Dünyanın Bilenen En Derin Mağarası: Krubera

Gürcistan’ın Abhazya Bölgesi, Arabika Masifi’nde yer alan Krubera Mağarası, 2197 metrelik inanılmaz derinliğiyle dünyanın bilinen en derin mağarası ünvanına sahiptir. Voronya Mağarası olarak da bilinen Krubera Mağarası, Karga Mağarası anlamına gelir.

Haber Merkezi / Krubera Mağarası yerin 2000 metre derinine kadar inen tek mağaradır. Adını Rus coğrafyacı Alexander Kruber’den alan Krubera Mağarası, Jules Verne’nin ilham verici romanı “Dünyanın Merkezine Yolculuk”tan sonra ün kazanmıştır.

Krubera Mağarası macera arayan her kaşifin hayalidir: Dünyanın derinliklerine inmek ve dünyanın bilinen en derin doğal mağarasının sırlarını ortaya çıkarmak.

Arabika Masifi’ndeki birkaç yüz mağaradan biri olan Krubera Mağarası, kireçtaşı oluşumunun Dinozorlar Çağı’na kadar uzandığına inanılmaktadır.

Bölgenin uzaklığı nedeniyle Krubera Mağarası yılda en fazla dört ay ziyarete açıktır.

Mağaranın en dip noktasına ulaşılıp ulaşılmadığına dair spekülasyonlar yapılıyor, yeni rekorlar kırmak isteyenler için bir umut ışığı.

Paylaşın

2023 Oscar Ödülleri’nin Adayları Belli Oldu

Amerika Birleşik Devletleri (ABD) California merkezli Sinema Sanatları ve Bilimleri Akademisi tarafından her yıl verilen ve Sinema dünyasının en prestijli ödülleri olan Oscar Ödülleri’nin adayları belli oldu. 

Bu sene 12 Mart’ta yapılacak törende En İyi Film dalında yarışacak filmler arasında ‘All Quiet on the Western Front”, “Avatar: The Way of Water” ve Top GunMaverick” de bulunuyor. Altın Küre ödüllü “Everything Everywhere All At Once” filmi, Oscar’da 11 adaylıkla öne çıktı.

Bu yıl 95’incisi düzenlenecek Akademi Ödülleri’nde TRT ortak yapımı “Hüzün Üçgeni (Triangle of Sadness)”, En İyi Film, En İyi Yönetmen ve En İyi Orijinal Senaryo dallarında Oscar’a aday gösterildi.

En İyi Film, En İyi Yönetmen, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Erkek Oyuncu, En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu, En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu ve En İyi Yabancı Dilde Film dallarında adaylar şöyle:

En İyi Film:

  • “All Quiet on the Western Front”
  • “Avatar: The Way of Water”;
  • “The Banshees of Inisherin”
  • “Elvis”
  • “Everything Everywhere All at Once”
  • “The Fabelmans”
  • “Tár”
  • “Top Gun: Maverick”
  • “Triangle of Sadness”
  • “Women Talking”

95 Los Angeles’taki Dolby Tiyatrosu’nda gerçekleşecek törende en iyi yönetmen adayları ise şöyle:

  • Martin McDonagh, “The Banshees of Inisherin”
  • Daniel Kwan ve Daniel Scheinert, “Everything Everywhere All at Once”
  • Steven Spielberg, “The Fabelmans”
  • Todd Field, “Tar”
  • Ruben Ostlund, “Triangle of Sadness”:

Ruben Östlund’un yönetmenliğini üstlendiği film, İngiliz Sinema ve Televizyon Sanatları Akademisi (BAFTA) tarafından bu yıl 76’ncı kez dağıtılacak olan “BAFTA Ödülleri”nde ise “En İyi Orijinal Senaryo”, “En İyi Casting” ve “En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu” dallarında da aday gösterildi.

Fransa, Almanya, Türkiye, İngiltere, İsveç, İsviçre, ABD ve Yunanistan ortak yapımı “Hüzün Üçgeni”, modellik yapan genç çift Carl ve Yaya’nın milyarder yolcuların bulunduğu süper lüks bir gemiyle çıktığı gezide başından geçenleri anlatıyor.

En İyi Kadın Oyuncu

  • Ana de Armas, “Blonde”
  • Cate Blanchett, “Tár”
  • Andrea Riseborough, “To Leslie”
  • Michelle Williams, “The Fabelmans”
  • Michelle Yeoh, “Everything Everywhere All at Once”.

En İyi Erkek Oyuncu:

  • Brendan Fraser, “The Whale”
  • Colin Farrell, “The Banshees of Inisherin”
  • Austin Butler, “Elvis”
  • Bill Nighy, “Living”
  • Paul Mescal, “Aftersun”

En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu:

  • Angela Bassett, “Black Panther: Wakanda Forever”
  • Hong Chau, “The Whale”
  • Kerry Condon, “The Banshees of Inisherin”
  • Jamie Lee Curtis, “Everything Everywhere All at Once”
  • Stephanie Hsu, “Everything Everywhere All at Once”

En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu

  • Brian Tyree Henry, “Causeway”
  • Judd Hirsch, “The Fabelmans”
  • Brendan Gleeson, “Banshees on Inisherin”
  • Barry Keoghan, “Banshees of Inisherin”
  • Ke Huy Quan, “Everything Everywhere All at Once.”

