Cumhur İttifakı’nda ‘Seçim Kanunu’ Çatlağı

Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Mustafa Destici, Kocaeli Ticaret Odası’nı ziyaret etti. Ziyarette oda yönetim kurulu üyeleri ve komite başkanları ile bir araya gelen Destici, sorunları dinledi. Buluşmada Destici, oda yöneticilerinin sorularına da cevap verdi.

Kocaeli Gazetesi’nden Serhat Güneş’in haberine göre, Meclis’e gelen seçim kanunu hakkında konuşan Destici, “Biz hükümet üyesi değiliz ama Cumhur İttifakı ortağıyız. Mesela Meclis’e seçim kanunu yasası sunuldu. Görüşmeye başlandı. Biz de bunu parti heyeti olarak konuştuk. Fakat bizim istediğimiz gibi yasa çıkmadı” dedi.

“Evet demeyeceğim”

Biz baraj sıfır olsun ya da yüzde 3 olsun dedik. Hazine yardımı kaldırılsın ya da adil dağıtılsın ya da seçimlerde ön seçim muhakkak uygulansın. Partilerin liderlerinin iki dudağından çıkmasın diye bunları öncelemiştik” diyen Destici, sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Ha ne yapacağım; diyelim ki bana sordular. Ben evet vermeyeceğim ama çıkıp ittifak hassasiyeti olduğu için söylediklerimin dışında daha fazla şey söylersem bu istismar edilir. Doğru da olmaz.

En azından 10’dan 7’ye düşmesi kazançtır ama sıfır olmadı diye Cumhur İttifakı’nı bozacak değiliz. Büyük Birlik Partisi ne Meclis’te ne de kamuoyunda yanlış olan hiçbir şeye sessiz kalmamıştır.

Biz kendimize göre milletin istikbalini önceleyerek bireysel hiçbir teklife evet demedik. İnfaz yasasında evet demedik. Kişinin kişiye olan suçunu devlet affedemez. Devletin af yetkisi olmamalı. Bizim hassasiyetimiz bu. Bugün Ukrayna’nın başına gelenlerin yarın bizim başımıza gelmeyeceğini garantisi yok.

Paylaşın

Erkan Baş’tan İktidarın Ekonomi Politikalarına Sert Eleştiriler

TİP Genel Başkanı Erkan Baş, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında, iktidarın ekonomi politikalarına sert eleştirilerde bulunarak, “Kaşıkla verip kepçeyle alan bir iktidarla karşı karşıyayız” dedi. Baş, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın duyurduğu KDV ilişkin olarak da, “Bu işler KDV indirimiyle olmaz, Saray’dakini indireceksin!” ifadelerini kullandı.

Erkan Baş, torba kanunla “beşli çete”ye itibar kazandırılmak istendiğini söylerken “Sokakta kime sorsanız ‘Bu ülkenin kaymağını kim yiyor, rant projelerinin altında kimin imzası var’ diye herkes zaten gerçek çete liderini söyler. Herkes bu beşli çeteyi kimin desteklediğini biliyor” dedi.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisinde (TBMM) yaptığı basın toplantısında gündemi değerlendirdi. Baş’ın açıklamaları şöyle:

“Saray Türkiyesi’nde yıkım devam ediyor. Her gün sayısız örnekle karşı karşıya kalıyoruz. Güncel bir haber ile başlayalım, bir yalan nasıl günler içinde yerle bir oluyor görelim; AKP teşkilatları 18 Mart günü Erdoğan önderliğinde bir propaganda yaptılar ve Çanakkale Köprüsü’nün açılışını öve öve bitiremediler. Bir noktaya işaret edeceğiz, konunun muhatabı Ulaştırma Bakanı Adil Karaismailoğlu… Bir açıklama yapıyor ve diyor ki “Çanakkale Köprüsü’nden o kadar araç geçecek mi diyorlar. Zamanı gelince geçecektir. Dün 6 bin araç geçti.” Bakanın bu açıklamasında söylemediği bir şeyi söyleyelim: Bu köprü için günlük 45 bin araç geçiş garantisi var. Bakanın söylediğinden hareketle, o gün 39 bin araç o köprüden geçmese de parası bu şirketlere ödendi. Yurttaşların vergilerinden oluşan Hazine’den ödendi. Bu şirketlere bir günde aktarılan para 11 milyon liranın üzerinde.

‘Her ay 70 bin insanın maaşı şirketlere peşkeş çekilecek’

Ortada beceriksizlik yok, hesap hatası yok, bilerek işlenmiş bir suç var. Patronlara servet aktarımına ilişkin AKP’nin bilinçli bir tercihi var. Bu köprü yapılmadan bir fizilibilite çalışması yapılıyor. Araçlar karşıya feribotla geçiyor ve yılda ortalama araç geçiş sayısı 3-3 buçuk milyon civarında belirlenmiş. Günlük 9-10 bin araca tekabül ediyor. Bunu bütün yetkililer biliyor ama buna rağmen 45 bin araç geçiş garantisi veriliyor. Üstelik araç başı 15 euro + KDV anlaşmasıyla… Yani günde 35 bin araç geçmeyecek ve biz bunun parasını ödemeye devam edeceğiz. Her ay 70 bin insanın maaşı şirketlere peşkeş çekilecek.

Biz halkın ihtiyaçlarının karşılanması çağrısı yaptığımızda “Kaynak mı var kardeşim, memleketin durumu ortada” diyorlar. Al sana kaynak! Bu geçiş garantili ödemeleri iptal edin, bu garanti ödemeleri iptal edin; memleketin mevcut sorunlarının yarısı zaten çözülür. Mesele sizin tercihlerinizle ilgili. Siz, yoksul halkın hayatını nasıl kolaylaştırırım değil, yoksul halkın boğazındaki son lokmayı nasıl parababalarına peşkeş çekerim diye hesap yaptığınız için memlekette kaynak sıkıntısı oluşuyor.

Kur korumalı mevduat diye bir şey çıkardılar, geride kalan 3 ayda 15 milyar lira zenginlerin kasasına aktı. Faiz neredeyse yüzde 90’lara geldi, yoksuldan aldıkları parayı zengine dağıtmaya devam ediyorlar. Sonra hep aynı terane “kaynak yok”… Bu ülke oldukça zengin, bu ülkede istenirse her şey için kaynak bulunabilir. Ama siz bu kaynakları okul açmaya, yurt açmaya, asgari ücrete zam yapmaya değil de 3-5 tane yandaş şirketi zengin etmeye ayırdığınız için olmuyor.

Tekrar bütün yurttaşlara çağrı yapıyorum; sadece bir köprüde her gün 10 milyon liranız çöpe gidiyor, haftalık 70 milyonla neler yapılır bir düşünün. Bir nasıl yaşadığınızı düşünün, bir de her gün 10 milyon lira alınıp sizin cebinizden şirketlere verildiğini… Haftada 70, ayda 300 milyon lira; bu parayla neler yapılır bir düşünün.

Tabii bunlar olurken iktidar cephesinde ne oluyor? Mesela bir tane belediye başkanı bir halk ekmek kuyruğunun fotoğrafını paylaşıyor, diyor ki “Sancaktepe’de tiyatro kuyruğu…” Referansı sarayda, saraydaki de hurmalı manda yoğurdu tarifi veriyor.  İnsanlar açlık sınırının altındaki asgari ücretle yaşamaya çalışıyor, ekmek bulmak için didiniyor; öbür tarafta manda yoğurdu, üstelik hurmalı olacakmış…

Aynı konuşmada çok önemli bir nokta var; asgari ücret tartışmasıyla ilgili bir atıfta bulunuluyor, Erdoğan diyor ki “Veren el, alan elden hayırlıdır”, bu sadakaya ilişkin bir hükümdür. Yani diyor ki “Asgari ücretli sadaka istiyor, ben de vereceğim!” Bundan daha büyük bir utanç olabilir mi? Yani insanların alın terini, emeğinin karşılığını istemesini sadaka beklentisi olarak değerlendiren bir cumhurbaşkanı var.

Asgari ücret bugün açlık sınırının altında. Bu ülkenin yüzde 50’si bu iktidarın ekonomi bilmez politikaları yüzünden asgari ücretle çalışır hale geldi. Ve şimdi bu insanları açlık sınırının 675 lira altında asgari ücrete mahkum etmişsin, bu insanlar hakkını talep ediyor ve sen bu insanlara “Tamam sadakanızı vereceğim” diyorsun. Yoksulluk sınırı 16 bin lirayı aştı. Evine 16 bin lira giren kaç vatandaş var ülkede?

Emek Büromuzun yaptığı bir çalışmayı aktarayım; eşi çalışmayan ve iki çocuklu bir asgari ücretli için enflasyon karşısında alım gücü yüzde 7’ye yakın bir kayıp yaşadı. Zamma rağmen tüm asgari ücretliler yüzde 7’ye yakın bir alım gücü kaybı içerisinde… Makarnada yüzde 30’lara, yumurtada yüzde 28’e, margarinde yüzde 66’ya çıkmış alım gücü kaybımız. Kaşıkla verip, kepçeyle alan bir iktidar var.

Adıyaman’da, Sağlık Bakanlığı 19 kişilik temizlik işçisi kadrosu açmış. 2 bin 107’si üniversite mezunu, 17 bin 86 kişi başvurmuş. İnsanların içinde bulunduğu çaresizliğe bakın!

‘Egemenlik kayıtsız şartsız şirketlerindir’

Memleketin hali buyken yine bir torba kanun geldi, komisyonda görüşülmeye başlanacak; “şirketlerin itibarını kırmak, şöhretlerine zarar verecek haberler yapmak 3 yıla kadar hapis ve para cezasıyla karşılık bulacak…”  Meclis duvarına koskoca yazmışlar, “Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir” diye. Sizin millet gibi, halk gibi, yoksulluk gibi hiçbir derdiniz yok; şirketlerin itibarı peşinde beyzadeler! Yazın o zaman oraya; “Egemenlik kayıtsız şartsız şirketlerindir”, “Egemenlik kayıtsız şartsız parası olanlarındır…”

Neymiş? “Beşli çete” denilmesinden çok rahatsız oluyorlarmış. Çok merak ediyorum acaba kim rahatsız oluyor? Acaba adının geri planda kalmasından kaygıya kapılan biri mi var? “Gerçek çete lideri benim ama beni almıyorlar, hep beşli çete diyorlar” diyen birisi mi var? Bunu merak ediyorum. Bu işi yargı sopasıyla çözmeye kalktıkları ve bizi şaşırtmaya devam ettikleri için iktidarı takdir ediyoruz! Sokakta kime sorsanız “Bu ülkenin kaymağını kim yiyor, rant projelerinin altında kimin imzası var” diye herkes zaten gerçek çete liderini söyler. Herkes bu beşli çeteyi kimin desteklediğini biliyor.

