Enflasyon Yüzde 1 Artınca, Cinayet Oranı Yüzde 2 Yükseliyor

Enflasyon ile cinayet oranı arasında doğru orantı olduğunu biliyor muydunuz? Bir ülkede enflasyon artınca cinayet oranı da artıyor. Bu sonuç 65 ülkede 50 yılı kapsayan bilimsel bir araştırmaya dayanıyor. Bilim insanları enflasyonda yüzde 1 artışla birlikte cinayet oranının yüzde 2 yükseldiğini ortaya koydu. Araştırmaya konu 65 ülke arasında Türkiye yer almıyor.

Suç bilimciler ekonomik koşulların suç eğilimlerini yönlendirmede rol oynadığı yönünde uzun süredir spekülasyonda bulunuyor. Son dönemde ortaya çıkan araştırmalar enflasyon ile suç oranları arasında ilişki olduğunu gösteriyor.

Bu varsayıma göre enflasyon, yasadışı pazarları ve organize suç faaliyetlerini teşvik ederek ve sosyal kurumların meşruiyetini azaltarak suçu artırıyor. Enflasyon ve cinayet oranları arasındaki ilişkiye dair mevcut araştırmalar genelde tek ülkeli araştırmalara veya sadece gelişmiş ülkeleri içeren birkaç ülkeye dayanıyor.

Ancak Amerikan üniversitelerinden bilim insanların son çalışması gelişmiş ve gelişmekte olan 65 ülkeyi içeren ve 1965’ten 2015’e kadar geniş bir süreyi kapsıyor. Araştırma enflasyon ve cinayet oranları arasında doğrudan bir ilişki olduğunu gösterdi. Bilim insanları beklentilerin aksine, enflasyon-cinayet ilişkisi en fazla gelişmişlik düzeyine sahip ülkelerde daha etkili olduğunu buldu.

South Florida Üniversitesi’nden Mateus Renno Santos, Texas-San Antonio Üniversitesi’nden Alexander Testa ve San Bernardino Kaliforniya Devlet Üniversitesi’nden Douglas B. Weiss’in “Enflasyon ve Uluslar Arası Cinayet” başlıklı makalesi Ceza Adaleti İncelemesi (International Criminal Justice Review-ICJR) dergisinde 2021 yılında yayımlandı. Makale öncelikle bugüne kadarki enflasyon ve suç oranı arasındaki ilişkilere dair bulguları hatırlatıyor.

Enflasyon yükselince suç oranı neden artıyor?

Buna göre enflasyonun yüksek olduğu dönemlerde ülkede ekonomik kurumların meşruiyetine güven düşüyor. Enflasyona sebep olan hükümetlere halkın güveni azalıyor. Kurumsal meşruiyet ve güvenin düşmesiyle toplumdaki resmi olmayan sosyal kontrol ve hukuka uyum azalınca suç oranı artıyor.

Başka önemli bir sebep ise enflasyonla birlikte ülkedeki ürün ve hizmetlerin fiyatı da artıyor. Bu durum zaten nüfusun ekonomik olarak zorluk yaşayan kesim kendin daha güçlü hissettiriyor ve bu durum huzursuzluğa yol açıyor.

Sosyoekonomik seviye düşünce cinayetler artıyor

Santos, Testa ve Weiss’in araştırmasına göre sosyoekonomik gelişmişlik seviyesi düşük ülkelerde cinayet oranı daha yüksek. Ancak enflasyon konusundaki bulgular farklılık gösteriyor. Enflasyon ile cinayet oranı arasındaki pozitif ilişki ekonomik gelişmişlik seviyesi yüksek ülkelerde daha güçlü. Sosyoekonomik gelişmişlik seviyesi düşük ülkelerde ise enflasyonun cinayet oranını tahmin etme oranı daha dengeli görünüyor.

Araştırmaya göre enflasyon, ülkeler arasındaki cinayet oranını anlamlı şekilde açıklıyor. Enflasyon oranının yüzde 1 artmasıyla cinayet oranlarının yaklaşık yüzde 2 yükseldiği ortaya çıkıyor.

(Kaynak: Euronews)

Paylaşın

Rusya’dan Avrupa Ülkelerine Uyarı

Kremlin, Rus petrolüne yönelik olası bir ambargonun Avrupa’ya pahalıya mal olacağı uyarısında bulundu. Baltık ülkeleri dâhil bazı Avrupa devletleri, Ukrayna işgali nedeniyle Moskova’ya uygulanan yaptırımlar kapsamında Rus petrolüne ambargo koyulmasında ısrarcı.

Almanya ise Rusya’dan enerji ithalatının tamamen durdurulmasına karşı çıkıyor. Avrupa Birliği dışişleri bakanları bugün Rusya’ya yönelik yeni yaptırımları ele almak için bir araya geliyor. Kremlin sözcüsü Dimitri Peskov ise gazetecilere yaptığı açıklamada petrol ambargosunun “herkesi vuracak bir karar olduğunu” söyledi.

“Böyle bir ambargonun dünya enerji piyasasında çok ciddi bir etkisi olur. Avrupa’nın enerji dengesinde çok çiddi anlamda olumsuz etkisi olur” ifadesini kullanan Rus sözcü, çok karışık bir konu olarak tanımladığı olası bir petrol ambargosunun ABD’yi Avrupa’ya kıyasla çok daha az etkileyeceğini vurguladı.

ABD Başkanı Joe Biden, Perşembe günü Brüksel’de Ukrayna konusunda yapılacak bir AB zirvesine katılacak. Zirvede enerji fiyatları ve tedarik güvenliği ele alınacak. ABD geçtiğimiz haftalarda Rus petrol ve gazına yasak getirmişti. İngiltere de Rusya’dan petrol ithalatına bu yıl içinde aşamalı olarak son verecek.

