Biden, Putin’i ‘Soykırımla’ Suçladı

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Başkanı Joe Biden, Ukrayna’da yaşananları ilk kez soykırım olarak niteledi. Iowa Eyaleti’ne yaptığı ziyaret sırasında açıklamalarda bulunan Başkan Biden, “Olanlara soykırım diyorum, zira gün geçtikçe daha da açık ve net anlaşılıyor ki Putin Ukraynalı olabilme düşüncesini bile ortadan kaldırmayı deniyor” diye konuştu.

Gazetecilerin sorularını yanıtlayan Biden, soykırım suçu işlendiğine dair kanıtların arttığını da belirterek, “Durum geçen haftakinden daha başka görünüyor. Kelime anlamıyla, Rusların Ukrayna’da yaptıklarına dair gün geçtikçe daha da çok kanıt ortaya çıkıyor” diye konuştu. ABD Başkanı, sonuç olarak uluslararası düzeyde bir soykırım suçu işlenip işlenmediğine hukukçuların karar vereceğinin altını da çizdi, ancak kendisinin işlenen suçları soykırım olarak gördügünü ifade etti.

Iowa ziyaretine zamlar damgasını vurdu

Son 40 senenin en yüksek enflasyonunun kaydedildiği ABD’de Başkan Joe Biden’in bölgeye ziyaretine zamlar damgasını vurdu. Biden Menlo kentine ziyaretinde ülkede tüketici fiyatlarında kaydedilen rekor zamlara değindi ve artan fiyatları Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’ya açtığı savaş ile ilintilendirdi. Biden halka seslenişinde, “Sizin aile bütçeniz, aracınıza yakıt doldurmanız bir diktatörün dünyanın diğer yarısında savaş ilan etmesine ve soykırım yapmasına bağlı olmamalı” diyerek Putin’i sert biçimde eleştirdi. Demokrat Partili Biden, ABD’nin ve partnerlerinin Putin’in ABD’li, Avrupalı ve diğer bölgedeki ailelere karşı enerji kaynaklarını silah olarak kullanmasını engellemek için ellerinden geleni yaptıklarını da söyledi.

Zelenskiy’den Biden’a övgü

Ukrayna Devlet Başkanı Volodimir Zelenskiy, Rusya’nın Ukrayna’da yaptıklarını açıkça soykırım olarak nitelemesinden dolayı Biden’i övdü. Twitter’dan yaptığı açıklamada Zelenskiy, “Kötüye karşı dirayet göstermek isteniyorsa olanları adıyla anmak önemli” diye vurguladı.

Ukrayna lideri, Rus güçlerinin ülkesi Ukrayna’daki pek çok kentte sivillere yönelik yaptığı katliamı daha önce zaten soykırım olarak nitelemiş ve Putin’i soykırım suçu işlemekle suçlamıştı.

ABD yönetimi ise Ukrayna’daki savaşla ilgili soykırım kelimesini anmaktan şimdiye kadar kaçınıyordu. Başkan Biden’in güvenlik danışmanı Jake Sullivan, Kiev yakınlarındaki Buça kentinde sokaklarda cesetleri bulunan sivillere dair görüntülerin ortaya çıkmasının ardından savaş suçu işlendiğinden bahsetmiş, ancak soykırım kavramını kullanmaktan çekindiği dikkat çekmişti.

Leningrad benzetmesi

Bu arada Ukrayna lideri Zelenskiy, Rusya’nın yoğun saldırılarıyla kentin büyük kısmının enkaza döndüğü, stratejik öneme sahip liman kenti Mariupol’de olanları 2. Dünya Savaşı’nda Naziler tarafından etrafı çevrilen Leningrad kuşatmasına benzetti. Öte yandan Almanya’da hükümetin bazı üyeleri Ukrayna’ya ağır silahlar verilmesi yönündeki ısrarlarını artırıyor.

Yabancı ülkelere silah nakliyatından da sorumlu Başbakan Yardımcısı ve Ekonomi Bakanı Robert Habeck, Kiev’e daha hızlı silah gönderilmesi için baskı yapılor. Dün Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock da, Ukrayna’ya ağır silah gönderilmesi gerektiğini açıklamıştı.

Paylaşın

Millet İttifakı Adayını Açıklamak İçin Neden Seçim Kararını Bekleniyor?

Altı muhalefet partisinin oluşturduğu Millet İttifakı içinde cumhurbaşkanı adayının “seçim kararı alındıktan sonra açıklanması” konusunda görüş birliği var. Buna neden olarak da, muhalefetin sadece aday değil, yönetim kadrosunu, anlayışını da ilan ederek, seçime gidilecek olması gösteriliyor.

Yeni seçim yasasına karşın, muhalefetin parlamento seçimini kazanmasında bir sorun olmadığı ancak cumhurbaşkanlığı için çok ince bir strateji yürütülmesi gerektiği vurgulanıyor: Sadece aday ismiyle yola çıkılması doğru olmaz. Yönetim tarzı, mekanizması ve cumhurbaşkanının birlikte çalışacağı takım arkadaşları da açıklanmalı.

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın, CHP’li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın cumhurbaşkanı adayı olması yönündeki açıklaması, muhalefetin adayının kim olacağı tartışmasını bir kez daha gündemin ön sıralarına taşıdı.

BBC Türkçe’den Ayşe Sayın’ın haberine göre; İktidar kanadından gelen “Adayını açıkla” baskılarına karşın muhalefet, adayını seçim kararı alınana kadar açıklamamakta kararlı. Ancak ortak adayın CHP’den bir isim olacağı neredeyse kesin.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “en güçlü aday” olarak görülse de; adaylık konusunun gündemlerinde olmadığı açıklamalarına karşın, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, adaylık denkleminden çıkmış değil.

Muhalefetin cumhurbaşkanı adayına ilişkin tartışmalar sürerken, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, dün partisinin Meclis Grup Toplantısı’nda, muhalefete “Bizim adayımız bellidir. Sizin çürük adayınız ne zaman ortaya çıkacaktır? İlan edin adayınızı da boyunuzun ölçüsünü görelim” çıkışı yaptı.

Muhalefetin cumhurbaşkanı adayı konusunda birden fazla isim konuşulurken, son olarak gazeteci Nihat Genç, eski Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın muhalefetin ortak adayı olacağını iddia etti.

Muhalefet kulislerinde aday tartışmaları ve aday belirme sürecinde izlenecek stratejiye ilişkin şu değerlendirmeler yapılıyor:

‘Haşim Kılıç aklımızın ucundan geçmez, aday CHP’li olmalı’

CHP ve İYİ Parti kaynakları, Haşim Kılıç’ın adaylığı iddialarına “Zerre gündemimizde değil, aklımızın ucundan geçmez” sözleriyle tepki gösteriyor.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde, “dışarıdan” bir adayın başarı şansının zaten mümkün olmayacağı belirtilirken, CHP’li bir parti yöneticisi, adaylık kriterlerini şöyle açıklıyor:

“Aday CHP’li olmalı. İkincisi siyasetçi olmalı. Elbette belediye başkanları da siyasetçi kriteri içindedir. Ama bize göre kuvvetle muhtemel, genel başkan aday olacaktır. Dışarıdan bir adayla seçimi kazanmaya sistem müsait değil. Kaldı ki kazansak bile, ülkeyi yönetemeyiz. Çünkü 6’lı masayla bu seçime gidiyoruz. Bu seçimden çıkacak kişi sadece ittifakları değil, iktidarı ülkeyi yönetecek birisi olmalı.”

Seçim sürecinin bir anlamda, gerek iktidar kanadı, gerekse muhalefet açısından “sinir harbi” niteliğine dönüşebileceği savunularak, “Muhalefetin adayına yönelik kıştırtıcılık yapılacak, sinir uçlarına dokunulacak. Bu süreçte dayanıklılık testini kim geçerse, süreci kim iyi yönetirse o kazanacak. O nedenle bizim adayımız, seçim takvimi ile birlikte açıklanır” yorumu yapılıyor.

İYİ Parti kurmayları da “Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi”nin yürürlükte olduğuna ve adayın da partili olacağına işaret ediyor.

Adaylık için Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş isimlerinin konuşulduğuna dikkat çeken İYİ Parti kaynakları, “Evet, hiç tanınmayan bir isim olursa adayı açıklamakta gecikmiş olunur. Ama konuşulan isimler aday olursa geç kalınmış olmaz, zaten kamuoyu bu isimler üzerinden aday tartışıyor. Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nde de zaten partisiz aday olmaz” görüşünü dile getiriyor.

Yavaş ve İmamoğlu, adaylık denkleminden çıktı mı?

Zafer Partisi Genel Başkanı Ümit Özdağ’ın, adaylık için “göreve çağırdığı” Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın, “Ben kamu görevlisiyim ve kendimi siyasetin içinde görmüyorum” açıklaması, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun da “Adayımız Kemal Kılıçdaroğlu” şeklindeki sözleri CHP’de memnuniyet yarattı.

Ancak gerek CHP, gerekse İYİ Parti’de bu açıklamalara karşın, iki büyükşehir belediye başkanı, adaylık denklemi dışına çıkmış değil.

Adaylık konusunda en güçlü isim olarak görülen Kılıçdaroğlu’nun ise hesabını “seçimi farklı kazanma” üzerine yaptığı, “kazanamayacağını görmemesi halinde aday olmayacağı”, iki belediye başkanının adaylığının gündeme gelebileceği ifade ediliyor.

Muhalefetin, birden çok aday seçeneği olması ise “handikap değil, zenginlik” olarak görülüyor.

‘Kriz yok, ilgi var’

CHP kulislerinde, muhalefetin adayının kim olacağının bu kadar tartışılmasının nedenleri olarak şunlar dile getiriliyor: “Bu seçim, Millet İttifakı’nın seçimi olacak. İktidar kanadı, bunu görüyor ve ittifakı bölmeye dönük arayış içinde. Bunu da en rahat yapabileceği zemin olarak aday tartışması görülüyor.

İkinci bir neden aday tartışmasının alıcısı, izleyicisi çok. Kaldı ki adayı erken açıklasak da bu tartışma bitmeyecek, ‘Şu neden olmadı, daha çok oy alabilirdi’ denilecek. Elbette belediye başkanlarımız da aday olmak isteyebilir. Ama bu tartışmanın tarafı değiller. Toplumsal karşılıkları olması bizim avantajımız.

Oysa Cumhur İttifakı’nın Erdoğan dışında bir alternatifi yok. Sürece yönetme konusunda bizim açımızdan bir risk yok. O nedenle Millet İttifakı’nda da bir adaylık krizi yok, ilgi var.”

Aday açıklamak için neden seçim takvimi bekleniyor?

Muhalefet partileri içinde cumhurbaşkanı adayının “seçim kararı alındıktan sonra açıklanması” konusunda görüş birliği var. Buna neden olarak da, muhalefetin sadece aday değil, yönetim kadrosunu, anlayışını da ilan ederek, seçime gidilecek olması gösteriliyor.

Yeni seçim yasasına karşın, muhalefetin parlamento seçimimini kazanmasında bir sorun olmadığı ancak cumhurbaşkanlığı için çok ince bir strateji yürütülmesi gerektiği vurgulanıyor: Sadece aday ismiyle yola çıkılması doğru olmaz. Yönetim tarzı, mekanizması ve cumhurbaşkanının birlikte çalışacağı takım arkadaşları da açıklanmalı.