Başkasına söylemeye utanıyorsanız, geçin aynanın karşısına sorun kendinize; “Biz bu şirketlere kamu ihaleleriyle 100 milyarı aktardık mı, aktarmadık mı?”, “Ya ben şu Mecliste kaç defa bu şirketlerin vergi borçlarını sildim?” Bu halkı soyup soğana çeviren birileri var. Bunlara ne diyeceğiz? En kibar haliyle “çete” denir! Halkımız çok kibar olduğu için bunlara çete diyor. İstediğiniz kanunu çıkartın, hiçbir insana itibar kazandıramazsınız. Bunlar itibarsızlar. Bunlar halkın gözünde gerçek karşılıklarını çoktan bulmuşlar.

Dün yine müjdeler! açıklandı. Bazı temel ihtiyaç maddelerinde KDV’yi yüzde 18’den yüzde 8’e indirmişler. Aman ne büyük lütuf! 3 liralık mal 10 liraya çıkmış ama ufak tefek vergi indirimleriyle durumu kurtarmaya çalışıyorlar.

Bebek bezinden yüzde 8 vergi alıp, yandaşlara vermeye utanmıyor musunuz? Beş yerden maaş alan “beşlik çetesi” saraylarından saltanatlarından ödün vermeden, KDV’de indirim yaparak bu halkın yüreğinden çıkan çığlığı susturacaklarını sananlar yanılıyor. Bu işler KDV indirimiyle olmaz, saraydakini indireceksin!

Türkiye’nin kurtuluşu nedir? KDV indirimi falan yetmez, saraydaki inecek, bu hükümet düşecek, bu iktidar gidecek. Onlar o koltuklarından inecekler, halka hesap verecekler bundan sonra memleketin düzlüğünü tartışacağız.

Değerli arkadaşlar bu hafta Meclis gündeminde, geçen hafta komisyonda tartışmayla ama iktidarın dayatmasıyla bir günde geçirilen seçim kanunu teklifi görüşülecek. Bu konuda daha önce görüşlerimizi ifade etti,  komisyon çalışmalarında partimizin görüşlerini paylaştık. Genel Kurulda da muhalefetimizi sürdürmeye devam edeceğiz ama halkımızla paylaşmak isteriz ki hani şu atı alan Üsküdar’ı geçti dedikleri bir anayasa değişikliği olmuştu ya memlekette.

Şimdi o atı çalıp halkımızın deyimiyle söylüyorum atı çalıp Üsküdar’ı geçtikten sonra bunlar, kurdukları sistem her tarafından patladı. Çöktü o sistem işlemiyor yürümüyor. Halk buna uyandı şimdi iktidar panikte. O yüzden halkın uyanışını da görüyor, diyor ki ben bu önümüzdeki seçimde Allah muhafaza çalamam o zaman ne yapayım hazır elimde Meclis çoğunluğu var gasp edeyim. Atı çalamayacağını gördü vatandaş, önlemleri aldı burada çoğunluk gücüne dayanarak atı gasp etmeye ve öyle binip geçmeye çalışıyor.

Biz bu gaspı engellemek için elimizden geleni yapacağız. Ha diyelim ki sizin burada 301 tane el kaldırma makineniz var, el kaldırdınız indirdiniz bu kanun geçti ama ne olursa olsun yurttaşlarımızın gönlü ferah olsun. Sonuna kadar mücadeleye devam edeceğiz. Bu AKP-MHP iktidarı ne yaparsa yapsın istediği sonucu alamamasını sağlayacağız.

‘Her yerde yalanlarını suratlarına çarpacağız’

Ama bilelim her ne yapmaya çalıştıklarını bilelim nasıl bir arayış içerisinde olduklarını bilelim ve gördüğümüz her yerde yalanlarını suratlarına çarpacağız. Mesela diyorlar ki baraj yüzde 7’ye iniyormuş. Yine müjde! Baraj yüzde 7’ye iniyormuş. Şimdi bir kere zaten ittifak sistemiyle beraber baraj fiilen bitti. Çünkü ittifakın tamamı ittifakın içindeki partiler birlikte barajı geçtiklerinde zaten baraj geçilmiş sayılıyordu. Geçen seçimde baraj sadece HDP’ye uygulanabildi. HDP de onu rahatça aştığı için zaten aslında olmayan bir barajı lağvettiklerini söylemek lazım. İkincisi yıllardır söyledikleri yalan gün gibi ortada.

Baraj niye vardı? Diyordu ki temsilde adalet olmalı, her vatandaşın verdiği oy mecliste temsil edilebilmeli ama bir de istikrar olmalı, çok parçalı mecliste hükümet oluşamıyor istikrarsızlık oluyor. O yüzden bir baraj koyalım kolay hükümet oluşturalım. Peki değerli arkadaşlar bu Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi dedikleri ucube sistem istikrar için gelmedi mi zaten? Eğer Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde istikrar diye bir sorun yoksa baraja ne gerek var? Mesela normalde yapılması gereken ne? Biz öyle bir sistem kurduk ki hiç istikrar sorunu olmayacak onun için barajı da kaldırıyoruz sıfır baraj. Olması gereken bu.

Ama belli ki kurdukları sistemin istikrar sağlamadığı açıkça ortaya çıkmış durumda. Kendileri ne yapacaklarını bilmiyorlar o yüzden mecburen baraj sistemini devam ettirmekte ısrar ediyorlar. İttifak içi ilişkiler ile oynuyorlar. Bu başlı başına yeten bir rezalet.  Ya arkadaş sen 2018’deki değişiklikle bu ittifakı getirdin daha yaptığın bir önceki kanunun mürekkebi kurumadı ya. Bir tane seçimde uygulandı.

Yani böyle bir şey olabilir mi? Her seçimde yeniden kural değiştiriyorsun. Her seçimde yeniden kural değiştiriyorsun, her seçimde yeniden kural değiştiriyorsun ve işin özü şudur değerli arkadaşlar. Her seçimde yeniden kural değiştirmek ya da bir seçime giderken kural değiştirmek sadece bu bile şu soruyu sormamıza yeter. Neden değiştiriyorsun? Neden? Madem sen güçlüsün büyüksün. Halk hala seni destekliyor niye kural değiştirmeye tenezzül ediyorsun. Çünkü onlar da farkındalar ki halkın gönlündeki yerlerini çoktan kaybettiler.

Bunları bir kenara bırakalım arkadaşlar. Bize göre asıl büyük skandal asla hiçbir hukuk normuna sığmayacak, Anayasa’ya tümüyle aykırı ve eğer memlekette hukukun zerresi kaldıysa Anayasa Mahkemesi tarafından tek başına bozma gerekçesi yapılacak husus seçim kurullarındaki değişikliktir. Bunu bütün yurttaşlarımızın dikkatine sunmak istiyorum. Bakın değerli arkadaşlar 60-70 yıldır seçim kanunun değişmeyen bir hükmünü değiştirmek istiyor. Yani bu ülkede seçimler yapıldığı süre boyunca bir tane kural vardı.

İlçede ya da ilde seçim kurulu başkanı en yetkili en kıdemli hakimdir. En kıdemli hakim doğal olarak o ildeki o ilçedeki seçim kurulunun da başkanı olurdu. Hiç değişmeyen bu kuralı değiştirmek istiyorlar bir. İki daha büyük bir skandalla karşı karşıyayız. Seçim kurullarımız iki yılda bir oluşuyordu ve şu anda Türkiye’de 1900’ün üzerinde il ve ilçede seçim kurulları 2022 ocak başında kuruldu 2024 ocağına kadar görevde. Bu kanun değişikliğiyle beraber şu anda var olan seçim kurullarını lağvediyorlar. Halkımızın dikkatine sunuyorum. Yani bir açıdan seçimle sınırlı mahkemeler görevden alınıyor yerine kendilerinin torbadan seçeceği yeni kurullar başkanlar atanacak.

Üstelik yine anayasanın açık hükmünde seçim kanununda yapılan değişiklikler bir yıl sonra yürürlüğe girer demesine rağmen burada üç ay sonraya bir yürürlük maddesi ekliyorlar kanuna ve üç ay içerisinde bu değişikliği yapacaklar. Bakın 2022 Ocak ayında başlayan seçim kurulları 2024 Ocak ayına kadar görevli ne demek? Önümüzdeki seçimler onların iddia ettiği gibi son gün bile yapılsa yani 2023’ün Haziran’ında bile yapılsa bu seçim kurullarının yetkili sorumlu olması demek. Bu şuna benziyor değerli yurttaşlar. Bir müsabaka var. Bir maça çıkacağız. Maçın hakemleri belirlenmiş maça günler var. Diyorlar ki ben bu hakemi beğenmedim bunu değiştiriyorum bunun yerine torbadan hakem seçelim. Soru açık neden buna ihtiyaç duyuyorlar? Bütün yurttaşlarımızın bunu düşünmesini öneriyorum.

Şimdi bir tane daha numara.  Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçtik. Dolayısıyla kanunlarda, bütün kanunlarda uyum düzenlemeleri yapıldı. Nedir uyum düzenlemesi? Eski sistemde başbakan vardı, kanunda başbakanın adının geçtiği yerler başbakanlığı ifade eden maddelerdeki başbakan kelimesi kaldırılıyor yerine cumhurbaşkanı ekleniyor. Tüm kanunlarda böyle. Şimdi seçim kanununda da seçim yasaklarını düzenleyen bir madde var.

Diyor ki başbakan ve bakanlar seçim takvimi içerisinde devletin onlara sunduğu olanakları kullanamazlar. Araçları kullanamaz devletin imkanıyla propaganda yapamazlar devletin kamu görevlilerini yanlarında propaganda çalışmaları sırasında kullanamazlar gibi maddeler. Şimdi burada başbakanı kaldırıyorlar ama yerine cumhurbaşkanını yazmaya cesaret edemiyorlar. Bu konuda da hiç bakın bütün komisyon tartışmaları boyunca her şeyi savunmaya çalıştılar ya da savunuyormuş gibi yaptılar. Bunu savunuyormuş gibi de yapamadılar. Savunmaya çalışamadılar.

Dolayısıyla Genel Kurul aşamasında bir düzenleme olabilme ihtimalini görüyoruz ama buna rağmen, hani buraya cumhurbaşkanı yazılsa da İçişleri Bakanı’nın, Adalet Bakanı’nın partili olduğu, üstelik Süleyman Soylu gibi yerel seçimlerde aktif bir biçimde seçim faaliyetlerinde kolluk kuvvetini devletin istihbarat olanaklarını sözde muhalefete karşı kullanan insanların olduğu yerde deyim yerindeyse devletle halkın seçimde karşı karşıya geldiği bir tablo yaşayacağız ama tekrar ediyorum; ne yaparlarsa yapsınlar halkın yüreğindeki yerlerini kaybeden bu iktidarın ayakta kalma şansı yok.

