuştu.

Kürt illerindeki tablonun tüm Türkiye’yi etkilediğinden bahseden İpekyüz sonrasında şöyle devam etti: “Türkiye’de yoksulluk, işsizlik en fazla nerede dediğimizde bir harita çıkıyor karşımıza, kayyım haritası çıkardığımızda da aynı harita ortaya çıkıyor.

2013-2015’te Kürt meselesini konuştuk. 2013-215’te enflasyon ve işsizlik tek hanelerdeydi. Şimdi geldiğimiz nokta ortada. Bunun maliyeti Kürt illerinde artmaktadır. Bölge uzun süreden beri, 12 Eylül’den bu yana OHAL rejimi ile yönetildi. Kısa bir süre kaldırıldı, refah bütün ülkeye yayıldı. Ondan sonraki sürece bakıldığında 2016’dan bu yana Van’da bir basın açıklaması halen yapılamıyor.

Türkiye yüksek enflasyona, döviz kuruna mecbur mu? Siz demokrasiden uzaklaştığınız sürece o zaman sizin ekonominiz kırılgan olur. Ufacık bir rüzgarla yere bir olur. Kürt meselesi başta olmak üzere ötekilerin sesini dinlemek gerekiyor. Demokrasiden uzaklaştığımız sürece işsizlik, yoksulluk, baskı ve hukuksuzluk daha da artacak, , sadece küçük bir topluluk zengin olacak.”

Paylaşın

Çiftçinin Banka Borcu, Son Bir Yılda 171 Milyar TL’ye Ulaştı

CHP’li Orhan Sarıbal, “Çiftçi para kazanamıyor. Bunun kanıtı da artan çiftçi borçları. Son bir yılda çiftçinin bankalar olan borcu 171 milyar TL oldu. Çiftçi bugün ya zararına üretip borç yükü altında eziliyor ya da üretimi bırakıyor” dedi.

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) tarafından açıklananan rakamlara göre tarımda üretici enflasyonu (Tarım-ÜFE) rekor kırdı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) basın toplantısı düzenleyen Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Bursa Milletvekili Orhan Sarıbal ise rakamlara ilişkin değerlendirmede bulundu.

Çiftçinin ürettiği ürünlerin fiyatlarının arttığını ancak bu artışın çiftçinin gelirine, refahına bir etkisinin olmadığını söyleyen Sarıbal, üretici ürün fiyatının artmasının gıda enflasyonu olarak tüketiciye yansıyacağına dikkati çekti.

“TÜİK verilerine göre, üretici enflasyonu şubatta aylık yüzde 13,74, yıllık yüzde 68,49 arttı” diyen Sarıbal, “Ocak ayında yıllık yüzde 52 artarak 11 yıllık endeks tarihinin en yüksek oranına ulaştı. Tarım-ÜFE, şubat ayında da rekor tazelemiş oldu. Son 3 aydır Tarım-ÜFE aylık ve yıllık bazda rekorlar kırdı. Nisan 2020’den itibaren Tarım-ÜFE sürekli yükseliyor” dedi.

‘Çiftçi para kazanamıyor’

Çiftçinin ürettiği ürünlerin fiyatının arttığını ancak girdi maliyetlerinin bundan çok daha fazla yükseldiğini belirten Sarıbal, “Çiftçi para kazanamıyor. Bunun kanıtı da artan çiftçi borçları. Son bir yılda çiftçinin bankalar olan borcu 171 milyar TL oldu. Çiftçi bugün ya zararına üretip borç yükü altında eziliyor ya da üretimi bırakıyor” ifadelerini kullandı.

Sarıbal, basın açıklamasında hayvancılık sektörünün yaşadığı sorunlara da değindi. Zarar eden üreticilerin süt hayvanlarını kasaba göndermek zorunda kaldığına dikkati çeken Sarıbal, “Süt ineklerinin kesime gitmesi hayvancılık sektörünün darbe yemesi demektir. Süt ineği yok ise ana yok, dana yok, et yok” diye konuştu.

(Kaynak: İleri Haber)

Paylaşın

IMF’den ‘Savaş Küresel Ekonomik Düzeni Temelden Değiştirebilir’ Uyarısı

Uluslararası Para Fonu (IMF) Rusya’nın Ukrayna işgalinin bütün bir küresel ekonomiyi etkileyeceği, ekonomik büyümeye yavaşlatıp enflasyonu artıracağı uyarısında bulundu. IMF, güncellenen öngörülerini 19 Nisan’da duyuracak.

IMF’nin internet sayfasında yayınlanan açıklamada, savaşın “uzun vadede küresel ekonomik düzeni temel olarak yeniden şekillendirebileceği” belirtildi. Açıklamada, “Büyümeye zarar verecek ve fiyatları artıracak olan çatışma, küresel ekonomiye büyük bir darbe” değerlendirmesinde bulunuldu.

IMF, savaşın insani acıları ve tarihi bir zorunlu göçü tetiklemesinin yanı sıra, gıda ve enerji fiyatlarını artırdığını, Ukrayna’ya komşu ülkelerde ticareti sekteye uğratarak tedarik zincirinde ve para transferinde tıkanmalara neden olduğunu kaydetti. Kuruluş, savaşın bir diğer olumsuz yansımasının da iş dünyasındaki özgüveni aşındırması ve yatırımcılarda belirsizliği tetiklemesi olduğuna dikkat çekti. Bu durumun varlık fiyatlarının düşmesine neden olacağı ve mevcut pazarlardan sermaye çıkışına yol açabileceği belirtildi.