‘Akşener, yükü üstleneceğini gösterdi’

Yeni seçim yasası değişikliğine göre ittifakta yer alacak siyasi partilerin milletvekili sayısı, seçim çevrelerinden aldıkları oy oranına göre hesaplanacak. Bu durum, küçük partilerin milletvekili çıkarma olasılığını zayıflattığı için muhalefet partileri, parlamento seçimlerinde en fazla milletvekili çıkarmaya dönük simülasyonlar üzerinde çalışıyor.

Seçeneklerden birisi de barajı aşamayacak partilerin CHP ve İYİ Parti listelerinden seçime girmesi. Bu durumda, her iki parti içinde de “liste krizi” yaşanması olası.

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener’in Başkanlık Divanı’nda yaptığı değişiklik, kısa süre önce CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun Bülent Tezcan’ı Merkez Yönetim Kurulu’na (MYK) alarak parti yönetimini güçlendirmesi, olası krizlere yönelik bir önlem ve “yükü paylaşma” olarak görülüyor.

CHP kulislerinde, İYİ Parti’de yapılan değişiklik, Akşener’in önümüzdeki süreçle ilgili “yükü üstlenmeye hazır olduğu” mesajı olarak yorumlanıyor.

Kılıçdaroğlu’nun da seçime giderken, parti yönetiminde dar kapsamlı değişikliğe gidebileceği, bu kapsamda bir veya yeni iki ismi MYK’ya taşıyabileceği konuşuluyor. MYK’ya yeni girecek isimler arasında Elazığ Milletvekili Gürsel Erol’un adı geçiyor.

HDP, muhalefet masasında nasıl yer alacak?

Cumhurbaşkanlığı seçiminde, 6’lı masada yer almayan HDP’nin tutumu da belirleyici olacak. İYİ Parti’nin mesafeli tutumu nedeniyle, HDP’nin parlamenter sistem masasında yer alması beklenmiyor. Ancak CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun aday olması halinde, HDP’nin desteğinin alınabileceği düşünülüyor.

CHP kulislerinde, “Kılıçdaroğlu’nun adaylığı hem İYİ Parti, hem de HDP’yi rahatlatır. Genel Başkan, bir araya gelemeyenlerin ortak destekleyeceği bir isim olur. HDP bu süreçle ilgili sorunlu değil, sorumlu bir siyaset yürütüyor” yorumu yapılıyor.

Paylaşın

“Bu Yağma Düzeni Sorgulanmadan Yoksulluk Sorunu Çözülemez!”

Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündemi değerlendiren TİP Genel Başkanı Erkan Baş, ekonomik kriz üzerinden iktidarı eleştirerek, “Bi tarafta devleti ele geçirip kendilerini ve yandaşlarını bir eli yağda bir eli balda bir hayat yaşayanlar, diğer yanda yoksullaşan milyonlarca insan. Bu soygun düzeni, bu yağma düzeni sorgulanmadan yoksulluk sorunu çözülemez!” dedi.

Basın toplantısında Türkiye’deki yoksullaşmaya değinen ve ülkedeki zenginliğin saray ve etrafındaki “azgın azınlık” tarafından kullanıldığını belirten Erken Baş, “Türkiye’nin bu hale gelmesinin suçlusu kimse, hesabı da o ödeyecek” ifadelerini kullandı.

Erkan Baş, “Memleket AKP iktidarından kurtulamadığı sürece her hafta ülke ekonomisi, insanların hayatı kötüye gidecek” dedi. “Milyonlarca insanı çaresizliğe mahkûm eden bir iktidar tarafından yönetilmekten utanıyoruz!” diyen Baş, “Fakat şu bilinsin, öfkemiz üzüntümüzden daha büyük. Öfkemizin bir nedeni var” ifadelerini kullandı.

Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, TBMM’de düzenlediği basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Erkan Baş’ın açıklamaları şöyle;

“Geçen hafta besleyemeyen çocuklardan, yurttaşların taneyle sebze meyve almasından, asgari ücretin birkaç ayda tuzla buz olmasından bahsettik… Bu hafta bu tablo değişti mi? Tabii ki değişmedi. Memleket AKP iktidarından kurtulamadığı sürece her hafta ülke ekonomisi, insanların hayatı kötüye gidecek.

Buna dur dememin zamanı geldi de geçiyor. Peki nasıl dur denilir? Bu hafta yurttaşlarımızla bunu konuşmak, dertleşmek istiyoruz. Biz artık yoksullukla ilgili sorunları, verileri bu kürsüden anlatmaktan bıktık! Sadece sokaklarda yürürken bile, tek bir yurttaş ile konuşmaya dahi gerek duymadan, haber izlemeden, sosyal medya takip etmeden memleketin yoksulluğun nasıl derinleştiğini görüyoruz.

“Öfkemizin bir nedeni var!”

Bunları tekrar tekrar anlatmaktan, ülkemizin bu hale getirilmesinden, milyonlarca insanı çaresizliğe mahkûm eden bir iktidar tarafından yönetilmekten utanıyoruz! Fakat şu bilinsin, öfkemiz üzüntümüzden daha büyük. Öfkemizin bir nedeni var! Bu yaşadıklarımızın kader olduğunu anlatan, dünyanın her yeri böyle ne yapalım diyen bir iktidar ve yandaşları var. İktidar “Nasıl olsa istediğim gibi yönetirim”, “Halk bu rezilliğe de alışacak”, “Alıştıracağız” diye düşünüyor. Alışmayacağız! Halkın aldatılmasına, alıştırılmasına da izin vermeyeceğiz.

Buradan tüm yurttaşlarımıza seslenmek istiyorum. Bu yoksulluğun, her gün artan yoksulluğun temel bir nedeni var. Yoksulluk, yoksulluk denilince… Bu sorun çözülmüyor, çare yoksulluğun nedenlerini ortadan kaldırmaktır. Türkiye zengin bir ülkedir, Türkiye kaynakları bol bir ülke. Türkiye halkı çalışkan bir halktır. Bütün bunlara rağmen halkımızın yoksullaşmasının ise bir temel nedeni var! Saray ve Saray’ın etrafına bakınca tüm Türkiye’nin niye yoksullaştığını anlıyoruz. Evet Türkiye’de yoksulluk artıyor, çünkü ülkenin kaynakları, zenginliklerimiz Saray ve etrafından kümelenmiş bir avuç azgın azınlığa aktarılıyor. Milyonlarca insan yoksullaşıyor, çünkü milyonerler daha zengin oluyor. Esas konuşulması gereken yoksulluk değil, yoksulluğun nedenidir. Esas konuşulması gereken haksız servetlerine, servet katan Saray’dakilerdir. Onlar zenginleştiği için biz yoksullaşıyoruz!

Bakın, çok ilginç bir şeye dikkat çekmek istiyorum. AKP iktidarı iyi yaptığını düşündüğü her şeyde alkışları kendisine bekliyor ama ne zaman ülkede bir şeylerin kötü gittiğini söyleseniz bu defa suçu başkasına atıyor. Ekonomiyi iyi yönettiklerini düşündükleri zamanlarda bu AKP’nin başarısıydı, ama bugünkü duruma geldiğimizde topu enflasyona, stokçulara, dış mihraklara atıyorlar. Bütün sevaplar kendilerine, günahlar hep başkasına.

Gerçekten de öyle mi? Sormak lazım. Ülkenin gencecik evlatlarının bu ülkede yaşama, öğrenim görme, gelecek kurma hayallerini batırdı, bu gençleri sınav stresiyle, geçim derdiyle dolu bir yaşama kim mahkum etti? Bugün evlerde tencere kaynamıyorsa, insanlar parası bitmesin diye bazı öğünleri atlayarak besleniyorsa bunun suçlusu kim? Kendi kendine yetebilen bir tarım ülkesi konumundayken bugün her şeyi dışarıdan ithal etmek zorunda kalıyorsak bunun suçlusu kim? İnsanlar dışarıda bir pazar kahvaltısı yapamaz, arkadaşlarıyla çay kahve içip sinemaya gidemez hale geldiyse, büyük müjdelerle açıkladıkları asgari ücret bugün açlık sınırının bile altında kalıyorsa bunun suçlusu kim?  İşçisi yoksul, işsizi yoksul, emeklisi yoksul, genci yoksul, kadını yoksul… Soruyoruz, suçlusu kim?

“Man adalarında, ayakkabı kutularında, spor arabalarda, gemiciklerde sakladığınız milyon dolarları çok iyi biliyoruz”

Hatırlatmak gerekiyor bu ülkeyi peşkeş çektikleri yakın dostları, Fethullah Gülen’in darbe girişiminden sonra? “Kandırıldık, Allah affetsin, milletimiz affetsin” diyorlardı. Şimdi de aynısını bu halka yalan söyleyerek, halkı kandırmaya çalışarak yapıyorlar. Biz bunca paranın, pulun, varlığın, birikimin kimlere akıtıldığını, halk fakirleşirken kimlerin zenginleştiğini gayet iyi biliyoruz! Man adalarında, ayakkabı kutularında, spor arabalarda, gemiciklerde sakladığınız milyon dolarları çok iyi biliyoruz. Sattığınız kamu kurumlarından elde ettiğiniz gelirlerle, kamu kaynaklarını peşkeş çekerek bir avuç çeteyi nasıl ülkenin başına bela ettiğinizi biliyoruz.

Ama siz de şunu bilmelisiniz ey Saray ve Saray soytarıları. Türkiye’nin bu hale gelmesinin suçlusu kimse, hesabı da o ödeyecek. Bu ülkenin insanlarına yaşattıklarınızın , yoksulluğun, geçim derdinin, sıkıntıların hesabını mutlaka vereceksiniz. Yok öyle Saray ile helalleşmek, geçmişe bir sünger çekip istediğiniz gibi bir hayat sürmek. Eğer bu ülkenin insanları bir gün eşitlik, özgürlük, refah içinde yaşayacaksa bunun yolu birikimlerimizi çalanlarla, gözünü kırpmadan halka yalan söyleyenlerle hesaplaşmaktan geçiyor. İşte biz bunu yapmak için buradayız. Dünyada da ahirette de yakanızdayız haberiniz olsun.

” Asıl siz kudurmuşsunuz!”

Yeri gelmişken söyleyeyim… Halk yiyecek ekmek bulamazken halkın parasıyla “vur patlasın, çal oynasın” iftar yemeği düzenleyenler var ya, işte bizim meselemiz tam da budur! Utanmadan çıkıp cevap veriyorlar, kendilerini eleştirenlere “Kudursunlar” diyorlar. Asıl siz kudurmuşsunuz! Asıl siz kudurmuşsunuz! Halkın sesini duymuyorsunuz. Milyonlarca insan hep birlikte ne dedi duymak istiyorlarsa ben halk adına buradan söylüyorum. “Allah belanızı versin” diyor insanlar. “Haram zıkkım olsun” diyor. “Boğazınızda kalsın” diyor!

Değerli yurttaşlar işte memleketin hali budur, bi tarafta devleti ele geçirip kendilerini ve yandaşlarını bir eli yağda bir eli balda bir hayat yaşayanlar, diğer yanda yoksullaşan milyonlarca insan. Bu soygun düzeni, bu yağma düzeni sorgulanmadan yoksulluk sorunu çözülemez!

Türkiye’de herkes yoksulluktan söz ediyor, biz artık bunu anlatmayacağız. Türkiye İşçi Partisi olarak tüm yurttaşlarımıza bir çağrı yapıyoruz, neden yoksullaşıyoruz sorusunu sorun! AKP, azgın bir azınlık serpilsin büyüsün diye tüm olanaklarını bunlara sağlıyor, tercihlerini bundan yana yapıyor. Günün sonunda, bu azgın azınlık cebini hayli hayli dolduruyor. AKP de bundan nemalanıyor. Dolayısıyla her hafta dehşet verici yoksulluk haberleriyle verileriyle karşı karşıya kalıyoruz.