Uluslararası film adayları:

  • “All Quiet on the Western Front” (Almanya)
  • “Argentina, 1985” (Arjantin)
  • “Close” (Belçika)
  • “EO” (Polonya)
  • “The Quiet Girl” (İrlanda).

Özgün senaryo adayları

  • “Everything Everywhere All at Once”
  • “The Banshees of Inisherin”
  • “The Fabelmans”
  • “Tár”
  • “Triangle of Sadness”.

En iyi özgün müzik dalı:

  • Volker Bertelmann, “All Quiet on the Western Front”
  • Justin Hurwitz, “Babylon”
  • Carter Burwell, “The Banshees of Inisherin”
  • Son Lux, “Everything Everywhere All at Once”
  • John Williams, “The Fabelmans”.

En iyi animasyon film adayları

  • “Guillermo del Toro’s Pinocchio”
  • “Marcel the Shell With Shoes On”
  • “Puss in Boots: The Last Wish”
  • “The Sea Beast”
  • “Turning Red”.

Sinema uzmanları 2023’ün Oscar ödülleri açısından “en belirsiz” yıllardan biri olacağı konusunda hem fikir. Hem uzmanlarda hem de jüride gözlemlendiği belirtilen bu “kafa karışıklığının” başlıca nedeni olarak ise dış yapımların son dönemdeki başarısı gösteriliyor.

Yabancı yapımların her sene daha da başarılı olduğunun altını çizen Clayton Davis, “Bence bu başarılar artmaya devam edecek” diyor.

Alman yapımı “Nothing New in the West”in İngiliz Bafta Ödülleri’ndeki başarısı Oscar için de yüksek şansa sahip olduğunun en büyük işareti.

Tören, film endüstrisi için Covid-19 yıllarından biri olan ve Cineworld gibi devlerin bu sonbaharda iflas başvurusunda bulunduğu bir yılın ardından geliyor.

Her ne kadar sinema salonları “Avatar” ve “Top Gun” sayesinde dolmuş da olsa son senelerdeki kayıplarının sadece yüzde 70’ini karşılayabildikleri belirtiliyor.

James Cameron’ın Avatar efsanesinin ikinci bölümü geçtiğimiz hafta sonu gişede sembolik 2 milyar dolar hasılat sınırını geçti.

Geçen mayısta gösterime giren “Top Gun: Maverick” ise yaklaşık 1,5 milyar dolar kazandı.

Paylaşın

Türk Ressam İsmail Yıldırım’dan “Mahsa Amini” Anısına Paris’te Sergi

Paris’te yaşayan Türk ressam İsmail Yıldırım, İran’da ‘tesettüre uygun olmayan’ giyimi gerekçesiyle gözaltına alındıktan sonra hayatını kaybeden Mahsa Amini’ hatırasına adadığı resim sergisi açtı.

İsmail Yıldırım, Paris’in Belleville mahallesindeki atölyesinde açtığı sergiye İranlı kadınların sloganı olan “Kadın, Hayat ve Özgürlük” adını verdi.

VOA Türkçe’den Arzu Çakır’a konuşan Yıldırım, “Bu slogan Mahsa Amini’nin ölmesinden sonra Paris sokaklarında sık sık karşıma çıktı. Slogan çok hoşuma gitti. Sade ama vurucuydu: Hayat, kadın ve özgürlük. Müthiş güzel bir slogan” diye konuştu.

İsmail Yıldırım, sergilediği tablolarında Türk kilim desenlerinden hayat ağacı motifi ile kadının saçını birleştirerek, kadının anne olması nedeniyle de aslında “hayat” anlamına gelen doğasını anlatmak istediğini dile getiriyor. Ancak kadının yaşadığı acılara verdiği farklı tepkilere de dikkat çekiyor. Yıldırım’a göre kadın acı karşısında kah “isyan” ediyor, kah kaderine razı olarak “tevekkül” ediyor.

“İsyan ve tevekkül” ikilemi

Ressam Yıldırım, “Burada sergilediğim kadın portrelerinde bir ikilem var. Buna “dualite” de diyebiliriz Fransızca’da. İkilem şu: Bir tevekkül edenler var, bir de isyan eden var. Bu resimlerde haykıran isyan eden kadınlar ile, acısını gömüp tevekkül eden kadınlar yan yana. Mahsa Amini isyancı bir kızdı. O yüzden onu çığlık çığlığa çizdim. Ama örneğin Soma maden ocağında eşi ölen kadını, balıkçı kocasının dönüşünü tevekkülle bekleyen kadını sakin bir bekleyiş içinde çizdim” diyor.