Kaybettiklerini gördükçe tabanlarını konsolide etmek için laiklik karşıtı taarruzlarını sürdürüyorlar. Bakın geçen hafta Bursa’da Mithatpaşa Ortaokulunda haremlik selamlık uygulaması oldu. Hatta biz de milletvekilimiz Barış Atay aracılığıyla bir soru önergesiyle meseleyi gündeme getirmeye çalıştık. Hatırlayacaksınız okul müdürüne sözde bir soruşturma açılmıştı görevinden uzaklaştırılmıştı. Şimdi jet hızıyla geri geldi. Bunu bir yere kaydedelim. Yani okulda harem-selamlık uygulaması yapan müdür şu anda göreve getirildi.

İkincisi başka bir hukuk tanımazlıklarını İstanbul Beşiktaş’ta İsmail Tarman Ortaokulu var. İmam hatipe dönüştürülmek isteniyor. Beş buçuk yıldır mahalleli ve veliler mücadele ediyorlar yargı kararları var. Çünkü mahallede ihtiyaç fazlası imam hatip okulları var ama imam hatip tercih etmeyen insanların çocukları gönderebilecekleri bir okul var. Mahkeme kararını tanımayıp imam hatipe dönüştürüyorlar. 69 aydır her pazartesi veliler orada laik ve bilimsel eğitim için mücadele ediyorlar. Buradan hem o mücadeleyi destekliyoruz, yanlarında olduğumuzu ifade ediyoruz.

Memleketin her tarafından bu dindar ve kindar nesil yetiştirme projesinin bir parçası olarak çocuklarımızı bu cemaat yurtlarına cemaat okullarına imam hatiplere mahkum eden bu uygulamalar devam ediyor. Bir rakam paylaşacağım arkadaşlar. Bakın burası Ankara. Burası laik Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin başkenti. Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığına bağlı 120 anaokulu var ama 4-6 yaş arası çocuklara kuran kursu eğitimi veren 153 merkez var. Yani Ankara’da 4-6 yaş arası çocuklara kuran kursu eğitimi veren yerlerin sayısı Milli Eğitim Bakanlığına bağlı anaokullarının sayısını geçmiş durumda. Daha bu memleketten laiklik için ne söyleyebiliriz gerçekten bilmiyorum.

‘16 yaşındaki muharremin neden öldüğünü katillerin kim olduğunu araştırmaya soruşturmaya devam edeceğiz’

Bu vesileyle çocuklarımız demişken özellikle Kürt çocuklarına dair yaşadığımız bir acıyı paylaşmamız gerekiyor. Gerçekten sessiz sedasız hiç basında kamuoyunda yer etmeden hayatların nasıl karardığına ilişkin yeni bir örnekle maalesef karşı karşıyayız.

Hani gözleri böyle hafızalarımıza mıh gibi çakılı Ceylan Önkol kardeşimiz gibi, 12 yaşında vücudundan 13 kurşun çıkarılan Uğur Kaymaz gibi bu sefer de Urfa’da 16 yaşında bir çocuk, Muharrem Aksan’ın cansız bedeni ancak üç gün sonra bulunabildi ve parçalanmış bedende 12 farklı boyutta metal parçası çıktı. Gerçekten hani Kürt sorunu yoktur deniyor ya şimdi Kürt sorunu tam da budur. Zırhlı araç altında can veren çocuklardır bu ülkede Kürt sorunu. Koyun otlatırken ya da evinin önünde oynarken tutanaklara tanımlanamayan bir cisimle oynarken infilak etti cümlelerinin geçmesidir sevgili Ahmet Şık bir önerge verdi bu konuyla ilgili, 16 yaşındaki muharremin neden öldüğünü katillerin kim olduğunu araştırmaya soruşturmaya devam edeceğiz.

Ülke yıkıma sürükleniyor ve bunun en ağır bedelini işçiler ödüyor dediğimizde neden söz ettiğimizi anlamak istiyorsanız hemen bir örnek verelim. Konya’da bir iş yerinde patron sigortasız çalıştırdığı 15 yaşındaki bir çocuğu bir vidanın yerini unuttuğu için palangaya bağlayıp tavana asıyor çocuğun kıyafetlerini çıkartıyor üzerine su döküp işkence ediyor. Ceza 2 bin 320 lira. 2 bin 320 lira arkadaşlar bu ülkede 15 yaşında bir çocuğa ekmeğiyle oynayıp işkence yapıp karşısında durmanın cezası.

Buradan sevgili Sedat Aslan’ı anarak tamamlayacağım sözlerimi. Bu tekstil direnişinde kararlı inançlı bir biçimde mücadele eden 97 işçi arkadaşımızdan bir tanesiydi. Patron bu mücadelede işçilere diz çöktüremeyince işçileri işten çıkarıp başka fabrikalarda iş bulamamaları için kara listeye almıştı. 29 yaşındaki Sedat da başka iş bulamadığı için çatı işi yapmak zorunda kalmıştı ve 3 çocuklu gencecik kardeşimiz çatıdan düşerek hayatını kaybetti. Bu ölüm kaza, kader falan değil. Bu baya bir iş cinayeti, bir sosyal cinayet bu bir yaşam hakkı gaspı olarak değerlendirilmeli. Biz buradan ailesine akrabalarına baş sağlığı dilekleri iletirken Sedat Aslan’ın katillerinin, bu cinayete sebep olanların da en ağır şekilde cezalandırılmaları için mücadelemize devam edeceğiz.

Nişantaşı Üniversitesini daha önce burada gündeme getirmiştik. Araştırma görevlileri insanca yaşam mücadelesi veriyorlardı. Tıpkı fabrikalarda, plazalarda olduğu gibi üniversitelerde de bir yaşam mücadelesi, insanca yaşam mücadelesi var. Eşit işe eşit ücret istiyor arkadaşlarımız ve bugün itibariyle üniversitenin asistan kıyımına geçilmiş durumda. 10 araştırma görevlisi arkadaşımızın iş akitlerinin feshedildiğini, işten atıldıklarını öğrendik. Arkadaşlarımıza her hal ve şartta yanlarında durmaya devam edeceğimizi ifade etmek istiyorum.

Bilindiği üzere 2 Nisan Dünya Otizm Farkındalık Günü ve ülkemizde yüz binlerce otizmli yurttaşımız ve ailesi uzun yıllardır sorunlarının çözümü için mücadele ediyor, çözüm bekliyor. Geçtiğimiz aylarda bir bakım evinde yaşanan darp vakasıyla ilgili verdiğimiz soru önergesi iki ay sonra nihayet sözde yanıtlanmış ama taslaklarıyla geçiştirilmiş oldu. Otizm, ülkede adı bile geçmiyorken ailelerin mücadelesiyle gündem haline geldi ve 2010 yılından itibaren otizm eylem planı taslağı hazırlanıp tüm yetkililere hükümete bakanlıklara iletilmişti ve maalesef tipik bir AKP uygulaması olarak o günden bugüne yedi kez Aile Bakanı değişti ama bu eylem planı yürürlüğe girmedi kimisi daha önceki bakanın dedi. Kimisi raftan indirip bakalım ne var dedi ama gelen haberler bu eylem planı sanki çok başarılı olmuş gibi bakanlığın yeni bir eylem planı hazırlığı içerisinde olduğu söylendi.

Bize göre mesele iktidarın bakışıyla ilgili köklü bir yanlışa dayanıyor ve zaten biz size bakım maaşı veriyoruz, nankörlük etmeyin diye aileler susturulmak isteniyor. Oysa bu bakanlığın iş bilmeyen, sosyal politikalar nasıl uygulanır herhangi bir fikri olmayan biri Menzil’den biri Süleymancılardan şişirilmiş doldurulmuş kadrolarıyla bu sorunun çözümü mümkün değil. Bu anlayış sürdükçe hükümet yurttaşları biat etmeye, sorunların üstünü örtmeye mecbur ettikçe o bakım merkezlerindeki çocuklarımız için gereken bütçeler ayrılmadığı sürece gelecekleri belirsizliğe mahkum edilen yurttaşlarımız mücadele etmeye devam edecekler. Biz de konunun takipçisi olmaya ve onlarla birlikte mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz.

Kızıldere’nin 50. yıl dönümü

Son olarak 30 Mart’ta hayatlarını kaybeden Kızıldere’de bir yargısız infaza kurban edilen sevgili Mahir Çayan ve yoldaşlarının 50. ölüm yıl dönümlerinde her birisinin saygıyla sevgiyle özlemle andığımızı ifade etmek istiyorum. Hepinize çok teşekkürler.

 

Paylaşın

Azerbaycan İle Ermenistan Arasında Yeni Gerilim

Dağlık Karabağ’da artan gerilim nedeniyle uluslararası toplumu müdahaleye çağıran Ermenistan’a Azerbaycan’dan yanıt geldi. Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı, “Ermenistan gibi uluslararası hukuku ağır şekilde ihlal eden bir devletin uluslararası caydırıcılık mekanizması hakkında konuşamayacağını” ifade ederek “uluslararası hukuktan daha iyi bir uluslararası caydırıcılık mekanizması olamayacağını” belirtti.

Ermenistan Güvenlik Konseyi’nin ilgili bildirisine değinilen açıklamada “Dağlık Karabağ’daki gerilimi yükselten tarafın, (Bakü-Erivan-Moskova arasındaki) üçlü bildirinin hükümlerini ihlal eden Ermenistan olduğu” savunuldu.

Erivan ve Moskova geçen hafta Bakü’yü Rus barış gücünün sorumluluğundaki bir bölgede ateşkes ihlali yapmakla suçlamıştı. Ermenistan ve Rusya, Azerbaycan’ı Dağlık Karabağ’ın Askeran bölgesinde yer alan ve çatışmalarda üç Ermeni askerinin öldüğü Faruk köyünü ele geçirmekle itham etmişti. Bu suçlamayı reddeden Bakü ise söz konusu bölgenin uluslararası hukukça tanınan Azeri topraklarının bir parçası olduğunu belirtmişti.

Ermenistan’dan hem suçlama hem çağrı

Gerginliğin yükseldiği bölgede yaşananların ardından dün Ermenistan Güvenlik Konseyi, provokasyonla suçladığı Azerbaycan’ın “Dağlık Karabağ’a saldırmak için zemin hazırladığını” iddia etmişti. Ermenistan Güvenlik Konseyi’nin açıklamasında ayrıca bölgede “etnik temizlik” ve “yeni bir askeri gerginlikten” kaçınılması için uluslararası caydırıcılık mekanizmalarının etkin kılınması gerektiği belirtilmişti. Konsey ayrıca “kapsamlı bir barış anlaşması amacıyla acilen görüşmelere başlanması” için Bakü’ye çağrıda bulunmuştu.

