Kremlin, “Erdoğan Ve Esad Moskova’da Görüşecek” İddiasını Yalanlamadı

Kremlin, AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Ağustos ayında Rusya’nın başkenti Moskova’da görüşecek iddialarını yalanlamadı.

Haber Merkezi / Kremlin Sözcüsü Dimitri Peskov, Sabah gazetesinde çıkan bu haberle ilgili soru üzerine “Çeşitli düzeylerdeki Türk ve Suriyeli temsilciler arasında belli temaslar kurulmasının kolaylaştırılması konusu gerçekten gündemde” yanıtını verdi.

Dimitri Peskov, “Elbette bölgede önemli rol oynayan bir ülke olan Rusya dâhil birçok ülke iki ülkenin ilişki kurmasına yardımcı olmak istiyor. Bu tüm bölge için önemli” diye ekledi.

Daily Sabah’ta yer alan Dilara Aslan’ın haberinde, görüşmelere Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in arabuluculuk yapmasının planlandığı, Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin de görüşmeye davet edilebileceği iddia edildi. İran’ın ise yüksek ihtimalle davet edilmeyeceği öne sürülmüştü.

Öte yandan Erdoğan’ın Esad ile Moskova’da bir araya geleceği yönündeki haberler yalanlanmıştı. Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili konuya ilişkin, “Sayın Cumhurbaşkanımızın, Suriye Cumhurbaşkanı Esad’la Moskova’da bir görüşme yapacağı yönündeki haberler gerçeği yansıtmamaktadır” ifadelerini kullanmıştı.

Normalleşmede ilk adım 28 Aralık’ta atıldı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana dışişleri bakanları düzeyinde ilk kez resmi görüşme için Moskova’da bir araya gelmişti.

Toplantıda ilişkilerin normalleştirilmesinin yanı sıra Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan 3,7 milyon Suriyeli mültecinin ülkelerine gönüllü geri dönmeleri konusunun da ele alınacağı kaydedilmişti.

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde konuyla ilgili yer alan açıklamada “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi hakkında görüş alışverişinde bulunulması, terörle mücadele, siyasi süreç, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşleri de dahil olmak üzere insani konuların ele alınması planlanmaktadır” denilmişti.

Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecinde Rusya’nın da girişimleriyle ilk somut adım bakanlar düzeyinde 28 Aralık’ta atılmıştı.

Moskova’da 28 Aralık 2022’de Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katılımıyla yapılan üçlü toplantıda Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm terör örgütleri ile ortak mücadele çabaları ele alınmıştı.

İlk görüşmede Şam yönetiminin, Türkiye’den, topraklarından çekilmesini ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) “terörist” olarak tanınmasını istediği ancak bu taleplerin Türkiye tarafından geri çevrildiği bildirilmişti.

Nisan başında dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan toplantıya İran da katıldı. Türkiye, Suriye, Rusya ve İran savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katıldığı 25 Nisan’da yapılan toplantı, Ankara ile Şam arasında başlatılan normalleşme sürecinde yeni bir adım olmuştu.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye “Suriye topraklarında her şekliyle terör örgütleri ve tüm aşırılıkçı gruplarla mücadele, Suriyeli mültecilerin topraklarına dönmelerine yönelik çabaların yoğunlaştırılması”na vurgu yaptı ve tarafların “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını teyit” ettikleri belirtilmişti.

Suriye ise “Türk birliklerinin Suriye’den çekilmesi” talebini yinelemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Aralık toplantısı öncesinde Suriye’nin kuzeyindeki YPG güçlerine yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamada bulunurken, “Biz şu an itibarıyla Suriye, Türkiye, Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz.

Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” şeklinde konuşmuştu.

Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Rus medyasına yansıyan haberlerde, Moskova’nın Türkiye tarafından önerilen üçlü diplomasi mekanizması fikrine sıcak baktığı belirtilmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım ayında Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşebileceğinin sinyalini vermiş ancak Esad, Türkiye Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini çekmeyi kabul etmediği müddetçe Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeyeceğini söylemişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Washington’da yaptığı basın toplantısında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a Suriye ile normalleşme gündemi kapsamında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşme talimatı verdiğini söylemişti.

Washington dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalarda bulunan Erdoğan yol haritasının muhataplarıyla birlikte Fidan’ın oluşturacağını bildirmişti. “Suriye’nin toprak bütünlüğünün bizim de çıkarımıza olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz. Suriye’de inşa edilecek hakkaniyetli bir barış, en çok bize fayda sağlayacak” diyen Erdoğan, bu inşa sürecinin en önemli adımı da Suriye ile yeni bir dönem başlatmaktan geçtiğini söylemişti.

Şu ana kadar bu sürecin olumlu istikamette geliştiğini ve yakın zamanda somut adımlar atılmasını beklediklerini ifade eden Erdoğan, ABD ve İran’ın da bu süreci desteklemesi gerektiğine dikkat çekmişti. Bu süreci baltalamak isteyenlere karşı da “hazırlıklı oldukları” mesajını vermişti.

Erdoğan, “Suriye’nin bir ve bütün olarak yeni bir gelecek inşa etmesi için oluşacak iklimden kimsenin rahatsızlık duymaması temel beklentimizdir. Bu süreci terör örgütleri zehirlemek için elinden geleni yapacaklardır. Provokasyonlar tertipleyip oyunlar kuracaklardır. Tüm bunların farkındayız ve hazırlıklıyız” demişti.

16 Temmuz’da yapılan kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Erdoğan, Beşar Esad’a isim vermeden çağrıda bulunarak, “Karşılıklı saygı ve müşterek menfaatler temelinde daha önce karşımızda konumlanan ülkelerle dahi ilişkilerimizi güçlendirdik. Tüm bunları malum çevrelerin körüklediği eksen tartışmasına rağmen başardık” demiş ve eklemişti:

“Dostlarımızın sayısını çoğaltmaya büyük önem veriyoruz. Büyük güçler arasındaki paylaşım kavgasının hızlandığı bir dönemde dış siyasette yeni denklemler kurmamız Türkiye için tercihten öte ihtiyaçtır. Bu açılımlara komşularımızla birlikte diğer ülkelerin de muhtaç olduğunu görüyoruz. Bunun için sıkılı yumrukların açılmasında fayda olduğunu görüyoruz.”

Paylaşın

Bahçeli, Özel’i Hedef Aldı: Türkiye’de Ekonomik Kriz Yok

Partisinin genel merkezinde basın mensuplarına açıklamalarda bulunan Devlet Bahçeli, Karamsar tablolar çizenler, gerçek manada Türkiye’nin gücünü kavramaktan aciz düşenlerdir” dedi ve ekledi:

“CHP Genel Başkanı’nın tarihin en ağır ekonomik krizinin yaşandığını iddia etmesi, ülkesine ve milletine itibar etmeyen bir siyasetçinin deli saçmasıdır. Ekonomi yükseliş kulvarındadır. Dezenflasyon süreci her geçen gün tesirini göstermekte, büyüme, istihdam, yatırım ve cari fazla hedefleri iyimser beklentileri kamçılamaktadır. Kredi derecelendirme şirketlerinin ekonominin pozitif ivmesini teyit etmesi sevindirici bir gelişmedir.”

Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, partisinin genel merkez binasında basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. Bahçeli’nin açıklamalarından öne çıkan bölümler bu şekilde:

“Yeni yüzyıl Türkiye için emsalsiz fırsatlarla doludur. Milli birlik ve beraberlik içinde bu fırsatları yakalayacağımız düşüncesindeyim. Milletimizin hassasiyetleri üzerinde oynama yapanlar, çok tehlikeli provokasyonları birer birer sahneye sürmektedir.

Muhalefetin umut bağladığı, bölücülerin ve teröristlerin kukla olarak hizmet ettiği Joe Biden’ın başkanlık yarışından çekilmesi etkileri olacak bir gelişmedir. Sayın Cumhurbaşkanımız ve iktidarını devirme planları yapanların kendileri tasfiye olmaktadır. Güney sınırlarımız boyunca kurulmak istenen bağlantı noktaları kahraman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin mücadelesi ve iktidarın dirayetiyle berhava edilmiştir. Açılan kilidin kapatılmasıyla hiçbir terör örgütü nefes alamayacaktır.

Bölücülüğü sokağa taşıma gayretleri son günlerde hızlanmıştır. Bu tahrikleri dikkatle takip ettiğimiz herkes tarafından bilinmelidir. Kapalı devre işbirliği halinde olan ve siyasi ortaklık kuran CHP ile DEM ateşle oynadığı malumlarınızdır. Tam bu günlerde CHP Genel Başkanı’nın ‘Kürtler ben eşit hissetmiyorum diyorsa onlar eşit hissedene kadar hep birlikte mücadeleye devam edeceğiz’ açıklaması yakından tanıdığımız bölücü bir ağızdır.

Türkiye’nin bölünmesi hususunda iş birliği halinde olan DEM ve CHP’nin ateşle oynadığı malumlarınızdır. DEM’lenen CHP milli güvenliğimize zarar vermektedir. DEM’lenen CHP demokrasimize leke sürmekte, milli birlik ve kardeşlik hukukumuzu kundaklamaktadır. CHP’nin şifreleri PKK’nın elinde, DEM’in kullanımındadır.

Karamsar tablolar çizenler, gerçek manada Türkiye’nin gücünü kavramaktan aciz düşenlerdir. CHP Genel Başkanı’nın tarihin en ağır ekonomik krizinin yaşandığını iddia etmesi, ülkesine ve milletine itibar etmeyen bir siyasetçinin deli saçmasıdır. Ekonomi yükseliş kulvarındadır.

Dezenflasyon süreci her geçen gün tesirini göstermekte, büyüme, istihdam, yatırım ve cari fazla hedefleri iyimser beklentileri kamçılamaktadır. Kredi derecelendirme şirketlerinin ekonominin pozitif ivmesini teyit etmesi sevindirici bir gelişmedir.

Yumuşama dayatması altında Türkiye’nin Türk siyaset ve demokrasi sisteminin ilkelerinden uzaklaşması, ihanetin aklanma ve temize çıkarma uğraşları stratejik bir tuzak olarak karşımızdadır. Bu tuzağın kurnaz mimarı dış güdümlü zillet çephesidir. Politikasızlık içinde kıvranan CHP yönetiminin yumuşama veya normalleşme çağrıları zemzem diye ikram edilen baldıran zehrinden başka bir şey değildir.

Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50’nci yıldönümü nedeniyle Kıbrıs Türk halkıyla kucaklaşmak kuşkusuz milli bir heyecan yaratmıştır. Kıbrıs Türklüğünün zulümden kurtuluş gününde soydaşlarımızla birlikte olmaktan şahsım adına büyük bir memnuniyet duyduğumu açıklamak boynumun borcudur. Kıbrıs Türk milletinin kardeşlik anıtıdır. Kıbrıs, bölgenin kilit taşıdır. Tüm dikkatlerin odağı Kıbrıs’tır. Kıbrıs Türklüğünün egemenlik haklarını yok sayan tacizler bitmemiştir. Kıbrıs’ta barıştan ödü kopanlar var.

Bir Yunan şarkıcının Çeşme’de Türk bayrağına ve Atatürk posterlerine karşı sergilediği saygısızlık ile egemenliğimiz altındaki bazı adalarda fiili durum yaratması sabrımızı zorlayan ilkel ahlaksızlığa bir başka örnektir. Bu kafa yapısı ile iyi komşuluk hukuku ilişkisi kurmanın ne kadar mümkün olduğu ayrıca ele alınmak durumundadır.