Bu tabloyu biraz daha somutlaştıralım. Cengiz ve Kolin’in de aralarında bulunduğu enerji şirketleri kar üzerine kar ederken, geçtiğimiz yıl devletten 3,6 milyar dolarlık genel aydınlatma ödemesi alırken, 2021’de toplam 4 milyon 542 bin 925 insanın elektriği, doğal gazı kesildi. Her ay 378 bin yurttaşın faturalarını ödeyemiyor diye elektriklerini kestiler, doğal gazlarını kestiler. Devlet bir “genel” ödeme yapacaksa fahiş fatura zamlarının altında kalan yurttaşlara ödeyecek bunu.

“Yardıma muhtaçlar da tabii 2 katına fırlamış”

İktidar bunu müjde diye pazarlar; milyonerlerin sayısı 2021 Kasım’da bir önceki yılın aynı dönemine kıyasla 181 bin 141 kişilik artışla 461 bin 917 kişiye fırlamış. Yardıma muhtaçlar da tabii 2 katına fırlamış. Cumhurbaşkanlığı’nın kamuoyuna açıkladığı 2022 yıllık programına göre 2019 ve 2020 yılları arasında ülke genelinde devlet yardımlarına muhtaç hale gelen aile sayısı ikiye katlanarak 3,3 milyondan 6,6 milyona çıktı.

Dün yayımlanan bir araştırmada katılımcıların yüzde 50’si geçinebilmek için öğün atladığını belirtiyor. İnsanlar temel gıdalardan, etten, sütten, sebzeden mahrum hale geldi. Toplumun tüm kaynaklarının üzerine çökmüş AKP iktidarı ve bir avuç aşırı zengin servetini artırmaya devam ediyor.  Nerede bir sosyal adaletsizlik, derin yoksulluk varsa; orada AKP iktidarının ekonomik tercihlerini, beslediği zenginleri, azgın bir azınlığı Cengiz Holding’i, Limak’ı beşli çeteyi görüyoruz.

Biz bunları temelden değiştireceğiz. Altını çizerek söylüyorum, biz zenginliğe karşı değiliz bir avuç Saray şebeği zenginleşirken milyonlarca insanın yoksullaştırılmasına karşıyız! TİP olarak biz sosyal adaletin, ekonomik eşitliğin, tüm toplumunun refahının tarafıyız. TİP, insanların nefes alabildiği bir Türkiye için mücadele ediyor. Sosyal adaletin ve ekonomik eşitliğin sağlanması için kısa, orta, uzun vadede kalıcı adımlar atmalıyız; bunların her birini gerçek kılmak için de çalışıyoruz. Bu bencil, açgözlü azınlığın toplumun mutluluğu pahasına ‘cukkaladığı’ servetten vergilerle, kamulaştırmalarla toplum hakkını almalı; alacak da! TİP olarak, biz bu derin sosyal adaletsizlik ve yoksulluk döngüsü ortadan kaldıracağız. Biz sosyal adaleti eğitimle, sağlıkla, gençlikle ve her sabah yatağından kalkıp işine gidip geçinmeye çalışan yurttaşlarımızla buluşturacağız.

Bu kapsamda çok boyutlu çalışmalarımız devam edecek. Bir tanesi; en önemli problemlerden bir tanesi olduğu için bu hafta Meclis’e suacağımız bir kanun teklifi. Onu, sizlerin aracılığıyla paylaşmak istiyorum. Klişe bir söz var, “Türkiye’de işçiler örgütlenmiyor, haklarını aramıyor” Hayır arkadaşlar; işçiler örgütleniyorlar, yıllarca süren mücadeleler veriyorlar ama Türkiye’deki sendikacılık kanununun engellemelerine takılıyorlar.

TİP’in kanun teklifi

O yüzden bir Türkiye İşçi Partisi olarak işçilerin örgütlenme özgürlüğünü kullanmasındaki tüm engellerin kaldırılması için bir kanun teklifi hazırladık. 12 Eylül rejiminin ülkeye armağanı olan bu mevcut kanunun en büyük amacı işçilerin örgütlenmesini, haklarını aramasını engellemektir.

Teklifimiz, yetki başvurusu sürecinde gelişen keyfi ve yasayı suistimale yönelik işveren itirazlarının, işkolu değiştirme uygulamalarının, uzayan yetki davalarının, bu sırada gelişen baskıların ve büyük çabalarla yaratılan örgütlülükleri dağıtan, binlerce işçinin Anayasal bir hak olan TİS hakkını kullanmasının fiilen imkânsız hale getiren uygulamaların önüne geçecek, “yetki engellerini kaldırıp, sendikalaşmanın önünü açacak” çok net, 5 maddeden oluşan bir kanun teklifini Meclis’e sunacağız.

Çünkü temel mesele şu. Dünyadaki bütün istatistikler bize şunu gösteriyor, işçi sınıfı örgütlendikçe işçilerin ücreti artıyor. İşçi sınıfı örgütlendikçe, çalışma koşulları düzeliyor. İşçi sınıfı örgütlendikçe, toplumun refah düzeyi artıyor. İşçi sınıfı örgütlendikçe, toplumun tüm kesimleri açısından hayat en azından yaşanılabilir hale geliyor. Ve biliyoruz ki bu iktidarın en büyük korkusu karşısındaki milyonlarca işçinin örgütlenmesi. O yüzden temel mesele bize göre budur. İşçi sınıfını hayatın her alanındaki örgütlülüğünü olabildiğine geliştirmek…. Bir taraftan fiili bir mücadele sürdürürken bir taraftan yasal engelleri kaldırmak için mücadele edeceğiz.

Çünkü biz seçimleri beklemeye lüksü olmayan yoksulların partisiyiz. Seçimleri beklemeye lüksü olmayan gençlerin, kadınların sözcüsü Türkiye İşçi Partisi. O yüzden mesele sadece seçimden seçime, 5 yılda bir gidip oy kullanmaktan ibaret değil. Böyle baktığımız için zaten bu yoksulluğa bizi alıştırıyorlar. Fakat esas mesele tüm halkın örgütlü bir biçimde mücadele etmesidir.

Bu vesileyle Türkiye İşçi Partisi’nin tüm yurtta 1 Mayıs çalışmalarına başladığını da paylaşmak istiyorum. Önümüzdeki 1 Mayıs bu halkın; yoksulluğa alışmayacağını, bu düzeni kabullenmeyeceğini, her hal ve şartta örgütlü gücüyle bu toplumu dönüştürecek, bu iktidara son verecek bir mücadelede, daha kararlı bir biçimde yerini alacağını hep birlikte anlayacağımız bir gün olacaktır.

Örgütlenmenin önündeki engellemelerin kaldırılması için, asgari ücrete mahkum edilen milyonlarca insanı bu zinciri kırıp atma iradesini gösterebilmesi için, memleketin geleceğinde örgütlü işçilerin, örgütlü bir halkın belirleyici bir yeri olacağını tüm topluma gösterebilmek için var gücümüzle 1 Mayıs çalışmalarına başladık. Ülkenin dört bir yanında tüm emek güçleriyle, tüm özgürlük güçleriyle birlikte, 1 Mayıslarda en güçlü şekilde, halkın basıtırlmak istenen sesini haykırmak üzere buluşacağız.

Birisi var bomboş gözlerle bakan. Yine bir sürü ilginç laf etmiş. Diyor ki Sayın Bakan Nebati, “Aralık’tan itibaren enflasyonu düşüreceğiz, hep beraber göreceğiz” Çok basit bir şey yaptık, daha önce ne demiş bu Bakan? Kronolojik olarak sıraladık. Hatırlayacaksınız Aralık 2021’de göreve başladı. “9 Aralık’ta; “Enflasyonu düşük seviyelere indireceğiz”; 14 Aralık, “Ocak’ta pik yapar, 2023’te tek hanelere iner”; 3 Şubat’ta, “Nisan’da zirve yapar ama yüzde 50’yi geçmez”, 3 Mart’ta “Takılıp kalmayın, sonsuza kadar sürmez”, 10 Nisan’da “Aralıktan itibaren enflasyonun nasıl düştüğünü hep beraber göreceğiz”

Biz göreceğiz de sen görebilecek misin bilmiyoruz? Suyu ısınan bu zat resmen halkla dalga geçiyor. Bize göre enflasyon ne zaman ne olacak sorusunun bir yana bırakıp, mesela Berat Albayrak nerede sorusunu sormak gerekiyor, Mesela Lütfi Elvan nerede ne yapıyor? Bunları öğrenirse kendisinin aralıkta nerede olacağına ilişkin de bir ipucu bulmuş olur…

“Bu ülkenin kaynakları İngiltere’ye uçuyor”

Ülkeyi çöp zengini yaptılar. Beşli çete firmaları ile ilgili ilginç duyumlar. Bir tanesi burada kazandığı ihalelerle orada kendisine Londra’da ev değil yalı değil sokak satın almış Bir tanesi biz iktidara gelince el koyarız hesap sorarız diye buradaki enerji şirketini İngiltere’de kurduğu kendi enerji şirketine sattı. Yani bu ülkenin kaynakları İngiltere’ye uçuyor.

Peki, İngiltere’den bize ne geliyor? Çöp… Tüm İngilizlerin ürettiği çöpün yüzde ellisi tüm Avrupa plastik çöpünün üçte biri bu ülkeye geliyor. Gelen çöp güya geri dönüştürülecek petro kimya ithalatımızı azaltacak… Bize çöpün çöpü geliyor. Yüzde 97’si dönüştürülemeyen en kötü çöp. Her gün ortalama 250 kamyon çöp geliyor.  Son 4 yılda Türkiye’ye gelen çöp miktarı 196 kat arttı. Ya bunu bir emperyalist ülke sömürgesine bile bu kadar yapmaz. Bu kadarı da ayıp olur diye.  Ama bakıyor bizimkiler gönüllü. Dünyanın en çok çöp ithal eden birinci ülkesi oluverdik bir anda.

Peki, ne oluyor bu çöpler. Bakın gözünüzü kulağınızı iyi açın “dönüşüm fabrikasında yangın” haberlerine bakın. Sadece 2021 yılında 100’ü aşkın fabrika yandı. Aslında bunlar fabrika falan değil. Depolarına çöpler yığılıyor konacak yer kalmayınca hep geceleri, kimse yokken yakılıyor. Yani İngiliz çöpünün bir de kimyasalını kokluyoruz. En çok yangın İstanbul ve Adana’da. Ayrıca Adana’nın taşı toprağı suyu bu çöplerle dolu. Artık yeter. Ülkeyi çöpe döndürdünüz biz de sizleri çöpe göndereceğiz. Sizleri çöpe gönderelim ki bu ülkenin taşı toprağı suyu havası temiz kalabilsin üstüne de tasarruf edeceğiz.”

Paylaşın

Abdulhamit Gül’ün İstifasında ‘Cemal Kaşıkçı’ İddiası

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkan Yardımcısı Muharrem Erkek, Abdulhamit Gül’ün Adalet Bakanlığı görevinden Cemal Kaşıkçı davasını Suudi Arabistan’a devretmeye ‘yanaşmadığı’ için istifasının istendiğini iddia etti.

CHP’li  Muharrem Erkek, sosyal medya hesabından eski Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün görevinden zorla istifa ettirildiğini öne sürdü. Muharrem Erkek, geçtiğimiz günlerde Suudi Arabistan’a devredilen Cemal Kaşıkçı davasının buna sebep olduğunu belirterek, ” Yerine devri onaylayacak bir Bakan atanmış. Saray İktidarı ülkemizin itibarını satacak kadar acz içinde…” dedi.

