Çanakkale Kemallı Köyü Tarihi Hamamı!

Hamamlar, toplumların kişisel temizlik ve arınma ihtiyaçlarını karşılamakla beraber, sosyal faaliyetlerin bir bölümün gerçekleştirdiği mekanlar olması sebebiyle de önemli yapılardır. 

Mimari kurgu ve ısıtma sitemleri bakımından temel olarak benzerlikler gösteren hamamlar, iç mekan tasarımları ve yapıldığı dönemin üslup özelliklerini taşıyan süslemeleri ile birbirinden ayrılırlar.

Çanakkale’ye yolu düşen herkesin mutlaka gitmesi gereken yerlerden biride Kemallı Köyü Tarihi Hamamı’dır.

Ezine ilçesine bağlı Kemallı Köyü’nde bulunan tarihi hamam 1382 yılında inşa edilmiştir.Küçük boyutlu bir yapı olan hamamın 1 adet soğukluk,1 adet ılıklık ve 2 adet de halvet mekanları olmak üzere moloz taş ve tuğladan inşa edilmiştir.

Doğu yönündeki sokağa bakan mermer söveli kapıdan soğukluğa girilmektedir. Diğer mekanlardan daha büyük olan bu kısım kare planlı ve üzeri kubbelidir. Kubbeye geçiş prizmatik Türk üçgeni ile sağlamlanmıştır. Kuzey duvarında soyunma dolabı nişleri vardır. Batı duvarındaki kemerli girişten ılıklık mekanına geçilmektedir. Ilıklığın güney yönünde halvet bölümleri bulunur. Ilıklık ve halvet mekanlarının üzeri de kubbelidir. Aydınlatma kubbelerdeki cam fanuslarla yapılmaktadır.

Hamam duvarları moloz taşla, kısmen tuğla ile inşa edilmiştir. Taş duvar bir sıra tuğla dizisi ile sonlandırılmıştır. Üst örtünün tamamı ve duvar yüzeylerinin bir kısmı sıvalıdır. Çini, kalemişi ve benzeri süsleme unsuru bulunmamaktadır.

Giriş kapısı üzerindeki mermer üzerine yapılmış kitabede uzun süre harap ve atıl kalan yapının 1948 yılında köy halkı tarafından onarıldığı belirtilmiştir. Bu onarımda zemin döşemesi mozaik görünümlü fayans ile kaplanmış, duvar yüzeyleri ve üst örtüsü çimentolu sıva ile sıvanmıştır. Bu müdahalelere rağmen yapının özgün planı muhafaza edilmiştir. Günümüzde hizmet verecek durumda olmayan yapı, köyün ortak kullanım malzemelerinin konulduğu depo durumundadır.

Vakıflar Genel Müdürlüğü adına kayıtlı durumda olan tarihi hamam 17 Temmuz 2016 tarihinde 3139 sayılı karar ile Çanakkale Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından “1. Derecede Anıtsal Mimarlık Örneği Yapı” olarak tescillenmiştir.

Çanakkale kısa tarihi

Asya ile Avrupa kıtaları arasında bir köprü konumundaki Çanakkale, insanlığın yerleşik hayata geçtiği dönemden, tarihi çağların başlangıcına kadar, önemli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış olması, mimarisinde ve günlük yaşamda oluşturduğu çok renkli mirasın farklı izlerini göstermektedir.

İnsanların yerleşik hayata geçerek, hayvancılık ve tarım yaptıkları Neolitik Dönem (M.Ö. 8000-5500) insanlık tarihi açısından Neolitik Devrim olarak adlandırılır. Bu döneme ait köy yerleşimlerin varlığı Anadolu’nun her bölgesinde olduğu gibi, Çanakkale’de de bilinmektedir. Bunlardan en önemlisi Ayvacık İlçesi Bademli Köy yakınlarında yüksek doğal bir tepe üzerinde yer alan Coşkuntepe’dir.

Burada yaklaşık olarak M.Ö. 6000 yıllarında yaşamlarını özellikle balıkçılık ve hayvancılıktan kazanan bir halkın var olduğunu ortaya koymuştur. Aynı tarihlerde Gelibolu Yarımadasında Karaağaçtepe ve Hamaylıtarla mevkileri ve Gökçeada’da Uğurlu/Zeytinli mevkiinde M.Ö. 6000 tarihli ilk köy yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir.

Kalkolitik dönemi temsil eden yerleşimler yaklaşık olarak M.Ö. 5000 civarında iskan gören Kumtepe, Beşik-Sivritepe ve Gülpınar’dır.

Yaklaşık olarak M.Ö. 3000 ve 1200 yılları arasını kapsayan Tunç Çağı, Çanakkale bölgesinde en iyi Troia yerleşimi ile temsil edilmektedir. Üst üste on ayrı yerleşim katının oluşturduğu bir höyük görünümündedir. Troia, Ege Denizini Marmara ve Karadeniz dünyasına bağlayan önemli bir noktada yer almaktadır.

Schliemann tarafından bulunan ve uzun yıllar efsanevi Troia Kralı Priamos’un hazinesi olarak bilinen altın buluntuların aslında daha önceki bin yılda Troia II de ortaya çıkan soylu sınıfa ait olduğu anlaşılmıştır. Yaklaşık beş metreye varan sağlam sur duvarlarına sahip bir yerleşim olması Troia’nın ne kadar güçlü bir Tunç Çağı yerleşimi olduğunu doğrulamaktadır.

Troia’da ele geçen ve yaklaşık M.Ö. 1200 tarihli mühür üzerindeki Hint-Avrupa dilinin Anadolu grubuna ait olan Luwi dilindeki yazıt, Çanakkale bölgesinde bilinen ilk yazı örneği olarak kabul edilebilir. Hitit çivi yazılı belgelerinde bahsedilen Wilusa’nın Troia kentini veya Troas bölgesini nitelediği bilinmektedir.

Çanakkale’de Troia dışında çok sayıda Tunç Çağı yerleşimi daha bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Kumtepe, Hanay Tepe, Beşiktepe, Larissa, Tuzla ve Külahlı verilebilir. Çanakkale’nin doğu kesimlerinde Çan, Biga, Bayramiç ve Yenice civarında da Tunç Çağı yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir. (Örneğin Pekmezli, Üyücükler, İkizce gibi)

Hitit İmparatorluğu’nun 1190 yıllarında son bulmasıyla Tunç Çağı yerini Demir Çağ’a bırakır ki, bu dönemde Anadolu’da birtakım yerli Anadolu halkları egemenlik sürerler. Bunlardan birisi de sonraları Çanakkale bölgesini de egemenlikleri altına alacak olan Lydia Krallığıdır. M.Ö. 1200 civarında Çanakkale Bölgesi’nde Troia Savaşları’nın başlaması ile Akhalar bölgeye gelmiştir.

M.Ö. 750-550 yılları arasındaki ikiyüz yıllık bir Hellen kolonizasyonu sonunda, çoğu deniz kıyısında olmak üzere bölgede Hellen ticaret kolonisi olarak çok sayıda şehir kurulmuştur. Miletoslular tarafından kurulan Parion, Priapos, Abydos; Aioller tarafından kurulan Sestos, Assos, Dardanos, İonlar tarafından kurulan Hamaksitos; Kolophonlu’lar tarafından kurulan Lampsakos bu koloni şehirlerinden bazılarıdır.

Çanakkale Bölgesi’nde M.Ö. 7. yüz yılın ilk yarısından itibaren ise Lidya Devleti’nin bir hakimiyet kurduğunu görürüz. Öyle ki, bu dönemde koloni kentleri Lidya kralının izni alınarak kurulmuştur. M.Ö. 6. yüz yılın ortalarına doğru ise Atina, Persler ile yapmış olduğu Salamis savaşını kazandıktan sonra, yönünü bu bölgeye çevirmiştir.

Çanakkale Bölgesi M.Ö. 6. yüzyıl ortalarında Pers egemenliğini tanımıştır. İki büyük Pers imparatoru olan Dareios ve Kserkses ise, Troas Bölgesini daima Avrupa’ya ulaşmak için bir kilit noktası olarak görmüşlerdir. Herodotos’a göre Hellespontos üzerinde Asya’dan Avrupa’ya geçmek için, ilk köprüyü yapan Pers imparatoru Kserkses olmuştur.

M.Ö. 4.yüzyıl başlarına gelindiğinde ise, bazı Troas kentleri Pers egemenliğine karşı ortak bir isyana girişmişlerdir. 387 yılında imzalanan Antialkides Barışı ile Perslere tamamen teslim olmuşlardır.

M.Ö. 334 yılında Makedonya kralı Büyük İskender, Perslere karşı büyük bir harekat başlatmış ve Çanakkale Boğazı’nı geçerek Troas Bölgesi’ne gelmiştir. Burada bugünkü Karabiga yakınlarında Koçabaş Çayı kıyısında ünlü Granikos Meydan Savaşı’nda Pers ordusunu yenilgiye uğratarak bölgedeki Pers egemenliğine son vermiştir.

Büyük İskender’in ani ölümü üzerine generallerinden biri olan Antigonos M.Ö. 323 sonrasında Çanakkale bölgesini yönetimi altına almıştır. Bölgedeki fazla nüfusa sahip olmayan, küçük, güçsüz ve dağınık halde bulunan kentler bir araya getirilerek Antigoneia (AleksandriaTroas) adı altında büyük bir kent kurulmuştur. Ancak Çanakkale bölgesinin yönetimi İpsos Savaşı’ndan (M.Ö. 301) sonra tekrar değişmiş, yönetim doğudaki Antigonos’tan batıdaki Lysimakhos’un eline geçmiştir.

M.Ö. 3. yüz yılın başlarında Balkanlar’da ekonomik zorluklar içinde kalmış olan Galatlar, M.Ö. 280 yılında Çanakkale Boğazını’nı geçerek bölgeye egemen olmuşlardır. Burada fazla kalamayarak doğuya yönelmişlerdir. Aynı dönemlerde Bergama Krallığı’da kurulmuştur.

Bölge ise M.Ö. 280-188 yılları arasında Seleukos Krallığı’na bağlanmıştır. M.Ö. 190 yılında Romalılar ile Seleukos kralı III. Antiokhos arasında Magnesia’da yapılan savaştan sonra, savaşın galibi Romalılar bölgeyi bu başarının kazanılmasında kendilerine yardımcı olan Bergama kralı II. Eumenes’e (M.Ö. 197-150) vermişlerdir.

Çanakkale Bölgesi Bergama Kralı III. Attalos’un krallığını M.Ö.133 yılında bir vasiyetname ile Roma İmparatorluğu’na bırakması üzerine Roma eyalet sistemi içerisine alınmış ve Asia eyaletine bağlanmıştır.

Roma İmparatorluğunun 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Çanakkale bölgesi Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında yönetilmiştir. İmparator Justinian, Sestos’da boğazın geçişini kontrol altında tutmak için bir kale inşa ettirmiştir.

Bölgede Türklerin görünmesi Doğu Roma imparatorluğu dönemine rastlamaktadır. 14. yüzyıl başlarında Anadolu Selçuklu Devleti yıkılınca Ege kıyılarına kadar uzanmışlar ve Çanakkale yöresine de yerleşmeye başlamışlardır. Türklerin bölgede askeri güç olarak tekrar görülmesi 1095’de Çaka beyin Nara Burnu önlerine kadar ilerlemesi ile başlamıştır.

1097’de haçlıların İznik’i alması ile Anadolu içlerine çekilen Anadolu Selçukluları, haçlıların çekilmesinden sonra üst üste akınlar düzenleyerek kaybettikleri yerleri geri alarak, Çanakkale yöresine kadar ilerlemişlerdir. Beylikler döneminde de Karesi Beyliği sınırlarını Çanakkale’ye doğru genişletmiştir.

Çanakkale boğazında Türk hakimiyeti Osmanlılar zamanında oluşmuştur. 1345’te Karesi Beyliği topraklarının büyük bölümünü Osmanlılar kendi topraklarına kattılarsa da Çanakkale Boğazı üzerindeki hakimiyeti 1354 yılında Süleyman Paşanın Gelibolu Kalesi’ni fethi ile gerçekleşmiştir. Ardından da 1356’da Gelibolu’dan sonra Tekirdağ’a kadar Rumeli kıyıları fethedilmiştir.

I.Murad döneminde Anadolu kıyılarının tamamı Osmanlı hakimiyetine geçmiş, fakat Boğaz’ın tamamen kontrolü Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra, Boğaz’ın en dar yerine 1462’de inşa ettirdiği kalelerden sonra gerçekleşmiştir. Boğaz bundan sonra, hem İstanbul’un savunmasını üstlenmiş hem de Karadeniz –Akdeniz geçişi ile ilgili hakimiyet planlarının kilidini teşkil ederek sürekli askeri önemini korumuştur…

Paylaşın

Mimari Sanatın Eşsiz Eserleri ‘Çeşmeler’