Türk milleti hayvanları sever. Köpekleri dost kabul eder. O sebepten köpeklere karşı uygulanacak yanlışın karşısında olur. MHP gerekeni yapacaktır.

Bazı çevreler MHP’ye karşı çok büyük suçlamalarda bulunmuşlardır. Bunların toplamı 154 kişidir. Sizlerle çok zaman beraber oluyoruz. Televizyonlarda ayrıldığımız şahsiyetler var. Şu liste kimin hangi gün, hangi saatte, nasıl konuştuklarının, MHP’ye hangi hakaretleri yaptıklarının toplamıdır.

Bu dosya elimizdedir, günü geldiğinde işleme geçecektir. ‘Bizi hedef gösteriyor’ saçmalığından da kendilerini kurtarsınlar. Bizlere her türlü hakareti yapıyorlar, olayları saptırıyorlar, konuşmaması gerekenleri konuşmaya mecbur ediyorlar. Bizim hedefimiz adalettir, kendileri muhatabımız dahi değildir.”

Paylaşın

İYİ Parti’de İstifa Furyası: Milletvekili Sayısı 34’e Düştü

31 Mart’ta yapılan yerel seçimlere “hür ve müstakil” giren ve seçimlerde büyük bir hezimet yaşayan İYİ Parti’de İstanbul Milletvekili Ersagun Yücel partisinden istifa etti.

Haber Merkezi / Ersagun Yücel, istifa kararına ilişkin yaptığı açıklamada, “Kurucu liderimiz Sayın Meral Akşener hanımefendinin daveti üzerine katıldığım, kurulmasında ve gelişmesinde emeklerimiz olan ve Kurucu Genel Başkan Yardımcısı ve Milletvekili olduğum İYİ Parti’den istifa ettiğimi bildirmek isterim.” ifadelerini kullandı.

Ersagun Yücel’in istifasıyla İYİ Parti’nin Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki (TBMM) milletvekili sayısı 34’e düştü.

Gün içerisinde 27. dönem Isparta Milletvekili Aylin Cesur da İYİ Parti’den istifasını duyurmuştu. Cesur, istifasına ilişkin sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadelere yer vermişti:

“Değerli İYİ Parti’liler, bugün itibariyle İYİ Parti üyeliğimi sonlandırmış bulunmaktayım. İYİ Parti üyesi olduğum günden beri birlikte çalıştığım tüm kıymetli İYİ Parti’li arkadaşlarıma, ‘Türkiye daha iyi olsun’ diye yola çıkmış ve ülkemizin demokrasi ve kalkınma mücadelesine katkı sağlamak için bizimle birlikte canla başla çalışmış tüm teşkilat mensuplarına, sevgili gençlerimize, kadınlarımıza ve parti gönüllüsü arkadaşlarıma,

İYİ Parti Kurucu Genel Başkanı Sayın Meral Akşener’e ve tüm parti kurucularına teşekkürlerimi sunuyor; İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Müsavat Dervişoğlu ve yönetimine, halen görevde olan İYİ Parti teşkilatlarına ve halen görevde olmayan parti mensuplarına başarılar ve esenlikler diliyorum. Kamuoyunun bilgisine sunarım. Saygılarımla…”

Paylaşın

Suriye İle Normalleşme: Erdoğan İle Esad Nerede Ve Ne Zaman Görüşecek?

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın Ağustos ayında Rusya’nın başkenti Moskova’da görüşebileceği öne sürüldü.

Daily Sabah’ta yer alan Dilara Aslan’ın haberinde, görüşmelere Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in arabuluculuk yapmasının planlandığı, Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani’nin de görüşmeye davet edilebileceği iddia edildi. İran’ın ise yüksek ihtimalle davet edilmeyeceği öne sürüldü.

Öte yandan Erdoğan’ın Esad ile Moskova’da bir araya geleceği yönündeki haberler yalanlandı. Dışişleri Bakanlığı’ndan üst düzey bir yetkili konuya ilişkin, “Sayın Cumhurbaşkanımızın, Suriye Cumhurbaşkanı Esad’la Moskova’da bir görüşme yapacağı yönündeki haberler gerçeği yansıtmamaktadır” ifadelerini kullandı.

Normalleşmede ilk adım 28 Aralık’ta atıldı

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ve Suriyeli mevkidaşı Faysal Mikdad, Suriye’de savaşın başladığı 2011 yılından bu yana dışişleri bakanları düzeyinde ilk kez resmi görüşme için Moskova’da bir araya gelmişti.

Toplantıda ilişkilerin normalleştirilmesinin yanı sıra Suriye’deki iç savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan 3,7 milyon Suriyeli mültecinin ülkelerine gönüllü geri dönmeleri konusunun da ele alınacağı kaydedilmişti.

Dışişleri Bakanlığı’nın internet sitesinde konuyla ilgili yer alan açıklamada “Türkiye ile Suriye arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi hakkında görüş alışverişinde bulunulması, terörle mücadele, siyasi süreç, sığınmacıların gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşleri de dahil olmak üzere insani konuların ele alınması planlanmaktadır” denilmişti.

Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecinde Rusya’nın da girişimleriyle ilk somut adım bakanlar düzeyinde 28 Aralık’ta atılmıştı.

Moskova’da 28 Aralık 2022’de Türkiye, Rusya ve Suriye savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katılımıyla yapılan üçlü toplantıda Suriye krizi, mülteci sorunu ve Suriye topraklarında bulunan tüm terör örgütleri ile ortak mücadele çabaları ele alınmıştı.

İlk görüşmede Şam yönetiminin, Türkiye’den, topraklarından çekilmesini ve Özgür Suriye Ordusu’nu (ÖSO) “terörist” olarak tanınmasını istediği ancak bu taleplerin Türkiye tarafından geri çevrildiği bildirilmişti.

Nisan başında dışişleri bakan yardımcıları düzeyinde yapılan toplantıya İran da katıldı. Türkiye, Suriye, Rusya ve İran savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının katıldığı 25 Nisan’da yapılan toplantı, Ankara ile Şam arasında başlatılan normalleşme sürecinde yeni bir adım olmuştu.

Milli Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Türkiye “Suriye topraklarında her şekliyle terör örgütleri ve tüm aşırılıkçı gruplarla mücadele, Suriyeli mültecilerin topraklarına dönmelerine yönelik çabaların yoğunlaştırılması”na vurgu yaptı ve tarafların “Suriye’nin toprak bütünlüğüne saygılı olduklarını teyit” ettikleri belirtilmişti.

Suriye ise “Türk birliklerinin Suriye’den çekilmesi” talebini yinelemişti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 28 Aralık toplantısı öncesinde Suriye’nin kuzeyindeki YPG güçlerine yönelik olası kara operasyonuyla ilgili açıklamada bulunurken, “Biz şu an itibarıyla Suriye, Türkiye, Rusya üçlü olarak bir adım atalım istiyoruz.

Bunun için de önce istihbarat örgütlerimiz bir araya gelsin, ardından savunma bakanlarımız bir araya gelsin, daha sonra dışişleri bakanlarımız bir araya gelsin. Onların yaptığı görüşmelerden sonra da biz liderler olarak bir araya gelelim. Bunu da Sayın Putin’e teklif ettim. O da buna olumlu baktı. Böylece bir dizi görüşmeler zincirini başlatmış olacağız” şeklinde konuşmuştu.

Erdoğan’ın açıklamalarının ardından Rus medyasına yansıyan haberlerde, Moskova’nın Türkiye tarafından önerilen üçlü diplomasi mekanizması fikrine sıcak baktığı belirtilmişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan Kasım ayında Suriye Devlet Başkanı Esad ile görüşebileceğinin sinyalini vermiş ancak Esad, Türkiye Suriye’nin kuzeyindeki askerlerini çekmeyi kabul etmediği müddetçe Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmeyeceğini söylemişti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Washington’da yaptığı basın toplantısında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’a Suriye ile normalleşme gündemi kapsamında Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşme talimatı verdiğini söylemişti.

Washington dönüşü uçakta gazetecilere açıklamalarda bulunan Erdoğan yol haritasının muhataplarıyla birlikte Fidan’ın oluşturacağını bildirmişti. “Suriye’nin toprak bütünlüğünün bizim de çıkarımıza olduğunu her fırsatta dile getiriyoruz. Suriye’de inşa edilecek hakkaniyetli bir barış, en çok bize fayda sağlayacak” diyen Erdoğan, bu inşa sürecinin en önemli adımı da Suriye ile yeni bir dönem başlatmaktan geçtiğini söylemişti.

Şu ana kadar bu sürecin olumlu istikamette geliştiğini ve yakın zamanda somut adımlar atılmasını beklediklerini ifade eden Erdoğan, ABD ve İran’ın da bu süreci desteklemesi gerektiğine dikkat çekmişti. Bu süreci baltalamak isteyenlere karşı da “hazırlıklı oldukları” mesajını vermişti.

Erdoğan, “Suriye’nin bir ve bütün olarak yeni bir gelecek inşa etmesi için oluşacak iklimden kimsenin rahatsızlık duymaması temel beklentimizdir. Bu süreci terör örgütleri zehirlemek için elinden geleni yapacaklardır. Provokasyonlar tertipleyip oyunlar kuracaklardır. Tüm bunların farkındayız ve hazırlıklıyız” demişti.

16 Temmuz’da yapılan kabine toplantısının ardından açıklamalarda bulunan Erdoğan, Beşar Esad’a isim vermeden çağrıda bulunarak, “Karşılıklı saygı ve müşterek menfaatler temelinde daha önce karşımızda konumlanan ülkelerle dahi ilişkilerimizi güçlendirdik. Tüm bunları malum çevrelerin körüklediği eksen tartışmasına rağmen başardık” demiş ve eklemişti:

“Dostlarımızın sayısını çoğaltmaya büyük önem veriyoruz. Büyük güçler arasındaki paylaşım kavgasının hızlandığı bir dönemde dış siyasette yeni denklemler kurmamız Türkiye için tercihten öte ihtiyaçtır. Bu açılımlara komşularımızla birlikte diğer ülkelerin de muhtaç olduğunu görüyoruz. Bunun için sıkılı yumrukların açılmasında fayda olduğunu görüyoruz.”

Paylaşın

Vatandaş Mehmet Şimşek’i “Başarısız” Buluyor

MAK Danışmanlık tarafından yapılan ankete katılan katılımcıların yüzde 55’i Mehmet Şimşek liderliğindeki ekonomi yönetimini başarısız buluyor. Ekonomi yönetiminin mevcut sorunlarını çözebileceğine inanmayanların oranı ise yüzde 51.

Öte yandan Türkiye’deki sığınmacıların hayatlarını olumsuz etkilediğini düşünen katılımcıların oranı yüzde 55. Yüzde 82’si ise sığınmacıları bir güvenlik sorunu olarak görüyor. Suriyelilerin ve diğer göçmenlerin ülkelerine geri gönderilmesi gerektiğini savunanların oranı yüzde 54.

MAK Danışmanlık tarafından gerçekleştirilen geniş çaplı anket çalışması, Türkiye’nin siyasi nabzını tutmaya devam ediyor. 59 ilde 6150 katılımcıyla yüz yüze gerçekleştirilen bu araştırma, halkın seçim tercihlerini, ekonomik beklentilerini ve toplumsal sorunlara bakış açılarını gözler önüne seriyor.