“Görüşmelerde kayda değer ilerleme yok”

Kremlin sözcüsü Peskov, Rusya ile Ukrayna arasındaki barış görüşmeleriyle ilgili de açıklamada bulundu. Şu ana kadarki buluşmalarda henüz Rusya lideri Vladimir Putin ve Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy arasında görüşme yapılmasını sağlayacak düzeyde bir ilerleme kaydedilemediğini belirten Peskov, “İki başkan arasındaki bir görüşmeden bahsedebilmemiz için önce ev ödevinin yapılması lazım. Görüşmeler yapılmalı ve sonuçları üzerinde anlaşılmalı” dedi. Peskov, “Şu ana dek kayda değer bir ilerleme yok” diye ekledi.

Peskov ayrıca görüşmelerde anlaşmaya varılması için Rusya’nın Ukrayna tarafından daha fazla gönüllülük gösterdiği yönündeki iddialarını yineledi. Kremlin sözcüsü, “Kiev üzerinde nüfuz sahibi olan” ülkelerden Ukrayna’yı “daha yapıcı” davranmaya teşvik etmelerini istedi.

Paylaşın

Osman Kavala’nın Tutukluluğunun Devamına Karar Verildi

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen, Osman Kavala’nın tek tutuklu olduğu Gezi Parkı Davası’nda Osman Kavala’nın tutukluluğunun devamına, sanıklara savunma için ek süre verilmesine ve duruşmanın 22 Nisan’a ertelenmesine karar verildi.

1602 gündür Silivri Cezaevinde tutulan Osman Kavala’yla birlikte Mücella Yapıcı, Çiğdem Mater, Ali Hakan Altınay, Mine Özerden, Can Atalay, Tayfun Kahraman ve Yiğit Ali Ekmekçi gibi isimlerin yargılandığı Gezi Davasında sona gelindi.

İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmaya Osman Kavala SEGBİS aracılığıyla katıldı. Diğer sanıklar da salonda hazır bulundu. Duruşmayı 200’e yakın kişi takip etti. Takip edenler arasında milletvekilleri, konsolosluk temsilcileri, STK’ler ve gazeteciler bulunuyor. Yargılanan hak savunucular bu duruşmada 4 Mart’ta Savcı Edip Şahiner’in ceza istediği mütalaaya karşı savunma yaptı.

Savunmalar öncesinde Can Atalay söz alarak usule ilişkin beyanda bulunmak istedi. Bu sırada hakimle ufak bir tartışma yaşandı. Atalay usule ilişkin eksiklikler giderilmeden esas hakkında savunma alınamayacağını söyledi. “Biz ısrar etmeseydik heyetiniz bozmaya ilişkin beyanımızı bile almayacaktınız. Bozmaya ilişkin beyanlarımızı ısrarla ‘savunma’ diyerek aldınız” dedi.

Atalay sonrasında şöyle devam etti:

“Bir düğmeye basıldı, Gezi davası bozuldu. Bir düğmeye basıldı, Yargıtay 16. Ceza Dairesi kendi dosyasında bulunmayan, Gezi ile birlikte değerlendirilmesi gerektiğini belirterek Çarşı davasını bozdu. 30. ACM alelacele dosyayı size gönderdi. Bir üyenizin şerhiyle dosyalar birleştirildi, bir düğmeye basıldı, esas hakkında mütalaa açıklandı. İstinaf kararı gerekleri yerine getirilmeden nasıl hükme gidiyorsunuz? Yargıtay 16. Ceza Dairesinin bozma kararı ne oldu?

Biz nereye gitsek peşimizden gelen savcı Edip Şahiner ve temsil ettiği siyasi kadro bu sefer çok daha ince çalışmış, iddianamenin ve ilk esas hakkında mütaalanın yüklerinden kendilerini kurtarmaya çalışırken tarafımızca suçüstü yakalanmıştır.” Atalay “Biz kendimizi değil Gezi’yi savunduk. Gezi’yi savunmaya devam edeceğiz” diye de ekledi.

Bayraktar: Karara gitmek doğru değil

Atalay’ın ardından konuşan Kavala’nın avukatı Köksal Bayraktar’sa “30 Ağır Ceza Mahkemesi’nde verilen sanık ifadelerini tekrar ettirdiniz, başka hiçbir şey yapmadınız, işin esasına girmediniz” dedi.

Mahkemenin doğrudan karara gitme amacında olduğunu belirten Bayraktar “Müvekkilim usul hükümleri karşısında yalpalayan bir mahkeme karşısında 4 yıldan fazladır tutuklu. Hiçbir davada olmayan bir şeyle karşı karşıyayız. Savcılık olmasına rağmen bakanlar bu davaya müdahil oluyor. 700 kişi müştekiyiz diyor, bunların biri dahi mahkemeye getirilmiyor. Durum buyken karara gitmek doğru değil.” diye konuştu.

Uluslararası Af Örgütü’nden Osman Kavala ve tüm sanıklara beraat çağrısı

Osman Kavala ve altı sanığın beşinci duruşmada savunmalarını sunmasından önce Uluslarası Af Örgütü, Osman Kavala ve tüm sanıkların beraatini talep etmişti.

Uluslararası Af Örgütü Avrupa Direktörü Nils Muižnieks, Osman Kavala ile ilgili olarak, “uluslararası kabul görmüş bir suç işlememesine rağmen, ailesinden uzakta bir hapishanede temelsiz suçlamalarla keyfi olarak tutuklu kalıyor” demişti: 2017’den bu yana, savcılık makamları bir suçu yoktan var etmeye çalıştı ancak defalarca başarısız oldu. Aksine, bu siyasi güdümlü kovuşturmadaki her dolambaçlı karar, Türk adalet sistemindeki boşluklar daha da ortaya çıkardı.