Aynı gün Ermenistan Dışişleri Bakanlığı da Rus barış güçlerinin “Azerbaycan’ın sınır ihlali sırasındaki” eylemlerinin incelenmesi için çağrıda bulundu. Açıklamada, Azerbaycan birliklerinin “barış gücünün sorumluluğundaki alana yönelik sınır ihlaline son verilmesi için” Dağlık Karabağ’daki Rus barış gücü birliğinden “somut adımlar” atması istendi.

Azerbaycan: Masaya oturmaya hazırız

Azerbaycan Dışişleri Bakanlığı, “kapsamlı bir barış anlaşması” için acilen müzakerelere başlanmasını öneren Erivan’ın bu çağrısına da yanıt verdi.

Bakanlık açıklamasında, “Ermenistan barış anlaşması konusunu yeni bir halkla ilişkiler (PR) kampanyası olarak görmüyorsa, yani ciddiyse, o zaman somut adımlar atmak gerekir. Biz Azerbaycan’ın buna hazır olduğunu bir kez daha vurgulamak isteriz” denildi. Açıklamada, bir yıl önce Ermenistan’la barış görüşmeleri başlatmayı teklif eden tarafın da Azerbaycan olduğu ve geçen ay da Bakü’nün, olası bir anlaşmanın temel alacağı somut ilkeleri dile getirdiği hatırlatıldı.

Azerbaycan ile Ermenistan arasında 2020 yılında Dağlık Karabağ bölgesi nedeniyle yaşanan savaşta 6 bin 500’ten fazla insan hayatını kaybetti. Moskova’nın arabuluculuğunda varılan ateşkes anlaşması sonucunda Azerbaycan, Dağlık Karabağ’da Ermenistan’ın kontrolündeki toprakların önemli bir bölümünü geri alırken Rusya da bölgeye barış gücü konuşlandırmıştı.

Paylaşın

Kripto Paraların Piyasa Hacmi Tekrar 2 Trilyon Doları Aştı

Yılbaşından bu yana kararsız bir seyir izleyen kripto paralar birinci çeyreğin son günlerinde yükselişe geçti. Dünya genelindeki ekonomik ve siyasi belirsizliklere rağmen sekiz günlük ralinin ardından toplam kripto para hacmi tekrar 2 trilyon doların üzerine çıktı.

Yılbaşından bu yana 34 bin dolar ile 44 bin dolar arasında gidip gelen Bitcoin pazartesi günü 47 bin 956 ile 2022’deki en yüksek değerini gördü. Böylece dünyanın en yaygın ve en değerli kripto para birimi rallinin başlangıcından bu yana yüzde 18’lik artış görmüş oldu.

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali gibi büyük bir siyasi kriz karşısında Bitcoin’in borsalar, rezerv para birimleri ve hatta güvenli liman altın ile karşılaştırıldığında bile güçlü performansı dijital para biriminin önemli bir güven testini geçtiğini gösterdi.

Uzmanların dikkat çektiği bir diğer konu da Bitcoin’in eskisi kadar büyük dalgalanmalar göstermemesi oldu. Bitcoin 1 Mart’ta tek gün içerisinde yüzde 17’lik bir artış yaşasa da bu 2021 yılında tek günde görülen yüzde 40’lık değişimlerin bir hayli gerisinde kaldı.

30 günlük dalgalanmalara bakıldığında da Bitcoin’in bu yıl yüzde 4’ler civarında seyrettiği kaydedildi. Karşılaştırma olması açısından teknoloji ağırlıklı şirketlerin hisselerinin işlem gördüğü Nasdaq borsasında yıl başından bu yana bir çok gün içerisinde yüzde 5-6’lık dalgalanmalar görüldü. 14 Mart’ta yılbaşı seviyesinden yüzde 20 geride olan borsa sonrasında yaşadığı ralliyle bu kaybın yarısını telafi etti.

En değerli ikini kriptopara birimi olan Ethereum da son yedi günde yüzde 14 civarında artışla 3 bin 400 doların üzerine çıktı. Bu süreçte piyasa hacmi bakımından ilk 10’daki kripto paralardan en fazla değerlenenler yüzde 23’lük artışla ADA olurken Solana da yüzde 20 civarında yükseldi.

Kriptopara sayısında patlama

Kriptoparaların toplam hacmi ile birlikte sayısında da ciddi bir artış yaşanıyor. Cuma günü 2 trilyon doların üzerine çıkan toplam hacim 10 Kasım 2021’de kıza bir süre de olsa 3 trilyon doların üzerine çıkmıştı. Tek başına Bitcoin’in toplam piyasa değeri ise 902 milyar dolar düzeyinde.

Kripto para analiz şirketi CoinMarketCap verilerine göre kasım ayından bu yana piyasadaki kripto para sayısı da 5 bin artarak 18 bin 511’e ulaştı.

Paylaşın

HDP’li Oluç: Faiz Lobileri Kazandıkça Halk Kaybediyor

Meclis Genel Kurulu’nda gündeme dair değerlendirmelerde bulunan HDP Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, “Faiz lobileri kazandıkça halk kaybediyor. Türkiye, 2022 yılının ilk iki ayında 57,9 milyar lira faiz ödemiş. Bu ne biliyor musunuz? 2017 yılının tamamına ödenenden daha fazla, ilk iki ayda ödenmiş olan faizden söz ediyoruz” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Saruhan Oluç, Meclis Genel Kurulu’nda Seçim Kanunu teklifi öncesi gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katma değer vergisinde uygulanacak indirimleri açıklamasına değinerek, söze başlayan Saruhan Oluç, “Bizler, aylardır bu ülkede ciddi bir geçim sıkıntısı olduğunu ve KDV’de ve ÖTV’de bir düzenleme yapılması gerektiğini söylüyorduk ama böyle değil yani sabun, şampuan, deterjan vesairede KDV oranını yüzde 18’den yüzde 8’e indirdiğinizde bunun fiyatlara yansımasının çok fazla olacağını düşünmek mümkün değil. Esas itibarıyla, yüzde 8’e değil yüzde 1’e indirilmesi gerekiyor” dedi.

KDV’deki bu kısmi indirimlerin hayat pahalılığına çözüm olmayacağının altını çizen Oluç, “Bugün enflasyonist baskıyı kırmak için vergi üzerinde bir düzenleme yapılması gerekiyorsa bir, özel tüketim vergisi kaldırılmalıdır çünkü bu özel tüketim vergisi esas itibarıyla, soygunun ismine vergi konulmuş adıdır. ÖTV’nin kaldırılması durumunda hem hayat pahalılığı baskılanacak hem de enflasyon doğrudan etkilenecektir ve ÖTV’nin kaldırılması ulaşımdan üretime kadar her alanı olumlu etkileyecektir, temel tüketim ihtiyacını giderme ihtimali artacak ve ticareti rahatlatacaktır. ‘ÖTV’ adındaki soyguna son verilmesi gerekiyor. Halk yararına bir düzenleme olacaktır bu. Bu konudaki çağrımızı tekrarlıyoruz. Hani ‘Kaynak nerede?’ derseniz, çok sevdiğiniz 5’li ve onunla birlikte çalışan 30’lunun vergi istisnalarını keserseniz, bu kaynak sağlanabilir” diye belirtti.

”Krizin bir diğer sebebi var, talan”

Hayat pahalılığı ve ekonomik krizin sorumlusunun Cumhur İttifakı olduğunu dile getiren Oluç, şunları söyledi: “Faiz lobileri kazandıkça halk kaybediyor. Türkiye, 2022 yılının ilk iki ayında 57,9 milyar lira faiz ödemiş. Bu ne biliyor musunuz? 2017 yılının tamamına ödenenden daha fazla -ilk iki ayda ödenmiş olan faizden söz ediyoruz- yani faiz lobileri kazandıkça ekonomik kriz derinleşiyor ve bu, iktidarın politikaları sayesinde oluyor. Krizin bir diğer sebebi var, sadece faiz değil, talan. Bu iktidar gerçekten bu ülkenin kaynaklarını açıkça talan ediyor. Bir Bakan kendi Bakanlığına sahte dezenfektanları fahiş fiyata sattığı ortaya çıkmıştı. Ne oldu? Bakan görevden uzaklaştırıldı, bir tek dava bile açılmadı, tek bir hesap bile sorulmadı. Şimdi açıkça ülkenin kaynakları talan ediliyor. Peki, Bakanın talan edip afiyetle yediğini gören bürokrat duruyor mu? Durmaz.

Türkiye Varlık Fonunun yönetim kurulu üyesi bir kişi Varlık Fonuna bağlı BOTAŞ’a 49 milyon 500 bin Türk liralık boru satmış. Bu kişinin son altı yılda BOTAŞ’tan aldığı ihalelerin toplam bedeli ise 1 milyar Türk lirasını aşmış. İşte, Bakan öyle yaparsa bürokrat böyle yapıyor. Ne demiş Neyzen Tevfik: ‘Ekmek herkese yetecekti aslında; tarlaya karga dadandı, ambara fare, fırına hırsız, memlekete harami’ İktidar bu hâle getirdi memleketi.

Atık yağ kullanımıyla ilgili şimdi haberlere düşen bir konu bu ve büyük işletmelerde kullanılan atık ayçiçeği yağının tekrar piyasaya sürüldüğüne dair iddialar konuşuluyor; bu doğru mu, yanlış mı? Bakanlığın bu konuda açıklama yapmasını bekliyoruz. Özellikle bazı lokanta ve yemek fabrikalarındaki çalışanlar atık yağları saklıyorlar ve işletme sahipleri bunları tekrar dolaşıma sokuyor. Nasıl dolaşıma sokuyor? Eğer bu, gerçekten böyleyse ve elde edilen zararlı yağ irili ufaklı restoran, lokanta veya yemek fabrikalarına iskontolu biçimde satılıyorsa tüketici bu yağlar ile zararlı yağlarla yapılmış olan yemekleri yemek durumunda kalıyor. Bu, korkunç bir iddia. Bunun iddiadan ibaret olmadığını hissediyoruz, Bakanlık bunu araştırmalı ve iktidardan ve Bakanlıktan da bu konuda bir açıklama bekliyoruz. Yağların bu şekilde kullanımı halk sağlığı açısından büyük bir risktir, kanserojen içermektedir, bunun tüketilmesinin önüne mutlaka geçilmelidir.”