Kıtlık tehlikesi artacak

IMF, savaşın Afrika’da ve Orta Doğu’da Mısır gibi buğday ithalatlarının önemli bir kısmını Rusya ve Ukrayna’dan gerçekleştiren ülkelerde gıda sıkıntısını artırabileceği uyarısında da bulundu. Ayrıca kötüleşen mali koşulların bu ülkelerden sermaye çıkışına neden olabileceği belirtildi.

Ukrayna ve Rusya’da derin resesyonlar yaşanabileceğini belirten IMF, Avrupa’nın da doğal gaz ihracatında ve tedarik zincirinde görülecek tıkanıklıklarla bu durumdan etkilenebileceğine işaret etti.

Açıklamada, Kafkasya ve Orta Asya’da yer alan ve Rusya’yla yakın ticari bağları ve Moskova’ya bağlı ödeme sistemleri olan ülkelerin yaşanacak resesyondan daha fazla etkileneceği kaydedildi. Asya’da ise en çarpıcı etkinin Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) ülkeleri, Hindistan ve bazı Pasifik ada ülkelerinde petrol ihraç edenler arasında görüleceği belirtilirken, Japonya ve Güney Kore gibi ülkelerde yeni yakıt sübvansiyonlarının olumsuz etkileri azaltabileceği kaydedildi.

Küresel ekonomik büyüme tahmini aşağı çekilebilir

IMF yetkilileri, 2022’de daha önce öngördüğü yüzde 4,4’lük küresel ekonomik büyüme tahmininin de aşağı çekilebileceğini ifade etti. Bölgesel büyümede de benzer bir düşüş beklentisinin açıklanabileceği belirtiliyor. Örgüt, güncellenen öngörülerini 19 Nisan’da duyuracak.

Paylaşın

TTB: Taleplerimiz Görmezden Gelinmeye Devam Ediliyor

İş bırakma eyleminin ardından bir açıklama yayınlayan TTB, açıklamasında grev çağrısına katılan meslektaşlarına teşekkür etti ve “Cumhurbaşkanı tarafından dün yapılan açıklamalar taleplerimizin görmezden gelinmeye devam edildiğini gösterdi” dedi.

Türk Tabipleri Birliği (TTB), hekimler ve sağlık çalışanlarının, taleplerinin karşılanması amacıyla 14 ve 15 Mart’ta yaptıkları iş bırakma eyleminin ardından bir açıklama yayınladı.

TTB açıklamasında grev çağrısına katılan meslektaşlarına teşekkür etti:

“Emeğimiz, haklarımız, sağlığımız ve geleceğimiz için ’14-15 Mart’ta G(ö)REVdeyiz’ çağrımıza uyarak ülkenin dört bir yanında, tüm sağlık kurumlarında tarihin en yoğun katılımlı G(ö)REV’ine katılan tüm meslektaşlarımıza ve bizleri yalnız bırakmayan insanlarımıza teşekkür ederiz: Birlikte mücadele ederek kazanacağız.

14-15 Mart’ta bizleri mutsuz, hastaları mağdur eden; sağlığı ticarete, hastaları müşteriye, hastaneleri ticarethanelere dönüştüren bu sağlık politikalarına karşı emeğimiz, sağlığımız ve geleceğimize hep birlikte sahip çıkacağımızı bir kez daha gösterdik.

Bizi duymazdan, görmezden gelip yok sayanlara; sesimize kulaklarını tıkayanlara; ‘Varsın gidiyorlarsa gitsinler’ diyerek bizi değersizleştirenlere karşı emeğimize, mesleğimize, geleceğimize hep birlikte bir kez daha sahip çıktık.

Beyaz Yürüyüş, Beyaz Forum, Beyaz Nöbetlerle acil taleplerimizin karşılanmasını, sesimize kulak verilmesini istedik. Cumhurbaşkanı tarafından dün yapılan açıklamalar taleplerimizin görmezden gelinmeye devam edildiğini gösterdi. Bilinmesini isteriz ki emeğimiz ve meslek onurumuz görmezden gelinmeye devam edildikçe; tüm haklılığımızla bizleri değersizleştiren anlayışın karşınızda durmaya, emeğimize geleceğimize sahip çıkmaya devam edeceğiz.

Yoğun katılım ile gerçekleşen eylemimiz gelecek için bizlere umut vermiştir. Örgütlü mücadelemizin sonunda haklı taleplerimizi de elde edeceğiz.

Şiddet üreten bu sağlık sistemine, emeğimizin karşılığını alamadığımız bu çalışma koşullarına, bizleri değersizleştiren anlayışlara karşı hekimlik değerlerinden gelen gücümüzle itiraz etmeye, mücadeleyi yükseltmeye devam edeceğiz. Çünkü Biliyoruz: Sorunlarımızın çözümü ancak birlikte mücadelemizle olacaktır.”

Paylaşın

Karamollaoğlu’ndan ‘Seçim Kanunu’ Yorumu: Korkunun Ecele Faydası Yok

Cumhur İttifakı’nın Meclis’e sunduğu seçim düzenlemesini değerlendiren SP Lideri Karamollaoğlu, “Yeni seçim kanunu daha adil bir seçim olsun diye değil, seçim güvenliği artsın diye de değil; tamamen basit, ucuz politikalar içeriyor ve daha az oy alsak da daha iyi noktalara nasıl gelirizin hesabı yapılıyor. Korkunun ecele faydası yok.” dedi. 

Haber Merkezi / Karamollaoğlu, konuya ilişkin açıklamasının devamında, “Seçim Kanununa seçim neticesi ne olursa olsun bu iktidar bir dönem daha devam edecek diye bir madde koyulmadığı sürece önümüzdeki dönem iktidar olamazlar.” ifadelerini kullandı.

