Türkiye’de Hiperenflasyon Riski Ne Kadar Yakın?

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verilerine göre enflasyon martta yüzde 5,46 arttı, yıllık bazda yüzde 61,14 olarak gerçekleşti. TÜİK’in resmi enflasyon verilerine alternatif olarak çıkan bağımsız araştırma grubu Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise tüketici fiyat endeksinin mart ayında %11,93’ ulaştığını, yıllık enflasyonun da %142,63 olarak gerçekleştiğini duyurdu.

Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati, “Kur stabil olduysa faiz de gündemden çıktıysa, enflasyonu da er ya da geç birlikte alaşağı edeceğiz.” dedi.

Fakat muhalefet partileri hiperenflasyon uyarıları yaptı. Peki hiperenflasyon riski ne kadar yakın, gelinen aşamada Merkez Bankası’nın elinde enflasyonu düşürmek için hangi reel seçenekler var? Türkiye’deki durumun nedenleri, küresel çapta enflasyon artışlarından farklı mı?

Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi ve Merkez Bankası eski başekonomisti Hakan Kara ve Başkent Üniversitesi Uluslararası Finans ve Bankacılık Bölüm Başkanı Prof.Dr. Şenol Babuşçu ile Ekonomi yazarı Barış Soydan euronews’e değerlendirdi.

Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi ve Merkez Bankası eski başekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara’ya göre Türkiye uzun yıllar çok yüksek enflasyonla yaşayıp hiperenflasyona gitmemiş tek ülke.

Dolayısıyla tarihsel perspektiften bakınca hiperenflasyon riski düşük. Fakat mevcut politikalarda ısrar edilirse enflasyon sorunu giderek ciddileşebilir.

Bilkent Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Hakan Kara, Merkez Bankası’nın enflasyonu düşürebilmek için faiz ve iletişim aracını etkin bir şekilde kullanması gerektiğini düşünüyor.

“Merkez Bankası faiz ve iletişim aracını etkin bir şekilde kullanabilirse enflasyon dinamiklerindeki bozulmayı sınırlayabilir. Ancak gerçek anlamda fiyat istikrarına ulaşmak için artık merkez bankasının dışında tamamlayıcı tedbirlere de ihtiyaç var. Güven veren ve riskleri azaltan güçlü bir makroekonomik program uygulanmadan enflasyonu kalıcı olarak düşürmek mümkün olmaz.’’

Türkiye’deki enflasyon artışını para politikasının devrede olmamasına bağlayan Merkez Bankası eski başekonomisti Prof. Dr. Hakan Kara Türk parasının ‘sahipsiz kaldığını’ düşünüyor.

“Türkiye’de enflasyon yüzde 61, bize benzeyen akran ülkelere ortalama enflasyon 7-8. Aradaki fark tamamen bizim kendi yarattığımız enflasyon. Bizde enflasyondaki ilave bozulmanın temel sebebi para politikasının devrede olmaması. Merkez Bankası elindeki aracını kullanamadığı için paramız sahipsiz kalıyor. Sahipsiz kalan para satın alma gücünü kaybeder. Olay bu kadar basit.’’

Başkent Üniversitesi Uluslararası Finans ve Bankacılık Bölüm Başkanı Prof.Dr. Şenol Babuşçu’ya göre ise her ne kadar resmi rakamlara yansımasa da hiperenflasyon var. Ve TÜİK bu şekilde mücadele etmeyi bırakırsa gerçek anlamda enflasyon yüzde 100’ü bulabilir.

“Mücadele edilmezse enflasyonda üç haneli rakamları göreceğiz. Bununla birlikte enflasyondaki bozulmanın temel nedeni Eylül 2021’den itibaren atılan politika faiz kararındaki adımlar. Enflasyon, 23 Eylül’deki para politikası kararına kadar yüzde 19’du. Buradan yüzde 61’e çıktı. Yani tek nedeni faizlerin indirilmesidir.’’

Prof.Dr. Şenol Babuşçu, enflasyonla mücadele etmesi gereken Merkez Bankası ve Maliye Bakanlığı’nın sessiz kaldığını ifade ediyor.

“Merkez Bankası’nın beş altı aydır sesi çıkmıyor yani enflasyonla mücadelede politika uygulamıyor. Merkez Bankası’nın para politikası uygulaması gerekiyor. Hazine ve Maliye Bakanı ise sadece konuşuyor, maliye politikasını uygulamıyor. Bunun nedeni de hükümet tarafından dışlanmışlık ve kararlarını bağımsız alamaması. Örneğin Merkez Bankası’nın en önemli silahı faiz ama bunu kullanamıyor. Burada enflasyonla mücadele eden tek kurum TÜİK. TÜİK hiperenflasyon olmasın diye elinden gelen her çabayı gösteriyor. Olmaması da yine TÜİK’in başarısına bağlı. TÜİK’in açıkladığı rakamlara da güvenmiyorum çünkü enflasyon yüzde 100’ün üzerinde. ENAG verileri ve ÜFE ile market fiyatları bunu gösteriyor.’’

”Türkiye’nin yaşadığı enflasyon artışı küresel çapta enflasyon artışlarından farklı”

Kısa vadede bir toparlanmadan bahsedilemeyeceğini düşünen Başkent Üniversitesi Uluslararası Finans ve Bankacılık Bölüm Başkanı Prof.Dr. Şenol Babuşçu, uzun vadede faiz oranlarının arttırılmasıyla bir çıkış bulunacağı görüşünde.

“Türkiye’nin yaşadığı enflasyon artışı küresel çapta enflasyon artışlarından tamamen farklı. Politika faizini indirmesinden kaynaklı, uluslararası piyasaların etkisi kısıtlı. Kısa vadede bir adım atılacağını sanmıyorum ama uzun vadede faiz oranları arttırılırsa bir çıkış var. Bunu da çok büyük bir kur artışında kullanacaklar. Başka kullanmayacaklar.’’

Ekonomi yazarı Barış Soydan da hiperenflasyon riskine karşılık resmi enflasyon rakamlarının ne kadar gerçek olduğunu sormanın önemli olduğunu düşünüyor.

“İktidarın seçime kadar bu şekilde gideceklerini düşünüyorum. O nedenle enflasyonun daha da sert yükseliş riski var. Hiperenflasyon tanımı tartışmalı. Bana göre yüzde 100 oranı Türkiye için hiperenflasyondur. Ama iktisada baktığımızda yüzde 200 kabul ediliyor. Eğer yüzde 200’ü baz alacaksak Türkiye hiperenflasyona uzak hatta yıl sonunda daha da uzaklaşacak.’’

Başkanlık Sisteminin Merkez Bankası’nın tersine politika izlemesini engellediğini düşünen ekonomi yazarı Barış Soydan, acilen atılması gereken adımları şöyle sıralıyor:

“Bir ülkenin Merkez Bankası enflasyon altında bir politika faizi verirse bunun anlamı ben enflasyonla mücadele etmek istemiyorum demektir. Ne yapmalı? Merkez Bankası para politika faizinde arttırıma gitmeli. İkincisi yapısal sorunlar çözülmeli. Mesela en başta tarım geliyor. Ekili alanlar azalıyor, çiftçiler bırakıyor. Bu kolay bir iş değil ama önüne geçilmeli. Sonra maliye politikaları geliyor. Devletin kemer sıkması gerekiyor, daha az borçlanmalı ve daha az harcamalı. Mesela gösterişli projelerden vazgeçilmeli. Kanal İstanbul hala gündemde. En zoru ise enflasyon bekleyişlerini kırmak. Ki bunu kırmaya yönelik politikalar geliştirilmeli.’’

