Kur Garantisi İki Köprü Yutacak!

Kur Korumalı Türk Lirası Mevduat (KKM) hesabına para yatıranlara ödenecek döviz garantisi Kamu Özel İşbirliği (KÖİ) modeliyle pahalıya yaptırılan köprü ve tünellerin maliyetini katbekat aştı.

Sözcü’den Erdoğan Süzer’in haberine göre; KKM sahiplerine önümüzdeki 4 ay içinde kur garantisi adı altında yaklaşık 74 milyar lira ödenecek. Tamamı zenginlere gidecek bu para 2 Çanakkale Köprüsü, 3 Osmangazi Köprüsü, 2 Yavuz Sultan Selim Köprüsü ya da 4 Avrasya Tüneli’nin yapım maliyetine eşit. İktidar, kendi yükselttiği kuru tutabilmek için halkın parasını bol keseden zenginlere aktarıyor.

Ziraat Bankası eski Genel Müdür Yardımcısı ve Başkent Üniversitesi Uluslararası Finans ve Bankacılık Bölüm Başkanı Prof. Şenol Babuşçu, kur garantisi sistemi yüzünden Hazine’nin ödeyeceği tutarı hesapladı. Buna göre önümüzdeki haziran ayına kadar ortalama dolar kuru her ay birer lira yükselirse Hazine, hesap sahiplerine 4 ay içinde yaklaşık 74 milyar lira para ödemek zorunda kalacak. Kur bu süre içinde ellişer kuruş artarsa Hazine’nin ödeyeceği tutar 63,1 milyar lirayı bulacak.

Mayısta zirve yapacak

Prof. Babuşçu, hesapların açıldığı aralık ayından bu yana doların 11,67 TL’den 14,84 TL’ye çıkmasından dolayı bu ay KKM hesabı sahiplerine ödenecek paranın 17,1 milyar lirayı aşacağını hesapladı. Ortalama dolar kuru nisanda 15 lira olursa Hazine’nin kasasından 14,1 milyar lira daha çıkacak. Mayısta dolar kuru 15,5 lira olursa 25,5 milyar, 16 TL olursa 34,2 milyar lira; haziran ayında da kur 16 TL olursa 6,4 milyar TL, 17 TL olursa 8,3 milyar lira daha ödeme yapılacak. Böylece sadece 4 ayda, bankada parası olanlara ödenecek para 63 milyar ile 74 milyar lira düzeyine ulaşacak.

Osmangazi Köprüsü

Köprünün yapım maliyeti 1,7 milyar dolar. Bugünkü kurlarla yaklaşık 25,2 milyar TL’ye karşılık geliyor. Mevduat sahiplerine 4 ayda ödenecek kur garantisi tutarıyla yaklaşık 3 adet Osmangazi Köprüsü yapılabilirdi.

Çanakkale Köprüsü

Köprünün yapım maliyeti 2 milyar 545 milyon euro olarak açıklandı. Bugünkü kurlarla yaklaşık 41,5 milyar TL’ye karşılık geliyor. İktidarın, mevduat sahiplerine 4 ayda ödeyeceği kur garantisiyle yaklaşık 2 adet Çanakkale Köprüsü yapılabilirdi. Üstelik bu durumda şirkete 3 milyar 796 milyon euro (yaklaşık 61 milyar 874 milyon TL) ödeme garantisi verilmez, köprüden çok parası olanlar değil herkes geçerdi.

Yavuz Sultan Selim Köprüsü

Köprünün yapım maliyeti 3,5 milyar dolar olarak açıklandı. TL karşılığı yaklaşık 52 milyar TL ediyor. Kur garantisine 4 ayda ödenecek parayla bu köprüden bir tane yapılabilirdi. Üstelik köprünün yarı parası kadar ek kaynak Hazine’ye kalırdı.

Avrasya Tüneli

Yapım maliyeti 1 milyar 245 milyon dolar olan tünelin TL maliyeti bugünkü kurlarla yaklaşık 18,5 milyar TL. Rantiyeye verilecek kur garantisiyle ister İstanbul ister Çanakkale boğazının altına 4 adet tünel yapılabilirdi.

Paylaşın

TGC: İfade Özgürlüğüne Yeni Bir Darbe

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC) Yönetim Kurulu, AK Parti-MHP’nin Meclis’e sunduğu, gazetecilere yeni hapis cezaları getirilmesinin yolunu açan torba kanun teklifine ilişkin yazılı açıklama yaptı.

Şirketler aleyhine haber yapan gazetecilere “şöhrete zarar” suçlamasıyla üç yıla kadar hapis cezası getiren teklifin yurttaşların habere erişim hakkını engelleyeceğinin altı çizilen açıklamada, “Anayasal bir hak olan basın ve düşünceyi ifade özgürlüğünü engellemek için iktidar tarafından sistematik olarak girişimde bulunulmaktadır. Son olarak 85 iktidar milletvekilinin ortak imzasıyla TBMM’ye torba kanun içinde bir teklif sunulmuştur. Torba yasaya eklenen maddeye göre isimleri belirtilmese bile şirketlerin güvenilirliği konusunda kamuoyunda tereddüde yol açacak, güveni sarsacak haberlerin yapılması sansürlenmektedir” denildi.

‘‘Yeni bir darbe’’

Yaşanan sosyal ve ekonomik sorunlarla ilgili haberlerin serbest dolaşımının bir kez daha engellenmek istendiği işaret edilen açıklamada, “Seçime gidilen bir süreçte gazetecilere, ekonomi habercilerine aba altından sopa gösterilmektedir. Bu madde kabul edilirse yurttaşların habere erişiminin önüne yeni bir engel konulacaktır. Basın ve düşünceyi ifade özgürlüğüne yeni bir darbe olan bu teklifin çekilmesi için iktidar ve muhalefet partilerine çağrı yapıyoruz” ifadeleri yer aldı.