İsmail Yıldırım’ın Belleville’deki atölyesinde düzenlediği sergiye katılım yoğundu. Haykıran, çığlık atan, saçları, elleri kana bulanan kadın portreleri ziyaretçileri de sarstı. İsmail Yıldırım’ın eserlerini yıllardır izlediğini söyleyen Christine adlı ziyaretçi, uzun uzun izlediği tablolara ilişkin, “İsmail’in bu konuya eğilmesine çok sevindim. Son derece çarpıcı, rahatsız edici, güçlü imajlar. Saç, kan, boya, isyan bir arada. Son derece rahatsız edici ve güçlü. Sanatın, rahatsız eden yanını çok güçlü buluyorum” diye konuştu.

“Türk kadını rol modeli olabilir”

Ressam İsmail Yıldırım, İranlı Mahsa Amini’nin çığlığıyla, aslında Anadolu kadınının ve tüm kadınların çığlığını çizmek istediğini belirtiyor. Türkiye’nin ve Türk kadınının bu coğrafyada önemli bir misyonu olduğuna inanıyor:

“Mahsa Amini ve İranlı kadınların direnişinden yola çıktım ama şimdi babasının 6 yaşında evlendirdiği kız çocuğunu nasıl unuturuz. Türkiye’de ve başka coğrafyalarda şiddet altında öldürülen kadınları nasıl unuturuz. Gerek bizde, gerek İran’da gerek o coğrafyadaki insanlarda, bütün kadınlar için çizdim.”

Türk kadınının bölgesinde farklı bir rol üstlendiğine de inanan ressam İsmail Yıldırım, “Ben Türkiye’nin diğerlerine göre, bu coğrafyada bir adım önde olduğuna inanırım. Yani Türkiye; İran’a, Suriye’ye, Irak’a, kadın hareketinde bir rol model olabilir diye düşünüyorum. Belki naif bulacaksınız ama her zaman böyle bir umut içindeyim. Özelde Türk kadınlarına ama genelde tüm kadınlara güçlü bir inanç taşıyorum” diye konuştu.

40 yıldır Paris’te

Türk ressam ve heykeltıraş İsmail Yıldırım 1954 yılında Konya’da doğdu, 1982’den beri Paris’te yaşıyor. Yaklaşık 40 yıldır Paris’te resim ve heykel yapan Yıldırım, “Kendi zamanının bir sanatçısı olduğunu” söylüyor. Yıldırım, resim tarzını ise, “herhangi bir dekoratif cazibeye kapılmadan, vurucu bir estetik, isyancı bir güzellik ve derin bir karanlık” sözleriyle tanımlıyor.

İran’da kadınlara nasıl muamele yapılıyor?

İran, Afganistan’daki Taliban rejimi dışında kamusal alanda başörtüsü takmayı zorlayan tek ülke.

İranlı kadınların eğitime tam erişimi var, ev dışında çalışıyor ve kamu görevlerinde bulunuyorlar. Ancak, başörtüsü takmanın yanı sıra uzun, bol elbiseler de dahil olmak üzere halka açık yerlerde “mütevazı” giyinmeleri gerekiyor. Evli olmayan erkek ve kadınların birbirine yakın durması ve teması yasak.

1979 İslam Devrimi’nden sonraki günlere dayanan kurallar, “devletin her kademesinde yolsuzluk ve rüşvet gibi durumların aleniyet kazandığı ülkede” ahlak polisi tarafından uygulanıyor.

Resmi olarak Rehberlik Devriyesi olarak bilinen bu birimler, halka açık alanlarda geziyor ve hem erkeklerden hem de kadınlardan oluşuyor.

Uygulama, bir noktada ahlak polisini aşırı saldırgan olmakla suçlayan ve nispeten ılımlı olan eski Cumhurbaşkanı Hassan Ruhani döneminde yumuşatıldı. 2017 yılında kadınların kıyafet kurallarını ihlal ettikleri için tutuklanmayacağı sadece uyarılacağı açıklandı.

Ancak geçen yıl seçilen sert görüşlü Reisi yönetiminde, ahlak polisinin ajanları farklı bir uygulamaya geçti.

BM insan hakları ofisi, son aylarda genç kadınların yüzlerine tokat atıldığını, coplarla dövüldüklerini ve polis araçlarına alındıklarını söylüyor.

Ne olmuştu?

İran’ın Sakız kentinden başkent Tahran’a akrabalarını ziyarete gelen Mahsa Amini erkek kardeşinin kullandığı aracı durduran ahlak polisince gözaltına alınmıştı. Kardeşine, nasihat edilip serbest bırakılacağı söylenerek götürülen genç kadının, gözaltına alındıktan iki saat sonra komaya girdiği ve kaldırıldığı hastanede öldüğü ortaya çıktı.

Devlet televizyonu Amini’nin dövüldüğü iddialarını yalanlayarak, polisin genç kadını “nasihat etmek ve eğitmek” üzere karakola götürdüğünü ve orada kalp krizi geçirdiğini söyledi. Akrabaları, kadının herhangi bir kalp rahatsızlığı olduğunu yalanladı.

Devlet televizyonu bir polis karakolunda Amini olduğu söylenen bir kadının oturduğu koltuktan bir yetkiliyle konuşmak üzere kalktıktan sonra yere düştüğünü gösteren güvenlik kamerası kayıtları yayınladı. Ancak görüntülerden kadının Amini olduğu doğrulanamadı.