Çeşmeler, halkın su ihtiyacını karşılamak amacıyla yapılan ve zamanla mimari sanatın eşsiz eserleri haline gelen yapılardır. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Çanakkale’ye yolu düşen hemen herkesin görmesi gereken yapılar arasında tarihi çeşmelerde önemli bir yer tutmaktadır. Haber Kaos ekibi olarak Çanakkale il sınırları içinde bulunan tarihi çeşmeleri sizler için derledik. Kilitbahir Çarşı Sebili Çarşı Sebili Çanakakle İli Eceabat İçesi Kilitbahir Köyü’nde Muhtarlık Binasının önündedir.Halk arasında buraya Şadırvan, Damat İbrahim Paşa Çeşmesi, Padişah 3. Ahmet Çeşmesi ‘de denilmektedir. Padişah III.Ahmed’in damadı emirleriyle Sultan Ahmet’in damadı Nevşehir’li İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır Musluklarının kenarındaki lale resimleri ile diğer çiçek dekorları dikkat çeker.Üzerinde yapılış kitabesi mevcuttur. Kale Meydan Çeşmesi Ecebat İlçesi Kilitbahir Köyü’nde 2.nci Abdülhamit döneminde 1890 lı yıllarda inşa edilmiştir. Köyün ortasında dörtgen kesme taştır.Dört yüzünde dört musluğu ve dört kitabesi halen mevcuttur. Dede Çeşmesi: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yer alan çeşme, Hadımzade Ahmet Ağa tarafından 1739 yılında yaptırılmıştır. Çarşı Camiinin Kuzey doğusunda dört yolun kesiştiği küçük meydanın ortasındaki yaşlı çınar ağacının altındadır. Tepecik Çeşmesi: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yer alan çeşme, 1786 yılında yaptırılmıştır. Kitabede yaptırılanın adı tahribat nedeniyle bugün okunamamaktadır. Tepecik Mahallasindedir. Eski Hükümet Alanı Çeşmesi: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yer alan çeşme, Hadımzade Osman bey tarafından 1792 yılında yaptırılmıştır. Eski Hükümet Binasının dousunda Hadımoğlu Konağının da yer aldığı meydanın köşsende eski bir evin cephe duvarına bitişiktir. Beylik Çeşmesi: Çanakkale İli Eceabat İlçesi Kilitbahir Köy’ndedir. 2. Abdülhamit döneminde 1890 lı yıllarda inşa edilmiştir.Dörtgen kesme taştır. Namazgah Tabyalarının üzerinde köyün Havuzlar çıkışındadır. Garip Çeşme: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yer alan çeşme, yaptıranı ve tarihi bilinmemektedir. Kaymakamlık Lojmanı karşısındaki geniş alanın batı köşesindedir. Cami-i Cedit (Karşıyaka Camii) Çeşmesi: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yer alan çeşme, Taş Köprünün bitişiğindeki Caminin yanındadır. Pıtıreli Köyü Çeşmesi: Çanakkale’nin Bayramiç ilçesinde yer alan çeşme, Pıtıreli Köyü’ndedir. 1780 yılında yapıldığı tahmin edilmiştir. Çanakkale kısa tarihi Asya ile Avrupa kıtaları arasında bir köprü konumundaki Çanakkale, insanlığın yerleşik hayata geçtiği dönemden, tarihi çağların başlangıcına kadar, önemli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış olması, mimarisinde ve günlük yaşamda oluşturduğu çok renkli mirasın farklı izlerini göstermektedir. İnsanların yerleşik hayata geçerek, hayvancılık ve tarım yaptıkları Neolitik Dönem (M.Ö. 8000-5500) insanlık tarihi açısından Neolitik Devrim olarak adlandırılır. Bu döneme ait köy yerleşimlerin varlığı Anadolu’nun her bölgesinde olduğu gibi, Çanakkale’de de bilinmektedir. Bunlardan en önemlisi Ayvacık İlçesi Bademli Köy yakınlarında yüksek doğal bir tepe üzerinde yer alan Coşkuntepe’dir. Burada yaklaşık olarak M.Ö. 6000 yıllarında yaşamlarını özellikle balıkçılık ve hayvancılıktan kazanan bir halkın var olduğunu ortaya koymuştur. Aynı tarihlerde Gelibolu Yarımadasında Karaağaçtepe ve Hamaylıtarla mevkileri ve Gökçeada’da Uğurlu/Zeytinli mevkiinde M.Ö. 6000 tarihli ilk köy yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir. Kalkolitik dönemi temsil eden yerleşimler yaklaşık olarak M.Ö. 5000 civarında iskan gören Kumtepe, Beşik-Sivritepe ve Gülpınar’dır. Yaklaşık olarak M.Ö. 3000 ve 1200 yılları arasını kapsayan Tunç Çağı, Çanakkale bölgesinde en iyi Troia yerleşimi ile temsil edilmektedir. Üst üste on ayrı yerleşim katının oluşturduğu bir höyük görünümündedir. Troia, Ege Denizini Marmara ve Karadeniz dünyasına bağlayan önemli bir noktada yer almaktadır. Schliemann tarafından bulunan ve uzun yıllar efsanevi Troia Kralı Priamos’un hazinesi olarak bilinen altın buluntuların aslında daha önceki bin yılda Troia II de ortaya çıkan soylu sınıfa ait olduğu anlaşılmıştır. Yaklaşık beş metreye varan sağlam sur duvarlarına sahip bir yerleşim olması Troia’nın ne kadar güçlü bir Tunç Çağı yerleşimi olduğunu doğrulamaktadır. Troia’da ele geçen ve yaklaşık M.Ö. 1200 tarihli mühür üzerindeki Hint-Avrupa dilinin Anadolu grubuna ait olan Luwi dilindeki yazıt, Çanakkale bölgesinde bilinen ilk yazı örneği olarak kabul edilebilir. Hitit çivi yazılı belgelerinde bahsedilen Wilusa’nın Troia kentini veya Troas bölgesini nitelediği bilinmektedir. Çanakkale’de Troia dışında çok sayıda Tunç Çağı yerleşimi daha bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Kumtepe, Hanay Tepe, Beşiktepe, Larissa, Tuzla ve Külahlı verilebilir. Çanakkale’nin doğu kesimlerinde Çan, Biga, Bayramiç ve Yenice civarında da Tunç Çağı yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir. (Örneğin Pekmezli, Üyücükler, İkizce gibi) Hitit İmparatorluğu’nun 1190 yıllarında son bulmasıyla Tunç Çağı yerini Demir Çağ’a bırakır ki, bu dönemde Anadolu’da birtakım yerli Anadolu halkları egemenlik sürerler. Bunlardan birisi de sonraları Çanakkale bölgesini de egemenlikleri altına alacak olan Lydia Krallığıdır. M.Ö. 1200 civarında Çanakkale Bölgesi’nde Troia Savaşları’nın başlaması ile Akhalar bölgeye gelmiştir. M.Ö. 750-550 yılları arasındaki ikiyüz yıllık bir Hellen kolonizasyonu sonunda, çoğu deniz kıyısında olmak üzere bölgede Hellen ticaret kolonisi olarak çok sayıda şehir kurulmuştur. Miletoslular tarafından kurulan Parion, Priapos, Abydos; Aioller tarafından kurulan Sestos, Assos, Dardanos, İonlar tarafından kurulan Hamaksitos; Kolophonlu’lar tarafından kurulan Lampsakos bu koloni şehirlerinden bazılarıdır. Çanakkale Bölgesi’nde M.Ö. 7. yüz yılın ilk yarısından itibaren ise Lidya Devleti’nin bir hakimiyet kurduğunu görürüz. Öyle ki, bu dönemde koloni kentleri Lidya kralının izni alınarak kurulmuştur. M.Ö. 6. yüz yılın ortalarına doğru ise Atina, Persler ile yapmış olduğu Salamis savaşını kazandıktan sonra, yönünü bu bölgeye çevirmiştir. Çanakkale Bölgesi M.Ö. 6. yüzyıl ortalarında Pers egemenliğini tanımıştır. İki büyük Pers imparatoru olan Dareios ve Kserkses ise, Troas Bölgesini daima Avrupa’ya ulaşmak için bir kilit noktası olarak görmüşlerdir. Herodotos’a göre Hellespontos üzerinde Asya’dan Avrupa’ya geçmek için, ilk köprüyü yapan Pers imparatoru Kserkses olmuştur. M.Ö. 4.yüzyıl başlarına gelindiğinde ise, bazı Troas kentleri Pers egemenliğine karşı ortak bir isyana girişmişlerdir. 387 yılında imzalanan Antialkides Barışı ile Perslere tamamen teslim olmuşlardır. M.Ö. 334 yılında Makedonya kralı Büyük İskender, Perslere karşı büyük bir harekat başlatmış ve Çanakkale Boğazı’nı geçerek Troas Bölgesi’ne gelmiştir. Burada bugünkü Karabiga yakınlarında Koçabaş Çayı kıyısında ünlü Granikos Meydan Savaşı’nda Pers ordusunu yenilgiye uğratarak bölgedeki Pers egemenliğine son vermiştir. Büyük İskender’in ani ölümü üzerine generallerinden biri olan Antigonos M.Ö. 323 sonrasında Çanakkale bölgesini yönetimi altına almıştır. Bölgedeki fazla nüfusa sahip olmayan, küçük, güçsüz ve dağınık halde bulunan kentler bir araya getirilerek Antigoneia (AleksandriaTroas) adı altında büyük bir kent kurulmuştur. Ancak Çanakkale bölgesinin yönetimi İpsos Savaşı’ndan (M.Ö. 301) sonra tekrar değişmiş, yönetim doğudaki Antigonos’tan batıdaki Lysimakhos’un eline geçmiştir. M.Ö. 3. yüz yılın başlarında Balkanlar’da ekonomik zorluklar içinde kalmış olan Galatlar, M.Ö. 280 yılında Çanakkale Boğazını’nı geçerek bölgeye egemen olmuşlardır. Burada fazla kalamayarak doğuya yönelmişlerdir. Aynı dönemlerde Bergama Krallığı’da kurulmuştur. Bölge ise M.Ö. 280-188 yılları arasında Seleukos Krallığı’na bağlanmıştır. M.Ö. 190 yılında Romalılar ile Seleukos kralı III. Antiokhos arasında Magnesia’da yapılan savaştan sonra, savaşın galibi Romalılar bölgeyi bu başarının kazanılmasında kendilerine yardımcı olan Bergama kralı II. Eumenes’e (M.Ö. 197-150) vermişlerdir. Çanakkale Bölgesi Bergama Kralı III. Attalos’un krallığını M.Ö.133 yılında bir vasiyetname ile Roma İmparatorluğu’na bırakması üzerine Roma eyalet sistemi içerisine alınmış ve Asia eyaletine bağlanmıştır. Roma İmparatorluğunun 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Çanakkale bölgesi Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında yönetilmiştir. İmparator Justinian, Sestos’da boğazın geçişini kontrol altında tutmak için bir kale inşa ettirmiştir. Bölgede Türklerin görünmesi Doğu Roma imparatorluğu dönemine rastlamaktadır. 14. yüzyıl başlarında Anadolu Selçuklu Devleti yıkılınca Ege kıyılarına kadar uzanmışlar ve Çanakkale yöresine de yerleşmeye başlamışlardır. Türklerin bölgede askeri güç olarak tekrar görülmesi 1095’de Çaka beyin Nara Burnu önlerine kadar ilerlemesi ile başlamıştır. 1097’de haçlıların İznik’i alması ile Anadolu içlerine çekilen Anadolu Selçukluları, haçlıların çekilmesinden sonra üst üste akınlar düzenleyerek kaybettikleri yerleri geri alarak, Çanakkale yöresine kadar ilerlemişlerdir. Beylikler döneminde de Karesi Beyliği sınırlarını Çanakkale’ye doğru genişletmiştir. Çanakkale boğazında Türk hakimiyeti Osmanlılar zamanında oluşmuştur. 1345’te Karesi Beyliği topraklarının büyük bölümünü Osmanlılar kendi topraklarına kattılarsa da Çanakkale Boğazı üzerindeki hakimiyeti 1354 yılında Süleyman Paşanın Gelibolu Kalesi’ni fethi ile gerçekleşmiştir. Ardından da 1356’da Gelibolu’dan sonra Tekirdağ’a kadar Rumeli kıyıları fethedilmiştir. I.Murad döneminde Anadolu kıyılarının tamamı Osmanlı hakimiyetine geçmiş, fakat Boğaz’ın tamamen kontrolü Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra, Boğaz’ın en dar yerine 1462’de inşa ettirdiği kalelerden sonra gerçekleşmiştir. Boğaz bundan sonra, hem İstanbul’un savunmasını üstlenmiş hem de Karadeniz –Akdeniz geçişi ile ilgili hakimiyet planlarının kilidini teşkil ederek sürekli askeri önemini korumuştur…  
Paylaşın

Türkiye’nin İlk Betonarme Asma Köprüsü, Atav Köprüsü

Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Çanakkale, tarihi yapıları ve doğal güzellikleri ile gezilip görülmesi gereken kentler sıralamasında ilk sıralarda yer almaktadır. Çanakkale’ye yolu düşen hemen herkesin görmesi gereken yapılar arasında tarihi köprülerde önemli bir yer tutmaktadır.

Haber Kaos ekibi olarak Çanakkale il sınırları içinde bulunan tarihi köprüleri sizler için derledik.

Behramkale Köprüsü

Ayvacık’ tan Behramkale’ye giden  yol üzerinde , Tuzla Çayı üzerine 14. yüzyılda inşa edilmiştir.Günümüze kadar ayakta kalmayı başarabilen köprü inşaa edildiği günden bugüne üstünden insanları sevdiklerine kavuştururken, altından Ege’ye kavuşmak arzusuyla çağlayıp duran Tuzla Çayını seyre dalmıştır . Antik adı Satniceis olan Tuzla çayının güney ve kuzey yönlerinde uzanır. Behramkale köyüne bir km mesafededir. Kimin tarafından yaptırıldığı kesin olarak bilinmemektedir. Ancak Cami’i yaptıranın köprüyü de inşa ettirmiş olduğu tahmin edilmektedir.

Köprünün orijinal ve en itinalı kısımları kemerleridir. Genel form, büyük kemer üzerinde en yüksek kısmı teşkil eder ve uçlara doğru alçalarak son bulur. Diğer bir özelliği de; Kemallı Asılhan Bey Camii ve Behramkale Camii duvar tekniğinin burada da görülmesidir. Köprünün, mimari form açısından Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde yapılan köprülerin özelliklerini üzerinde taşıdığı görülmektedir.Köprü kullanılmamaktadır.

Roma Köprüsü

Ayvacık – Gülpınar Beldesinde , Chryse şehri ile Alexandıra-Troas şehrini bağladığı anlaşılan köprü, iri blok taşlardan yapılmıştır. 93 m lik bölümü açıktadır.7 m’ ye yaklaşan muhteşem köprünün kemer ayaklarının 3-4 m lik kısmı toprak altındadır.

Ceneviz Köprüsü

Cenevizliler tarafından yapıldığı sanılan köprü, yüzyıllar boyunca insanlığa hizmet vermiş ve “Yağcı Yolu” olarak adlandırılan tarihi yolun en önemli geçidi olmuştur. Mıhlı Vadisi’ndeki bu köprü Ege Denizi ile Kaz Dağları’nı ve insanları yıllarca.birbirine kavuştur-muştu. Mıhlı Çayı, vadideki yolculuğunu sürdürürken köprü de, görevini tamamlamış olmanın huzuru içinde dimdik ayakta durmakta ve yazın gelecek turistleri heyecanla.beklemektedir .

Şelaleden akan su, Kaz Dağları’nın nağmelerini fısıldarken, tarihi köprünün gizemi ve doğal güzellikler, sizi büyüleyecek ve siz, saatlerce bu manzaranın güzelliğinden ayrılamayacaksınız.

Bayramiç Taş Köprü

Taş Köprü Çanakkale İli Bayramiç İlçesi Tabaklar Çayı üzerinde şehrin içerisindedir. 1795 yılında yapılmıştır. Yapı tümüyle kesme renkli taştan yapılmıştır. Uzunluğu 27 metre  genişliği 3.85 m.dir. Karşıyaka Camii avlu duvarına  bitişiktir. Köprü Karşıyaka Köprüsü olarakda anılmaktadır.

İskender Köprüsü

İskender’in Persleri bozguna uğrattığı bu yer şu an öylece durmaktadır. Şimdiki adıyla Kocabaş çayı antik adıyla da Granikos çayı olarak da bilinen bu çayda Granikos köprüsü mevcut. Çok değişik bir köprü ancak artık ulaşım için kullanılmıyor. Zaten su yüzünden de pek fazla görünmüyor.

Kayatepe Köprüsü

Granikos Muharebesinden sonra 334 Haziran ayı içinde Büyük İskender tarafından yaptırılmıştır. Kayatepe Köprüsü  Agonya Kapısı olarak bilinmektedir. Kayatepe Köprüsü halen kullanılmaktadır.