Osman Kavala’nın tutukluluk süresi 1600 günü geçti

18 Ekim 2017’de gözaltına alınan Kavala, 1 Kasım 2017’de Gezi olaylarını finanse etme suçlamasıyla tutuklandı.

Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 312. maddesinde düzenlenen ‘Cebir ve şiddet kullanarak hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek’ ve TCK’nin 309. maddesinde düzenlenen ‘Cebir ve şiddet kullanarak Anayasal düzeni ortadan kaldırmaya teşebbüs etmek’ suçlamaları ile tutuklanmasına karar verildi.

Kavala hakkında verilen tahliye kararları yeni suçlamalarla bozuldu ve tutukluluğu devam etti. 17 sanıklı Gezi Parkı davası 2021’de yeniden görülmeye başladı. O arada 35 sanık hakkında beraat kararı verilen Çarşı davası ise Yargıtay tarafından bozulmuş; Yargıtay, bozma kararında iki dava arasında hukuki bağlantı olduğunu belirtmişti.

Ardından iki dava 30 Temmuz 2021’de birleştirildi. 21 Şubat 2022’de görülen duruşmadaysa Çarşı davasının Gezi Parkı davasından ayrılmasına karar verildi.

Avrupa Konseyi’nin siyasi organı Bakanlar Komitesi 30 Kasım-2 Aralık 2021 arasında yaptığı değerlendirmeler ve oylama sonucunda iş insanı Osman Kavala’yı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarına rağmen serbest bırakmayan Türkiye aleyhine “ihlal prosedürü” başlatma kararı almıştı. Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Şubat ayında “ihlal prosedürü” ile ilgili ara kararı kabul etmişti.

AİHM, “Türkiye yükümlülüklerini yerine getirmedi” sonucuna varırsa, bu yöndeki değerlendirmesini yeniden Bakanlar Komitesi’ne iletecek. Bakanlar Komitesi de eğer bu süreç içerisinde Kavala serbest bırakılmamışsa Türkiye’ye karşı alınacak yaptırımları değerlendirecek ve uygun görülen önlemleri karara bağlayacak. Bu Türkiye’ye karşı ilk, Avrupa Konseyi tarihinde de Azerbaycan’dan sonra ikinci ihlal prosedürü olacak.

Paylaşın

Doğalgaza ‘Yüzde 30’ Zam Bekleniyor

Uluslararası piyasalarda son dönemde gözlenen fiyat artışlarına paralel olarak, nisan ayı başında doğalgaza yeni zam bekleniyor. Dünya gazetesinden Mehmet Kaya’nın haberine göre, aylık güncellemeler kapsamında sanayinin kullandığı doğalgazdaki fiyat artışı yüzde 30’u bulabilecek.

Uluslararası fiyat artışı kaynaklı olarak doğalgaz satışına büyük oranda zam yapılabileceği belirtildi. BOTAŞ çıkış fiyatlarına zam için genellikle ay başlarında açıkladığı tarifeleri kullanıyor. Edinilen bilgilere göre zam özellikle sanayi kullanımında yüzde 30’ları bulabilecek.

Türkiye’de uzun süredir doğalgaz fiyatlarındaki artışın tüketiciye bire bir yansımaması için BOTAŞ satış fiyatlarına uluslararası fiyatları birebir yansıtmıyor. BOTAŞ’ın zararı ise sermaye artışlarıyla karşılanıyor. Bu kez son dönemde yaşan fiyat artışlarının kalıcı olması nedeniyle artışın bir kısmının yansıtılacağı kaydediliyor. Uluslararası enerji fiyatlarındaki artışa bağlı olarak son dönemde her ay doğalgaz satış fiyatlarında artışlar yapılıyor.

Bu artışlar kimi zaman elektrik üretiminde ya da sanayide, bazen de konut tüketicilerinin kullandığı gazlarda yapılıyor. BOTAŞ verilerine göre mart ayı itibariyle küresel olarak doğalgaz satış fiyatları 2022’de bir miktar gerilemekle birlikte yüzde 349,72 oranında artarak 10000 metreküpte 945,95 dolar oldu.

Yine BOTAŞ TL cinsinden konutlarda kullanılan gaz dikkate alındığında Türkiye halen Avrupa ülkelerine göre ucuz konumda bulunuyor. BOTAŞ, 2021 sonbaharına kadar görev zararı yazmazken, 2021 sonundan itibaren 50 milyar TL görev zararıyla yılı kapatmıştı.

Paylaşın

Rusya Ordusu Nerede Hata Yapıyor?

Rusya, dünyadaki en büyük ve en güçlü ordulardan birine sahip, buna rağmen Ukrayna’da bugüne kadar istediği ilerlemeyi sağlayamadı. Batılı birçok askeri uzman, Rusya’nın sahadaki performansı karşısında yaşadığı şaşkınlığı gizlemiyor.

Sahadaki ilerleyişin yavaşlığı, bazı askeri uzmanların “Rusya kayıplarının üstesinden gelebilecek mi?” sorusunu sormasına yol açtı. Bu hafta BBC’ye konuşan üst düzey bir NATO askeri görevlisi, “Rusya açıkçası hedeflerine ulaşamadı, muhtemelen nihayetinde de ulaşamayacak.” dedi. Peki yanlış giden neydi? Batılı üst düzey ordu ve istihbarat yetkilileri, Rusya’nın hataları hakkında ne düşünüyor?

Yanlış varsayımlar

Rusya’nın ilk hatası Ukrayna’nın çok daha küçük olan ordusunun savunma kapasitesini hafife almak oldu. Rusya, yıllık savunma bütçesine 60 milyar dolar ayırırken Ukrayna 4 milyar dolar ayırıyor. Bu da Rusya’nın karşısındaki gücü hafife almasına yol açtı.

Rusya, tıpkı diğer birçok güçlü orduya sahip ülke gibi, kendi askeri gücünü de gözünde fazla büyütmüş olabilir. Devlet Başkanı Vladimir Putin uzunca bir süredir Rusya ordusunun modernizasyon programı için hırsla çalışıyor ve bu çalışmaların karşılığında ordusunun gerçekte olduğundan çok daha fazla güçlendiğini düşünmüş olabilir.