“Şirket itibarını sarsan habere hapis cezası”

TBMM Başkanlığı’na sunulan torba kanun teklifine göre şirketlerin “şöhretine” zarar verecek haberlere üç yıl hapis cezası verilecek. Söz konusu maddede “Basın Kanunu’nda belirtilen araçlarla ya da radyo, televizyon, video, internet, kablolu yayın veya elektronik bilgi iletişim araçları ve benzeri yayın araçlarından birisi vasıtasıyla bir şirketin itibarını kırabilecek veya şöhretine ya da servetine zarar verebilecek bir hususa kasten sebep olunamaz ya da bu yolla asılsız haber yayılamaz. İsimleri belirtilmese dahi şirketlerin güvenilirliği konusunda kamuoyunda tereddüde yol açacak veya şirketlere duyulan güveni sarsacak veya şirketlerin mali bünyelerinin olumsuz etkilenmesine neden olabilecek nitelikte asılsız haberler yukarıda belirtilen araçlarla yayılamaz” ifadeleri yer aldı.

Paylaşın

Altı Muhalefet Partisi Anlaştı: Tek Aday, İlk Tur

Muhalefetin cumhurbaşkanı adaylığı konusunda önemli gelişmeler yaşanıyor. 2023’te gerçekleşmesi beklenen seçimler için ‘güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş’ konusunda mutabakat metni imzalayan 6 muhalefet partisi, yol haritasını belirledi.

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın ev sahipliğinde, altı muhalefet lideri dün ikinci kez bir araya geldi. Ana gündemin ‘güçlendirilmiş parlamenter sisteme dönüş’ olarak belirlendiği toplantıda, cumhurbaşkanlığı da seçimi de ele alındı.

Halk TV yazarı Fikret Bila, ‘Tek aday ilk tur’ başlıklı bugünkü yazısında , altı muhalefet liderinin hedefinin hem cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak hem de Meclis’te anayasayı en azından referanduma götürerek değiştirebilecek sandalye çoğunluğuna ulaşmak olduğuna işaret ederek, son gelişmelere ilişkin şunları aktardı:

“Bu amaçla altı lider, cumhurbaşkanlığı seçimini kazanmak için ‘tek aday, ilk tur’ formülünde uzlaşmış durumda. Millet İttifakı içinde yer alan ve alması muhtemel altı parti ortak bir aday çıkaracak ve cumhurbaşkanlığı seçiminin ilk turda kazanılması için birlikte çaba gösterecek. HDP de ortak tek aday ve ilk tur formülünü destekliyor. Tek koşulu ilkeler üzerinde Millet İttifakı’yla uzlaşma sağlanması.”

Sağda 3. ittifak gündemde

Hükümetin hazırladığı seçim kanunu teklifinin amacının, Millet İttifakı ile birlikte hareket eden sağ partilerin üçüncü bir ittifak kurmalarını teşvik etmek olduğunu vurgulayan Bila, “Ancak iktidarın evde yaptığı bu hesabın çarşıya uyması çok zor” değerlendirmesini yaptı.

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Demirtaş: Korkunun Ecele Faydasının Olmadığını, Görmüyor Musunuz?

Kasım 2016’dan bu yana Edirne F Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutuklu bulunan eski Halkların Demokrat Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu, Türkiye’deki sessizliği eleştirdi.

Türkiye’yi “Anne sözü dinleyen” çocuklara benzeten Demirtaş, annelerin evlatları için sürekli kaygılandıklarını, çocuklarını uyardıklarını anımsatarak, çocukların ise anne sözü dinlemediklerini söyledi.

“Bazen Meclis grup toplantılarından sonra odama döndüğümde annemden gelen cevapsız aramayı görür ve kendi kendime, yine sert konuştum galiba diye düşünerek annemi geri arardım. Üniversite yıllarımdan beri bıkmadan usanmadan söylediği şeyleri aynı anne şefkati ve korkusuyla tekrarlardı: “Oğlum, dikkatli ol. Böyle şeyler söyleme, bunlar senin başına bir film getirirler” ifadelerini kullanan Demirtaş, “Anneler, evlatlarını kendi elleriyle o “film”lerin içine sürüklemeyi asla istemezler, koruma güdüsü çok baskın gelir. Anneler bunu doğaları gereği yaparlar. Bu nedenle onlara kızacak halimiz yok, sadece minnet duyarız. Ama eğer tarih boyunca annelerin bu konudaki sözlerini dinlemiş olsaydık dünya çok daha berbat bir yer olurdu. Anneler anneliklerini yaparlar, evlatlar da yapmaları gerekenleri” dedi.

Demirtaş, “Altı yıla yakındır hapishaneden dışarıyı izliyorum, anneler kazanmış gibi görünüyor. Memlekette anne sözü dinleyen bunca insanın varlığı gözlerimi yaşartıyor doğrusu (!) Hepiniz ne ara, bu kadar hayırlı evlatlar oldunuz? Bir avuç hukuk tanımaz siyaset erbabının ele geçirdiği devlet aygıtını zorbalık ve zulüm için pervasızca kullanıp halkın anasını ağlatırken anne sözü dinlemenin nasıl bir mazereti olabilir ki? Siyaset, kültür, sanat, medya, akademi dünyasınadır sözüm. İşten atılmaktan, işsiz kalmaktan, hedefe konulmaktan, linç edilmekten, hapse atılmaktan, mahalleden kovulmaktan mı korkuyorsunuz?” diye sordu.