Kemerdere Su Kemeri

Su kemeri üzerinde su yolu bulunan kemerli köprüdür. Başka bir tanımla; su kemerleri su taşımak amacıyla inşa edilen kanallardır. Modern mühendislik ve mimarlıkta ise; suyu kaynağından istenilen noktaya götürmekte kullanılan, boru, ark, kanal, tünel ve bunları destekleyen her türlü yapıdan oluşan bir sistemdir.

Troya Su Kemeri,Truva şehrine su taşıyan Su kemeri , Troia döneminden kalma tarihi su kemeri ,Troia Antik Kenti Dönemi’ne ait su kemeri olarakda söylenen Kemerdere su kemeri ( Kemerdere Su Köprüsü) ; Çanakkale İli Merkez İLçesi Civler Köyü Kemerdere Mahallesindedir.(Troia’ nın doğusundadır) Bu su kemerinin Truvalılar zamanında inşa edildiği, Kaz Dağlarının yamaçlarındaki kaynaklardan gelen suyun bu kemer vasıtasıyla Truva Şehrine taşındığı söylenmektedir. Günümüzde sağlam kısımlarını görmek mümkündür.su kemeri yemyeşil ormanı ve sahip olduğu küçük göledi ile mükemmel bir manzaraya sahiptir. Su Kemerin altından şırıl şırıl sularda akmaktadır . Burası Piknik alanı olarakda kullanılmaktadır.

Atav Köprüsü

Türkiye’nin ilk betonarme asma köprüsüdür. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün 15 Mayıs ve 24 Haziran 1934 tarihlerinde iki kez Çan’a geldiğinde kullandığı köprü olan “Atav Köprüsü”, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilklerinden biri.

Çan’ın halk arasında Çayırlar olarak bilinen Cumhuriyet Mahallesi’nde Çan Linyit İşletmeleri (ÇLİ) girişinde bulunan, Atav Asma Köprüsü, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk betonarme köprüsü. Yıllarca Çan’dan Çanakkale yönüne gitmek için geçilen köprü kömür ocakları nedeniyle yol güzergahının değişmesi sonarsında ÇLİ sahası içinde kaldı.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk karayolu olan 212 kilometrelik Çanakkale-Balıkesir stabilize karayolu üzerinde yapılan tüm betonarme köprüleri inşa görevi bizzat Atatürk tarafından alan İnşaat Yüksek Mühendisi Ferruh Atav (1969 yılında vefat etmiş)  tarafından Çan’ın İncedere üstüne inşa edilen bu betonarme asma köprüsü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin betonarme olarak yapılan ilk asma köprüsü olarak; tarihi ve milli değere sahip.

Paylaşın

Çanakkale’nin Tarihi Camiileri!

Çanakkale, tarihi yapıları ve doğal güzellikleri ile gezilip görülmesi gereken kentler sıralamasında ilk sıralarda yer almaktadır. Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Çanakkale’ye yolu düşen hemen herkesin görmesi gereken yapılar arasında camilerde önemli bir yer tutmaktadır.

Haber Kaos ekibi olarak Çanakkale il sınırları içinde bulunan camileri sizler için derledik.

Kayserili Ahmet Paşa Camii

Kayserili Ahmet Paşa Camii ya da halkın söylemiyle Tatarlar Camii Sarıçay’ın karşı kıyısında kalır. Kitabesi bulunmayan camii 1871 yılında inşa edildiği tahmin edilmektedir. Kare planlı kırma çatılıdır. Sokağa bakan süslü çeşmesi ve bahçesindeki kare planlı piramidal çatılı gösterişli türbe ile diğer camilerden ayrılır. Kitabesine göre 1904 tarihli türbe Hıfzı Paşanın kızı Nedime Hanım’a aittir.

Lapseki Umurbey Hüdavendigar Camii

Lapseki Umurbey’deki bu cami Sultan I.Murad döneminde yapılmıştır. Ancak son yıllarda yapılan onarımlarla özelliğini yitirmiştir. Bu yapının Bizans dönemine ait bir kilise üzerine yapıldığı sanılmaktadır. Caminin son cemaat yeri kilise narteksidir. İbadet mekanı iki dizi sütunların taşıdığı ahşap bir tavan ve çatı ile örtülüdür. Bu direkler Roma dönemine ait yeşil mermerdendir. Minare kaidesi orijinal olup, kesme taş ve tuğladan yapılmıştır.

Çan Kumarlar Köyü Camii

Çanakkale’nin Çan ilçesine bağlı Kumarlar köyündedir 16. yüzyılda Çatalbergos Kazası’na bağlı olan köyün camisi, çok işlevli düzeniyle ilgi çekmektedir. 19. yüzyıldan kalma yapı 1905 yılında onarılmıştır.

Kitâbe metni günümüz Türkçesiyle şöyledir: “Köy halkı  cimrice davranmadan mallarını harcayarak Muhammed Ağa’nın rehberliğinde bu değerli evi/odayı yeniden canlandırdılar.”

Lapseki Süleyman Paşa Camii

14. yüzyılda Orhan Gazi döneminde Süleyman Paşa tarafından yaptırılmıştır. Bu caminin Gazi Süleyman Paşa’nın 1345-1357 yılında Rumeli’ye geçerken kiliseden camiye çevirdiği söylenmektedir. Ancak Bizans dönemine ait herhangi bir mimari iz görülmemektedir. Günümüze orjinalliğini büyük ölçüde yitirerek gelebilmiştir.
Dikdörtgen planlı olan caminin üzeri çatı ile örtülüdür. İki katlı bir son cemaat yeri vardır. Stalaktitli mihrabı ile minaresi orjinalliğini korumaktadır

Tabip Hasan Paşa Camii

Tabip Hasan Paşa Camii , Çanakkale İli Eceabat İlçesi Kilitbahir Köyü’nde Deniz kenarınddaır.Yapılış tarihi kesin belli değildir.Tabip Hasan Paşa veya Tabip Hasan Ağa 3. Selim döneminde Kilitbahir’e yerleşmiştir.Saray damadıdır.Muhtemelen camide 1700 lü yılların sonuyla 1800 lü yılların başında yapılmıştır.

Camii, köyde yapılan camilerin sonuncusudur.Mimarisinin mütevazi görünüşü, mihrabı ve kubbesindeki ihlas suresinin yazılışı kayda değer bölümlerindendir. İbadete açıktır.1902 yılındaki onarım kitabesi mevcuttur.

Gelibolu Yazıcıoğlu Camii

Gelibolu’da Sultan II.Murad döneminde yapılan bir camidir. Ancak, giriş kapısı üzerindeki kitabede Sultan Abdülmecid tarafından yeniden yaptırıldığı yazılıdır. Cami, son cemaat yeri ile birlikte dikdörtgen bir plan göstermektedir. Kesme taştan ampir üslubunda yapılmıştır. İbadet mekanını altı pencere aydınlatmaktadır. Bu pencerelerdeki demir parmaklıklar orijinaldir. Aynı zamanda da caminin yanında oldukça yüksek minaresi ve Yazıcıoğlu’nun türbesi bulunmaktadır.

Gelibolu Yazıcızade Camii

Hacı Bayram Veli’nin müritlerinden olan Muhammediye yazarı Mehmed-i Bican Efendi ile Ahmed-i Bican Efendi ’nin namına yaptırılmış olup Fatih devri eserlerindendir.Yazıcızade mahallesinde, bugünkü halk kütüphanesi yakınında bulunmaktadır.

Cahidi Sultan Camii

Cahidi Sultan Camii Çanakkale İli Eceabat İlçesi Kilitbahir Köyü’ndedir.Yapılış tarihi belli değildir.Muhtemelen 1600 lü yıllarda inşa edilmiştir. (Caminin girişindeki mermer levhada 1630  yazmaktadır)

Cami ahşap ve dörtgen bir yapıdır.Duvarlarının kalınlığı 1 m yi geçiyor.Kiremit örtülü, kapısı mermer kemerlidir, içersindeki levhalar oyma işçiliktir. Denize nazır bir tepe üzerinde olup .Caminin hemen yanında Cahidi Efendi’nin türbeside vardır.

Gelibolu Sofça Halil Mescidi

Sofça Halil Mescidi (Gelibolu) Sultan II.Murad döneminde Sofça Halil isimli bir kişi tarafından yaptırılmıştır. Ancak geçirdiği çeşitli onarımlar nedeni ile orijinal durumundan tümü ile uzaklaşmıştır. Dikdörtgen planlı olan caminin üzerini kasnaklı bir kubbe örtmektedir. Mimari ve bezeme yönünden herhangi bir özellik taşımamaktadır.

Gelibolu Kadı İsklesi Camii

Alaaddin Mahallesi Eceabat Caddesi üzerinde bulunmaktadır. Bahari Kadı Zade Mehmet tarafından 1546 yılında yaptırılmıştır. Kullanım alanı 120 m2, avlusu 810 m2 olmak üzere toplam 930 m2 lik alana sahiptir.

Kilitbahir Fatih Camii

Kilitbahir Kalesi’nin yapımından sonra Fatih döneminde Gelibolu Beylerbeyi olan Yakup Paşa’nın gayretleriyle 1460 ‘lı yıllarda  inşaa edilmiştir.(Camiinin girişinde merver levhada 1465 yazmaktadır )Kilitbahir Köyü’nün ilk camisidir.Halen ibadete açıktır. Önceden Caminin yanında bulunan çamaşırhanede askerler çamaşırlarını yıkarlar, namazlarınıda bu camide kılarlarmış.

Gelibolu Hallaç Hüseyin Camii

Yazıcızade Mahallesinde, Mevlevihane yakınında bulunmaktadır. Eskiden Hallaç Hüseyin Mesçidi olarak hizmet vermiştir. Mescit kerpiçten yapıldığından zamanla yıkılmış, 1969 tarihinde cami koruma derneği tarafından bugünkü yeni cami yaptırılmıştır.Kullanım alanı toplam 240 m2 dir.

Gelibolu Cerrah Hüseyin Camii

amikebir mahallesinde çarşı mevkiinde bulunmaktadır. Cerrah Hüseyin tarafından yaptırılmıştır.Önceleri tekke olarak görev yapmış bilahare mescit haline getirilmiş, sonra camiye çevrilmiştir.İki kubbelidir ve tek giriş kapısı vardır.Sağ kubbe altı açık olup, sonradan kapatılmıştır. Kullanım alanı 110 m2 dir.

Bayramiç Çarşı Camii

Bayramiç Çarşı Camii, Bayramiç’in en büyük camisi olup, 1889 yılında yapımına başlamış olup 1904 tarihinde tamamlanmıştır.

Gelibolu Bolayır Gazi Süleyman Paşa Camii

Gelibolu, Bolayır’da Orhan Gazi döneminde, Rumeli fatihi Gazi Süleyman Paşa tarafından 1358’de yaptırılmıştır. Cami 1676 ve 1889 yıllarında onarım görmüştür.

Ezine Zeytini Camii

Zeytinli Camii Hicri 977 (M.1561) yılında Sadrazam İbrahim Paşa Kedhüdası Mehmet Kedhüda tarafından yapılmıştır. Daha sonraları, Ezine esnafından Pamukçuzade Hacı Mustafa Efendi Camiinin karşısında bulunan baba yadigarı evlerini tapu katibi Suluzade Halil Efendi’ye bırakarak karşılığında adı geçen caminin genişletilmesini istemiştir. Camii 1901 tarihinde şimdiki haline getirilmiştir.

Tavil Ahmet Ağa (Yalı) Camii

Yalı Camii’de kare planı, kırma çatısıyla kentin önemli camilerinden biridir. Mevcut onarım kitabesinden anlaşıldığına göre Tavil Ahmet Aga tarafından yaptırılan ilk caminin yanması üzerine 1854 yılında Miralay Halil Bey’in gayretleriyle yenilenmiştir.

Yanında küçük bir Haziresi (Hazîre, külliye, cami, mescid, tekke gibi dini yapıların avlularında yer alan etrafı duvar veya parmaklıkla çevrili mezarlıklara verilen isimdir) bulunmaktadır.

Ezine Seferşah Camii

Seferşah Camii: XIV. yy’da Yıldırım Beyazıt döneminde yapılmıştır. Duvarlar moloz taştan, saçaklar tuğladandır. Ayrıca yapımında çevredeki antik yapılardan getirilen Bizans kalıntıları kullanılmıştır. Mihrap duvarında iki katta dört pencere vardır. Son cemaat yeri sonradan eklenmiştir. Kandil motifleriyle süslenmiştir.Caminin yanında Sefer Şah’ın mezarı bulunmaktadır.

Ezine İnce Minare Camii

İnce Minare Camii hakkında kesin kayıt bulunmamasına rağmen askeri kışlaya yakın olması dolayısıyla IV.Murat zamanında bir paşa tarafından inşa ettirildiği söylenmektedir. Uzun yıllar, bahçesindeki küçük pansiyon Kur’an Kursu olarak kullanılmıştır.

Tıflı Camii

Kare planlı kırma çatılı caminin kuzeybatı kitabesinden 1891 yılında Sultan Abdülhamit zamanında inşa edildiği bilinmektedir.

Cami adını Osmanlıca “Çocuk” anlamına gelen “Tıfl” kelimesinde almaktadır. Caminin yakınında bir sübyan mektebinin olduğu mektebin günümüze kalan kitabesinden anlaşılmaktadır. Caminin batı girişinde yer alan bu kitabede mektebin Sultan Abdülaziz döneminde vali Kayserili Ahmet Paşa tarafından 1870 yılında yaptırıldığı anlaşılmaktadır.

Ezine Çarşı Camii

Çarşı Camii:Bu cami hakkında kesin bir bilgi olmamasına rağmen Ulu Camii inşa ettiren Abdurrahman Bey tarafından yaptırıldığı söylenmektedir.

Ezine Ulu Camii

Ulu Cami ( Abdurrahman Bey Cami), Osmanlı camilerinin ilk büyük örneklerinden olması yönünden önemlidir. Orhan Gazi döneminde Abdurrahman Bey tarafından yaptırılmıştır.

Cami., moloz taştan alçak ve kalın duvarlı bir yapıdır. Pencere kenarları üç dizi tuğla ve bir dizi taştan yapılmıştır. Tavanı dört granit sütun taşımaktadır. Minare kıble duvarının içindedir. Son cemaat yeri mermer sütunludur. 2. Sultan Mahmut döneminde yenilenen tavan ampir üslûptadır. Güzel sıtalaktiklerle süslü mihrap, ilk yapıdan kalmadır.bu caminin kitabesi günümüze gelememiştir.

Çimenlik Kalesi Camileri

Çimenlik Kalesi içerisinde bulunan Mescit, 12.12×5.24 m. ölçüsünde ince uzun dikdörtgen planlıdır. Mescidin alt kısmı taştan, üst kısmı da tuğladan yapılmıştır. Burçlardan biri üzerine tuğladan minaresi oturtulmuştur. Minarenin şerefe çıkmaları beş sıra testere dişi biçiminde tuğlalarla bezenmiştir.