(Kaynak: Euronews)

Paylaşın

Merkez Bankası Rezervleri Swap Hariç Eksi 45 Milyar Dolar

Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), 1 Nisan 2022 haftalık para ve banka istatistiklerini açıkladı. Açıklanan istatistiklere göre, Merkez Bankası’nın swaplar hariç net rezervleri eksi 45 milyar 700 milyon dolar seviyesinde.

Haber Merkezi / Öte yandan Merkez Bankası toplam rezervleri 924 milyon dolar artarak 108 milyar 961 milyon dolar oldu. Brüt döviz rezervleri 1 milyar 219 milyon dolar artarak 65 milyar 638 milyon dolardan 66 milyar 857 milyon dolara yükseldi. Altın rezervleri ise 295 milyon dolar azalarak 42 milyar 399 milyon dolardan 42 milyar 104 milyon dolara indi.

Brüt ve net döviz rezervi nedir?

Ekonomist Mahfi Eğilmez, brüt ve net döviz rezervi arasındaki farkı şu şekilde açıklıyor: Merkez Bankası, döviz rezervlerinin tamamının sahibi değil.

TCMB’nin rezervlerinin bir bölümü bankaların Merkez Bankası’nda tutmak zorunda olduğu zorunlu karşılıklardan oluşuyor. Bunları bir çeşit emanet döviz olarak görmek mümkün.

TCMB’nin son yıllarda rezerv opsiyon mekanizması aracılığıyla, TL mevduatlar karşılığında alması gereken zorunlu karşılıkları dövizle yatırma esnekliği tanımasıyla bu döviz rezervlerindeki emanet tutarda artış oldu.

Döviz rezervlerinin bir bölümünün emanet olması nedeniyle Merkez Bankası’nın döviz rezervlerinin toplamı brüt döviz rezervlerini gösteriyor. Merkez Bankası’nda emanet olarak duran miktarlar düşüldüğünde net döviz rezervine ulaşılıyor.

Net döviz rezervi nasıl hesaplanıyor?

Net döviz rezervi, TCMB verilerinde aktif kısımda yer alan dış varlıklardan, pasif kısımda bulunan toplam döviz yükümlülüklerini çıkardıktan sonra elde edilen rakamın o günün kuruna bölünmesiyle hesaplanıyor.

Formül şu şekilde: Net Rezerv = (Dış Varlıklar – toplam döviz yükümlülükleri) / Dolar-TL kuru

Swap hariç net rezerv ne demek?

Ekonomist Eğilmez’e göre net rezerv miktarı, swap işlemleriyle elde edilmiş (emanet) dövizleri de kapsadığı için bu rakam tam olarak net rezervi ifade etmiyor.

Bu yüzden net döviz rezervini emanet dövizleri çıkararak görebilmek için bu miktardan swap karşılığı elde edilmiş döviz tutarını düşmek gerekiyor. Swap hariç net rezerv ise şu şekilde hesaplanabiliyor:

Swap hariç net rezerv = Net rezerv – Swap işlemleri toplamı

Uluslararası rezerv nedir?

TCMB’nin (Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası) tanımına göre uluslararası rezervler; ülkelerin para otoriteleri tarafından kontrol edilen, kullanıma hazır, birbirlerine çevrilebilme özelliği bulunan ve uluslararası ödeme aracı olarak kabul edilen varlıklar.

Uluslararası rezerv olarak sayılan varlıklar şunlar:

  • Konvertibl (birbirlerine dönüştürülebilir) döviz varlıkları (euro, ABD doları, İngiliz sterlini vb.)
  • Uluslararası standartta altın
  • Özel Çekme Hakları
  • Uluslararası Para Fonu (IMF) Rezerv Pozisyonu

TCMB, rezervleri nasıl saklıyor?

Merkez Bankası, rezervlerin yönetiminde ülke menfaatine öncelik verdiğini aktarıyor. Bu amaçla, uluslararası rezervleri, anaparanın korunması ve gerekli likiditenin sağlanması için düşük riske sahip yatırım araçlarında değerlendiriyor.

Merkez Bankası, rezerv yönetimi sırasında karşılaşılabilecek risklerin belirlenmesi, değerlendirilmesi ve kabul edilebilir sınırlar içinde tutulabilmesi için risk yönetim stratejisi uyguluyor. Ayrıca elindeki rezervlerin seviyesini, düzenli aralıklarla internet sitesinde yayımlıyor.

Paylaşın

Halkın Gündemi Ekonomik Kriz: Acilen Çözülmesi Gerekiyor

Yöneylem Araştırma’nın son anketinde Türkiye’de acilen çözülmesi gereken sorunlarının başında ekonomik kriz, enflasyon, hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı geldi. Ankete göre katılımcıların çok büyük bir çoğunluğu ekonomik sorunların bir an önce çözülmesi gerektiğini düşünüyor.

Ankete katılanların yüzde 52,4’ü “Önümüzdeki seçimler için seçim güvenliğinin yeterli derecede sağlanamayacağına dair bir endişeniz var mı?” sorusuna “Evet, seçimin güvenli ve adil bir şekilde gerçekleştirileceğinden endişe duyuyorum” yanıtını verdi. Yüzde 42,2’lik kesim ise “Hayır, seçim güvenliğiyle ilgili bir sorun olacağını düşünmüyorum” dedi.

Ayrıca yüzde 56,5’lik kesim “Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olması durumunda Recep Tayyip Erdoğan’a oy verir misiniz?” sorusuna “asla oy vermem” şeklinde cevap verdi.

Yöneylem Araştırma, Türkiye’nin 27 ilinden toplam 2400 katılımcıyla gerçekleştirdiği “mart ayı seçmen tercihleri” anketini paylaştı. Yöneylem’in raporunda dikkat çeken veriler yer alıyor.

Anket sonuçlarına göre katılımcıların yüzde 60,6’sı Türkiye’nin kötü yönetildiğini düşünüyor. Öte yandan yüzde 60,8’lik kesim ise parlamenter sisteme geri dönülmesini istiyor.

Ankette yer alan “Geçen yıla göre Türkiye’nin durumu iyi mi, kötü mü oldu?” sorusuna yüzde 88,9’luk kesim “daha kötü” cevabını verdi.

“Sizce Türkiye’nin durumu önümüzdeki bir yıl içinde iyiye mi kötüye mi gidecek?” sorusuna ise yüzde 62,9 “daha kötü olacak”, yüzde 20,9’lik kesim “iyi olacak”, yüzde 7,5 ise “aynı kalacak” dedi.

“Bu pazar milletvekilliği seçimi olsa hangi partiye oy verirsiniz?” sorusunda ise katılımcıların yüzde 25,4’ü AKP derken, CHP diyenlerin oranı yüzde 23 oldu. Rapora göre HDP yüzde 8,2 çıkarken MHP yüzde 5,7’de kaldı. Ayrıca İYİ Parti’nin oy oranı yüzde 11,1 olurken, “Oyumu Türkiye İşçi Partisi’ne (TİP) vereceğim” diyenlerin oranı ise yüzde 1,1.

Millet İttifakı önde

“Meclis çoğunluğunu Cumhur İttifakı mı, Millet İttifakı mı kazanır?” sorusuna ise yüzde 55,6 Millet İttifakı, yüzde 44,4 Cumhur İttifakı cevabı verdi. “Doğrudan hangi ittifaka destek vereceksiniz?” sorusunda ise Millet İttifakı yüzde 37,6, Cumhur İttifakı yüzde 33,9 ve ittifak dışı 15,8 çıktı.

Ayrıca yüzde 56,5’lik kesim “Önümüzdeki Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olması durumunda Recep Tayyip Erdoğan’a oy verir misiniz?” sorusuna “asla oy vermem” dedi.