Demirtaş’ın T24’te Bergen başlığı ile yayımlanan yazısı şöyle:

Sözüm siyaset, kültür, sanat, medya, akademi dünyasınadır; korkunun ecele faydasının olmadığını, görmüyor musunuz?

Bazen Meclis grup toplantılarından sonra odama döndüğümde annemden gelen cevapsız aramayı görür ve kendi kendime, yine sert konuştum galiba diye düşünerek annemi geri arardım. Üniversite yıllarımdan beri bıkmadan usanmadan söylediği şeyleri aynı anne şefkati ve korkusuyla tekrarlardı: “Oğlum, dikkatli ol. Böyle şeyler söyleme, bunlar senin başına bir film getirirler.”

Bu toprakların bütün anneleri o “film”i çok iyi bilirler. Hangi anne, yavrusunu o “film”den korumak istemez ki. Son cezaevi görüşlerimizden birinde annem yine benzer şeyler söylemeyi başardı: “Oğlum, burada da rahat durmuyorsun. Sana elli kere dedim, böyle şeyler söyleme.” Dedim, “Anne ne olur? Beni hapse mi atarlar?” Biraz gülüştük, acı acı. Anneler böyledir. Ama çocuklarının yaptığı her iyi şeyle büyük gurur duyduklarını, onurlandıklarını, bunu hissettirmekten çoğu zaman çekinseler de evlatlar çok iyi bilirler. En çok da Cumartesi Anneleri’nden, Barış Anneleri’nden.

Anneler, evlatlarını kendi elleriyle o “film”lerin içine sürüklemeyi asla istemezler, koruma güdüsü çok baskın gelir. Anneler bunu doğaları gereği yaparlar. Bu nedenle onlara kızacak halimiz yok, sadece minnet duyarız. Ama eğer tarih boyunca annelerin bu konudaki sözlerini dinlemiş olsaydık dünya çok daha berbat bir yer olurdu. Anneler anneliklerini yaparlar, evlatlar da yapmaları gerekenleri.

Korkulara teslim olacaksınız

Altı yıla yakındır hapishaneden dışarıyı izliyorum, anneler kazanmış gibi görünüyor. Memlekette anne sözü dinleyen bunca insanın varlığı gözlerimi yaşartıyor doğrusu (!) Hepiniz ne ara, bu kadar hayırlı evlatlar oldunuz?

Bir avuç hukuk tanımaz siyaset erbabının ele geçirdiği devlet aygıtını zorbalık ve zulüm için pervasızca kullanıp halkın anasını ağlatırken anne sözü dinlemenin nasıl bir mazereti olabilir ki?

Siyaset, kültür, sanat, medya, akademi dünyasınadır sözüm. İşten atılmaktan, işsiz kalmaktan, hedefe konulmaktan, linç edilmekten, hapse atılmaktan, mahalleden kovulmaktan mı korkuyorsunuz?

Sizin tarihsel göreviniz toplumu, bireyi tam da bu tür saldırılara karşı korumak, bunun mekanizmalarını geliştirmek, açığa çıkarmak, örgütlemek değil mi? Siz korkularınıza teslim olduğunuz için sesini çıkaran bir avuç insanın daha ağır şekilde hedef haline geldiğinin farkında değil misiniz? Dahası, korkunun ecele faydasının olmadığını, böyle davrandıkça toplumun çöküşe sürüklendiğini görmüyor musunuz? Elbette görüyorsunuz, sizin uzmanlık alanınız bu; görmek. Ama yine de susuyorsunuz, kendi bunalımınızın haklı (?) teorisini yazıyor veya tatlı melankolisini yaşıyorsunuz.

İşin en acı kısmı

İşin en acı kısmı da ne, biliyor musunuz? Bütün bu zulüm günleri geçip gittiğinde, güzel günler geldiğinde en önde, en çok görünen, en çok övünen siz olacaksınız. Bunları size mutlaka hatırlatacağım ya da size hatırlatan birileri olacak. Yıkımın, enkazın bu kadar ağır olmasında sizin suskunluğunuzun epey bir payı var, unutulmayacak.

Annelerimizin bize bir sözü daha var, “yapma, etme, dikkatli ol evladım” derler. Ama bizim de annelerimize bir sözümüz var, “anamızı ağlatanlardan bunun hesabını soracağız, başka bir yaşamı kuracağız anne.” Acılarımıza, korkularımıza teslim olmayacağız. Milyonları diri diri yakmaya kalktılar ama küllerimizden yeniden doğuyoruz anne.

Bergen

Başlığa Bergen yazmışım, “Hani Bergen nerede” diye soracaksınız ama Bergen de böyle biri işte. Korkmuyor, geri adım atmıyor, acılarına teslim olmuyor ve küllerinden yeniden doğruyor. Dört milyondan fazla insan Bergen filmini izlemiş. Direnene, ayakta kalana saygı duyuluyor, onun filmi seviliyor demek ki.

Yazının tamamı için TIKLAYIN

Paylaşın

Türkiye’nin Faiz Giderleri Ne Kadar, Verginin Ne Kadarı Faize Gidiyor?

Son yıllarda faiz giderleri yükselmeye başlayan Türkiye 2022 yılının ilk iki ayında 57,9 milyar lira faiz ödedi. Bu miktar 2017 yılının tamamında ödenenden daha fazla. 2017 yılında faiz giderlerinin bütçedeki payı yüzde 8,4’e kadar düşmesine rağmen bu oran 2021 yılında yüzde 11,3’e çıktı.