İktidarı ekonomi üzerinde de eleştiren Karamollaoğlu, veriler paylaşarak şu ifadeleri kullandı; “2022 yılı Ocak ayında dış ticaret açığı 2021 yılının aynı ayına göre yüzde 234,9 arttı. Cari açık son 4 yılın zirvesinde. İhracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 63,2’ye kadar geriledi. Oysa geçen yıl ocak ayında bu oran yüzde 83 olarak gerçekleşmişti. İşte başarınızın göstergesi bu.

Ben ekonomistim, bu işi kitabını yazdım dedi ama kitap yazmayanlar bu memleketi daha iyi idare ediyor. Ekonomi sadece lafla düzelmez; ciddi icraata ve ehil insanların müdahalesine ihtiyaç var. 2022 yılı bütçesinin açık öngörüsü 279 milyar lira olarak gösterildi. 2022 yılı bütçesinden faize ödenecek para 240 milyar TL. Yani açığın büyük kısmı faiz ödemelerinden kaynaklanıyor.”

Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Karamollaoğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle;

“Bu iktidar ekonomiyi idare edemiyor. Aldıkları kararlar insanımızın problemlerini çözemiyor. Bayramda dört kişilik bir aile akraba ziyareti yapmaya kalksa 400 liradan bilet alsa 3200 lira sadece otobüs biletine ödemek zorunda kalacak. Asgari ücretli insan bayram ziyareti yapsa geriye kalan parayla ne yapabilir?

Dünyanın hiçbir yerinde bu kadar fahiş fiyatlarla yapılan ihale yok ve bunun yükü hiçbir yerde vatandaşın sırtına yüklenmiyor. 2022 yılı Ocak ayında dış ticaret açığı 2021 yılının aynı ayına göre %234,9 arttı. Cari açık son 4 yılın zirvesinde. İhracatın ithalatı karşılama oranı %63,2’ye kadar geriledi. Oysa geçen yıl ocak ayında bu oran %83 olarak gerçekleşmişti. İşte başarınızın göstergesi bu.

Ben ekonomistim, bu işi kitabını yazdım dedi ama kitap yazmayanlar bu memleketi daha iyi idare ediyor. Ekonomi sadece lafla düzelmez; ciddi icraata ve ehil insanların müdahalesine ihtiyaç var. 2022 yılı bütçesinin açık öngörüsü 279 milyar lira olarak gösterildi. 2022 yılı bütçesinden faize ödenecek para 240 milyar TL. Yani açığın büyük kısmı faiz ödemelerinden kaynaklanıyor.

“Korkunun ecele faydası yok”

Yeni seçim kanunu daha adil bir seçim olsun diye değil, seçim güvenliği artsın diye de değil, tamamen basit, ucuz politikalar içeriyor ve daha az oy alsak da daha iyi noktalara nasıl gelirizin hesabı yapılıyor. Korkunun ecele faydası yok. Seçim Kanununa seçim neticesi ne olursa olsun bu iktidar bir dönem daha devam edecek diye bir madde koyulmadığı sürece önümüzdeki dönem iktidar olamazlar.

Bütün İslam ülkeleri ve Türkiye’nin, İsrail ile ilişikleri normalleştirmeye başladı ama normalleşilmesi gereken asıl ülkeler; Suriye, Libya, Yemen, Mısır’dır. İktidar kendisinin daha fazla oy alacağını düşünerek bu teklifi yapıyor ama ya tersi olursa! Benim kanaatim; bu teklifin altında kendileri ezilecekler.”

Paylaşın

Rusya, İflasın Eşiğinde Mi?

Ukrayna’yı işgaliyle birlikte Batı’nın ağır yaptırımlarına hedef olan ve ekonomisi ağır darbe alan Rusya, Bolşevik Devrimi’nden bu yana ilk kez uluslararası borç temerrüdünün eşiğinde.

Rusya’nın 2013 yılında dolar üzerinden sattığı devlet tahvili için çarşamba günü 117 milyon dolar faiz ödemesi gerekiyor.

Rusya’nın yaptırımlar yüzünden ödeme yapmakta karşılaştığı zorluklar ve Kremlin’in artık borçlarını Ruble üzerinden ödeyeceği yolundaki açıklamaları uluslararası derecelendirme kuruluşlarına göre temerrüdü tetikleme riski doğuruyor.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Fitch, Rusya’nın dolar cinsi tahvil ödemelerini ruble olarak yapması durumunda temerrüde düşmüş sayılacağı uyarısında bulundu.

Vladimir Putin, Rusya’nın ödemeleri Ruble cinsinden yapmasına yönelik kararnameyi mart ayının ilk haftasında imzalamıştı.

Moskova, yaptırımlara yanıt olarak tahvil sahiplerinin faiz ve anapara ödemelerini almasını kısıtlayabilecek yabancı para birimlerine olan erişimi önemli ölçüde azaltma yoluna gitmişti.

Temerrüt için son tarih 15 Nisan mı?

Bununla birlikte Rusya’ya ödeme yapması için verilecek 30 günlük mühlet temerrüdü 15 Nisan’a kadar uzatabilecek.

Uluslararası mali piyasaları izleyen uzmanlara göre, Rusya’nın gerçekte temerrüde düşüp düşmediğini görmek için beklenmesi gereken tarih 15 Nisan.

Pictet Varlık Yönetimi temsilcisi Guido Chamorro, Reuters’e yaptığı açıklamada, “Bir erteleme süresi var bu yüzden 15 Nisan’a kadar ne olacak tam bilmiyoruz. Bu sürede her şey olabilir.” diyerek durumunu özetledi.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline kadar Moskova’nın temerrüde düşmesi hiç düşünülemeyecek bir olasılıktı.

Derecelendirme kuruluşları S&P Global, Moody’s ve Fitch için rezervlerinde 650 milyar dolar olan ve önemli miktarda petrol ve doğal gaz satan Rusya için temerrüt kesinlikle akla gelmeyen bir olasılıktı.