Ankette dikkat çeken bir diğer veri ise asgari ücrete zam yapılmalı diyenlerin oranı oldu. Rapora göre yüzde 85,3’lük gibi bir ezici çoğunluk asgari ücrete zam yapılması gerektiğini düşünüyor. Asgari ücrete yeni bir düzenleme yapılması gerektiğini düşünmeyenlerin oranı ise 12,8. Yüzde 1,9’luk ise fikrim yok yanıtını verdi.

“Asgari ücret 7 bin lira ve üstü olmalı”

Ankete katılanların yüzde 39,5’i asgari ücretin 7 bin lira ve üstü olması gerektiğini belirtti. Yüzde 24,5’lik kesim asgari ücretin 6 bin ila 7 bin lira arasında olması gerektiğini söylerken, yüzde 5,8 ise “4253 lira olmalı” dedi.

Ankete katılanların yüzde 52,4’ü “Önümüzdeki seçimler için seçim güvenliğinin yeterli derecede sağlanamayacağına dair bir endişeniz var mı?” sorusuna “Evet, seçimin güvenli ve adil bir şekilde gerçekleştirileceğinden endişe duyuyorum” yanıtını verdi. Yüzde 42,2’lik kesim ise “Hayır, seçim güvenliğiyle ilgili bir sorun olacağını düşünmüyorum” dedi.

Öte yandan Türkiye’de acilen çözülmesi gereken sorunlarının başında ise ekonomik kriz, enflasyon, hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı geldi. Ankete göre katılımcıların çok büyük bir çoğunluğu ekonomik sorunların bir an önce çözülmesi gerektiğini düşünüyor.

Paylaşın

Avrupalıların Yarısından Fazlası Esrarın Yasallaşmasını İstiyor

Avrupa’da yapılan bir ankete göre, nüfusun yarıdan fazlası yetişkinlerde esrar kullanımının yasallaşmasını destekliyor ve Avrupalıların yaklaşık yüzde 30’u da bu uyuşturucu maddeyi satın alabileceğini söylüyor.

Esrar konusunda Avrupa’nın hali hazırda liberal bir yaklaşımı mevcut. Hollanda başta olmak üzere bazı ülkelerde rahatça kullanılabiliyor.

Pandemi kaynaklı karantinalar sırasında esrar kullanımında bir artışa tanık olan Amerika Birleşik Devletleri’nde de görüldüğü gibi esrar ticaretinin ve kullanımının yasallaştırılması halinde bunun ekonomiye de ciddi fayda sağlayabileceği düşünülüyor.

Londra merkezli danışmanlık şirketi Hanway ve Curaleaf International’ın raporuna göre, Avrupalıların çoğunluğu kenevir yetiştiren ve esrar satan ticari dükkanları desteklerken, benzer oranda çoğunluk bitkinin evde yetiştirilebilmesine taraftar değil. Yani bunun sadece devlet denetiminde yapılabilmesi isteniyor.

ABD’de federal kısıtlamalar da kaldırılıyor

Rapor, geçtiğimiz cuma günü ABD Temsilciler Meclisi’nin, esrarı yasallaştıran eyaletlerdeki kullanıcılar ve işletmeler için sorun teşkil etmeye devam eden ‘federal esrar yasağı’nı sona erdirmek adına bir tasarı geçirmesinden bir hafta sonra geldi.

ABD merkezli Curaleaf yöneticisi Boris Jordan, “Avrupa pazarını ABD’nin üç ila dört yıl gerisinde görüyoruz, ancak görünüşe göre Avrupa, kapsamlı reformları ABD’den daha önce başlatabilir” diyor.

Almanya dahil birçok Avrupa ülkesi, esrarı sınırlı tıbbi amaçlar için yasallaştırırken, Portekiz gibi ülkeler uzun süre önce genel kullanımını suç olmaktan çıkardı. Malta da esrarın sınırlı ekimine ve kişisel kullanımına izin veren ilk Avrupa ülkesi olmuştu.

Milyarlarca euroluk pazar

Araştırma firması Prohibition Partners’ın raporuna göre, Avrupa esrar pazarının 2025 yılına kadar yıllık gelirinin 3 milyar Euro’yu aşması bekleniyor. Almanya ise kısa sürede kıtanın en büyük pazarı haline geldi.

Curaleaf CEO’su Joe Bayern’in verdiği demeçte, “Almanya’da eğlence amaçlı kullanımı yasallaştırmak için siyasi irade mevcut” diyor ve ekliyor: Almanya’nın Avrupa’nın en büyük ekonomisi olduğu göz önüne alındığında, bunun yol göstereceğini ve kıtanın geri kalanı için bir domino etkisi yaratacağını düşünüyoruz.

(Kaynak: Euronews)

Paylaşın

Cumhur İttifakı’nda ‘Zam’ Rahatsızlığı

Katıldığı bir televizyon programında TÜİK’i eleştiren MHP Kayseri Milletvekili Baki Ersoy’un “Açıklanan rakamların üzerinde enflasyon oranları var” sözleri nedeniyle parti disiplin kuruluna sevk edilmesi, gözlerin Cumhur İttifakı’na çevrilmesine neden oldu.

MHP Kayseri Milletvekili Baki Ersoy, bir televizyon programına katılarak enflasyon rakamları ile ekonomiye ilişkin eleştirilerde bulunmuştu. Ersoy, “Açıklanan rakamların üzerinde enflasyon oranları var. Zamlar bu milletin belini büküyor. Bunlar gerçek. Bunları görmemezlikten gelemeyiz” ifadelerini kullanmıştı. MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın da bu açıklamaların ardından Ersoy’un parti politikalarına aykırı açıklamalarından dolayı tedbirli olarak disiplin kuruluna sevk edildiğini açıklamıştı.

AKP’li vekiller: Vatandaş zamlardan şikayetçi

MHP’de Baki Ersoy’la ilgili bu gelişmeler yaşanırken AKP ve MHP içinde bazı başka milletvekillerinin de Ersoy gibiekonomiye yönelik rahatsızlıklarının bulunduğu belirtiliyor.

DW Türkçe’den Eray Görgülü’nün sorusunu yanıtlayan ve isminin açıklanmasını istemeyen bir AKP milletvekili, “Fiyatların artışını biz de görüyoruz, vatandaş da görüyor. Zaten esnaf ziyaretlerimizde sürekli bunu bize söylüyorlar” dedi. Vatandaşların,alım gücünün düşüklüğünden şikayetçi olduğunu kaydeden vekil, vatandaşın tutumuyla ilgili olarak “Ancak peşine de ‘bunu çözerse AK Parti çözer’ diyor” ifadesini kullandı.

Başka bir AKP’li milletvekili ise “Vatandaşlarla bir araya geldiğimizde özellikle elektrik ve doğal gaz zamlarından şikayetçi olduklarını görüyoruz” dedi. Aynı vekil, vatandaşların zamların geri alınmasını istediğine de dikkat çekti.

Özkiraz: Daha önce de benzer olaylar yaşanmıştı

Cumhur İttifakı’ndaki tartışmalarla ilgili olarak Avrasya Araştırma Başkanı Kemal Özkiraz, MHP’de yaşananlara dikkat çekerek geçmişte de benzer olaylar yaşandığını hatırlattı. Şu anda Demokrat Parti’de siyaset yapan eski MHP’li Cemal Enginyurt’un da eleştirileri nedeniyle ihraç edildiğini kaydeden Özkiraz, “Aynı şeyi muhtemelen şimdi de Baki Ersoy’a yapıyorlar” dedi. Tepkilerin yükselmesini ekonomik krize bağlayan Özkiraz, Cumhur İttifakı’nın seçimi kazanacağı görülürse itirazların gelmeyeceği, ancak seçimin kaybedileceğinin düşünülmesi halinde tepkilerin yükseleceği tahmininde bulundu.

