Cildin Susuz Kaldığını Gösteren Dört İşaret

Sağlıklı ve parlak bir cilt için optimum nemlendirmeyi sürdürmek esastır. Ancak su kaybı, kuru cilt tipi ve belirli cilt rahatsızlıkları gibi faktörler dehidrasyona yol açarak çeşitli cilt sorunlarına neden olabilir.

Haber Merkezi / Cilt susuzluğu, aşırı sıcak hava, yeterli su içmeme ve alkol tüketimi gibi yaşam tarzı tercihleri ​​nedeniyle epidermiste su kaybı olduğunda ortaya çıkar. Bu durum, ince çizgiler ve kırışıklıklar gibi yaşlanma belirtilerini daha da belirgin hale getirebilir.

Egzama veya sedef hastalığı gibi bazı cilt rahatsızlıkları cildin bariyer fonksiyonunu bozarak su kaybının artmasına ve susuzluğa yol açabilir.

Cilt susuzluğunun en önemli belirtilerinden biri sürekli kuruluk ve gerginliktir. Cilt kurumuş, esnekliğini kaybetmiş ve donuk görünüyorsa, bu cildin yeterli nemli olmadığının açık bir belirtisidir. Nemlendiriciler gibi besleyici cilt ürünleri, cildin su içeriğini yenilemeye yardımcı olur.

Cilt susuzluğunun diğer önemli belirtilerinden biri de, kızarıklık, kaşıntı veya batma hissidir. Bu durum, cildin koruyucu bariyerinin tehlikeye girmesi ve dış tahriş edicilerin daha kolay nüfuz etmesine izin vermesi nedeniyle oluşur. Bu belirtileri hafifletmek için cildi yatıştıran ve besleyen nazik cilt bakım ürünlerini tercih edilmeli.

Cilt susuz kaldığında, donuk görünebilir ve ince çizgilerin, kırışıklıkların görünümü daha belirgin olur. Susuzluk, ciltte dolgunluk ve elastikiyet kaybına yol açarak bu belirtileri daha belirgin hale getirir. Kırışıklıkların görünümünü azaltmak için cilt bakım rutinine besleyici serumlar veya yüz yağları eklenmeli.

Sağlıklı bir cilde sahip olmak için susuz kalmış cildin belirtilerini bilmek çok önemlidir. Cildi bütünsel formüllerle nemlendirerek nemi geri kazandırabilir, kuruluğu ve gerginliği giderebilir ve ince çizgilerin ve kırışıklıkların görünümü azaltılabilir.

Nemlendirme rutinine, hassas göz çevresini yatıştırmak ve nemlendirmek, şişkinliği ve koyu halkaları azaltmak için özel olarak formüle edilmiş kremler ile başlanmalı. Nemlendirmeyi yenilemek ve doğal ışıltıyı kazandırmak için bitkisel özler ve esansiyel yağlarla zenginleştirilmiş kremler ile devam edilmeli.

Yoğun nemlendirme için derinlemesine beslenme sağlayan kremler susuz kalmış cildi onarmaya ve canlandırmaya yardımcı olur. Nemlendirme seviyesi, nemi hapsetmek ve cildin elastikiyetini artırmak için güçlü bir antioksidan ve hyaluronik asit karışımı olan serumlar ile daha da artırılmalı.

Paylaşın

Antik Roma’nın 5 Ünlü Gladyatörü

Arenaya çıkmadan önce özel okullarda aylarca eğitim alan gladyatörlerin çoğu, dövüşmeye zorlanan kölelerdi. Para ve şöhret kazanma umuduyla dövüşen gönüllü gladyatörler de vardı.

Haber Merkezi / Gladyatörler, bilinenin aksine mutlaka ölümüne dövüşmezlerdi, yalnızca yüzde 10 ila 20’si dövüşler sırasında ölürlerdi. Dövüş, genellikle tek bir parmağını kaldırarak, birinin teslim olmasına kadar devam ederdi.

İşte yüzyıllar sonra bile hatırlanan Antik Roma’nın beş gladyatör:

Marcus Attilius: Romalı olan Marcus Attilius, gönüllü dövüşen gladyatördendir. Attilius, Pompeii’deki arenaya bir “tiro” olarak ilk adımını attığında, (“Tiro” yeni bir gladyatör için kullanılan bir terim), kariyerinde 14 maçtan 12’sini kazanmış gladyatör Hilarus ile karşı karşıya geldi. Attilius, Hilarus’u teslim olmaya zorlamakla kalmadı, bir sonraki dövüşünde 12 dövüş kazanmış başka bir gladyatörü yendi.