AB ve ABD’nin yaptırımlarıyla, Rusya’nın yurtdışında tuttuğu ortaya çıkan rezervlerinin üçte ikisini donduruldu.

Aegon Varlık Yönetimi temsilcisi Jeff Grills, savaşın piyasaları derinden sarstığına dikkati çekerek, Rusya’nın dünyanın en büyük emtia üreticilerinden biri olması yüzünden fiyatların artarak, küresel enflasyonu yükselttiğini hatırlattı. Grills, “Rusya’nın tahvillerinin faizini ödeyeceği yolunda şu anda bir beklenti yok.” dedi.

Temerrüt senaryoları neler?

Rusya’nın değer kaybeden devlet tahvillerinin çoğu şimdi gerçek değerlerinin sadece yüzde 10 ila 20’si oranında el değiştiriyor.

Çarşamba günü yapılması gereken 117 milyon dolar faiz ödemesinin ardından, mart ayı sonuna kadar 615 milyon dolar daha faiz ödemesi bulunuyor. 4 Nisan’daki ödeme ise 2 milyar dolar civarında.

Uzmanlara göre ortada üç farklı senaryo bulunuyor. Bunların ilkine göre, Moskova faizleri dolar üzerinden öder ve temerrüt riski ortadan kalkar.

Son 10 gün içinde Rusya’nın önemli enerji şirketleri Gazprom ve Rosneft uluslararası tahvillerle ilgili sorumluluklarını yerine getirdi. Moskova, kendi çıkarına olduğunu düşünerek aynısını yapabilir.

İkinci ihtimal Rusya, faizleri ödemez ve temerrüde kadar 30 günlük mühleti kullanma yoluna gider.

Üçüncü olasılık ise Rusya, bu faizleri Ruble olarak ödeme yoluna gider. Ancak tahvillerin yasal koşulları bunun yine bir temerrüde eşdeğer olduğu anlamına gelir ve 30 günlük mühlet kuralı yine geçerli olur.

(Kaynak: euronews)

Paylaşın

Akşener’den Erdoğan’a ‘Giderlerse Gitsinler’ Yanıtı

Partisinin TBMM’deki grup konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın doktorlar için kullandığı “Varsın, gidiyorlarsa gitsinler” ifadesini eleştiren İYİ Parti Lideri Akşener, “Sayın Erdoğan, kadınlar gününde kadın muhtarlara jurnalcilik teklif ettiği toplantının bir bölümünde doktorlara ‘Giderlerse gitsinler’ dedi. Sonra son dönemde sıkça yaptığı üzere geri vites yaptı. Tepki alınca ‘Rabbim onlardan razı olsun, eksiklerini göstermesin’ dedi.” ifadelerini kullandı.

Haber Merkezi / Akşener, konuya ilişkin açıklamasının devamında “Erdoğan’ın duygu dünyasındaki dalgalanmalara ne biz, ne kendi partisi artık ayak uydurabiliyor. Psikolojik bir yorum yapamıyorum. Uzmanlara duyurulur. Milletçe adeta doktor Jekyll ile Bay Hayden’ın hikayesini yaşıyor gibiyiz. Bir Sayın Erdoğan ve bir de Bay Kriz var.” dedi.

Konuşmasında, 5’li çete olarak adlandırılan AK Parti’ye yakın müteahhitlerin ‘siyasi risk sigortası’ yaptırdıklarını belirten Akşener, “Sigortada tarif edilen risklerden biri de kamulaştırma. İstediğiniz sigortayı yaptırın, bizim için fark etmez. Uluslararası hukuku kullanıp, gerekirse tek taraflı olarak feshedeceğiz” ifadelerini kullandı.

MHP Lideri Bahçeli’nin doktorları hedef alan sözlerine de yanıt veren Akşener, “Bu Tıp mezunu bir doktorla, sağlık okullarından mezun olmuş birbiriyle çalışmak durumunda olan iki çalışanın arasında fitne koymak ve ikisini birbirinin karşısına dikmektir” dedi.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, partisinin Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) düzenlenen grup toplantısında açıklamalarda bulundu. Akşener’in konuşmalarından öne çıkan satırbaşları şöyle:

“Yeni ekonomi modeli neydi, faizi düşür, ihracatı artır, cari fazla oluştur. Milletimize kurtuluş reçetesi olarak pazarlanan bu reçetenin üzerinden 6 ay geçti. Bir tek Merkez Bankası faizleri düştü, diğer faizler göklere çıktı. İhracatımız arttı ama ithalatımız daha fazla arttığı için bu hiçbir işe yaramadı. Cari fazla verip enflasyonu düşürdük mü, son 4 yılın en yüksek cari açığını verdik, enflasyon da düşmedi. ÜFE yüzde 100’ün üzerinde, TÜFE yüzde 50’nin üzerinde. Ekonomik büyümeye ne oldu, yavaşlama sinyalleri veriyor. Ezcümle, bay kriz ve arkadaşlarının bu formülü sonrası iyiye giden tek gösterge yok. Ekonomik modeller geliyor geçiyor ama ikna siyaseti tam gaz sürüyor.

Kendisine göre ülkemizde evine ekmek götüremeyen de, akaryakıt kuyruğu da yok, işsizlik de yok, yoksulluk da yok. Milletçe Şirinler köyünde yaşıyoruz. Bu arkadaşa göre bizler nankörlük ediyoruz. Hiç sorunumuz olmamasına rağmen evimize ekmek götürmek istemiyoruz. Tembeliz ya iş beğenmiyoruz, onu gıcık etmek için milletçe mutsuzmuş gibi yapıyoruz. İşte Sayın Erdoğan’ın fantastik dünyasında her şey bu sistemle işliyor. Bu kafayla attıkları her adım zararla sonuçlanıyor.