Çanakkale savaşı sırasında mescide isabet eden bir top mermisi yüzünden minaresinin yarısı yıkılmış, 1968’den sonra da onarılmıştır. İbadet mekanındaki mihrap kıble yönündedir. Mihrap tuğladan ve mukarnaslıdır. Mescidin giriş kapısı çift renkli ve geçmeli mermerlerden yapılmıştır.

Sultan Abdülaziz döneminde iç avlunun güney tarafına dikdörtgen planlı, 12.00×15.00 m. ölçüsünde ahşap bir mescit daha eklenmiş, üzeri de çatı ile örtülmüştür.

Kale içerisindeki bu mescitler halkın ibadetine açık idi. Ancak kale müze olarak kullanıldığından mescitler ibadete açık değildir.

Bozcaada Köprülü Mehmet Paşa Camii

Bozcaada’da Yalı Mahallesi’nde bulunan bu camiyi Köprülü Mehmet Paşa 1657 tarihinde yaptırmıştır. Halk arasında Yalı Camisi olarak isimlendirilen caminin kitabesi günümüze gelememiştir. Çeşitli dönemlerde yapılan onarımlarla orijinalinden oldukça uzaklaşmıştır. Doğu cephesine yerleştirilen minare 1965 yılında yenilenmiştir.

Biga Kurşunlu Camii

Biga Kurşunlu Camii, 1900’de geçirdiği büyük yangından sonra yeniden yapılmıştır. Yangın sonrası yeniden yapılan camii orjinalinden oldukça uzaklaşmıştır.

Fatih Camii

Fatih Sultan Mehmet tarafından 1462 yılında yaptırılmış olan camii zamana direnememiş- 1862 yılında Sultan Abdulaziz zamanında tamamen yenilenmiştir. Ayrıca 1904 yılında Sultan II. Abdülhamid döneminde tekrar onarım geçirmiştir.

Her iki onarıma ait Osmanlıca kitabeler yapının dış cephesinde yer almaktadır. Caminin batısında hazire olarak adlandırılan küçük bir mezarlık yer almaktadır. Burada Sadrazam Hafız İsmail Paşa ile Sadrazam Ali Paşa’nın mezarları kallavi kavukları ile yer almaktadır.

Ayvacık Ümmühan Hatun Camii

Ümmühan Hatun Camii Ayvacık ilçesinin genişlemesine sebep olan Tiflisli Ümmühan Hatun tarafından yaptırılmıştır.ilçe merkezindedir.

Ayvacık Nusratlı Köyü Camii

Ayvacık İlçesi Nusretlı Köyünde olup Yaklaşık 400 yıllık geçmişi olduğu tahmin edilmektedir.

Ayvacık Adatepe Köyü Camii

Çanakkale, Ayvacık İlçesi Adatepe Köyü’ndeki bu caminin ne zaman yapıldığı konusunda kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Bununla beraber zağanos Paşa’nın eşi tarafından yaptırıldığı söylenmektedir. Kareye yakın dikdörtgen planlı cami kesme taş ve tuğladan yapılmış, üzeri ahşap bir çatı ile örtülmüştür.

Mihrap ve minberi mukarnaslı olup, üzerlerinde rumi motifler ve bitkisel bezemeler görülmektedir. Ayrıca haziresinde de Osmanlı taş işçiliğini yansıtan mezar taşları bulunmaktadır. Caminin altında bir de sarnıç vardır. Caminin köşesine kare kaide üzerine silindir gövdeli köfeki taşından bir minare eklenmiştir.

Arap İbrahim Paşa (Kurşunlu) Camii

Arap İbrahim Paşa (Kurşunlu) Camii: Cami kitabesine göre cami yanan Çınarlık Camii’nin yerine 1867 yılında Biga sancağı mutasarrıfı Arap İbrahim Paşa tarafından yaptırılmıştır.

Kare planlı yapının üzeri kubbe ile örtülüdür. Kurşun kaplı kubbesi nedeniyle adı Kurşunlu Cami olarak bilinmektedir.

Ayvacık Yeşilyurt Köyü Camii

Yeşilyurt Köyü Camisi kiliseden camiye çevrilmiştir. Kilisenin ne zaman yapıldığı konusunda yeterli bir bilgiye rastlanmamıştır. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra mübadele kapsamında Çanakkale’den Rumların ayrılmasından sonra camiye dönüştürülmüştür. Cami kareye yakın dikdörtgen planlı olup, kaba taş ve tuğladan yapılmıştır.

Üzeri ahşap bir çatı ile örtülüdür. Beden duvarları üzerinde iki sıra halinde pencereler bulunmaktadır. Bunlardan ikisi yuvarlak kemerli, biri de ikiz pencereler halinde ampir üsluptadır. Camiye çevrildikten sonra yanına dikdörtgen taş bir kaide üzerine yuvarlak gövdeli, tek şerefeli bir minare eklenmiştir. Mihrabı herhangi bir özellik taşımamaktadır.

Ayvacık Babakale Camii

Ayvacık ilçesi, Babakale Köyü’nde bulunan bu camiyi Sultan II.Ahmet döneminde Vezir Kaptan Mustafa Paşa 1725 tarihinde yaptırmıştır. Cami değişik dönemlerde yapılan onarımlar nedeni ile özelliğini yitirmiştir.

Günümüzde dikdörtgen planlı olan caminin üzeri çatı ile örtülüdür. İbadet mekanı iki yanlarda altta dikdörtgen söveli, üstte de yuvarlak alçı şebekeli dörder pencere ile aydınlatılmıştır. Giriş kapısının ve mihrabın iki yanında da altlı üstlü birer penceresi bulunmaktadır. Cami girişinin önünde sonradan ahşap bir sundurma yapılmıştır. Minaresi taş kaide üzerine yine taştan silindirik gövdelidir. Minare alemi XIX. yüzyılda ampir üslubunda kubbemsi olarak yenilenmiştir.

Lapseki Çardak Yakup Bey Camii

Çardak Gazi Yakup Bey Camii 1472 yılında Abdullah Bin Hacı Yakup Bey tarafından yaptırılmıştır. yapısıdır. Duvarlar iki dizi tuğla ve moloz taştandır. Köşeli revaktaki sütun ve başlıklar çevredeki antik kalıntılardan yapılmıştır. Kubbe sağır ve oldukça yüksek sekiz köşeli kasnağa oturmaktadır. Minare kapısı, revağın içindedir. Bursa kemerli ve stalaktitlidir. Yapısının iç süslemesi son dönemdendir. Yalnızca mihraptaki yedi sıra stalaktit ve silmeler eski biçimini korumaktadır. Günümüzde halen ibadethane olarak kullanılmaktadır.

Bayramiç Tepe Camii

Caminin Esas adı Hacı Baliğ camiidir.Tepe camii olarakda bilinmektedir.14.yüzyılda yapılmıştır.( tahminen 1357-1365 yılları arasında )Caminin bitişiğinde Haziresi bulunmaktadır.

Cami-i Cedit (Karşıyaka Camii)

Bayramiç’te Taşköprü Camii ,Karşıyaka Camii ,Cami-i Cedit,  Hanbağlı camii gibi isimlerle anılmaktadır. Esas Adı cami-i cedid’tir.Bayramiç İlçesinin  Mehmet Akif Sokağında  Tabaklar Deresinin kenarındadır.Giriş kapısı  üzerindeki  kitabeye göre  Hicri 1207 (Miladi :1792) tarihinde  Hadımzade  Osman Bey tarafından yaptırılmıştır.Caminin çeşmesi ve haziresi de bulunmaktadır.

Ezine Kemallı Köyü Camii

Kemallı Köyü Camii:14.yy. da I. Murat döneminde yapılmıştır. Tek kubbeli ana mekan ve çapraz tonozlu revaktan oluşmaktadır. Revakın 3 çapraz tonozu yıkılmış, yerine ortası kemerli ahşap çatı yapılmıştır. Duvarlar ilk Osmanlı camilerine göre daha yüksektir. Son cemaat yerinin yanları kapalıdır. Ortada iki mermer sütun vardır. Kapı basık ve mermer kemerlidir. Pencereler süslemelidir Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından .2016 yılında Restorasyonu yaptırılmıştır.

Gelibolu Namazgah (Azaplar Camii)

Bir açık hava camii olan Namazgah 1407 yılında Hacı Paşaoğlu  İskender Bey tarafından sefere çıkan deniz tüfekçi erleri (Azepler) için yaptırılmıştır. Azepler sefere çıkacakları zaman toplu halde burada namaz kıldıkları varsayılmaktadır. Gelibolu’da boğaz ve Marmara’ya karşı geniş bir alan olan Fener meydanında inşa edilmiştir. Kendi türündeki yapıların en estetiğidir. Mihrabı bir niş içindedir.

Ayvacık Behramkale Hüdavendigar Camii

14. yüzyılın sonlarına doğru inşa edildiği sanılmakta olup 238 m. yükseklikteki tepenin üzerinde tüm ihtişamıyla ayakta durmaktadır. Camiin dikkat çeken özelliklerinden birisi de dört yöndeki köşelerinin üst noktalarının pahlanması yani taş kenarlarının eğik kesilmiş olması ve pahlanan kısımların şekline uygun olarak üçgen şeklinde kapatılmasıdır.

Kubbe, sekizgen bir kubbe kasnağına oturtulmuştur. Camii, bir kubbe ve sütunlu bir giriş kapısını da içine alan dörtgen bir alan üzerinde inşa edilmiştir. Camiin, Osmanlı mimarisinin tipik bir örneği olduğunu söyleyebiliriz. Camiin mermer giriş kapısı, Carnelıus kilisesinin kapısıdır. Carnelius kilisesini tamir ettiren Skamandros hükümdarının kilise kapısına yazdırmış olduğu duaya dokunulmamış,sadece haç işaretinin iki kanadı kırılmıştır. Üzerinde haç işareti bulunan taşın bir camiin dekorasyonunda kullanılmış olması çok ilginç ve bir o kadar da etkileyicidir.Camiin iç duvarlarının dekorasyonunda kadırga resimlerinin kullanılmış olması da çok sık rastlanılan bir durum değildir.

Ayvacık Tuzla Murat Hüdevendigar Camii

Hüdavendigâr Külliyesi, Ayvacık Tuzla Köyü’ndedir. Cami, medrese ve hamamdan meydana gelmiştir. Cami, 1366 yılında Murat Hüdevendigar tarafından yaptırılmıştır. Medrese, camiin batısındadır. Dershane ve on odadan meydana gelmiştir. Zamanımıza sadece bir odası ulaşabilmiştir.

Paylaşın

Çanakkale Boğazı’nın İncileri: Kaleler

Mutlaka gidip görmesi gereken kentler arasında olan Çanakkale, birçok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Gezilip görülmesi gereken yerler arasında özelikler kaleler öne çıkmaktadır.

Haber Merkezi / Antik Çağ’da Hellespontus adını taşıyan bugünkü Çanakkale Boğazı’nın iki yanına çok sayıda kale yapılmıştır. Çanakkale ve çevresindeki kaleler, genellikle denizden gelecek saldırıları önlemek üzere inşa edilmiştir.

Haber Kaos ekibi olarak Çanakkale il sınırları içinde bulunan kaleleri sizler için derledik.

Lapseki Kalesi

Lapseki’de cenevzlilerden kaldığı söylenen kaleye ait duvarlar bulunmaktadır. Lapsekinin denizi gören yüksek tepesi üzerinde bulunan cami bu duvarlar içinde yer almaktadır.

Çimenlik Kalesi (Kale-i Sultaniye)

Çimenlik Kalesi 1462 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından İstanbul’un savunulması amacıyla Çanakkale Boğazının en dar yerine Anadolu yakasında yaptırılmıştır.Kale zaman içinde doğan ihtiyaçlara göre tadil edilmiş özellikle 19.yüz yılda boğaza parelel batı sur duvarları yıkılarak çağın silah teknolojisine uygun top mevzileri ve cephaneliği inşa edilmiştir.

İskitler Kalesi

Kaleköy Kalesi Gökçeada İlçesi Kaleköy’dedir. Cenevizliler tarafından inşa edilen kalenin surlarının bir kısmı halen ayaktadır. İskiter Kalesi, Çınarlı Ovası’na hakim bir tepededir. Kalenin bulunduğu mevkiden Aşağı Kaleköy, Yenibademli, Eskibademli ve Zeytinli Köyleri net olarak görülebilir. Ayrıca, yapısı nedeniyle tıpkı bir yelkeni andıran ve ancak denizden ulaşılabilen Yelkenkaya’yı da kuzeydoğu yönüne baktığınızda buradan görmeniz mümkündür.

Kilitbahir Kalesi

Kilitbahir Kalesi ; Çanakkale İli Eceabat İlçesi Kilitbahir Köyü’ndedir. Kale-i Sultaniye ile birlikte karşılıklı olarak İstanbul’un fethinden sonra İstanbul’un savunulması amacıyla (boğazların denetimini sağlamak amacıyla)  Fatih Sultan Mehmet’in emriyle Yakup Bey tarafından 1462’de yaptırılmıştır.

Köseburnu Kalesi (Mecidiye Kalesi)

Çanakkale il merkezinde, Nara caddesi üzerinde kıyıda yer almaktadır. Yapı harap durumda olup, günümüzde sadece güney yönde yer alan, yarı dairesel kemerli iki taç kapısı ayakta kalabilmiştir.

Babaya Kalesi

Halk arasında Taban, Yenice, Gönen, alacaoluk kalesi is,imleri de verilmiştir. Tahminen M.S.2.yüzyılda Roma İmparatorları tarafından yaptırılmıştır. Yenice’den 33. Km uzaklıkta Yenice’yi doğudan ve Gönen’i batıdan kesen dağların arasında Akacaoluk Köyü’nün güneyinde ve 2 km doğusundaki kireç taşı yüklü dağın batısındaki bir tepe üzerinde inşa edilmiştir.

Blok taşlar kullanılmıştır. Duvarların yüksekliği 10 metreri bulur. inşa alanı 6 dönümü geçer. Alacaoluk Köyü Camiinin minare basamaklarında bir kaç taş kaleden getirilmiştir. Birinci basamaktaki taş üzerinde atlı bir roma askeri görülür.Kale Silindirik ve dörtgen planı burçlarla desteklenmiştir.

Babakale Kalesi

Babakale Ayvacık İlçesine Bağlı Babakale Köyündedir. Rumi 1155 yılında yapılmıştır. Padişah 3.Ahmet döneminde korsanlardan korunmaküzere Vezir Kaptan Mustafa Paşa tarfından yaptırılan kale önceleri Hirz-ül Bahir (Tılsımlı Kale) olarak anılmış daha sonraları ise bulunan Piri Reis’in tayfalarından Latif Babanın(Sultan Baba) Türbesine izafeten Baba Kale ismini almıştır.