(Kaynak: MA)

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: 63 Can Kaybı

Kovid 19’da son 24 saatte 16 bin 190 yeni vaka tespit edilirken, 63 kişi hayatını kaybetti. 18 yaş ve üstü nüfusta ikinci doz aşı uygulananların oranı yüzde 85,34 birinci doz aşı yapılanların oranı yüzde 93,08 olarak kayıtlara geçti.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 288 bin 968 test yapılırken, 16 bin 190 yeni vaka tespit edildi. 63 kişi hayatını kaybederken, 21 bin 256 kişi sağlığına kavuştu.

Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan tabloda, 2 doz aşılama verilerine de yer verildi. En az 2 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfusu kapsayan verilere göre Türkiye’de 2. doz aşılama ortalama yüzde 85,34 oldu. 1. doz ortalaması yüzde 93,08 olurken, 1., 2. ve 3. doz aşısını olan vatandaşların sayısı toplamda 146 milyon 881 bin 913’e yükseldi.

Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en çok aşılamanın gerçekleştirildiği Osmaniye’yi, Ordu, Amasya, Muğla, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Balıkesir, Manisa ve Zonguldak takip etti. Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en az aşılamanın gerçekleştirildiği Şanlıurfa’yı sırasıyla Batman, Siirt, Diyarbakır, Bingöl, Muş, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Elazığ takip etti.

Bakanlığın 28 Mart verilerine göre, 272 bin 435 test yapılmıştı. 14 bin 364 vaka tespit edilirken, 61 kişi hayatını kaybetmiş ve 18 bin 526 kişi sağlığına kavuşmuştu.

Paylaşın

KDV İndirimleri Enflasyona Çare Mi?

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Pazartesi günü Bakanlar Kurulu toplantısının ardından, bazı ürünlerden alınan Katma Değer Vergisi (KDV) oranlarında değişiklik yapıldığını açıkladı.

Buna göre, çocuk bezi, tuvalet kâğıdı, deterjan ve sabun gibi temel temizlik ürünlerde KDV oranı yüzde 18’den 8’e düşürülürken, yeme-içme hizmetlerinin tümünde oran yüzde 8 olarak belirlendi. Arsa ve araziler ile ve tıbbi ekipmanlarda da KDV yüzde 18’den 8’e indi.

İndirimler hayat pahalılığına çare mi?

DW Türkçe’den Pelin Ünker’e konuşan vergi uzmanı Nedim Türkmen, “Bu düzenleme enflasyonla mücadele için yapılıyorsa hiçbir anlamı yok. Burada tüketicinin azalan KDV yükleri nedeniyle daha fazla alışveriş yapması özendirilmek isteniyorsa bu indirimlerin fiyatların yükselmesine çare olmadığını hepimiz çok yakından biliyoruz” dedi.

Şubat ortasında gıda ürünlerindeki KDV oranı da yüzde 8’den 1’e indirildi. Ancak gıdadaki yedi puanlık indirim, yüksek maliyetler nedeniyle fiyatlara yansımadı.

Sosyal konuta vergi artışı, lükse indirim

Yeni düzenleme ile sosyal konut olarak adlandırılan 150 metreden küçük konut alımlarında KDV oranı yükseltilirken lüks konut satışına indirim geldi. Düzenlemeye göre 150 metrekareden küçük ev alımlarında KDV oranı yüzde 1’den 8’e çıkarken, bundan daha büyük konutlarda alınan yüzde 18’lik KDV, 150 metrekareye kadar olan kısım için yüzde 8’e indirildi.

Nedim Türkmen’e göre konut ve gayrimenkul sektörüne yönelik vergi indirimlerinde inşaat sektörünün mali yükünün azaltılması amaçlanıyor. Son dönemde artan fiyatlar, konut ve arsa alım satımları olumsuz yönde etkilemişti.

Türkmen, “Müteahhitlerin elinde birikmiş olan konutların satışı için yapılan bir düzenleme. İnsanların panik halinde neleri varsa bunları paraya çevirip bu konutlardan alması isteniyor. Arsa ve arazinin KDV’sinin yüzde 18’den 8’e indirilmesinin ise tüketiciyi ilgilendiren hiçbir yönü yok” şeklinde konuştu.

Türkiye’de lüks konut arzının fazla olduğuna işaret eden Türkmen, “Ama 1 milyon liraya kadar olan sosyal konut sayısı az. Bu dönemde kredilerin yükselmesiyle beraber satışlarda ciddi bir durgunluk olduğu için, yabancılar dışında kimseye satış yapılamadığı için burada KDV’den fedakârlık yapılarak bu müteahhitlerin satışlarını artırmaları hedefleniyor” dedi.

Ana problem yüksek maliyetler

Vergi indirimi yapılan son ürünlerin enflasyon sepetindeki ağırlığı yaklaşık yüzde 10 olarak hesaplanıyor. Buna göre yüzde 10’luk bir KDV indirimi enflasyona yaklaşık 1 puan düşürecek etkiye sahip. Ancak yüksek maliyetler nedeniyle bu farkın fiyatlara ne kadar yansıyacağı belirsiz.

İktisatçı Prof. Dr. Mehmet Şişman, KDV indiriminin gecikmiş bir hamle olduğu görüşünde. Söz konusu indirimlerin pandemi başlangıcında yapılması gerektiğini dile getiren Şişman, bu adımların fiyatlar genel düzeyinin geldiği noktayı sınırlı yönde etkileyeceğini düşünüyor.

Türkiye’de Üretici Fiyatları Endeksi resmi verilere göre yüzde 105 düzeyinde seyrediyor. Yüksek üretici fiyatlarının gelecek aylarda tüketiciye yansıması bekleniyor.

Mehmet Şişman, “Hem ihracat fiyatlarımızda bir artış var, hem de yurt içindeki üretici fiyatlarında önemli bir artış var. Bu da TÜFE ile bir makas oluşturuyor. Yaklaşık 50 puanlık bir makas var. Martta bu makasın daha açılıp açılmayacağını göreceğiz” diye konuştu

“Politika faizi artırılmalı”

Prof. Şişman’a göre enflasyonla mücadele için politika faizi artırılmalı. Enflasyonu tamamen ortadan kaldırmanın mümkün olmadığını ifade eden Şişman, hem dünyada hem de Türkiye’de enflasyonist sürecin devam ettiğini vurguluyor. Şişman, “Dünyadaki gelişmeler de tabi burada önemli ama rötuşlarla, gecikmiş KDV indirimleriyle yani maliye politikasıyla bunu halletmek kolay gözükmüyor. Burada para politikasının tekrar devreye girmesi gerekiyor” dedi.

Esnaf fiyatların düşmesini beklemiyor

Fiyatların etikete yansıması için öncelikle yüksek KDV’den aldıkları ürün stoklarını eritmeleri gerektiğini söyleyen esnaf, bu süreçte zaten fiyatların maliyet kaynaklı yükseleceğini öngörüyor.

Perakende sektöründen bir esnaf, “Devletin KDV’yi değil de akaryakıt, elektrik, su, doğalgaz ve üretimde kullanılan ürünlerin vergisini azaltması lazım. Bunların vergisini azalttığı zaman fiyatlar da otomatikman kendisi düşer zaten” değerlendirmesinde bulundu.

“Bütçeye yükü 8 milyar lira”

Öte yandan KDV indirimleri bütçeye yük olarak geri dönüyor. Vergi hukukçuları, gıdadaki KDV indirimlerinin bütçeye maliyetinin 25-30 milyar lirayı bulabileceğini hesaplamıştı. Nedim Türkmen’e göre yapılan son indirimlerin bütçeye yükü ise 8 milyar lira civarında olabilir.

Doğalgazda yüzde 18 olan verginin indirilmesi gerektiğini söyleyen Türkmen, “Türkiye’de ikili bir KDV oranının uygulanması gerekiyor. Yüzde 1, yüzde 8, yüzde 18 değil; genel oranı yüzde 12’ye diğer oranı da yüzde 2’ye indirirsek bir problem kalacağını düşünmüyorum” görüşünü dile getirdi.

Paylaşın

Rusya Ve Ukrayna Ateşkeste Anlaşamadı

Rusya ve Ukrayna heyetlerinden temsilciler, İstanbul, Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisi’ndeki ilk tur görüşmelerinin ardından açıklamalarda bulundu. Toplantının ardından her iki ülke heyetleri Cumhurbaşkanlığı Dolmabahçe Çalışma Ofisi’nden ayrıldı. İkinci tur yarın gerçekleşecek.

Dolmabahçe’de, daha önce Ukrayna’daki görüşmelerde zehirlendiği iddia edilen oligark Roman Abramovich de bulunuyordu. Kremlin, Abramovich’in görüşme heyetinde resmi bir rolü olmadığını belirtti.

Ukraynalı müzakerecilerden David Arakhamia gazetecilere yaptığı açıklamada, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu sekiz ülkeyi garantör ülke olarak görmek istediklerini söyledi. Bu ülkeler arasında Britanya ve ABD’yi de saydı.

“Kırım ayrı bir görüşmenin konusu”

Ukrayna heyeti, müzakerelerde Rusya’nın talep ettiği tarafsızlık statüsü karşısında güvenlik garantileri önerdiklerini söyledi. Söz konusu teklifin içinde aynı zamanda ilhak edilen Kırım’ın statüsü üzerine 15 yıllık bir danışma periyodu olduğu belirtildi.

Ukrayna heyetinden yapılan açıklamada henüz ateşkese ilişkin bir anlaşmaya varılmadığı belirtildi. Ukrayna heyeti, Kırım meselesinin görüşmelerin ayrı bir parçası olacağını söyledi.

Rusya: Görüşmeler yapıcı geçti

Rus müzakereci Vladimir Medinski de müzakerelerin ilk gününün “yapıcı olduğunu” söyledi.

Medinsky, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski arasında bir görüşmenin, iki ülkenin dışişleri bakanları tarafından başlatılan bir barış anlaşmasıyla birlikte yürütülecekse mümkün olduğunu söyledi.

Ukrayna’nın teklif ve taleplerini, Putin’e ileteceklerini ifade ettiler.

Çavuşoğlu: En anlamlı ilerleme bugün kaydedildi

İki ülke heyetlerinin açıklamalarından sonra Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da şunları söyledi:

“Her aşamada taraflar arasında yakınlaşmanın arttığını bugün memnuniyetle görüyoruz. En öncelikli konu bir an önce ateşkesin sağlanmasıdır. Bu savaş artık durmalıdır. Bugün toplantıda bu konuda bir mesafe katedildiğini görüyoruz.

Bazı konularda uzlaşı ve ortak anlayışa varıldı. Müzakerelerin başlamasından bu yana en anlamı ilerleme bugün kaydedildi. Daha zor meselelere sonraki seviyelerde iki ülkenin Dışişleri Bakanlarının şekil vermeleri öngörülmektedir.”