İngiltere ordusundan üst düzey bir yetkilinin verdiği bilgiye göre Rusya’nın savunma yatırımlarının büyük bir kısmı nükleer kapasitesini geliştirmek ve bu konuda deneyler yapmak için kullanılıyor. Buna hipersonik füzeler gibi yeni silahlar üretmek de dahil.

Rusya’nın Kızıl Meydan’da düzenlenen Zafer Günü Geçit Törenleri’nde sergilenen ve dünyanın en gelişmiş tankı olarak tanıtılan T-14 Armata’yı da bu savaşta henüz kullanılırken görmedik. Rusya’nın sahaya çıkardığı tankların çoğu daha eski T-72 tankları, zırhlı personel taşıyıcılar, top ve füze fırlatıcıları…

İşgalin başlangıcında Rusya’nın havada çok belirgin bir avantajı vardı, sınıra gönderilen savaş uçaklarının sayısı Ukrayna’nın savaş uçaklarının üç katı kadardı. Bu sebeple birçok askeri uzman Rusya’nın havada hızlı bir üstünlük kazanacağını düşünmüştü; ancak öyle olmadı. Ukrayna’nın savaş uçaklarına karşı yürüttüğü savunma, bugüne kadar Rusya’nın manevra alanını kısıtlamaya yetecek kadar etkili olabildi. Moskova, özel kuvvetlerinin çok hızlı ve belirleyici bir rol oynayabileceğini de öngörmüş olabilir.

Üst düzey Batılı bir askeri yetkilinin BBC’ye verdiği bilgiye göre Rusya, Ukrayna’nın hava savunmasının ‘güçsüzlüğüne’ güvendiği için Spetsnatz ve VDV gibi paraşütçüler göndermenin yeterli olacağını ve bunun Ukrayna savunmasını saf dışı bırakacağını düşündü. Ancak ilk günlerde Kiev yakınlarındaki Hostomel Havalimanı’nda yapmayı planladıkları helikopterlerin yok edilmesi saldırısı geri tepti, Ukrayna savunması saldırıyı püskürttü. Bu da Rusya’nın asker, mühimmat ve destek göndermek için kullanacağı bir havalimanını ele geçirmesini önlemiş oldu.

Hostomel Havalimanı saldırısı püskürtülünce Rusya, tüm destekleri karayoluyla göndermeye başladı. Bu da belli bir trafikte ilerleyen araçların ve konvoyların Ukrayna tarafından daha kolay şekilde hedef alınmasına yol açtı. Bazı ağır silahlar bunun önüne geçmek için yoldan çıkınca çamura saplandı ve ilerleyemedi.

Bu sırada Rusya’nın kuzeyde uydular tarafından görüntülenen uzun zırhlı araç kuyruğu henüz Kiev kuşatmasına katılmadı. En önemli ilerlemeler güneyden geldi; burada hem mühimmat hem asker sevkiyatı için tren yolları kullanılıyor. Tüm bu gelişmeler üzerine BBC’ye konuşan İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace, “Putin’in güçlerinin momentumu kaybettiğini” söylüyor: Takılıp kaldılar ve yavaş da olsa çok önemli kayıplar veriyorlar.

Kayıplar ve düşük moral

Rusya, Ukrayna’nın işgali için sınıra 190 bin asker yığdı ve bunların önemli bir kısmı da çatışma hattına gitti, yani aktif olarak savaşa katıldı. Ancak Batı’nın istihbaratına göre bu sayının yüzde 10’unu sahada kaybettiler. Rusya veya Ukrayna’nın kayıpları için güvenilir ve teyit edilmiş net bir bilgi yok ancak Ukrayna 14 bin Rus askerinin hayatını kaybettiğini iddia ediyor. ABD istihbaratı ise bu sayının yarısının doğru olabileceğini düşünüyor.

Batılı yetkililer de Rusya ordusundaki askerlerin morallerinin “çok, çok düşük olduğuna dair” işaretler olduğunu savunuyor. Bir yetkili, haftalardır Belarus’ta bekleyen askerler için “Üşüyorlar, yorgunlar ve açlar” dedi.

Rusya, kayıplarını karşılayabilmek için şimdiden ülkenin doğusundan ve Ermenistan’dan Ukrayna sınırına yeni asker takviyesi yapmaya başladı bile. Batılı yetkililer, Suriye’den de savaşçı taşındığı ve bunların da yakında savaşa katılacağı haberleri için “büyük olasılıkla doğru” ifadelerini kullanıyor.

Tedarik ve lojistik sıkıntısı

Rusya aslında çok temel alanlarda zorluklar yaşıyor. Eski bir askeri söylem vardır; “Amatörler taktik konuşurken profesyoneller lojistik çalışır.” Rusya’nın bu savaşta lojistik üzerine yeterince düşünmediğine dair kanıtlar var. Zırhlı ve silahlı araç konvoyları benzin, gıda ve mühimmat eksiği yaşıyor. Bozulan araçlar terk ediliyor ve Ukrayna traktörleri tarafından çekiliyor.

Batılı yetkililer Rusya’nın bazı mühimmat eksiklerinin de olabileceğini söylüyor. Şimdiye kadar uzun menzilde 850-900 hedefe kilitli mühimmat, mesela güdümlü füzeler kullanıldı. Bunların yerini de yönlendirilmeyen silahlarla doldurmak mümkün değil.

ABD’li yetkililer, Rusya’nın bu konudaki eksiklerini gidermek için Çin’den yardım isteyebileceği uyarısında bulunuyor. Tüm bunlara karşın Ukrayna’ya Batı ülkelerinden düzenli bir silah ve askeri mühimmat akışı var. Bu aynı zamanda morallerin de yükselmesine yol açıyor. ABD çok kısa bir süre önce 800 milyon dolarlık daha savunma desteği vereceğini açıkladı.