Araştırmaya katılanların, 14 Mayıs 2023 Genel Seçimleri’nde oy verdikleri partilere bakıldığında dağılım şu şekilde:

AK Parti: yüzde 34
CHP: yüzde 24
MHP: yüzde 10
İYİ Parti: yüzde 9
YSP: yüzde 8
YRP: yüzde 2
Zafer Partisi: yüzde 2
Diğerleri: yüzde 4
Oy kullanmadım: yüzde 7

Ancak, bu pazar bir seçim olsa oylarını hangi partiye verecekleri sorulduğunda tablo biraz değişiyor:

AK Parti: yüzde 28
CHP: yüzde 29
MHP: yüzde 8
İYİ Parti: yüzde 6
YRP: yüzde 7
Zafer Partisi: yüzde 2
Diğerleri: yüzde 1
Kararsız/Cevap yok: yüzde 7

Kararsız seçmenlerin oylarının dağıtılması sonrası ise partilerin oy oranları şöyle şekilleniyor:

AK Parti: yüzde 30
CHP: yüzde 31,2
MHP: yüzde 8,6
DEM: yüzde 8,6
YRP: yüzde 7,5
İYİ Parti: yüzde 6,4
Zafer Partisi: yüzde 2,2
TİP: yüzde 1,1
Saadet Partisi: yüzde 1,1
DEVA Partisi: yüzde 1,1
Diğerleri: yüzde 2,2

Ankette yer alan diğer önemli sorulara verilen yanıtlar, vatandaşların ekonomik ve sosyal beklentilerini de ortaya koyuyor. Katılımcıların yüzde 43’ü Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçlarından memnun olmadığını belirtirken, yüzde 46’sı memnun olduğunu ifade ediyor. Muhalefetin mevcut durumunu umut verici bulanların oranı ise sadece yüzde 21.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve ekonomi yönetimini başarılı bulan katılımcıların oranı yüzde 21 iken, yüzde 55’i ekonomi yönetimini başarısız buluyor. Ekonominin mevcut sorunlarını çözebileceğine inanmayanların oranı ise yüzde 51.

Türkiye’deki sığınmacıların hayatlarını olumsuz etkilediğini düşünen katılımcıların oranı yüzde 55. yüzde 82’si ise sığınmacıları bir güvenlik sorunu olarak görüyor. Suriyelilerin ve diğer göçmenlerin ülkelerine geri gönderilmesi gerektiğini savunanların oranı yüzde 54.

Türkiye’nin terörle mücadelesinde ABD ve AB ülkelerine güvenmeyen katılımcıların oranı yüzde 71, NATO’nun Türkiye’de darbelere destek verdiğine inananların oranı ise yüzde 68.

Ekonomik krizin ruh hallerine etkisi sorulduğunda, katılımcıların yüzde 27’si büyük bir moral çöküntüsü yaşadığını, yüzde 21’i ise sürekli endişe duyduğunu belirtiyor. Asgari ücret ve maaş zamlarını yeterli bulmayanların oranı yüzde 59.

Erken genel seçim yapılması gerektiğini düşünen katılımcıların oranı yüzde 58. Mevcut siyasi partilerin dolduramadığı bir boşluk olduğunu ve yeni bir siyasi partiye ihtiyaç duyulduğunu belirtenlerin oranı ise yüzde 68.

Ülkenin genel durumu hakkında hissiyatlarını soran ankette, katılımcıların yüzde 61’i endişeli veya kaygılı olduğunu belirtiyor. En önemli sorun olarak ise yüzde 56 oranıyla hayat pahalılığı ve ekonomi ön plana çıkıyor.

Paylaşın

AK Parti Döneminde Halktan 3 Trilyon Dolar Vergi Toplandı

Meclis’te düzenlediği basın toplantısıyla gündemdeki gelişmeleri değerlendiren DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, iktidarın “kaynak yok” açıklamalarına tepki göstererek, “Söz konusu halk olunca hep kaynak yok diyorlar. Ama AKP iktidarı 22 yılda halktan tam 3 trilyon dolar vergi toplamış. Yani kişi başına gelirin 10 bin doların altında olduğu bir ülkede, kişi başına 35 bin dolar vergi toplamış. Bu devasa bir para. Bu korkunç bir para. Peki, bu parayı ne yaptınız? Paraları nereye harcadınız? Halkın vergilerini kime, hangi yandaşa peşkeş çektiniz?” dedi.

Haber Merkezi / Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis’te düzenlediği basın toplantısıyla gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Gülistan Kılıç Koçyiğit, şunları söyledi:

“Yasama faaliyetleri son hız devam ediyor. Normalde hukuk devletinde kanun yapıcılar yasayı toplumsal sorunların çözümü için getirirler. Hukuk devleti dediğimiz şeyde toplumsal ihtiyaçların giderilmesi için yasa yapılır. Ama AKP iktidarındaki bütün yasa yapma süreçlerine baktığımızda, demokratik muhalefetin, Meclis’teki muhalefetin ve toplumun itirazlarına rağmen yasaların yapıldığını görüyoruz. Ne yazık ki gerçek gündemleri değil kendi siyasal ihtiyaçlarını gören bir yerden yasa yapmaya çalışıyorlar. Yaz dönemlerinde de üst üste Anayasa’ya aykırı yasa teklifleriyle Meclis’in meşgul edildiğini; halkın gerçek gündemlerinin değil AKP’nin gündemlerinin işletildiğini görüyoruz.

Yasa yapma anlayışları tam da AKP’nin siyasal anlayışı ile örtüşüyor. Torba torba yasa hazırlıyorlar ama torba torba bu ülkenin hak ve özgürlüklerini götürüyorlar. Her torbanın arkasına rant politikasını gizlemişler. Bu yasa yapma sürecinin sağlıksız olması da toplumun yasa yapma süreçlerini yakından takip edememesinin, STK’lerin ve muhalefet partilerinin yasa yapma süreçlerine etkin katılamamasının bir sonucudur. Bu yasa yapma taktiğinin özel olarak tercih edildiğini, bunun AKP’nin bir içtihadı haline geldiğini belirtmemiz gerekiyor.

Ne yapıyorlar bu kadar yasa getiriyorlar, bu yasalar ne işe yarıyor? Toplumsal kutuplaşma ve çatışmayı daha derinleştiriyor. Kutuplaşma ve çatışmayı derinleştirecek ve körükleyecek yasa tekliflerini üst üste getiriyor AKP-MHP ittifakı. Getirdikleri yasa tekliflerinin merkezinde kesinlikle toplum, halk, yoksul, emekli, köylü, kadın, çocuk yok. En önemlisi de ülke kaygısı yok. Ne var? AKP’nin koltuk kaygısı ve sevdası var. Yasa yapma sürecinin tekçi ve yasakçı olduğunun, özgürlük ve demokrasi karşıtı siyaseti büyütmeye dönük olduğunun altını çizmek gerekiyor.

Halihazırda son haftalarda gelen yasalara bakalım. Öğretmenlik Meslek Kanunu, 9. Yargı Paketi, Tasarruf Paketi, Vergi Paketi, hayvan katliamlarının önünü açacak olan yasa teklifi. Bir de duyduğumuz üzere 12 maddelik Ticaret Kanununu komisyona getirmek istiyor AKP’nin kendisi. Bunların her birinin içeriğine acil ihtiyaç mıdır diye baktığımız zaman hiçbirinin acil olmadığını, bu ülkedeki dertlere derman olmadığını görüyoruz. Buna rağmen ısrarlı bir şekilde getiriyorlar ve yangından mal kaçırırcasına üst üste teklifleri bindiriyorlar. Yaz günü Meclis’e fazla mesai yaptırarak, 20 saati bulan komisyon çalışmalarıyla hem bütün muhalefete, bütün milletvekillerine hem de topluma sağlıksız bir yasama faaliyeti dayatıyorlar.

Biz bütün bu süreç boyunca dünya kadar kanun teklifi verdik. Halkın gerçek sorunlarının çözülmesi için verdiğimiz teklifler vardı. Asgari ücretin artması için, emeklilerin insanca yaşaması için kanun teklifi verdik. Dar gelirlilere kira yardımı için kanun teklifi verdik. Kadınlar için verdik, çocukların haklarını gözeten kanun teklifleri verdik. En önemlisi temel hak ve özgürlükleri artıracak kanun teklifleri verdik ama bunların hiçbirisine yanıt alamadık. Biz toplumsal sorunların çözülmesi için siyaset yapıyor ve mücadele ediyoruz ama AKP iktidarı için toplumsal sorunlar bir sorun değil. Çünkü onlar için daha büyük sorunlar var.

Sermayeyi korumak, kendi iktidarlarını korumak, yandaşlarını korumak gibi temel dertleri var. Açık ve net söyleyelim: Biz bu ülkede, Meclis’te halkın sorunlarını cesurca halkın kürsüsünden ifade etmeye devam edeceğiz. Halkın, emekçinin, yoksulun, kadının, çocuğun, börtü böceğin ve doğanın haklarını savunmaya devam edeceğiz. Meclis’i AKP ve MHP’nin insafına asla terk etmeyeceğiz. Burayı halkın meclisi yapmaya, halkın sözünü kurmaya, etkin muhalefet yapmaya devam edeceğiz. Bu parlamento AKP ve MHP’den ibaret değil.

Sayısal çoğunluk onlarda olabilir ama siyasi çoğunluk, siyasi kararlılık, siyasi irade demokratik ve toplumsal muhalefettedir, bizlerdedir. Ülkenin gerçek sorunlarını ve bunlara yönelik çözüm önerilerimizi Meclis kürsüsünden verdiğimiz önergeler ve kanun teklifleriyle dile getirmeye devam edeceğiz. Bu parlamentoyu halkın ve hakikatin parlamentosu yapma mücadelemiz kesintisiz bir şekilde devam edecek. Parlamento kürsüsünde iktidarın yalanlarını deşifre etmeye ve hakikati anlatmaya devam edeceğiz. Bunun güvencesi bizleriz, DEM Parti’dir.

Geçen hafta Tarım Orman ve Köyişleri Komisyonuna hayvan katliamı yasasını getirdiler. Ortada halihazırda bir yasa var, 2014’te çıkan 5199 Sayılı Yasa var. Bu yasanın eksiklerinin giderilmesi ve etkin uygulanması mümkün. Bunların hiçbirini yapmadılar ve şimdi toplu hayvan katliamının önünü açacak bir teklif getirdiler. 20 yıldır iktidar olan bir AKP gerçeği var, halihazırda bir yasa var. Daha önce Meclis’in kurduğu bir araştırma komisyonu ve bunun raporu var. Bu yasanın, araştırma komisyonu raporu gözetilerek eksiklikleri giderebilir ama bunu yapmayı tercih etmiyorlar.

Çünkü bu iktidar düşmanlaştırmadan, nefretten, ötekileştirme politikasından besleniyor. Bugün getirdikleri katliam yasasının da bunun bir parçası olduğunu ifade etmemiz gerekiyor. 18 saatlik komisyon toplantısı boyunca her bir milletvekili arkadaşımız bu yasanın neden geçmemesi gerektiğini uzun uzun anlattı. Ama karşımızda gerçekten utanmaz, çocuklarını köpek saldırılarında yitirmiş insanların acısını istismar edecek kadar aymaz bir akıl olduğunu gördük.