Lübnanlı Hariri’ye özelleştirme yapıyoruz diye 6,5 milyar dolara Telekom’u sattılar. 25-30 milyar dolar nere 6,5 milyar dolar nere. Hariri Türk bankalarından kredi kullandı. Gıklarını çıkaramadılar. Sözleşme gereği hiçbir yatırımı yapmadı. Türk Telekom’un karını ceplerine koyup götürdüler, sen ne yapıyorsun diyemediler. Sözleşme 2026’da sona ereceği için hisseler zaten ücretsiz olarak devlete geçecekti. Onlar ne yaptı Varlık Fonu’na 1,650 milyon dolara çaktılar. Milletin kesesinden 24,5 milyar lirayı daha zarar hanesine yazdılar. Bu rezilliğin peşini bırakamayacağız. Tam 24 milyar lirayı bu milletin kesesine çakanların peşini bırakmayacağız.

2 yıl zarfında milletimizin sesini tüm Türkiye’ye duyurduk. Sözü kendilerine vererek esnaflarımızı, sanayicilerimizi, atanamayan öğretmenleri, emeklileri ağırladık, dinledik. Ailesini çekip çeviren, çocuklarını büyüten ev kadınlarının sesi duyulmadı. Bir yandan ilçe ziyaretlerimize devam ederken, diğer yandan iktidarın yolunu unuttuğu evleri ziyaret ediyorum.

Hani 2 ayyaş diye hakaret ettikleri, iftira ettikleri, bu ülkenin Kurucu lideri Atatürk ve arkadaşı İnönü var ya… Cumhuriyet yeni kurulmuş, fabrikalar kurmaya çalışıyorlar, fakirliği ortadan kaldırmaya gayret ediyorlar… Ama elbette savaştan çıkmış bir ülkede yokluk var. O yokluğun nasıl paylaşıldığını söyleyeyim size. O devrin bakanlarının çocuklarına, 5 metre 3 metre neyse Amerikan bezi verilirmiş.

O Amerikan bezinden boyanmış elbiseyi giyen ablam sağ benim. Zerrin Ablam anlattı. İnönü’nün de ailesine veriliyor, hepsine veriliyor. Bu bakanların eşlerinin bir kısmı bu kumaşı boyamakta usta, bir kısmı da onları dikmekte usta. Bir araya gelip çocukların elbiselerinin o bezini boyayan, sonra onları diken ve okula giderken de Özlem Toker’in ayakkabısının altının pençeyle kalın bir şekilde olduğunu söylüyorlar. Ama aynı şekilde Zerrin Ablamın da ayakkabısının altı bu kadar. Bu işte yokluğu paylaşmak.

Atatürk ile sultan Abdülhamid Han’ı karşı karşıya getirdiler. Her ikisi de Türkiye’nin, bu milletin modernleşmesi için en önemli kurumları açmış iki kişi. Abdülhamid Han da Atatürk de; ikisi arasında onları dövüştürerek bir birine üstün olduğunu iddia ederek elinizi ne geçti muhteremler? Yaptığınız o iğrenç dizilerle Abdülhamid Han’ı ne hallere düşürdünüz be!

Sivas Kongresi’nde; Manda ve himaye fikrini savunanlarla, tam bağımsızlığımızı savunanların tartıştığı sırada; Tıbbiyeli Hikmet, coşkuyla Mustafa Kemal Atatürk’e seslendi. Dedi ki; “Paşam; Delegesi bulunduğum Tıbbiyeliler, beni buraya, bağımsızlık davamızı, başarmak yolundaki mesaiye, katılmak üzere gönderdiler. Mandayı kabul edemem… Eğer kabul edecek olanlar varsa; bunlar her kim olursa olsun, şiddetle reddeder ve kınarız.

Farzı muhal, manda fikrini siz kabul ederseniz; Sizi de reddeder, Mustafa Kemal’i ‘vatan kurtarıcısı’ değil, ‘vatan batırıcısı’ olarak adlandırır ve lanetleniriz.” Tıbbiyeli Hikmet’in yüreğinden kopan bu sözler karşısında; Mustafa Kemal Atatürk ne dedi biliyor musunuz? “Evlat, müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum, ve gençliğe güveniyorum. Biz, azınlıkta kalsak dahi, mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız tektir ve değişmez: Ya istiklal, ya ölüm!”

İşte Atamız, vatanımızın kurtuluş parolasını, İlk kez burada, Tıbbiyeli Hikmet’e söyledi. İşte Atamız, memleketimizin aydınlık geleceğini, İlk kez burada, Türk gençliğinin anlayışına ve enerjisine bağladı. İşte Atamız, kurtuluş mücadelemizdeki gücü; Tam olarak buradaki cesaret ve kararlılıktan aldı.

Bundan 103 yıl önce; 19 yaşındaki Hikmet Boran ve Tıbbiyeliler; Millî mücadelemize, işte böyle bir aşkla inandı… Başta vatanımızın kurtarıcısı, Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, Cesaretin sesi olan, Doktor Hikmet Boran’ı, Cesaretin yüreği olan, tıbbiyelilerimizi, ve cesaretiyle destan yazan, tüm istiklal kahramanlarımızı; Saygı, rahmet ve minnetle anıyorum. Yürüdüğümüz bu çetin ve tuzaklı yolda, Cesaretleriyle bize rehber oldukları için, Allah onlardan razı olsun. Ruhları şad, mekânları cennet olsun.