Daha fazla tanksavar ve uçaksavar füzesinin yanı sıra ABD’nin Switchblade isimli insansız hava aracı da vereceği biliniyor. Bu insansız hava aracına patlayıcı yüklenebiliyor ve hedefe ulaştığı noktada patlatılabiliyor. Batılı yetkililer hâlâ Putin’in Ukrayna şehirlerini uzunca bir süre daha bombalamaya yetecek askeri gücü olduğu konusunda da uyarıda bulunuyor.

Bir istihbarat yetkilisi de, bugüne kadarki kısmî hayal kırıklığına rağmen Putin’in vazgeçmeyeceğini ve büyük olasılıkla saldırılarını artıracağını söylüyor. “Putin Rusya’nın askeri anlamda Ukrayna’yı yenebileceğini hâlâ inanıyor.” diyor.

Ukrayna ordusu bugüne kadar etkili bir savunma göstermiş olsa da, çok ciddi anlamda bir destek ve tedarik gelmediği sürece ellerindeki malzemenin hızla bitebileceği konusunda da uyarıda bulunuyor Batılı uzmanlar. Çünkü savaşın başındaki kadar olmasa da üstünlük hâlâ Rusya ordusunda.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Enerji Faturalarının Yükü Bir Yılda Yüzde 100 Arttı

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı ve Balıkesir Milletvekili Ahmet Akın, enerji faturalarının toplam yükünün bir yıl öncesine göre 2 kat arttığını açıkladı.

Akın, iktidarın 2022 yılıyla birlikte başta elektrik olmak üzere enerji faturalarında yaptığı zamların yurttaşın yükünü artırdığına dikkat çekerek, indirim algısına karşın son bir yıl içinde fatura yükünün katlandığını belirtti.

Cumhuriyet’in haberine göre Akın, dört kişilik bir ailenin Mart 2021 tarihindeki enerji faturalarıyla Mart 2022 tarihli faturalarını karşılaştırdı.

‘Fahiş zamlar geri alınmadan…’

Akın’ın çalışmasında özetle şunlar yer aldı:

“Mart 2021 tarihinde, ısınma amaçlı doğal gaz kullanan, ortalama elektrik tüketimi yapan ve bir depo benzin harcayan bir ailenin enerji faturalarının toplamı bin 60 lira tutarındaydı. Mart 2022’de, AKP’nin indirim yapıldığı söylemine karşın bir yıl sonra aynı enerji faturalarının toplamı 2 bin 75 lira oldu.

2022 yılında memurlara yüzde 30, asgari ücretlilere yüzde 50 oranında zam yapılırken, enerji faturalarının yükü ise neredeyse yüzde 100 oranında artış gösterdi. Yıl başından bu yana ikiye-üçe katlanan faturalardaki 40-50 liralık indirimin hiçbir anlamı yok. Cumhuriyet tarihinin en büyük zammı hâlâ geçerli. İlk kademede yüzde 42, ikinci kademede yüzde 119 zam yerinde duruyor. Fahiş zamlar geri alınmadan yapılan hiçbir değişiklik faturalardaki yangını söndürmeyecektir.”

Paylaşın

Erdoğan’ın Seçim Planı; İkinci Tura Kalmak

Mehmet Tezkan, Halk TV’deki “Erdoğan ikinci tura oynuyor” başlıklı yazısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ilk turda kaybedeceğinin farkında olduğunu ve bu nedenle AK Parti ile MHP’nin ikinci tura hazırlandığı görüşünü savundu.

“Erdoğan hesabını kitabını yapmış, birinci turda yeniden Cumhurbaşkanı olamayacağını görmüş.” diyerek AKP ve MHP’nin yeni stratejisini açıklayan Mehmet Tezkan, şunları söyledi: Öncelikli hedefi Cumhurbaşkanı seçimini ikinci tura taşımak. Millet İttifakı adayının ilk turda seçilmesini yani yüzde 50+1’i bulmasını engellemek.

Mehmet Tezkan’ın halktv.com.tr’de yer alan yazısının dikkat çeken o kısmı:

“Erdoğan hesabını kitabını yapmış, birinci turda yeniden Cumhurbaşkanı olamayacağını görmüş. Öncelikli hedefi Cumhurbaşkanı seçimini ikinci tura taşımak. Millet İttifakı adayının ilk turda seçilmesini yani yüzde 50+1’i bulmasını engellemek.

Hissediyorum zihninden geçen şu:

Meclis çoğunluğunu alarak ikinci tura eli güçlü girmek. Seçim yasasındaki değişikliğin başka izahı var mı? Dikkatinizi çekerim. Seçimden sonra yapılan koalisyonlar kötüdür, ama seçimden önce yapılan ittifaklar iyidir diye pazarladığı sistemden şimdi kendi vazgeçiyor.

Ne adına?

Daha adil düzen adına!

Daha demokratik seçim adına!

Daha demokratik yapının inşası adına!

Erdoğan milletvekili seçimine yükleniyor. Meclis’te AKP/MHP koalisyonunun (öyle ya artık ittifak yok!) çoğunluğu sağlayacağı yapıyla cumhurbaşkanlığı için ikinci tur seçimine girmek istiyor.

Parti teşkilatlarıyla eski/yeni milletvekilleriyle sürekli toplantı yapmasının nedeni bu…

Meclis çoğunluğunu almak. 301 vekili bulmak.

Kendi de farkında; bir daha Cumhurbaşkanı seçilme şansı yok.

TBMM’de çoğunluğu alırlarsa ancak! O da bir ihtimal.

Yapmak istedikleri yasa değişikliğiyle artık şu netleşti. Erdoğan ilk turda seçimi kazanamayacağını AKP/MHP koalisyonun da Meclis çoğunluğunu alamayacağını görüyor.

Oyununu buna göre kurguluyor.