Spiculus: Bir köle olan Spiculus, İtalya’nın Capua şehrindeki gladyatör okuluna gitti ve ilk dövüşünde, 16 dövüş kazanmış Romalı Aptonetus’a karşı mücadele etti. Aptonetus’u öldüren Spiculus, Roma’nın o zamanki imparatoru Nero’nun dikkatini çekti. Nero, Spiculus’a bir sarayda dahil onlarca hediyeler verdi; bir saray da dahil.

Commodus: Commodus, MS 180 ila 192 yılları arasında Antik Roma’nın altın çağının (Pax Romana olarak da bilinir) sonunu getiren “çılgın” imparator olarak bilinir.

Tarihçi Aelius Lampridius’a göre zalim, ahlaksız ve sefahat düşkünü olan Commodus’un 600 erkek ve genç kadından oluşan bir haremi vardı ve kendini bir tanrı olarak görüyordu. Tarihçi Herodian ise, Commodus’un iyi bir dövüşçü olmadığını, ancak hiçbir dövüşçünün bir imparatoru yaralamaya veya öldürmeye cesaret edemeyeceğini yazar.

İddialara göre Commodus, ringe 735 kez çıktı ve genellikle hayvanlarla dövüştü, ancak ara sıra diğer gladyatörlerle de dövüştü.

Flamma: İmparator Hadrian döneminde (MS 117-138) ünlenen Suriye doğumlu Flamma, kariyerinin uzunluğu ve dört kez özgürlüğüne kavuşması ve bunu defalarca reddetmesiyle bilinir. Flamma, çoğunluğu Sicilya’da olmak üzere 34 maça çıktı. Flamma, 30 yaşında, akranlarının çoğundan daha yaşlı bir şekilde öldü.

Spartaküs: Antik Roma’nın en ünlü gladyatörü aslında hiç arenada dövüşmemiştir. Spartacus, büyük ihtimalle Balkanlar’da doğmuş ve Capua’daki bir gladyatör okulunda eğitilmek üzere köle olarak satılmıştır.

Gladyatör okulundan kaçan Spartacus, MÖ 73’te, antik Roma’daki en ünlü ayaklanmalardan birini organize etti: Üçüncü Köle Savaşı.

Paylaşın

Neandertaller Ve Cro-Magnonlar Arasındaki Farklar Nelerdir?

Popüler kültürde, tarih öncesine ait bir insan, genellikle mağarada yaşayan kalın kaşlı, kıllı ve uzun kollu olarak tasvir edilir. Ancak insan soyu tasvir edilenden çok daha çeşitlidir.

Haber Merkezi / Antropologlar, modern insanın atası olan ve soyu tükenmiş yirmiden fazla hominin türü tanımlarlar. Bu soyu tükenmiş türlerden ikisi de, Cro-Magnonlar ve Neandertaller’dir. Cro – Magnonlar ve Neandertaller, evrimsel olarak modern insana oldukça yakın türlerdir, ancak aynı tür değillerdir.

Neandertaller: Modern insanın ilk atası olarak kabul edilen Neandertallere ait ilk fosiller 1856 yılında Almanya’nın Neander Vadisi’nde keşfedildi. Neandertaller, yaklaşık 400 bin yıl önce Güney Avrupa ve Batı Asya’da evrimleştiler.

Anatomik olarak Homo Sapiens’lerden daha kaslıydı ve kafatasları daha yassıydı, ayrıca geniş burunları ve belirgin kaş çıkıntıları vardı.

Neandertaller, mağaralarda yaşıyorlardı, ama popüler kültürde tasvir edildiği gibi basit “mağara adamları” değillerdi. Bilim insanları, Neandertallerin takı ve müzik aletleri yaptıklarını, ölülerini cenaze törenleriyle gömdüklerini, engelli üyelerine baktıklarını keşfetmişlerdir. Ateş ve alet kullanabilen Neandertaller, ayrıca konuşabiliyorlardı.