Bu vesileyle, bir kez daha; Ülkemizin bağımsızlık ateşine har olan, Kendini, mesleğine, vatanına ve milletine adayan, Tıbbiyeli Hikmet’in açtığı bayrağı, bugün devralan, Fedakârlığın ve özverinin simgesi tüm hekimlerimizin, 14 Mart Tıp Bayramı’nı, yürekten kutluyorum. İyi ki varsınız! Niçin ‘Giderlerse gitsinler’ denildiğini anladınız mı? Bütün mesele Tıbbiyeli Hikmet Boran’dır.

2003 yılında Bay Kriz çıktı bir toplantıda ‘Doktorlarına iğne miğne olmuyorum. Hemşireler oluyorum. Doktorların o yanı zayıf’ demişti. Bu Tıp mezunu bir doktorla, sağlık okullarından mezun olmuş birbiriyle çalışmak durumunda olan iki çalışanın arasında fitne koymak ve ikisini birbirinin karşısına dikmektir. Hemşireyi gariban, doktorları ‘asortikler’ safında tarifleyip o günlerde size karşı bakış açısı oluşturmaya çalışmıştı. Maaşlar üzerinden başlatılan bu konunun gerçekten bu arkadaşa hizmet etmiş oluruz. Bunu doğru deşifre ettiğimiz taktirde bütün bu kutuplaştırma eylemlerinin önüne geçeceğiz. Ben bunu ömrüm yettikçe, inşallah seçim gelip sandıkla bu arkadaşları gönderinceye kadar yapmaya devam edeceğim.

Rahmetli Cengiz Aytmatov, çok büyük saygı duyduğum yakından tanıdığım bir insandı. Kendisini yetiştiren babaannesiydi. Bütün romanlarının öznesinin oluşmasını sağlayan babaannesiydi. Sayın Erdoğan, kadınlar gününde kadın muhtarlara jurnalcilik teklif ettiği toplantının bir bölümünde doktorlara “Giderlerse gitsinler” dedi. Sonra son dönemde sıkça yaptığı üzere geri vites yaptı. Tepki alınca “Rabbim onlardan razı olsun, eksiklerini göstermesin” dedi.

Tayyip Erdoğan’ın duygu dünyasındaki dalgalanmalara ne biz, ne kendi partisi artık ayak uydurabiliyor. Psikolojik bir yorum yapamıyorum. Uzmanlara duyurulur. Milletçe adeta doktor Jekyll ile Bay Hayden’ın hikayesini yaşıyor gibiyiz. Bir Sayın Erdoğan ve bir de Bay Kriz var. Rantın 5 atlısı gidip utanmadan siyasi risk sigortası yaptırmış. Sigortada tarif edilen risklerden biri de kamulaştırma. İstediğiniz sigortayı yaptırın, bizim için fark etmez. Uluslararası hukuku kullanıp, gerekirse tek taraflı olarak feshedeceğiz.”

Paylaşın

Ukrayna’dan Kaçanların Sayısı 3 Milyonu Aştı

Birleşmiş Milletler (BM), Ukrayna’da bugüne kadar 691 sivilin öldüğünü, 1.143 sivilin de yaralandığını teyit ettiklerini duyurdu. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği ise, Ukrayna’daki savaşın başladığı 24 Şubat’tan bu yana ülkeyi 3 milyon 381 kişinin terk ettiğini açıkladı.

Bu kişilerin 1,8 milyonu Polonya’ya kaçarken oradan da 300 bin kişi Batı Avrupa ülkelerine geçiş yaptı. Ukraynalı yetkililere göre Salı günü de Ukrayna’da bombardıman altındaki şehirlerden açılan insani koridorlar aracılığıyla 29 bin kişi tahliye edildi.

Mariupol’den son bir günde 20 bin kişi yaklaşık 4 bin özel araçla ayrıldı. Şehir yönetiminden yetkililer Rus güçlerinin sivillerin otobüslerle şehirden çıkışını engellediğini iddia etti. Sumi’den de Kızılhaç aracılığıyla 100 otobüsle binlerce sivil tahliye edildi.

Zelenskiy: Rusya ile görüşmeler gerçekçi bir yapıya büründü, ancak halen zamana ihtiyaç var

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Facebook’tan yayınladığı son videosunda Rusya ile yapılan barış görüşmelerinin ‘daha gerçekçi bir yapıya büründüğünü, ancak halen zamana ihtiyaç duyulduğunu’ aktardı.

, Rusya’ya karşı zaferin gerçekleşmesi için bütün Ukrayna vatandaşlarının büyük bir çaba göstermesi gerektiğini, müzakereleri gerçekleştiren ekibin de şu an Zoom’dan toplantılar düzenlediğini belirtti. Rusya, Ukrayna’ya yönelik NATO’ya üye olmayacağını kabul etmesi, Donetsk, Luhansk ve Kırım’ım bağımsızlığının kabul edilmesi konusundaki taleplerinde halen ısrar ediyor.

Lavrov: Barış müzakereleri kolay değil, ama uzlaşma için umut var

Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Rusya ile Ukrayna arasındaki barış müzakerelerinin “kolay olmadığını”, ancak “uzlaşma umudu” olduğunu söyledi. Lavrov, “Müzakerecilerimizin değerlendirmelerine dayanarak konuşuyorum” dedi.

Reuters haber ajansına göre, RBC haber kanalına verdiği demeçte Lavrov, “Müzakerelerin bilinen nedenlerle kolay olmadığını söylüyorlar. Ancak uzlaşmaya varılması için umut var” ifadesini kullandı.

Lavorv, sorunun sadece Ukrayna’nın tarafsızlığı ve silahlardan arındırılmasıyla ilgili olmadığını, ülkenin doğusundaki Rusya yanlısı ayrılıkçıların kontrolündeki Donetsk ve Luhansk’taki insanların güvenliğiyle de ilgili olduğunu söyledi.