Hadrianus Kalesi ( Asar Tepe Kalesi – Hisar Kale)

Burası M.S. 2.yüzyılın başında Yenice yöresinde görkemli bir ayı avı düzenleyen İmparator Hadrianus’un emri üzerine inşaa edilmiştir.Yenice İlçesinin güneyinde Agonya Ovası’na hakim bir tepede kurulmuştur.Halk arasında Asar / Hisar ve Kale) tepe olarak bilinir. Mimarisinde kullanılan malzeme Roma Dönemini gösrerir. Arkeolajik kazı yapılmamıştır. Doğu yönündeki duvarın büyük bir kısmı durmaktadır. Batı duvarında yıkılmadan önce aslan resimleri bulunmaktaydı.Kaleye Namazgah Köyü üzerinden ulaşılabilir.

Behram Kale (Assos)

Behramkale denize hakim bir tepe üzerinde Midilli adasının karşısında kurulmuş, M.Ö. 4. YY ve daha eskilerden gelen bir mimari yapısı vardır.

Akropolis’ teki duvarlar ve kuleler Helenistik çağda inşa edilmiş olmasına rağmen, daha sonra Bizans ve Türk dönemlerinde tamir edilmiştir.Duvarların inşaa ediliş zamanlarındaki Akrapol şehirlerinin tüm görkemini gözler önüne sermektedir.

Assos’un örenleri 1881-1883 yıllarında J. T. Clarke’ın idaresi altında bulunan bir Amerikan arkeoloji heyeti tarafından incelenmiş ve kazılar yapılmıştır.Bu kazılardan çıkan eserlerin bazıları Louvre ve Boston müzelerine götürülmüştür.Bazı eserler de İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.

Truva Kalesi

Milattan önce 3200 yıllarında bugunkü hisarlık denilen mevkiide kurulmuş olan be kale şehir antik çağların en önde gelen kültür merkezlerinden olmuştur.

Çığrıdağı Kalesi (Neandria Kalesi)

Ezine İlçesine Bağlı Kayacık Köyü yakınında denizden 500 metre yükseklikteki Çığrı Dağı tepesine kurulmuştur. Arkaik ve klasik çağ mimarisinin en mükemmel bir dağ kentinde yer almaktadır.

Sapan Kalesi

Çan İlçesine bağlı Kocayayla-Dondurma Köyleri arasında eski bir Hellen kenti olan Karadağ Köyünün doğusundaki Sapan Tepe’dedir.Kalıntıları bulunmaktadır. Bu kalenin Roma döneminde yapıldığı, Osmanlı döneminde de kullanıldığı sanılmaktadır. İç kale duvarları arası yaklaşık 100 m. dış kale duvarları tepenin eteğini çevirmiş durumda. Her tarafta yıkık duvarlar, inşaattan çıkmış taşlar var. Kale defineciler tarafından talan edilmiş, tabiat olayları da kalenin kalıntılarını yok etmektedir.

Bozcaada Kalesi

Bozcaada’ya yaklaştıkça ilk gözünüze çarpan heybetli görüntüsüyle kalesi olur.Bu oldukça iyi korunmuş kalenin ilk olarak ne zaman ve kimler tarafından yapıldığı tam olarak bilinmemekle birlikte Venedik, Ceneviz ve Bizanslılar döneminden beri kullanıldığı bilinmektedir.

Küçük Hisarlık Kalesi

Yenice İlçesine 15 km kadar Kuzeyde Sofular ile Karadoru köyleri arasınsa yüksek bir tepede kurulmuştır. Kalenin esas iskanının Helenistlik dönemine ait olduğu tehmin edilmektedir. Kale kalıntısı mevcuttur. Kalenin 8 tümlüsü bulunmaktadır.

Kilye Kalesi

Kale, Gelibolu-Eceabat asfaltında, Kabatepe yol sapağının 300m. kadar güneyindedir. Kilye Koyu’nun ve içeri doğru giden vadiyi korumak amacıyla inşa edilmiştir. Günümüze kaleye ait sadece bir kule kalıntısı ve sur duvarının çok az bir kısmı ulaşabilmiştir. Bu sebeple yapım tarihi belli değildir. Ancak günümüze ulaşabilen kalıntılara göre Bizans Dönemi’nde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Kilye Kalesi, 14 Kasım 1980 tarihinde Kültür Bakanlığı tarafından “Korunması Gereken Kültürel Varlık” olarak tescil edilmiştir.

Çimpe Kalesi

Çimpe Kalesi Gelibolu İlçesi ile Bolayır arasında, Bolayır’a 1.5 Km mesafededir.Tarihte Çimpe, Çimbi, Cimbini, Cembini, Cibni, Çimen ve Çemenlik gibi adlarla anılmıştır. Çimpe Kalesi Gelibolu’nun 10-12 km dışında Kara Yokuş mevkiinde, yüksekçe bir tepenin üzerinde bulunmaktadır. Kalenin 4 km ilerisinde Marmara Denizi yönünde Namaztepe bulunmaktadır. Çimpe Kalesi Türklerin Rumelide ilk aldıkları kalenin adıdır.

Bigalı Kalesi

Bigalı Kalesi Rumeli yakasında Eceabat ilçesine 5 km uzaklıktadır. 3.Selim zamanında yapımına başlanmış olup 2. Mahmut döneminde tamamlanmıştır. Yapımında Sestos şehri malzemeleri kullanılmıştır. Kalenin asıl amacı kontrol olup harplere sahne olmamıştır. Bugün kendi kaderine terk edilen kale yıkık durumundadır.

Kale-i Hakaniye (Kumkale)

Kumkale 1659’da 4.Mehmet döneminde , Frenk Ahmet Paşa’nın Mimar Mustafa Ağa’ya yaptırdığı kale olup,Kale yapımı için gerekli para IV Murat tarafından karşılandığı için kaleye Kale – i Hakaniye ismi verilmiştir.

Kale 1915 Çanakkale savaşlarına sahne olmuştur. Karşısında bulunan Seddülbahir kalesi ile birlikte 19 – 25 şubattaki İngiliz ve Fransız donanmalarının saldırılarına kahramanca karşı koymuştur.

Seddülbahir Kalesi

Seddülbahir Kalesi, Venedikliler’in 1656 yılında Limni ve Bozcaada’yı işgal etmelerinden sonra savunma amacıyla 1659 yılında mimar Mustafa Ağa tarafından inşa edilmiştir. Kalenin kurulumu Sadrazam Köprülü Mehmet Paşa tarafından yapılmış, parasal destek ise IV. Mehmet’in  annesi Valide Hatice Tarhan Sultan tarafından sağlanmıştır. Dikdörtgen biçimindeki kale iki seviyelidir.

Günümüzde kale, oldukça tahrip olmuş bir görünümdedir. Deniz tarafında dört silindirik köşe burcundan ikisi hala durmaktadır. Seddülbahir Kalesi, 14 Kasım 1980 tarihinde Kültür Bakanlığı tarafından “Korunması Gereken Kültürel Varlık” olarak tescil edilmiştir.

Gelibolu Kalesi

Gelibolu Kalesi Evliya Çelebi’nin kayıtlarına göre “Gelibolu Kalesi Rumeli kıyısında altı köşeli bir kale olup dik ve kesik kayalar üzerine kurulmuştur. 70 kulesi, 1200 beden dişi vardır. Kale içinde 300 kadar tek katlı ve iki katlı asker evleri ve ayrıca kethüda, topçubaşı ve cebecibaşının konakları vardır.

Cephanelikleri, ambarları, su sarnıçları ile Hünkar Camii, Hünkar Hazinesi, imam ve müezzin evleri bulunmaktadır.Bizans imparatoru 1. Jüstinyen tarafından onarılan kaleden bugün yalnız bir burç görülmektedir.

Nara Kalesi

Nara Kalesi Eski Abydos şehrinin eteğine ( Abydos Şehri Çanakkale İl Merkezinin 6 Km. kuzeyinde bulunan Nara burnu ucunda kurulmuştur.) 3.Selim zamanında başlanılmış olup, 2. Mahmud devrinde tamamlanmıştır. Duvarlarında antik Abidos Kenti kalıntılarının kullanıldığı düşünülmektedir.

Boğazın savunması ve İstanbul’a giden gemilerin son kontrollerinin yapılması amacıyla inşa edilen Kale; cephane deposu, dış duvar ve gözetleme kulesi kısımlarından meydana gelmektedir. İç Kale; 9 m yarıçapında, 840 metrekare, 6 köşeli dairesel bir binadır. Duvar kalınlığı 2 m, yüksekliği 9 m’dir. Kalede bulunan 10 pencere, kapalı mazgal olarak ve gözetleme maksatları için kullanılmıştır. Kale duvarlarının kalın ve havalandırma sisteminin orijinal olması, burasının sığınak olarak da kullanıldığını göstermektedir.

Kale halen Çanakkale Boğaz Komutanlığına bağlı Deniz Birlikleri Komutanlığınca iskan edilmekte olup, iç kalenin durumu iyidir.

Çamburnu Kalesi

Çamburnu Kalesi,. Boğaz savunmasını güçlendirmek amacıyla 1807-1820 tarihleri arasında Padişah II. Mahmut tarafından yaptırılmıştır. Kaleye kuzeydoğu kısmında bulunan bir kapıdan girilmektedir. Günümüzde kalenin sur duvarlarının büyük bir kısmı, iç tarafta tonozlu bir yapı görülebilmektedir. Çamburnu kalesi, 1915 Çanakkale savaşlarında görevini yapmıştır. Çanakkale Muharebeleri sırasında 12.Tümen Hastanesi ve Güney Cephesi sıhhiye deposu olarak kullanılmıştır. Çamburnu Kalesi, 14 Kasım 1980 tarihinde Kültür Bakanlığı tarafından “Korunması Gereken Kültürel Varlık” olarak tescil edilmiştir.

Atikhisar Kalesi (Kuş Kalesi=Gavurhisar) 

Çanakkale’ye 10 Km. uzaklıkta Çan yolu üzerinde yüksek ve sarp bir tepenin üzerinde kurulmuştur. Osmanlı yapı tekniğini taşıyan gözetleme kuleleri, surlar ve sarnıçlar bulunmaktadır. Bugün sur ve kulelerin büyük bire kısmı ayaktadır. Halk dilinde buraya Gavurhisar’da denilmektedir.

Karabiga Kalesi (Pegai Kalesi)

Biga ilçesine Bağlı Karabiga Beldesindedir. İlkçağın son dönemleri mitolojisine göre Aftodit ‘in Dionysos ile olan aşkından gelen Priapus’un adını taşıdığı sanılmaktadır. Anadolu yakasındaki en büyük kalelerden biridir.

Akbaş Kalesi (Sestos Kalesi)

Kale, Bizans Dönemi’nde (İmparator Justinianus) yapılmıştır. Kalenin batısında Sestos antik yerleşmesinin bulunduğu höyük vardır. Kalenin önündeki liman, özellikle M.Ö. 5.yy.’da tahıl yükleme işlemlerinde önemli bir noktadır. Bu kale, daha sonra Osmanlılar’a hediye edilmiştir.

Günümüzde, çeşitli zamanlarda kale taşlarının başka yerlerde kullanılmış olması sonucu, oldukça yıkık bir vaziyettedir. Fakat günümüzde hala surların bir kısmı ayaktadır. Kalenin hemen doğusunda İslami bir tekke bulunmaktadır. Akbaş Kalesi, 14 Kasım 1980 tarihinde Kültür Bakanlığı tarafından “Arkeolojik Sit Alanı” olarak tescil edilmiştir.

Çal Kalesi

Çanakkale İli Yenice İlçesi Çal Köyünün 150 metre kadar güneyindeki Kaletepe sırtının üstünde Çan ile Yenice ilçeleri arasındaki doğal geçide hakim bir alan üzerinde Helenistik döneme ait bir kale ve yerleşim alanı vardır.

Gelibolu Kalealtı Kalesi

Çanakkale İli Gelibolu İlçesi Kalealtı Köyün’de bulunan kale Cenevizler’den kalmıştır.Günümüzde kalıntıları bulunmaktadır.

Not: Sunulan bilgilerin amacı herhangi bir hastalığı teşhis veya tedavi etmek, iyileştirmek veya önlemek değildir. Tüm bilgiler yalnızca genel bilginize yöneliktir, tıbbi tavsiye veya belirli tıbbi durumların tedavisinin yerine geçmez. Uygulamadan önce bu bilgileri doktorunuzla görüşün.

Paylaşın

Achilles İle Hector’un Dövüştüğü Kent ‘Truva’

Zamanda yolculuk yapmak isteyenlerin mutlaka gidip görmesi gereken kentler arasında olan Çanakkale, birçok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Gezilip görülmesi gereken yerler arasında özelikler antik kentler öne çıkmaktadır.

Haber Kaos ekibi olarak Çanakkale kent merkezine yakın bölgelerindeki antik kentleri sizler için derledik:

Truva Antik Kenti: Çanakkale sınırları içerisinde Kaz dağları eteklerinde yer alan, Homeros’un İlyada destanında da anlatılan Truva savaşının gerçekleştiği  kenttir, Troya. Kuruluşu Hititlere kadar uzanan Truva’da 9 farklı katmanın olduğu ve buda 9 farklı medeniyetin burada varlığını sürdürdüğünden  söz etmektedirler.

Adıyla ünlenen Truva savaşı ise 6. Döneme denk gelmektedir. Yunancada Troia , Fransızca da Troie kelimesinin okunuşundan kentin ismi, dilimize Truva yada Troya olarak çevrilmiştir.

Sigeion Antik Kenti: Helen dilinde “Sessizlik Yari” anlamına gelmektedir. Sigeion antik kenti M.Ö. 7. Yüzyılda aynen Akhilleion gibi, Midilli adasından gelen Mitileneliler tarafından kurulmuştur.

Sigeion’un yeri Çanakkale İl merkezine 34 Km. uzaklıkta olan bugünkü Yenişehir Köyü’dür. Yenişehir eski bir Rum Köyü olup Birinci dünya savaşı sırasında boşaltılmıştır. Günümüzde burası Askeri yasak bölge kapsamındadır.

Rhoeteion Antik Kenti: Rhoiteion’un Troas bölgesinde, antik kaynaklarda Rhesas diye geçen bir derenin yakınında olduğu sanılmaktadır. Kentin ismi Plinus, Strabon, Bizantionlu Stephanos, Herodotos ve Thoukydides’de geçmektedir.

Kalidne Antik Kenti: Çanakkale’nin Bozcaada İlçesi’nin 1 mil kuzeyinde bulunan bin dönüm büyüklüğündeki Tavşan (Mavriya) Adaları’nın antik çağlardaki adıdır.

Dardanos (Dardani, Dardania) Antik Kenti: Helen destan inancına göre , baş tanrı Zeus ie Elektra’nın oğlunun adıdır. Kentin yeri, Çanakkale İl merkezinin 11 Km. güneyindeki Hasan ve Mevsuf Şehitliği’nin bulunduğu basık tepe görünüşlü höyüktür.