Modern insanın doğrudan atası olmayan Neandertaller, daha önceki ortak bir atanın uzantısıydılar ve daha zeki, daha gelişmiş kuzenlerine, yani Avrupa erken modern insanına, yani Cro – Magnonlara yenildiler.

Cro-Magnonlar: Modern insanın tarih öncesi bir versiyonu olan Cro – Magnonlar, Homo Sapiens’in bilinen en eski Avrupa türüdür ve 35 bin ile 10 bin yıl önce yaşamışlardır. Cro – Magnonlar, anatomik olarak modern insandan daha geniş yüzlüydü, ayrıca daha fazla kaslı ve daha büyük bir beyni vardı.

Bilim insanları, Cro – Magnonların, kıyafet, alet ve silah yaptıklarını, kulübe inşa ettiklerini ve mağara duvarlarına resim yaptıklarını keşfetmişlerdir.

1868 yılında Louis Lartet adlı paleontolog Fransa’daki Cro – Magnon kaya sığınağında keşfedilen insan iskeletlerini inceledi. İskeletlerin bilinen modern insanın en eski fosilleri olduğu ortaya çıktı. Ayrıca, Orta Doğu da dahil olmak üzere Avrupa dışında da erken modern insanlara ait fosiller bulundu.

Neandertaller ve Cro – Magnonlar Avrupa’da birkaç bin yıl boyunca birlikte yaşadılar. Bu birlikte yaşama dönemi, modern insanın genomuna Neandertal DNA’sının izlerini bıraktı.

Paylaşın

Kediler Uyurken Neden Yüzlerini Kapatırlar?

Rahatlarına oldukça düşkün olan kediler, hayatlarının neredeyse üçte ikisini uyuyarak geçirirler. Eğer bir kediyi uyurken yüzünü kapattığını fark ettiyseniz, nedenini merak etmiş olabilirsiniz.

Haber Merkezi / Görünen o ki bu hareket, kedilerin uykuya dalmalarını kolaylaştırıyor. Uzmanlara göre, kedilerin yüzlerini kapatması, uykuya dalmalarına çeşitli şekillerde yardımcı oluyor.

Kediler genellikle şekerleme yapmak için güneşli yerler seçerler, ancak ışık parlaması kedilerin hassas gözlerini tahriş edebilir ve uyumalarını engelleyebilir. Kediler, yüzlerini kapatarak kendileri için karanlık bir ortam oluşturabilirler.

Kediler, ayrıca uyurken kıvrılarak vücut ısılarını korumaya çalışabilirler. Uzmanlara göre, bir top gibi kıvrılmak, kuyruğunu sarmak ve yüzünü kapatmak, kedilerin kendi vücut ısılarını korumalarına yardımcı olabilir.

Kedilerin uyurken güvenlik için yüzlerini kapattıkları da ifade ediliyor. Kediler, yüzlerinin savunmasız olduğunu biliyorlar, bu yüzden kediler yüzlerini kapatarak, kendilerini güvende hissediyor olabilirler.

Bazı kediler uyurken sadece rahatlık olsun diye de yüzlerini kapatabilirler. Bu, bizim bir şekerleme sırasında ekstra rahatlık için kollarımızı yastığın etrafına dolamamız veya bacaklarımızın arasına battaniye sıkıştırmamız gibi bir şey.

Kediler, vücutlarını “sahip oldukları” nesnelere ve alanlara sürterek bölgelerini işaretlemeyi severler. Kedi kendi bölgesini işaretlemek için başını yastığa, battaniyeye veya halıya sürtüyor olabilir, bu uyurken yüzünü kapatıyormuş gibi görünebilir.

Sonuncusu ve muhtemelen en komik olanı, kedilerin bakım yaparken uyuyabilirler. Kediler, kendilerini temizlemek için patilerini yalarlar ve yüzlerine sürerler. Bu kedileri yorabilir ve temizlik sırasında uyumalarına neden olabilir.

Paylaşın

Cinsiyetini Değiştirebilen Altı Hayvan!

Hayvanlar aleminde cinsiyet değiştirmek nadir görülen bir durum değildir: Binlerce tür bu inanılmaz özelliğe sahiptir. Bu hayvanlardan bazıları orta yaşta bir cinsiyetten diğerine geçiş yaparken, bazıları ise çevresel koşullar nedeniyle bir cinsiyetten diğerine geçiş yaparlar.

Haber Merkezi / Hayvanlar aleminde cinsiyet değiştiren altı hayvana bakalım.