Muharrem Erkek’in paylaşımı şöyle:

“Saray İktidarı, #CemalKaşıkçı dosyasıyla birlikte yargı yetkisini ve aslında egemenlik hakkını bir avuç dolar için devretti. Gerçek beka sorunu budur. Bu konudaki iddialar ise oldukça vahim:

Önceki Adalet Bakanı Abdülhamit Gül, #Kaşıkçı dosyasını Suudi Arabistan’a devretmeye yanaşmadığı için gözden çıkarılmış ve zorla istifa ettirilmiş. Yerine devri onaylayacak bir Bakan atanmış. Saray İktidarı ülkemizin itibarını satacak kadar acz içinde…”

Cemal Kaşıkçı dosyasının devri

Washington Post gazetesinde köşe yazarlığı yapan Cemal Kaşıkçı, 2 Ekim 2018’de gittiği Suudi Arabistan’ın İstanbul Başkonsolosluğu’nda öldürüldü. Kaşıkçı’nın cansız bedeninin parçalanarak ortadan kaldırıldığı iddia edildi. Kaşıkçı cinayetine ilişkin olarak Türkiye’de görülen 26 sanıklı dava Adalet Bakanlığı’nın ‘uygun görmesiyle’ Suudi Arabistan adli makamlarına  devredildi.

Paylaşın

CHP, Seçim Yasası’nı AYM’ye Taşıdı

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), AK Parti ve MHP’nin ortak imzasıyla Meclis’e sunulan ve geçtiğimiz günlerde yasalaşan Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’u Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşıdı.

Başvuruya ilişkin CHP’den yapılan açıklamada, seçim kanununun seçim kurullarını düzenleyen 5-6, Cumhurbaşkanını propaganda yasakları dışında tutan 11 ve seçim kurullarının 3 ay içinde yenilenmesini öngören 12. maddelerinin iptali için hazırlanan dilekçenin, AYM’ye iletildiği belirtildi.

Söz konusu maddelerin, telafisi imkansız zararlar ortaya çıkacağı için iptal davası sonuçlanıncaya kadar yürürlüklerinin durdurulmasına ve iptallerine karar verilmesi talep edilen başvuru dilekçesinde şu görüşlere yer verildi:

“7393 sayılı Milletvekili Seçimi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 5, 6, 11 ve 12’nci maddeleriyle 298 sayılı Kanun’da yapılan değişiklikler (il ve ilçe seçim kurullarında görev alan hakimlerin kıdem esası yerine ad çekme usulüyle belirlenmesi ve mevcut kurulların üç ay içinde getirilen değişikliğe istinaden yeniden teşekkül ettirilmesi ile Cumhurbaşkanı için öngörülen propaganda yasaklarında hukuki boşluk oluşturulması) başta demokratik hukuk devleti ve seçim güvenliği ilkeleri olmak üzere; Anayasa’nın 2, 5, 11, 13, 14, 17, 36, 37, 67, 68, 79, 138’inci maddelerine aykırı olması sebebiyle; telafisi imkansız zararlar ortaya çıkacağı için, iptal davası sonuçlanıncaya kadar ivedilikle yürürlüklerinin durdurulmasına ve iptallerine karar verilmesi talep edilmektedir.

Kanunun 5., 6. ve 12. maddeleriyle; çok partili yaşamımızın ilk yıllarından bugüne uygulanmış olan il ve ilçe seçim kurullarının başkanlarının ve üyelerinin kıdem esasına göre belirlenmesi kuralının yerine, kurul başkan ve üyelerinin birinci sınıfa ayrılmış hakimler arasından kura ile belirlenmesi ve halihazırda yaklaşık iki yıl görev süreleri bulunan kıdemli kurul başkan ve üyelerinin yerine (Anayasa’ya aykırı şekilde) kurayla belirlenecek yeni kurul başkan ve üyelerinin yerleştirilmesi öngörülmektedir.

Ayrıca, Ocak 2022’de yürürlükteki Kanun’a göre oluşmuş olan ve iki yıl görev yapması gereken seçim kurullarının lağvedilecek olması ise Anayasa’nın amir hükümlerini açıkça ihlal etmektedir. Anlaşılmaktadır ki, son yıllarda AKP teşkilatıyla organik ya da dolaylı bağı olduğu için yargıç yapılan kişilerin birkaç ay içinde kurayla seçim kurulu başkan ve üyelerinin olmasını ve böylece önümüzdeki seçimlerin partizanca gerçekleştirilmesi tasarlamaktadır. Bu bakımdan yaklaşık iki yıl görev süresi olan ve seçim hukukunu uygulayan kurulların lağvedilmesi, Anayasa madde 79’daki ‘seçimler, yargı organlarının genel yönetimi ve denetimi altında yapılır’ kuralına, madde 138’deki ‘mahkemelerin bağımsızlığı’ ilkesine ve madde 139’daki ‘hakimlik ve savcılık teminatlarına’ açıkça aykırıdır.

Kanunun, seçim yasaklarına ilişkin maddesinde, parti genel başkanı ve aday olan yürütme yetkisini tek başına kullanan Cumhurbaşkanı’nın dahil edilmemiş olması, ‘tarafsız’, ‘eşit’, ‘serbest’ ve ‘adil’ seçim olanağını ortadan kaldırmaktadır. Bu durum, devleti adeta “aday” konumuna taşımaktadır. Parlamenter rejimin geçerli olduğu dönemde başbakan ve bakanlar kurulunun sahip olduğu tüm yetkilere bugün tek başına sahip konumda bulunan ve uygulamada parti genel başkanı olan Cumhurbaşkanı’nın bu yasaklardan bağışık tutulması, kabul edilebilir değildir. Ayrıca ‘Cumhurbaşkanı yardımcıları’ da Cumhurbaşkanı ile birlikte yasaklar kapsamına dahil edilmelidir.”

Paylaşın

Kovid 19’da Son Veriler Açıklandı: 25 Can Kaybı

Kovid 19’da son 24 saatte 6 bin 635 yeni vaka tespit edilirken, 25 kişi hayatını kaybetti. 18 yaş ve üstü nüfusta ikinci doz aşı uygulananların oranı yüzde 85,40 birinci doz aşı yapılanların oranı yüzde 93,12 olarak kayıtlara geçti.

Haber Merkezi / Sağlık Bakanlığı, yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının Türkiye’deki seyrine ilişkin olarak yeni verileri yayınladı. Açıklanan verilere göre, son 24 saatte, 191 bin 026 test yapılırken, 6 bin 635 yeni vaka tespit edildi. 25 kişi hayatını kaybederken, 12 bin 152 kişi sağlığına kavuştu.

Sağlık Bakanlığı tarafından açıklanan tabloda, 2 doz aşılama verilerine de yer verildi. En az 2 doz aşı olmuş 18 yaş üzeri nüfusu kapsayan verilere göre Türkiye’de 2. doz aşılama ortalama yüzde 85,40 oldu. 1. doz ortalaması yüzde 93,12 olurken, 1., 2. ve 3. doz aşısını olan vatandaşların sayısı toplamda 147 milyon 252 bin 592’ye yükseldi.

Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en çok aşılamanın gerçekleştirildiği Osmaniye’yi, Ordu, Amasya, Muğla, Kırklareli, Çanakkale, Eskişehir, Balıkesir, Manisa ve Zonguldak takip etti. Bakanlığın tablosuna göre Türkiye’de en az aşılamanın gerçekleştirildiği Şanlıurfa’yı sırasıyla Batman, Siirt, Diyarbakır, Bingöl, Muş, Mardin, Bitlis, Ağrı ve Elazığ takip etti.

Bakanlığın 11 Nisan verilerine göre, 182 bin 216 test yapılmıştı. 6 bin 893 vaka tespit edilirken, 28 kişi hayatını kaybetmiş ve 11 bin 207 kişi sağlığına kavuşmuştu.

Paylaşın

New York Metrosu’nda Silahlı Saldırı: En Az 16 Yaralı

ABD’nin New York Kenti 36. Cadde üzerinde yer alan bir metro istasyonunda yerel saatle 08.30 sularında bir silahlı saldırı gerçekleştirildi. Saldırıda en az 16 kişi yaralandı. Ayrıca olay yerinde infilak etmemiş bir düzenek de bulundu.

New York Times’ın haberine göre, polis metroda etrafa ateş açan gaz maskeli ve turuncu yelekli şüpheliyi aramaya devam ediyor. New York Valisi Kathy Hochul, saldırganın “tehlikeli” olduğunu belirtti. Bütün vatandaşlara “uyanık ve dikkatli” olmaları çağrısı yapan Hochul, saldırganla ilgili bilgiye sahip olanların yetkili birimlerle iritibata geçmesini istedi.

Terör şüphesi bulunmuyor

New York polisi, eldeki ilk bilgilerin olayın terör saldırısı olmadığına işaret ettiğini açıkladı. Konuyla ilgili açıklama yapan New York Emniyet Müdürü Keechant Sewell, soruşturmanın birkaç saattir sürdüğünü belirterek durumun her an değişebileceğine dikkat çekti.

Sewell, New York metrosunda aktif patlayıcı bulunmadığının da altını çizdi. New York polisi, görevlilerin olay yerine gönderildiğini ve incelemelerin başladığını duyurdu. Polis, vatandaşlara olay yerinden uzak durmaları uyarısında bulundu.

New York Belediye Başkanı Eric Adams’ın sözcüsü, New Yorkers’a yaptığı açıklamada bölge sakinlerini bölgeden uzak durmaları konusunda uyardı. Ayrıca metro hattında da rötarların olabileceği söylendi. Ez dört metro çift yönlü hattının da rötar yaptığı söyleniyor.

Beyaz Saray Sözcüsü Jen Psaki, saldırıyla ilgili Başkan Joe Biden’ın bilgilendirildiğini söyledi. Twitter’dan bir paylaşım yapan Psaki, Belediye Başkanı Adams ve New York polisiyle temas halinde olduklarını da sözlerine ekledi.

BBC’ye konuşan New York İtfaiyesi, ilk olarak istasyon içerisindeki yoğun duman nedeniyle bir çağrı aldıklarını söyledi, ancak olay yerine varan yetkililer, çok sayıda yaralı buldu. Polis, olay yerinde aktif patlayıcı bir düzeneğin olmadığını duyurdu.

Paylaşın

CHP Lideri Kılıçdaroğlu: Elektrik Faturamı Ödemedim, Ödemiyorum

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan CHP Lideri Kılıçdaroğlu, Türkiye’de 3.5 milyon hanenin elektrik faturasını ödeyemediğini belirterek, “Bilinçli olarak elektrik faturamı ödemedim ve ödemiyorum” dedi.

Haber Merkezi / Et ve Süt Kurumu’na alınmamasına ilişkinde konuşan Kılıçdaroğlu, “Her anne baba evladının karnının doymasını ister. Yeterli beslenme bir haktır. Bir anne çocuğuna süt veremiyorsa et veremiyorsa bir kurumun başındaki kişi kuyrukları bitirmek için ete zam yaptık diyorsa bunu sıradan bir basın toplantısıyla kamuoyuna anlatamazsınız. Oraya gidip önünde açıklamalısınız. Haksızlığın ne olduğunu söylemelisiniz. Kapıyı açarlar veya açmazlar ben evlatlarımızın hakkını korumak için oraya gittim” ifadelerini kullandı.