Kürtleri, Ermenileri, Alevileri, kadınları, sığınmacıları, LGBTİ+’ları ötekileştiren, düşmanlaştıran ve siyasetini onun üzerinden kuran akıl, bugün de sokakta yaşayan köpekleri katlederek bu politikasını yeni bir aşamaya getirmeye ve buradan faşizmi kurumsallaştırarak tam bir tür soykırımına varacak bir yasayı Meclis’ten geçirmeye çalışıyor. Biz buna asla ve asla razı olmayacağız. Bugün tarif edilen sorunun kaynağında AKP iktidarının olduğunu biliyoruz. “Kısırlaştır, aşılat ve yerinde yaşat” diyen yasayı uygulamayan iktidar, mevcut sorunun bizzat müsebbibidir. Bu sorunu gidermek de iktidarın uhdesindedir.

“İktidar 22 yılda halktan 3 trilyon dolar vergi toplamış”

Bununla da bitmiyor. Normalde Temmuz’da asgari ücrete zam yapılması gerekiyordu. 6 aylık enflasyon oranları açıklandı. Biz bunları konuşurken Türkiye’de nasıl bir ekonomik tablo var. Milyonlarca insan sefalet ücretiyle yaşamaya çalışıyor, açlık sınırının altında yaşamaya çalışıyor, gündelik yaşamlarını kredi kartlarıyla devam ettirmeye çalışıyor. Borç batağına saplanmış bir Türkiye halkları gerçeği var. Bunu nereden biliyoruz? Kredi kartı harcama kalemlerinde en fazla borcun gıdada olduğunu herkes ve bütün istatistikler ortaya koyuyor. Emekçinin ve emeklinin durumu böyleyken, onlarla dalga geçen bazı yaklaşımlar olduğunu görüyoruz.

“Bekleyin enflasyon düşecek, alım gücünüz artacak ve siz de refaha ulaşacaksınız”. Bunu söyleyen her gün talan eden, her gün kasaları boşaltan, her gün halkın sırtına yeni vergi yükleri bindiren ve yandaşlarını semirten iktidarın bizzat kendisi. Yaz geldi, büyük bir infial oluştu emekli maaşları ile ilgili. Bir düzenleme yaptılar, en düşük emekli maaşını 12 500 TL yaptılar ama kök maaşlarda bir değişiklik yok. Hatırlarsanız seçim öncesinde benzer bir basınç oluşmuştu ve yine emekli maaşlarında düzenlemeye gittiler. 10 bin TL’ye tamamladılar, kök maaşları yine artırmadılar. Kök maaşlar artmadığı için her zam döneminde eski düşük ücretler üzerinden zam alınıyor.

Bu da emeklileri büyük bir açlık ve sefalete mahkum ediyor. 12 500 TL’ye tamamladıkları maaşlar, yaklaşık 2 milyon emekliyi etkiliyor ama bu 2 milyon emekli Ocak ayında 12 500 TL üzerinden zam alamayacak. Kök ücretleri 10 bin TL üzerinden kalmış oluyor. Yine 10 bin TL altındaki rakam üzerinden zam alacaklar, büyük bir haksızlığa maruz kalacaklar. Emeklilere zam tartışmaları başlarken utanmadan sıkılmadan dönüp şunu söylüyorlar: “Kaynak yok”. Kaynak gerçekten yok mu? Tabii ki kaynak var ama emeklilere ayıracakları kaynağı sermayeye, yandaşlara peşkeş çektikleri için emekliye kaynak bulamıyorlar.

Sadece garanti projelere bütçeden 163 milyar TL ayırmışlar. Yetmemiş bir yılda 4 defa enflasyon güncellemesi yapmışlar. Temmuz ayı geldi, asgari ücretliler zam talep ediyor ama kaynak yok diyorlar. Söz konusu halk olunca hep kaynak yok diyorlar. Ama AKP iktidarı 22 yılda halktan tam 3 trilyon dolar vergi toplamış. Yani kişi başına gelirin 10 bin doların altında olduğu bir ülkede, kişi başına 35 bin dolar vergi toplamış. Bu devasa bir para. Bu korkunç bir para. Peki, bu parayı ne yaptınız? Paraları nereye harcadınız? Halkın vergilerini kime, hangi yandaşa peşkeş çektiniz? Halk adına buradan sormak istiyorum.

Türkiye enflasyonda ilk 5’te. Gıda enflasyonunda OECD ülkeleri arasında ilk 1’de. Bu ülkede tarihin en büyük yoksulluğu ve açlığı yaşanıyor. Orta sınıf kalmamış, herkes açlıkta ve sefalette eşitlenmiş durumda. Çocuklar yeterince beslenemediği için saç kırıkları oluşuyor, bodur kalıyor. Emekçiler ve emekliler açlık sınırının altında bir ücrete mahkum edilmiş. Kadın yoksulluğu almış başını gidiyor. Çocuklar okula aç gidip geliyor. Öğrenciler okula gidemiyor.

Okul terklerinin en fazla arttığı dönemdeyiz. Neredeyse günde tek bir öğünle bütün günü okulda geçiren bir gençlik ve öğrenci gerçeği var. Bütün bunlar yokmuş gibi zevk ve sefa içinde günlerini gün etmeye, şatafat ve israflarından hiçbir şey yitirmemeye gayret ediyorlar. “2024 yılını emekliler yılı ilan ettik” demişlerdi. Biz söyleyelim: 2024 yılı da 2025 yılı da emekliler yılı olacak. Çünkü emekliler örgütlenmeleri ve mücadeleleriyle, ortaya koydukları itirazlarıyla AKP’nin sonunu getirecek toplumsal kesimdir. Emeklinin yüzüne bakamayan, karşısına çıkamayan, korkan ve kaçan bir iktidar gerçeğiyle karşı karşıyayız. Böyle bir iktidar olmak da AKP’ye nasip oldu.

2002 yılında en düşük emekli maaşı 216 TL imiş. 216 TL ile 7 tane çeyrek altın alınabilirmiş. Yani tanesi 32 liradan 7 çeyrek altın alınabiliyormuş. Şimdi en düşük emekli maaşını 12 bin 500 TL’ye tamamladılar. Sadece 3 çeyrek altın alınabiliyor. Yani emeklinin 4 çeyrek altınını çaldı bu iktidar. 2002 yılında en düşük emekli maaşıyla yaklaşık 20 kilo et alınabiliyordu. Bugün en düşük emekli maaşıyla sadece 16 buçuk kilo et alınabiliyor. Yine emeklinin sofrasından 3 buçuk kilo eti çalan bir iktidar gerçeğiyle karşı karşıyayız.

Yeni vergi düzenlemesi içerisine konulan emekliliklerle ilgili düzenleme, komisyon aşamasındayken en düşük emekli maaşı ve asgari ücretin 32 bin TL’ye çıkarılması için önerge verdik. Tabii yine her zamanki gibi AKP-MHP oylarıyla reddedildi. Bu önergemizi Genel Kurul aşamasında da vereceğiz. İşçinin, emekçinin, yoksulun, dar gelirlinin hakkını hukukunu korumaya devam edeceğiz. İktidara ve parlamentodaki tüm muhalefet partilerine de çağrımız bizim önergemize destek vermeleridir. Gelin bir nebze de olsa emeklinin, yoksulun yüzünü güldürelim, sorunlarına çözüm olalım.

“Emekçiler de yoksullar da sizi ölçüyor, günü geldiğinde sizi tek tek tartacaklar”

Tayyip Erdoğan, Kıbrıs dönüşü uçakta her zamanki gibi açıklamalar yaptı. En düşük emekli maaşının 12 bin 500 lira olacağını açıkladı. “Muhalefete bakıyorsunuz, düşünmeden 17 bin olsun diyor. Bunların sırtında maalesef küfe yok. Biz ölçüyoruz, biçiyoruz nasıl bu işi ekonomik dengeleri bozmayacak biçimde götürürüz diye” ifadelerini kullandı. Şimdi buradan Erdoğan’a şunu sormak istiyoruz: Ölçüp biçiyorsunuz da ne hikmetse 22 yıldır hep sermaye ve yandaşlarınız kazanıyor. Emekçiler ve emekliye gelince biçiyorsunuz ve ortada bir şey kalmıyor. Asgari ücretliye zam yapmıyorsunuz, sermayeye ve yandaşa gelince de bol kepçe dağıtıyorsunuz. Emekçiye gelince kesip biçiyorsunuz.

AKP’nin, yani Sayın Erdoğan’ın sırtında bir küfe falan yok. Asıl küfe emekçinin sırtında. Emekçinin belini büken küfenin içerisinde de Erdoğan ve şürekasının olduğunu çok iyi biliyoruz. Halkın sırtına binip halkın alın terini sömüren büyük bir sömürü çarkı içerisinde zevk sefa içinde yaşayan bir iktidar gerçeği var. Saray’ın bir günlük harcaması 34 milyon. Yani 17 bin TL asgari ücretlik 3 bin kişinin ücreti yapıyor.

İçte biçtikleri kimdir? Asgari ücretlidir. Ölçüyorsunuz, çünkü garanti ödemelerine 163 milyar TL ayırıyorsunuz. Biçiyorsunuz, çünkü açlık sınırı 20 bin TL’ye, yoksulluk 65 bin TL’ye yaklaşmış durumda. Bu ülkede asgari üscret sadece 17 bin TL. O yüzden tartınız bozuk, ölçünüz bozuk. Sizin ölçünüz sadece yandaşlarınız için çalışıyor. Emekçiye gelince gözünü kapatan, onları sırtında bir yük olarak gören bir siyasi akla ve bakışa sahipsiniz. Ama emekçiler de sizi ölçüyor, yoksullar da sizi ölçüyor ve günü geldiğinde sizi tek tek tartacaklar.

“Kadın cinayetleri politiktir”

Hatırlayacaksınız; İstanbul Sözleşmesinden çıkma tartışmaları olduğunda, AKP iktidarı kesinlikle kadın cinayetlerinde artış olmayacağını, kadına yönelik şiddetin duracağını söylemişti. Elimde 1 Ocak ile 30 Haziran arasındaki veriler var. Sadece 1 Ocak ile 30 Haziran arasında 221 kadın erkekler tarafından katledildi. Bu katleden erkeklerin 80 tanesi hane içerisindendi. 37’si de boşanma aşamasında olan eşlerini, sevgililerini öldüren erkeklerdi. Yani erkek şiddeti her geçen gün artıyor. Peki, gerçekten bu erkek şiddeti, kadın cinayetleri engellenemiyor mu? Bu kadın kırımı gerçekten durdurulamıyor mu? Özel politik bir tercih olarak AKP’nin bunun önüne geçmediğini, kadınları korumadığını, 6284 Sayılı Yasayı etkin uygulamadığını, bu şiddete cevaz verdiğini görüyoruz. İşte bu nedenle kadın cinayetleri politiktir.

Yandaşlar, çeteler, mafyalar, sosyal medya fenomenleri bir şekilde yolunu bulup cezaevinden tahliye ediliyor. Ama söz konusu Kürtler, Kürt kadınlar ve muhalif kadınlar olunca cezaevlerine atıyorlar. En son Batman’da yaşadığımız örneği sizinle paylaşmak istiyorum. Batman’da 3 tane anne tek bir tanık beyanıyla tutuklandı. Her biri 70 yaşın üzerinde olan bu anneler cezaevinde çıplak arama işkencesine maruz kaldılar.