Özkiraz, ayrıca MHP’nin CHP’ye tepki olarak başlattığı “Adım Adım 2023, İl İl Anadolu” programına da vatandaşların yeterince ilgi göstermediği görüşünü dile getirdi.

MHP’nin bu programla ilgili agresif bir kampanya yapamadığını kaydeden Özkiraz, “Ekmeleddin İhsanoğlu’nun CHP ile çatı aday gösterilmesinden bu yana MHP zaten kendi başına, kendine münhasır bir siyaset izlemiyor, bir politika yürütmüyor” dedi. MHP’nin sokakta da çalışma yürütmediğini belirten Özkiraz, “Sokağa çıktığımız zaman MHP’nin sokak etkinlikleri MHP’nin 10’da 1’i kadar oy alan partilerden bile düşük. Bir TİP kadar bile sokakta hiç göremedik biz MHP’yi, Zafer Partisi kadar, Gelecek Partisi kadar sokakta yoklar” ifadesini kullandı.

Okuyan: Ciddi rahatsızlıklar var

Aktif siyaset hayatına MHP’de başlayan eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan da MHP içinde ciddi rahatsızlık olduğunu iddia etti. TBMM’de hem AKP’li hem de MHP’li vekillerle sık sık sohbet ettiğini aktaran Okuyan, “Ekonomik kriz daha da derinleşirse özellikle istihdam krizine dönerse, muhtemelen ittifaktan ayrılmayı parti içinde daha çok dillendirecekler” öngörüsünü dile getirdi. Okuyan, durumdan memnun olan bir tane Cumhur İttifakı milletvekiline rastlamadığını da söyledi.

Adalet sistemini eleştirmişti, istifa ettirildi

MHP’deki rahatsızlıkların sadece artan fiyatlarla ilgili olmadığı tahmin ediliyor. MHP’de Baki Ersoy’un yanı sıra yakın zamanda bir başka milletvekilinin daha, bu kez adalet sistemini eleştiren açıklamaları nedeniyle genel merkez tarafından tepkiyle karşılandığı ortaya çıktı. MHP Tokat Milletvekili Yücel Bulut, TBMM kürsüsünde yaptığı konuşmada “Anadolu’nun dört bir yanında yöneticilik, idarecilik yapmış, unvanlı kararnamelerle görev almış tecrübeli savcılarımız, ki fiilen de zaten ‘kızağa çekilmek’ olarak görülüyor, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının hantal yapısı içerisinde kendilerinden hiçbir şekilde istifade edilmeksizin bekletiliyorlar” ifadesini kullanmıştı.

Edinilen bilgiye göre, bu konuşmanın ardından MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Bulut’tan komisyon üyeliğinden istifa etmesini istedi. Bulut da bunun üzerine istifasını sundu. Bulut’un yerine yeni üye olarak bildirilen MHP İstanbul Milletvekili Hayati Arkaz da komisyonun 29 Mart’taki ilk toplantısına katıldı.

Paylaşın

HDP’li Günay: İktidar Açlığa Yoksulluğa Alışmamızı Bekliyor

HDP Sözcüsü Günay, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gençlere “fırsat buldukça yurtdışına gidip gezin” sözlerine tepki göstererek, “Zannediyor ki herkes kendi çocukları gibi Amerika’da özel okul okudu, yatlar katlar alabildi. Bırakın gezme hayalini ülke içerisinde bile gezme hayali kuramıyorken açlığa, yoksulluğa ve sefalete alışmamızı bekliyor iktidar” dedi.

Haber Merkezi / Asgari ücretlinin alım gücündeki düşüşe de değinen Ebru Günay, “Asgari ücret 2.825 TL iken 535 kilo toz şeker alabiliyorduk şimdi asgari 4253 TL oldu ama sadece 235 kilo toz şeker alınabiliyor. Yani asgari ücretteki yüzde 60’a yakın kaybın sorumlusu asgari ücretli emekçi mi yoksa ‘şahlanıyoruz’ diyen AKP mi?” ifadelerini kullandı.

Günay, konuşmasının devamında ise, “AKP Genel Başkanı ‘yeni ekonomik modeli ile dünyaya örnek olacağız’ dedi, bunun temelinde daha çok ihracat vardı. Aradan çok değil 3-4 ay geçti, bir baktık ki Ocak ve Şubat ayları için 2021 yılında 6,4 milyar dolar olan dış ticaret açığı 2022 yılının ilk 2 ayında 18,1 milyar dolara çıkmış. Yani, model çöktü açık 3 kat arttı” dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Parti Sözcüsü Ebru Günay, parti genel merkezinde düzenlediği haftalık olağan basın toplantısında gündeme ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Günay’ın açıklamaları şöyle;

“Türkiye’nin toplumsal sorunları ve ekonomik kriz derinleşiyor, sorunlar derinleştikçe iktidarın da topluma karşı saldırıları artıyor. Nerede bir bir çözüm önerisi, iradesi varsa oraya saldırıyor, orayı bastırıyor ve çözüm imkanını ortadan kaldırmak için elinden gelen her şeyi yapıyor. Bunun en bariz örneğini bizler AKP’nin İmralı politikalarında yıllardır görüyoruz. Sayın Öcalan devreye girdiğinde çözümün, barış ihtimalinin güçlendiğini herkes çok iyi biliyor. AKP-MHP iktidarı da barış ihtimalini, çözümü kendi iktidarları için tehdit olarak görüyorlar.

Bu çözüm iradesine ise tecritte ve savaş politikalarında ısrar ederek cevap veriyorlar. Tek dertleri iktidarlarını korumaktır, bunun için de ülke batarsa batsın havasındalar. Savaş politikalarını derinleştirerek çözümsüzlüğü kalıcı hale getirmeye çalışıyorlar. Fakat halkımız iktidarın bütün çözümsüzlük politikalarına karşı her yerde her fırsatta çözüm ve barış sesini yükselterek Newroz’da da barışa ve çözüme desteğini yineledi. İmralı kapılarının açılmasını istedi. Kürt sorununun çözümünde de tek adresin Sayın Öcalan olduğunu milyonlar Newroz alanında dile getirdi. İktidar ne yaptı? İktidar, milyonların taleplerin duymak ve buna cevap vermek yerine tecrit ve savaş politikalarında ısrar ediyor.

Kürt halkı İmralı kapıları açılıncaya kadar mücadeleye devam edecektir

Son olarak ailesinin görüş için yaptığı başvurusu disiplin gerekçesiyle reddedildi. 4 Nisan dolayısıyla Amara’ya gitmek isteyen yüzlerce kişi engellendi. Derinleşen tecrit politikaları Türkiye’yi çözümden uzaklaştırdığı gibi yaşanan krizleri de derinleştiriyor, yoksulluğu, emek sömürüsü başta olmak bütün sorunları derinleştiriyor. Sayın Öcalan’ın devreye girmesiyle sadece Kürt sorununun çözüm ihtimali büyümeyecek, aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşme ihtimali de büyüyecek.

Bu nedenle tecrit karşıtı mücadele Türkiye’nin demokratik geleceği için de mücadelesidir. Kürt halkı her koşulda çözüm ve barış politikaları için mücadele ediyor, barış gelinceye ve İmralı kapıları açılıncaya kadar mücadele etmeye elbette devam edecektir. Bu aynı zamanda Türkiye’nin demokratikleşmesi için önemli bir süreçtir ve bunun için mücadele edilecektir. Bizler de onlarla birlikte Türkiye’nin demokratikleşmesi barış ve çözüm için mücadeleye devam edeceğiz.