Cemal Kaşıkçı cinayetine ilişikinde değerlendirmede bulunan Kılıçdaroğlu, “İstanbul’da Suudi Konsolosluğu’nda bir cinayet işlendi. Ses kaydı bütün dünyaya servis edildi. Cinayetin burada olduğu belli. Suudi yönetimi dosyanın devredilmesini istedi, reddettiler. Sonra dosyanın Suudi Arabistan’a devrine karar verdiler. Enayi diyordu onlara, şimdi kimin enayi olduğu ortaya çıktı. Egemenlik hakkını vereceksin, sen yargıla diyeceksin. Bahçeli de buna evet diyecek, nasıl milliyetçiyse. Bir ülkenin egemenlik hakkı başkasına devredilir mi?” dedi.

Kılıçdaroğlu, konuşmasının sonuna doğru, “Allah’ın izniyle iktidara geldiğimizde israfa son vereceğiz. Bir numaralı genelge bu. Adrese teslim ihaleleri bitireceğiz. 5-6 yerden maaş alanları bitireceğiz. Bir genelge; kim israf yaparsa kapının önüne konulacak. Döviz garantili işlerin tamamını Türk Lİrası’na çevireceğiz.” ifadelerini kullandı.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Kılıçdaroğlu şunları söyledi:

“Biz sadece sorunları dile getiren bir parti değiliz bunun ötesinde her soruna akılcı çözümler üreten bir partiyiz. Bizim akılcı çözümlerimizi anlattığınız sürece halk bizi iktidara getirecek. Halk biliyor ki artık artık zaman CHP zamanıdır. Bazı anketlerde kararsızlar olduğu da söyleniyor. Kararlılığımızı sevgiyle, hoşgörüyle onlara anlatacaksınız.

Karşıdaki kişi şunu hemen fark etmeli; Evet bunlar kararlı, sorunları çözme konusunda hazırlıklı, evet ülkeyi biz artık teslim edebiliriz. Çünkü varolan sorunların tek çözüm adresi halkın partisi Cumhuriyet Halk Partisi diyeceklerdir. Çünkü memleketin iyi yönetilmediğini, her kafadan bir sesin çıktığını, bir bakanın söylediğini bir başka bakanın yalanladığını, fiyatlara egemen olmadıklarını görüyorlar.

O zaman bu ülkeyi gerçekten de ülkenin çıkarlarını savunan, vatandaşları arasında ayrım yapmayan, kavgalı bir dil yerine barışçıl bir dil kullanan bir iktidara ihtiyaç var. O iktidarın adı, Millet İttifakı ve Cumhuriyet Halk Partisi’dir.

Ortalama 3 milyon 500 bin hanede elektrik yok. Vatandaş elektriğe gelen zamları görüyor. Bir insan gönüllü ‘ben faturamı ödemiyorum’ diyemez. Fakat elektrik faturasını dahi ödeyemeyecek noktaya bu ülkeyi getiriyorlarsa vatandaş bunu yaşayarak görüyor.

Ben 3 milyon 449 bin 344 hanede elektrikler kesildi onların sözcüsü olarak, onların temsilcisi olarak, onların yaşadıkları sıkıntıları yaşamak için bilinçli olarak elektrik faturamı ödemedim ve ödemiyorum. Ülke böyle bir noktaya gidiyorsa hepimizin tarihi bir sorumluluğu var. Her mağdurun yanında olmak bizim görevimiz, namus borcumuz bunu yapacağız.”

İşsizlik, talimat veriyorlar ‘işsizlik azaldı’ diye… Siz onu benim külahıma anlatın ne azalması? Biz de gidiyoruz bir yerlere ceplerimiz kağıtlarla dolu. Üniversite bitirdim işsizim diyor. Onlara göre Türkiye’de iş var ama birileri iş beğenmiyor. Halka böyle söylüyorlar ama gerçekler öyle değil. Yönetemiyorlar, yönetme kapasiteleri yok. Hazır parayla idare ettiler. Malları mülkleri sattılar, fabrikaları, bankaları, sigorta şirketlerini, hazine arazilerini sattılar aldıkları paralarla idare ettiler. Deniz bitti şimdi ne yapacaklarını bilmiyorlar satacak bir şey kalmadı ama şimdi Türkiye’nin itibarını satıyorlar.

Et ve Süt Kurumu ziyareti

Milyonlarca işçi, memur, emekli enflasyon rakamına göre maaş alacak. Talimat veriyorlar rakamı düşük göster diye. Düşük göster ki aylıkları az verelim… TÜİK’e gittim ve açıklama yaptım. Böylece o kurumda namuslu bürokratlar seslerini çıkarttılar neredeyse üst düzey yönetici kalmadı. Bazıları da istifa ettiler. Milli Eğitim Bakanlığı sınav yapıyor. KPSS’de torpil yok. Türkiye’de dereceye giriyorlar sözlü sınavda hakları yeniliyor. Yüzbinlerce haksızlığa uğrayan, sözlüde elenen genç arkadaşların hakkını, hukukunu aramak için Milli Eğitim Bakanlığı’na gittim.

Her anne baba evladının karnının doymasını ister. Yeterli beslenme bir haktır. Evrensel bir haktır. Bir anne çocuğuna süt veremiyorsa, et veremiyorsa, bir kurumun başındaki kişi ‘Kuyrukları bitirmek için ete zam yaptık’ diyorsa bunu sıradan bir basın toplantısı yaparak kamuoyuna anlatırsanız bu doğru olmaz. Oraya gitmelisiniz. Onun önünde açıklamalısınız. Haksızlığın ne olduğunu söylemelisiniz. Bazı enteller var ‘Kılıçdaroğlu gitti kapılar kapandı’ diyor. Ben kapılar açılsın diye değil, evlatlarımızın hakkını ve hukukunu korumak için oradayım.

Bakandan randevu talep etseydi diyorlar. Benim muhatabım bakan değil, Et ve Süt Kurumu. Devletteki çürüme, bürokrasideki korku görülsün. Hesap veren bir bürokrasi yok. Talimat alan bir bürokrasi var. Bürokrasi gerçekten namusluysa, hesap veriyorsa bütün kapılarını açar. Siz bunu yapmazsanız AK Parti iktidarının devlette yarattığı çürümeyi anlatamazsınız. Et ve Süt Kurumu’na gitmem, çocukların beslenme hakkını savunmam ciddi olumlu bir tepki doğurdu. Bunu da bütün arkadaşlarımın bilmesini isterim.”

Rize’ye gittim herkes şikayetçi. Çay Kanunu hazırladık. TBMM’de görüşülecekken AK Parti ve MHP ret oyu verdi. Rizeli kardeşlerime söylüyorum. Kesintisiz oy veriyorsunuz, sizin alın terinizi başkalarınıza peşkeş çekiyor. Kilolarca değil tonlarca kaçak çay geliyor.

Ben Rize’de söz verdim, Allah nasip eder onların da oyuyla iktidar olduğumuzda o kaçak çayları Rize meydanında yakacağım. Bu milletin hakkını, hukukunu savunacağız. Yeni bir dönemin başladığını herkes bilmeli. Kendilerine söyledik. Kabul etmiyorsanız, siz kanun getirin biz destek vereceğiz. Onu da getirmiyorlar niçin? Daha soygun bitmedi.

Cemal Kaşıkçı cinayeti

İstanbul’da Suudi konsolosluğunda bir cinayet işlendi. Ses kaydı alındı, bütün dünyaya servis edildi, cinayetin burada olduğu belli. Her şey açık ve meydanda. Suudi’ler ‘Davayı bize devredin’ dediler. Erdoğan, ‘Bunlar insanları enayi zannediyorlar’ Suudi yöneticilerine söylüyor. ‘Bu millet enayi değil, hesabı sormasını bilir suçun işlendiği yer İstanbul olduğu için, bunu İstanbul mahkemelerinin uluslararası hukuka göre yargılaması gerekir.’ Doğru mu doğru. Destek verdik mi? verdik. Ne oldu? Bu davayı aldı Suudi Arabistan’a havale etti. Ben AK Parti’ye, MHP’ye oy veren kardeşlerime sesleniyorum.

Türkiye’de işlenen cinayeti, Türk milleti adına karar vermesi gereken mahkemenin itibarını, egemenlik hakkını Suudi Arabistan’a devrediyorsun. ‘Enayi’ diyordu onlara, şimdi enayinin de sözünde durmayanın da kim olduğu ortaya çıktı. Devletin egemenlik hakkını Suudi Arabistan’a kimlerin devrettiği ortaya çıktı. Biz bu milleti kurarken, mücadele ederken para için mi yaptık? Egemenlik hakkını vereceksin, sen yargılaya diyeceksin. Ben yargılamıyor muyum? Para var işin ucunda. Bahçeli de buna evet diyecek. Nasıl milletçiyse ben anlayabilmiş değilim. Bir devletin egemenlik hakkı başka ülkeye devredilir mi ya?

“MHP’ye gerçekten üzülüyorum”

Sayın Bahçeli bugünkü grup toplantısında ‘Zamlar, hayat pahalılığı hepsi geçicidir. Müslümana karamsarlık haramdır’ demiş. İslam alemine fetva veriyor. Aslında utanmasalar ‘Bize oy vermemek haramdır’ diyecekler. Bu beylere göre çalmak, yolsuzluk yapmak, 128 milyarı hiç etmek haram değil ama karamsarlık haram. MHP’ye gerçekten üzülüyorum. Böyle bir pozisyona düşmemeliydi.”

Paylaşın

HDP’li Pervin Buldan: 2023’te Yeni Bir Dönem Başlayacak

Partisinin Meclis’teki grup toplantısında konuşan HDP Eş Genel Başkanı Buldan, Bakan Nebati’nin enflasyonla ilgili açıklamalarına tepki göstererek, “İktidarın durumunu çok iyi özetleyen bir Maliye Bakanı var. 2021 Aralık ayında ‘Enflasyon şubatta düşecek’ dedi. Şubat geldi dayandı, bu kez mart ve nisanda düşecek dedi, bırakın düşmeyi daha da artan bir enflasyonla karşı karşıya kaldığımızı söylemek isterim. Sanki kendisi aralık ayına kadar kalacakmış gibi konuşan bu Maliye Bakanı’na şunu ifade etmek isteriz, siz gidicisiniz, 2023’ü bile göremeyeceksiniz” dedi.

Haber Merkezi / Buldan, iktidarın ‘planlı bir soygun peşinde olduğunu belirterek, “‘Siyasi iktidarı kaybetsek de ekonomik iktidarımız devam etsin’ anlayışıyla, Türkiye’nin gelecek on yıllarına ipotek koyuyorlar” ifadelerini kullandı.

Bugün gerçekleştirilen yeni Kobani operasyonları hakkında konuşan Buldan, “IŞİD katliamlarına arka çıkıp, tüm dünyanın sahiplendiği insani yardımı ise suç haline getirmeye çalışan karanlık zihniyeti bütün dünya iyi görmeli ve tanımalıdır” dedi. Pervin Buldan, HDP’nin siyasette gücünü arttırdığını ifade ederek HDP’nin umudu büyüttüğünü söyledi. HDP’nin yol haritasını belirlediğini söyleyen Buldan, HDP’nin değişim için demokratik alternatif olduğunu vurguladı.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Pervin Buldan, partisinin grup toplantısında konuştu. Buldan’ın konuşması şöyle;

“Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum. Grup toplantımıza hoş geldiniz! 8 Nisan’da kadın il eşbaşkanlarımızla, 9 Nisan’da  tüm il eşbaşkanlarımızla toplantılar gerçekleştirdik. Pazar günü de Sevgili Eş Genel Başkanım Mithat Sancar’ın katılımıyla Ankara İl Kongremizi gerçekleştik. Ankara İl Eşbaşkanlarımıza ve yönetimimize başarılar diliyorum, yeni görevlerinde başarılar diliyorum.