Höyük üstündeki toprak , çeşitli çağlardan ( hatta bazıları M.Ö. 2000 yılından) kalma seramik kırıklarıyla dolu olup, çok eski çağlarda ( Yaklaşık M.Ö. 3000’li yıllarda ) kurulmuş olmasına karşın , tarihsel bir yapı kalıntısı günümüze ulaşamamış, sadece içinde bir çok iskelet, eşyalar, altın süs takıları, bronz ve toprak i pişmiş gereçler ve müzik aletleri saptanan büyük bir mezar bulunmuştur. Bulunmuş eşyalar Çanakkale Arkeoloji Müzesi’nde sergilenmektedir.

Aianteion Antik Kenti: Aianteion, Çanakkale ‘de Kumkale ile İntepe (Erenköy) arasındadır. İntepe’nin 8 km. güneybatısı ile Kumkale’nin 3,5 km. doğusundadır. Troia’nın da 3 km. kuzeyindedir.

Aianteion’un Hellen dilinde anlamı olmamakla beraber Luwi-Pelasges dillerinde “Ana Tanrıça” anlamına gelen bir sözcüktür.

Bu kent ile ilgili bir kalıntı günümüze gelmemiş, yalnızca Strabon, Marcus Antonius döneminde Aias mabedi ve heykelinden söz etmiştir.

Ophryneion Antik Kenti: Ophryneion’un Çanakkale İli İntepe (Erenlçy) Beldesinde bulunduğu kesinleşmiştir. Ophrynion ismi Grekçe kelimesinden türemiştir. Bu kelime Türkçe ‘tepenin yamacı’, ‘sarp bir uçurumun çıkıntısı’ gibi anlamların yanında tepeden bakmak, küçük görmek gibi mecazi anlamları da taşımaktadır.

Abidos (Abydos) Antik Kenti: Bu ad , İlyada destanında anılmasından da belli olduğu üzere, Truva Bölgesinde Helenleşme öncesi dönemden kalmadır. Ve çok eski Luwi dilenden gelmiş olabileceği sanılmaktadır. Geçmişi M.Ö. 2000’li yıllara değin uzanmaktadır. Kent ününü, özellikle Çanakkale bölgesi ortasında boğazdan geçişi denetleyecek bir üs konumda olmasına , ayrıca ilkçağda boğazın karşı kıyısındaki Sestos kenti ile bir yakadan diğerine geçiş için kullanılan başlıca iskele olmasına borçludur.

Kentin yeri Çanakkale İl Merkezinin 6 Km. kuzeyinde bulunan Nara burnu ucudur. Günümüze ulaşmış tarihsel kalıntı yoktur. Sadece çanak-çömlek kırıkları bulunmaktadır.

Arisbe Antik Kenti: Bu ad İlyada destanında anılmasından belli olduğu üzere, Helen göçleri öncesi çağdan kalmadır.ve yerli Anadolu halkı (leleg) dilinden gelir. M.Ö. 2000’li yıllarda kurulmuştur. Kent ,

Helenleşme sürecinin erken döneminde, Miletli göçmenlerin yerleşmesiyle bir İon kenti olmuş, ancak çok yakınındaki Abydos yüzünden fazla gelişememiş ve sönük kalmıştır. Kentin yeri Musaköy ile Yapıldak Çayı arasında olup günümüze ulaşan yapı yoktur.

Tavolia Antik Kanti: Tavolia Antik Şehri Çanakkale İli Merkez İlçe’de Erenköy Beldesi (İntepe Beldesi) ile Kumkale Beldesi civarında yer almaktadır.

Çakal Tepeden 1 Km, Erenköy Beledesinden 2 km mesafededir.
Calvert’in Tavolia (TOVOLIA) olarak adlandırdığı bu yer günümüzde Çoban Tepe, Tektop Tepe olarak anılmaktadır.

Bu antik kentlerin dışında, Tavolia Antik Kenti ve Retean Antik Kenti’ninde bu bölgede kurulduğu bilinmektedir. Bu kentlere ait araştırmalar devam etmektedir.

Paylaşın

Lapseki Ve Yenice’de Yer Alan Tarihi Kentler!

Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Çanakkale, tarihi yapıları ve doğal güzellikleri ile gezilip görülmesi gereken yerler arasındadır. Çanakkale’nin ilçelerinden Lapseki ve Yenice’de bu yerler arasındadır.

Haber Kaos ekibi olarak Lapseki ve Yenice’de yer alan tarihi kentleri sizler için derledik.

Perkote Antik Kenti: Perkote’nin yeri kesin olmamakla beraber Umurbey’in 10 km. doğusundaki Erdağ tepenin sırtlarında Sindal ile Beybaş köyleri arasındaki Pekmez Pınar mevkiinde olduğu ileri sürülür. Xenophon’un gösterdiği yer ise, Umurbey’in kuzeydoğusunda Sindal’ın kuzeybatısında bugünkü Gökköy yakınlarıdır.

Perkote isminin Luwi-Pelasg dilinden geldiği ve “Yüksek Hisar” anlamına gelmektedir.

Perkote’nin bulunduğu yerlerde arkeolojik kazı ve yüzey araştırması yapılmadığından, ufak tefek kalıntılar dışında başka bir ize rastlanmamıştır.

Paisos Antik Kenti: İlk çağ kenti Paisos’un yeri, Lapseki’nin 10 km. kadar kuzeydoğusunda Lapseki-Biga karayolu üzerinde Paisos ırmağı (Bayramdere) köprüsünü geçmeden sırt çıkıntısı üzerinde yer alır. Paisos kentinden günümüze ulaşan yerleşim kalıntısı bulunmamaktadır.

Lampsakos Antik Kenti: Bugünkü Lapseki ilçe merkezinin bulunduğu yerde, Hellen göçleri öncesinde çok eski çağlarda kurulmuştur. İlk adı Pityousa idi. Kent M.Ö. 6.yy.da çok gelişmişti. Kentte ilkçağa ilişkin görünür kalıntı yoktur. Ancak bugün Lapseki ilçesinin eski bazı binalarında , ilkçağ yapıtlarından belli olan mermer sütun parçalarına rastlanmaktadır.

Asryra Antik Kenti: Altın Ülkesi anlamına gelmekte olup, Lapseki İlçe merkezi güneyinde deniz kenarında kurulmuş ve geçmişi M.Ö. 2000’li yıllara uzanan bir kenttir. Ne yazık ki Astyra antik kentinden günümüze kalan yapı yoktur.

Abarnia (Abarnis) Antik Kenti: Çanakkale’nin Lapseki ilçesinin 5 km. kuzeydoğusunda, Çardak burnunda küçük bir yerleşim yeridir. Abarnia sözcüğünün Hellen dilinde bir anlamı yoktur, büyük olasılıkla Luwi-Pelasges dilinden gelmiştir.Prof. Bilge Umar bu ismin su pınarından türetildiğini belirtir.

Abarnia’;nın bulunduğu yerde yüzey araştırması ve kazı yapılmamıştır. Toprak üzerinde de herhangi bir kalıntı ile karşılaşılmamıştır. Bu nedenle kentin kalıntı ve buluntuları ile ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Agonya (Agonima) Antik Kenti: Agonya (Agonima) Agonya, Çanakkale ili,Yenice bucağına bağlı antik bir yerleşim yeridir. Bugün bu yer Hamdi Bey ,Kalkım ve Pazar köyleri bu bölgeyi oluşturur.

Hellen dilinde Agonia sözcüğü ile çoraklık veya kısırlık tanımlanmıştır. Bununla beraber Agonya Anadolu kökenli bir isim olup, Hellen diline uydurulmuş olabileceği de düşünülür.

Bu antik kentlerin dışında, Argyria Antik Kenti ve Polichna Antik Kenti’ninde bu bölgede kurulduğu bilinmektedir. Bu kentlere ait araştırmalar devam etmektedir.

Çanakkale kısa tarihi

Asya ile Avrupa kıtaları arasında bir köprü konumundaki Çanakkale, insanlığın yerleşik hayata geçtiği dönemden, tarihi çağların başlangıcına kadar, önemli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış olması, mimarisinde ve günlük yaşamda oluşturduğu çok renkli mirasın farklı izlerini göstermektedir.

İnsanların yerleşik hayata geçerek, hayvancılık ve tarım yaptıkları Neolitik Dönem (M.Ö. 8000-5500) insanlık tarihi açısından Neolitik Devrim olarak adlandırılır. Bu döneme ait köy yerleşimlerin varlığı Anadolu’nun her bölgesinde olduğu gibi, Çanakkale’de de bilinmektedir. Bunlardan en önemlisi Ayvacık İlçesi Bademli Köy yakınlarında yüksek doğal bir tepe üzerinde yer alan Coşkuntepe’dir.

Burada yaklaşık olarak M.Ö. 6000 yıllarında yaşamlarını özellikle balıkçılık ve hayvancılıktan kazanan bir halkın var olduğunu ortaya koymuştur. Aynı tarihlerde Gelibolu Yarımadasında Karaağaçtepe ve Hamaylıtarla mevkileri ve Gökçeada’da Uğurlu/Zeytinli mevkiinde M.Ö. 6000 tarihli ilk köy yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir.

Kalkolitik dönemi temsil eden yerleşimler yaklaşık olarak M.Ö. 5000 civarında iskan gören Kumtepe, Beşik-Sivritepe ve Gülpınar’dır.

Yaklaşık olarak M.Ö. 3000 ve 1200 yılları arasını kapsayan Tunç Çağı, Çanakkale bölgesinde en iyi Troia yerleşimi ile temsil edilmektedir. Üst üste on ayrı yerleşim katının oluşturduğu bir höyük görünümündedir. Troia, Ege Denizini Marmara ve Karadeniz dünyasına bağlayan önemli bir noktada yer almaktadır.

Schliemann tarafından bulunan ve uzun yıllar efsanevi Troia Kralı Priamos’un hazinesi olarak bilinen altın buluntuların aslında daha önceki bin yılda Troia II de ortaya çıkan soylu sınıfa ait olduğu anlaşılmıştır. Yaklaşık beş metreye varan sağlam sur duvarlarına sahip bir yerleşim olması Troia’nın ne kadar güçlü bir Tunç Çağı yerleşimi olduğunu doğrulamaktadır.

Troia’da ele geçen ve yaklaşık M.Ö. 1200 tarihli mühür üzerindeki Hint-Avrupa dilinin Anadolu grubuna ait olan Luwi dilindeki yazıt, Çanakkale bölgesinde bilinen ilk yazı örneği olarak kabul edilebilir. Hitit çivi yazılı belgelerinde bahsedilen Wilusa’nın Troia kentini veya Troas bölgesini nitelediği bilinmektedir.

Çanakkale’de Troia dışında çok sayıda Tunç Çağı yerleşimi daha bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Kumtepe, Hanay Tepe, Beşiktepe, Larissa, Tuzla ve Külahlı verilebilir. Çanakkale’nin doğu kesimlerinde Çan, Biga, Bayramiç ve Yenice civarında da Tunç Çağı yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir. (Örneğin Pekmezli, Üyücükler, İkizce gibi)

Hitit İmparatorluğu’nun 1190 yıllarında son bulmasıyla Tunç Çağı yerini Demir Çağ’a bırakır ki, bu dönemde Anadolu’da birtakım yerli Anadolu halkları egemenlik sürerler. Bunlardan birisi de sonraları Çanakkale bölgesini de egemenlikleri altına alacak olan Lydia Krallığıdır. M.Ö. 1200 civarında Çanakkale Bölgesi’nde Troia Savaşları’nın başlaması ile Akhalar bölgeye gelmiştir.

M.Ö. 750-550 yılları arasındaki ikiyüz yıllık bir Hellen kolonizasyonu sonunda, çoğu deniz kıyısında olmak üzere bölgede Hellen ticaret kolonisi olarak çok sayıda şehir kurulmuştur. Miletoslular tarafından kurulan Parion, Priapos, Abydos; Aioller tarafından kurulan Sestos, Assos, Dardanos, İonlar tarafından kurulan Hamaksitos; Kolophonlu’lar tarafından kurulan Lampsakos bu koloni şehirlerinden bazılarıdır.

Çanakkale Bölgesi’nde M.Ö. 7. yüz yılın ilk yarısından itibaren ise Lidya Devleti’nin bir hakimiyet kurduğunu görürüz. Öyle ki, bu dönemde koloni kentleri Lidya kralının izni alınarak kurulmuştur. M.Ö. 6. yüz yılın ortalarına doğru ise Atina, Persler ile yapmış olduğu Salamis savaşını kazandıktan sonra, yönünü bu bölgeye çevirmiştir.

Çanakkale Bölgesi M.Ö. 6. yüzyıl ortalarında Pers egemenliğini tanımıştır. İki büyük Pers imparatoru olan Dareios ve Kserkses ise, Troas Bölgesini daima Avrupa’ya ulaşmak için bir kilit noktası olarak görmüşlerdir. Herodotos’a göre Hellespontos üzerinde Asya’dan Avrupa’ya geçmek için, ilk köprüyü yapan Pers imparatoru Kserkses olmuştur.

M.Ö. 4.yüzyıl başlarına gelindiğinde ise, bazı Troas kentleri Pers egemenliğine karşı ortak bir isyana girişmişlerdir. 387 yılında imzalanan Antialkides Barışı ile Perslere tamamen teslim olmuşlardır.

M.Ö. 334 yılında Makedonya kralı Büyük İskender, Perslere karşı büyük bir harekat başlatmış ve Çanakkale Boğazı’nı geçerek Troas Bölgesi’ne gelmiştir. Burada bugünkü Karabiga yakınlarında Koçabaş Çayı kıyısında ünlü Granikos Meydan Savaşı’nda Pers ordusunu yenilgiye uğratarak bölgedeki Pers egemenliğine son vermiştir.

Büyük İskender’in ani ölümü üzerine generallerinden biri olan Antigonos M.Ö. 323 sonrasında Çanakkale bölgesini yönetimi altına almıştır. Bölgedeki fazla nüfusa sahip olmayan, küçük, güçsüz ve dağınık halde bulunan kentler bir araya getirilerek Antigoneia (AleksandriaTroas) adı altında büyük bir kent kurulmuştur. Ancak Çanakkale bölgesinin yönetimi İpsos Savaşı’ndan (M.Ö. 301) sonra tekrar değişmiş, yönetim doğudaki Antigonos’tan batıdaki Lysimakhos’un eline geçmiştir.

M.Ö. 3. yüz yılın başlarında Balkanlar’da ekonomik zorluklar içinde kalmış olan Galatlar, M.Ö. 280 yılında Çanakkale Boğazını’nı geçerek bölgeye egemen olmuşlardır. Burada fazla kalamayarak doğuya yönelmişlerdir. Aynı dönemlerde Bergama Krallığı’da kurulmuştur.