Kobanî Kumpas Davasının sürdürülmesi bir çeteye ihale edilmiş

Kobanî Kumpas Davası devam ediyor, her oturumda yeni yalanlar, yeni kumpaslar ortaya çıkıyor. Şuana kadar 11 duruşma yapılsa da her duruşmada onlarca oturum gerçekleştirdi, her oturumda yeniden kumpaslar ve hukuksuzlar ortaya çıktı. Büyük bir kısmı da Atadedeler çetesi operasyonunda gözaltına alınan ve şimdi ev hapsinde olan Bahtiyar Çolak başkanlığında yürütülen oturumlardı. Çete üyesi olmakla suçlanan Bahtiyar Çolak rehin arkadaşlarımız hakkında onlarca kez tutuk devam kararı verdi.

Duruşmaları yönetirken asıp kesiyordu, arkadaşlarımıza parmak sallıyordu, işte gücünü hangi çeteden ve karanlık güçten aldığı ortaya çıktı. Duruşma salonlarındaki pervasızlığın ve kendini bilmezliğin sebebi çetelerle kurduğu bağlarmış. Şimdi anlıyoruz ki kumpasın sürdürülmesi bir çeteye ihale edilmiş, şimdi de mahkeme heyeti aynı yöntemlerle duruşmayı yönetmeye çalışıyor. Çünkü Bahtiyar Çolak’la çalıştılar ve diğer üyeler de aynı yöntemlerle ve kumpaslarla devam ettirmeye çalışıyorlar.

Kobanî Kumpas Davasının bir siyasi rant meyvesine dönüştürülmesine müsaade etmeyeceğiz 

Duruşmalar esnasında sevgili Figen Yüksekdağ’ın da dediği gibi “sizin karşınızda siyasi iktidarın alt etmeye çalıştığı siyasi rakipler var, biz sadece mahkeme salonlarında değiliz, milyonların içerisindeyiz. Bir siyasi rant meyvesine dönüştüremezsiniz bu davayı”. Bizler de arkadaşlarımız gibi bu davanın bir siyasi rant meyvesine dönüştürülmesine müsaade etmeyeceğiz, kumpaslarını her koşullarda ifade etmeye ve yargılamaya devam edeceğiz. Günlerdir davayı dayandırdıkları tanıklar, arkadaşlarımızın savunmaları alınmadan dinlenmeye devam ediliyor, olmayan deliller üretilmeye çalışılıyor. Yalanlarla oluşturulmaya çalışılıyor.

Kumpasın dayanağı haline getirilen ifadelerden biri Antalya Emniyet Müdürlüğü’nde nasıl kumpaslarla belge oluşturulduğunu anlattı. Bir kez daha kumpasın emniyet koridorlarında organize edildiği belgelendi. Heyet kumpası araştırmak yerine kumpas belgelerinin altında imzası olan memurlar hakkında suç duyurusunda bulunmak yerine tanıkları yönlendirmeye çalışarak kumpaslara ortak olmaya devam ediyor ve kumpaslarla yargılama yapmaya çalışıyor. Sevgili Gültan Kışanak’ın söylediği gibi “bu dosya da tamamen belli odakların talimatlarıyla yalan beyanlar üzerine kurulu bir kumpas davasıdır. Emniyet teşkilatının hasta ve yaşlı bir insanı kullandığı trajedilerine ve o insanın söylemediği şeylerin dosyaya konulduğuna şahit olunmuştur bu salonda.”

Dava, tarihe kara leke olarak geçerken, arkadaşlarımızın direnişleriyle tarih yazıyor

Tutukluluk devam kararlarında sürekli atıf yapılan ve iddia makamının en önemli tanıklarından biri de bu duruşmada dinlendi. Bu tanık hiçbir somut bilgisi olmadığını kimi beyanlarının sadece ikincil duyumlar olduğunu kimi beyanlarının ise kendisine ait yorumlar olduğunu söyledi. Her duruşmada demokratik yollarla baş edemedikleri partimize emniyet ve yargı yoluyla nasıl kumpas kurduklarının acziyetinin belgesine dönüştürüldü.

Öyle bir çaresizlik ki Gültan Kışanak, Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş için tutuklama gerekçesi yapılan tuzak kurularak alınan ifadeleri sormaya dahi utandılar duruşma salonunda. İşte, böyle bir ortamda adil yargılama ilkesinden bahsetmek mümkün değil, böyle bir ortamda ancak ve ancak kumpastan, tuzaktan, çetevari yöntemlerle yürütülen duruşmalardan söz edilebilir. Bu koşullarda yapılan yargılamadan, çete üyeleriyle ilişkileri olan mahkeme heyetinden adil bir yargılama beklemiyoruz. Bu yargılama sistemine elbette güvenmiyoruz. Dava tarihi bir hukuk lekesi ve kara leke olarak geçti. Ama arkadaşlarımızın duruşma salonlarındaki tavrı da bir direniş tarihi olarak yazılmaya devam ediliyor.

AKP’liler fahiş kazanç sağlıyor, yandaşları vatandaşın aşına göz koyuyor 

Değerli basın emekçileri, partili cumhurbaşkanlığı sistemindeki absürt trajedileri de yaşamaya devam ediyoruz bir taraftan da. Her gün bu trajedilerin bir yeni örneğine şahit oluyoruz. Bu sistem devletin yönetimi değil toplumun akli melekelerini artık hedef alıyor.

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçen gün yaptığı açıklamada ‘‘fahiş kazanç peşinde koşanlarla mücadelemizi sürdürüyoruz, fiyatlar konusunda vatandaşımızın aşına, ekmeğine göz dikenlere acımayacağız’’ dedi. Şimdi Cumhurbaşkanı Erdoğan “faiz sebeptir enflasyon neticedir” söylemiyle girdiği ekonomiyi çökertme yolundaki AKP Genel Başkanı’na acımayacağını söylüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan faizi düşürdükçe hem reel faizi hem de enflasyonu artıran AKP Genel Başkanı’na kızıyor. Çünkü bu ülkede fahiş kazanç sağlayan AKP’lilerdir. Vatandaşın aşına göz koyan ise AKP yandaşlarıdır.

Ramazan pidesi 10 yılda 70 gram küçülürken, fiyatı 5 kat arttı

AKP Genel Başkanı’na soruyoruz. Erdoğan’a soruyoruz. İstanbul’da 2012’de 400 gramı 1,5 liradan satılan ramazan pidesi bugün 330 gram ve 6 lira oldu. Yani sadece 10 yılda ramazan pidesi 70 gram küçüldü fiyatı ise 5 kat arttı. Bunun sorumlusu buğday temin edemeyen uncu mu, un temin edemeyen fırıncı mı, yoksa ben ekonomistim diyen AKP Genel Başkanı Erdoğan mı? Asgari ücret 2.825 TL iken 535 kilo toz şeker alabiliyorduk şimdi asgari 4253 TL oldu ama sadece 235 kilo toz şeker alınabiliyor.

Yani asgari ücretteki yüzde 60’a yakın kaybın sorumlusu asgari ücretli emekçi mi yoksa “şahlanıyoruz” diyen AKP mi? AKP Genel Başkanı “yeni ekonomik modeli ile dünyaya örnek olacağız” dedi, bunun temelinde daha çok ihracat vardı. Aradan çok değil 3-4 ay geçti, bir baktık ki Ocak ve Şubat ayları için 2021 yılında 6,4 milyar dolar olan dış ticaret açığa 2022 yılının ilk 2 ayında 18,1 milyar dolara çıkmış. Yani, model çöktü açık 3 kat arttı. Buradan Türkiye’ye soruyoruz, modeli üreten mi suçlu, üretici mi suçlu? Hazine ve Maliye Bakanı Nebati, atanmasının üzerinden 4 ay geçmesine rağmen hissedarı olduğu şirkette görev almaya devam ediyor. Ticari sicil gazetesine göre Nebati’nin halihazırda İstanbul’da kurulu olan BM mağazacılık şirketinde hisseleri var. Şimdi soruyoruz kim çalıp çırpıyor kim haksız kazanç sağlıyor?