Dün de Urfa’daydım. Adalet nöbetindeki Şenyaşar ailesiyle birlikte iftarımızı açtık. Adalet nöbetine, adalet haykırışına eşlik ettik. Adalet sağlanana kadar bu mücadelemiz ve birlikteliğimiz devam edecek. Emine Şenyaşar annemizin yaşadığı zulmün tüm Türkiye kamuoyu tarafından yakından takip edilmesini ve mücadelesinin verilmesini bekliyoruz. Şenyaşar ailesi ile birlikteyiz ve birlikte olmaya da devam edeceğiz.

“HDP umutları büyütmeye devam ediyor”

Evet, HDP yoğun bir çalışma takvimiyle gerek siyasetteki etkisini ve gücünü günden güne artırmaya, gerekse de toplumsal umutları her gün daha fazla büyütmeye devam etmektedir. İl eşbaşkanlarımızla yaptığımız toplantılarda, 8 Mart’tan Newroz’a partimizin sahadaki tüm çalışmalarını, yerellerde halkımızın yaşadığı temel sorunları ve mücadelemizi daha fazla büyütme noktasındaki hedef ve planlarımızı geniş bir biçimde ele aldık, tartıştık ve bunu müzakere etme fırsatı bulduk.

Yol haritamızı belirlemeye çalıştık. Önümüzdeki hafta da hem Kadın Meclisimizi hem de Parti Meclisimizi toplayarak detaylı bir şekilde bu gelişmeleri tartışmaya devam edeceğiz. “HDP, her yerde büyüyen umut ve değişim için demokratik alternatif olmaya devam edecektir” tespitini bu toplantılarda yaptık. HDP, toplumu içinde bulunduğu çöküşten kurtaracak en önemli çıkış yolu olma gücünü her geçen gün daha fazla büyütmektedir ve değişimin mümkün olduğu inancını her tarafa, yaşamın her alanına yaymaya devam edecektir.

Bundan sonraki çalışmalarımız da aynı kararlılıkla ve cesaretle devam edecektir. Durmadık, durmayacağız! Yorulmadık, yorulmayacağız! Yılmadık, yılmayacağız! Buradan tüm il eşbaşkanlarımıza, yöneticilerimize emeklerinden dolayı şükranlarımı sunuyor, her birini ayrı ayrı selamlıyorum. Çalışmalarında üstün başarılar diliyorum.

“AKP-MHP iktidarda kaldığı sürece ekonomik felaket kalıcıdır”

Ekonomi adeta yangın yerine dönüşmüş durumdadır. Halkımızın sofrasındaki yangın her geçen gün daha da büyüyor. Yaşam mücadelesinin geçim mücadelesinin önüne geçtiği bir dönemi hep birlikte yaşıyoruz. Ekonomide yaşanan felaket öyle iktidarın iddia ettiği gibi geçici bir durum değildir. AKP-MHP kriz ittifakı, iktidarda kaldığı sürece çöküş de ne yazık ki kalıcıdır. Yaptıkları siyasetle halkı çöküşe, hayat pahalılığına, yüksek zamlara, çürük sisteme, çürük domatese, ezik bibere, bayat ekmek kuyruklarına alıştırmaya çalışıyorlar.

“Ocak ayından bu yana her şeye %100 zam yapıldı”

AKP Genel Başkanının “Hayat pahalılığının farkındayız. Milleti enflasyona ezdirmeyeceğiz.” dediği Ocak ayından bu yana her şeye %100 zam yapıldı. Altında ezdirmeyeceğiz dedikleri enflasyon TÜİK’in hesap oyunlarına rağmen yüzde 62’ye dayandı ve her ay tırmanmaya da devam etmektedir. Kontrolü kaybeden, ne dedilerse tersini yaşatan bir iktidarla karşı karşıya olduğumuzu bu toplumun, bu ülkede yaşayanların bilmesi gerekiyor.

“Enflasyonun sebebi bizzat kendileridir”

Bunların enflasyonla bir mücadelesi yok, olmaz da. Bunun sebebinin kendileri olduğunu her zaman ifade ettik. Kendileriyle mücadele etmeyeceklerine göre söyledikleri tüm laflar boştur. Bunların mücadelesi hak arayanlara karşıdır, yani bize karşıdır. Bir maliye bakanları var. İktidarın durumunu çok iyi özetlemektedir. 2021 Aralık ayında “Enflasyon Şubat’ta düşecek” dedi. Şubat geldi dayandı, bu kez “Mart-Nisan’da düşecek” dedi. Nisan geldi, düşmedi, bırakın düşmeyi daha artan bir enflasyon yaşanıyor.

Baktı olmuyor, şimdi de Aralık ayını telaffuz etmeye başladı. Sanki kendisi Aralık ayına kadar kalacakmış gibi konuşan bu maliye bakanına, 2022 yılından bir şey beklemeyin diyenlere şunu ifade etmek isterim; siz gidicisiniz kalıcı değilsiniz, 2023’ü bile göremeyeceksiniz. Bu halk yaşadığı kriz karşısında sizleri erken seçime zorlayacak ve yeni bir yönetimi de belirleyecek.

“Yalanlarla algıyı yönetmeye çalışıyorlar”

Halk, Saray’ın enflasyon zulmünü iliklerine kadar yaşarken, yeni Tarım Bakanına göre ise aç ve açıkta kimse yok.  Sokağa değil, kendi etrafına bakınca tabii aç insanları değil, tok olanları görür ve yapacağı açıklama da ancak bu olur. Başka bir AKP yöneticisi çıkıyor, “19 yıldır hazırlık yapıyoruz.” diyor. Peki, neyin hazırlığıdır bu? 19 yıldır bu ülkeyi batırmaktan başka bir iş yapmadınız.

Bu halklara zulümden başka bir şey vermediniz, acıdan ve krizden başka bu ülkeye hiçbir katkınız olmadı. Daha fazla batırmak için mi hazırlık yapıyorsunuz diye sormak bizim görevimizdir.  Genel Başkanları çıktı çözüm üretmek yerine, “Sabırla koruk helva olur. Sabredeceğiz.” diyerek halka yine acı reçeteyi gösterdi. Her kafadan bir sesin çıktığı bu ekonomi yönetimi, ekonomiyi değil yalanlarla algıyı yönetmeye çalışmaktadır.

“Yalanlarındaki enflasyon da düzenli artıyor”

Görülüyor ki enflasyon sadece tüketici fiyatlarında yükselmiyor, aynı zamanda iktidarın yalanlarındaki enflasyon da her ay düzenli olarak artıyor. Halka sabır önerenlere bakıyoruz, kendileri deveyi hamuduyla yutmaya devam ediyorlar. Halka sabır tavsiye edenlerin bir gün çıkıp da “5’li çeteye garanti ödemelerini durduruyoruz” dediğini hiç görmedik. Hatta tam tersine her gün 5’li çetenin çıkarlarını savunmaya, onların avukatlığını yapmaya devam ediyorlar. Halka sabredin diyen zihniyetin, eş dost ve akrabalara adrese teslim ihale dağıtmayı durdurduğuna dair hiçbir şey görmedik.

Her gün gazete haberlerinde bir yandaşa verdikleri akçeli ihaleyi öğreniyoruz. Sabredin diyen zihniyetin yönettiği ve zarar ettiğini söyledikleri Et ve Süt Kurumundaki yöneticilerin çifter maaş aldığı da ortaya çıktı. Vatandaşın sofrasında bir gram etin olmadığını bilmiyorlar mı, elbette biliyorlar. Et alacak parası olmadığını bilmiyorlar, bunu da biliyorlar. 80 yaşındaki emekliler ekmek parası için çalışırken, bu beyefendiler çöreklendikleri kurumun etinden de sütünden de çifter maaşlarla bol bol faydalanmaya devam ediyorlar.

“Durmak yok israfa devam diyorlar”

Peki, onlar yiyecek halk da sabredecek değil mi? Buna buradan itiraz ediyoruz; hem halk adına itiraz ediyoruz hem de HDP olarak bunu yüksek sesle dile getiriyoruz. Halka sabredin diyenlere bakıyoruz, millet bahçeleri adı altında TOKİ aracılığıyla yandaş müteahhitlerine rant aktarmaya devam ediyorlar.

Halk bayat ekmeğe muhtaç edilirken, son 6 ay içinde millet bahçeleri için yandaşa tam 1.4 milyar lira ödedikleri ortaya çıktı. Halka sabredin diyen aynı zihniyetin, Saray’daki israfı bir gün kıstığına tanık olmadık. Durmak yok israfa devam diyorlar! Geçenlerde yine çalgılı, şenlikli, şatafatlı sahurları kamuoyuna yansıdı. Sonra bir telaşla üzerini kapatmaya çalıştılar. İnsanların çöpten sebze meyve artıkları topladığı bir ülkede yaşanan bu tabloyu kınıyoruz.

Son bir yılda 4,5 milyon elektrik ve doğalgaz abonesi faturasını ödeyemedi bu ülkede. Elektrik ve gazların kesildiği bir ülke hale geldik. Sebep; Saray’ın ışıklarının kesintisiz yanıyor olmasıdır, israfın kesintisiz sürüyor olmasıdır. Bunlarda utanma yok, bunlarda sıkılma hiç yok, çünkü bunlarda kızaracak yüz yok! Helvayı kendileri yiyor, koruğu ise halka tavsiye ediyorlar. Biz bu durumu her yerde teşhir etmeye devam edeceğiz. İşte bu denge bozulmadan Türkiye kesinlikle düze çıkmaz. Bunu herkes biliyor ve bunun farkında.

“Planlı bir soygun peşindeler”

Halkı enflasyona ezdirmeyeceğiz diyen bir iktidar, çıkar bunun adımlarını atar, Meclis’i bunun için çalıştırır, asgari ücreti yeniden belirler. Bunlar ne yapıyor? Torba yasalarla rant alanını büyütmeye her gün devam ediyorlar. İktidarlarını kaybedeceklerini bildikleri için, giderayak kasalarını daha fazla doldurmanın telaşı içerisindeler, planlı bir soygun peşindeler. Siyasi iktidarı kaybetsek de ekonomik iktidarımız devam etsin anlayışıyla, Türkiye’nin gelecek on yıllarına ipotek koyuyorlar. Biz bunun farkındayız. Enflasyonla mücadelenin yolu bellidir. Üretim maliyetlerini düşürmek, üretimi arttırmaktır. Defalarca bu kürsüden çağrı yaptık, bir kez daha ifade etmek isterim.

-Esnafa elektriği en az yüzde 70 indirimle verelim. Yandaş şirketler değil esnaflar kazansın ki fiyat artışları düşsün dedik, demeye devam ediyoruz.

-Çiftçiye gübreyi, mazotu, elektriği en az yüzde 70 indirimle verelim. Bu ülkenin bereketli topraklarıyla halkların sofrası birbirine yar olsun dedik. Bu çağrımızı yineliyoruz.

-Gıda nakliyesi başta olmak üzere taşımacılık sektöründe çalışanların kullandıkları akaryakıttan bir kuruş vergi alınmasın dedik.

-Öğrencilerin Kredi Yurtlar Kurumu borçlarını silelim, gençler en azından bir soluk alsın dedik.

-En düşük emekli maaşı asgari ücret düzeyinde olsun dedik. Asgari ücret 3 ayda bir yenilensin dedik. Emekliler için bayram ikramiyelerini en az 5.000 TL yapalım dedik.