Bölge ise M.Ö. 280-188 yılları arasında Seleukos Krallığı’na bağlanmıştır. M.Ö. 190 yılında Romalılar ile Seleukos kralı III. Antiokhos arasında Magnesia’da yapılan savaştan sonra, savaşın galibi Romalılar bölgeyi bu başarının kazanılmasında kendilerine yardımcı olan Bergama kralı II. Eumenes’e (M.Ö. 197-150) vermişlerdir.

Çanakkale Bölgesi Bergama Kralı III. Attalos’un krallığını M.Ö.133 yılında bir vasiyetname ile Roma İmparatorluğu’na bırakması üzerine Roma eyalet sistemi içerisine alınmış ve Asia eyaletine bağlanmıştır.

Roma İmparatorluğunun 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Çanakkale bölgesi Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında yönetilmiştir. İmparator Justinian, Sestos’da boğazın geçişini kontrol altında tutmak için bir kale inşa ettirmiştir.

Bölgede Türklerin görünmesi Doğu Roma imparatorluğu dönemine rastlamaktadır. 14. yüzyıl başlarında Anadolu Selçuklu Devleti yıkılınca Ege kıyılarına kadar uzanmışlar ve Çanakkale yöresine de yerleşmeye başlamışlardır. Türklerin bölgede askeri güç olarak tekrar görülmesi 1095’de Çaka beyin Nara Burnu önlerine kadar ilerlemesi ile başlamıştır.

1097’de haçlıların İznik’i alması ile Anadolu içlerine çekilen Anadolu Selçukluları, haçlıların çekilmesinden sonra üst üste akınlar düzenleyerek kaybettikleri yerleri geri alarak, Çanakkale yöresine kadar ilerlemişlerdir. Beylikler döneminde de Karesi Beyliği sınırlarını Çanakkale’ye doğru genişletmiştir.

Çanakkale boğazında Türk hakimiyeti Osmanlılar zamanında oluşmuştur. 1345’te Karesi Beyliği topraklarının büyük bölümünü Osmanlılar kendi topraklarına kattılarsa da Çanakkale Boğazı üzerindeki hakimiyeti 1354 yılında Süleyman Paşanın Gelibolu Kalesi’ni fethi ile gerçekleşmiştir. Ardından da 1356’da Gelibolu’dan sonra Tekirdağ’a kadar Rumeli kıyıları fethedilmiştir.

I.Murad döneminde Anadolu kıyılarının tamamı Osmanlı hakimiyetine geçmiş, fakat Boğaz’ın tamamen kontrolü Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra, Boğaz’ın en dar yerine 1462’de inşa ettirdiği kalelerden sonra gerçekleşmiştir. Boğaz bundan sonra, hem İstanbul’un savunmasını üstlenmiş hem de Karadeniz –Akdeniz geçişi ile ilgili hakimiyet planlarının kilidini teşkil ederek sürekli askeri önemini korumuştur…

Paylaşın

Genç Adamın Yurdu “Neandreia”

Zamanda yolculuk yaparcasına her döneme ait eserler bulunan Çanakkale, tarihi yapıları ve doğal güzellikleri ile gezilip görülmesi gereken yerler arasındadır. Çanakkale’nin ilçelerinden Ezine, Gelibolu, Gökçeada’da bu yerler arasındadır.

Haber Kaos ekibi olarak Ezine, Gelibolu, Gökçeada’da yer alan tarihi kentleri sizler için derledik.

Gökçeada (İmroz): M.Ö. 1200’lü yıllarda geçtiği varsayılan Troya Savaşı’nı konu alan İlyada Destanı, Homeros tarafından M.Ö. 750’li yıllarda yazılmış. Destanda adı birçok kez geçen İmroz’dan hep kayalık olarak bahsedilir.

Yunan Mi­to­lo­ji­ine gö­re Gök­çea­da(İm­roz) ve Se­ma­di­rek ada­la­rı ara­sın­da Ak­hil­le­us’un an­ne­si The­tis’in sa­ra­yı, Gök­çea­da ile Boz­caa­da (Te­ne­dos) ada­la­rı ara­sın­da ise Po­sei­don’un ka­nat­lı at­la­rı­nın ahır­la­rı bu­lu­nu­yor.

Ho­me­ros’a gö­re İm­roz­lu­lar Tro­ya sa­va­şı sı­ra­sın­da Tro­ya­lı­la­rın ya­nın­da yer al­mış­lar. Yu­nan­lı sa­vaş­çı Ac­hil­les ta­ra­fın­dan esir edi­len ve Lim­ni’ye kö­le ola­rak sa­tı­lan Tro­ya Pren­si Lyca­on, İm­roz Kra­lı Eti­on ta­ra­fın­dan bü­yük mik­tar­da pa­ra öde­ne­rek kur­ta­rıl­mış.

An­tik ta­rih­çi Tho­uky­di­des, İm­roz­lu­la­rın Ati­na­lı göç­men­ler so­yun­dan ol­duk­la­rı­nı ve Hel­len di­li­ni de Ati­na­lı­lar gi­bi İon leh­çe­siy­le ko­nuş­tuk­la­rı­nı söy­lü­yor.

Lu­wi di­lin­de “Yü­ce AnaTan­rı­ça” an­la­mı­na ge­len “İma­u­ra” söz­cü­ğü­nün Hel­lenağ­zın­da ön­ce İmu­ros, da­ha son­ra da İm­bros’a dö­nüş­tü­ğü söy­le­ni­yor. İm­bros, ço­rak top­rak­lar­da­ki be­re­ket tan­rı­sı an­la­mı­na ge­li­yor.

Paktya Antik Kenti: Paktya İlkçağ Paktya kentinin kıyıda ya da kıyıya kadar yayıldığı düşünülmektedir. Paktya kentinden görünür kalıntı bulunmamaktadır. Sadece bazı keramik parçaları ile sütun parçalarına tesadüf sonucu rastlanmıştır.

Lysmahia Antik Kenti: Gelibolu ilçemizin Ortaköy-Eksamil yöresinde , gerek Marmara ve gerekse saros Körfezine bakan bir tepe üzerinde bulunmaktadır. Kent Lizimahos tarafından M.Ö. 305 yılında kurulmuştur. Bölgede yeni yapılaşmalar nedeniyle bu eski kentin taşları sökülerek ve başka nedenlerle kullanıldığından eski kentin kalıntıları yok denecek kadar azalmıştır.

Kardiya (Cardia) Antik Kenti: Gelibolu ilçesi Bolayır yöresineki Bakla Burnundadır. Bu yörede kente ait bazı kalıntılar görülmektedir. İskender’den önceki devreye ve Pers istilasından önceki devrelere ait gümüş paralara rastlanmıştır. Ayrıca bu kentin bulunduğu yerde 1967 yılında bir çitçi tarafından 34.60 gram ağırlığında ve altın tel üzerine sıralanmış altın defne yapraklarından oluşan bir taç bulunmuştur.

Gallipoli (Critote- Kallipolis-Khersonesos): Yöreye ilk yerleşenlerin Trak lar daha sonrada Lesbos luların(Midilli) Phokaia lıların (Foça) ve Miletos luların koloniler kurarak buraya yerleştiklerı sanılmaktadır .Burada kurulan ve kalıntılarına günümüzde rastlanmayan antik kente Kallipolis/Gallipolis adı verildi.

Aphrdisi Antik Kenti: Bu kent Gelibolu İlçesi Kadıköy(Evreşe) Beldesi yöresinde bulunmaktadır. Kalıntısı yoktur. Kentte o devre ait bir büst bulunmuştur. Romalılara ait paralarda bulunmaktadır.

Aegos Potomi Antik Kenti: Aegospotomi Keçi derisi demektir. Gelibolu ilçesi Bayırköy-Cumalı köyleri arasında bulunan derenin kıyısında kurulmuş tarihi bir kenttir.

Peleponez savaşları sırasında Atina donanması su ve yiyecek gereksinimlerini bu kentten sağlamakta imiş. Bu kentte bulunan ve basılan paraların bir yüzünde Demetlerin başı, diğer yüzünde keçi resmi bulunmaktadır.

Agora (Aphrodisisas) Antik Kenti: Agora (meydan, çarşı, kurultay anlamındadır), tam kıstakta, Bolayır ile Evreşe/Kadıköy kasabası arasında orta yere düşen yamaçta, bugünkü Kavak Köyü yerinde veya onun yakınlarında kurulmuştur. Adı ve yeri dışında kentle ilgili herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

Saece Codex Kultur-Atlas haritası, Kavak Köyü alanında, ilkçağ Apherodisias kentçiğini işaretlemiştir. Bugünkü Kavak Köyü alanında görünür herhangi bir İlkçağ kalıntısı da bulunmamaktadır.

Neandreia Antik Kenti: Neandreia antik kenti Çanakkale, Ezine ilçesine 20 km. uzaklıktaki Kayacık köyünün kuzey-doğusunda bulunan Çığri dağı üzerindedir.

Neandreia, Hellen dilinde “delikanlı” veya “genç adamın yurdu” anlamındadır. Kentin kuruluşu ile ilgili bilgiler yetersizdir. Arkeolojik kazılarda M.Ö.VII.yüzyıla inen mezarlarla karşılaşılması bu konuda bir fikir vermektedir.

Larissa Antik Kenti: Larissa antik kenti, Çanakkale’nin Ezine İlçesine bağlı Taraklı köyünün bulunduğu yerde idi. Heinrich Kiepert, haritalarında kenti Taraklı’nın 10 km. kuzeyinde, bugünkü Ilıca köyünün olduğu yerde göstermiştir.

Kiepert’e göre Alexandreia Troas’ın 4 km. güneydoğusunda idi. Ramsay’a göre de Taraklı’nın güneyindeki Tuzla Çayı (Satnioeis) kaynağının 6-7 km. kuzeydoğusunda bulunan Kösedere köyü yakınındadır.

Burada görüldüğü gibi araştırmacılar Larissa’nın yerini kesin olarak belirleyememişlerdir. Larissa’nın ismine Strabon, Plinius gibi antik tarihçiler değinmiştir. Ancak yörede arkeoloji kazıları yapılmadığından herhangi bir kalıntı ile karşılaşılmamıştır.

Alexandreia-Troas: Bu ilkçağ kentinin çok geniş olan kalıntılar alanı, Ezine ilçesinde Odun iskelesinin 3 Km. güneyinde bu bulunan , geyikli Bucağına bağlı Dalyan Köyü yakınındadır.. Adı Truva’daki İskender Yurdu anlamına gelmektedir.M.Ö. 4. Yüzyılda Mekedonya Kralı Büyük İskender’in komutanlarından Antigonos tarafından kurulmuştur.

Akhilleion Antik Kenti: Ezine İlçesi Geyikli Beldesinin kuzeyinde, deniz kenarında , Yeniköy’den güneye doğru uzanan sırtların en ucunda Beşige burnu üzerinde kurulmuştur. Şehri Midilli Adasında yaşan halk ( Mitilenelile) M.Ö. 7. Yüzyılda kurmuşlardır. Homeros’un İlyada destanında adı geçen Midilli halkı , kenti geliştirmişsi de tam bağımsızlığa hiçbir zaman kavuşamamış olan kent M.S. 1. Yüzyılda varlığını kaybederek boşaltılmıştır.

Paylaşın

Neşeli Muhabbetlerin Ev Sahibi ‘Yalı Han’

Birçok uygarlığa ev sahipliği yapmış olan Çanakkale, bu uygarlıklara ait çok sayıda eser barındırmaktadır. Yalı Hanı ve Çardak Hanı’da (Çardak Kervansarayı) Çanakkale’de bulunan önemli tarihi eserlerdendir.

Yalı Hanı: Yalı Hanı’nın hangi tarihte inşa edildiği bilinmiyor, bilinen tek şey tarihinin 1890’ların öncesine uzandığı.

Yolu Çanakkale’ye düşen hemen herkes kalmış burada, Troya’yı keşfeden Schliemann’dan posta tatarlarına dek binlerce kişiyi ağırlamış bu han 1975 yılına kadar.

Mor salkımlı avlusu da neşeli muhabbetlere ev sahipliği yapıyor. Son yıllarda yapılan restorasyon sonrası çeşitli kültürel etkinliklerin yapıldığı bir merkez haline gelmiştir.

Şimdi hanın odaları cafe, sanat atölyesi ve kitapçı olarak kullanılıyor.

Çardak Hanı: Çardak Hanı Çanakkale İli Lapseki İlçesi Çardak Beldesindedir. Han, 61,90×18,45 m boyutlarında, iki sahnlı ve ahşap çatılı bir yapı olup kuzey cephesindeki taç kapıda üç kitâbe yuvası bulunmaktadır. Buradaki kitâbelerden birisi yok olmuştur. Diğer iki kitâbeye göre hanın inşasına H.867 / M. 1462-63 tarihinde başlanılmış ve H.868 / M.1463-64 tarihinde tamamlanmıştır.

İçerdeki ve kapı revağındaki sütunlar ve başlıklar devşirmedir. Yapının içinde, uzun kenarlara bitişik olarak 50-60 cm yüksekliğinde seki uzanır. Bu sekilerin yaslandığı duvarlarda ocaklar ve dolap nişleri yer alır.

Çanakkale kısa tarihi

Asya ile Avrupa kıtaları arasında bir köprü konumundaki Çanakkale, insanlığın yerleşik hayata geçtiği dönemden, tarihi çağların başlangıcına kadar, önemli kültürlere ev sahipliği yapmıştır. Binyıllar boyunca farklı toplumların egemenliğinde kalmış olması, mimarisinde ve günlük yaşamda oluşturduğu çok renkli mirasın farklı izlerini göstermektedir.

İnsanların yerleşik hayata geçerek, hayvancılık ve tarım yaptıkları Neolitik Dönem (M.Ö. 8000-5500) insanlık tarihi açısından Neolitik Devrim olarak adlandırılır. Bu döneme ait köy yerleşimlerin varlığı Anadolu’nun her bölgesinde olduğu gibi, Çanakkale’de de bilinmektedir. Bunlardan en önemlisi Ayvacık İlçesi Bademli Köy yakınlarında yüksek doğal bir tepe üzerinde yer alan Coşkuntepe’dir.

Burada yaklaşık olarak M.Ö. 6000 yıllarında yaşamlarını özellikle balıkçılık ve hayvancılıktan kazanan bir halkın var olduğunu ortaya koymuştur. Aynı tarihlerde Gelibolu Yarımadasında Karaağaçtepe ve Hamaylıtarla mevkileri ve Gökçeada’da Uğurlu/Zeytinli mevkiinde M.Ö. 6000 tarihli ilk köy yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir.

Kalkolitik dönemi temsil eden yerleşimler yaklaşık olarak M.Ö. 5000 civarında iskan gören Kumtepe, Beşik-Sivritepe ve Gülpınar’dır.