Terlik Salyangozları: Terlik salyangozları ardışık hermafroditlerdir; hayata bir cinsiyetten başlarlar ve diğerine dönüşürler. Hayata erkek olarak başlayanlar terlik salyangozları dişiye dönüşürler. Hayata dişi olarak başlayan terlik salyangozları daha sonra erkeğe dönüşürler.

Mavibaşlı Balıklar: Bu renkli balıklar cinsiyet değiştirebilen yaklaşık 500 balık türünden biridir. Hepsi hayata dişi olarak başlar ancak en büyükleri daha sonra erkeğe dönüşürler ve kendilerine özgü mavi renge dönerler. Bu erkekler, her seferinde birer tane olmak üzere yumurtladıkları dişilerden oluşan bir harem kurarlar.

Palyaço Balığı: Bu balıklar için boyut gerçekten önemlidir. Aslında, kaderlerini büyük ölçüde bu belirler. Terlik salyangozları gibi palyaço balıkları da erkek olarak başlayıp dişiye dönüşen ardışık hermafroditlerdir.

Bir büyük erkek ve bir büyük dişi olmak üzere birçok küçük erkekten oluşan gruplar halinde yaşarlar. Büyük dişi ölürse, eşi ölen dişiye dönüşür ve onun yerini alır. Daha sonra küçük erkeklerin en büyüğü hızla büyür ve eşi olur.

Cüce Şahin Balığı: Bu balıklar 7,5 cm’den biraz daha uzundur. Dişinin cinsiyetini değiştirebildiği ve gerekirse erkek olarak çiftleşebildiği haremlerde yaşarlar. Örneğin, bir toplulukta çok fazla dişi varsa, daha iyi bir denge sağlamak için en büyük dişi erkeğe dönüşebilir. Bu balıklar gerektirdiğinde orijinal cinsiyetlerine geri dönebilirler.

Yeşil Kurbağalar: Bu amfibiler genetik olarak erkek veya dişi olarak doğarlar ancak belirli koşullar altında cinsel özelliklerini değiştirebilirler.

Avrupa Gölet Kaplumbağaları: Birçok kaplumbağa türünde, cinsiyeti sıcaklık belirler. Bilim insanları, Avrupa gölet kaplumbağası embriyolarının belirli sıcaklık eşiklerinde erkek veya dişiye dönüştüklerini ortaya koymuşlardır.

Paylaşın

Kalp Hastalığı Ani Ölümlere Neden Olabilir Mi?

Kalp hastalığı, kalbin kan damarlarını, kaslarını ve ritmini etkileyen durumları içeren geniş bir terimdir ve dünya genelinde önde gelen ölüm nedenlerinden biridir.

Haber Merkezi / Kalp hastalığının en korkutucu yönlerinden biri, ani ölümlere neden olabilmesidir. Ani ölüm, bir kişinin beklenmedik bir şekilde, çoğu zaman bir belirti olmadan hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan olaydır.

Kalp hastalığına bağlı ani ölümler ise kalbin aniden durması sonucu meydana gelir. Kalp durduğunda beyne ve diğer organlara kan akışı durur, bu da acil tıbbi yardım sağlanmazsa dakikalar içinde bilinç kaybına ve ölüme yol açar.

Ani kalp durmasının en sık görülen altta yatan nedeni, kalbe kan sağlayan atardamarlarda plak birikmesiyle oluşan Koroner Arter Hastalığıdır (KAH).

Plak birikimi, tıkanıklıklara yol açabilir veya kalbe giden kan akışını azaltabilir, bu da kalbin düzensiz atmasına neden olabilir, bu duruma aritmi denir. Ventriküler fibrilasyon gibi belirli aritmi türleri tehlikelidir ve ani kalp durmasını tetikleyebilir.

Araştırmalar, genellikle KAH’dan kaynaklanan kalp krizlerinin ani ölüm için önemli bir tetikleyici olduğunu ortaya koymuştur. Kalp krizi, kalp kasının bir kısmına giden kan akışının engellenmesi ve doku hasarına neden olmasıyla meydana gelir.

Yeni yayınlanan bir araştırmaya göre, her yıl yaşanan ani kalp ölümlerinin yaklaşık yarısının daha önce geçirilen kalp kriziyle bağlantılı olduğunu ortaya koydu.