Amini’nin dövülerek öldürüldüğü yolunda sosyal medyada yayılan iddialarını reddeden Tahran emniyeti açıklamasında, “Ayrıntılı araştırmalara göre, Amini’nin araca alınması sonrasında ve tutulduğu karakolda fiziksel bir temas olduğunu” reddetti.

Ancak, İran’ın yarı resmi Fars haber ajansı, Mahsa Amini’nin ahlak polisince dövülmesi nedeniyle komaya girdiğini duyurdu.

Şu ana kadar Tahran, Senendec, Kerec, Tebriz, Meşhed, Kiş, Kirman, Yezd, Reşt, Bender Abbas, Abadan, Kirmanşah, Erdebil, İsfahan, Urumiye, Kazvin, Zencan, İlam, Mazenderan, Hemedan başta olmak üzere birçok şehirde gösteriler düzenlendi. Birçok noktada eylemciler ile güvenlik güçleri arasında şiddetli arbede yaşandı.

Paylaşın

Adriyatik’in İncisi: Dubrovnik

Hırvatistan kıyılarında gizlenmiş, Adriyatik’in incisi Dubrovnik, eşsiz güzelliğiyle uluslararası üne kavuşmuş bir şehir. Dubrovnik, her yıl dünyanın farklı bölgelerinden gelen 1 milyondan fazla turisti ağırlamakta.

Haber Merkezi / Büyüleyici mağazalara, seçkin restoranlara ev sahipliği yapan şehre adım attığınız andan itibaren adeta başka bir dünyaya girmiş gibi olursunuz.

10 km kareden biraz fazla alana sahip Dubrovnik’in neresine bakarsanız bakın, mutlaka dikkatinizi çekecek bir şey görürsünüz.

Dubrovnik’in ana çekim odaklarından biri, şehri çevreleyen surlardır. 13. yüzyılda inşa edildikleri tahmin edilen surlar bugün hala şehri çevreliyor.

Stradun Caddesi, Pile Kapısı, Sponza Sarayı, Onofrio Çeşmesi, Rektör Sarayı ve Lovrijenac Hisarı, kentte “mutlaka” görülmesi yerler arasında.

UNESCO’nun kültür mirası listesinde bulunan Dubrovnik’te, 14. yüzyılda açılan Avrupa’nın en eski eczanesi ise Fransisken Manastırı’nın içinde.

Paylaşın

80. Altın Küre Ödülleri Sahiplerini Buldu

Hollywood Yabancı Basın Birliği (HFPA) tarafından Altın Küre Ödülleri, dün akşam sahiplerini buldu. Beverly Hills’deki Hilton Oteli’nde gerçekleşen törenin sunuculuğunu Afrika kökenli Amerikalı komedyeni Jerrod Carmichael yaptı.

Üyeleri arasında siyahların bulunmaması sebebiyle eleştirilerin hedefinde olan Hollywood Yabancı Basın Birliği (HFPA) ödülleri 80 yıldır veriyor.

Törende “The Banshees of Inisherin” ve Steven Spielberg’ün “The Fabelmans” sinema ödüllerinde öne çıkan yapımlar arasında yer alırken televizyon ödüllerinde ise Abbott Elementary ile HBO yapımları “Game of Thrones” ve “White Lotus” ödül aldı.

Bazı adaylar ve kazananlar şöyle:

En İyi Film – Drama

Avatar: The Way of Water
Elvis
Kazanan: The Fabelmans
Tár
Top Gun: Maverick

En İyi Film – Müzikal veya Komedi

Babylon
Kazanan: The Banshees of Inisherin
Everything Everywhere All at Once
Glass Onion: A Knives Out Mystery
Triangle of Sadness

En İyi Kadın Oyuncu – Drama

Kazanan: Cate Blanchett – Tár
Olivia Colman – Empire of Light
Viola Davis – The Woman King
Ana de Armas – Blonde
Michelle Williams – The Fabelman

En İyi Erkek Oyuncu – Drama

Kazanan: Austin Butler – Elvis
Brendan Fraser – The Whale
Hugh Jackman – The Son
Bill Nighy – Living
Jeremy Pope – The Inspection

En İyi Kadın Oyuncu – Müzikal ya da Komedi

Lesley Manville – Mrs Harris Goes to Paris
Margot Robbie – Babylon
Anya Taylor-Joy – The Menu
Emma Thompson – Good Luck To You, Leo Grande
Kazanan: Michelle Yeoh – Everything Everywhere All At Once

En İyi Erkek Oyuncu – Müzikal ya da Komedi

Diego Calva – Babylon
Daniel Craig – Glass Onion: A Knives Out Mystery
Adam Driver – White Noise
Kazanan: Colin Farrell – The Banshees of Inisherin
Ralph Fiennes – The Menu

En İyi Yönetmen – Film

James Cameron – Avatar: The Way of Water
Daniel Kwan, Daniel Scheinert – Everything Everywhere All At Once
Baz Luhrmann – Elvis
Martin McDonagh – The Banshees of Inisherin
Kazanan: Steven Spielberg – The Fabelmans