Görüşme sabah başlamıştı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, müzakere için İstanbul’a gelen Ukrayna ve Rusya heyetlerine seslendi. Cumhurbaşkanı Erdoğan “Bölgesinde pek çok acıya şahitlik etmiş bir ülke olarak Karadeniz’in kuzeyinde benzer bir tablonun ortaya çıkmaması için çalıştık, çabaladık” dedi.

“Çatışmalar, dostunuz ve komşunuz olarak bizleri gerçekten derinden üzüyor” diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Sahibi olduğumuz uluslararası platformlarda iki tarafın (Rusya-Ukrayna) da hakkını, hukukunu, hassasiyetlerini koruyan kollayan gözeten, adilane bir yaklaşım sergiledik” ifadelerini kullandı.

Erdoğan “Adil bir barışın kaybedeni olmayacağına inanıyoruz. Çatışmanın uzaması hiç kimsenin yararına değildir” diyerek trajediyi durdurmanın tarafların elinde olduğunu vurguladı.

Erdoğan, “Bir an önce barışın sağlanması herkesin faydasına olacaktır. Görüşmelerden artık somut sonuçlar alınması gereken döneme girildiğini düşünüyoruz. Dünya sizlerden gelecek hayırlı ve müjdeleri haberleri bekliyor. İşinizi kolaylaştıracak her türlü katkıya hazırız” dedi.

Türkiye’nin görüşmelerde ara buluculuk rolünün bulunmadığına dikkat çeken Erdoğan buradaki müzakerelerin liderler temasını mümkün hale getireceğini belirtti ve “Böyle bir görüşmeye ev sahipliği yapmaya da hazırız” dedi.

Paylaşın

Buldan’dan Erdoğan’a ‘Manda Yoğurdu’ Tepkisi

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın çiftçilerle buluşmasında “Şimdi ben bir şey tavsiye edeceğim. Ben şunu yapıyorum, her akşam yatarken manda yoğurdu. Manda yoğurdu hakikaten kalitedir, çok iyidir. Onun içine şöyle Medine hurması doğrarım, 3 tane veya 5 tane. Ona biraz çay kaşığı kestane balı ve yulaf ezmesi atarım. Bu dörtlüyü karıştırarak yer yatarım, şifa. Tavsiye ederim” sözlerini hatırlatarak, “Millet kuru ekmek bulamıyor, o manda yoğurdu, kestane balı, Medine hurması yiyin derken utanmıyor” dedi.

Haber Merkezi / İktidarın yeni torba kanun teklifine tepki gösteren HDP’li Buldan, “‘Hırsıza ‘hırsız’, çeteye ‘çete’ denilmesini yasaklamak istiyorlar. Biz hırsıza ‘hırsız’, çeteye ‘çete’ demeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Newroz kutlamalarına da değinen Buldan, “Hakkâri’den Edirne’ye, Amed’den İzmir’e, Cizre’den Hatay’a, Şırnak’tan Bursa’ya, Van’dan Aydın’a, Cizre’den Muğla’ya, Mardin’den İstanbul’a kadar Türkiye’nin her yerinde 76 merkezde milyonlar alanlara aktı, iradesini ortaya koydu. Kürt halkının öncülük ettiği Newroz kutlamaları ülke sınırlarını da aştı” dedi.

Buldan, “Türkiye’nin geleceğini konuşmak isteyenler Newroz’a bakmalıdır. Çünkü geleceği şekillendirecek, büyük değişimi gerçekleştirecek irade oradadır. 2022 Newrozu’nun Türkiye’nin geleceğini belirleyecek. Bu irade dikkate alınmadan siyasetin de geleceğin de şekillenemeyeceğini herkesin bilmelidir” ifadelerini kullandı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, Meclis Grup Toplantısı’nda gündemi değerlendirdi. Buldan’ın konuşmasından satır başları şöyle:

Kürt halkı ve dostlarının faşizmin karanlığına Newroz ateşiyle tarihi bir yanıt verdi. Türkiye’nin sol, sosyalist, devrimci, demokrasi ve emek güçleri, kadınlar, gençler, işçiler, emekçiler Newroz alanlarında halklar dayanışmasını, demokratik güç birliğini daha da büyüterek, demokrasi, barış, özgürlük, adalet ve emek için mücadele ortaklığından ve ortak gelecekten yana güçlü bir iradeyi de ortaya koydu.

Kürt halkının Newroz alanlarında sergilediği görkemli direniş ve özgürlük talebi iktidarı rahatsız etmiş olmalı ki yüz binlerin aktığı Amed Newrozu’nda halkı engellemeye çalıştılar, kitleye, kadınlara hatta çocuklara varıncaya kadar arama işkencesi uyguladılar. Ama halkın Newroz alanına akmasını engelleyemediler.

Amaçları boş Newroz alanları yaratmaktı. Böyle bir hayal kurmuşlardı. Fakat hayalleri suya düştü. Halk engelleri tanımadı. Bu kez medya sansürü uygulanarak milyonlar görünmez kılmaya çalışıldı. Ama bunu da başaramadılar. Amed’in sesi İstanbul’a, Serhat’ın sesi Ege’ye ulaştı. Halkların sesi de sözü de her yerde yankılandı.

Bu inanç ve kararlılığı demokratik siyasetle büyütmenin bir kez sözünü bu kürsüden veriyorum. Sizler bu ülkenin onurlu mücadelesinin öncülerisiniz. Newroz’daki coşku da başarı da zafer de sizindir.

Her birinizi tek tek yürekten kutluyorum. ‘Şimdi Kazanma Zamanı’ şiarıyla gerçekleştirdiğimiz ve bir referanduma dönüşen Newroz’da milyonların verdiği tarihi mesajların, haykırdığı taleplerin herkes tarafından özellikle Ankara tarafından iyi okunması gerekir. Newroz; ülkeyi kuşatma altına almaya çalışan karanlığa karşı aydınlık geleceğin müjdecisi oldu.

Karamsarlığa karşı büyüyen umut oldu. Korkuya karşı yükselen cesaret oldu. Evet; Newroz’da halkımız, halklarımız barış, demokrasi ve özgürlükteki ısrarını ve kararlılığını en güçlü bir biçimde dünyaya ilan etti.  Dünya halklarının başına bela olan tüm savaşlara karşı içeride ve dışarıda en güçlü barış hattını ortaya koydu.

 “Anadilim onurumdur”

Halkımız, rehine siyasetiyle, irade gaspıyla, darbeyle, halk iradesinin asla engellenemeyeceğini gösterdi ve ilan etti. Milyonlar, HDP etrafında en büyük kenetlenmeyi sağlayarak, kapatma ve kumpas davalarıyla demokratik siyasetin asla engellenemeyeceğini, buna izin vermeyeceğini ispat etti.

Newroz, Kürt sorununun tecritle, Kürt düşmanlığıyla, inkâr ve imhayla değil, diyalog ve müzakereyle, barış politikalarıyla ancak çözülebileceğini gösterdi. Milyonlar, 2013 çözüm mektubunun, 2015 Dolmabahçe Mutabakatı’nın arkasında olduğunu bir kez daha gösterdi. İmralı’yla diyalog kapılarının bir an önce açılması talebini Newroz’da haykırdı.

Kürt halkı, anadilde eğitim başta olmak üzere anadillerinin üzerindeki yasak, baskı ve asimilasyonun bir an önce kaldırılmasını haykırdı. ‘Anadilim onurumdur, kimliğimdir, sonuna kadar onuruma sahip çıkacağım’ dedi.

Rotası demokrasi ve hukuk olmayan bir iktidar, zulümden, karanlıktan beslenir ve bunu pratikte de görüyor ve yaşıyoruz. Furkan Vakfı’nın Adana’da yapmak istediği basın açıklamasına, demokratik bir hakkın kullanımına kolluk güçlerinin yapmış olduğu insanlık dışı, hukuk dışı saldırı, AKP-MHP iktidarının siyasetteki, sokaktaki gerçek yüzünü herkese, tüm dünyaya bir kez daha göstermiştir.

Tüm saldırılar gibi bunu da en güçlü şekilde, şiddetle ve nefretle kınıyoruz. Adana’daki tablo, uzun bir süredir karakollarda, cezaevlerinde görünmez kapılar ardında rutin hale getirilen işkencenin sokaklara taşmış ve açık alanda uygulanmaya başlanmış halidir.

Bizler, yaşam hakkına kasteden bu zulümleri bu zalimleri Servet Turgut’un gördüğü işkence sonucu hayatını kaybetmesinden biliyoruz. Biz zalimleri, Barış Annelerinin sokak ortasında coplanmasından, yerlerde sürüklenmesinden, insanların sınırda, dur ihtarına uymadı yalanlarıyla vurulmasından biliyoruz ve tanıyoruz. Kemal Kurkut’un katledilmesinden ve sorumluların bizzat yargı tarafından korunmasından elbette ki biliyoruz. Kadınların sokak ortasında katledilmesinden ve erkek yargının erkek katillere arka çıkmasından biliyoruz. Çocukların panzerlerin altında ezilerek katledilmesinden biliyoruz.

Hafta sonu Urfa’da 16 yaşındaki Muharrem Aksem’in güvenlik güçlerinin atış yaptığı alana 400 metre mesafedeki alanda sağ eli kopmuş halde cansız bedeni bulundu.

Kendisine Allah’tan rahmet, ailesine başsağlığı ve sabır diliyorum. Aksem ilk değildir. Bölge illerindeki askeri atış alanları ve sahipsiz mühimmatlar nedeniyle bugüne değin yüzlerce insan hayatını kaybetti. Aksem’in cansız bedeninin bulunduğu yer de atış yapılan bir bölgedir, meradır ve insanların geçtiği bir yerdir. Halka yönelik herhangi bir uyarının, bilgilendirmenin olmaması tehlikenin boyutunu daha da arttırmaktadır.

Aksem’in ölümünün bütün yönleriyle aydınlatılması için etkin bir soruşturma derhal başlatılmalı ve sorumluluğu bulunanlar mutlaka açığa çıkartılmalıdır. AKP-MHP iktidarı, ölümün, işkencenin, cezasızlığın kol gezdiği bir ülke ortamını ne yazık ki yarattı. İşkenceye sıfır tolerans dediler. İşkenceciye tolerans iktidarı oldular. 28 Şubat’ın mağduruyuz dediler. Zulüm yarışında 28 Şubatçıların önüne geçmeyi başardılar. Hukukun üstünlüğü dediler, kendi hukuklarını yarattılar, ülkeyi hukuksuz bir hale getirdiler.