Seçim yasası değişikliğinin sebebi bu… Kaybetmeyi görmenin telaşı…”

Paylaşın

‘Yurt Dışı Üretici Enflasyonu’ Yüzde 106’ya Yükseldi

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Şubat 2022 Yurt Dışı Üretici Fiyat Endeksi (YD-ÜFE) verilerini açıkladı. Açıklanan verilere göre, YD-ÜFE Şubat ayında bir önceki aya göre yüzde 2,35, bir önceki yılın Aralık ayına göre yüzde 5,68, bir önceki yılın aynı ayına göre yüzde 106,13 ve on iki aylık ortalamalara göre yüzde 53,21 artış gösterdi.

Sanayinin iki sektörünün yıllık değişimleri; madencilik ve taşocakçılığında yüzde 112,24, imalatta yüzde 106,02 artış olarak gerçekleşti.

Ana sanayi gruplarının yıllık değişimleri; ara malında yüzde 124,67, dayanıklı tüketim malında yüzde 94,65, dayanıksız tüketim malında yüzde 86,43, enerjide yüzde 203,41, sermaye malında yüzde 88,52 artış olarak gerçekleşti.

Sanayinin iki sektörünün aylık değişimleri; madencilik ve taşocakçılığında yüzde 3,99, imalatta yüzde 2,32 artış olarak gerçekleşti.

Ana sanayi gruplarının aylık değişimleri; ara malında yüzde 2,67, dayanıklı tüketim malında yüzde 1,70, dayanıksız tüketim malında yüzde 1,90, enerjide yüzde 11,69, sermaye malında yüzde 1,54 artış olarak gerçekleşti.

YD-ÜFE sektörlerinden giyim eşyası yüzde 70,32, basım ve kayıt hizmetleri yüzde 74,81, deri ve ilgili ürünler yüzde 80,17 ile endekslerin en az arttığı alt sektörler oldu.

Buna karşılık kok ve rafine petrol ürünleri yüzde 203,41, ana metaller yüzde 148,50, metal cevherleri yüzde 129,34 ile endekslerin en fazla arttığı alt sektörler oldu.

YD-ÜFE sektörlerinden tütün ürünleri yüzde 0,02, bilgisayarlar ile elektronik ve optik ürünler yüzde 0,62, diğer ulaşım araçları yüzde 0,69 ile endekslerin en az arttığı alt sektörler oldu.

Buna karşılık kok ve rafine petrol ürünleri yüzde 11,69, diğer mamul eşyalar yüzde 4,87, diğer madencilik ve taşocakçılığı ürünleri yüzde 4,19 ile endeksin en çok arttığı alt sektörler oldu.

Paylaşın

Putin’in Aklından Neler Geçiyor?

Batılı istihbarat birimleri, Rusya lideri Vladimir Putin’in kendi yarattığı bir çember içinde kapana kısıldığı görüşündeler ve bu onları endişelendiriyor. İstihbaratçılar yıllarca Putin’in planlarını anlayabilmek için onun kafasından geçenlerin peşine düştü.

Rus güçleri Ukrayna’da tıkanmış bir görüntü verirken, bu düşünceleri öğrenebilmek, Putin’in baskı altında nasıl reaksiyon vereceğini anlamak adına her zamankinden önemli bir hal almış durumda. Onun ruh halini anlayabilmek, krizin daha tehlikeli bir hal almasını önlemek adına hayati bir önem taşıyor.

Rus liderin hasta olduğuna dair spekülasyonlar yapılıyordu. Ancak birçok uzman Putin’in oldukça izole bir durumda olduğunu ve çevresinde alternatif olabilecek fikirleri dile getirecek kimse olmadığını değerlendiriyor.

Bu izole hal, uzun masalarda yalnız bir şekilde baş köşede oturduğu fotoğraflara da yansıyor. Bir Batılı istihbarat yetkilisi, Putin’in işgal planının bir KGB ajanı tarafından oluşturulmuşa benzediğini söylüyor ve planının, gizliliğe büyük önem veren “komplocu dar bir grup” tarafından oluşturduğunu değerlendiriyor.

Ancak sonuç tam bir kaos oldu. Rus komutanlar hazır değildi ve hatta bazı askerler niçin sınırı geçtiklerini dahi bilmiyordu.

Bir karar verici

Kaynakları hakkında ipucu vermeyen Batılı ajanlar, işgal planı hakkında, Rusya liderliği içindeki birçok kişiden daha fazla şey biliyordu. Ama şimdi daha zor bir görevleri var; Rusya liderinin bir sonraki adımını öngörmek.

CIA’in Rusya operasyonlarını yönetmiş bir isim olan John Sipher, “Kremlin’in bir sonraki adımını anlamaktaki zorluğun arkasında, Putin’in tek karar verici olması yatıyor” diyor.

İngiltere’nin Gizli İstihbarat Servisi’nin (MI6) eski başkanı John Sawers da benzer bir görüşü dile getiriyor ve “en yakınındaki isimler bile bilmezken” Putin’in ne düşündüğünü öngörmenin güçlüğüne vurgu yapıyor.

Psikoloji profesörü olan Adrian Furnham, Putin’in kendi propagandasının kurbanı olduğunu, görüş aldığı kişilerin çok sınırlı olması nedeniyle de dünyaya bakışının garipleştiğini görüşünde.

İstihbaratçılar, Putin’in yakın çevresinde hiçbir zaman fazla kişi bulunmadığını ancak konu Ukrayna’yı işgale geldiğinde bu çemberin iyice daraldığını söylüyorlar.

Bu çemberde yer alanların da, Putin’e tamamen inanmış, ihtiraslarını ve amaçlarını sorgulamayan kişilerden oluştuğu belirtiliyor. Bu yakın çevrenin ne kadar dar olduğu, işgal öncesi Kremlin’deki güvenlik zirvesinde ortaya serilmişti.