Yoksulluğun sorumlusunu uzakta arama Erdoğan, aynaya bakman yeterli

Geçtiğimiz gün 77 yaşında çalışmak zorunda olan ve inşaat bekçiliği yapan Hikmet Sungur Kayseri Melikgazi’de inşaatın asansör boşluğuna düşerek hayatını kaybetti. OHAL’i bile sermaye için ilan ettik diyen AKP Genel Başkanı Erdoğan mı suçlu, işçi cinayetlerine son verelim diyen milyonlar mı? Cumhurbaşkanı Erdoğan eğer birilerine acımayacak ise ona adres gösterelim. Saray’da mesai yürüttüğü kişilere sorsun, kaç maaş alıyorsunuz diye. O zaman acımaması gereken insanlar ortaya çıkar.

Birden fazla maaş alana yetim hakkı için acımasın. Cumhurbaşkanı Erdoğan önce AKP Genel Başkanı Erdoğan’a acımasın çünkü onun politikası neticesinde bugün Türkiye’de işçiler Avrupa’nın en ucuz alın terini döküyor. Avrupa’da emeğin saat ücreti 28,6 Euro iken Türkiye’de 3,7 Euro oldu. Bin bir masraf ve emekle yetişen gençler adil bir sistemde okuyor emek harcıyor ve üniversite kazanıyor, üniversiteleri bittiğinde eğer şanslı iseler iş bulabiliyor ve sonra da Avrupa’nın en ucuz iş gücü oluyorlar. Erdoğan gençlere diyor ki “fırsat buldukça yurtdışına gidip gezin”. Zannediyor ki herkes kendi çocukları gibi Amerika’da özel okul okudu, yatlar katlar alabildi.

Bırakın gezme hayalini ülke içerisinde bile gezme hayali kuramıyorken açlığa, yoksulluğa ve sefalete alışmamızı bekliyor iktidar. Bu da yetmiyor, bu kötü durumdan utanmadan, sıkılmadan, herkesi sorumlu tutmaya, hayali suçlular bulmaya çalışıyorlar. Suçluyu ve sorumluyu uzakta aramasınlar, Erdoğan ve ekibinin aynaya bakması yeterlidir. Siz suçluyu uzakta aramaya devam etseniz de bizler de size ayna tutmaya ve her fırsatta suçlu ve sorumlu olduğunuzu söylemekten geri durmayacağız.

İlaç gibi temel ihtiyaçlardaki KDV ÖTV kaldırılmalı

Bu hayat pahalılığı devam ederken, bunun her alanda yansıması var. Son olarak Eczacılar Odası çağrı yaptı, ilaçlar üzerindeki KDV’nin kaldırılması için. Ben de buradan bir kez daha çağrılarını tekrar ediyorum. Meclis bir an önce toplanarak ilaç gibi temel ihtiyaçlarda KDV’yi kaldırmalı ve ÖTV’yi hayatımızdan çıkarmak için çalışmaya başlamalıdır. Herkes yakından takip etti, enflasyon sonuçları da açıklandı. TÜİK verilerine göre 2022 Mart ayında bir önceki aya göre yüzde 5,46, bir önceki yılın aynı ayına göre ise yüzde 61,14 olarak hesapladı.

Ama bağımsız kuruluş olan ENAG’a göre ise tüketici fiyat endeksinin son 12 aylık artışı ise yüzde 142,60 olarak gerçekleşti. Bugüne kadar enflasyonun en yüksek olduğu dönem yüzde 65 ile Mart 2002 idi, bu rakamlara göre yıllık enflasyon son 20 yılın en yüksek noktasına ulaştı. AKP’nin vesayeti ile halkın gerçekleri arasındaki bu fark yüzde 81 yani domatesin, patatesin tane ile çift haneli rakamlarla satıldığı bir çöküş ve kriz halini yaşayan iktidar miadını doldurmuştur. AKP iktidarı istihdam yerine işsizlik, büyüme yerine ekonomide daralma yaratıyor. Refah yerine geçim derdi, maaş zamları yerine bütün tüketim mallarına sürekli neredeyse günlük, saatlik zamlarla, işçi ve emekçinin boğazına göz dikmeye devam ediyor.”

Paylaşın

Prof. Veysel Ulusoy: Türkiye Hiperenflasyon Dönemine Girdi

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) resmi verilerine göre mart ayında tüketici enflasyonu yüzde 61’e yükselirken, üç haneli rakamlara demir atan üretici enflasyonu ise yüzde 114 oldu.

Mart ayı enflasyonunu yüzde 142 olarak hesaplayan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAGrup) kurucusu Ekonomist Prof. Dr. Veysel Ulusoy’a göreyse Türkiye hiperenflasyon sürecine girmiş durumda.

Hiperenflasyon tanımının yıllık yüzde 200’ün üzerine çıkan enflasyonda kullanıldığını hatırlatan Ulusoy, ancak yeni jenerasyon hiperenflasyon tanımında farklı unsurların yer aldığını anlattı.

Çift haneli işsizlik, gelirsizlik ve yıllık enflasyonun OECD ortalamasının 10 katı olmasının hiperenflasyon olarak tanımlanabileceğini aktaran Ulusoy, Sözcü’den Taylan Büyükşahin’e yaptığı açıklamada, bu şartlar altında Türkiye’nin hiperenflasyon sürecine girdiğini ifade etti.

Hükümetin aralık ayından itibaren baz etkisiyle enflasyonun düşmesine bel bağladığını söyleyen Prof. Dr. Veysel Ulusoy, bir program ve yapısal reform olmadan enflasyonun sadece baz etkisiyle düşürülmesinin acizlik olduğunu vurguladı.

Hükümetin baz etkisiyle seçime gitmek istediğini anlatan Ulusoy, “Hayat pahalılığı inanılmaz derecede artacak. Ortada bir ekonomik başarı yok. KKM gibi ek faiz uygulamaları ile dahi dövizi düşüremiyorsunuz. Reformlara şu an başlasak bile 3-4 yıl restorasyon sürer” dedi.

OECD ortalaması kaç?

Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü (OECD) bölgesinde enflasyon, Türkiye’nin etkisiyle son 32 yılın en yüksek seviyesine çıkmıştı. OECD bölgesinde ocakta yüzde 7,2 olan yıllık enflasyon, şubat ayında yüzde 7,7’ye yükseldi.

Öte yandan söz konusu orandan Türkiye dışarıda tutulduğunda OECD enflasyonunun yüzde yüzde 6,3 seviyesinde olduğu açıklanmıştı.

Paylaşın

ABD’den Türkiye’ye F-16 Satışı İçin Yeşil Işık

Türkiye’yi F-35 programından çıkaran ABD, F-16 satışı için yeşil ışık yaktı. ABD Dışişleri Bakanlığı, Kongreye gönderdiği mektupta, Türkiye’ye F-16 satışına olumlu yaklaştığını belirterek, Washington açısından “ikili ilişkilerde savunma alanındaki ticari bağların desteklediği önemli çıkarlar olduğuna” vurgu yaptı.

ABD Dışişleri Bakanlığı, Kongre’ye gönderdiği mektupta Türkiye’ye olası F-16 savaş uçağı satışı konusunda görüş bildirdi.