“Siyasi sorumlu iktidar”

Bunun en somut örneğini hasta tutsaklara olan yaklaşımda görüyoruz. Ölüm siyaseti, hasta tutuklulara yönelik düşmanlık hukuku AKP-MHP’nin iktidar siyaseti olarak karşımıza çıkmaktadır. Cezaevlerinin zulüm ve ölüm evlerine döndüğünü anlamak için sadece son on beş günde yaşananlara bakmak yeterlidir.

Bakın; Iğdır S Tipi Kapalı Cezaevi’nde tek başına hücrede tutulan 28 yaşındaki Sinan Kaya şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti. Şervan Can Güder henüz 20 yaşındaydı, Van F tipi Cezaevinde kalp krizi geçirerek yaşamını yitirdi. Diyarbakır D Tipi Kapalı Cezaevi’nde tutulan ve yaşamını yitirmek üzereyken tahliye edilen hasta tutsak Hayri Karaş, tahliye edildikten sadece 10 gün sonra tedavi gördüğü hastanede yaşamını yitirdi. Bu ölümlerin siyasi sorumlusu; insan haklarını ve hukuku değil, 12 Eylül darbecilerini referans alan AKP iktidarıdır.

“İktidara asgari ücret çağrısı”

Mübarek Ramazan ayı başlıyor. Halk, büyük bir yoksullukla, açlık ve sefaletle Ramazan’ı karşılıyor. Çünkü insanların bir gram yiyecek alabilecek imkânı ve gücü kalmadığını anlattığım tablo gösteriyor. İnsanlara sadece suyla açılabilecek bir iftar sofrası bıraktılar. ‘Halkı enflasyona ezdirmeyeceğiz’ diyen iktidara buradan çağrı yapıyorum: Gelin Ramazan’dan önce; meclisi etkin bir şekilde çalıştıralım.

Eriyen asgari ücreti hemen yeniden belirleyelim. Ki grubumuz asgari ücretin üç ayda bir belirlenmesi için kanun teklifi de verdi, hemen bunu meclisten geçirelim.

En düşük emekli maaşını asgari ücret düzeyine hemen getirelim. Akaryakıt, ulaşım ve iletişimdeki ÖTV’yi hemen kaldıralım. Açlık sınırının altında olan ihtiyaç sahibi 12 milyon haneye Ramazan destek programı kapsamında 5 bin lira destek verelim. Ekmek ve et fiyatları tüketiciye yarı fiyatında verilmesini sağlayalım. Esnafın indirim maliyetini ise devletin karşılaması için düzenleme yapalım. Tüm bunlara kaynak yaratmak için, kur, köprü ve yol garanti ödemelerini derhal durduralım. Var mısınız? Halkı enflasyona ezdirmeyeceğiz laflarıyla bu işler olmaz. Gelin gerekli acil adımları bir an önce atalım.

“Nafile uğraşıyorlar”

Bu iktidarın bir hikâyesi kalmayınca, halktan umudu kesince şimdi de başka bir oyun peşindiler. Seçim kanunlarıyla oynamaya başladılar.

Sandığa girmeyecek oyun, sandıktan çıkması için yol bulmaya çalışıyorlar. Yani ikna yoluyla elde edemeyecekleri oyları, hileyle alma peşinde olduklarını biliyoruz. Ülkedeki ekonomik krizi biz çözeriz diyen iktidar, seçim hileleriyle kendi siyasi krizini çözme arayışındadır. Bugün genel kurulda görüşülecek yasanın de özü tam da budur! Bunun için ne yapıyorlar? YSK’yı, il-ilçe seçim kurullarını, eşi görülmemiş dalavere yöntemleriyle tümden ele geçirmeye çalışıyorlar.

Ama bunlar boşuna nafileler. Sizin hilecilikte ustaysanız, halk da bu hileleri bozmakta ustadır. Öyle bir fark yiyeceksiniz ki, YSK da seçim kurullarınız da hileleriniz de sizi kurtarmaya yetmeyecektir. Sevgili Sırrı Süreyya’nın meşhur deyimiyle ‘xim-xiş’ olacaksınız. Küçük ortakları için barajı yüzde 7’ye indiriyorlar. Diyet ödüyorlar.

Ver başkanlığı, al barajı alışverişidir bu. Kürtler Meclis’e girmesin diye koydukları barajı şimdi küçük ortakları MHP Meclis’e girsin diye indiriyorlar. Biz bu barajı yıkalı tam 7 yıl oldu. 7 Haziran’da yıkmıştık, geçersiz kıldık. Bir anlamı kalmayınca da şimdi kendileri için indirmek zorunda kaldılar. Ne diyelim? Hayırlı uğurlu olsun.

Ama halk size gereken cevabı sandıklarda verecek haberiniz olsun. Bu getirilen seçim yasası teklifi ile ilgili arkadaşlarımız komisyon sürecinde HDP’nin tutumunu ortaya koydu, koymaya da devam edecek. Genel kurulda da demokratik muhalefetimizi en güçlü şekilde yapacağız.

“Seçim hileleri ters yüz olacak”

Bakın birçok Avrupa ülkesinde tüm siyasi partilerin parlamentoda temsiliyet kazanması için kolaylık sağlanıyor. Neden? Çünkü her bir yurttaşın düşüncesi önemlidir ve kıymetlidir.

Gelin, halk iradesinin tam temsiliyetinin önündeki tüm engelleri kaldıralım. Bu parlamentoyu tarihinin en çoğulcu, en katılımcı parlamentosu haline getirelim. Var mısınız? Amacınız demokratik temsiliyet ise buyurun? Hodri meydan diyoruz size. Ama dertleri demokratik siyaset ve temsiliyet olmadığını biliyoruz. Bunun adı seçim hilesidir. Siyaseti bu yasayla dizayn etme arayışıdır. Şimdiden söyleyeyim. Seçim hileleri, siyasi mühendislik gayretleri seçimlerde ters yüz olacaktır.

Bir de şunun altını önemle çizmek istiyorum: Hiç kimse HDP’yle ilgili yanlış bir hesap yapmamalıdır. İki gün önce Şırnak kongremizde de ifade ettim bugün tekrarlıyorum. HDP’siz siyaset, HDP’siz, parlamento, HDP’siz Türkiye, HDP’siz değişim hesapları yapanlar var.

Kendilerine siyaset çöplüğünde şimdiden yer ayırsınlar. Geçmiş dönemde Kürtleri ve siyasetini tanımayanlar gibi onlar da siyasi çöplükte yer alacak.

AKP ve MHP’nin yeri siyaset çöplüğünün dibidir. Siyaset HDP’yle yönünü ve yolunu bulacaktır. Değişim HDP’yle olacaktır. Türkiye’nin anahtarı HDP olacaktır. Milyonların iradesini yok sayarak, ‘HDP’nin kapatılması’ üzerinden masa başında siyaset analizi yapanlara da sesleniyorum; tarihin en büyük ve en doğru siyaset analizini her zaman olduğu gibi bu seçimlerde de yine halkımız, halklarımız yapacaktır.

Ve fena halde yanılacaksınız. Analizleriniz de, siyasetiniz de çöp olacaktır. İşte Newroz alanları halkımızın en büyük siyaset analizidir!  Hepinizi selamlıyorum.  Yolunuz ve yolumuz açık olsun.”

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu’ndan İktidara Beş Tavsiye

Partisinin TBMM’deki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, 6 liderin ikinci kez görüşmesi hakkında bilgi vererek, “6 lider bir araya geldik. Aslında toplumun bütün kesimleri orada temsil ediliyor. Devletin karar alma mekanizmalarının bir kişiye teslim edilmesinin getirdiği olumsuzluğu hepimiz geriyoruz. Türkiye’nin bu bataktan çıkması lazım. Biz parlamentoyu yeniden işler hale getirmek istiyoruz” dedi.

Haber Merkezi / “Bir bildiri yayınladık” diyen Kılıçdaroğlu, “5 temel mesaj var: Birincisi, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş sürecini belirlemek için çalışma grubu oluşturulması kararı alındı. İkincisi, birlikteliğimizi bozmayı amaçlayan seçim kanunu hakkında görüştük. Seçim güvenliğini sağlamak amacıyla bir çalışma grubu daha oluşturduk. ‘Buradan tüm vatandaşlarımıza seslenmek istiyoruz; bizler Türkiye’yi karanlık günlerden çıkarma gayreti içindeyiz. Umutlarımız ve inancımız umutları aşacaktır’ diyoruz. Hedefimiz istişare ile derin sorunlarımıza son vermek, her bir vatandaşımızı insan haklarına uygun hayat standartlarına ulaştırmaktır” ifadelerini kullandı.

Bugün Meclis’te görüşülecek Seçim Kanunu değişikliğiyle ilgili de değerlendirmelerde bulunan Kılıçdaroğlu, “Kanunu istediğiniz gibi değiştirin göndereceğiz arkadaş, göndereceğiz. Bunların ne yapacağını biliyoruz her türlü dalavere bunların işi ama bizim görevimiz de madem ki bunları biliyoruz önlemini alacağız. 6 lider bu konuda anlaştık sandık-seçim güvenliğini sağlayacağız” dedi.

Kılıçdaroğlu, AK Parti ve MHP’ye meydan okuyarak, “Hangi kanunu getirirlerse getirsinler. Anlamadıkları bir şey var bu millet kararını verdi zaten. Bu millet 21. Yüzyıl’da açlığı yokluğu yaşıyor. Kanunu istediğiniz kadar değiştirin, sizi göndereceğiz arkadaş! Allah’ın izniyle göndereceğiz, yolcu edeceğiz onları” ifadelerini kullandı.

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı’nda açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından öne çıkan kısımlar şöyle;

“Hepimiz huzur içinde, beraber, birlikte yaşamak istiyoruz. Bayrağımızın altında özgürce yaşamak istiyoruz. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği güzel bir Türkiye istiyoruz. Her Salı bu umutlarla kürsüye çıkıyorum. Kucaklaşmaya, barışmaya, helalleşmeye ihtiyacımız var. Ayrılmaya, kavga etmeye değil birlikte olmaya ihtiyacımız var. Bütün hedefim, amacım bunun üzerine inşa edilmiş vaziyette.

Ortak bildiri

6 lider ikinci kez bir araya geldik. Aslında toplumun bütün kesimleri orada temsil ediliyor. Devletin karar alma mekanizmalarının bir kişiye teslim edilmesinin getirdiği felaketi, olumsuzluğu hepimiz görüyoruz. Türkiye’nin bu bataktan çıkması lazım. Türkiye’nin huzur içinde buradan çıkması lazım. Biz Parlamentoyu yeniden halkın Meclis’i haline getirmek istiyoruz. Milletin iradesiyle hareket eden bir parlamentoyu yeniden inşa etmek istiyoruz. Kutuplaşmayı değil beraber olmayı hedefliyoruz. Bir bildiri yayımladık. O bildiride beş temel mesaj var.