Onu yakından gözlemleyenler, 1990’larda Rusya’nın yaşadığı, Sovyetler sonrası kargaşa dönemini unutturma arzusu ile hareket ettiği görüşündeler.

Ayrıca, iktidarının Batı tarafından elinden alınmaya çalışıldığı ve aynı Batı’nın Rusya’nın önünü kapama kararlılığında olduğuna dair bir inançla hareket ettiğini düşünüyorlar. Putin’le tanışmış bir kişi, Kaddafi’nin 2011’de devrildikten sonra öldürülürken görüntülerini izleme takıntısını hatırlatıyor.

IA Başkanı William Burns’ten Putin’in ruh sağlığını değerlendirmesi istendiğinde şu yanıtı vermişti: “O, yıllardır kindarlık ve ihtirasla yanıcı hal alan bir motorla hareket ediyor.” Burns, Putin’in görüşlerinin yıllar içinde sertleştiğini ve alternatif görüşlere de kapandığını anlatıyor.

Rusya lideri delirdi mi?

Bu soru birçok Batı’da birçok kişi tarafından dile getiriliyor. Ve fakat az bir grup uzman bu soruyu yararlı buluyor. Bir psikolog, Ukrayna işgali kararının neden verildiğini, eğer o kararı veren kişiyi peşin hükümle deli olarak değerlendirirsek, anlayamayız diyor.

CIA bünyesindeki bir ekip, yabancı liderler hakkında, sağlık, geçmiş ve ilişkiler üzerinden “liderlik analizleri” yapıyor. Kullandıkları bir başka araç da, farklı liderlerle yapılan temaslardan elde edilen bilgiler. Örneğin, 2014 yılında Angela Merkel dönemin ABD Başkanı Obama’ya, Putin hakkında “o farklı bir dünyada yaşıyor” demişti.

Fransa lideri Macron da Putin ile son görüşmesinde, Rus lideri önceki görüşmelere göre “daha katı ve izole” gördüğünü söyledi. Peki bu arada bir şeyler mi değişti? Bazıları, fazla kanıt ortaya koymadan, Putin’in sağlığının kötüleşmiş olabileceğini ya da ilaçlara tepki veriyor olabileceğini ortaya atıyor.

Psikolojik faktörleri öne çıkaranlar da var. Putin’in Rusya’yı korumanın kaderi olduğunu düşündüğü ve yeniden süper güç statüsünü ona kazandırmak için az zamanı kaldığı düşüncesi ile hareket ediyor olabileceği görüşü dile getiriliyor. Bir taraftan da Covid’de kendini çok fazla izole etmiş olmasının yaratabileceği olası ruhsal etkilere atıf yapılıyor.

ABD yönetiminde diplomat olarak görev yapmış ve şimdi bir düşünce kuruluşunda olan Ken Dekleva, Putin’in ruh sağlığının bozuk olmadığını düşündüğünü ancak acele ile hareket etmeye başladığı görüşünü dile getiriyor.

Putin’in çemberi içine, yararlı bilgilerin ulaşmıyor olduğu endişesi de hakim. Rus istihbarat servisleri, Ukrayna’da askerlerin nasıl karşılanacağı gibi duymak istemeyeceği bilgileri işgal öncesi ondan saklamış olabilir.

Bu hafta bir Batılı yetkili, Putin’in halen birliklerinin durumu konusunda, Batılı istihbarat servisleri kadar bilgisi olmayabileceğini söyledi. Bu olası bilgi eksikliği, krizin derinleşmesi durumunda verebileceği tepki konusunda endişeler doğuruyor.

Deli adam teorisi

Putin’in kendisi çocukken bir fareyi nasıl kovaladığına ilişkin bir hikaye paylaşmıştı. Köşeye sıkışan farenin, saldırı haline geçtiği ve genç Vladimir’i kaçmaya ittiğini anlatmıştı. Batılı devlet insanları, Putin’in kendisini köşeye sıkışmış hissedip hissetmediği sorusunu dile getiriyor.

Bir Batılı yetkili, “Soru, acımasızlığın seviyesini artıracak ve krizi, kullanmaya hazır olduğunu söylediği silah sistemleri noktasına taşıyacak mı?” diyor. Putin’in taktik bir nükleer silah kullanabileceği bir süredir ifade ediliyor.

Psikoloji profesörü olan Adrian Furnham, ani bir kararla “düğmeye basın” diyebileceği endişesinin olduğunu söylüyor. Putin’in deli adam teorisi olarak adlandırılan bir taktiğe oynuyor olabileceği de dile getiriliyor.

Buna göre Rus liderin, düşmanlarını geri çekilmeye zorlamak için, nükleer silah kullanımı dahil, her şeyi yapabilecek bir deli adam olarak göstermek isteyebileceği de değerlendiriliyor.

Batılı ajanlar ve siyaset yapıcılar için Putin’in niyetlerini anlamak her zamankinden daha önemli. Onu, tehlikeli bir tepki verecek hale getirmeden nereye kadar zorlayabileceklerini tahmin edebilmeleri büyük önem taşıyor.

“Putin’in kendine bakışında, hataya ve zayıflığa yer yok. Hatta bunlara karşı nefret besliyor.” diyen Ken Dekleva devam ediyor: “Köşeye sıkışmış bir Putin, daha tehlikeli bir Putin’dir. Bazen ayının kafes dışına çıkış ormana geri dönmesine izin vermek daha hayırlıdır”

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Babacan’dan Erdoğan Ve Bahçeli’ye: Seçim Meydanda Kazanılır

Partisinin İzmir il kongresine yaptığı konuşmada, iktidarın seçim kanunu değişikliği girişimlerini eleştiren DEVA Lideri Babacan, “Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli masa başı formüllerle jübile seçimlerine nasıl gireceklerini konuşmuşlar. İkisinin de jübilesi olacak.” dedi.