Mektupta satışın yapılacağına dair herhangi bir teminat ya da zaman çizelgesi bulunmuyor ancak Türkiye’ye F-16 tedarik edilmesinin ABD’nin ulusal güvenlik çıkarlarıyla uyumlu olacağı ve uzun vadede NATO’nun bütünlüğüne hizmet edeceği belirtiliyor.

Reuters’ın haberine göre, 17 Mart tarihli mektup, ABD Temsilciler Meclisi üyelerinin 4 Şubat’taki mektubuna cevaben yazıldı. Hem Demokrat hem de Cumhuriyetçi partilerden 50’yi aşkın vekil, bu mektupta Biden yönetimine Ankara’nın F-16 talebini reddetmesi için çağrıda bulunmuştu.

Türkiye geçen Ekim ayında ABD’den 40 adet Lockheed Martin yapımı F-16 savaş uçağı ve 80’e yakın modernizasyon kiti satın almak için talepte bulunmuştu. Washington şu ana kadar olası satışla ilgili görüş bildirmekten imtina etmişti.

ABD’nin NATO müttefiki Türkiye’ye silah satışı, Ankara’dan Rus S-400 hava savunma sistemleri almasının ardından tartışmalı hâle gelmişti. ABD bu alım nedeniyle Ankara’ya bir dizi yaptırım uygularken Türkiye F-35 programından da çıkarılmıştı.

Ukrayna vurgusu

ABD Dışişleri Bakanlığı Yasama-Kongre İlişkilerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Naz Durakoğlu’nun imzasıyla Kongre’ye gönderilen mektupta, Ankara-Washington ilişkilerinde yaşanan gerginliğin kabul edildiği ancak Türkiye’nin Ukrayna’ya verdiği desteğin ve bu ülkeyle olan savunma bağlarının önemine de vurgu yapıldığı görüldü. Türkiye’nin Ukrayna’ya verdiği bu desteğin “bölgedeki habis nüfuz karşısında önemli bir caydırıcı” olduğu belirtildi.

Washington’ın S-400’ler nedeniyle gerçekleştirdiği cezalandırıcı eylemlerin Ankara’ya “ciddi bir bedel ödettiğini” vurgulayan ABD Dışişleri Bakanlığı, “Bununla beraber yönetim, NATO ittifakının uzun vadeli bütünlüğü ve kapasitesine ilişkin çıkarların yanı sıra ABD ile Türkiye arasında savunma alanındaki ticari ilişkilerle desteklenen ABD ulusal güvenlik, ekonomik ve ticari bağlarına yönelik ikna edici çıkarlar olduğuna inanıyor” ifadesini kullandı.

Mektupta ayrıca, ABD Dışişleri Bakanlığının Türkiye’ye F-16 satışına onay vermesi durumunda bunu ilgili yasal süreç kapsamında Kongre’ye bildireceği hatırlatıldı.

Erdoğan – Biden görüşmesi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Joe Biden ile 10 Mart’ta yaptığı telefon görüşmesinde, Türkiye’nin ABD’den 40 yeni uçak alımı ve mevcut F-16’ların modernizasyonunu içeren talebinin en kısa sürede neticeye ulaştırılmasını beklediğini ifade ederek, savunma sanayii alanında Türkiye’ye yönelik tüm haksız yaptırımların kaldırılmasının zamanının da çoktan geldiğini dile getirmişti.

Yabancı ülkelere silah satışı nasıl işliyor?

ABD’nin yabancı ülkelere silah satışlarına onay veren Dışişleri Bakanlığı, resmi satış onayından önce Kongrenin satışa ilişkin talebi ya da sorusu olursa bunlara mektup ile yanıt vererek yönetimin yaklaşımını ortaya koyuyor.

Bakanlık, ilgili silah satışına onay verdiğinde bunu resmi bir bildirimle Kongreye iletiyor. Dışişleri Bakanlığının silah satış onayları ABD yönetimi açısından satışın bir mahzuru olmadığı anlamına geliyor.

ABD Kongresinin 30 iş günü içinde Bakanlığın kararına itiraz etmemesi durumunda, yönetim satışın yapılmasına onay verilen ülke ile satış paketinin içeriği için görüşmelere başlıyor. Bu görüşmelerin sonunda ABD, o ülkeye bir teklif mektubu sunuyor; teklife olumlu yanıt aldığı takdirde de tedarik işlemi gerçekleşiyor.

Paylaşın

Azerbaycan İle Ermenistan Barış Görüşmeleri İçin Anlaştı

Ermenistan, Azerbaycan’la barış görüşmelerine başlama konusunda anlaşmaya vardığını duyurdu. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ve Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan, iki ülke arasında 2020 yılında Dağlık Karabağ nedeniyle yaşanan savaşın ardından üçüncü kez bir araya geldi.

Brüksel’deki görüşmenin ardından Ermenistan Başbakanlığından yapılan açıklamada, “Ermenistan Başbakanı ve Azerbaycan Cumhurbaşkanı, barış görüşmelerinin hazırlıklarına başlanması için dışişleri bakanlarına talimat verdi” denildi.

Açıklamaya göre, Paşinyan ve Aliyev bu ayın sonuna kadar bir ikili komisyon kurulması için anlaştı. Açıklamada, “Ermenistan ve Azerbaycan arasındaki sınırın çizilmesi” için oluşturulacak olan bu komisyonun ayrıca “bu sınır boyunca güvenlik ve istikrarın sağlanmasına ilişkin sorunları ele almakla yetkilendirileceği” ifade edildi.

AB umutlu

Azerbaycan ve Ermenistan liderlerinin buluşmasına ev sahipliği yapan Avrupa Birliği (AB), yapılan görüşmenin kalıcı barış yolunda atılan bir ilk adım olarak hizmet etmesini umduğunu belirtti.

AB Konseyi Başkanı Charles Michel, gazetecilere yaptığı açıklamada, “Bu akşam doğru yönde önemli bir adım attığımızdan eminim. Elbette bu, her şeyin çözüldüğü anlamına da gelmiyor” dedi.

Aliyev ve Paşinyan, Brüksel’deki ilk görüşmelerini Aralık 2021’de gerçekleştirmişti.

Azerbaycan ile Ermenistan arasında 2020 yılında Dağlık Karabağ bölgesi nedeniyle yaşanan savaşta 6 bin 500’ten fazla insan hayatını kaybetti. Moskova’nın arabuluculuğunda varılan ateşkes anlaşması sonucunda Azerbaycan, Dağlık Karabağ’da Ermenistan’ın kontrolündeki toprakların önemli bir bölümünü geri alırken Rusya da bölgeye barış gücü konuşlandırmıştı.

Tansiyon yeniden yükselmişti

Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki gerilimin son dönemde yeniden yükselmesi, tarafların barış masasına oturma ihtimalinin düşebileceği endişelerine neden olmuştu.

Erivan ve Moskova geçen ay Bakü’yü Rus barış gücünün sorumluluğundaki bir bölgede ateşkes ihlali yapmakla suçlamıştı. Bu suçlamayı reddeden Bakü ise söz konusu bölgenin uluslararası hukukça tanınan Azeri topraklarının bir parçası olduğunu belirtmişti. Azerbaycan, üç Ermeni askerinin öldüğü çatışmalar sonucunda Dağlık Karabağ’ın Askeran bölgesinde yer alan ve stratejik öneme sahip olan Faruk köyünün kontrolünü ele geçirmişti.

Azerbaycan birliklerinin “barış gücünün sorumluluğundaki alana yönelik sınır ihlaline son verilmesi için” Dağlık Karabağ’daki Rus barış gücü birliğinden “somut adımlar” atmasını isteyen Ermenistan, bölgede “etnik temizlik” ve “yeni bir askeri gerginlikten” kaçınılması için uluslararası caydırıcılık mekanizmalarının etkin kılınması için de çağrı yapmıştı.