En İyi Senaryo – Film

Todd Field – Tár
Daniel Kwan, Daniel Scheinert – Everything Everywhere All At Once
Kazanan: Martin McDonagh – The Banshees of Inisherin
Sarah Polley – Women Talking
Steven Spielberg, Tony Kushner – The Fabelmans

En İyi Animasyon Film

Kazanan: Guillermo del Toro’s Pinocchio
Inu-Oh
Marcel the Shell with Shoes On
Puss in Boots: The Last Wish
Turning Red

Yabancı Dilde En İyi Film

All Quiet on the Western Front – Germany
Kazanan: Argentina, 1985 – Argentina
Close – Belgium/France/Netherlands
Decision to Leave – South Korea
RRR – India

En İyi Dizi

Better Call Saul
The Crown
Kazanan: House of the Dragon
Ozark
Severance

En İyi Kadın Oyuncu – TV Drama

Emma D’Arcy – House of the Dragon
Laura Linney – Ozark
Imelda Staunton – The Crown
Hilary Swank – Alaska Daily
Kazanan: Zendaya – Euphoria

En İyi Erkek Oyuncu – TV Drama

Jeff Bridges – The Old Man
Kazanan: Kevin Costner – Yellowstone
Diego Luna – Andor
Bob Odenkirk – Better Call Saul
Adam Scott – Severance

Paylaşın

‘2023 Olof Palme Ödülü’ Avukat Eren Keskin’e

Olof Palme Uluslararası Anlayış ve Ortak Güvenlik için Anma Fonu’nun 1987 yılından bu yana her yıl verdiği Olof Palme Ödülü’ne bu yıl Ukrayna ve İran’da iki hak savunucusu kadın ile birlikte İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı ve avukat Eren Keskin layık görüldü.

Kuruluşun internet sitesinden yapılan açıklamaya göre, Ukraynalı psikolog Marta Chumalo, İranlı gazeteci – hak savunucusu Narges Mohammadi ve Keskin, “insan haklarının savaş, şiddet ve baskı tehdidiyle karşı karşıya olduğu bir çağda kadınların özgürlüğünü güvence altına almak adına yürütülen mücadele için gösterdikleri çabalardan” ötürü ödüle layık görüldü:

Bu üç kadın, mücadeledeki pek çok kız kardeşiyle birlikte, hayatları boyunca ve eylemleriyle diğerlerine ilham oldu ve tüm insanların temel insan hakları için mücadele etmeyi sürdürme yolunda cesur genç kadın ve erkeklerin yolunu açtı.

Olof Palme Ödülü, 1 Şubat 2023’te başkentteki Stockholm Konser Salonu’nda düzenlenecek bir ödül töreniyle sahiplerine takdim edilecek. Töreni anma fonunun internet sitesi üzerinden canlı izlemek mümkün olacak.

Ödülü kazananlar hakkında

Feminist, toplumsal cinsiyet uzmanı ve psikolog Marta Chumalo, “Women’s Perspectives” (Kadınların Bakış Açıları) merkezinin kurucularından. 20 yıldır şiddete maruz kalan kadınları desteklemek için çalışan Chumalo, 2014 yılından bu yana, özellikle de Rusya’nın 2022 yılında Ukrayna’yı işgal etmesinden bu yana savaşın etkileri ve savaştan etkilenenlerin ihtiyaçlarını karşılama konusunda farkındalık yaratmaya çalışıyor. Chumalo, savaşta cinsel şiddete maruz kalan kadınlara destek olmak için İstanbul Sözleşmesi’nin etkili bir biçimde uygulanmasını talep ediyor.

İran’da kadın hakları ve ifade özgürlüğü mücadelesinin önemli isimlerinden biri olan gazeteci ve insan hakları aktivisti Narges Mohammadi, İran Ulusal Barış Konseyi’nin kurucularından. İnsan Hakları Savunucuları Merkezi ve Adım Adım İdam Cezasını Kaldırma Kampanyası’nın (Legam) önde gelen isimlerinden olan Mohammadi, bugüne kadar hak savunuculuğu eylemleri dolayısıyla pek çok kez gözaltına alındı ve tutuklandı. Narges Mohammadi, Kasım 2021’den bu yana “devlete karşı propaganda yaptığı” gerekçesiyle başkent Tahran’daki Evin Hapishanesi’nde tutuklu.

Avukat Eren Keskin, Gözaltında Cinsel Taciz ve Tecavüze Karşı Hukuki Yardım Bürosu kurucusu ve İHD Eş Genel Başkanı. Özgür Gündem gazetesi eş yayın yönetmenliği yaptı. İHD genel başkan yardımcılığı ve İstanbul Şubesi başkanlığı görevlerinde bulundu. Uzun yıllardır hak mücadelesi hareketi içinde. Hakkında açılmış çok sayıda dava halen sürüyor.