2003-2021 yılları arasında Türkiye’nin faize ödediği toplam miktar ise 515,7 milyar dolar. Bu dönemde Türkiye’nin yıllık faiz harcaması ortalama 27,1 milyar dolar dolar oldu. Aynı dönemde vergi gelirlerinin yüzde 18’i faiz ödemelerine gitti.

Türkiye’nin faiz harcamaları ne kadar? Türkiye AK Parti döneminde ne kadar faiz ödedi? Faiz ödemelerinin bütçe giderlerindeki payı kaç? Türkiye’nin topladığı verginin ne kadarını faize gidiyor?

Türkiye’de resmi verilere göre yıllık enflasyon yüzde 54’ü aştı. Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan “Faiz sebep, enflasyon sonuç” tezini savunuyor.

Merkez Bankası başkan ve yönetimleri de son dönemde sıkça değişti. Erdoğan’ın ısrarlı çıkışlarından sonra Merkez Bankası politika faizini yüzde 14’e kadar düşürdü. Bu karar sonrası Türk lirası başta Dolar ve Euro olmak üzere yabancı para birimleri karşısında değer kaybederken enflasyon da tırmanışa geçti. Türkiye’nin faiz yükü de artış eğiliminde.

2022’de ilk 2 aydaki faiz ödemesi 2017’nin tamamını geçti

Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, bu yılın ilk iki ayında Türkiye’nin toplam faiz harcaması 57,9 milyar TL oldu.

Bu miktar 2017 yılının tamamında yapılan 56,7 milyar lira faiz ödemesinden daha fazla. 2017 sonrasında TL bazında faiz harcamalarının tırmanmaya başlaması dikkat çekiyor. 2018’de 74 milyar dolar lira olan faiz giderleri 2019’da 99,9 milyara, 2020’de 134 milyar ve 2021’de 180,9 milyar liraya kadar çıktı.

Buna göre 2021 yılı itibariyle son 1 yılda faiz giderleri yüzde 35, son 2 yılda ise yüzde 81 artış gösterdi.

2001 yılında Türkiye’nin faiz gideri 41,1 milyar TL idi. AK Parti’nin iktidara geldiği 2002 yılında ise faiz harcamaları 51,9 milyar lira olmuştu. 2003’te 58,6 milyar lira olan faiz ödemesi 2018 yılına kadar hep bu seviyenin altında seyretti.

Türkiye’nin Dolar bazında faiz giderleri kadar?

Türkiye’nin faiz giderlerine Amerikan Doları bazında da bakmak mümkün. Faiz giderleri ay ay açıklanıyor. Dolayısıyla faiz harcamalarını dolara çevirirken aylık ortalama kur hesabı üzerinden hesaplama yapmak daha doğru sonuç veriyor.

Ancak Merkez Bankası Elektronik Veri Dağıtım Sistemi (EVDS) ve bakanlık verileri 2006’dan sonra aylık verileri yansıttığından 2006 öncesindeki hesaplamaları yıllık ortalama kur üzerinden yaptık. 2006 ve sonrasını ise her ay yapılan faiz harcamasını ve o ayki ortalama kur üzerinden hesapladık.

Buna göre Türkiye’nin 2021 yılında faiz gideri 21,3 milyar dolar oldu. 2000 yılından itibaren bakıldığında en az faiz harcaması 15,6 milyar dolar ile 2017’de gerçekleşmişti. 2017 sonrasında faiz giderleri dolar bazında da tırmanışa geçti. 2018’de 15,7 milyar dolar olan faiz giderleri 2019’da 17,8 milyar dolara, 2020’de 19,4 milyar dolara ve 2021’de 21,3 milyar dolara yükseldi. 2022’nin ilk iki ayındaki toplam faiz gideri ise 4,3 milyar dolar oldu.

2002 yılındaki faiz gideri ise 34,3 milyar dolar idi. 2003’te 39,1 milyar dolara çıkan faiz gideri 2008’de 39,96 milyar dolara yükselerek son 20 yılın en yüksek miktarı oldu. 2011’de 25,5 milyar dolar seviyesine gerileyen faiz gideri 2015’te ise 20 milyar seviyesinin altına inerek 19,8 milyar dolar oldu.

Bütçe giderlerinin ne kadarı faize gitti?

Faiz harcamalarının bütçede ne kadar yer tuttuğu da önemli bir konu. Merkezi bütçede faiz giderlerinin bütçe giderleri içindeki payı 2000’li yılların başında itibaren kademeli bir düşüşle yüzde 51’den yüzde 8’e kadar geriledi. 2017’de yüzde 8,4 ile en düşük seviyeye inen bu oran yavaş da olsa yükselmeye başladı ve 2021’de yüzde 11,3 oldu.

Faizin bütçe giderleri içindeki payı 2000 yılında yüzde 44 iken 2001 yılında yüzde 51 ile son 20 yılın en yüksek seviyesini gördü. AK Parti’nin iktidara gelmesinden sonra faizin bütçedeki payı ciddi düşüşe geçti. 2003’te yüzde 41,8 olan oran 2005’te yüzde 28,8’e; 2009’da ise yüzde 19,8’e kadar geriledi. Düşüş 2017’ye kadar devam etti.

Toplanan verginin ne kadarı faize gidiyor?

Peki toplanan verginin ne kadarı faize gidiyor? 2000 yılında yüzde 77,1 olan faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranı 2001’de yüzde 103,3’e kadar çıktı.

Bir başka ifadeyle faiz giderleri vergi gelirlerinden fazla oldu. 2002’de yüzde 87 olan bu oran 2003’te yüzde 69,5’e geriledi. Daha sonra ise belirgin bir düşüş dikkat çekiyor.