Yaklaşık olarak M.Ö. 3000 ve 1200 yılları arasını kapsayan Tunç Çağı, Çanakkale bölgesinde en iyi Troia yerleşimi ile temsil edilmektedir. Üst üste on ayrı yerleşim katının oluşturduğu bir höyük görünümündedir. Troia, Ege Denizini Marmara ve Karadeniz dünyasına bağlayan önemli bir noktada yer almaktadır.

Schliemann tarafından bulunan ve uzun yıllar efsanevi Troia Kralı Priamos’un hazinesi olarak bilinen altın buluntuların aslında daha önceki bin yılda Troia II de ortaya çıkan soylu sınıfa ait olduğu anlaşılmıştır. Yaklaşık beş metreye varan sağlam sur duvarlarına sahip bir yerleşim olması Troia’nın ne kadar güçlü bir Tunç Çağı yerleşimi olduğunu doğrulamaktadır.

Troia’da ele geçen ve yaklaşık M.Ö. 1200 tarihli mühür üzerindeki Hint-Avrupa dilinin Anadolu grubuna ait olan Luwi dilindeki yazıt, Çanakkale bölgesinde bilinen ilk yazı örneği olarak kabul edilebilir. Hitit çivi yazılı belgelerinde bahsedilen Wilusa’nın Troia kentini veya Troas bölgesini nitelediği bilinmektedir.

Çanakkale’de Troia dışında çok sayıda Tunç Çağı yerleşimi daha bulunmaktadır. Bunlara örnek olarak Kumtepe, Hanay Tepe, Beşiktepe, Larissa, Tuzla ve Külahlı verilebilir. Çanakkale’nin doğu kesimlerinde Çan, Biga, Bayramiç ve Yenice civarında da Tunç Çağı yerleşimlerinin varlığı bilinmektedir. (Örneğin Pekmezli, Üyücükler, İkizce gibi)

Hitit İmparatorluğu’nun 1190 yıllarında son bulmasıyla Tunç Çağı yerini Demir Çağ’a bırakır ki, bu dönemde Anadolu’da birtakım yerli Anadolu halkları egemenlik sürerler. Bunlardan birisi de sonraları Çanakkale bölgesini de egemenlikleri altına alacak olan Lydia Krallığıdır. M.Ö. 1200 civarında Çanakkale Bölgesi’nde Troia Savaşları’nın başlaması ile Akhalar bölgeye gelmiştir.

M.Ö. 750-550 yılları arasındaki ikiyüz yıllık bir Hellen kolonizasyonu sonunda, çoğu deniz kıyısında olmak üzere bölgede Hellen ticaret kolonisi olarak çok sayıda şehir kurulmuştur. Miletoslular tarafından kurulan Parion, Priapos, Abydos; Aioller tarafından kurulan Sestos, Assos, Dardanos, İonlar tarafından kurulan Hamaksitos; Kolophonlu’lar tarafından kurulan Lampsakos bu koloni şehirlerinden bazılarıdır.

Çanakkale Bölgesi’nde M.Ö. 7. yüz yılın ilk yarısından itibaren ise Lidya Devleti’nin bir hakimiyet kurduğunu görürüz. Öyle ki, bu dönemde koloni kentleri Lidya kralının izni alınarak kurulmuştur. M.Ö. 6. yüz yılın ortalarına doğru ise Atina, Persler ile yapmış olduğu Salamis savaşını kazandıktan sonra, yönünü bu bölgeye çevirmiştir.

Çanakkale Bölgesi M.Ö. 6. yüzyıl ortalarında Pers egemenliğini tanımıştır. İki büyük Pers imparatoru olan Dareios ve Kserkses ise, Troas Bölgesini daima Avrupa’ya ulaşmak için bir kilit noktası olarak görmüşlerdir. Herodotos’a göre Hellespontos üzerinde Asya’dan Avrupa’ya geçmek için, ilk köprüyü yapan Pers imparatoru Kserkses olmuştur.

M.Ö. 4.yüzyıl başlarına gelindiğinde ise, bazı Troas kentleri Pers egemenliğine karşı ortak bir isyana girişmişlerdir. 387 yılında imzalanan Antialkides Barışı ile Perslere tamamen teslim olmuşlardır.

M.Ö. 334 yılında Makedonya kralı Büyük İskender, Perslere karşı büyük bir harekat başlatmış ve Çanakkale Boğazı’nı geçerek Troas Bölgesi’ne gelmiştir. Burada bugünkü Karabiga yakınlarında Koçabaş Çayı kıyısında ünlü Granikos Meydan Savaşı’nda Pers ordusunu yenilgiye uğratarak bölgedeki Pers egemenliğine son vermiştir.

Büyük İskender’in ani ölümü üzerine generallerinden biri olan Antigonos M.Ö. 323 sonrasında Çanakkale bölgesini yönetimi altına almıştır. Bölgedeki fazla nüfusa sahip olmayan, küçük, güçsüz ve dağınık halde bulunan kentler bir araya getirilerek Antigoneia (AleksandriaTroas) adı altında büyük bir kent kurulmuştur. Ancak Çanakkale bölgesinin yönetimi İpsos Savaşı’ndan (M.Ö. 301) sonra tekrar değişmiş, yönetim doğudaki Antigonos’tan batıdaki Lysimakhos’un eline geçmiştir.

M.Ö. 3. yüz yılın başlarında Balkanlar’da ekonomik zorluklar içinde kalmış olan Galatlar, M.Ö. 280 yılında Çanakkale Boğazını’nı geçerek bölgeye egemen olmuşlardır. Burada fazla kalamayarak doğuya yönelmişlerdir. Aynı dönemlerde Bergama Krallığı’da kurulmuştur.

Bölge ise M.Ö. 280-188 yılları arasında Seleukos Krallığı’na bağlanmıştır. M.Ö. 190 yılında Romalılar ile Seleukos kralı III. Antiokhos arasında Magnesia’da yapılan savaştan sonra, savaşın galibi Romalılar bölgeyi bu başarının kazanılmasında kendilerine yardımcı olan Bergama kralı II. Eumenes’e (M.Ö. 197-150) vermişlerdir.

Çanakkale Bölgesi Bergama Kralı III. Attalos’un krallığını M.Ö.133 yılında bir vasiyetname ile Roma İmparatorluğu’na bırakması üzerine Roma eyalet sistemi içerisine alınmış ve Asia eyaletine bağlanmıştır.

Roma İmparatorluğunun 395 yılında ikiye ayrılmasından sonra Çanakkale bölgesi Doğu Roma İmparatorluğu’nun hakimiyeti altında yönetilmiştir. İmparator Justinian, Sestos’da boğazın geçişini kontrol altında tutmak için bir kale inşa ettirmiştir.

Bölgede Türklerin görünmesi Doğu Roma imparatorluğu dönemine rastlamaktadır. 14. yüzyıl başlarında Anadolu Selçuklu Devleti yıkılınca Ege kıyılarına kadar uzanmışlar ve Çanakkale yöresine de yerleşmeye başlamışlardır. Türklerin bölgede askeri güç olarak tekrar görülmesi 1095’de Çaka beyin Nara Burnu önlerine kadar ilerlemesi ile başlamıştır.

1097’de haçlıların İznik’i alması ile Anadolu içlerine çekilen Anadolu Selçukluları, haçlıların çekilmesinden sonra üst üste akınlar düzenleyerek kaybettikleri yerleri geri alarak, Çanakkale yöresine kadar ilerlemişlerdir. Beylikler döneminde de Karesi Beyliği sınırlarını Çanakkale’ye doğru genişletmiştir.

Çanakkale boğazında Türk hakimiyeti Osmanlılar zamanında oluşmuştur. 1345’te Karesi Beyliği topraklarının büyük bölümünü Osmanlılar kendi topraklarına kattılarsa da Çanakkale Boğazı üzerindeki hakimiyeti 1354 yılında Süleyman Paşanın Gelibolu Kalesi’ni fethi ile gerçekleşmiştir. Ardından da 1356’da Gelibolu’dan sonra Tekirdağ’a kadar Rumeli kıyıları fethedilmiştir.

I.Murad döneminde Anadolu kıyılarının tamamı Osmanlı hakimiyetine geçmiş, fakat Boğaz’ın tamamen kontrolü Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’u fethinden sonra, Boğaz’ın en dar yerine 1462’de inşa ettirdiği kalelerden sonra gerçekleşmiştir. Boğaz bundan sonra, hem İstanbul’un savunmasını üstlenmiş hem de Karadeniz –Akdeniz geçişi ile ilgili hakimiyet planlarının kilidini teşkil ederek sürekli askeri önemini korumuştur…

Paylaşın

Üç Tanrıçanın Güzellik Yarışması Yaptığı Yer ‘Kallikolone’

Tarihi yapıları ve doğal güzellikleri ile gezilip görülmesi gereken yerler arasında olan Çanakkale, birçok uygarlığa ev sahipliği yapmıştır. Çanakkale’nin ilçelerinden Bozcaada, Çan, Eceabat’ta antik kalıntılar ile doludur. Burada zamanda yolculuk yaparcasına her döneme ait eserler bulunmaktadır.

Haber Kaos ekibi olarak Bozcaada, Çan, Eceabat’ta yer alan tarihi kentleri sizler için derledik:

Tenodos: Bugünkü Bozcaada İlçesidir. Antik çağda Leukophrys, Yunan Mitolojisinde ise Tenedos adıyla bilinmekteydi. Derler ki: Denizlerin Efendisi Poseidon’un kimbilir kaç çocuğundan biri, Kyknos adında bir kralmış. Beyçayırı’nın kuzeyinde Lapseki bölgesindeki Miletos Kolonisi, Kolonai kentine hükmedermiş. Onun da Tenes adında bir oğlu varmış.

Tenes’in annesi ölünce babası yeniden evlenmiş. Fakat üvey ana bu ya; Tenes’e iftira etmiş! Üstelik kendisine yalancı tanık olarak birde kavalcı bulmuş. Kral Kyknos bu iftiraya kanmış ve oğlunu bir sandığa koyarak denize attırmış. Sandık yüze yüze gitmiş, boğazdan geçerek Leukophrys Adası’nın sahiline vurmuş. Tenes burada sandıktan çıkmış, adaya yerleşmiş ve ünlü coğrafyacı Strabon’a göre bazılarının Kalydna dediği Leukophrys Adası’nın ismini “Tenes’in Adası” anlamına gelen Tenedos olarak değiştirmiş

Kallikolone Antik Kenti: Çan İlçesi Etili yakınlarındaki antik kallikolone kentinin, üç tanrıça arasında güzellik yarışması yapılan yer olduğu söylenmektedir.

Gergites Antik Kenti: Antik çağ tarihçilerinden Strabon ve Heredot “Gergisler” in yerini belirtirken Çan yöresini göstermiştir. Scliemann’ın Trova’da bulduğu bir yazıtta tüm Gergislerin M.S.188 yılında Roma imparatorluğunun eline geçtiğini yazar.

Agresiz Antik Kenti: İl merkezinin yaklaşık 70 Km doğusunda yer alan antik kent Çan İlçesi (Çanpazarı-Pazarköy) yakınlarındadır.Argiza adı ile de bilinir.(Peutinger levhalarına göre Argesis) Kent uzun süre Efes Metropolitliğine bağlı piskoposluk merkezlerinden biri olmuştur.

Strabon Lampsakos topraklarında bağcılıkta zengin olan Gergithion adında bir yerden söz eder. Gergithes’ten adını alan ve Gergithiyalı Kephalo’nun doğum yeri olan Gergitha olarak adlandırılan bir kent vardır der. Yöre Bizanslıların eline geçtiğinde Sergis olarak adlandırılmıştır. 14 yy. ortalarında Osmanlı topraklarına katılmıştır.

Sestos (Akbaş) Antik Kenti: Eceabat İlçesine 4 km. uzaklıkta (yalova Köyündedir) , Akbaş limanının hemen üzerindedir. ŞehirM.Ö. 650 yıllarında Aiciler tarafından bir yunan kolonisi olarak kurulmuştur. Sırasıyla, Perslerin, Mekedonyalıların, Romalıların, Bizans ve Osmanlı egemenliğine girmiştir. Bugünkü kalıntılar arasında Akbaş limanı,, Bizans döneminden sarnıçlar, şehir kalesi ve surlar bulunmaktadır.

Protesilaion (Karaağaç Tepe): Seddülbahir Köyü’nün yaklaşık 3 km. kuzey-kuzeydoğusunda, Kirte Deresi’nin hemen batısında, Morto Koyu’ndan yaklaşık 1km. içeridedir. Alüvyal bir ovanın üzerinde oluşmuş bir höyüktür. Höyük, 100m. çapında, ovadan 8m. yüksekliktedir. Arkeolojik yüksekliği yaklaşık 11.5m.’dir. Höyükteki ilk kazılar 1882 yılında Heinrich Schliemann tarafından yapılmıştır. Daha sonra Demangel 1921-1923 yılları arasında kazı yapmıştır.

Kazılar sonucu ele geçen buluntulara göre höyük, Neolitik, Orta ve Geç Kalkolitik, Erken Bronz Çağı, Helenistik ve Roma Dönemleri’nde iskan gördüğü tespit edilmiştir. karaağaç Tepe, Kültür Bakanlığı tarafından 14 Kasım 1980 tarihinde “Arkeolojik Sit Alanı” olarak tescil edilmiştir.

Maydos (Madytos) Antik Kenti: Fenikeliler zamanında Maditus=Maydos adı ile kurulan ilk şehirdir. Maditus adı iki nüfûzlu kardeşin veya ünlü bir filozofun adına nispetle verilmiştir. Günümüzde ilçe merkezi olan bu yerleşmenin adı Eceabat’tır. Madytos’un tarihçesi hakkında ilk bilgiler İÖ.411 yılına aittir.. O yıl bir Atina donanması, Sparta’ya ve yandaşlarına karşı savaşı yürütürken Madytos’da üslenmiştir.

Elaious Antik Kenti: Elaious antik kentinin yeri, Gelibolu Yarımadası güney ucu yakınında, bugünkü Çanakkale Şehitler Anıtı’nın bulunduğu alan ile, onun batısındaki küçük körfez (Morto Limanı) arasındaydı. Bu körfez de kentin limanı idi. Elaious kenti, İÖ.6.yüzyılda Atinalı göçmenler tarafından kurulmuştur.

Antik kentten günümüze kadar gelebilen pek bir eser bulunmamaktadır. Bugün Çanakkale Şehirleri Anıtı çevresinde rastlanan çanak çömlek kırıkları dışında hiçbir iz bulunmamaktadır. Kentin tapınağı olan Protesilaos tapınağından ise, günümüze gelebilen herhangi bir kalıntı bulunmamaktadır. Ancak, tapınağın Protesilaos’un mezarı diye bilinen bir Thrak Tümülüsünün yanı başında olabileceği düşünülmektedir.

Ayrıca, haklarında çok az şey bilinen Cynossena Antik Kenti, Arrhianel Antik Kenti’ninde Eceabat civarında kurulduğu düşünülmektedir.

Paylaşın