Keskin, hak savunucusu olarak çok sayıda ödül aldı: Aachen Barış Ödülü (2004), Theodor Haecker Politik Cesaret ve Dürüstlük Ödülü (2005), Uluslararası İfade Özgürlüğü Ağı (IFEX) 23 Kasım Cezasızlıkla Mücadele Günü’nde cezasızlıkla mücadelede sembol isim (2013).

28 Şubat 1986’da uğradığı suikast sonucu hayatını kaybeden İsveç’in eski başbakanı Olof Palme anısına verilen ödül, 1987 yılından bu yana her yıl veriliyor. Ödülü daha önce alan isimler arasında Václav Havel, Harlem Désir, Aung San Suu Kyi, Kofi Annan, Gideon Levy gibi isimler bulunuyor.

Paylaşın

Şanlıurfa’daki Kabartma Arkeoloji Tarihine Geçti: Penisini Tutan Adam

Şanlıurfa’nın Karaköprü İlçesi’ndeki Sayburç Antik Kenti’nde yer alan 11 bin yıllık duvar kabartması, arkeolojik kayıtlardaki bilinen en eski anlatı sanatı örneklerinden biri olarak kayda geçti.

Sayburç’un avcı-toplayıcıların tarıma ve yerleşik yaşama geçtiği MÖ 9000’de kurulduğuna inanılıyor.

Duvar oymasında 5 figür tasvir ediliyor: İki insan, bir boğa ve iki leopar. İnsanlardan biri elinde bir yılan, diğeri ise kendi penisini tutuyor.

Bilimsel dergi Antiquity’s Project Gallery’de yayımlanan araştırmanın yazarı Eylem Özdoğan, “Bu kabartmayı yapan topluluğa dair çok az bilgimiz var” ifadelerini kullandı.

İstanbul Üniversitesi’nde arkeolog olan Özdoğan, Gizmodo’ya yaptığı açıklamada, sözlerini şöyle sürdürdü: Bu bölgede yaşayan topluluklar ortak bir kültürel ortamı paylaşıyor. Birbirleriyle kesinlikle iletişim kuruyor ve yenilikleri, sosyal ideolojiyi ve ortak bir kültürü paylaşıyor.

Bölgeden alınan örneklerin radyokarbon tarihlendirme çalışmaları sürüyor. Ancak araştırmacılar bu kabartmaların MÖ 9000 civarında yapıldığına inanıyor.

Zira kabartma, Şanlıurfa’daki Sayburç antik kentinde bulundu. Sayburç’un avcı-toplayıcıların tarıma ve yerleşik yaşama geçtiği MÖ 9000’de kurulduğuna inanılıyor.

1949’da Sayburç antik kentinin büyük bölümü yerleşime açıktı. Ancak geçen yıl başlayan kazılar, kentte Neolitik dönemden kalma bir yapıyı ortaya çıkarmıştı.

Kentin arkeolojik değeri anlaşıldığı için bazı modern yapıların yıkılması planlanıyor. Şimdiye dek tarihi yapının yalnızca yarısı gün yüzüne çıkarılabildi.

Yeni keşfedilen kabartmanın da arkeolojik kayıtlardaki en eski anlatı eserlerinden biri olduğu ifade ediliyor.

Endonezya’da 2021’de keşfedilen 44 bin yıllık domuz resmi, bilinen en eski figüratif sanat eseri olarak kayda geçmişti. Ancak bu eserde bir sahne tasviri yoktu.

2011’de de arkeologlar, üzerinde kuş ve insan tasvirlerinin olduğu 12 bin yıllık bir kaya keşfetmişti. 2019’da yazılan bir makalede bu eser, anlatı sanatı diye tanımlanmıştı. Ancak bazı arkeologlara göre bu çıkarım tartışmaya açık.

Özdoğan’a göre Sayburç’taki figürler, iki sahneyi tasvir ediyor. İlkinde bir insan ve boğa, diğerinde ise iki leoparın çevrelediği bir insanın hikayesi anlatılıyor. İki insan da erkek ama birinin penisi varken, diğerinin yok.

Yaklaşık 3,7 metrelik bir alanı kaplayan eserdeki figürlerin tehlikeli özelliklerinin de vurgulandığı göze çarpıyor.

Leoparların dişleri ve boğaların da boynuzlarının öne çıkarıldığı kabartmada tam olarak ne anlatılmak istendiği ise bilinmiyor.

Özdoğan, “Göbeklitepe ve Sayburç gibi bölgelerde eril bir dünya ve bunun yansımaları var” ifadelerini kullandı: Erkek yırtıcı hayvanlar, falluslar ve erkek tasvirleri, bir anlatı oluşturmak üzere bir araya gelmiş.

Alman Arkeoloji Enstitüsü’nde Neolitik dönem üzerine çalışan arkeolog Jens Notroff, Livescience’a yaptığı açıklamada Sayburç’taki kabartmayı yorumladı.

Eserin bir çeşit erkeklik anlatısı olduğu fikrine katılan Notroff, şöyl ekledi: Neolitik avcılar bu eserin mesajını kolayca anlamıştır. Ancak biz gerçek anlatıyı henüz anlamış değiliz.