Bu nedenle kalp krizi geçiren kişilerde, özellikle altta yatan kalp hasarı veya zayıflamış kalp kasları varsa, ani ölüm riski daha yüksektir.

KAH’ın yanı sıra diğer kalp rahatsızlıkları da ani ölüme yol açabilir. Örneğin, kalbin kanı gerektiği gibi pompalayamaması olan kalp yetmezliği, aritmi olasılığını artırabilir.

Ani ölümün bir diğer nedeni de kalp kasının anormal derecede kalınlaşması ve kalbin kanı etkili bir şekilde pompalamasını zorlaştırmasıyla oluşan genetik bir rahatsızlık olan Hipertrofik Kardiyomiyopatidir (HK). HK, özellikle genç sporcularda ani ölümlerin en sık görülen nedenlerinden biridir.

Yaşam tarzı faktörleri de kalp hastalığına bağlı ani ölümlerin nedeninde rol oynarlar. Sigara, alkol, yüksek tansiyon, diyabet ve hareketsiz yaşam tarzı kalp hastalığının gelişimine katkıda bulunur ve ani kardiyak olayları olasılığını artırır.

Araştırmalar, düzenli egzersizin, dengeli beslenmenin ve sigaradan uzak durmanın kalp hastalığı ve buna bağlı olarak ani ölüm riskini önemli ölçüde azaltabileceğini ortaya koyuyor.

Kalp hastalığından kaynaklanan ani ölüm riskini azaltmada önleme ve erken müdahale de çok önemlidir. Göğüs ağrısı, nefes darlığı, yorgunluk veya çarpıntı gibi uyarı işaretlerini tanımak daha erken teşhis ve tedaviye yol açabilir.

Ne yazık ki kalp hastalıklarının hepsi belirti vermiyor, bu nedenle düzenli kontroller ve tarama testleri çok önemlidir.

Elektrokardiyogram (EKG), ekokardiyogram ve stres testleri gibi testler, belirgin semptomları olmayan kişilerde kalp hastalığını tespit etmeye yardımcı olabilir.

Ailesinde kalp hastalığı öyküsü veya daha önce kalp krizi geçirmiş kişiler gibi daha yüksek risk altında olan kişilere doktorlar, kan basıncını ve kolesterolü kontrol altına almaya yönelik ilaçlar gibi ek önlemler önerebilirler.

Paylaşın

Afrika’nın Yaşlanma Karşıtı Sırrı: Baobab Yağı

Afrika’nın cilt bakımında önemli bir yeri olan baobab ağacının tohumlarından elde edilen Baobab yağı, yüzyıllardır Afrika’nın en zorlu çevre koşullarına karşı, cilt için doğal bir kalkan olarak kullanılır.

Haber Merkezi / A, D, E ve F vitaminleri ile omega 3, 6 ve 9 yağ asitleri bakımından zengin olan Baobab yağı, tüm cilt tipleri için adeta çok amaçlı bir kahraman gibidir.

Tüm cilt tipleri için doğal nemlendirici: Baobab yağı her cilt tipine uygun, harika bir doğal nemlendiricidir. Hızlı emilen formülü yağlı bir kalıntı bırakmadan cilde hızla nüfuz eder.

Bu, onu kuru cilde sahip olup derinlemesine nemlendirmeye ihtiyaç duyanlar veya yağlı cilde sahip olup gözenekleri tıkamayacak hafif bir nemlendirici arayanlar için mükemmel bir seçenek haline getirir.

Kolajen üretimini artırır: Baobab yağının en önemli faydalarından biri ciltte kolajen üretimini desteklemesidir. Kolajen, cildin elastikiyetini ve sıkılığını korumak için gereklidir.

Yaşlandıkça vücudumuz daha az kolajen üretmeye başlar, bu da kırışıklıklara ve sarkık cilde neden olur. Baobab yağını düzenli olarak kullanarak bu yaşlanma belirtileriyle savaşabilir, sağlıklı ve güçlü bir cilde sahip olabilirsiniz.

İltihaplı cildi yatıştırır: İçeriğindeki yüksek A ve E vitamini, hasarlı cilt hücrelerini aktif bir şekilde onarır ve bu durumlarla ilişkili rahatsızlıklara karşı çok ihtiyaç duyulan rahatlamayı sağlar.