Odaları keyfi bir şekilde basıldı, su verilmedi, bir gün boyunca sadece ekmek verildi. Kirli bir şilte üzerine yatmaları istendi. Okuma yazma bilmemelerine rağmen taleplerini dilekçeyle yazmaları dayatıldı. Avukatlarıyla görüştürülmediler. Bütün bunları kim yaptı? AKP iktidarının bizzat kendisi. Polisin cezaevinden her seferinde sedyeyle taşıyarak hastaneye getirdiği Hatice Yıldız her gün baygınlık geçirmesine rağmen cezaevinde tutulmaya devam ediyor.

81 yaşındaki Makbule Özer, 65 yaşındaki Besra Erol, 76 yaşındaki Hanife Aslan düşman ceza hukukunun bir uygulaması olarak hala cezaevinde tutulan Kürt analar. Bu yaklaşım Kürt’e yönelik, kadına yönelik düşman hukukunun bir yansımasıdır. Adalet Bakanlığına bir kez daha çağrı yapıyoruz: Başta Batman’daki anneler olmak üzere yaşlı annelerimizi cezaevine koymaktan, cezaevinde işkence yapmaktan, her türlü hukuksuzluğu yapmaktan vazgeçin. Batman’daki annelerimizi ve diğer annelerimizi derhal serbest bırakın.

Cezaevlerinde muktedir olduğunu zanneden gardiyanlara, cezaevi müdürlerine ve yetkililere de seslenmek istiyorum: Sanmayın ki bütün yaptığınız hukuksuzluklar yanınıza kalacak. Sanmayın ki bu iktidar sizi bu hukuksuzluklardan koruyacak. Gün gelecek ve bu ülkede demokrasi ve hukuk tesis edilecek, siz de yaptığınız işkence ve eziyetler nedeniyle yargılanacaksınız. İktidarın kanunsuz emirlerine uyan ya da kişisel nedenlerle cezaevlerinde işkence yapan herkesin iki elimiz yakasındadır. Bütün hukuksuz süreçleri takip edeceğiz. Onların yargılanması ve ceza alması için elimizden geleni yapacağız.

Biliyorsunuz bu ülkede çocuğa yönelik şiddet ve istismar da en temel gündemlerden biri. Ne yazık ki bu gündem kamuoyunun gözünden kaçırılıyor. TÜİK’in sene başında açıkladığı cinsel istismara maruz kalan çocuk verilerine göre son 9 yılda çocuklara yönelik cinsel istismar oranı 3 kat artmış durumda. Bunun resim kayıtlar olduğunu, resmi kayıtlara yansımayanların çok daha fazla olduğunu iyi biliyoruz. Geçen sene 31 bini aşkın çocuk, cinsel istismara maruz kalmış ve bunların belki de 2-3 katı verilere girmemiştir. Sadece son birkaç haftada hepimizi derinden üzen iki örnekten bahsetmek istiyorum.

Konya’da evli olduğu dini nikahlı eşinin, çocuğuna cinsel istismarına göz yuman, rıza gösteren ve kayıt altına alan bir kadın, kayıtlarının yıllar sonra ortaya çıkması sonucu tutuklandı. Diğeri de Diyarbakır’da 7 yaşından itibaren amcası ve amcasının oğlu tarafından sistematik cinsel istismara maruz kalan bir kız çocuğunun yaşadıkları. Şu anda 13 yaşında o çocuk ve sınıfta çizdiği resimlerin hep aynı olması nedeniyle rehberlik öğretmeni tarafından fark ediliyor, 6 Kasım 2023’te olay açığa çıkıyor. Amca ve kuzeni gözaltına alınıyor, tecavüzcü olanlar gözaltına alınıp tutuklanıyor ama 8 ay sonra uzun tutukluluk nedeniyle tahliye ediliyorlar. Bütün bu örnekler neyi gösteriyor? Bu ülkede çocuklar korunmuyor, bu ülkede yargıdan kolluğa kadar hiç kimse çocuğun üstün yararını gözetmiyor.

Bizzat söylemin kendisi, yargılama usulleri ve bu cezasızlık politikası çocuk istismarı oranlarını artırıyor. Bu cezasızlık politikalarına karşı çok daha etkin bir politika yürütülmesi ve hızla bir çocuk bakanlığının kurulması gerekiyor. Biz DEM Parti olarak hem Çocuk Komisyonumuzla hem de tüm mekanizmalarımızla bundan sonra da çocukların üstün yararını gözeten ve çocuklara yönelik cinsel taciz ve istismarın önüne geçen politikalar için elimizden gelen her şeyi yapacağız. Meclis’e de çağrı yapıyoruz: Madem çalışacağız, gelin, hep beraber el ele verelim çocuk istismarının ve kadına yönelik şiddetin önüne geçelim.”

Paylaşın

İYİ Parti’de “Üst Düzey” İstifa

31 Mart’ta yapılan yerel seçimlere “hür ve müstakil” giren ve seçimlerde büyük bir hezimet yaşayan İYİ Parti’de 27. Dönem İYİ Parti Isparta Milletvekili Aylin Cesur, partisinden istifa ettiğini duyurdu.

Haber Merkezi / Yerel seçimlerinde yaşanan yenilginin ardından İYİ Parti’de genel başkan Meral Akşener’in görevi bırakmasıyla birlikte başlayan istifalar sürüyor. Son olarak 27. Dönem İYİ Parti Isparta Milletvekili Aylin Cesur, partisinden istifa ettiğini duyurdu.

Cesur, sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi: “Değerli İYİ Parti’liler, bugün itibariyle İYİ Parti üyeliğimi sonlandırmış bulunmaktayım. İYİ Parti üyesi olduğum günden beri birlikte çalıştığım tüm kıymetli İYİ Parti’li arkadaşlarıma, ‘Türkiye daha iyi olsun’ diye yola çıkmış ve ülkemizin demokrasi ve kalkınma mücadelesine katkı sağlamak için bizimle birlikte canla başla çalışmış tüm teşkilat mensuplarına, sevgili gençlerimize, kadınlarımıza ve parti gönüllüsü arkadaşlarıma, İYİ Parti Kurucu Genel Başkanı Sayın Meral Akşener’e ve tüm parti kurucularına teşekkürlerimi sunuyor; İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Müsavat Dervişoğlu ve yönetimine, halen görevde olan İYİ Parti teşkilatlarına ve halen görevde olmayan parti mensuplarına başarılar ve esenlikler diliyorum. Kamuoyunun bilgisine sunarım. Saygılarımla…”

Paylaşın

CHP Lideri Özel’den “Seçim Sandığı” Mesajı

En düşük emekli aylığına yapılan zamma tepki gösteren CHP Lideri Özgür Özel, “Sefalet ücreti veriyor. Böyle geçim olur mu? Geçim olmazsa seçim olur, başka çaresi yok! Geçim yoksa seçim var!” dedi ve ekledi:

“Asgari ücreti 25 bin lira yaparsa, en düşük emekli maaşını asgari ücret yaparsa, Rize’deki çay üreticisini perişan etti, çayın taban fiyatını 25 yapar ve farkı hemen öderse, buğdayı bedavaya almaya çalışıyorlar, buğdayın 15 lira taban fiyatını verirse erken seçim demeyeceğim. Ama yapmazsa geçim yoksa seçim var. Bir kez daha söylüyorum.”

Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı Özgür Özel, Beyoğlu Belediyesi tarafından açılan “Beyoğlu Emekli Evi”ni ziyaret etti. Ziyarette Özgür Özel ile birlikte Beyoğlu Belediye Başkanı İnan Güney ve CHP İstanbul İl Başkanı Özgür Çelik yer aldı.

Özgür Özel burada yaptığı konuşmada, İnan Güney’in Gezi Direnişi döneminde CHP İlçe Başkanı olarak görev yaptığını anımsatarak, “Hepimizin yerine Silivri Cezaevi’nde ve Bakırköy Kadın Cezaevi’nde yatan 5 arkadaşımızı Gezi ruhuyla, Gezi’yi sahiplenerek bir kez daha selamlıyorum” dedi.

Gezi tutukluları için mesaj veren Özel, şunları söyledi: “Tayfun Kahraman partimizin üyesidir, Tayfun Kahraman herkesin üzerinde birleştiği talepleri önce sayın Bülent Arınç’a aktarmıştır, sonra da sayın Erdoğan’a… Bülent Arınç’la konuştuğunda Erdoğan yurtdışındaydı. Tayfun Kahraman, Bülent Arınç’la konuştuğunda ‘Erdoğan Türkiye’ye gelmesin, bakanlar istifa etsin, yönetimi bize bırakın’ demedi. Deseydi darbeci olurdu. Ne dedi? Ağaçları kesmeyin, buraya kışla yapmayın, AKM’yi yıkmayın yerine AVM yapmayın. Bir de hedef gözetmeksiz gaz fişeği atıyorsunuz, bu şiddeti durdurun demişti.

Çiğdem Mater Gezi’nin belgeselini çekecekmiş, çekememiş, ortada belgesel yok. 7 tane belgesel YouTube’da var, onlara da kimse bir şey yapmasın ama çekenler dışarıda, çekemeyen içeride. Mine Özerden güya banka hesabı açmış, para toplamış! Bir lira para yok hesapta. Can Atalay, Hatay halkının oylarıyla milletvekili seçildi, Anayasa Mahkemesi lehine karar vermek için gün sayıyor. Osman Kavala 7 yıldır yatıyor, iddialarının bir tanesini ispatlayamadılar.”

En düşük emekli aylığına yapılan zamma tepki gösteren Özel, “İş hayatında alın terini döken, gözünün nurunu akıtan, dirsek çürüten emekliler memleketi bugüne getirdi. Memleket, bugünlere ulaştıysa emekliler sayesinde ulaştı. Şimdi rahat edecekleri günlerde tarihin en büyük ekonomik krizi karşısında onlara sahip çıkması gereken devlet, onları bu krizle baş başa bırakıyor” diye konuştu.

Özel, şunları söyledi: “Adalet ve Kalkınma Partisi ilk iktidara geldiğinde bir emekli maaşı, 1,5 asgari ücretti. Hiç dokunmasalar bugünkü 1,5 asgari ücreti uygulasalar en düşük emekli maaşı 25 bin lira olması gerekiyor. Sözde zam yaptılar, emekli maaşı 12 bin 500 lira oldu. 25 bin lira olması gereken emekli maaşı 12 bin 500 lira! İstanbul Planlama Ajansı bir çalışma yaptı, İstanbul’da bir emekli en az ne kadarla geçenebilir? 25 bin lira hesabını onlar da buldu. Ama AK Parti geldi, emekliyi enflasyona ezdirmeyeceğim, enflasyon hesabına göre zam vereceğim dedi; geldiğinde 1,5 asgari ücret olan en düşük emekli maaşı bugün 0,6 asgari ücret.”

“Geçim yoksa seçim var”

Emeklilerin gelirindeki düşüşü çeyrek altın ile hesaplayan Özel, şunları anlattı: “Emekliler AK Parti gediğinde, Tayyip Bey başbakan olduğunda en düşük emekli maaşıyla 8 tane çeyrek altın alıyorlardı. Bugün bu maaş 3 çeyrek altın almıyor. Cepten en az 5 çeyrek altın gitti. Bir şey nerede aranır, kaybedilen yerde? Biz nerede kaybettik 5 çeyrek altını, seçim sandığında kaybettik. AK Parti geldi, 5 çeyrek altını kaybetti; AK Parti gidecek, kaybettiklerimizi bulacağız.”