Paylaşın

Beş Soruda ‘Yeni Seçim Yasası’

Cumhur İttifakı’nın uzun süredir üzerinde çalıştığı ve hafta başında Meclis’e sunduğu Seçim Kanunu değişikliği teklifi, ittifakları tartışmaya açtı. 6 muhalefet partisi, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem ortak metni için birlikte hareket ederken DEVA ve Gelecek partilerinin Millet İttifakı’na katılıp katılmayacağı merak ediliyordu.

Ancak, milletvekili seçimleri açısından oy oranı düşük partilerin ittifak içinde kalmasını anlamsız hale getiren düzenleme ile bu hesaplar da yeniden yapılmaya başlandı. Peki, Cumhur İttifakı, Seçim Yasası ile tam olarak neyi hedefledi? İktidar, cumhurbaşkanlığını kaybedip Meclis çoğunluğunu alırsa ne olur? Millet İttifakı seçime nasıl girecek? 5 soruda yeni seçim yasası ve ittifaklar:

Cumhur İttifakı, Seçim Yasası ile tam olarak neyi hedefledi?

DW Türkçe’den Eray Görgülü’nün haberine göre, Ankara’da siyasi kulislerde aylardır en çok konuşulan konuların başında Millet İttifakı’nın genişleyip genişlemeyeceği sorusu geliyordu. 6 muhalefet partisinin geçen yıl Eylül ayında ilk kez Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e ilişkin ortak metin çalışması için aynı masaya oturmasıyla bu yöndeki beklenti daha da artmıştı. 6 partinin genel başkan yardımcılarının sık sık bir araya gelmeye başlaması, kamuoyunda ittifak görüntüsüne neden oldu.

Bu durum, ittifak için önce ilke ve esasların belirlenmesi gerektiğini savunan DEVA ve Gelecek partilerinde rahatsızlık yaratsa da, 6 partinin genel başkanı ilk kez 12 Şubat’ta yuvarlak masada bir araya geldi. Bu toplantıda da genel başkanlar ittifakla ilgili görüş ve önerilerini dile getirirken, Millet İttifakı’na yeni katılımlar için iktidarın üzerinde çalıştığı Seçim Yasası’nın beklenmesi kararlaştırıldı. Bu süreçte kamuoyuna yansıyan anketlerde ise Millet İttifakı’nın, Cumhur İttifakı’nı geçtiği görülüyordu.

ORC’nin 06-13 Mart tarihleri arasında 41 ilde 7 bin 290 vatandaşla yaptığı anket sonucunda göre Cumhur İttifakı’nın oyu yüzde 36,8 olurken, Millet İttifakı’nın oy oranı yüzde 40,6 olarak kaydedildi. Seçim Yasası, işte bu siyasi tablo ışığında hazırlandı.

Yüzde 7 baraj, seçime katılma yeterliliklerinden birisi olan grup kurma şartının kaldırılması beklenen maddelerdi ancak teklifin ikinci maddesi herkes için sürpriz oldu. “Artık oy” uygulamasını sonlandıran düzenleme, oy oranı düşük partilerin ittifak içerisinde yer alması halinde milletvekili çıkartabilmesini neredeyse imkansız hale getirdi.

Mevcut kanuna göre oylar önce ittifak partilerine dağıtılıyor, partiler milletvekili paylaşımı usulüne göre kendi arasında dağıtımını yapıyor. Bu durumda iki milletvekilinin seçildiği bir seçim bölgesinde üçüncü olan parti, ittifakta olduğu için “artık oy”larla ikinci partinin önüne geçip milletvekili çıkartabiliyordu.

İktidar düzenlemeyi, artık oyların sebep olduğu haksızlığın giderilmesi ve temsilde adaletin sağlanması gerektiği gerekçesiyle savundu. Fakat muhalefet ve siyasi analistlere göre, iktidarın birinci hedefi, oy oranı düşük partilerin ittifak içinde kalmasını anlamsız hale getirerek Millet İttifakı’nın genişlemesini engellemek oldu. Bu şekilde, muhafazakar sağ bloktaki Saadet, DEVA ve Gelecek partilerinin Millet İttifakı içerisinde seçime girmesi engellenerek, Cumhurbaşkanlığı kaybedilse bile Meclis’teki parlamento çoğunluğunun korunması amaçlandı.

Cumhur İttifakı, Seçim Yasası’na rağmen baskın ya da erken seçime gitmek isteyebilir mi?
Seçim Kanunu’nda yapılan değişikliklerin yürürlüğe girebilmesi için, Anayasa’ya göre değişikliğin üzerinden en az bir yıl geçmesi gerekiyor. Dolayısıyla Cumhur İttifakı’nın bu düzenlemeyle erken seçimin kapısını kapattığı yorumları yapılıyor.

AKP ve MHP’li yetkililer de, yaptıkları açıklamalarda yasa teklifinin TBMM’ye sunulmasıyla erken seçim tartışmalarını sonlandırdıklarını ifade ettiler. Ancak, muhalefet cephesinde, “erken seçimin yasa değişikliğiyle bir ilgisinin olmadığı, iktidarın ekonomik ve siyasi şartları kendi lehine döndürmesi durumunda yine erken ya da baskın seçime gidebileceği” görüşü de değerlendiriliyor.

Öte yandan Millet İttifakı cephesinden yapılan açıklamalarda 6 partinin iş birliğine devam edeceği güçlü bir şekilde vurgulansa da ittifaka katılması beklenen partilerin durumu, yeni düzenlemeyle belirsizliğe sürüklenmiş durumda. Bu gelişme doğrultusunda kulislerde dillendirilen bir diğer senaryo ise, iktidarın “Millet İttifakı’nı bölme” planını başarması halinde de erken ya da baskın seçime gidebileceği yönünde.