Birincisi, Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’e geçiş sürecinin yol haritasını belirlemek üzere bir çalışma grubu oluşturduk.

İkincisi birlikteliğimizi bozmayı amaçlayan seçim kanunu üzerinde de görüştük. O konudaki görüşümüzü aynen okumak isterim; ‘Milletimizin bilmesini isteriz ki demokratik ilkelere dayanan birlikteliğimiz bu gibi siyasi mühendislik çabalarından etkilenmeyecektir. İş birliğimizi uyum içinde sürdürmeye kararlıyız.

Koltuğu korumak için şöyle değişiklik yapalım, böyle değişiklik yapalım. Hangi kanunu getirirlerse getirsinler. Anlamadıkları bir şey var bu millet kararını verdi zaten. Bu millet 21. Yüzyıl’da açlığı yokluğu yaşıyor. Kanunu istediğiniz kadar değiştirin, sizi göndereceğiz arkadaş! Allah’ın izniyle göndereceğiz, yolcu edeceğiz onları.

Öte yandan hangi şartlarda olursa olsun milli iradeyi parlamentoya tam olarak yansıtmak üzere seçim güvenliğini sağlamak amacıyla bir çalışma grubu daha oluşturduk. Her türlü dalavere, üç kağıt bunların işi bunu da gayet iyi biliyoruz. Bizim görevimiz önlem almak. 6 lider bu konuda anlaştık. Sandık, seçim güvenliğini sağlayacağız.

Dördüncü konu, ‘Buradan tüm vatandaşlarımıza seslenmek istiyoruz. Bizler Türkiye’yi karanlık günlerden çıkartma kararlılığı içerisindeyiz. Umutlarımız ve geleceğe olan inançlarımız Türkiye’nin sorunlarından çok da büyüktür’ diyoruz.

Beşincisi ise, ‘Hedefimiz istişare ile derin sorunlarımıza son vermek ve her bir vatandaşımızı insan onuruna yakışır bir yaşam ve refah standardına ulaştırmaktır’ Bizim bireysel hiçbir beklentimiz yok. Hiçbirimiz devletin hazinesine el uzatma gibi bir niyet asla ve asla taşımadık ve taşımıyoruz. Devletin hazinesine el uzatanlardan da hep birlikte hesap soracağız.

Hiçbirimiz adaletsizliği savunmadık. Tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemedik, yedirmemeye de kararlıyız. Bizler 6 lider Londra’daki bir avuç tefeciye hizmet etmeyeceğiz. 84 milyona hizmet edeceğiz.

Aile Bakanlığı aileyi korumuyor

Toplumun her kesimi sorunlarını dillendirmemizi istiyor. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’ndan bir grup arkadaşımız ulaştılar. Ek ders karşılığı çalışanlar bunlar. Aslında öyle ders falan yok ama bunlar bu isim adı altında görev yapıyorlar. Bunların içinde sosyologlar, öğretmenler, psikologlar, hemşireler var. Diğer memurlar gibi görev yapıyorlar. İş güvenlikleri yok. Bakan onaylamazsa işlerine son veriliyor. Kadrolu çalışanlarla aynı görevi yapıyorsunuz ama güvenceniz yok bunun düzelmesi lazım.

Tam zamanlı çalışıyorlar. Yıllık izinleri, analık, süt, evlilik izinleri yok. İzin hakları öyle bir noktadaki doğum yapıyorsa bir kadın işine son veriliyor. Aynı sürede çalışıyorlar, aynı işleri yapıyorlar aldıkları aylık son derece düşük. Kadrolu personelle birlikte bunlar da sahaya çıkıyorlar. Onlar yolluk alıyorlar, bunlara yolluk verilmiyor. Bunları 21. yüzyılın çağdaş kölesi gibi çalıştırıyorlar. Dramatik olan, bunun Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı içerisinde olması. Aile Bakanlığı aileyi korumuyor.

Hiç meraklanmayız az kaldı sandık gelecek. Aynı işi yapıyorsanız aynı aylığı alacaksınız. Devleti yönetemiyorlar. Sorunların altında ezilmiş vaziyetteler. Ekonomiyi yönetemiyorlar. Her soruna çözüm üretelim derken başka sorun patlıyor. Devlet akılla, bilgiyle, birikimle, liyakatle yönetilir. Siz yapmazsanız sağlıklı yönetemezsiniz. Biz hem sorunları çözmek hem de huzur içinde yaşanacak bir ülke inşa etmek istiyoruz.

İktidara 5 tavsiye

Bunların sosyal devletten de haberi yok. ‘CHP hep eleştiriyor hiç öneri getirmiyor’ diyorlar ya. Bu sefer beş tavsiyem olacak. Türkiye Cumhuriyeti’ni tek bir kişi yönetiyor. Mahkemeler dahil hiçbir kurumun esamesi okunmuyor. Bütün yetkiler bir kişide toplanmış.

Çok iyi niyetlerle bu tavsiyelerimi yapıyorum. 84 milyon insan huzursuz. Bu sorunları işleyip iktidar olmak değil tavsiyelerde bulunup iktidar olmak çok daha iyidir benim için. Çünkü biz hem sorunları bilen, çözen anlayışla iktidar olmak istiyoruz.

1. Maceracı para ve kur politikalarından vazgeçin. Devlet maceracı politikalarla yönetilmez. Siz devletin Merkez Bankası’na arkeolog atarsanız devlette liyakat yok demektir. 128 milyar dolar gitti nereye gitti bilen yok. Laf aramızda damat yeni bir kitap çıkarmış. Baktım kitaba, 128 milyar dolar var mı diye. Tık yok. Eylül ayında dolar 8 liraydı şimdi 15 liraya dayandı. Öngörüsüz, maceralı politika sizi buraya getirir. Milli Kurtuluş Savaşı’nı veren bir ülkenin yönetimi borç para için gidip boyun eğer mi? Benim ağrıma gidiyor, laf aramızda Bahçeli’nin hiç ağrına gitmiyor.

2. Kur korumalı mevduata derhal son verin. Türkiye’yi felakete sürüklüyorsunuz. Fakirden alıp zengine veriyorsunuz. Şimdi ben AK Partili kardeşlerime soruyorum. Nas dediler, kuran, iman dediler peki yüzde 92 faizi neresinde din, iman, kuran var kardeşim? Yüzde 92 faiz veriyorsunuz. ‘Nas’ diyordunuz ne oldu da Nas birden pas oldu? Pandemi döneminde yaptıkları karşılıksız yardımları vergiliyorlar. Yüzde 92 faiz alan hiç vergi ödemeyecek. Vergileyeceksin. Bu ülkenin ilahiyatçılarına da sesleniyorum. Her şeyi ben mi konuşmak zorundayım. Sizin konuşmaya hakkınız var niye konuşmuyorsunuz? Fakirden alıp tefeciye hizmet eden bir uygulama yanlıştır.

3. Hazineyi ölçüsüz yük altına sokan Kamu Özel İşbirliği. Tam bir soygun düzeni. Bunu derhal Türk Lirası’na çevir kardeşim. Zorlanıyorsan, ‘Ben bunu yapıyorum CHP benim arkamda kapı gibi duracak’ dersin. Kapı gibi dururuz. Çünkü biz beşli çeteye değil 84 milyona hizmet etmek istiyoruz. Bu milleti açlıkla, yoksullukla sınama kardeşim. Öyle bir tabloyla karşı karşıyayız ki. Sanki enflasyon, dolar yetmiyor bir de ABD’deki, Almanya’daki enflasyonu da bu milletin sırtına yıkıyorsun. Siz de vicdan, ahlak var mı? Hadi bizim enflasyonu anladık. Almanya’daki enflasyonu niye bu milletin sırtına yıkıyorsun? Bunun dinde, imanda, ahlakta yeri var mı yok mu? Haramzadelerin, devleti soyanların kitabında vardır bu. Erdoğan’ın cesur olmasını istiyorum. ‘Ben soyguna izin vermem’ de. Sen tavrını beşli çeteden yana koymuşsun, olmaz. Değiştireceksin bunu. Değiştirirsen en büyük desteği CHP’den alacaksın.

4. Katar aşkından derhal vazgeçin. Tank-Palet’i istedi onu verdin. Adamların tank üretmeleri mümkün değil ama ordudan alıp verdiniz. 2018’de tankımız olacaktı 2022 ortada tank yok. Orduya yapılmış en büyük ihanettir. Arsalar, araziler verdiler. Bir devlet bu kadar pazarlanır mı? Burası ticarethane mi? Bahçeli’nin ağrına gitmiyor bunlar. Bu ülkenin çıkarları üzerine benim milliyetçiliğim var.

Borsa İstanbul’u da Katar’a verdiler. Son iki ay içinde 2.5 milyon küçükbaş hayvanı uçaklarla Katar’a gönderdiler ucuz et yesinler diye bize gelince yüzde 48 zam yaptılar. Adana’da bin 500 kasap kepenk indirdi ve eylem yaptı. Seslerini kestiler, televizyonlar bile doğru dürüst vermedi. Öyle bir tabloyla karşı karşıyayız ki kırmızı etle ilgili TÜİK kamuoyuna açıklama yapar. Son 25 aydır TÜİK hiçbir bilgi vermiyor.

Bizim vatandaşımız çocuğuna et yediremezken yüzde 48 zam yapıyorsun, buradaki hayvanı Katar’a götürüyorsun. Bizim insanımızı da ete muhtaç hale getiriyorsun.

5. Tarımda ve enerjide Türkiye’yi dışa bağımlı hale getirdiler. Böyle bir tablo Türkiye’de yaşandı mı? Türkiye bu noktaya nasıl geldi. Dua ediyoruz gemiler gelsin diye. Şeker karaborsaya düştü. Benim bildiğim şekerin kara borsaya düşmesi ikinci dünya harbinde olmuşsa olmuştur. Nasıl oluyor şeker kara borsası oluyor? Çiftçiye 211 milyar lira alacağını ödeyeceksin kardeşim.

Bir devlete yüzde 60 oranında enerjide bağımlı hale gelinir mi? MGK bunu gündeme getirdi mi getirmedi mi bilmiyorum. Getirmemişse o da görevini yapmamıştır. Şanlıurfa’da ‘Buraya güneş tarlaları oluşturacağız. Çiftçilere de elektriği bedava vereceğiz’ dedim. Hala sözümün arkasındayım. Diyarbakır, Batman, Mardin, Siirt ve Şırnak’a çiftçilere elektriği tamamen bedava vereceğiz.

Paylaşın