-Akaryakıt ve ulaşımdaki ÖTV kaldırılsın dedik.

Bu çağrımızı buradan yeniliyoruz. Bunun dikkate alınması Türkiye’nin yarınları açısından elzemdir, önemlidir. Buradan yeniden çağrı yapıyorum. Halkı enflasyona ezdirmek istemiyorsanız buyurun bu adımları biran önce atalım. Buna yanaşmıyorsanız o zaman çıkıp da enflasyona ezdirmeyeceğiz, sorunları biz çözeceğiz yalanlarını her gün söylemeyin.

“Halk sizin yalanlarınızdan bıktı”

Çünkü halk sizden de yalanlarınızdan da bıktı artık. Halkın kâbusu oldunuz. Halkı canından bezdirdiniz. Esnafı, işçiyi, emekçiyi, kadını, genci canından bezdirdiniz. İnsanlarda yaşama sevinci ve umudu bırakmadınız. Hal böyleyken AKP Genel Başkanı çıkmış “2023’te yeni bir dönem başlayacak.” diyor. Vallahi buna Allah söyletiyor ki gideceklerini kendileri de biliyor.

“Talan düzenin sona ereceği düzen 2023’te başlayacak”

Ben de buradan aynen tekrar ediyorum: Evet 2023’te yeni bir dönem kesinlikle başlayacaktır. Hatta şimdiden başlamıştır da. AKP-MHP iktidarının talan düzeninin sona ereceği, halkın huzura ereceği yeni bir dönem, demokrasi ve adalet dönemi mutlaka başlayacaktır. Bu iktidarın tüm hukuksuzluklarıyla hesaplaşma dönemi kesinlikle başlayacaktır. Parayı pul edenlerin pul olacağı, verimli toprakları çölleştirenlerin siyasi çöle döneceği, halkın alınterini sömürenlerin söneceği yeni bir dönem kesinlikle başlayacaktır.

“Yeni dönemi HDP’yle başlatacağız”

İşçisiyle, emekçisiyle, üreticisiyle, çiftçisiyle, emeklisiyle, kadını ve genciyle ezilen bütün kesimlerle yeni bir dönemi birlikte başlatacağız. Toplumun tüm kesimleriyle birlikte hareket eden, ekmek ve demokrasi mücadelesini birlikte yürüten, umudu büyüten HDP’yle bu yeni dönemi hep birlikte başlatacağız. Ve seçimler geldiğinde asıl koruğu iktidarınız sandıkta tadacaktır! Bunu da şimdiden bilin.

“Ekonomik çöküş demokrasinin çökertilmesi ile başladı”

Bugün konuştuğumuz çöküş ve yıkım sadece bugünün meselesi değildir. Ekonomik ve toplumsal çöküş, ülkedeki hukuk ve adalet sisteminin ve demokrasinin çökertilmesiyle başladı. Çöküşe giden sürecin adımları birkaç gün sonra 5’inci yılını geride bırakacağımız 16 Nisan 2017 referandumuyla atıldı. Çözüm Sürecinin bitirilerek, yerine savaş konseptinin devreye konulmasıyla asıl yıkım başladı. Bu sistemle önce yargıyı ele geçirdiler ve iktidarın tahakkümü altına soktular. Denge denetleme sistemini ortadan kaldırdılar.

Parlamentonun iradesini ve denetim yetkisini gasp ettiler. Gensoru mekanizması ortadan kaldırılmamış olsaydı, bugüne değin onlarca bakan gensoruyla Meclis’e hesap verecekti, güvensizlik oyuyla düşürülecekti. Hileleriyle oyunlarıyla bunun da önünü kestiler. Halk gerçekleri öğrenmesin diye medyayı ele geçirdiler, muhalif medyayı susturdular. Halkın sandığa yansıyan iradesini kayyım darbesiyle gasp ettiler. Demokratik siyasete operasyonlarla, kumpaslarla darbe sistemini sürekli hale getirdiler.

“Kurdukları düzen, darbe ve yolsuzluk sistemidir”  

Kurdukları tekçi sistemi ayakta tutmak için içeride ve dışarıda düşmana ihtiyaçları vardı. Sürekli düşman yaratarak beka yalanlarıyla savaş ve çatışmalı sürecin önünü açtılar. Kürt sorununu terörize eden bir anlayışla karşı karşıyız. Bu anlayışın Türkiye’yi ne hale getirdiğini bildiğimiz için Kürt sorunu başta olmak toplumsal sorunlarla çözmek iktidarın sorunudur.

Ancak bunlar diğer sorunlara yaklaştıkları gibi Kürt sorununa yaklaştılar. Tutuklamalarla, yasaklamalarla, gasplarla Kürt sorununun çözülmeyeceğini herkes gördü. Tüm bu adımları, bugünkü yolsuzluk, talan, rant ve yağma düzeninin rahat işlemesi için attıklarını biliyoruz. Kurdukları düzen özünde bir darbe sistemidir, aynı zamanda bir kumpas sistemidir. Yolsuzluk sistemidir, 5’li çete sistemidir.

Demokratik siyasetin önünü kesme, farklılıkları ve katılımcı demokrasiyi tasfiye etme sistemidir. Tüm yurttaşlarımız iyi bilmelidir ki bugün her alanda yaşanan çöküşün nedeni bu savaş ve talan sistemidir, hukuksuzluk sistemidir. Çöküşün nedeni herkese yetecek ülke kaynaklarını, sanki babalarından miras kalmış gibi kullanan iktidar hoyratlığıdır.

“Demokrasiyi sıfırladığınızda enflasyon üç hanelere çıkar” 

Hukukun, insan haklarının, demokratik standartların diplerde olduğu bir ülkede ekonomik ve siyasi istikrar olmaz. Hukukun üstünlüğünü ve demokrasiyi sıfırladığınızda enflasyon 3 hanelere çıkar, ekonomi batar, sefalet endeksinde Türkiye 156 ülke içinde 21’inci sırada yer alır. Hukuk neden önemlidir? Bir sistemden hukuku çıkartırsanız geriye sadece çete düzeni kalır, hukuksuzluk düzeni kalır.

İşte Kobanî Kumpas Davası bunun en somut örneğidir. Türkiye’nin durumunu, iktidarın ne yapmak istediğini anlamak istiyorsanız Kobanî Davası bir turnusol kâğıdıdır ve bu davaya bakmak gerekir. Kamuoyuna da yansıdı, önceki mahkeme başkanının ismi “Atadedeler” adlı bir çeteyle anılmaktadır. Hatta gözaltına da alındı, daha sonra ev hapishane alındı. Bu tablo, Türkiye’de hukukun, yargının kimlere teslim edildiğinin en somut örneklerinden sadece biridir. Ciğeri kediye teslim eden bir sistemden söz ediyoruz.

“Amaç demokratik muhalefete kumpasları sürdürmektir” 

Biraz daha geriye gidelim. İki gün sonra 14 Nisan 2009 KCK operasyonlarının 13’üncü yıl dönümüdür. O dönem yine benzer kumpaslarla binlerce siyasetçi ve seçilmiş tutuklanmıştı. O dönem bu operasyonun planlayıcıları kimlerdi peki? Yine AKP ve can ciğer oldukları Cemaat yargısıydı. Peki, bugünkü durum nedir? Cemaatten boşalan yeri başka yapılarla, çetelerle doldurdular. Amaç, demokratik siyaset ve toplumsal muhalefete karşı aynı kumpasları sürdürmektir.

Kumpasları cemaatten kopyaladılar, Kobanî dosyasında aynen yapıştırdılar. Ortada herhangi bir delil yok, belge yok. Buldukları tanıkların çoğu geri çekildi. Siyasetçiler yargılanan değil yargılayan durumdalar, bu ülkenin bütün hukuksuzluklarını Kobanî Kumpas Davası üzerinden ortaya çıkarmaya çalışıyorlar. Hatta bir emniyet müdürleri, “Biz o süreçte olayların durdurulması için HDP’yle görüşmeler yürüttük.” diye ifade verdi. Uydurdukları iki tane gizli tanık ifadesiyle Kobanî Kumpas Davasını sürdürmeye çalışıyorlar.

“Bugünkü operasyon Kobanî’ye yönelik insani yardımları hedef almaktadır”

İşte bu sabah yeni bir gözaltı dalgası yaşandı. Aralarında eski belediye eşbaşkanlarımız, meclis üyelerimiz ve parti yöneticilerimizin de bulunduğu 91 kişi hakkında gözaltı kararı verildiği, 46 kişinin gözaltına alındığı kamuoyuna yansıdı. Bu kumpası da basına “Kobanî’de 2. dalga operasyonu” diye servis etmeye başladılar. Bugünkü operasyon, Kobanî’ye yönelik o süreçte insani yardımda bulunanları hedef almaktadır.

“Operasyon kararını verenler suçüstü yakalanmıştır” 

Çökmekte olan Kobanî Kumpas Davasına yeni algı operasyonlarıyla, yeni kumpas operasyonlarıyla itibar kazandırmaya çalıştıklarını görüyoruz. Operasyon kararını verenler bugün bir kez daha suçüstü yakalanmıştır. Bir çeteciyi mahkeme başkanı yapan zihniyetin, bu son operasyonu IŞİD adına yaptığı su götürmez bir gerçektir. IŞİD katliamlarına arka çıkıp tüm dünyanın sahiplendiği insani yardımı ise suç haline getirmeye çalışan karanlık zihniyeti, tüm Türkiye kamuoyu ve bütün dünya iyi görmeli ve tanımalıdır. Amaçlarını iyi biliyoruz. Kobanî düşmediği için IŞİD’le yaptıkları ticaret sekteye uğradı. Rant muslukları kapandı. Sıkıntılarının büyük olduğunu biliyoruz.

Bir başka neden ise 7 Haziran’dır. AKP, 7 Haziran’da kaybetmeseydi, bugünkü 5’li çeteleriyle kurdukları rant sistemini ta o tarihte hayata geçireceklerdi. Yani bu talan düzenlerinin kuruluş süreci 7 Haziran nedeniyle 3 yıl gecikti. Bunun intikamını alıyorlar. Hukuku ve yargıyı, intikamlarının aracı haline getirdiler.

“Suçüstü olacaklarından korkuyorlar”

Bakın mahkeme heyeti geçen gün, Sevgili Demirtaş’a ilişkin gerekçesinde şöyle bir yorumda bulunmuş: “Serbest bırakıldıktan sonra adaletin iyi idaresine zarar verecek tarzda önlemler alabilecek olma tehlikesi mevcuttur.” Bu yorum, kurdukları kumpasın çok net bir özetidir, bir itirafıdır. Yani serbest bırakırsak, bizim sahte delil ve gizli tanık ifadeleriyle kurduğumuz kumpası ortaya çıkartırlar, bu çürük davanın temelsizliğini kanıtlarlar, foyamızı ortaya çıkarırlar diyorlar. İşte korktukları gerçek budur. Yani kendilerinden korkuyorlar. Suçüstü olacaklarından korkuyorlar.

“Bu davanın altında kalacaklar”

Ama nafile, siz kesinlikle bu davanın baş mimarısınız. Bu davanın kimler tarafından ve nasıl yazıldığını biliyoruz. Sonuna kadar bunun takipçisi olacağız. Korksunlar! Hakikatler karşısında yalanlar yenilmeye ve çökmeye mahkûmdur. Kobanî kumpasında sadece dava çökmeyecek, aynı zamanda bu davanın asıl mahkeme heyeti olan AKP ve MHP’nin kumpas siyaseti de çökecektir. Ne yaparlarsa yapsınlar, amaçlarına ulaşamayacaklar. Bu davanın altında kalacaklar ve demokratik siyaseti bu kumpas ve komplolarla engelleyemeyecekler.