(Kaynak: Independent Türkçe)

Paylaşın

Dünya Dillerindeki Küfürlerin Bir Ortak Noktası Daha Bulundu

Küfür veya sövgü, hoş olmayan, kırıcı, incitici ve görgüsüz, mahalle ağzının kullandığı sözlerdir. Bir küfür ifadesinin içinde ne var? Muhtemelen dünyanın en iğrenç kelimeleri, genellikle kaba ya da tabu bir kavramı ifade eder.

Ancak dünya dillerindeki küfürlerin başka bir ortak noktası daha bulunuyor. Tamamında belki ninnilerde duyulması daha muhtemel olan daha melodik ünsüz seslerin eksik olması.

Londra Üniversitesi’nden araştırmacılar tarafından yapılan yeni bir çalışmaya göre, küfür sözcüklerinde Çince, İngilizce ve İspanyolca dahil birçok dilde l, r, w ve y ünsüz sesleri yer almıyor.

Ekip, farklı lehçelerdeki küfürlerde “fonetik kalıplar” bulmak için yola çıkmış.

“Küfür, din ya da müzik gibi kültürler arasında her yerde bulunan bir olgudur” diyen araştırmanın eş yazarlarından psikoloji profesörü Ryan McKay, yaptığı açıklamada, “Çalışmamız, kelimelere güçlerini veren şeyin sadece anlamsal içerikleri olmadığını, bu kelimelerdeki seslerin de bir rol oynayabileceğini gösteriyor.” şeklinde konuştu.

Küfürdeki ‘ses sembolizmini’ anlamak

McKay, Batı Avustralya’da büyürken “oldukça renkli bir dile” maruz kaldığını söylüyor. İngilizcedeki küfür kelimelerinin, sesi oluşturduktan sonra ağzın tamamen kapandığı “p, t ve k” gibi plosive (ünsüz) sesleri içerdiğini fark etmiş.

McKay, plosive seslerin “özellikle vurgulu bir duygu ifadesine olanak tanıyıp tanımadığını” merak ettiğini dile getiriyor.

Kelimelerin anlamlarına uygun seslere sahip olduğu ‘ses sembolizmi’ konusunda uzman olan psikolog Shiri Lev-Ari’nin bilgisine başvurmuş.

“Glass” (cam) ya da “glisten” (parıldama) gibi sesleri parlak ve pürüzsüz bir şeyi çağrıştıran ve tanımları da buna uyan sözcükleri düşünün.

McKay, ikilinin diller arasında “plosive” seslere dair kanıtlar ya da “küfür için evrensel bir fonetik şablon” bulmayı beklediklerini, seslerin farklı dillerdeki küfürlerin evrimini belirlediğini aktarıyor.

Ancak ulaştıkları sonuç; birçok dilde küfür sözcüklerinde “l, r, w ve y” seslerinin eksik olması.

(Kaynak: Euronews Türkçe)

Paylaşın

‘2022 Nobel Ödülleri’ Törenle Sahiplerine Verildi

2022 Nobel Ödül töreni, Alfred Nobel’in ölüm yıldönümü olan 10 Aralık’ta İsveç’in Stockholm Konser Salonu’nda yapıldı. Törende Nobel Fizik, Kimya, Fizyoloji veya Tıp, Edebiyat Ödülü ile ekonomi bilimleri ödülü Nobel Ödülü sahiplerine verildi.

Haber Merkezi / Çok sayıda davetlinin katıldığı Nobel ödülünü kazananlara birer diploma, Nobel madalyası ve yaklaşık 900 bin avro para ödülü verildi. Yeni tip koronavirüs (Kovid 19) salgını nedeniyle ödül törenleri, 2020 ve 2021’de yapılamamıştı.

2022 Nobel Ödülleri tıp, kimya, fizik, barış, edebiyat ve ekonomi alanında 12 isim ve 2 sivil toplum kuruluşuna verildi. Ödüllerin sahipleri şöyle:

2022 Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü, “soyu tükenmiş homininlerin genomları ve insan evrimine ilişkin keşifleri nedeniyle” Svante Pääbo’ya verildi.

2022 Nobel Kimya Ödülünün bu yılki sahipleri klik kimya ve bioortogonal kimya alanındaki çalışmaları ile Carolyn R. Bertozzi, Morten Meldal ve K. Barry Sharpless oldu.

2022 Nobel Fizik Ödülü’nün bu yılki sahipleri “dolanık fotonlarla yapılan deneyler ile Bell eşitsizliklerinin ihlal edildiğini ortaya koyan ve kuantum bilgi bilimine öncülük eden” çalışmaları ile Alain Aspect, John F. Clauser ve Anton Zeilinger oldu.

2022 Nobel Barış Ödülü antikomünist Belarus Halk Cephesi kurucularından Ales Bialiatski ile Rusya’daki antikomünist “insan hakları örgütü” Memorial’a ve Ukrayna’dan Center for Civil Liberties’e verildi.

2022 Nobel Edebiyat Ödülünün bu yılki sahibi Annie Ernaux oldu. Ernaux, ödüle “kişisel hafızanın köklerini, yabancılaşmalarını ve kolektif kısıtlamalarını ortaya çıkarma cesareti” nedeniyle layık görüldü.