Haber Merkezi / Erdoğan ve Sayın Bahçeli’ye seslenen Babacan, “Sizin entrikalarınız bize vız gelir. Seçim meydanda kazanılır. Hodri meydan. Çıkın meydana. Sizin gücünüz; Türkiye’nin köklü demokrasisini yok etmeye yetmeyecek. Türkiye’yi daha fazla aşağı çekmenize izin vermeyeceğiz. İlk seçimden hemen sonra Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’i inşa edeceğiz. Ülkemizi özgürlükle, adaletle ve zenginlikle buluşturacağız. Engelleyemeye gücünüz yetmeyecek.” ifadelerini kullandı.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin İzmir il kongresinde konuştu. Babacan şu ifadeleri kullandı:

“Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli masa başı formüllerle jübile seçimlerine nasıl gireceklerini konuşmuşlar. İkisinin de jübilesi olacak. Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli’ye sesleniyorum: Sizin entrikalarınız bize vız gelir. Seçim meydanda kazanılır. Hodri meydan. Çıkın meydana. Sizin gücünüz; Türkiye’nin köklü demokrasisini yok etmeye yetmeyecek. Türkiye’yi daha fazla aşağı çekmenize izin vermeyeceğiz. İlk seçimden hemen sonra Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’i inşa edeceğiz. Ülkemizi özgürlükle, adaletle ve zenginlikle buluşturacağız. Engelleyemeye gücünüz yetmeyecek.

Zannediyorlar ki önümüzdeki seçim sonuçları 2018 sonuçları gibi olacak. Bana soruyorlar, ‘Hükûmet sizi mi hedef aldı?’ diyorlar. Cumhurbaşkanı’nın konuşmalarını dinlersek öyle görünüyor ama bizi hedef almak kolay değil. Çünkü biz yerinde duran bir hedef değiliz. Hızla ileriye koşan, hareketli bir hedefiz. Bugün adım atıyorlar, seneye işliyor. Bir sene sonra DEVA Partisi’nin nereye geleceğini hesaplayamıyorlar.

“Bu millet 90’lı yılların yıkımlarını unutmadı”

Ekonomik kriz veya faili meçhul cinayetler dönemi denilince ilk akla gelen bazı isimlerden medet umar hale gelmişler. Enerjinize yazık. Bu millet, 90’lı yılların siyasi yıkımlarını unutmadı, unutmayacak. 90’lı yılların karanlığında, ülkenin doğusunda kol gezen Beyaz Torosları, ülkenin batısında katledilen aydınları ve gazetecileri, Manisa’da gençler için kurulan işkencehaneleri unutmayacak.

Devletin içinde, hukuka aykırı faaliyet yürüten şebekeler bir gün mutlaka temizlenecek. Cirit atıyorlar şimdi. Mafyalar, çeteler sardı etrafı. Ülkeyi yönetenler iç içe çalışıyorlar. Hiçbir masum vatandaşımız, boğazında düğümlenen acısıyla yaşamayacak bu ülkede. Bundan birkaç ay önce, bir mafya liderinin, çete benzeri yapılanmalarla ilgili anlatılarını hep beraber izledik. Kararlı bir siyasi irade iş başına geçtiğinde, böylesine hukuk dışı faaliyetlere asla geçit verilmeyecek.

Devletin resmî belgelerinde dahi kayda geçen Gladyo ve benzeri çetelerden mutlaka hesap sorulacak. Bu hesabı, ‘bağımsız ve tarafsız yargı’ soracak. Devlet her türlü hukuksuzluğa karşı, hukuk içinde kalarak mücadele verir. Karşınızda çete de olsa, mafya da olsa, terör örgütü de olsa, devlet bunlara karşı mücadelesini, devlete yakışır şekilde hukuk içerisinde verir. ‘Bağımsız ve tarafsız yargı’nın altını özellikle çiziyorum. Hukuka aykırı işler yapanlar; demokrasimize kast eden, hukuk sistemimizi felç eden FETÖ’nün bulandırdığı suda temizlenemezler. Biz, öncelikle yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını tesis edeceğiz. Kurunun yanında yaşı yakmadan, masum tek bir vatandaşımızın haksız yere ceza çekmesine razı gelmeden adaleti tesis edeceğiz.

“Ya el ele verip özgürleşeceğiz ya da otokrat rejim perçinleşecek”

Ülkemiz şu anda, son derece önemli bir yol ayrımında. Ya 84 milyon el ele verip özgürleşeceğiz ya da bu otokrat rejim memleketimize iyice perçinleşecek. Ya Türkiye’yi hep beraber bir hukuk devleti yapacağız ya da iktidardaki otoriter ortaklığın ülkemizi sefalete sürüklemesine seyirci kalacağız. Ya Türkiye’yi tam demokrasi rotasına sokacağız ya da demokrasimizden eser kalmayacak.

Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli; gençler, buldukları ilk fırsatta, kendilerine başka bir ülkede hayat kurmayı istiyorlar. Var mı bir cevabınız? Gençler, ‘Harçlıklarımızla sokağa çıkmak, bir kafede oturmak, sinemaya gitmek mümkün değil artık’ diyor. ‘Sosyal medyada düşüncemi açıkladığımda kapıma polis dayanmasından, ileride iş bulamamaktan korkuyorum’ diyor. ‘Emeğim mülakatlarda çöp oluyor, torpil yoksa iş yok’ diyor. Var mı bir cevabınız?

Avrupa’nın kapıları Türkiye’ye ne zaman açılır? Kendi anayasasını çiğneyen, hukukun üstünlüğünü yerle bir eden bu zihniyeti iktidardan gönderdiğimizde, Avrupa Birliği’nin kapıları tekrar açılır. Kadrolarımıza güveniyoruz. Türkiye’yi, Avrupa Birliği sürecine yeniden sokacak siyasi aklın DEVA Partisi’nde olduğunu biliyoruz.”

Paylaşın