En düşük emekli aylığına yapılan zamma tepki gösteren Özel, “Sefalet ücreti veriyor. Böyle geçim olur mu? Geçim olmazsa seçim olur, başka çaresi yok! Geçim yoksa seçim var!” ifadelerini kullandı.

Özgür Özel, şunları kaydetti: “Asgari ücreti 25 bin lira yaparsa, en düşük emekli maaşını asgari ücret yaparsa, Rize’deki çay üreticisini perişan etti, çayın taban fiyatını 25 yapar ve farkı hemen öderse, buğdayı bedavaya almaya çalışıyorlar, buğdayın 15 lira taban fiyatını verirse erken seçim demeyeceğim. Ama yapmazsa geçim yoksa seçim var. Bir kez daha söylüyorum.”

(Kaynak: Birgün)

Paylaşın

Babacan, İktidara “Vergi Paketleri” Üzerinden Yüklendi

İktidara vergi paketleri üzerinden yüklenen DEVA Lideri Ali Babacan, “KDV oranını temel bütün ihtiyaç ihtiyaçlarda, gıda, giyim, sağlık, eğitim, yüzde 18’den 8’e düşürdük. Tahsilatımız düştü mü? Düşmedi, arttı. Kurumlar vergisi oranını yüzde 33’ten önce 30’a indirdik, sonra da 20’ye indirdik. Tahsilatımız düştü mü? Düşmedi, arttı” dedi ve ekledi:

“Vergi sistemi ekonomik faaliyeti boğacak noktaya geldiği anda, o kâğıt üzerinde hesap ettiğiniz hiçbir vergiyi toplayamazsınız. Vergi mi arıyorsunuz? Öyle küçük esnafla, berberle bakkalla, kasapla, manavla uğraşmanıza gerek yok. Siz büyüklere gidin büyüklere… İmar rantlarıyla ilgili bir vergi var mı pakette? Siz tam gaz israfa devam edin, bedelini yurt dışı görüp gelecek çalışanlar, gençler ödesin, öyle mi? Siz milyarlık vergi afları getirin, uzlaşma yoluyla Maliye’nin alacağını sıfırlayın, bedelini tüm sabit gelirliler ödesin, öyle mi?”

Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, partisinin Ankara İkinci Olağan Kongresi’nde konuştu. Babacan, Erdoğan’ın faiz inadını “bahis” olarak nitelendirerek, bu bahsin kaybedenin Erdoğan olduğunu ancak bedelini 85 milyonun ödediğini söyledi.

Babacan, Özel Harekât Daire Başkanı ve polislerinin MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin elini öpmesini eleştirdi. Devletin polislerinin bir siyasi parti Genel Başkanı’nın elini öpmek için sıraya girmesinin kabul edilemez olduğunu dile getiren Babacan, bu tablonun ülkenin geldiği acı durumu özetlediğini kaydetti.

İktidara seslenen Babacan, “Siz birilerini bir yerlere atamak için, insanları böyle sıralara dizdiniz. Fakat emeklilerimiz geçinemiyor, ekmek sıralarında bekliyor. Siz el öpenleri evladınız belleyip sizden olmayanı mülakatlarda elediniz. Fakat çalışanlarımız aç; ucuz et sıralarında bekliyor. Siz, yargı ve emniyette ‘bizden’ ve ‘bizden değil’ kliklerini oluşturdunuz. Fakat gençlerimiz yarınlarından umutsuz, vize sıralarında bekliyor. Millete reva mı bu? Yaptıklarınız yüzünden ülkemiz, insanların birbirine güvenmediği, sokakları güvensiz, katillerin serbest kaldığı bir ülke oldu.

Yargıdaki ve emniyetteki el öpme sıralarının sonucu bu. Fakat hep söyledik, söyleyeceğiz:Bu ülkenin yarınlarını, hiç kimsenin karşısında eğilmeyen, bu ülkenin çalışkan gençleri kuracak.Bu ülkenin yarınlarını, el öpmek için sıralarda bekleyenler değil, Elif gibi dik duranlar kuracak. Bu ülkenin yarınlarını, işini dosdoğru yapan, haktan, hukuktan, adaletten sapmayan, hakimler, savcılar, polisler, askerler kuracak. Karşısındaki memurlara el öptürenler değil, ‘Sen Türkiye Cumhuriyeti devletinin memurusun, askerisin, polisisin… Eğilme, dik dur!’ diyenler kuracak” değerlendirmesinde bulundu.

Yönetim kademelerindeki siyasi klikleşme ve örgütlenmeleri de eleştiren Babacan, “Bildikleri tek şey var: Bizden mi onlardan mı? Bizim mahalleden mi karşı mahalleden mi? Biz bundan bir siyasi çıkar sağlar mıyız sağlamaz mıyız? İktidarın da muhalefetin de yaklaşımı bunun üzerine kurulu.Her tarafta bir ayrı klik, her tarafta bir başka örgütlenme, bir başka çeteleşme” diye konuştu.

“Tek sorumlu Erdoğan”

Mevcut sistemde tek yetkinin Erdoğan’da olduğunu aktaran Babacan, şunları söyledi: “Çok istediniz, tek yetkili oldunuz. Ülkede olan her şeyden tek başınıza sorumlusunuz. Her önlemi alabilecek tek imza sizin elinizde. ‘Nas var’ diye diye, hem enflasyonu hem faizi patlattınız. Kur Korumalı Mevduat diyerek ülkenin hazinesine büyük zararlar verdiniz. Kur Korumalı Mevduat için Merkez Bankası’na karşılıksız para bastırdınız, milyonlarca sabit gelirliyi enflasyon yoluyla fakirleştirdiniz.

Ekonomi politikanız yüzünden insanlar maaşlarını, üç kuruş birikimlerini bahislerde kaybediyorlar. İnsanlar işlerinden oldular, evlerinden oldular, aileleriyle, akrabalarıyla kavgalık oldular. Dolar borçlandılar, ödeyemediler, mahkemelik oldular. İnsanlar sizin ekonomi politikanız yüzünden intihar ettiler, canlarından oldular. Vatandaşı düşürdüğünüz hâl bu işte.Soruyorum: Kim verecek bunların hesabını? Sayın Erdoğan siz, vatandaşın eve götürdüğü ekmek üzerine bir bahse girdiniz. İnsanların birikimleriyle kumar oynadınız ve kaybettiniz.”

Erdoğan’a çağrıda bulunan Babacan, “Şimdi ortadan kaybolmak yok. Çıkın, ‘Hata yaptım’ deyin.‘Merkez Bankası’na verdiğim yanlış talimatlar sebebiyle ülkede enflasyon patladı’ deyin. Bakanlarınız bile ‘Rasyonel, yani akılcı politikalara döndük’ diyor. Ama siz susuyorsunuz. Faizden hiç bahsetmiyorsunuz. Konuşmadığınız konuları bilmiyormuş gibi yaparak sorumluluktan kurtulamazsınız. Yanlışlarınızla yüzleşmezseniz, insanlar size güvenmez. Bu vebalin altında kalmayın, çıkın insanlardan helallik isteyin” diye konuştu.

Babacan, iktidarın kurduğu ekonomik düzenin toplumun bir kesimini zenginleştirirken diğer kesimini yoksullaştırdığını ifade etti. Kalkınmanın taş ve betondan ibaret olmadığını belirten Babacan, “Sanayi yatırımı, teknoloji yatırımı, üretim, ihracat bu iktidarın öncelikleri arasında yer almıyor. Peki, ne uğruna? Haksız rant uğruna, birilerini zengin etmek uğruna. Bu kadar inşaat yapılıyor, bu kadar ev yapılıyor ama tarihin en büyük konut krizini yaşıyoruz. Kiralar beş kat, altı kat arttı. Hele İstanbul’da bazı yerlerde on kat arttı. Ev sahipleriyle kiracılar mahkemelik oldu.Satın almaya kalksanız, ev fiyatları aldı başını gitti.”

“Gençlerin, çalışanların ev alma hayalleri yerle bir oldu. Bu kadar yapılaşma oldu da vatandaşın hayrına mı oldu? Şehirlerin siluetleri bozuldu, tarihi dokulara halel getirildi. Kültürel alanlar, yapılar bir bir yok oldu. Şehirlerin nefes alma alanları bir bir yok oldu; taş oldu, beton oldu. Tek kalem oynatmayla birileri zengin olsun, birileri ceplerini doldursun diye binalar yapıldı, fakat şehirler insanların kira ödeyemediği, ev alamadığı şehirler haline geldi.”

İktidara vergi paketleri üzerinden yüklenen Babacan, şu ifadeleri kullandı: “KDV oranını temel bütün ihtiyaç ihtiyaçlarda, gıda, giyim, sağlık, eğitim, yüzde 18’den 8’e düşürdük. Tahsilatımız düştü mü? Düşmedi, arttı. Kurumlar vergisi oranını yüzde 33’ten önce 30’a indirdik, sonra da 20’ye indirdik. Tahsilatımız düştü mü?

Düşmedi, arttı. Bakın arkadaşlar, vergi sistemi ekonomik faaliyeti boğacak noktaya geldiği anda, o kâğıt üzerinde hesap ettiğiniz hiçbir vergiyi toplayamazsınız. Vergi mi arıyorsunuz? Öyle küçük esnafla, berberle bakkalla, kasapla, manavla uğraşmanıza gerek yok. Siz büyüklere gidin büyüklere… İmar rantlarıyla ilgili bir vergi var mı pakette? Siz tam gaz israfa devam edin, bedelini yurt dışı görüp gelecek çalışanlar, gençler ödesin, öyle mi? Siz milyarlık vergi afları getirin, uzlaşma yoluyla Maliye’nin alacağını sıfırlayın, bedelini tüm sabit gelirliler ödesin, öyle mi?”

İktidara ülkenin geldiği son durumu verilerle de hatırlatan Babacan, “Gelir dağılımı bozuldu, toplumsal yapı örselendi. Toplumu saran şiddeti sakın bu anlattıklarımdan bağımsız düşünmeyin arkadaşlar. Ülkenin yarısı, diğer yarısıyla kavgalı. Ülkenin yarısı, diğer yarısıyla mahkemelik durumda. Son beş yılda vatandaşlarımızın sadece %5’inin geliri reel olarak artmış. %95’in geliri ya düşmüş, ya sabit kalmış.  2023’te ihracat geçen seneye göre sadece %0,5 artmış. Bu yılın ilk 6 ayında ihracat, geçen seneye göre sadece %2 artmış. Rakamlar ortada” dedi.

“Ülkemizde ekonomi kötü, vatandaşlarımız çok derin bir geçim sıkıntısı çekiyor. Oralı olan yok, umursayan yok. Deprem tehlikesi her geçen gün büyüyor. Uzmanlar uyarıyor, her gün tekrarlıyor. Dinleyen yok, kulak veren yok. Yol ortasında yürürken iki yurttaşımız elektrik akımına kapılıp hayatını kaybediyor. Özür dileyen yok, çıkıp istifa eden yok.”