2022 Nobel Ekonomi Ödülü, “Bankalar ve finansal krizler üzerine araştırma yaptıkları için” Ben S. Bernanke, Douglas W. Diamond ve Philip H. Dybvig’e verildi.

Paylaşın

Bakanlık “Kurak Günler” Filmine Verdiği Ödeneği Faiziyle Birlikte Geri İstedi

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “Kurak Günler” isimli son filmi için verdiği ödeneği faiziyle birlikte geri istedi. Yönetmen Emin Alper, Kurak Günler filmi için 2019 yılında bakanlıktan 950 bin TL’lik destek almıştı.

Yönetmen Emin Alper, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın “Kurak Günler” isimli son filmi için verdiği ödeneği faiziyle birlikte geri istediğini söyledi. Alper konuya dair açıklamasını sosyal medya hesaplarından paylaştı:

Emin Alper, “kamuoyuna duyuru” başlığıyla paylaştığı yazıda, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın filme sunduğu finansal desteği yasal faiziyle birlikte geri istediğini belirtti. “Bu karar, 2018 yılı Kasım ayında başvuru yaptığımız ilk taslaktan sonra, proje geliştirme sürecinde senaryoda gerçekleştirdiğimiz değişikliklerin uygun görülmemiş olması gerekçesiyle alınmıştır” ifadelerine yer veren Alper, kararın “filmi karalamaya dayalı medya kampanyalarının baskısıyla” alındığını belirtti.

Yönetmen, “dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde kamu fonları destek verdikleri filmlerin senaryolarındaki değişiklikleri denetlemez. Senaryolar yazıldığı andan çekim gününe kadar, proje geliştirme sürecinde, çekim sırasında, sette ve en nihayetinde kurguda değişir” sözlerine yer verdi.

“Keyfi ve son derece tehlikeli”

Kararı “keyfi” ve “sinemanın geleceği için son derece tehlikeli” olarak değerlendiren Alper, “Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın 2019’da yapılan yönetmelik değişikliğiyle, senaryolar üzerindeki değişiklikleri takip etmek bahanesiyle eserlerimize yönelik açık bir sansür süreci işletmektedir” dedi.

Emin Alper, filminin Cannes Uluslararası Film Festivali’nde Türkiye’yi temsil eden tek uzun metraj film olarak bu sene yer aldıklarını belirttiği yazıyı, “Ne yazık ki, filmimizin başına gelenler, ülkemizde hiçbir başarının cezasız kalmadığının talihsiz bir örneği” cümleleriyle sonlandırdı.

Bakanlık konuya ilişkin henüz bir açıklama yapmadı.

Film dünya prömiyerini bu sene 75. Cannes Film Festivali’nde gerçekleştirdi. Ekim ayında 59’uncusu düzenlenen Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden En İyi Yönetmen ödülü dahil olmak üzere dokuz ödül kazandı. Kurak Günler Cuma günü Türkiye’de vizyona giriyor.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Sinema Genel Müdürlüğü, kısa ve uzun metraj filmler ile birlikte belgesel ve dizi yapımlarına finansal destek veriyor. Emin Alper de Kurak Günler filmi için 2019 yılında bakanlıktan 950 bin TL’lik destek almıştı. Medyada filmin bakanlığa gönderilen ve maddi destek alınan senaryodan daha farklı bir senaryo ile tamamlandığına yönelik pek çok haber çıkmıştı.

SİYAD: Kınıyoruz

Sinema Yazarları Derneği (SİYAD) bakanlık kararını kınadı ve geri alınmasını talep etti: Emin Alper’in Kurak Günler filmine verilen finansal yapım desteğinin geri ödenmesi talebini, sinemamız için çok sakıncalı bir sürecin başlangıcı olarak görerek kınıyor ve bu kararın geri alınmasını talep ediyoruz.

Kurak Günler

Çiçeği burnunda bir savcı olan Emre’nin tayini Yanıklar kasabasına çıkar. İşini büyük bir ciddiyetle yapmaya çalışan Emre, Belediye Başkanı Selim Bey ve kasaba halkı tarafından saygıyla karşılanır. Yer altı suyunun kullanılması çevre kurulları ve mahkemelerce yasaklanması kasabada ciddi bir sorun yaratır.

Selim Bey de büyük borularla yer altı sularını kasabaya bağlayacak olan büyük projesini hayata geçirmeye çalışır. Ancak Selim, yerel bir gazete sahibi olan Murat başta olmak üzere ciddi bir muhalefetle karşı karşıya kalır. Murat, Emre’yi belediye başkanına karşı kışkırtmaya çalışsa da Emre olaylara temkinli yaklaşır.

Kısa bir süre sonra yapılacak olan yerel seçimlerde taraf olmaktan kaçınmaya çalışan Emre, ona karşı yükselen sesler sonucu kendisini zor bir durumun içinde bulur. Çok geçmeden Emre, bir kısır döngü içine hapsolur.

Paylaşın