Bu, baobab yağını iltihaplı veya tahriş olmuş cildi yatıştırmak isteyen herkes için olmazsa olmaz bir ürün haline getiriyor.

Yara izlerini ve çatlakları azaltır: Baobab yağının güçlü yenileyici özellikleri zamanla yara izlerini ve çatlakları etkin bir şekilde azaltır. İçeriğindeki yüksek esansiyel yağ asitleri cilt elastikiyetini artırır ve hücre yenilenmesini teşvik eder.

Bu iki yönlü yaklaşım sadece yara izlerini azaltmaya yardımcı olmakla kalmıyor, aynı zamanda düzenli kullanımda çatlak izlerini de etkili bir şekilde en aza indiriyor ve yağın olağanüstü cilt gençleştirme potansiyelini ortaya koyuyor.

Çevresel hasara karşı korur: Cildinizi UV ışınlarının ve kirliliğin zararlı etkilerinden koruyarak çevresel hasara karşı güçlü bir doğal savunma oluşturan Baobab yağı, yüksek antioksidan içeriğiyle cildi etkin bir şekilde korur.

Baobab yağının düzenli kullanımı, çevresel stres faktörlerinin neden olduğu erken yaşlanma belirtilerini önlemede önemli rol oynar ve bu da onu genç bir cilt görünümünü korumada önemli bir yardımcı haline getirir.

Paylaşın

“Phubbing” Kaçınılması Gereken Bir Numaralı Flört Trendi

Her geçen gün ilişkilerimizi mahvedecek yeni bir flört trendi ortaya çıkıyor. En son ortaya çıkan zararlı flört trendi ise “telefon” ve “aşağılama” kelimelerinin birleşimi olan “phubbing”.

Haber Merkezi / Phubbing, karşılıklı iletişimden daha çok telefonuna odaklanan biri tarafından görmezden gelinmeyi ifade ediyor.

Bu sorun, Psychological Reports dergisinde yayınlanan ve ilişkileri nasıl mahvedebileceğini açıklayan bir araştırmanın konusu bile oldu.

Araştırmada, 308 kişiden, partnerleri ile yaşadıkları phubbing seviyesi ile, ilişki memnuniyetlerini karşılaştırmaları istendi. Partneri tarafından phubbinge uğramak, ilişkide daha düşük memnuniyetle ilişkilendirildi.

Araştırmada, “Sonuçlar… partner telefon görüşmesinin, algılanan ilişki kalitesi ve ilişki memnuniyeti üzerinde dolaylıda olsa önemli bir etkiye sahip olduğunu gösteriyor” denildi:

“Sonuçlar, phubbing davranışlarına maruz kalan bireylerde ilişki doyumu ve algılanan ilişki kalitesinin azaldığını, ilişki doyumu ve ilişki kalitesinin azalmasının ise yaşam doyumuna zarar verdiğini ortaya koymaktadır.”

Phubbingin daha önce telefon bağımlılığı ve depresyonla, ergenlerde daha az öz saygı ve ruh haliyle, iletişim ve ilişki kalitesiyle de bağlantılı olduğu ortaya çıkmıştı.

Paylaşın

Cilt Sorunları Böbrek Hastalıklarının Habercisi Olabilir

Böbrek hastalıkları düşünüldüğünde, genellikle vücut için hayati öneme sahip kanı filtreleme, sıvı seviyelerini yönetme ve mineralleri dengelemedeki rolüne odaklanılır.

Haber Merkezi / Ancak pek çok kişinin farkında olmadığı şey, kaşıntı ve döküntü gibi cilt problemlerinin, özellikle ileri evrelerde Kronik Böbrek Hastalığı (KBH) olanlarda veya diyaliz hastalarında da yaygın olduğudur.

Tıbbi olarak pruritus (cilt kaşıntısı) olarak adlandırılan cilt sorunu genellikle Kronik Böbrek Hastalığından muzdarip bireyleri etkiler. Bu durumun birincil nedeni kanda toksinlerin birikmesidir.

Normal şartlarda böbrekler bu toksinleri filtreler, ancak böbrekler etkili bir şekilde çalışmadığında bu maddeler kanda birikerek cildi tahriş edebilir ve kalıcı kaşıntıya yol açabilir.

Toksik birikiminin yanı sıra kalsiyum ve fosfor gibi temel minerallerdeki dengesizlikler de cildi kurutabilir ve cilt kaşıntısı sorununa neden olabilir.