2004’te yüzde 55,9 olan oran 2005’te yüzde 38,1; 2010’da yüzde 22,9’a ve 2015’te yüzde 13’e geriledi. 2017’de yüzde 10,6 ile son 20 yıldaki en düşük seviyeye inen faiz giderlerinin vergi gelirlerine oranı daha sonra yavaş şekilde artmaya başladı. 2020’de yüzde 16,1 olan oran 2021’de yüzde 15,5 oldu.

AK Parti’nin 19 yılında faize 516 milyar dolar gitti

Dolar bazında bakıldığında 2003-2021 yılları arasını kapsayan 19 yılda Türkiye’nin faiz gideri 515,7 milyar dolar oldu. Buna göre ortalama her sene 27,14 milyar doların faiz harcamasına gitti.

Toplanan verginin 5’te biri faize gitti

2003-2021 yılları arasında toplanan vergilerin yaklaşık 5’te biri faiz harcamasına gitti. Bu 19 yılda toplanan her 100 TL verginin 18 lirası faiz ödemesine gitti. Öte yandan Türkiye politika faizinde dünyada en yüksek 10. ülke; Avrupa’da ise ilk sırada bulunuyor.

Türkiye’nin Aralık 2021’de devreye soktuğu Kur Korumalı Mevduat (KKM) sisteminin faiz giderlerini nasıl etkileyeceği ise merakla bekleniyor. ‘Dövize Çevrilebilir TL Mevduat Hesapları’ (DÇM) ya da ‘Dövize Endeksli Mevduat’ (DEM) açıklamasından sonra dolar kuru düşüşe geçerken sonra haftalarda yeniden tırmanışta.

(Kaynak: Euronews)

Paylaşın

Bir Günde 62 Cinayetin İşlendiği El Salvador’da OHAL İlan Edildi

Orta Amerika’da yer alan ve yaklaşık 6,9 milyonluk nüfusa sahip El Salvador’da sadece cumartesi günü 62 cinayetin işlenmesinin ardından çete bağlantılı suçlarla mücadele için olağanüstü hal (OHAL) ilan edildi.

Ülkenin başkenti San Salvador’un büyük kısmının çetelerin kontrolünde olduğu ülkede, şubat ayında 79 cinayet işlendi. Ancak suç oranı giderek artarken cuma günü 14 kişi çeteler arası çatışmalarda öldürüldü.

Devlet Başkanı Nayib Bukele, Yasama Meclisi’nden çete bağlantılı cinayetlerle mücadele etmek için cumartesi günü olağanüstü hali (OHAL) onaylamasını istedi. Aynı gün ülkede 62 cinayet daha işlendi.

Yasama Meclisi pazar günü başkan Bukele’nin OHAL talebini görüşerek onayladı. Buna göre ülkede toplanma ve gösteri özgürlüğü askıya alınarak gözaltı süresi 30 güne kadar uzatıldı.

El Salvador polisi ise hafta sonu işlenen cinayetlerin arkasında olmakla suçlanan ünlü MS-13 çetesinin beş liderini yakaladıklarını açıkladı.

Devlet Başkanı Bukele de çete ile bağlantılı suçlardan hapse girenlere artık ‘gün ışığı gösterilmemesi’ emri verdi. Bukele hapisteki çete üyelerinin artık avlu izni olmayacağını duyurarak, dışarıdaki silahlı grupları sert şekilde uyardı.

El Salvador, dünyada en yüksek cinayet oranlarına sahip ülkelerden biri konumunda. Cinayetlerin büyük çoğunluğu çeteler arası çatışmalardan kaynaklanıyor.

Paylaşın

Kırmızı Halıda ‘Oscar’ Modası

Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi tarafında verilen 94. Oscar Ödülleri sahiplerini buldu. En İyi Film Ödülü “Coda”nın olurken, Will 0Smith “King Richard” filmindeki rolüyle En İyi Erkek Oyuncu ödülünü aldı. En İyi Kadın Oyuncu Ödülü “The Eyes of Tammy Faye” filmindeki rolüyle Jessica Chastain’in oldu.

Ödül töreni, Kovid 19 ile gelen sınırlamaların kalkmasından sonra her zamanki kırmızı halıda göz alıcı moda gösterisine dönüştü.

Licorice Pizza’nın yıldızı Alana Haim, pullarla parıldayan, zarif katmanlı elbisesini kombinlediği sade bir gümüş sandalet ve ten rengi ojeyle klasik bir tarz seçmişti. Eteğinde balık kuyruğu yoktu ama kıyafeti ince bir denizkızı havası veriyordu.

Jessica Chastain’in parlak, korseli ve balo salonu tarzı büyük bir fırfıra sahip dolgun eteğiyle stili, en iyi kadın oyuncu ödülünü kazandığı “The Eyes of Tammy Faye”de başrolünde oynadığı karakterin 1980’lerde giydiği vatkalı kıyafetlerden oldukça farklıydı.

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu adayı Kodi Smit-McPhee, güvenli siyah smokin seçiminden kaçınarak uçuk pudra rengi kruvaze mavi bir takım elbise ve gömlek tercih etmişti. Kıyafetini gümüş boyun zinciri ve küpeyle birlikte boyunu daha uzun gösteren dolgulu ayakkabılarla kombinlemişti.

Emilia Jones, en iyi film ödülünü kazanan Coda’da rol aldı. Korseli ve boyundan askılı, payetli abiyesiyle kırmızı halıda göbeği açık görünen az sayıda yıldızdan biriydi.

Timothee Chalamet, papyon takmanın stresiyle baş edemediğinden olacak basit bir çözüm bulmuştu: Gömleksiz gitmek.

Chalamet’in “Dune” filmindeki rol arkadaşı Zendaya, gümüş pullu eteği olan kısa bir ipek beyaz gömlek tercih etmişti. Çok sayıda bilezikle tarzını daha gösterişli hale getirmişti.