Erivan ayrıca “kapsamlı bir barış anlaşması amacıyla acilen görüşmelere başlanması” için Bakü’ye çağrıda bulunmuştu. Bakü ise bir yıl önce Ermenistan’la barış görüşmeleri başlatmayı teklif eden tarafın Azerbaycan olduğu yanıtını vermişti.

Paylaşın

“Bu İktidar Halkın Değil Sermayenin İktidarı”

Meclis Genel Kurulunda konuşan TİP Sözcüsü Sera Kadıgil, AK Parti’nin getirdiği torba yasayı sert sözlerle eleştirerek, “Bu iktidar halkın değil sermayenin iktidarı.  Çalışanların değil patronların iktidarı. Yoksulların değil zenginlerin iktidarı!” dedi.

Sera Kadıgil, konuşmasının devamında, “Tek bayrak, tek devlet, tek millet mavralarıyla uyuttukları halkı 20 yılın sonunda tek domatese, tek salatalığa, tek hıyara muhtaç edenlerin iktidarı!” ifadelerini kullandı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Sözcüsü ve İstanbul Milletvekili Sera Kadıgil, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) Genel Kurulunda görüşülen Hazineye Ait Taşınmaz Malların Değerlendirilmesi ve KDV Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin 1. Bölümü üzerine söz aldı. Kadıgil, Meclis kürsüsünden şunları söyledi:

“AKP yeni bir torba yasayla karşımızda.  18 kanununda değişiklik yapan, yine halkın değil ama patronların yarasına derman olacak bir düzenlemeyle karşımızdalar. Teklifte imzası bulunan tüm saray vekillerini tek tek tebrik ediyorum.

Şaka değil gerçekten tebrik ediyorum. Temsil vazifelerinin hakkını sonuna kadar veriyorlar. Kimi temsil ediyorlarsa onlara, çok güzel çalışıyorlar.

Misal bu torbada temsil ettikleri birçok kesimi yine unutmamışlar. Turizm patronları, vergi kaçakçıları, kayyumlar, saray eşrafı, hazine arazisine çökenler, arsız müteahhitler, maşallah hiçbiri unutulmamış. Araya da dostlar alışverişte görsün seçim yatırımı olsun diye muhtarları sıkıştırmışlar.

Öfkemiz baki elbet lakin artık zerre şaşırmıyoruz. Zira kendilerine yakışanı yapıyorlar. Kimin sayesinde bu koltuklarda oturuyorlarsa, kimlerle el ele kazanıyorlarsa mesailerini de onlar için harcıyorlar. Bakalım neler var sarayın heybesinde, misal vergi kaçakçısına pişmanım derse yüzde 50 ceza indirim var.

Zaten vergi kaçırılsın diye elinizden geleni yapıyorsunuz. Vergi vereni verdiğine pişman ediyorsunuz. Şimdi kaçıranı kazara yakaladınız “Aaa dur pişmanım derse de yarısını silelim” diyorsunuz. Bari ek madde koyun “tövbe ettim” derse tümünü silin, yazıktır vergi kaçakçılarına! Elinizi korkak alıştırmayın!

Başka ne var?  Hazine arazilerini peşkeş çekmek var.  Zaten Resmi Gazete emlak bültenine dönüştü. Enerji şirketlerini sattınız, maden işletmelerini sattınız, şeker, kağıt, gübre fabrikalarını sattınız bitti değil mi, hepsi bitti. Satacak neyimiz kaldı, bir yanarken seyrettiğiniz ormanlar bir de hazine araziler!

Hazine arazilerini peşkeş çekmeye eliniz gidiyor. Topraksız köylüye bilabedel toprak tahsis etmeye eliniz gitmiyor.

Turizm patronlarına devletin kasasından teşvik vermeye eliniz gidiyor. 3- 5 ay çalıştırıp sonra kapının önüne koydukları turizm emekçileri için, tatilin hayalini bile kuramayan milyonlarca insan için bir düzenleme yapmaya eliniz gitmiyor.

Taşıma şirketleri batmasın diye servislere ara zam yapmaya eliniz gidiyor. Taşımalı sistemi ortadan kaldırmaya, çocuklar servise mecbur kalmasın diye her mahallede her köyde laik nitelikli parasız eğitim verecek okullar açmaya, atama bekleyen öğretmenlere bir sınıf vermeye, eliniz gitmiyor!

Boğaziçi kayyumu yalnızlık çekmesin diye yüzer yüzer kadro tesis etmeye eliniz gidiyor. Parasızlıktan okulu bırakmak zorunda kalan, harıl harıl yurt dışına kaçmaya çalışan öğrencilerle ilgili bir çözüm üretmeye eliniz gitmiyor!

Şirketlerin vergi borcunu bir değil on değil yüz kez silmeye eliniz gidiyor. Gençlerin KYK borçlarını silmeye eliniz gitmiyor! Sarayı sair giderlerden muaf tutmaya eliniz gidiyor. Asgari ücretliyi vergiden muaf tutmaya eliniz gitmiyor. Daha 3 ay evvel çıkarttığınız bütçe harcırahlarına yüzde 80 zam yapmaya eliniz gidiyor. Açlık sınırının altında yaşayan asgari ücretliye ara zam yapmaya eliniz gitmiyor!

Vergi kaçakçılarına pişmanlık affı düzenlemeye eliniz gidiyor. Vergi adı altında haraç kestiğiniz, nalıncı keseri gibi hep zengine yontan şu rezil vergi sistemini düzeltmeye eliniz gitmiyor! Nedeni basit. Çünkü sizin eliniz patronlardan başkasının eline değmiyor! Dedim ya tebrik ederim iktidar vekillerini işlerinin hakkını veriyorlar diye. Çünkü işleri bu!

‘Bu iktidar halkın değil sermayenin iktidarı”

Çünkü bu iktidar halkın değil sermayenin iktidarı.  Çalışanların değil patronların iktidarı. Yoksulların değil zenginlerin iktidarı! Tek bayrak, tek devlet, tek millet mavralarıyla uyuttukları halkı 20 yılın sonunda tek domatese, tek salatalığa, tek hıyara muhtaç edenlerin iktidarı!

Varsa yüreğiniz bir gün olsun patronlara değil gelin şu rapora çalışalım! Aile hekimleri yazmış, çocukların durumunu araştırmış! Ne diyor biliyor musunuz, her dört çocuktan biri beslenemiyor, kız çocuklarının yüzde 85’i doğru düzgün beslenemiyor diyor!

Bu ülkede artık yoksul halk çocukları dengesiz beslenmekten obez bile olamıyorlar!  Afrika ülkelerindeki gibi doğrudan açlıkla baş başalar diyor!

Hekimlerden haraç kesmeye eliniz gidiyor da yek ekmeğe muhtaç ettiğiniz milyonlarca insan için tek çare düşünmeye eliniz gitmiyor! Varsın gitmesin ama şunu sakın unutmayın; satıp savdığınız her karış vatan toprağının, aç bıraktığınız her bir çocuğun, memleketinden umudunu kesmiş her bir gencin hesabını tek tek vereceksiniz!

Yok öyle aldatıldık allah affetsin falan! Kapatamayacaksınız bu hesabı! Unutturamayacaksınız!  Arada kaynayamayacaksınız!  Halk düşmanı yasalara attığınız her bir imzanın, kaldırdığınız her bir parmağın, bu halktan çaldığınız her bir kuruşun hesabını and olsun vereceksiniz.”

(Kaynak: İleri Haber)

Paylaşın