Paylaşın

Emeklilik Sistemi Değişecek Mi? Erdoğan’dan Açıklama

Erdoğan, emeklilik sisteminde köklü değişiklik içeren yeni bir hazırlık yapılacağına yönelik iddialara ilişkin, “Bizler toplumumuzun her kesimi gibi emeklilerimizin de daima yanındayız. Emeklilerimizi enflasyona ezdirmemek için azami gayret gösteriyor, elimizden gelenin daha fazlasını imkanlar nispetinde yapıyoruz” dedi ve ekledi:

Haber Merkezi / “Eldeki imkanlar dahilinde en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Engelleri aşmayı kendimize şiar edinmiş bir iktidar olarak sürekli tüm vatandaşlarımızın refahını artırmak için sürekli yeni yol haritaları oluşturuyoruz. Ekonomik istikrardan taviz vermeden, popülizm tuzaklarına düşmeden en rasyonel adımı nasıl atarız anlayışı içinde hareket ediyoruz.”

AK Parti Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kıbrıs Barış Harekatı’nın 50. yılı kutlama programına katılmak üzere gittiği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin (KKTC) başkenti Lefkoşa’dan dönüşünde uçakta gazetecilere açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtladı.

Erdoğan, 20 Temmuz Barış ve Özgürlük Bayramı’nın 50. yıl dönümü vesilesiyle KKTC’ye gerçekleştirilen ziyaretin tamamladığını kaydetti. Bu tarihi günde Türkiye ile KKTC arasındaki sarsılmaz bağların bir kez daha vurgulandığını dile getiren Erdoğan, bundan 50 sene önce olduğu gibi bugün de ana vatan ve garantör devlet olarak Kıbrıs Türkü’nün yanında olduklarını ifade etti.

Erdoğan, “İktidar ve muhalefet olarak verdiğimiz birlik tablosunu kıymetli görüyorum. Kıbrıs davasının sadece bizim değil, 85 milyonun davası olduğu anlaşılmıştır. Şunun bir defa anlaşılması gerekir. Ada’nın asli unsuru olan Kıbrıs Türk halkını azınlık olarak görmeye ve göstermeye kimsenin gücü yetmez. Bugünkü ziyaretimizde bunu adeta perçinlemiş olduk.” diye konuştu.

İki devletli modelin, Kıbrıs meselesinin yegâne çözüm yolu olduğunun gün geçtikçe daha net ortaya çıktığını belirten Erdoğan, Türkiye ve Kıbrıs Türk halkının çözüm yolunda bugüne kadar her türlü fedakarlığı gösterdiğini vurguladı. Annan Planı’na “Evet” diyen tarafın Kuzey Kıbrıs olduğu hâlde takdir edilenin maalesef yine Rumlar olduğunu ifade eden Erdoğan, bu anlayışla artık bir yere varılmasının mümkün olmadığının altını çizdi.

Kıbrıs Türkleri’nin müktesep hakları olan egemen eşitlikleri ve eşit uluslararası statülerinin tescil edilmeden bir yere varılamayacağını kaydeden Erdoğan, “Her iki tarafın masaya eşit oturup eşit kalktığı bir denklem kurulmadan yeni bir müzakere sürecinin başlamasını açıkçası mümkün görmüyoruz. Bunu, Cumhurbaşkanı Sayın Ersin Tatar da tören hitabında şüpheye mahal verilmeyecek şekilde açıkça ifade etti.” dedi.

Ambargolara rağmen Kıbrıs Türkleri’yle devlet hizmetlerinin layıkıyla sürdürülebilmesi için birlikte çalıştıklarını hatırlatan Cumhurbaşkanı Erdoğan, belediyelerin, devlet kurumlarının ve şirketlerin tüm imkânlarıyla Kıbrıs Türk halkına destek olduğunu söyledi.

Geçen yıl Ercan Havalimanı’nın yeni terminal binasının hizmete alındığını anımsatan Erdoğan, konut projelerinden, ulaştırma yatırımlarına, elektronik devlet hizmetlerinden sağlığa, savunmadan eğitime kadar her alanda KKTC’nin kalkınmasına katkı sağladıklarını aktardı. Erdoğan, 2024 Yılı İktisadi ve Mali İşbirliği Anlaşması ile Kıbrıs Türk halkına büyük fayda sağlayacak yeni projeleri hayata geçireceklerini belirtti.

Kuzey Kıbrıs’ın uluslararası alanda maruz kaldığı haksız izolasyonun kaldırılması için de gayretlerinin sürdüğünü anlatan Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı ve Türk Devletleri Teşkilatı çatısı altında Kuzey Kıbrıs’ın hak ettiği yeri alması için gerekeni yaptıklarını ifade etti. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tatar’ın, Şuşa’da düzenlenen Türk Devletleri Zirvesi’ne katılmasının bu bakımdan son derece anlamlı olduğunu, gelecek süreçte bunu yeni adımların takip edeceğini dile getirdi.

Erdoğan, 1974 Barış Harekâtı’yla kurulan, 1983’te Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ilanıyla tahkim edilen kazanımları, tüm dünyada tanınan Kıbrıs Türk Devleti ile taçlandıracaklarını belirtti. Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Dendias’ın açıklamalarının Türk-Yunan ilişkilerini tekrar soğutma noktasına getirebilecek düzeyde olup olmadığının sorulması üzerine Erdoğan, zaman zaman Yunanistan’daki popülist figürlerin bu tür söylemlerle iki ülke arasındaki ilişkileri dinamitleme gayretlerine şahit olduklarını hatırlattı.

Türkiye’nin Yunanistan ile iyi komşuluk anlayışıyla ilişkileri geliştirmek istediğini dile getiren Erdoğan, “Tabii bu durum, böylesi hezeyanlara sessiz kalmamızı gerektirmiyor. Herkesin çok iyi bildiği gibi Türkiye, Kıbrıs Barış Harekâtı’nı, adından da anlaşılacağı gibi barış için yapmıştır ve bu müdahale neticesinde huzur tesis edilmiştir. O tarihte Kıbrıs’ta hem Rum kesimi hem Yunanistan’daki darbeciler tarafından başlatılan soykırıma Türkiye, net ve keskin bir son vermek için bu harekâtı yapmıştır. Yani uluslararası hukukun bize tanıdığı garantörlük hakkı kapsamında bu müdahale yapılmıştır.” değerlendirmesinde bulundu.

Türk askerinin, düşmanına bile zulmetmeyen ama mazlumun hakkını asla çiğnetmeyen şanlı bir maziye sahip olduğunu, aynı anlayışla bugün de gelecekte de hareket etmeye devam edeceğini ifade eden Erdoğan, Mehmetçiğin ayak bastığı topraklarda işgal kültürünün değil, huzurun hakim olduğunu söyledi.

Erdoğan, şöyle devam etti: “Son NATO zirvesinde Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis ile konuştum. ‘Aynı gün ben Kuzey Kıbrıs’ta bulunacağım, orada Kuzey Kıbrıs halkına hitap edeceğim. Öğrendiğime göre siz de Güney’de olacakmışsınız, orada hitap edecekmişsiniz. Herhalde birbirimizi rahatsız edecek herhangi bir açıklama yapmayız’ dedim. O da benim gibi düşündüğünü söyledi.

Fakat Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Dendias ne yazık ki farklı bir havada, belli ki Miçotakis ile yaptığımız görüşmeden haberi yoktu, ileri geri açıklamalar yaptı. Onun bir defa kalkıp da Türklerin orada işgalci olduğunu söylemesinden daha densiz, edep dışı bir ifade olamaz. Dolayısıyla, Sayın Miçotakis’in, bu bakanına haddini bildirmesi lazım. Bizim çok daha fazla konuşmamıza zaten gerek yok. Konuşacaklarımızı bugün zaten konuştuk. Yolumuza da aynen devam ediyoruz.”

“KKTC Bayındırlık ve Ulaştırma Bakanı Erhan Arıklı, ‘Güney Kıbrıs, Yunanistan’la Larnaka kıyılarında deniz üssü inşa etme girişiminde. Amerika ve AB ile anlaştıkları haberleri çıkıyor. Bunlar yalanlanmadı’ diyor. Dolayısıyla artık Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye’yle anlaşılarak deniz üssü kurma zamanı geldiğini söylüyor. Deniz ve hava üssü kurulması kısa zamanda söz konusu olur mu? Güney Kıbrıs’ı İsrail’in lojistik üs olarak kullandığına dönük haberler de çıkıyor. Sayın Tatar da bunun Kıbrıs’ı, Orta Doğu’daki bazı büyük terör örgütlerinin hedefi hâline getireceği uyarılarında bulundu. Bu tür gelişme konusunda Türkiye hangi adımlara atmayı düşünür?” soruları üzerine Erdoğan, şu görüşleri paylaştı:

“Ada’da Kuzey Kıbrıs Cumhurbaşkanlığı binasıyla, Kuzey Kıbrıs Parlamento binası inşaatını yapıyoruz. Onları bir göreyim, durum nedir dedim. Her ikisi de muhteşem birer bina oluyor. Allah nasip ederse en geç kasım ayı ortalarında bitecek. Bu iki bina, başkanlık binasıyla parlamento binası bittiği zaman, yanında da oraya hizmet verecek gayet güzel bir mescit yapılıyor. Herhalde bu üslerden daha önemli bir şey yok. Onlar askeri üs yapıyor, biz siyasi üs yapıyoruz. Çalışmayı en güzel şekilde devam ettireceğiz. Bu arada, tekrar bir kontrole gidip inşaat ne durumda onu görmem lazım. Gördüğüm kadarıyla Kıbrıs taşından hakikaten muhteşem bir eser meydana geliyor. Yani Türkiye gerektiği zamanda gereken adımları atar, yapılması gerekenleri yapar.

Ada’nın huzuruna asla katkı sağlamayacak, gerginlikleri artıracak ve uluslararası hukuk ihlallerine yol açacak adımlardan özenle kaçınmak gerekir. İsrail’in katliamına ortak olmak ne Rumlara ne Yunanistan’a fayda sağlar. Ayrıca gerekirse deniz üssü ve deniz yapılarını kuzeyde yaparız. Bizim de denizimiz var. Mesela yeni bir doğal gaz gemisi alıyoruz. Sakarya Gaz Sahası’ndaki gaz üretiminde kullanılacak, yüzer gaz işletme platformu gemisi. Yaklaşık 2 ay sonra Türkiye’de olacak. 300 metre boyunda 58 metre genişliğinde. 5 milyon hane halkına yetecek kadar doğal gazı üretecek bu platform belki orada 15-20 yıl kalacak. Adeta bir üs gibi. Önümüzdeki hafta yola çıkıyor ve Türkiye’ye gelecek. Zaten o üssü gördükleri zaman yeter onlara.”

“Kendi uçağımızı yapıyoruz, kendi uydumuzu yapıp uzaya yolladık”

“Barış Harekâtı yaptığı zaman Türkiye’ye ambargolar uygulandı. Külliyedeki ilk veya ikinci 29 Ekim resepsiyonunda ‘Uçaklarımıza tekerlek vermeyenlere karşı bizim de yapacaklarımız var’ demiştiniz. Aradan yıllar geçti. Şimdi, savunma sanayimiz var. Bu gelişmeyle ilgili bugün burada ne hissettiniz?” sorusuna Erdoğan, “Biliyorsunuz, uçaklarımızın lastiklerini dahi alamıyorduk ama şu anda Petlas, uçaklarımızın lastiklerini yapar hâle geldi. Çok önemli bir adım. Üstelik Anadolu’nun göbeğinde. İnsansız hava araçlarından SİHA’lara kadar geldiğimiz nokta belli. ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN, tüm bunlar şu anda savunma sanayisinde dünyayla adeta yarış hâlinde. Bundan dolayı da çok çok mutluyuz.” cevabını verdi.