Spencer’daki Prenses Diana rolüyle en iyi kadın oyuncu adayı olan Kristen Stewart, siyah şort, düğmesiz şifon krem rengi gömlek, siyah smokin ve yandan taranmış saçlarıyla cesur bir görünüme sahipti. Stiletto ayakkabılarla tarzını pekiştirmişti.

Billie Eilish, Viktorya döneminden ilham alan siyah, hacimli ve yere kadar uzanan elbisesiyle fırfır trendini sonuna kadar yaşatıyordu. Bununla eşleşen keskin saç kesimi ile gotik bir ışıltı yayıyordu. Bond serisinin son bölümü için yazdığı “No Time To Die”, en iyi şarkı ödülünü kazandı.

Ödüllerde ilk kez aday olan Ariana DeBose, “West Side Story”deki rolüyle En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu ödülünü kazandı. Bu yılki Bafta ve Eleştirmenlerin Seçimi ödüllerinde sarının farklı tonlarındaki seçimleriyle izleyiciyi büyüleyen sanatçı, bu kez parlak kırmızı rengini tercih etmişti. Bol paça bir pantolon ve uyumlu bir üst ile oldukça rahat görünüyordu. Hacimli bir pelerini cazibesini pekiştiriyordu.

Venus ve Serena Williams da kırmızı halıda moda kimliklerini sergiledi. Venus, gümüş aksesuar yakalı fütüristik beyaz bir elbise, Serena, payetli siyah çiçekler ve siyah dantel eldivenlerle süslenmiş pembe dökümlü bir abiye giyiyordu.

Venus ve Serena Williams da kırmızı halıda moda kimliklerini sergiledi. Venus, gümüş aksesuar yakalı fütüristik beyaz bir elbise, Serena, payetli siyah çiçekler ve siyah dantel eldivenlerle süslenmiş pembe dökümlü bir abiye giyiyordu.

Lupita Nyong’o, belden aşağısı uçuşan flamalar olarak tanımlayabileceğimiz bir eteğe dönüşen ve üzerindeki pembe noktalı altın pullarla radikal bir fikir gibi görünse de vizyoner ve başarılı bir seçimle kırmızı halıdaydı.

İngiliz Olivia Colman (“The Lost Daughter” filminden), uçuk gümüş rengi pileli, uzun ve parçalı kollu, yüksek balıkçı yakalı ve gümüş aksesuarları olan sofistike bir elbise seçmişti.

Jason Momoa, Ukrayna bayrağının renkleri olan mavi ve sarı bir mendille kırmızı halıda göründü.

“Being the Ricardos filmindeki” Lucille Ball rolüyle Nicole Kidman En İyi Kadın Oyuncu ödülüne adaydı ama ödülü Chastain’e kaptırdı. Kımızı halıda klasik bir smokin giyen kocası Keith Urban ile birlikte yürüdü. Kidman, kuyruklu ve kabarık belli gri straplez bir elbise giyinmişti.

Geçen yılın Oscar kazananlarından Daniel Kaluuya, siyah yakaları olan parlak deniz mavisi kruvaze bir ceket ve siyah bir gömlek ile cesur bir seçim yapmıştı. Görünümü kalın bir altın yüzükle tamamlıyordu.

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu adayı Jessie Buckley, filmin yönetmeni Maggie Gyllenhaal’ı kırmızı halıda yakaladı. Buckley krem ​​rengi bir elbise giyerken, Gyllenhaal altın süslemeli ve omuz dekolteli bir kıyafet seçmişti.

Will Smith, En İyi Erkek Oyuncu ödülünü almadan önce taşralı İngilizler gibi görünüyordu. Peaky Blinders dizisinden çıkmış gibi görünmüyor mu?

Rap yıldızı Megan Thee Stallion, şeftali rengi ojeleri ve şık bir topuzla tamamladığı, bel dekolteli, mavi ve gümüşi rengiyle vücudu saran bir elbise giyinmişti. Çarpıcı mücevherleri arasında büyük bir safir, kalp şeklinde damla küpeler ve pırlanta yüzük vardı.

West Side Story yıldızı Rachel Zegler, sunucu kadrosuna geç katılan bir isimdi ve ne giyeceğinden emin olmadığını söylemişti. Ancak sırtından düğümlü bu son moda boncuklu siyah elbiseyle oldukça çarpıcı görünüyordu.

Bill Murray, puantiyeli şalı, siyah-beyaz gömleği ve deri süslemeli beresiyle oldukça zarif görünüyordu. Cebinde selofanla sarılı mini Oscar heykelciğinin bir lolipop olduğunu varsayabiliriz çünkü bu uzun törende kan şekerinin düşmesi olasıydı.

(Kaynak: BBC Türkçe)

Paylaşın

Muhalefet Partilerine ‘Seçim Kanunu’ Çağrısı

Sivil toplum ve meslek örgütlerinin oluşturduğu Adil Seçim İçin Seçim Güvenliği Platformu, AK Parti ve MHP tarafından hazırlanan Seçim Kanunu’ndaki değişikliğe dair tespitlerini paylaştı.

Yazılı açıklamada, değişikliğin görüşülüp kabul edildiği Anayasa Komisyonu toplantısının, 23 Mart, saat 15:05’de başladığı, 24 Mart 07:38’de bittiği ve böyle önemli bir konunun, “17 saat 33 dakika süren tek bir toplantı ile geçiştirilmesinin durumun vahametini gösterdiği” belirtildi.