Nefroloji dergilerinde yayınlanan araştırmalar, birçok diyaliz hastasının belirli bir oranda cilt kaşıntısı sorununu yaşadığını gösteriyor. Cilt kaşıntısı, uyku dengesini bozabilir, günlük aktiviteleri yapmayı engelleyebilir ve hatta depresyona katkıda bulunabilir.

KBH kaynaklı cilt kaşıntısı sorunu ile başa çıkmak çok önemlidir ancak oldukça zordur. Nemlendiriciler ve topikal steroidler bu sorun için geçici rahatlama sağlayabilir. Ancak asıl nedene, yani kanda fosfor gibi toksinlerin ve minerallerin birikmesine müdahale fayda etmezler.

Bu nedenle fosfor düzeyinin beslenme ile yönetilmesi, fosfor bağlayıcıların kullanılması ve etkili diyaliz tedavilerinin sağlanması cilt kaşıntısını azaltmaya yardımcı olabilir.

Tıbbi tedavilerin yanı sıra cilt bakımı konusunda bilgi sahibi olmakta önemlidir. KBH kaynaklı cilt kaşıntısı sorunu için önerilenler arasında nazik, kokusuz sabun kullanmak, sıcak duş yerine ılık duş almak, nemlendiricileri düzenli olarak uygulamak ve daha fazla cilt hasarını önlemek için kaşımaktan kaçınmak yer alır.

Paylaşın

“Rebecca Sendromu” Nedir, İlişkinizi Mahvedebilir Mi?

“Rebecca Sendromu” veya diğer adıyla “Geriye Dönük Kıskançlık”, ilişkide olan birinin, sevgilisinin eski sevgilisine karşı kıskançlık veya takıntılı olması durumudur. “Geriye dönük” kısmı, sabit ve değiştirilemeyen geçmişi ifade eder.

Haber Merkezi / Terim adını, yazar Daphne du Maurier’in 1938 tarihli Rebecca adlı romanından almıştır. Bu romanda, dul bir adamın ikinci eşinin, kocasının herkesin çok güzel olduğunu iddia ettiği eski karısı Rebecca ile asla rekabet edemeyeceği düşüncesiyle boğuşmasının hikayesi anlatılmaktadır.

Roman, 2020 yılında Rebecca adıyla filme uyarlandı. Filmde başrollerde Lily James ve Armie Hammer yer aldı.

2017 yılında yapılan bir araştırmaya göre “Rebecca Sendromu” birçok kişinin deneyimlediği bir şey. Araştırmaya katılan bin bekar ABD’linin yüzde 56,5’i eski sevgililerinin sosyal medya platformlarındaki profillerine ayda en az  bir kez baktıklarını ifade ettiler.

Bu oran evli çiftlerde yüzde 65,8 ile daha da yüksek olurken, en büyük yüzde ise yüzde 66,7 ile ilişkisi olanlarda görüldü.

Dr. Kate Balestrieri, bir kişinin partnerinin geçmiş ilişkileri üzerine kadar zaman geçmiş olursa olsun partnerine karşı güvensizlik duyguları yaşayabileceğini söylüyor.

Kate Balestrieri, “Bu durum çiftler için gerçekten çok fazla acıya yol açabilir, kişi partnerlerinin geçmiş ilişkilerinin ayrıntılarını anlamaya odaklanır, partnerlerinin eski sevgilileri hakkında düşünüp düşünmediğini veya fanteziler kurup kurmadığını merak eder veya hatta mevcut ilişkilerini geçmiş deneyimleriyle karşılaştırırlar” diyor ve ekliyor:

“Bu, birinin geçmişte yaşadığı ilişkisel travmalar nedeniyle terk edilme korkularını ve bir ilişki için asla yeterince iyi olamayacağına dair düşüncelerini telafi etme yolu olabilir.”

Balestrieri ayrıca, Rebecca Sendromunun bir psikolojik bozukluk olmadığını, ancak başka psikolojik sorunlar da rol oynayabileceğini belirtiyor.

Partnerin geçmiş ilişkileri ve/veya cinsel geçmişi konusunda takıntılı olmak ve partnerinizin eski sevgilisini takip etmek Rebecca Sendromunun en önemli belirtileridir.

Paylaşın