Dün sabah da biliyorsunuz partimizin Cizre ilçe binasına aynı kin ve düşmanlık hırsıyla baskın yaptılar. 8 arkadaşımızı gözaltına aldılar. Türkiye’nin 3’üncü büyük ilçe binasını darmadağın ettiler, kapısını kırdılar. Orada ortaya çıkan resim Ukrayna’dan farksızdır.

Yerlere atılan resimler, kitaplar; belediye eşbaşkanlarımızın, siyasetçilerimizin, Selahattin Demirtaş’ın fotoğraflarının yerlere atılması, kapıların kırılması görüntüleri Ukrayna’da yaşananlardan farksızdır. Hatta soba borusundaki isi bile elleriyle alıp duvarlara sürdüler. Çünkü bunların elleri de yüzleri de siyasetleri de kirlidir, karanlıktır. Bunların besin kaynağının karanlık olduğunu herkesin bilmesini gerekiyor. Bunu yapanları buradan şiddetle kınıyorum.

“Cizre sizin karanlığınıza teslim olmayacaktır”

Bu kinin, nefretin ve düşmanlığın sebebinin Kürt düşmanlığı olduğunu çok iyi biliyoruz. Cizre Newrozundaki tarihi kitlesellik halk düşmanlarını, barış düşmanlarını çok rahatsız etti. Evet, Newroz’un ortaya çıkardığı halk iradesinden, çözümden ve barıştan rahatsız olan odakların, çetelerin varlığından da haberdarız. İktidarın her gün güç kaybetmesi, bu odakları korkutmaktadır.

Bunun farkındayız. Korkmaya devam edin. Bu iktidar gittiğinde adalet önünde hesap vereceğiniz günlerin yakın olduğunu da bilin. Onlara diyorum ki; ne yaparsanız yapın bu halka diz çöktüremeyeceksiniz, bu halka boyun eğdiremezsiniz, bu halkı biat ettiremeyeceksiniz. Halkımızın onurlu direnişini ve mücadelesini durduramayacaksınız. Cizre sizin karanlığınıza teslim olmayacaktır.

“Kayyımlar yolsuzluk çetelerinin üssü haline geldi”

Baştan aşağı kokuşmuş, çürümüş bir sistemle karşı karşıyayız. Atadıkları mahkeme başkanı çete üyesi çıkan iktidarın, belediyelerimize atadığı kayyımlar da bir başka yolsuzluk çetesinin üssü haline geldi. Bakın kayyım atadıkları 48 belediyeden 20’sinin kayyımı yolsuzluk veya Cemaat üyesi oldukları nedeniyle ya görevden alındılar ya da görev yerleri değiştirildi. Bazı ilçelerde ise 6 ay içerisinde 3 defa kayyım değiştirmek zorunda kaldılar. En son Mardin Büyükşehir Belediyesi kayyımı merkeze çekildi. Yürütülen yolsuzluk ve rüşvet soruşturmasında onlarca kişi bu kapsamda gözaltına alınıp tutuklandı. İşte bu çürümüş sistemi ayakta tutmak için her türlü hukuksuzluğu yapmaya devam ediyorlar.

“Aysel’in ve diğer arkadaşlarımızın tek suçu barış için siyaset yürütmektir”

Bu ceberut sistemin kendisini en fazla gösterdiği yerlerden biri de son dönemlerde gündem olan ve içimizde kanayan bir yara olan cezaevleridir. Dışarısını yoksulluk cehennemine çevirenler, cezaevlerini de eş zamanlı olarak tecridin, işkencenin ve ölümlerin kol gezdiği bir yer haline dönüştürdüler.

Cezaevlerinden her hafta birden fazla ölüm haberi gelmektedir. En son Manisa Akhisar Cezaevi’nde tutulan 63 yaşındaki tansiyon hastası Mehmet Sevinç hayatını kaybetti. Bu ölümler ne ilktir ne de sondur. Çünkü hasta tutsaklara karşı açıkça düşmanlık hukuku uygulandığını biliyoruz. En son arkadaşlarımız ziyaretine gitti. Aysel Tuğluk arkadaşımızın sağlık durumu kötüye gidiyor. Buna rağmen tahliyesi engelleniyor.

Aysel’in ve diğer arkadaşlarımızın tek suçu barış için siyaset yürütmektir. Onları içeride tutanlar barış düşmanlarıdır. Barış gelirse, rant biter korkusunu yaşayanlardır onları tahliye ettirmeyenler. Hukuku ve insan haklarını ayaklar altına alan bu iktidara sesleniyorum: Kaybettikçe, çöktükçe zulme ve kötülüğe sarıldığınızı çok iyi görüyor ve biliyoruz. Ama unutmayın; zulümle kimse abad olmadı, siz de olmayacaksınız!

“Siyasi ömrünüzü uzatamayacaksınız”

Soygun, işkence ve ölüm düzeniniz ile ülkeyi ve cezaevlerini toplama kampına çeviren iktidarınızın siyasi ömrünü asla uzatamayacaksınız. Hukuksuzluk ve adaletsizlik düzeninizin altında kalacaksınız. İnsanlık onuru zulmünüz karşısında asla boyun eğmeyecek ve bu onurlu mücadeleyi kazanacağız. Başta hasta tutuklular olmak üzere cezaevindeki bütün arkadaşlarımıza selamlarımızı ve şükranlarımızı gönderiyoruz.

“Newroz’un coşkusu nasıl bir gelecek hayal ettiğimizin göstergesidir”

En başta da vurguladığım gibi, ülkenin içinden geçtiği bu zor dönemde tüm sorunların ve sıkıntıların üstesinden gelebileceğimize olan büyük inanç ve kararlılıkla yolumuza devam ediyoruz. Newroz meydanlarının coşkusu ve renkliliği nasıl bir ülke, nasıl bir gelecek hayal ettiğimizin göstergesidir. 8 Mart’ın ve Newroz’un ruhu, 1 Mayıs’ın direniş ruhuyla mutlaka birleşecek, halklarımızın ortak yoluna mutlaka dönüşecektir.

Bu yolda daha fazla çoğalarak, daha fazla büyüyerek zafere doğru ilerleyeceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Emek ve demokrasi ittifakımızı, barış ve adalet ittifakımızı, halklar ittifakımızı daha da büyüteceğiz ve Türkiye’nin Üçüncü Yol mücadelesine dönüştüreceğiz.

Her gün baskıyla, şiddetle, inkârla, işkenceyle, açlıkla, yoksullukla, sömürüyle halklarımıza dayattığınız iradesiz ve onursuz yaşamı, kirli siyasetinizi kabul etmeyen ve boyun eğmeyen milyonlar, ortak mücadeleyle kendi özgür ve eşit geleceğini, onurlu yaşamını mutlaka kuracaktır. Size rağmen kuracaktır. Ne Ukrayna savaşı üzerinden sahte barış havariliğiyle fırsat ve meşruiyet oluşturma çabalarınız, ne de Macaristan hayalleriniz Türkiye gerçekliğinde size iktidar sunmayacaktır.

“Türkiye halklarının gelecek hayali, sizin rüyanızdan daha büyüktür”

Bu iktidar biliyorsunuz, içeriden umudu kesince şimdi hayali dışarıdan kurmaya başladı. Ama nafile, çünkü gerçekler Türkiye’dedir. Türkiye halklarının gelecek hayali, sizin rüyanızdan daha büyüktür. Bu ülkenin gelecekte nasıl yönetileceğini ise demokratik ilkeler, ortak gelecek, barış, adalet ve emeğin hakkında sözleşenler, ortak mücadeleyi büyük toplumsal sözleşmeye dönüştürenler, 8 Mart, Newroz ve 1 Mayıs alanlarını dolduranlar, yani halklar belirleyecektir.

“Birlikte yürümenin adresi HDP olsun”

Değişim isteyenlerin, gerçek alternatifi görmek isteyenlerin başka fotoğraflara bakmasına gerek yoktur. Meydanlardan yükselen seslere ve halkların birleşen iradesine bakmaları yeterlidir. Kurtuluş buradadır. Kurtuluş Martların, Mayısların, Haziranların halkçı ruhundadır ve bu ruh yeniden dirilmiştir.

O yüzden diyoruz ki; herkesin yüzü HDP’ye dönük olsun, birlikte yürümenin adresi HDP olsun, mücadelelerin ortaklaşacağı zemin HDP olsun! HDP’nin Üçüncü Yol mücadelesi ayrımsız herkesin bu ceberut düzenden kurtuluşu için en önemli yoldur. Bu yolda birleşelim, birlikte büyüyelim,  birlikte mesafe alalım ve demokrasi limanına hep birlikte varalım. Yolunuz ve yolumuz açık olsun. Hızır yardımcımız olsun! Hepinizi sevgiyle ve saygıyla selamlıyorum.”

Paylaşın

Ukrayna’da Her Üç Çocuktan İkisi Evini Terk Etmek Zorunda Kaldı

Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlamasından bu yana ülkedeki tüm çocukların yaklaşık üçte ikisinin evini terk etmek zorunda kaldığını ve savaşın başından bu yana 142 çocuğun hayatını kaybettiği açıklandı.

Birleşmiş Milletler (BM) Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Rusya’nın 6 hafta önce Ukrayna’yı işgale başlaması sonrası Ukraynalı çocukların yaklaşık üçte ikisinin evlerini terk ettiğini açıkladı.

BM, Ukrayna’daki savaşta 142 çocuk ve genç hayatını kaybettiğinin tespit edildiğini ancak gerçek sayının muhtemelen çok daha fazla olduğunu duyurdu.

UNICEF Acil Durum Programları Direktörü Manuel Fontaine, çok kısa süre içinde 7,5 milyon Ukraynalı çocuktan 4,8 milyonunun evlerini terk etmek zorunda kaldığını söyledi.

Kısa süre önce Ukrayna’dan dönen Fontaine, BM Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmada, “31 yıldır insani yardım faaliyetleriyle ilgileniyorum. Bu kadar kısa sürede böylesine bir tabloyla hiç karşılaşmadım” dedi.

Fontaine, Ukrayna’da evlerinde kalan çocukların yaklaşık yarısının da gıda sorunuyla karşı karşıya kalabileceğini belirtti.

UNICEF yetkilisi, Mariupol ve Herson gibi kentlerde durumun muhtemelen daha kötü olduğunu, içme suyu sıkıntısı olduğunu, gıda ve ilaç tedariğinin aksadığını vurguladı.

Ukrayna’nın BM Büyükelçisi Sergiy Kyslytsya, Rusya’nın 121 binden fazla Ukraynalı çocuğu ülke dışına çıkardığını iddia etti ve Kremlin’in evlat edinme sürecini kolaylaştırma hazırlığında olduğuna dair haberler geldiğini söyledi.

UNICEF yetkilisi Fontaine ise Ukrayna’nın iddiasıyla ilgili kanıt olmadığını söyledi ancak iddiayı soruşturacaklarını açıkladı.

Birleşiş Milletler Güvenlik Konseyi ABD ve Arnavutluk’un talebi ile İngiltere başkanlığında savaşın çocuklar ve kadınlar üzerindeki etkilerini konuşmak üzere toplandı.

Her üç ülke diğer konsey üyeleri bu durumdan Rusya’yı sorumlu tutarken Rusya’nın BM Büyükelçisi Dimitri Polyanski iddiaları reddetti.

Paylaşın