Kanun görüşmelerinin halka, seçmene, ilgili sivil kuruluşlara kapalı yapıldığına dikkat çekilen açıklamada, “Önerilmesine karşın Adil Seçim İçin Seçim Güvenliği Platformu da dahil olmak üzere, oturuma kimse davet edilmedi. Komisyona dışarıdan davetli olarak sadece Adalet ve İçişleri Bakanlığı, Yüksek Seçim Kurulu, Yargıtay, Cumhuriyet Başsavcılığı ve Hâkim ve Savcılar Kurulu temsilcileri alındı” dendi.

Ayrıca, Meclisteki partilerin Komisyon üyeleri dışındaki vekillerinin de toplantıya ilgi göstermediği ifade edildi: Mecliste vekili bulunan 14 partiden sadece Komisyonda grubu bulunan beş parti ve grubu bulunmayan bir parti katılırken, sekiz partinin vekillerinin ve bağımsız vekillerin böylesi önemli bir konuda toplantıya katılmamaları, seçim güvenliği yasasının, seçim güvenliği konusundaki rolünün ve öneminin, hak ettiğince fark edilmediğini düşündürüyor.

Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, Anayasa Komisyonu’ndan geçti. Teklife dair şerhlerin yazılması ile Komisyon Raporu tamamlanacak ve Genel Kurul’da görüşülmeye geçilecek.

“Birinci partiye açık imtiyaz tasarlandı”

Komisyon toplantısında teklisin büyük oranda değişmeden geçtiğini ifade eden STK’lar, toplantıda tartışmaları inceledikten sonra şu değerlendirmeyi yaptı: İl barajı görevi görecek ve birinci partiye imtiyaz sağlayarak, diğerlerinin temsil hakkına el koyacak bir düzenlemenin getirildiğini, kıdemli hakimlerin tasfiye edilmeye çalışıldığını, Cumhurbaşkanı’nın geçen seçimde görülen adil olmayan uygulamalarının meşrulaştırılacağı anlaşılmaktadır.

“Sürece aktif katılım” vurgusu

Açıklamada, muhalefet partilerinin tavrı da eleştirildi: İktidarın, Seçim Kanunu Teklifi’ni halkın sesine ve katılımına kapatması, demokratik bir seçimin gerçekleştirilmesini engellemektedir. Muhalefet partilerinin de, iktidar tarafı ne yaparsa yapsın seçimi kazanacaklarına dair güveninin seçim yasasının mümkün olan en adil ortamı tanımlamasını gölgelememesi gerekiyor. Seçimlerde temsil şansı kalmayan pek çok seçmenin, sandığa uzak durabileceği, küsebileceğinin de önemle göz önüne alınması gerekir.

STK’lar, Komisyon toplantısına katılmayan partilerin, bundan sonraki sürece aktif katılımlarının yanı sıra seçmenlerinin de sürece katılmasını sağlamalarının, adil bir seçim için parti-seçmen birliğini hayata geçirmelerinin önemini vurguladı.

Partiler ve seçmen işbirliği

Açıklamada, bütün partilerin ortak hareket etmesi gerektiği vurgulandı: TBMM çatısı altında pek çok kanun maddesinin ya da kanun teklifinin engellenmesinde, partiler ve seçmenler ötesi iş birliklerinin etkili olduğunu, geçmiş örneklerden biliyoruz.

Paylaşın

TÜRK-İŞ Açıkladı: Açlık Sınırı Asgari Ücretin 675 TL Üzerine Çıktı

Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu (Türk-İş) ‘geçim şartlarını’ ortaya koymak için her ay düzenli olarak yaptığı ‘Açlık ve Yoksulluk Sınırı Araştırması’nın Mart sonuçlarını yayımladı. 

Araştırmaya göre; Dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 4 bin 928 TL’ye, Gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı (yoksulluk sınırı) 16 bin 52 TL, Bekâr bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ ise aylık 6 bin 473 TL’ye yükseldi.

Açlık sınırı, Ocak itibariyle 4252 lira olarak belirlenen asgari ücretin 750 lira üstüne çıktı, yoksulluk sınırı da asgari ücretin neredeyse 4 katına ulaştı. Dört kişilik bir ailenin “gıda için” yapması gereken asgari harcama tutarındaki artış bir önceki aya göre yüzde 8,24 oranında arttı. Asgari harcama tutarındaki artış son on iki ayda yüzde 76,39’u buldu.

Ocak’ta açlık sınırı 4 bin 249 TL, yoksulluk sınırı 13 bin 843 TL, bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ 5 bin 587 TL’ydi. Şubat’ta ise açlık sınırı 4 bin 552 TL, yoksulluk sınırı 15 bin 139 TL, bekar bir çalışanın ‘yaşama maliyeti’ de 5 bin 969 TL’ydi.

“Sosyal yardım alanların sayısı ikiye katlandı”

Türk-İş araştırmada şu yorumu yaptı:

“Bir yandan üst üste gelen mazot, benzin ve diğer enerji zamları bir yandan gıda maddelerindeki devam eden yüksek fiyat artışı, bir yandan da TL’nin değeri inmeye devam ederken her geçen gün zorlaşan geçim şartları yurttaşlar için can yakıcı olmakta. Akaryakıt tüm mal ve hizmetlerin fiyatında en temel girdiği olduğu için akaryakıta gelen zamlar herkesi etkiliyor.

Yurttaşın satın alma gücünün sınırı zorlanmaya devam ediyor. Merkez Bankası verilerine göre 18 Şubat itibariyle kredi kartıyla yapılan harcamalar 46,4 milyar TL’yle rekor kırdı. Yemek alışverişleri 2,5 milyar TL’ye yükselirken market alışverişleri de 8,9 milyar TL’yle en yüksek seviyesine yükseldi.