Batı ülkelerinin, Türkiye’nin insansız hava araçlarıyla ilgili sipariş üstüne sipariş verdiğini ifade eden Erdoğan, ülkelerin hangileri olduğunu söylemeyeceğini ama Avrupa Birliği ülkelerinin artık Türkiye’den bu tür taleplerde bulunmasının devranın nasıl değiştiğini gösterdiğini belirtti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu bizi ayrıca mutlu ediyor. Kızılelma şu anda devreye giriyor. Bunların devreye girişinin o malum çevreleri çok daha çıldırtacağına eminim. Özellikle Amerika’daki seçimin de bu işte tayin edici bir rolünün olduğunu düşünüyoruz. Bu seçimin neticesiyle birlikte ne gibi adımlar atılabilir, bunları da ayrıca göreceğiz ama ibre Türkiye’nin lehine dönüyor diye düşünüyorum. Bundan dolayı da huzur içindeyim. Sizler de huzur içinde olun. Kendi uçağımızı yapıyoruz, kendi uydumuzu yapıp uzaya yolladık. Daha iyisini yapacak, daha ileri gideceğiz. Bizi en çok duygulandıran ise artık bizim gençlerimizin asla yılgınlığa kapılmadan ‘Ben yaparım’ demesidir. Biz çok güçlü tohumlar attık, onlar filizleniyor ve gelecekte boy verecekler.”

“Milli Savunma Bakanlığı uzun süredir ‘Kilit kapanıyor’ başlığıyla Kuzey Irak’a ilişkin operasyonları paylaşıyor. Siz de dönem dönem Irak’ın kuzeyinde PKK varlığının tamamen bitirileceğini belirttiniz. Bu konuda neredeyiz? Bu yaz döneminde bu iş biter mi, ne dersiniz?” sorusu üzerine Erdoğan, şu yanıtı verdi:

“Terörle mücadele bir matematik olayı değil. İki kere iki dört diyemezsiniz. Örneğin Pençe Kilit Harekât bölgesinde Piyade Yarbay Abdullah Cem Demirkan kardeşimiz yaralandı. 15 gün yaralı olarak kaldı ve maalesef şehit oldu. Bunların hepsinin intikamını alıyoruz. Faturayı çok ağır ödüyorlar, ödemeye de devam edecekler. Ama bilsek ki terörle mücadele bir matematik olayıdır, kalkarız açıklamayı da ona göre yaparız.

Dolayısıyla da terörle mücadelemiz sonuna kadar devam edecek. Önünde sonunda kazanan inşallah yine biz olacağız. Artık onları bekleyen son yakındır. Bu ülkenin insanlarına çektirdikleri acıların hesabı soruluyor. Terör meselesini kökünden bitireceğiz. Sağa sola koşturmaları, destek arama çabaları da bu yüzden. Ne yaparlarsa yapsınlar fayda göremeyecekler. Bu ülkenin insanlarına yaşattıklarının hesabını öyle ya da böyle veriyorlar. Askerimiz, polisimiz, istihbaratçılarımız sahada ve onların güçlü nefesini sürekli enselerinde hissediyorlar. Burunlarını dahi çıkartamadıkları mağaralar onları koruyamayacak.”

UAD’nin, İsrail’i işgalci ilan ederek işgal ettiği toprakları terk etmesini istediği hatırlatılan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Uluslararası Adalet Divanı aynı zamanda İsrail’i tazminata mahkûm etti. Miktarını henüz açıklamadılar. İsrail zaten bugüne kadar Uluslararası Adalet Divanı’nın verdiği kararların hiçbirini uygulamadı. Çünkü yanında başta Amerika Birleşik Devletleri olmak üzere Batı var.” değerlendirmesinde bulundu.

Türkiye’nin dünyanın birçok ülkesiyle birlikte gerekli baskıyı yaptığını ve buna devam edeceğini vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, “İspanya’nın duruşu burada çok çok önemliydi. Finlandiya’nın, Norveç’in tüm bunların duruşları önemliydi. Biz bu işi takip edeceğiz, kovalayacağız ve en sonunda inşallah burada bir netice alacağız diye düşünüyorum. İsrail durdurulmalıdır. Bunu sağlamak hepimizin görevidir.” diye konuştu.

Erdoğan, İsrail’e destek olarak, mazlum Filistin halkının yıllardır yaşadığı sistematik zulmü görmezden gelerek bir yere varmanın mümkün olmadığını belirterek, şöyle devam etti:

“İsrail yaptıklarının cezasını çekmeli, bu ceza bir daha kimsenin böylesi bir zulmü aklından geçirememesini sağlayacak kadar ibretlik olmalıdır. Umarım bu karar ve bundan önce alınan ve İsrail tarafından uygulanmayan kararlar uluslararası toplumda bir uyanışı beraberinde getirir. Filistinlilerin acılarına alışmamalı, onların durumunu olağan görmemeliyiz. Her yeni günde daha çok artan bir tonda sesimizi zulme karşı yükseltmeliyiz. Bu bizim insani görevimiz, tarihe borcumuzdur. Bugün takınılan ya da takınılmayan her tavır tarihe geçmektedir. Herkesi tarihin doğru tarafında durmaya bir kez daha davet ediyorum.”

Amerika Birleşik Devletleri’ndeki başkanlık seçimlerinin sonuçlarının, İsrail’in Gazze politikalarını etkileyip etkilemeyeceğine ve İsrail’in savaşı bölge yayma isteğinin nasıl engelleneceğine ilişkin soruları Erdoğan, şöyle yanıtladı:

“Bu konuyla ilgili olarak İsrail, 1947’de ne yaptıysa şimdi de aynısını yapıyor, değişen bir şey yok. Tüm mesele İsrail’in bu davranışlarına karşı haktan yana olanlar, adaletten yana olanların el ele verip bu Uluslararası Adalet Divanı’nın verdiği kararın yanında herkesin yer almasını sağlamaktır. Bu oyunu ancak böylesi bir duruşla bozarız. Bu zulmü sona erdirmek için ABD yönetiminin İsrail’e baskı yapması, katil Netanyahu’ya ve beraberindekilere verdiği desteği çekmesi şarttır.”

Erdoğan, İsrail’in coğrafyayı kendi karanlığına çekip bölgeyi yangın yerine çevirme isteğinin ortada olduğunu dile getirerek, “Gazze’de onca zulme rağmen hedeflerine ulaşamamanın hıncıyla hareket etmektedir. Uluslararası toplumun bir ve kararlı karşı koyuşu İsrail’in en istemediği şeydir. İsrail zulmüne karşı birleşmeli ve onları uluslararası hukuka uymaya zorlamalıyız. Bu sayede sadece Gazze ya da Filistin değil, ateş çemberine dönmüş bölgemiz de büyük çatışmaların içine çekilmekten kurtulur.” dedi.

ABD Başkan Adayı Donald Trump ile görüştüğü hatırlatılan ve ABD başkanlık seçimlerinin sonucunda Türkiye-ABD ilişkilerinin daha iyi olmasını bekleyip beklemediği sorulan Erdoğan, şu yanıtı verdi: “Bu konuya şimdi girmem pek doğru olmaz. Çünkü yapacağımız çok ilginç çalışmalar var. Geçen hafta çarşamba günü Macar Başbakanı Viktor Orban konuğumuzdu. Görüşmemizden sonra da ‘Trump’la bir akşam yemeği yiyeceğiz’ dedi. Bu arada aynı zamanda da NATO zirvesi devam ediyordu. Ertesi gün Viktor Orban’ı yoğun bir şekilde eleştirmeye başladılar. ‘Yok şöyle dedi, yok böyleler, biz Viktor’un dediklerine katılmıyoruz, söyledikleri doğru şeyler değil’ dediler.

Sayın Orban, malum Moskova’ya gitti, eleştirdiler. Çin’e gitti aynı şekilde eleştirdiler. Ardından Şuşa’daki toplantıya katıldı, eleştirdiler. Şimdi de ‘Macaristan’ı AB dönem başkanlığından nasıl alırız?’ bunun hesabı içindeler. Bize de düşen şu anda sabır. Bu sabırla birlikte de inşallah gereğini vakti saati geldiğinde birlikte yaparız. Sayın Trump ile kendisine yapılan suikast girişimini konuştum. Kendilerini alçakça saldırı karşısında demokrasinin yanında durmaları nedeniyle tebrik ettim. Biz demokrasinin tarafındayız ve ülkelerin geleceklerine halkların özgür iradelerinin karar vermesinden yanayız.”

Erdoğan, geçtiğimiz günlerde yaşanan küresel yazılım sorunu konusunda Türkiye’nin güvende olup olmadığı sorusunu, “Bu kriz nedeniyle bizde bir sıkıntı yok şu anda. Arkadaşlar, Türk Hava Yolları’nda olsun, diğer tüm birimlerde olsun tedbirleri aldılar. Şu anda işlerimiz ufak tefek aksamalarla yürüyor. Yani dünyadaki sıkıntı bizde aynen yok. Daha iyiyiz. Bu konuda ek tedbirler almak gerekiyorsa alırız. Bununla ilgili arkadaşlarımız çalışmalarını aralıksız sürdürüyor. Hiçbir alanı boş bırakmadığımız gibi bu alanı da boş bırakmıyor ve atılması gereken adımları hızla, vatandaşlarımızı mağdur etmeden atıyoruz.” diye yanıtladı.

“Ekonomik istikrardan taviz vermeden…”

Emekli aylıklarında yapılan düzenlemenin, Meclis gündeminde olduğu, emeklilik sisteminde köklü değişiklik içeren yeni bir hazırlık yapılacağına yönelik iddiaların da basında yer aldığı hatırlatılan ve görüşleri sorulan Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi:

“Bizler toplumumuzun her kesimi gibi emeklilerimizin de daima yanındayız. Emeklilerimizi enflasyona ezdirmemek için azami gayret gösteriyor, elimizden gelenin daha fazlasını imkânlar nispetinde yapıyoruz. Eldeki imkânlar dahilinde en iyisini yapmaya çalışıyoruz. Engelleri aşmayı kendimize şiar edinmiş bir iktidar olarak sürekli tüm vatandaşlarımızın refahını artırmak için sürekli yeni yol haritaları oluşturuyoruz. Ekonomik istikrardan taviz vermeden, popülizm tuzaklarına düşmeden en rasyonel adımı nasıl atarız anlayışı içinde hareket ediyoruz.

Aslında Grup Başkanımız Abdullah Güler gerekli açıklamaları yaptı. En düşük emekli maaşının 12 bin 500 lira olacağını açıkladı. Bütün bunlara rağmen muhalefet bakıyorsunuz, düşünmeden, görüşmeden, konuşmadan ‘Asgari ücret 17 bin’ diyor. Bunların sırtında maalesef küfe yok. Biz ölçüyoruz, biçiyoruz. Nasıl bu işi ekonomik dengeleri bozmayacak biçimde götürürüz? Buna bakıyoruz, adımlarımızı da buna göre atıyoruz. Onun için de yeni yasama döneminde inşallah bu konuyu gündeme alacağız. O şekilde de yola devam edeceğiz. Grup başkanımız ne açıkladıysa gündemimizde o konular var, gerisi söylentiden ibaret.”

Paylaşın