İktidar, Cumhurbaşkanlığını kaybedip, Meclis’teki çoğunluğu elde ederse nasıl bir tablo ortaya çıkar, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçilebilir mi?

Bu sonucun bir benzeri 31 Mart 2019 yerel seçimlerinin ardından İstanbul ve Ankara’da ortaya çıktı. Cumhur İttifakı, seçimi yüzde 51,6’lık oy oranıyla önde tamamlasa da başta İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere 11 büyükşehir belediyesini İYİ Parti’nin de desteklediği CHP adayları kazandı. Ancak İstanbul ve Ankara’da belediye meclisleri üye sayısındaki çoğunluk Cumhur İttifakı’na geçti. Yani belediye başkanlığı CHP yönetimindeyken, belediye meclislerindeki karar alma yetkisi ise Cumhur İttifakı’nın olmuş oldu.

Ekrem İmamoğlu ile Mansur Yavaş yönetimlerinin halk ekmek büfeleri açılması, kentsel dönüşüm projeleri, işletmelerin kiraya verilmesi gibi kararlarının, Meclis’te AKP ve MHP’li üyeler tarafından reddedilmesi, muhalefetin “Meclis çalıştırılmıyor” eleştirilerine neden oldu. Siyasi kulislerde dillendirilen iddialara göre, Cumhur İttifakı’nın Meclis’teki salt çoğunluğu elde etmesi durumunda İstanbul ve Ankara örneğinde olduğu gibi Meclis’in çalıştırılmaması durumu ortaya çıkabilir. Diğer yandan Cumhurbaşkanlığı seçimini Millet İttifakı’nın kazanması halinde vaatler arasında bulunan Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e de geçişin şeklini de Meclis’teki aritmetik belirleyecek.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e dönüş için Anayasa değişikliği ve bu değişiklik teklifinin de referanduma gidilmeden yapılabilmesi için 600 milletvekilinden en az 400 milletvekilinin oyuna ihtiyaç duyuluyor. Değişikliğin 360 milletvekili tarafından kabul edilmesi halinde ise referanduma gidilmesi gerekiyor. Meclis’te oluşacak aritmetiğe göre Cumhur İttifakı, Millet İttifakı’nı Anayasa değişikliği için referanduma gitmeye de zorlayabileceği, ihtimaller arasında değerlendiriliyor.

Seçim Kanunu değiştiğinde DEVA, Gelecek, Demokrat ve Saadet partileri seçime nasıl girecek?

İktidarın hafta başında açıkladığı Seçim Yasası, Millet İttifakı’nın tüm planlarını değiştirmesine neden oldu. Bu değişikliğin en büyük nedeni ise, “artık oy” uygulamasının sonlandırılarak, oy oranı düşük partilerin ittifak içerisinden milletvekili çıkartabilmesini engelleyecek düzenleme oldu. Zaten, muhalefetten gelen ilk değerlendirmeler de “İttifakı bitirecek düzenleme” şeklindeydi. Ankara’da muhalefet partilerinin genel merkezlerinde ise yeni seçim sistemine ilişkin ince hesaplar yapılmaya başlandı.

İlk değerlendirmelere göre Millet İttifakı ve henüz ittifakta yer almayan DEVA ve Gelecek partilerinin önünde birkaç seçenek bulunuyor. Bunlardan birincisi, Saadet Partisi ve Demokrat Partisi ile DEVA ve Gelecek partilerinin adaylarının, CHP ve İYİ Parti listelerinden seçime girmesi şeklinde. Bir önceki seçimlerde Saadet Parti’li Abdülkadir Karaduman ve Cihangir İslam CHP listelerinden seçime girerken, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal da İYİ Parti listesinden aday olmuştu.

Diğer bir seçeneğin de muhafazakar sağ blokta kalan partilerin yeni bir ittifak kurması yönünde. Ancak, bu seçeneğin gündeme alınması için bu partilerin kuracağı ittifakın yüzde 7 barajını aşıp aşamayacağının net olarak görülmesi gerekiyor. Diğer yandan düşük oy oranına sahip partilerden belirlenmiş adayların o seçim bölgelerinde CHP ve İYİ Parti tarafından desteklenmesi seçeneği üzerinde de duruluyor. Bu şekilde dört partinin de Millet İttifakı çatısı altında seçime girebileceği değerlendiriliyor.

HDP’nin başını çektiği “3. Yol İttifakı” ne yapacak?

Cumhur ve Millet İttifakı dışında girilen 3. Yol arayışı, bu yılın başında HDP’nin çağrısıyla harekete geçmişti. HDP’nin çağrısıyla TKP, TİP, EMEP, Toplumsal Özgürlük Partisi, Emek Partisi ile Sosyalist Meclisler Federasyonu’nun genel başkanı, eş başkan ve MYK üyeleri bir araya gelmişti. Yine HDP’nin çağrısıyla Şubat ayında 8 sol, sosyalist ve devrimci yapı ikinci toplantısını yapmış ve ortak mücadele zemininde hareket etme yönünde bir karara varılmıştı.

3. Yolda da henüz ittifaka ilişkin bir karar alınmazken, HDP içerisinde yeni düzenlemenin büyük partilere yarayacağı yorumları yapılıyor. Millet İttifakı’nda olduğu gibi diğer partilerin 3. Yol ittifakı içerisinde yer alması durumunda milletvekili çıkarması olanaksız hale gelecek. Millet İttifakı’nda olduğu gibi, 3. Yol ittifakında da diğer partilerden adayların HDP listelerinden seçime girmesi seçeneği üzerinde duruluyor.

Paylaşın