Eurostat’a göre 2020’de ‘iki günde bir etli yemek, tavuk veya balık yemeye gücü yetmeyenler’ sıralamasında Türkiye yüzde 37,3 ile Avrupa’da ilk sırada, Avrupa ortalama ise yüzde 8,6. Ayrıca Türkiye’de sosyal yardım alanların sayısı Cumhurbaşkanlığı 2022 Yıllık Programı’na göre bir yılda ikiye katlandı.

Bu ay asgari ücretle çalışan bir bekârın insana yakışır şekilde hayatını sürdürebilmesi için 2 bin 220 TL daha temin etmesi gerekiyor. Son resmi verilerde tarımsal girdi fiyatları endeksinde enerji ve yağlar alt grubu yüzde 101’i geçti. Ayrıca Ekim aylarında tarlasını eken çiftçinin büyük kısmının bu yıl tarlasına gübre atılamadığından üretimde yıllık ürün kaybıyla karşılaşılacağı öngörülmekte. Diğer yandan süt-yem değer eşitliği (paritesi) bozulduğundan üreticilerin hayvanlarını kesmeye başladıkları da ifade edilmekte.

Eğer önlemler alınmazsa önümüzdeki aylarda et, süt ve süt ürünleri fiyatlarının önünü almak ve üretimden bir kere uzaklaşan çiftçilerin tekrar üretime girmelerini sağlamak çok zorlaşabilir. Bunun yanında marketlerde sıvı yağ, şeker ve salça satışlarına konulan alım sınırları başka gıda ürünleri için de söz konusu olabilir.”

Paylaşın

Altı Partiden Açıklama: İş Birliğimizi Sürdürmeye Kararlıyız

DEVA Partisi Genel Başkanı Ali Babacan’ın daveti üzerine CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu ve Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal’ın DEVA Partisi Genel Merkezinde dün buluştu.

Bir araya gelen altı muhalefet partisi toplantılarının ardından ortak yazılı açıklama yaptı. Ortak açıklamada, yine Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme vurgu yapıldı ve Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçiş sürecinin yol haritası kapsamında bir çalışma grubu oluşturdukları bilgisi verildi.

Ayrıca, “Birlikteliğimizi bozmayı amaçlayan seçim kanunu teklifi üzerinde görüş alışverişinde bulunduk” denildi. Toplantıda derinleşen ekonomik kriz de ele alındı.

Ortak açıklamanın tam metni şöyle:

“Toplumu en geniş yelpazede temsil eden altı siyasi parti olarak bizler, Türkiye siyasi tarihinde benzeri olmayan bir iş birliği bilinciyle, kutuplaşma yerine istişare ve uzlaşmayı esas alarak “Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Geçiş” konusunda tam bir mutabakata varmış ve ortak mutabakat metnimizi 28 Şubat’ta milletimizle paylaşmıştık.

‘Yarının Türkiyesi’ni inşa etmek üzere 12 Şubat tarihindeki toplantımızda kararlaştırdığımız iş birliği alanlarını değerlendirmek ve ilerletmek amacıyla bugün tekrar bir araya geldik.

Öncelikle Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme geçiş sürecinin yol haritası kapsamında bir çalışma grubu oluşturduk.

Geçtiğimiz ay içinde yaşanan siyasi gelişmeleri değerlendirdik ve bu bağlamda birlikteliğimizi bozmayı amaçlayan seçim kanunu teklifi üzerinde görüş alışverişinde bulunduk.

Milletimizin bilmesini isteriz ki, demokratik ilkelere dayanan birlikteliğimiz bu gibi siyasi mühendislik çabalarından etkilenmeyecektir. İş birliğimizi uyum içinde sürdürmeye kararlıyız.

Öte yandan hangi şartlarda olursa olsun, milli iradeyi parlamentoya tam olarak yansıtmak üzere seçim güvenliğini sağlamak amacıyla bir çalışma daha grubu oluşturduk.

Bugün ülkemizin içinde bulunduğu derin ekonomik krizi de değerlendirdik.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemiyle beraber uygulamaya konulan akıldan, bilimden, gerçeklikten ve istişare kültüründen kopuk keyfi politikalar ağır bir hayat pahalılığına, işsizliğe ve yoksulluğa yol açmış, ekonomik kırılganlıklar ciddi biçimde artmıştır.

Bu konularla birlikte derin bir uluslararası krize yol açan Rusya-Ukrayna savaşını da ele aldık. Rusya Federasyonu’nun uluslararası hukuku ihlal ederek Ukrayna’nın toprak bütünlüğüne saldırması ile bölgemizde istikrar ve barış tehdit altına girmiştir. Bu kriz bize akılcı, tutarlı ve ülkemizin orta ve uzun vadeli stratejik menfaatlerini dikkate alan bir dış politikanın önemini bir kere daha göstermiştir.

Buradan tüm vatandaşlarımıza seslenmek istiyoruz; bizler Türkiye’yi karanlık günlerden çıkartma kararlılığı içerisindeyiz. Umutlarımız ve geleceğe olan inancımız, Türkiye’nin sorunlarından çok daha büyüktür.

Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem mutabakat metnimiz ve sürdürdüğümüz iş birliği, milletimizin geleceğe dair umudunu ve inancını artırmıştır.

Hedefimiz istişare ile derin sorunlarımıza son vermek ve her bir vatandaşımızı insan onuruna yaraşır bir yaşam ve refah standardına kavuşturmaktır.

İktidarın ayrıştırma ve kutuplaştırma politikalarının tam tersine, birlik ve uzlaşı ile çalışmalarımıza devam edeceğimizi kamuoyunun bilgisine sunarız.”

Paylaşın